Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Gözlerimi açtığımda sabaha, umudum oluyorsun yaşama. Doğruluyorum yavaşça varlığının kokusunu çekiyorum içime, bir bir içimdesin… içimde gizlisin. Göynüm bir baykuş misali bekledi durdu seni zifiri karanlıkta. Elini uzattın o vakit yana yana tuttum tutuldum. Çehrenin köşelerinde seyre daldım usulca filizlenen aşkı. Aşkına rüzgar oldum sıcak estim. Sana çıkan yolları kader bildim milyon kez sana geldim, milyonlarca sevdim. Dünya güzelleşti sen güzelleştin güzel olmayan her ne varsa güzel artık.
18 notes
·
View notes
Text
ben ölmeden, kimseyi yaralamam bilirsin. ben kanamadan, kimseleri kesmem. yani üzdümse seni, yaptımsa bunu, affet teselli edilmesi, bir iğne vurulması ve alnına bez konulması gereken benim. şimdi canın acıyorsa, senin acından evvel, bu canı çıkarmış olan benim. benden hafiftir yaran, senden beterim demiyorum. ama benim yüzümden sendeledinse, bil çünkü o yolda alnımın üstüne, senin ayaklarının takıldığı o taştan kaldırımlara düşmüşüm ben.
209 notes
·
View notes
Text
kalbin ve kalbim, birbirini mahşerde bile görmez umarım. sen hiç, beni bırakacak kadar kırılmadın bana. bu ne demek bilmiyorsun. şimdi belki hadi oradan diyorsun ama bu benim inandığım tek şey. o yüzden, şimdi böyle insan içinde de ne bileyim. boşver. hep rüya gör isterdim ama uyuyamayınca anladım, keşke rüya görmeseymişsin. keşke uyanıkken güzel şeyler olsaymış. yıllarca uyumuşuz bir uyandım üstüm açılmış, oysa rüyada örtmüştün ama o rüyada kalmış. çok yorgunum ve aslında sana bilenmiş gibi mi görünüyorum. öyle yapmıyorum. neden yapayım ki. sadece çok yorgunum. ve bu üç güne değil üç yıla değil bir ömre eşittir gibi sanki. yada iki nokta üst üste galiba. bilmiyorum. bilmek ne ki. iyiyim dese biri birine bilmiş olur işte. ama görmek öyle değil. hissetmek diyeceksin bana ağzımı bozdurma ne olur. çoluk çocuğa maskara malzemesi oluyor oysa sen de biliyorsun ben bile bu ağrıyı izah edemem. ben bunları geçtim ama sanırım dolunay var ve kanayacağım ve kaç kez dedim yorgunum. ama yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı yok ve bunu yazarken gülmüyorum oysa komik biraz. eskiden olsa gülerdim. ne kadar kötü şeyler oldu. ne kadar kötü. ama geçecek. nefes almayı dahi akıl edemeyecek kadar yorulacağım, böylece kütük gibi sızıp kalacağım. ağlamak için mesai bitimlerini gözleyeceğim. ağlayamayacağım. sen de böyle yap işte. dokuz gün sonra bana yazma lütfen. birtakım haramlar inlemiştim birkaç gece, onları da boşver her şey helali hoş sana. yeter ki orada da hiç rastlama bana. sanki bir şarapnel patlar o zaman, senden iyi olmasın ben çok severim ya sevde’yi, bir görsen görmezsin kuş kadar titriyor, bir yol bulup her şeyi temizleyeceğim, böyle karşı karşıya düşüp işimi zorlaştırmazsın sen de sağ olasın. sevde’den çok olmasın, seni de çok sevdim biliyorsun. böyle saçmasapan şeyler yazdığıma bilmem kızıyor musun. bir filmde güya kız, oğlanın ölüm emrini veriyor. oğlan kıza gelip bunu dediğinde, kız diyor ki “sen de buna inandın mı?” adam şey diyor, “o emri verdiğinde orada olsaydım ve buna şahit olsaydım bile inanmazdım.” sen nelere