Text
Yok
Kimsenin bilmediği kimsenin okumadığı bir blog. Mutsuzum hem de ta en içten. Umudumu kaybettim. Böyle işte.
0 notes
Text
Beklemek
Bi süredir bekliyordum. Herşeyin yoluna girmesini, eve gelip tamam ben artık burdayım konuşalım demesini, sarılıp uyumayı yeniden. Bekledim bekledim gelmedi. En sonunda bitti. Bitince biraz rahatladım çünkü artık beklemiyordum. Beklemek, üstelik ne zaman olacağını bilmediğin bir şeyi beklemek çok zordur. Öyleydi de zaten. Bitince ferahladım. Bir tatile çıkmaya karar verdim. Onunla gitmediğimiz, gitmeyi planlamadığımız bi yer olmalıydı. Buldum da. Herseyi tek basıma ayarladım. Zor oldu, cunku bu kısım ona aitti. Becerdim. Bir sürü aksilik oldu ama becerdim. Sonunda gitmek için otobüs terminaline geldim. Ve 45 dk lık bir rötar bütün hayallerimi yıktı. Sabah planlarımı ona göre yapmıştım, zaten dört günüm vardı ve simdiden bir günü ziyan oldu bile. Böyle zamanlarda çok hayal kırıklığına uğrarım. Yine oldu. Su an pılımı pırtımı toplayıp bi taksiye binip evimize, yatağımıza koşmamak için zor duruyorum. Yine bekliyorum. Beklemeyi hiç sevmiyorum. Planlarım vardı. Yeldeğirmenlerinin orda hikayemi yazacaktim. Beni dizideki gibi kırmızı bültenle oradan alacak bi sevgilim olmadığı için hüzünlenicektim ama kendimi güçlü hissetmeye devam edicektim. Başarmış hissedicektim. Şimdi sanki, bu ufacık sebep, benim kağıttan binbir özenle kurduğum o evleri yıktı. Ben de yıkıldım. Çok mutsuzum ve sebebi sadece trafik. Çok saçma değil mi?
0 notes
Photo
ayrıldıktan sonra bana herkes kanserliymişim gibi, yarın ölecekmişim gibi davranmaya başladı. hele şu acır bakışla yanıma gelip "iyisin dimi?" demeleri.. iyi değilim. ne kadar bi süre iyi olmayacağım bilmiyorum ama şu an sonsuza kadar sürecek gibi. bu filmi beraber izlemiş, birini hangi görüşünün en sonuncu olmayacağını bilmemek üzerine konuşmuş ve kavga etsek bile kötü ayrılmamaya karar vermiştik. verilen/tutulmayan bi milyon sözden biri olduğu için can yakmıyor aslında.
filmin adı 50/50. kanser olan genç bi adamın yaşadıkları ile ilgili hoş bi film. izlemediyseniz, izlemenizi tavsiye ederim.
0 notes
Photo
bunu yazmışım kendime tam iki ay önce. herşeyi görmüşüm ama görmek istememişim. işaretler hep vardı, okuyabilene.
0 notes
Photo
ilk postumun üzerinden ne kadar zaman geçmiş bilmiyorum ama çok olmadığına eminim. ben böyle "nasıl eş olunur" tadında yazılar okur, kör cahil gibi davranırken bizim ilişki yandı badem oldu. işte bu paylaşacağım entryye, ekşi sözlükte, tam da o sırada denk geldim. yenmiş bitmiş elmama bakarken.. mutsuzluğun nedenleri başlığına yazılmış kendisi:
(bu yazı çok samimice yazılmış olup, terapi içermektedir; eser miktarda da elma suyu tadı.) "mutsuzluk veren şey"i özel kılmak, kutsal sanmak ve dahi kutsamak. hayır arkadaşım, onu sen uydurdun, o şeyi sen büyüttün, o şeye sen o kadar değer verdin. aslında o şey ki eğer var ise, o hep oradaydı. sen kendi emeğinle ve düşündüklerinle ve hatta isteklerin doğrultusunda ona yaklaştın, beyninde şekillendirdin, istedin. sen onu hak ettin veya etmedin demiyorum. bu bir kadın olabilir, bir adam olabilir, bir emek hırsızlığı olabilir, bir elma olabilir. elma aslında yenilip geçilmeliyken sen durdun ve yeşilin tonuna dikkat ettin, ona baktın, onu gördün, elmayı yemekten çok