Text
Sevmenin ötesinde daha çok sevmek yok, özüne dönmek var. Yürüdükçe hem tapar hem kaçarcasına yalnızlığıma ulaşmaya çabalıyorum. Çabalarım sonuç vermedikçe artık hırçınlaşmıyor aksine daha da durgunlaşan ellerimle baş başa kalıyorum. bitti...
14 notes
·
View notes
Text
"İnsan aptal hissedince eve döner.”
Evlerden önce döneceğim hiç kimse yoktu. Küçük bir oda da sakin huzurlu bir yaz gibi değil, güneşin tam altında rahatsız edici yapış yapış bir yalnızlık yaşıyordum. Kapıları kapatıp ardında bıraktığım herkesi çok özlüyordum. Yürüdüğümüz yollarda, oturduğumuz yerlerde karşılaşmaktan korkuyordum. Sıkıntı çıkaracak tanıdık şehirlere bir daha hiç dönmedim. Üstüne giderek hiçbir şeyi çözemedim, dağlar benden büyükmüş, kabullendim. Sessizliğin çıkardığı o gürültünün bir gün beni sağır etmesini bekledim. Eğer olduğum yerden hiç kıpırdamadan durursam kimse beni görmez sandım, acı üzerimde birikti. Yaygara koparmayı, mutsuz olmayı, dağılmayı, ağlamayı unuttum. Yarım aklım, dalgın bakışlarım, kahkalarım ve sürekli üzerime düşen sigara küllerim var. Hayır öfkeli değilim. Geldiğim yeri hatırlamıyorum ama durduğum yeri çok iyi biliyorum. artık bir şeylerin umurumda olmaması bile umurumda değil.
Aptaldım, bu kadardım, evdeydim...
9 notes
·
View notes
Text
Bir zamanlar anlatacak ne çok şeyimiz vardı. Yürürken bir şeyler hissedebildiğimiz bir şeylerin olduğu günlerden bahsediyorum. Şimdilerde yürürken sadece saate bakıp geç kalıp kalmadığımı kontrol ediyorum. Birden uzaklara bakıp durgunlaşmayı bırak, boş duvarlara bile bakacak zamanım yok artık. Olur da kendime bir kahve ya da bira ısmarlayabiliyorsam şanslı bir günümdeyim. Rüyalarım bile bir koşuşturmacadan ibaret artık. Gece bir anda ter kan içinde uyanıyorum, yetişemediğim için dargın bir halde. Yetmiyormuş gibi dişlerimi sıkmayı öğrendim. Bir de onun ağrısını çekiyorum osmanlı devletinin dağılışını anlatırken. Ben de dağıldım bir zamanlar. Şimdi düşünüyorum da hayatımın en güzel dönemiymiş. En azından düşünmek zorunda değildim. Bu kadar şikayetçiysen siktir git o zaman demekte çok haklısınız. Ama aynı zaman da siz de siktir olup gidebilirsiniz. Çünkü hiçbir şeyin hesabını vermek zorunda değilim çünkü sikko yazılarımı kitap bastıran bir yazar değilim. Tüccar değil bir eğitimciyim ben. Nasıl girişi bilmiyorsam sonunuda bilmiyorum. Ama bir şekilde bu konuyu kapatmalıyız. Sınırlar iyi değildir çocuklar, sınırlar iyi değil...!
6 notes
·
View notes
Text
Işığa kavuşmak için,
Karanlığa meydan okumak gerekir..!
8 notes
·
View notes
Text
Bir davası olmalı insanın !
Bir davası olmalı her insanın şu hayatta.
Öyle devrimler yaratacak, tüm insanlığı etkileyecek, dünyaya kendini duyuracak bir dava değil illaki. Öyle bir dava ki var oluşunu hissedecek. Aldığı nefesi hak edecek.
Hangi şartlar altında yaşadığının, hangi şartlar altında çalıştığının, ne iş yaptığının, kaç yaşında olduğunun, ailenin kim olduğunun, ailenin var olup olmamasının dahi önemi olmaksızın bir davan olmalı. Ben buyum diyebileceğin. Ben bunun için varım diyebileceğin bir dava. Sonuna kadar seni ayakta tutacak bir güç bahsettiğim.