inanırsın bilmiyorum. ben nelere inanırım sen de bilmezsin muhtemelen. sadece, ben çok kötü biri değilim, sen de değilsin elbet. ama olan her şey çok kötü. aylardır bunların yüzde biri kadar konuşmadım. dilim çift lastikli düğüm. hiç olma istiyorum ama iyi ki de oldun bir zamanlar. bundan sonrası olma işte. iyi ki geldin, iyi ki öptün, iyi ki okşattın her yerini, senin her zerreni, dolu vurmuş göğsünü, ensenin tıraş çizgisini, kasıklarını, yutkunduğun ânı, çocukluk fotoğrafını, başta utancından yüzüme bakamayan sonra sevdasından zırıl zırıl ağlayan ve ağlatan o adamı, sen hep en güzelisin ve ama en acısının bu yaraların. bıçak kesti diye üzülmem sen pamuk tarlasında filizlenip nasıl saplandın. seni kasıklarımı patlatarak, çekiştire çekiştire, dikişlerimi attırarak doğursam, yine bu kadar benim olmazdın. ama doğdun. büyüdün. büyüdüm. misketlerimiz lağam kapaklarından aşağılara düştü. seviştiğimiz yataklara kediler işedi. ışığımız söndü. kazım abi ne derdi bilirsin. bir sigara yakıp susuyorum sesli sesli. çok sesli. alnım acıyor. senin de sızlıyordur bir yerin. mutlak ağrıyordur şakaklarında bir yerin. ne haldeysem ve haldeysen, iyi ol ve düşünme. ömrüm ve ömrün boyunca, düşünecek bile olsak, bundan haberin yok gibi yaşa. hatırla, biz yaşamak zorunda olanlarız. ben ve sen hayatta kalmak zorundayız. bunu ölmüş oluşumuz değiştiremez. kimi öpsem, öpmem daha sen olmazsın ama sana da aralamam dudaklarımı. kimi sevsen sevmezsin de biliyorum. ama böyle kalsın. ne küslük, ne nefret, ne bir gönlüm kaldı koyacak. her şey böyle kalsın. bir savaş meydanında, cesetleri üst üste dizip kendime bir yatak yaptım. onu bozarsan, o yatağı bir kat daha yükseltmiş olursun. bana dokunma. ve al kalan sağlar senin olsun. sen de bir sandalye yapıver kendine. sessiz ol. ben öyle yapıyorum. sessiz oluyorum. bir daha kimse anlamayacak ama zaten ben de bunu istiyorum.
90 notes
·
View notes
Text
sensiz nasıl durabildiğimi düşünüyorum. sabahtan akşama kadar bunu diyorum kendime. yorgunum bekleme benden devrilmemiş ve tüm kurallara uyulmuş cümleler. sen olmasan ölecek değildim, en baştan söyledim, ben annem olmadan bile, herkes olmadan bile- ama sensiz, senin ellerinsiz, gözünü açınca sabaha, bakışını dün geceden bildiğim, ezberimsiz; ölmeden, delirmeden de olsa, nasıl durabiliyorum ben. seni özledim. seni çok özlüyorum. ama galiba ben seni, artık hiç istemiyorum. yoksa insan, senin ağzınsız nasıl yapar ki. yapamaz. ben de uyuyamıyorum işte. hiç, hiç uyuyamıyorum. senin koynundan kendi rızasıyla üstelik tutulmuşken bilekleri, bırak, bırak hadi diyerek, bilerek çıkmışlıktan değil bu, bu seni artık istemiyor olmanın o inanması güç kederinin temayülü. sen uyu. olur mu. sen uyu ve rüyalarımda lütfen benden nefret ettiğini bağırıp durma. sen beni o kadar çok sevdin ki ben bir gün seni hiç sevmesem bile, seni hiç sevmeseydim bile ki ben seni ne çok sevdim allah bile bilmiyor bunu, seni son kez öpmemiş olmanın hıncıyla dişlerimi sıkacağım. ama ne yalan diyeyim, dumandan nefes alamıyorum ama bugün olsa, yine o ateşi yakardım. ne zalimlik değil mi. oysa ben giderken, sana değil, senden evvel kendime acımadım.
