Her şeyden uzak okyanusun derinlerinde kaybolmuş bir kız. İşte o kız benim. Her şeyden uzakta, sesi duyulmayan sıradan bir kız. Ama artık duyulmak istiyorum...
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
İnsan, hayatta ne zaman ne olacağını tahmin edemiyor. Bir gün yaşıyorken diğer bir gün sonsuzluğa doğru ilk adımımızı atmış olabiliyoruz. Ancak insanoğlu o kadar aptal ki, kaybettiği zaman anlıyor her şeyi. Örneğin bir çocuk annesine saçma sapan bir nedenden dolayı küstüğünde, bir gün sonra annesinin artık bu hayatta olmamasından ve onunla daha çok zaman geçiremediğinden duyduğu vicdan azabı gibi. Ya da sevdiğin insana geç kalmak, onun ardından duyduğun pişmanlık gibi… Hangimiz bize verilen hayatın değerinin farkındayız? Ya da hangimiz sevdiğimiz kişilere ölesiye sarılıyor ve yarını düşünerek yaşıyoruz bu hayatı? Cevap; hiçbirimiz… İşte bu yüzdendir ki insanoğlu kaybedince değerini anlar sevdiğinin. O yüzden anı yaşamak, her anınızı dolu dolu değerlendirmektir hayatı yaşanılabilir kılan. Şimdi haykırın sevdiğinize onu sevdiğinizi. Annenize veya babanıza sarılın ve onları ne kadar çok sevdiğinizi bir kez daha dile getirin çünkü bazen bir “Seni seviyorum.” demek için bile geç kalabiliyor insan…
2 notes
·
View notes
Text
Cesaret
Merhaba dünya! Sana uzun zaman oldu yazmayalı farkındayım. Sadece... Bu aralar pek sesimi duyurmak istemiyorum sanırım. Düşünsene hiçbir zaman duyulmuyorsun. Duyulmak için çabalıyorsun ama kimse duymuyor. Ağlıyorsun kimse görmüyor, bağırıyorsun kimse takmıyor. Sence yine de bağırmaya veya ağlamaya değer mi?
Bu aralar kafam karışık. Ne istediğimden emin değilim. Bu yola sesimi duyurmak için çıktım ama şimdiyse bir ikilemin içerisindeyim. Sesinin duyulmaması için bu kadar uğraşmaya değer mi diye soruyorum bazen. Aslında benim yaptığım sadece bir çıkış yolu aramak. Belki de savaşmak istemiyorumdur sesimi duyurmak için. Size de hiç olmaz mı? Bazen, her şeyinizi bırakıp hayata iki dakika mola vermek istersiniz. Gücünüzün kalmadığını hissedersiniz. Aslında güç içimizde. Ama bizim onu çıkartacak cesaretimiz yok. Yanılıyor muyum? Sadece bir saniyeliğine bile olsa oturun ve bunu düşünün. Cesaretiniz var mı değişmeye? Cesaretiniz var mı dünyaya kafa tutmaya? Eğer cesaretiniz varsa, hiç düşünmeden gücünüzü toplayın ve zırhınızı kuşanın. Cesareti olmayanlar size sesleniyorum, kendinize güvenin. Siz yalnız değilsiniz. Biz birlikteyiz. Bunu okuyan kişi, seni tanımıyorum evet ama sana şunu söyleyebilirim, yalnız değilsin ve olmayacaksın. Şimdi topla kendini ve ayağa kalk. Derin bir nefes al ve gücünü hisset. Kendine inan çünkü ben sana inanıyorum...
7 notes
·
View notes
Text
Kimim ben?
