percemu
89 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
percemu · 9 years ago
Quote
kalbimizin gam yükünden geçilmediği yalan yaralarımızı gösterecek kadar seviştiğimiz de
Haydar Ergülen, “Bıçak”
4 notes · View notes
percemu · 9 years ago
Quote
Baskı belli bir yoğunlukta, sürekli olursa mazlumun tek kurtuluşu zalime, cellada âşık olmak olur.
Theodor Adorno
0 notes
percemu · 9 years ago
Photo
Tumblr media
Yozgat'ta bulunan Güllük adında bir Türkmen Alevi köyünde Hıdırellez şenlikleri.
13 notes · View notes
percemu · 9 years ago
Photo
Tumblr media
“Biz isteksizler, Vasıfsızların liderliğinde Bahtsızları öldürmeye Ve nankörler için ölmeye gidiyoruz”
Vietnam Savaşı sırasında, Amerikan üslerinde 1 dolar 80 cent’e satılan Zippo çakmaklardan birinin üstüne kazınan yazı.
Daha fazlası için
4 notes · View notes
percemu · 9 years ago
Quote
Bakış, insanın eğilişidir.
Walter Benjamin
0 notes
percemu · 9 years ago
Photo
Tumblr media
4 notes · View notes
percemu · 10 years ago
Photo
Tumblr media
Mutsuz ve çökkün mü hissediyorsunuz?
Kaygılı mısınız? Gelecekten yana endişeleriniz mi var? Kendinizi yalnız ve dışlanmış mı hissediyorsunuz?
KAPİTALİZME yakalanmış olabilirsiniz.
Belirtileri: Evsizlik, işsizlik, yoksulluk, açlık, güçten düşme, korku, hissizlik, usanç, kültürel çürüme, kimlik kaybı, aşırı derecede kendine odaklanma, ifade özgürlüğü kaybı, sıkışmışlık, intihara meyilli ya da devrimci düşünceler, ölüm.
En kısa sürede en yakın doktor, sendika ya da işgal eylemine 1 Mayıs’ın* nerede yapılacağını sorun!
*Orijinalindeki "mayday" uluslararası imdat çağrısı anlamına gelirken, "may day" 1 Mayıs anlamına geliyor. Burada bir sözcük oyunu var.
7 notes · View notes
percemu · 10 years ago
Photo
Tumblr media
Two cats in a blue window.
2 notes · View notes
percemu · 10 years ago
Photo
Tumblr media
“Bazı yaralar asla kapanmaz.”
100-leşme
200 notes · View notes
percemu · 10 years ago
Photo
Tumblr media
“Sözcüklere o kadar takılma” diyenler için TDK’dan sözcükler ya da  “Velev ki müsaitiz!”
“Müsait” gibi, cinsiyetçi anlamını gördüğümüzde dumura uğradığımız ya da “kirlenmek” gibi, cinsiyetçi anlamını az çok duyduğumuz sözcükler üzerinden yapılan bir tartışma şu bakımdan önemlidir: Devletin bir kurumu olarak TDK’nın bu sözcükleri bu anlamlarıyla tanıması, temelde onları devletin tanıması anlamına gelir.
Devamını okumak için
5 notes · View notes
percemu · 10 years ago
Photo
Tumblr media
“Really Good Careers”, Barry Deutsch
19 notes · View notes
percemu · 10 years ago
Photo
Tumblr media
“Street Harassment”, Barry Deutsch
31 notes · View notes
percemu · 10 years ago
Photo
Tumblr media
– Nan Goldin, “Heart-Shaped Bruise” (Kalp Şeklinde Morluk), 1980
“I think this is picture is extremely powerful. Bruises are often caused by abuse and so the bruise is an example of that whereas, hearts symbolize love. The two do coincide, love and hurt, however more often than not abuse is caused by a loved one and that keeps the relationship going. I feel that this photo represents the lie of love in an abusive relationship.”