164 notes
·
View notes
Text
sizi anlıyor fakat size hak vermiyorum. tüm bu çarpık kentleşmenin içinde çarpıttığınız gerçekler, kırdığınız gönül kemikleriyle döşenmiş evlerin mutluluğuyla, sahip olmadığınız şiirleriniz’le küflendiğinizden habersiz birbirinizin yanından öylece geçerken duygunun d harfini dahi kullanamadığım sizler. siz, sizi bir bütün yapacak şeyin yaşadığınız ev, kullandığınız araba olduğuna inandığınız sistemin bağlarıyla sürdürüyorsunuz hayatınızı. ipleri koparanların boynuna sarıyor, sarıyor, sarıyorsunuz zincirlerinizi zincirli boynunuz ile. özgür olduğunuza inanıyorsunuz. özgürlüğünüz başka insanların zincirlerini kısaltmaktan ve bundan zevk almaktan ileriye gitmiyor. kalbinizin paslandığı gibi o zincir de bir gün paslanacak. yarattığınız bu kusmuk bir gün sizi de kusacak.
257 notes
·
View notes
Text
Bugün kendi kendime konuşurken kendi kendime çok sinirlendim ve ismini bile zor hatırladığım insanları anıp, bi’ posta sövdüm arkalarından.
Özellikle üniversite hayatım, ama genel olarak da hayatım ne kadar kibirli, egoist (!), soğuk, gıcık, nefret dolu göründüğümü dinlemekle geçti. Ve bu bana öyle tatlı bir şekilde empoze ediliyordu ki ben kusursuz bir geri zekalılıkla kendimi memnun hissediyordum.
“Ya biz seni kaba ve soğuk biri sanıyorduk ama ne tatlışmışsın”, “ben seni gıcık bir şey sanıyordum, hiç öyle değilmişsin”, “kibirli gibi görünüyorsun, öyle değilmiş” falan. Geri zekalı olduğumu düşünüyorum çünkü zaten gerçek olmayan, insanların kendi kendine üzerime yapıştırdığı şeylerden sıyrıldığım ana mutlulukla yaklaşıyorsam geri zekalıyımdır. “Oh oley, kibirli değilmişim anlamışlar.”
Bunun kaynağında Seval diye bir kızla kurduğum talihsiz bir arkadaşlık yatar. Telefonumu sessize almayı unuttuğum bir gün dersin ortasında çalan Muse melodim aracılığıyla muhabbet kurup arkadaş olduğum ilk üniversite arkadaşım, Seval. Bu kızcağız bir süre sonra bana “bölümdeki bütün hocalar mason, hepsi bizi ele geçirecek, bu bölümden mezun olduğunda asla şu an olduğun kişi olmayacaksın, ben bu bölümü bırakacağım” gibi şeyler söylemeye başladı. Bi’ gün daha fazla dayanamayıp pek sevdiğim hocam Kenan Rauf Arun’un odasına dalmıştım hatta, öyle böyle bunaltmamış ve tedirgin etmemişti beni.
Aklı başında her insan gibi Seval’in manyak olduğuna kanaat getirip uzak durdum ondan. Bu kız bir süre sonra “Selcan çok egoist, burnu yere düşse eğilip almaz, ben ona bir adım attım beni bile beğenmedi” gibi şeyler söylemeye başladı. Bu durumdan haberdar olmamı sağlayan sınıf arkadaşlarım Elif ve Mehtap bile konuşmamızın sonunda “biz seni gerçekten havalı ve soğuk biri sanıyorduk, ne tatlıymışsın” demeyi ihmal etmediler. Ve ben yine memnun oldum.
Ankaralı olup da Ankara’da üniversite okumam, okul bitince kendi arkadaşlarımın yanına koşma hevesim, zaten süreğen arkadaşlıklarım olduğu için üniversitede yeni arkadaş edinme kaygısına sahip olmamam, tüm bu sebeplere bağlı olarak kampüste fazla zaman da geçirmemem ortamcıl veya canayakın görünmeme engel olmuş olabilir, bunu anlarım. Bunlar Seval’in söylemleriyle birleşince onu haklı çıkarıyor olabilirdi, hadi bunu da anlarım.