Merhaba dünya! Ben okyanusun derinlerindeki kız. Yine ve yine sana yazıyorum. Ne komik değil mi? Beni duymadığını bile bile sana yazmaktan vazgeçmiyorum. Belki de tek sen dinliyorsun beni. Hoş beni duymuyorsun ki dinleyesin. Şu an bu satırları yazarken bile içimde bir sıkıntı var. Bazen düşünüyorum. “Kendin olsana!” diyorum kendime. “Sen sensin. Seni seven böyle kabul etsin.” Sonra her şey tek tek aklıma geliyor. Arkadaşlarımın söyledikleri, içimdeki sesin bana itiraf ettikleri ve kendi gerçekliklerim yüzüme vuruyor ve diyorum ki kendi kendime, “Eğer ben kendim olursam yine zarar göreceğim.”. Bazen hayatta risk almak gerekiyor, evet ama geçmişteki bana söylenilenler aklımdan çıkmıyor. Aslında şu an bunları neden buraya da yazıyorum anlamış değilim. Bazen karanlıkta olduğumu düşünüyorum. Etrafımda milyonlarca ışık var belki de ama beni aydınlatan bir tane ışık kırıntısı bile yok etrafımda. Aklıma geliyor arada ve diyorum ki, “Vazgeçiyorum her şeyden. Kimse görmesin, kimse duymasın beni.” Sonra yine vazgeçiyorum bu düşüncemden. Kendimle günlerdir çelişiyorum. “Niye yazıyorum” diyorum mesela? Neden içimdekileri hiç tanımadığım insanlara döküyorum? Sonra tekrardan aklıma geliyor, aralarında benim gibi olanlar da var. Ben kimim bilmiyorum ama. Kimim ben gerçekten? Tanımıyorum kendimi. Bilmiyorum kim olduğumu. Size de olur mu hiç? Hani sanki hiçbir şey bilmediğinizi hissedersiniz. Küçük bir çocuk gibi en ufak tehlikede kaçıp saklanmak istersiniz. İşte ben de öyle hissediyorum. Kaçıp saklanmak istiyor bir yanım. Bir diğer yanım da diyor ki, “Hayır burada kalacaksın ve sesini duyuracaksın.” Biliyorum birçoğunuz beni tanıyor, ismimi biliyor, hatta bazılarınız beni gerçekten tanıyor. Ama ben kendimi tanımıyorum. Bu zamana kadar hep sessizlikteki sesim hakkında yazdım sizlere. Ama belki de ben sesimin duyulmasını hak etmiyorumdur. Etrafımda bu kadar parlayan yıldız var ve ben sönük bir yıldız olarak aralarında duruyorum öylece. Ben parlamıyorum, ben sönüyorum. Belki de sönmeye devam etmeliyim. Kimse duymamalı, kimse görmemeli beni. Sessizliğimdeki ses duyulmuyor. Duymayın, görmeyin bilmeyin beni diye düşünüyorum bazen. Sonra kendime tekrardan bir soru yöneltiyorum: “Ben gerçekten duyulmak istiyor muyum?”
9 notes
·
View notes
Text
Ruhumdaki Notalar
Her gün ayrı bir melodi çalıyor hayatımızda. Her sabahımız apayrı bir melodiyle başlıyor. Hiç duydunuz mu o melodiyi? Hiç duymayı denediniz mi? Sessizliğinizdeki sesi dinlediniz mi? Sabah kalktığınızda etraftaki sessizliği dinlemeyi deneyin. O günkü melodinizi bulmaya çalışın. O melodi size o günün anahtarı olsun. O anahtarla açın gününüzü ve o anahtarla kapayın. Müzik, melodi, bunlar sadece bir şarkıyı oluşturan yapılar değil. Müzik sizin içinizde, tam olarak ruhunuzda. Her ruhun farklı notaları vardır örneğin. Herkesin ruhu farklıdır çünkü. Hiç notalarınızın dans edişini hissettiniz mi içinizde? Ruhunuzun notalarının çıkardığı, onların oluşturduğu melodiyi dinlediniz mi? Müzik sadece sözlerden ve melodiden ibaret değildir. O şarkı sözlerinin altında yatanlardır müzik. O notaların altında yatan hisler, düşünceler, her şey farklıdır. Herkes müzik dinler mesela değil mi? O müziği dinlerken herkesin içinde farklı bir his oluşur. Ruhlarınız, yaşadıklarınız ve ruhlarınızın içindeki yaralar faklıdır, farklı bölgededir. O yüzden bir şarkı, bir müzik dinlerken ilk önce ruhunuzu dinleyin, ruhunuzdaki notalarla hareket edin. Dediğim gibi o notalar bir melodi oluşturacak ve her güne apayrı bir melodi sunacak sizlere. Ruhunuzu dinlemekten vazgeçmeyin. Herkes bir gün gider, herkes bir gün mutlaka ayrılır yanınızdan ama ruhunuz ayrılamaz. Sizi siz yapan şeydir o. O yüzden ruhunuzu dinleyin. Ruhunuzdaki notalara kulak verin. Elbet bir gün o melodiyi duyacak ve hayatınızı her gün farklı bir anahtarla yeni güne açacaksınız. Müzik sizin ruhunuzun içindedir unutmayın.