Son anına kadar gördüğün her hayvana yardım etmek belki. Karşına çıkan her çocuğa sıcacık gülümsemek için kan ağlıyor dahi olsa. İmkanın olan her anda bir köy okuluna yardımda bulunmak. Sevmek, hakkını verircesine. İş alanında önder olmak. Dünyada adını duyurmak. Her ne ise bu en basitinden en olmazına kadar önemi yok işte. Bir dava ! Bir amaç ! Bir güç. Mutlaka varlığına bir sebep bulmalı insan.
Hissetmeli sonra da. Var olduğunu hissetmeli. Hissetmeli ki son anında huzuru hissedebilmeli. Yanında birilerinin olmasına değil yürüdüğü yolda birilerini görmüş olduğuna dayanarak, birinin onu gördüğünü bilerek gitmeli sona.
Bir dava edinmeli. Mutlaka !
9 notes
·
View notes
Text
Başa dönemiyorum, burada kalamıyorum. Dimdik geldiğim yerlerden, omzum düşük dönüyorum. Kaçamıyorum, kurtulamıyorum. Herkese her şey olmak bir neslin kaderini değiştirmişken benim nefesimi kesiyor. Gülemiyor, ağlayamıyor, kızamıyorum. Dağlar küçük, uçurumlar yakın, denizler sığ. Ev yıkık, şarkı kısık, kalbim kırık. Düzenin içinde düzensiz kaldım. Yurtlar içinde yurtsuz. Ormanların içinde yalnız, yere yaprak bile düşmüyor. Anlatınca, anlayınca on yedisinde de aynı, otuz yedisinde de. Hata yapmak istiyorum, tüm çizgilere basmak...
11 notes
·
View notes
Text
İçimde daha çekilir bir boşluk yarattım. Zaman ve mekandan bağımsız. Kişiler ve olaylardan bağımsız. Benden ve benden bağımsız. Kırmızı ışıkların çok olduğu o dar yolda arabadan usulca süzülüp hayır usulca değil. Gürültü bir şekilde kaçıp uzaklaşmak istedim. Sadece istedim ve yine yapamadığım için bunları yazıyorum. Dursun zaman, cevapsız sorular, cebimde yarısı yanmış bir sigara. Sinirlenmeyi, ağlamayı, gülmeyi özledim. Yalan söyledim, ama eğer hissedebilseydim özlerdim...
9 notes
·
View notes
Text
Giriş varsa çıkış da vardır. Giriş yok ve bir süreklilik hali varsa çıkış diye bir kavram yoktur. Balon orada var olmuş, büyümüş ve büyümeye devam edecekse çıkış balonun patlamasına karşılık gelir; giriş: varoluş, çıkış: yok oluş...
6 notes
·
View notes
Text
Gürültülü bir sessizliği kafamı iki yana sallayınca dağıtabileceğimi sanıyorum hâlâ. Kendi hayatımı yaşayamadığım için kitapların içindeki hayatlarda yer bulmaya çalışıyorum. Filmlerde hiç gitmediğim yerlerin adını telaffuz edemediğim kafelerinin masalarında kahveler içiyorum. Diline aşina olmadığım müziklerde ağlıyor, dans ediyor ve duvarda gördüğüm boşluğu sakince genişletiyorum. Sevmenin ötesinde daha çok sevmek yok, özüne dönmek var. Yürüdükçe hem tapar hem kaçarcasına yalnızlığıma ulaşmaya çabalıyorum. Çabalarım sonuç vermedikçe artık hırçınlaşmıyor aksine daha da durgunlaşan ellerimle baş başa kalıyorum. Dünyayı değiştireceğime inandım fakat kendimden vazgeçeli birkaç asır oluyor. Bunun için artık üzülmüyor aksine o yüzüme yapışan gülümsemeyle her şeyi olduğu gibi kabul ediyorum....