Ama yıllığımda bile “ben seni ilk gördüğümde bu kız ne ayak diye düşünüp kuruluyordum ama tanıyınca çok sevdim” yazmış Fatma diye bir arkadaşım, nasıl bir lanet ki yıllığımda bile yakamı bırakmadı bu “a ben seni götlek sanıyordum hiç değilmişsin” iltifatı (!).
Samimi olacağım; birisi benimle iletişim kurmaktan kaçınıyor olsa ilk bi’ kendimi sorgularım. Pekala bu sorgulayış belki “ben buna ne yaptım ki” gibi hafif sitemli olur ama en azından ilk önce “ben ne yaptım” derim yani. Hiçbir şey yapmadığıma inanıyorsam “neyi yanlış anlamış olabilir peki”ye geçerim. “Ay çok kibirli ve egoist, bu yüzden konuşmuyor benimle”ye gelene kadar bambaşka bi’ sekans söz konusu olur benim için.
Ama şahıslar öyle öz güvenli, öyle kendinden emin, öyle dik ve dipçik ki kendileri herkesin iletişim kurmak isteyeceği mükemmel varlıklar, onlarla iletişim kurmayan kişinin çeşitli problemleri var. Onlar öyle değerli ve düzgünler ki onlarla iletişim kurmayan kişi ya kibirli, ya egoist, ya soğuk, ya havalı, problem kesin karşıda yani.
“Belki ben soğuk değilim, sadece senden hoşlanmıyorum?”
“Belki ben kibirli değilim, senin kötü bir insan olduğunu hissediyorum?”
“Belki ben burnu havada değilim, sadece kendime arkadaş aramıyorum?”
“Belki ben egoist değilim, bir hareketin beni senden itti?”
Bunlar benim kayıp cümlelerim. Öyle doldurmuş ve soldurmuşlar ki hemen şimdi pencereyi açıp hepsini teker teker bağırarak söylemek istiyorum. Senelerdir dile getirsem kırk kere dile gelirlerdi, getirmediğime öyle pişmanım ki. Kendimin de yeni keşfettiğim, keşfettikçe kendime öfkelendiğim cümlelerimi rengarenk yazdım buraya. Artık dilimden düşerler mi hiç?
70 notes
·
View notes
Text
Sorunlara, sıkıntılara, üzüntülere, haksızlıklara her birinin bir kotası varmış ve dolunca kurtulacakmışsın gibi bakınca daha katlanılır oluyor.
Onlar canını sıktıkça kota biraz daha doluyor gibi, çekilen her sıkıntı kotanın dolma aşamasına biraz daha yaklaşmanı sağlıyor gibi.
Belki sorun çözülecek, belki de sen “yeter lan, artık çekmeyeceğim” diyeceksin ama kotanın dolduğu ve kurtulduğun noktaya ulaşmış olacaksın.
Gerçekten, hayali bir ibre düşününce derdi benimsiyorsun. Güzel bi’ şey daha söyleyeyim; aşırı dert, o derdin kendisinden kurtulmanı sağlayabilecek en kuvvetli ve itici - ilerletici güç olabilir.
Bunu bi’ düşünün abiler.
55 notes
·
View notes
Text
ben olsaydım, ben sen olsaydım yani, senin ettiğini etmez, senin etmediğini ederdim. bilseydim ki bu sokakta mayın var ama sana da bu sokaktan geçmeden varılmıyor, ben o sokaktan ölmeden geçerdim. sana sarılmadan da ölmezdim ben. ama aşk, karşındakini sen sanmak, sen olmaya zorlamak, sen olmadığını görünce kırılmak değildir biliyorum. biliyorum dünya benden ibaret değil. ama ben sen olsaydım, allaha and olsun, şu denize, şu sise, şu dağlara and olsun, bizi bu kadar üşütmezdim. yapmazdım değil de yapamazdım. neden her şey benim önümde. neden hep daha önemli şeylerin var bilmiyorum. ama ben olsaydım, sana şimdi sarılmak için, daha ilk sigaramı içmeden o yola çıkardım. bir gün gelirsen, burada olamayacak olma ihtimalimden hiç mi korkmuyorsun.