elmanın üzerindeki bir beneğe odaklanıp, bir ısırık aldığında o beneğin, ağzının neresine doğru gitmiş olacağına odaklandın. dişlerinin arasında tam o noktayı ezmek istedin belki ama elmadan alacağın başka ısırıkların başka özelliklerini düşünmeye başladın o anda. işte artık dönüşü olmayan bir yola girdin ve elmanın kabuğundan çekirdeğine fiziksel, kimyasal ne özelliği var ise keşfetmeye çalıştın, sadece tadını seviyorsun diye de değil, alışkanlıktan artık. kendini durduramadın ve elmadan tat almaktan çok, yerken başka özellikleri varmış gibi düşünerek haz duymaya başladın, hayır! o sadece bir elma! dediler daha önce elma ağacı yiyenler. "hayır" dedin, siz körelmişsiniz baksanıza; ıslaklığı bile ne kadar yoğun! şu zerreciklere bakın, hepsinin başka amaçları olmalı... o yediğin sadece bir elmaydı, ardı ardına ısırıklar alıp detaylandırmadan, işin içine girmeden yedikten sonra başka bir elma canın isteyene kadar onu düşünmemen gereken. doğal olan buydu, sen ise hep başka şeyler aradın yani aslında doğaya aykırıydı yaptıkların. istediğin şey her ne ise o elmada barındığına kendini inandırdın her yeni çiğneme sırasında başka tatlar aldığını sanarken. elma bitti. inan bitti... elma, bitti. işte sen tam burada sandın ki mutsuzluğunun kaynağı, elmanın bitebilen bir şey olması. hayır, elma zaten bitecekti, sen bitmeyeceğine inandın, bir elmaya konuşma yetisi verilseydi o da sana bitmeyeceğini söyler ve tadıyla buna inandırabilirdi seni. elma bitecekti. onu özel kıldın. mutsuzluğunun sebebi sensin. elmayı çürümeden tüm bunları keşfederek mideye indirmiş olman bir başarı olabilir belki bir teselli hatta, ama; elma bitti ve sen daha da kendini mutsuz etmek istercesine başka elmalar istemedin, o elmayı istiyordun. yapma. o elma bitti. başka şeyleri yiyen insanlar sanma ki hiç elma yemediler. şuan onca elmayı veren bir ağacın yükselmesine sebep olan toprağı yiyen insanlar, belki senden fazla elma yediler. ama inan hepsi en sonunda vazgeçip bir armudun, bir kivinin tadına bakmak istediler. en sonunda bunu istediler. kimisi için geç oldu, kimisi için muhteşemdi. her sevdiğin elma yine, yine ve yine bittiğinde; pencerenin önüne geç, dışarıda hangi manzara varsa ki bir çöplük bile olabilir, oraya bak ve 25 yıl hapis yemiş bir mahkumun halini düşün... elma güzel şey, sapsarı, sulu bir armut düşle o an. edit: ben bunu yazdıktan sonra iki ay bile olmadan buldum armudumu* çünkü biliyorum, çünkü eminim. artık dönüp o elmaya baktığımda sadece acıyorum ona, tek cümle ile: "her gününü yazsam ayrı ayrı roman olacak tam 5 yılımı bıraktım ben birisinde". işte öyle bir şeyin üzerine buldum armudumu ben. istemeye istemeye buldum. insanın içi nasıl rahat eder o kadar zamandan sonra değil mi? öyle bir ediyor ki... dünya tersine dönüyor ve içinizin rahat etmesi için tüm sebepler size geliyor sank. imana gelip ne şekilde şükredeceğini bile şaşıyorsun onunla karşılaştığın için. ben yine kendimi doğruladım. hayat yine bana güzel. hepimize yaşama sevinci diliyorum. ben de o biten 5 yıllık elmanın üzerine bunları yazdıysam diyorum, bana çok sevdim bilmemkaç yıl birlikte oldum ühü unutamadım seviyorum demesin kimse. leyla demesin kimse, mecnun demesin. aslı demesin, kerem demesin. zira ismim emre, manyak mısınız? evet. teşekkürler...