5 notes · View notes
percemu · 10 years ago
Photo
Tumblr media
Berkin Elvan ölümsüzdür
23 notes · View notes
percemu · 10 years ago
Text
Üniversite yıllarında, etrafımda örgütlü mücadeleye katılmış arkadaşlarım vardı. Zaman zaman bir araya gelir, sohbet ederdik. Bazen bir eylem zamanı, bazen de ders çıkışı çay ocağı muhabbetleri. Ben örgütlü değildim, politik bir birey de değildim. Olsa olsa ilgili, ama mesafeli, aklı havada bir öğrenci. İyi bir öğrenci, iyi bir insan. İyiliğe ve iyi olmaya haddinden fazla değer veren, temeli de içi de boş bir hümanizma. Çiçekler böcekler, edebiyat, barış, kardeşlik falan...
O zamanlar Brecht'in "Madem İyisin"ini okusaydım muhtemelen başımdan aşağı kaynar sular dökülürdü; keşke dökülseymiş.
Aile geleneğimizde de, kendi sosyal çevremde de örgütlü/örgütsüz sol mücadele hep bir dağın ardında kaldı, oraya dair sözler o kadar uzaktan geldi; hep eksik, yarım yamalak, yabancı. Bu mücadeleden bihaber değildim; bu yine anlaşılır. Daha kötüsü, ben hem haberdardım hem de inançsız. Bana göre devrimciler fazlasıyla romantik, olmayacak duaya amin diyen, kandırılmış değilse de haddinden fazla bağlanmış, bir rüyanın peşinde koşan bir avuç insandı. 
Bu kadar kolay tükenmelerine şaşkınlıkla ve yıllarca seyirci kaldığım değerlerimin aslında tam da tüketim alışkanlıklarının bir illüzyonu olduğunu ben maalesef çok geç öğrendim. Şimdi, bazen döke saça, bazen düşe kalka, ama açığı kapatmak isteyen bir telaşla, geç kalınan yere koşa adım gider gibi yaşamaya çalışıyorum.
Bu inşa sürecine başladığımda ne ‪‎Berkin vardı kalbimin en derininde, ne‪ Medeni, ne ‪‎Hacer Arıkan, ne de ‪‎Özgecan. Onlar -ve burada sayamadığım, ama ruhuma mıh gibi çaktığım diğerleri-, kendi hikâyeleriyle bana ve benim gibilere başka ufuklar, başka mücadele alanları açtı.
Her yeni gün yeni sorular getirdi. Çoğu daha önce sorulmuş, muhtelif ağızlardan yanıtlanmış. Salt bir merakla ya da iştahla açıklayamayacağım bir arzuyla sordum, dinledim, düşündüm. Benim için yaşama uğraşının ta kendisi olmuştu bu. Hâlâ da öyle. Zaman zaman öldüğüm, ama sıklıkla dirildiğim bir yaşama uğraşı.
Benim gibi pek çok insan tanıdım bu süreçte. Haziran'la gözü başka görür, sesi başka çıkar insanlardık biz. Polisle, devletle, zorbayla, zorbalıkla bir kere burun buruna geldikten, bir kere gözünün içine baktıktan sonra artık eskisi gibi olmayacak, olamayacak yeni insanlar.
Fakat bugün benimle empati kuramayan "iyi" insanlara şunu söylemek istiyorum: ‪‎Kürt mücadelesi başka diyarların masalı gibi geldi, uzak kaldınız. ‪‎Güldünya başka kültürlerin kan bedeli gibi geldi, sadece canınız sıkıldı. ‪‎LGBTİ için ezberinizi bozmak zor geldi, yok saydınız. ‪‎Soma için iktidarın dili kolay geldi, ağzınızdan bir tek Fatiha döküldü. ‪‎Grevler için eğer siz ay sonunu getirmişseniz bu sadece onların derdi oldu; işinize baktınız. Eylem var dendi, dayanışma dendi;  ‪‎Suruç,  ‪‎Kobane,  ‪‎Suriye;  göçmenler, köleler, işkenceler, katliamlar, soykırımlar, cinskırımlar, kayıplar, kanıtlar,  ‪‎HES'ler,  ‪‎Torunlar,  ‪‎Reyhanlı,  ‪‎Roboski dendi;  biz her şeyi iktidara yıkan art niyetli manyaklar olduk, siz münferit olayları tüm berraklığıyla gören aklıselim insanlar.