206 notes
·
View notes
Text
Onu severken “keşke beş elim olsaydı, daha çok yerini aynı anda sevebilseydim” diye düşündürebilen kişi, canı isterse sana beş elliymişsin gibi güçlü de hissettirebilir, var olan iki elin koparılmış gibi güçsüz de.
60 notes
·
View notes
Text
içim seninle barışıyor ama içimin içi o zaman bana küsüyor. böyle sana sarılmak istiyorum ama o zaman kendime çok sağlam bir yumruk atmak istiyorum. ben bunlar böyle olsun istemedim. ama ben bunlar böyle olmasın diye sana çok anlattım. keşke sen de dinleseydin beni.
221 notes
·
View notes
Text

Bozuk mayadan peynir tutmaz azizim…
Gözünden akan yaşları sileceğine, o yaşlara sebep olanları, sil gitsin!
-Muş gibi yapanları… Seviyormuş gibi, değer veriyormuş gibi, dostmuş gibi… sil gitsin!
-Derdini sevincini görmezden geleni, yüze gülüp arkandan iş çevirenleri, menfaati bitince muhabbeti de biteni, sil gitsin!
-Kalbinin kırıldığını çıkan gürültüye sağır olanı, başkalarının mutsuzluklarından mutlu olanları sil gitsin!
-Aramadığın sürece aramayanı, işi düşmedikçe tanımayanı, işi bitince yanında durmayanı, sil gitsin!
-Bize jeton çok, sana oyunlar oynayanları, sil gitsin!
-Canını yakanları, sözünü unutanları, kendini vazgeçilmez sananları, sil gitsin!
-Sen aramayı, yazmayı bıraktığın an arayıp sormayanı, bütün ilişkiyi sana sırtlatanı, sil gitsin!
-Hayatta önceliklerini iyi ayarlayamayanları, “Yoğunum” kelimesini ağzına sakız etmiş sürekli zamansızlıktan dem vuranı, sil gitsin!
-Sıkışınca “Ben buyum” deyip sıyrılanları… sil gitsin!
-Saatlerce kendi derdini anlatıp duran, ama bencillikten sana nasılsın diye bile sormayanları, sil gitsin!
-Başkalarının sırlarını sana anlatan senin sırlarını da başkalarına anlatır. Sil gitsin!
-Yüreğindeki çocuğu azarlayanları, umutlarını baltalayanları, kendi yapamadığı için senin başarılarını küçümseyenleri, hasedinden türlü kılıflar altından kıskançlıklarını kusanları kendi acizlikleriyle bırak, sil gitsin!
-Tartışmayı bilmeyen, dinlemeyen, kendi fikrini dayatan insanla konuşacak bir şeyin yok. Sil gitsin!
-Dolu başağın boynu bükük olur, kibriyle dimdik duran boş başakları, sil gitsin.
-Bir türlü memnun olmayanları, duygusal vampirlerin alayını, sil gitsin!
-Fırtına çıkınca saklanan ödlekleri, gemi batarken gemiyi ilk terk eden fareleri, düştüğünde kalkman için uzanmayan eli, sil gitsin!
-Gafletlerinde boğulanları, kalbi mühürlüleri, inkârcıları, sil gitsin!
-Yaradan'a dahi riyakârlık yapan, sana ne yapmaz ki?.. Hiç titremesin elin, sil gitsin!
Belki bir çırpıda değil, çırpınarak silersin; ama yine de sil ki kirin pasın gitsin!..
114 notes
·
View notes
Text
siz bir şeylere kırıldığımı, üzüldüğümü filan düşünüyorsunuz. oysa yaptığınız her şey sadece bendeki sizi eksiltiyor. benden hiçbir şey eksilmez yoksa, ben hiçbir vakit eksilmem. ama size yazık. birde verdiğim onca değere.