** entrye gidiş yolu için: http://eksisozluk.com/entry/30495782
*** resim: bitmiş elma/ temsili.
0 notes
Photo
frida'dan diego'ya: sevmekten ne zaman vazgeçtim? kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim. canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim. bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim. gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim. her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim. düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim. ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim. sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim. tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden "sen" olduğun için vazgeçtim. bencil olduğun için vazgeçtim. bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi. ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım. bu yüzden ben de senden vazgeçtim. frida kahlo
0 notes
Text
Ademler- Havvalar
Ne zamandır içimde yazmak arzusu var. Neyi, nasıl, nereye yazacağımı bilmeden bulduğum defter parçalarına, telefonumun not defterine, draft maillere karalayıp durdum. Yazdım yazdım sildim rahatladıkça. Rahatlamak için yazdım.
Sonunda karar verdim. Aklı başında bir blog yazarsam (yazabilirsem, çok denemişliğim becerememişliğim vardır) iyi olur diye düşündüm. Hem kim bilir, belki benim gibi birine ulaşırım yardımımım da dokunur, ne mutlu olurum öyle olursa.
Bir süredir kendimi analiz etmeye çalışıyorum. Nelerden hoşlandığımın, nelere delirdiğimin hesabını yapmaya çalışıyorum. Boşuna değil tabi bu düşünceler. Evlilik arifesinde biri olarak kendimi bu şekilde tanımalıyım ki, kocama da kendime de hayrım dokunsun diye uğraşıyorum. Uğraşıyorum diyince sanki çok didinmişim gibi bir algı yaratabilir, ama bu yaşa kadar insanların "dikbaşlı" diye tabir ettiği bir kadın olduğumdan; erkeğe itaat, uyum, sabır, altta kalmama gibi konularda ne kadar zorluk çektiğimi tarif edemem. İçim bir yandan doğru olanın uyumlu olmaktan, itaatkar olmaktan geçtiğini söylerken diğer taraftan "ama bu haksızlık!!!" diye yırtındı durdu her olayda. Sonunda birimiz doktorluk birimiz de paranoyak olunca dedim ki (aslında demedim de, hala bile sabredemiyorum bazen ama biryerden başlamak lazım) bu işe bir dur demek lazım. Evlenmeden bu kadar kavga hırgür normal değil. Sevdiğin kişiyle neyi paylaşamıyorsun ki? Neyi paylaşamıyor olabilirsin yada?
Çok daldan dala atlıyorum yazarken biraz odaklanmayla ilgili eksiklerim var belki yazdıkça onu da düzeltirim. Sadede gelmek istiyorum. Yazma arzusuyla blogu açtım. Hoş açar açmaz da yazmadım. Beni tetikleyen bir yazı oldu ondan başlamak istiyorum. Ne zamandır Sema Maraşlı'nın yazılarını okuyorum. Tesadüfen bir blogta paylaşılan hikayesini okudum (merak edenler için hikayenin adı Kadın Dili- Bükçe olması lazım). Devamında hakkında bir araştırma yaptım, kitaplarının önizlemelerini kurcaladım vs vs derken ekşisözlükten bakmayı akıl ettim. Biraz (!) eleştirmişler de kendisini.. Yazar, dini ön planda tutarak kadının erkeğe itaaat etmesini öğütleyen yazılar yazıyor çünkü. Evet çoğunlukla da ağır ve eleştirel bir dilde yazıyor. Yazdıklarına da yüzde yüz hak vermiş değilim. Okurken de kendime hayret ediyordum ki - aynı anda hem Ayşe Arman'ı hem Mutlu Tönbekici'yi hem de bu kadını nasıl severim diye- şu yazısına denk geldim:
http://www.haber7.com/yazarlar/sema-marasli/723828-erkekler-hakkinda-mutlaka-bilinmesi-gerekenler
Ve evet! Kendimi kahkahalar içinde buldum. Ayşe Arman da farklı bakmıyormuş meğer =)
Şaka bir yana; eğitimli, çalışan özgürlük delisi kadınlar olarak ilişkilerde tutunamama, bağımlı olmayacağım saplantısı, en birinci benim takıntısı gibi sorunlarımız var ve bunların çözümü biraz geri kafalı olmakta diye düşünmeye başlıyorum yavaş yavaş. Bin kafadan farklı sesin çıktığı bu konuda bişeyler söyleyebilmiş olmaktan korksam da kendim ne yapıyorsam onu paylaşıyor olmak isterim. Yine Sema Maraşlı'dan alıntı yapmak gerekirse ben "haklı değil mutlu" olmak istiyorum.
Biterken;
Yazımın başlığı bir zamanlar Radikal'de bu isimle karikatürler çizmiş, bizi kendi halimize güldürmüş Piyale Madra'dan esinlenilmiştir.
0 notes