Haydi hepsine eyvallah ettim diyelim. Aranızda Özgecan'ı duymayanınız kalmadı; yakındır, ‪‎Nuh da düşer "ana sayfanıza". Şu sorularımı hem kendi 18 yaşıma soruyorum hem size: Özgecan'ın yerinde olmamak için bir nedeniniz var mı? Peki Nuh'un yerinde? Hiç dolmuşa binmemiş ve binmeyecek, hiç kartopu oynamamış ve oynamayacak insanlar mısınız? Buna razı mısınız?
Bugüne kadar 32. kattan yere çakılmadığınız, yerin yedi kat dibinde boğulmadığınız, ülkenizden kaçmadığınız, sığındığınız ülkede satılmadığınız, diliniz size haram kılınmadığı, kimliğiniz mezarınız olmadığı, emeğinizin içine kamyon kamyon bok dökülmediği, binlerce zeytin ağacınız sökülmediği, kendi topraklarınızda kendi devletiniz tarafından bombalanmadığınız için mesafenizi koruduysanız bir an önce kendinize gelin. Bir an önce eyleme geçin. Bir an önce ayılın, toparlanın, yüzleşin!
Son olarak: Üslubum size üst perdeden, ukala gelebilir. Değilim. Belki birileri bana bunları, bu şekilde söyleseydi bu kadar geç kalmazdım.
2 notes · View notes
percemu · 10 years ago
Text
"Hangimiz girseydi o dolmuştan içeri, aynı feci sona yürüyecekti. Velhasıl kendini hayatta sananlar biliyor ki şimdi, bu biraz da geride kalanların cenazesi."
─ Nermin Yıldırım
0 notes
percemu · 10 years ago
Text
Özgecan'ın ardından
Bilenler bilir; ben gözümü dünyaya açtığımdan beri yanı başımda bir insan gördüm sadece. Annem. Onun yüzüne baktığımda kendimi, ellerine baktığımda tarihimi görürüm. Biz iki kişi, iki kadın düşe kalka geçtik çok çetin yollardan. Bugünden bakınca, hayatta kalmamız bile mucizeymiş. Çok fazla yara, bir o kadar kabuk, katbekat zırh, bir o kadar da korku biriktirdik. Sırf kadın olduğumuz için, "başımızda bir erkek" olmadığı için o kadar kepazelik yaşadık ki, şimdi anlatmaya başlasam buradan köye yol olur. Bu benim yegane gerçeğim olmasına rağmen şunu öyle çok duydum ki: "Aslında senin hepimizden daha iyi bilmen gerek, daha dikkatli olmalısın." Yani diyor ki, "dersine iyi çalışmamışsın, müstahaktır". (Hissettirdiği suçluluk duygusunu tahmin etmek zor değil.)
‪Özgecan'la birlikte hikâyelerimiz de döküldü yeniden söze. Dünden beri okuduklarımla başıma gelenler arasındaki tek fark, aktörler. Şiddeti, duygusu, tahribatı aynı. Tabii bir de ben anlatabiliyor, hissedebiliyor ve okuyabiliyorum. Hayattayım yani; şimdilik...