123 notes
·
View notes
Text
istediğim şey gerçekten bu mu yoksa alıştığım için mi güzel geliyor hissi peşimi bırakır mısın artık
133 notes
·
View notes
Note
Abla ben seni uzun süredir takip ediyorum ve aklımdaki soruya yanıt verebilecek bir tek senin olduğunu düşünüyorum sorabilir miyim
sorunu okudum. sen bir gerizekalı değilsin. öyle olabilirsin fakat ben öyle olmadığını ummak istiyorum. yaşın çok küçük. bu yaşta sevgilinin olması beni kati suretle ilgilendirmez. beni ilgilendiren sana bunun aslında bir ilişki olmadığını söylemektir.
erkek arkadaşın senin giydiğin hiçbir şeye karışamaz. bunun bahanesi hastalık (buraya ayrıca geleceğim şu an onun hastalığını bir nebze ciddiye almaya çalışıyorum) kıskançlık, çok sevmek, senin iyiliğini düşünmek gibi bir şey olamaz. yeni ay önce giyinmeyi bilmiyor muydun, o adam olmasa sen giyinemeyecek miydin, bu kadar aptal mıydın ki o sana ne giyeceğini söyleme ihtiyacı hissediyor ve sen bir salak gibi onu dinliyorsun.
bir erkek sana şunu giyme, şunu giyemezsin diyorsa bunun tek nedeni sana giydirmediği o kıyafetleri başkasının üstünde gördüğünde kötü gözle bakmasıdır. kendinden biliyordur. bu da onu saygısız bir beyinsizden çükünün derdinde bir erkek rütbesine taşır. biz bunu biliriz ve ona göre güleriz. sana etek giyme dedi çünkü etek giyen kız görünce delecek sabun arıyor beni bu çirkin sözler için affet, kendini mümkünse affetme.
bu yaşta gideceğin yerlere sadece ailen karışabilir. gitmek zorunda olduğun hastane okul kurs harici her yer için izin almak ve vermezlerse buna saygı duymak zorundasın. bunların kararını yedi aydır tanıdığın bir adam veremez. kırk yıllık kocan da veremez. bir yere giderken haber verirsin. ben şuraya gideceğim dersin ve gidersin, o adam sana karışamaz. böyle bir had veremezsin kimseye. devletin gideceksin dediği yere nasıl ki ailen gidemezsin diyemez, ailenin gidebilirsin dediği yere de o ağzını açamaz. anneniz arkadaşınızın doğum gününe gitmenize izin vermese o evlerde nasıl ki terör estirip ben baskı altındayım diye kıçınızı yırtıyorsunuz bıyığı terlememiş sünnetlik sevgilileriniz de bir şeye izin vermeyince ay canım beni çok seviyor diye havalanamazsınız. bu her zaman böyledir. yirmi beş yaşında ol, o otuz olsun, bugün sana şuraya gitme diyen yarın evlendiğinde seni annenle bile görüştürmeyecek. sonra bir gün haberlerde alt yazı olacaksınız. aslında her şey bu kadar küçük gördüğün şeylerden bellidir, yeter ki o aşığım ölüyorum pembe gözlüklerini çıkar.
kaygı hastalığı nedir. ne işe yarar. bir insanın böyle bir rahatsızlığı olması sevgilisine karışmasını mı sağlar. sen gerçekten böyle salakça bir şeye nasıl inanabiliyorsun ben insanların böbrek yetmezliği olduğuna bile zor inanıyorum sen üstüne bu yalanı (ki doğru da olabilir umrumda değil) kullanarak seni avucunda oynatmasına izin veriyorsun. bugün bunları yapan ki bunlar sosyopatlıktır, bunlar bir insanın topluma zararlı olduğunu gösterir, siz bu adamlardan dayak da yersiniz, bu adamlar gün gelir gitmek istediğiniz yere canınıza tak edip gittiğinizde sizi vurup öldürür de. anlıyor musun. kendinde bu hakkı görür çünkü sen ona bu şansı tanımışsındır.