15 notes
·
View notes
Text
Aynada sürekli değişkenlik gösteren silüeti tanımıyorum. Yıllarca tanıdığımı iddia ettim. Okuduğum kitapları, dinlediğim müzikleri, gittiğim şehirleri, uyuduğum evleri, koştuğum sokakları, ben seçtim sandım. Sandığım her şeye inandım. Ne olmak istemediğimi değil ne olmak istediğimi bildim. Olmak istemediğim her şey oldum. Rüzgârın bile çarpmasına tahammülümün olmadığı kapılar bir bir çarptığında öfke ile tanıştım. Hâlbuki pencerenin önünde sonsuz zamanda sıkılgan ve dargın bir hayatım olacağını düşünmüştüm. Bir an için öfkenin asla bitmeyeceğini hissettim. Bu bana camı çerçeveyi indirtir üstüne soğuk bir su içirir gibi geldi. Öfke beni hissettiğim tüm duygulardan daha hızlı terketti. Yerini bir ağacın altında şuurusuzca oturtan bir sakinlik aldı. Ağaç olmak istedim. Görmeden bakabilmeyi, duymadan konuşabilmeyi öğrendim. Sesimi yükseltemeden sevebilmenin mümkün olduğunu gördüm. Kimseyi uyandırmadan parmak ucunda yürüdüm. Fiziksel ve duygusal tüm kusurlarımı basit tanımlarla geçiştirdim. Ama yine de her sabah uyandığımda kahvenin yanında iki adet ceviz yemeyi ihmal etmedim. Beklentilerin insanın içinde büyüyen bir canavar olduğunu ve zamanı geldiğinde sonun olacağını canavarla tanışınca farkettim. Bu son bana bir sonsuzluk hediye etti. Kabullenmek bir şeylerden eskiydi ama artık bunu sınırlandırmak istemiyorum. Dar bir çemberin içinde yeterince koştum. Bir anlama gelmeyen kelimeleri yeterince yan yana koydum. Yokluk yeterince varlıktan çok yer kapladı. Aynalara, duvarlara ve kapılara gözlerimi kapattım. Bir sabah uyandım ve hayatım değişmedi. Öyle değil, öyle değil...
11 notes
·
View notes
Text
Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabında;
"Yaratacak ne kalırdı geriye, tanrılar var olsaydı?" diye yazdı.
Dostoyevski Karamazov Kardeşler kitabında;
"Tanrı var olmasaydı, onu icat etmek gerekirdi." diye yazdı.
Mihail Bakunin Tanrı ve Devlet kitabında;
"Voltaire'nin sözünü tersine çevirerek diyorum ki, eğer tanrı gerçekten varsa, onu yok etmek gerekir." diye yazdı.
Albert Camus bir denemesinde;
"Kişi ancak olanaksızı elde etmek için Tanrı'ya yönelir. Olabilene gelince, insanlar yeter onu bulmaya." diye yazdı.
Sartre Baudelaire kitabında;
"Tanrı hükmedebilmek için, var olması bile gerekmeyen tek varlıktır." diye yazdı.
Freud Bir Yanılsamanın Geleceği kitabında;
"Çocukluktaki aciziyet durumu ve 'koruyucu baba' ihtiyacı, yetişkinlikte tanrı ihtiyacına dönen bir yanılsama olarak tezahür etmektedir." diye yazdı.
Michelangelo'da Adem'in yaratılışı adlı ünlü freski ile;
"Tanrı bizi yaratmadı, beynimiz ve hayal gücümüz ile biz onu yarattık" demeye çalıştı. Tüm bunları bir yana koyarsak, varılan tüm yargılardan tüm sonuçlardan ziyade benim asıl ilgimi çeken şey
Søren Kierkegaard'ın şu sorusu oldu;
"Tanrı, benimle ne kastetmiş olabilir?"
22 notes
·
View notes
Text
Her şeyin kırılgan olduğu o zamanlarda, dokunmanın yakıcı tadını bilmek isterdim. Seslerinin garip tınısını, mırıldanmaları. Tanrıları ve seni...
14 notes
·
View notes
Text
Tüm kaybolanlar, kaybolmuşlara rastlarsa.
23 notes
·
View notes