Geçenin üçü, ara sokak ve mini etek üçlemesine ne hacet. Her yerdesiniz, her yerde. Yalnızlığımızda korkumuz, uykumuzda kâbusumuz, zihnimizde azrailimizsiniz. Yıllarca dur durak bilmeden aynı nakaratı söyleyip durdunuz: "Sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum." Sorsak size, yahu kim bu çevre? Onlar işte, dersiniz, diğerleri, ötekiler. Kim olduğunu asla bilmediğimiz bir boş küme. Siz değilsiniz asla, siz bize güvenensiniz. Sizden başka herkes. Oysa siz de bir yabancı için o çevrenin bir üyesi ve hatta neferisiniz. Topu hiç taca atmayın, o ne idüğü belli olmayan çevre sizsiniz, siz erkekler ve içine erk kaçmış kadınlar. Çevrenin, dışarının, dünyanın kadın için bir cehennem olduğunu bildiğiniz ve -güya- sevdiğiniz kadınları oradan korumak için yıllardır sarf ettiğiniz bu nakarat yüzünden bu noktadayız. Hiç aynaya bakmadığınız için, hiç üzerinize alınmadığınız için, kendinizi "koruyucu" addettiğiniz ama kendinizden koruma gereği duymadığınız için, dünyanın bizim için böyle bir yer olduğunu o büyük zekânızla tespit edip yine de kadını muhatap aldığınız için, yine onu uyardığınız, salyalarınızı yine ona akıttığınız, kendinizi değiştirmek için hiçbir adım atmadığınız, kendinizle yüzleşmediğiniz için.
O öznesini bilmediğiniz çevreye karşı bizi uyarırken güttüğünüz kaygılardan biri, beni en delirteni, "senin bir kabahatin yok, karşıdaki puştun teki, ama böyle davranırsan/giyinirsen/konuşursan seni kolay kadın gibi görebilir ve istismar edebilir." Her kadın bu minvalde sözleri en az bir kere duymuştur hayatında (ya da her erkek en az bir defa sarf etmiştir bu lafları). En gericisinden en devrimcisine kadar, böyle bir cümleyi kurmuş bir erkek için henüz hiçbir analize girişmeden, en azından şu söylenebilir: Bu adamın kafasında "kolay kadın" ve "kolay olmayan kadın" diye kavramlar var. Dolayısıyla 500 metreden tanıdığı o "kolay kadın" taciz/tecavüz edilebilir bir kadın. Onun tacizcisi/tecavüzcüsü de anlaşılabilir, empati kurulabilir bir konumda.
İşte sizin "çevre" dediğiniz o boş küme bu kodlarla dolu. Siz, en ahlaklılarımız, en ahlakçılarımız (ahlakınız batsın), adını "çevre" koyup da kendinizi bir türlü dahil etmediğiniz o yerin göbeğindesiniz. Belki hazmetmek zor ama hepiniz potansiyel bir katilsiniz. Biz bedenimize, hayatımıza ve hatta cansız bedenimize uzanacak canavar ellerin korkusunu anbean hissederken, bir zahmet siz de kendinizle yüzleşin. Hiçbir kadın paranoyak olmadığı halde paranoyakça yaşıyorsa müsebbibi sizsiniz. İktidarın su taşıdığı ve yolunuzu bulduğunuz dümeniniz, bunun müsebbibi.
İyi hal indirimi, tahrik, ruhsal sorunlar diye diye bireysel bir anomaliye dönüştürüp bir istisna gibi okuduğunuz bütün o kadın katilleri, sizden farklı insanlar değil. İşte o yüzden bas bas bağırıyoruz, kadın cinayetleri politiktir diye. Bu bir sistem sorunudur ve bu sistem sizi bir sapığa ve/veya katile, bizi de yaralı ve hasta insanlara ya da maktule dönüştürüyor.
Şimdi soruyorum erkeklere, içine erk kaçmış kadınlara; kendimi Özgecan'ın yerine koyduğumda dehşete kapılmamam için bana tek bir neden söyleyebilir misiniz? Özgecan'ın yerinde olmamam için? Onun neler hissetmiş olabileceğini anlamak neden bu kadar kolay?
1 note · View note