sevgilisiz ölmezsiniz. ben sizin yaşınızdaki kızlara erkeklere ne gerek var dediğimde ya ne zararı var gibi saçmasapan cümleler kuruyorlar. ne zararı var biliyor musun. daha kaç kitap okudun. daha kaç insan tanıdın. şu an şu saniye bana haklarını sayabilir misin. senin yaşındaki bir kızın sevgilisi olursa işte tam olarak böyle olur. çünkü ne nedir ne ne değildir haliyle bilmiyorsunuz ablacım. sizin sevmek algıladığınızı ben bugün aşağılık kompleksi algılıyorum ve kendine güvenmeyen böyle sorunlu erkeklerin selamını almıyorum. çünkü neden hayatı kendime zehir edeyim. yine senin misal eziklik diyeceğin şeye ben olgunluk diyorum. gavatlık dediğinize eğitimli insan diyoruz. beni anlıyor musun. bu şartlarda bu yaşta kendini böyle şeylerle yorarsan kendini kullanılmış ve hırpalanmış hissedeceksin. yapman gereken okumak, arkadaş edinmek, sosyal faliyetlerde bulunmak, sınava çalışmak. bu kadar. aptal sevgilinin yalandan hastalığı ile o çok sevdiğin gömleği bir daha giyememek değil. biriyle öpüşmek değil. su bulan sudan bıkar. zamanı gelince bol bol öpüşürsünüz. öpüştüğünüz adamlar bunlar gibi aciz adamlar olmaz inşallah o kafanız başka şeylere çalıştığı gibi buna çalışır. tamam mı yavrum. sal sen o adamı. sonra bu sana ben beş yaşında havale geçirdim o yüzden evden dışarı çıkmayacaksın dediğinde ağlarsın. ki umarım ağlarsın. bir şeyleri nolur görün anlayın ben çocuk gelin diye kıçımı yırtıyorum misal bi bakıyorum on beş yaşındaki kız sevgilisi ile beraber olmuş. aklınız her boka çalışıyor. biraz düzgün şeylere çalışsın. evde kalmaz, yalnız kalmazsınız. ama bu yaşlarını sana o piç vermez, veremez. zamanı bekleyin, bulaşık yıkamak için boyunuzun tezgaha ulaşmasını, sevgili yapmak için gerekli zihinsel ve bedensel olgunluğa ulaşmayı bekleyin.
97 notes
·
View notes
Text
ama ben annem bile olmadan yaşayabilirim. bir yudum suymuşçasına tüm sevdiklerim, hiçbiri olmadan yaşayabilirim. ben kimsesizlik nedir, çok iyi bilirim. ve bunların hiçbiri benim bir an olsun soluğumu kesmemiştir. işte sana diyorum ki ben zaaflarım olmadan da ben olabilirim. ama seninle uyanmak istiyorum. sensiz öleceğimden, yerlere serileceğimden, bitip tükeneceğimden, sana çok ihtiyacım olduğundan değil, sadece seni istediğim için. bir gün bu evde olmazsan kendimi asacak değilim, sensiz ben, ben olmayacak da değilim. ama seni seviyorum. ve bu sevginin en onurlusudur. muhtaçlık sevgiyi örter ve onu yok eder biliyorsun. sabah yedi akşam beş ilişkilerinden midemi hissetmiyorum. sen benim rızkımı veren değilsin. beni yaşatan bana ömür veren değilsin. bir akciğer değilsin nedir herkesin bağırıp durduğu şu yalanlar tiratı. sen benim sevdiğim adamsın sadece. ve biliyor musun birileri olmadan yaşayamayacak herkes, hiçkimseyi yaşatamaz bu hayatta. bunları düşün. ben attila ilhan değilim, hiçkimseye mecbur değilim, aşığım sadece. aşk aşktır, ekmek ise ekmek. su sudur, gök göktür ve bir insan bir insanın yolu değil yol arkadaşıdır ancak.
728 notes
·
View notes
Text
Kürk Mantolu Madonna'dan sonra sonunda şok olduğum efsane bitti dediğim kitaplardan biride Zülfü Livaneli Kardeşimin Hikayesi oldu. Kitap güzel mesajlar içeriyor özellikle şu cümle her şeyi özetliyor:
"Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir."
Cidden aşk bazen kör olmaktır, getirdiği götürdüğü iyi veya kötü hiç bir şeyi görememektir aşk.
2 notes
·
View notes