10 notes
·
View notes
Text
Duyulmak...
Duyulmak... Ne kadar kolay bir kelime değil mi aslında? Tek kelime, üç hece ve sekiz harf. İşte benim hayatımı bu sekiz harfli ve üç heceden oluşan kelime tanımlıyor. Bu zamana kadar hiç duyulmak istemedim. Görülmek istemedim. Bu dünyada görünmez olup sadece hayatta nelerin nasıl gittiğini gözlemlemek istedim. Belki de bu benim için bir koruma mekanizmasıydı, bilmiyorum. Zamanında çokça dışlanmış bir insanın görülmek istemesi de bir hayli saçma olurdu zaten. İçinizde yaşadığınız şeyleri kimse bilmez, duymaz, görmez. Her şeyi içine atmak nasıl bir duygu iyi bilirim. Herkesten saklanmak, duygularını gizlemek. Ama ben bir şey fark ettim. Ben artık kaçmak istemiyorum. Saklanmak istemiyorum. Kendim olmak istiyorum. Herkese, her şeye rağmen. Bu zamana kadar duyulmak istemeyen ben şimdi duyulmak istiyordum. Delicesine bağırmak ve “Ben buradayım!” diye duyurmak istiyorum dünyaya. “Beni alt edemedin dünya! Ben buradayım. Her şeye rağmen duyulmak ve görülmek istiyorum!” Sesimi duyurmak istiyorum. Artık kendi kendime değil, kendi iç sesimle değil, beni anlayan insanlarla konuşmak istiyorum. Kendimi insanlara anlatmak istiyorum. Siz de sıkılmadınız mı? Duyulmak istemeyenler size sesleniyorum! Artık duyulma vakti gelmedi mi?
10 notes
·
View notes
Text
Peki ya sizin ruhunuz hangi renk?
İnsan, kendi içinde yaşar. Birçok duygu barındırır aslında. Bir gün mutluyken bir gün mutsuz olup asla anlaşılamayan ve dengesiz bir ruh haline sahip olabilir. Kendim için konuşmak gerekirse ben de dengesizin tekiyim. Tek bir renk yok içimde. Benim için bu hayatta iki renk var. Biri siyah biri de beyaz. Neden diye sorarsanız, hayat ikiye ayrılır bana göre. Beyazı yansıtan aydınlık ve siyahı yansıtan karanlık. Hiç düşündünüz mü? Siz hayatın aydınlık tarafında mısınız yoksa karanlık mı? Ben düşündüm. Fakat benim bulduğum cevap ikisine de uymadı. Ben ne karanlığım ne de aydınlık. Ben ikisinin arasında kalmış koskoca gri rengi yansıtıyorum etrafıma. Kendimi gri rengin içine teslim ediyorum. Mesela dışarı çıktığımda, insanlara baktığımda renkleri görüyorum. Ruhlarının renklerini... Pembe, mavi, mor, sarı, yeşil, siyah, beyaz ve griler... Benim gibi olanlar... Peki ya sizin ruhunuz hangi renk? Siz de benim gibi gri misiniz?
@okyanusunderinlerindekikiz
13 notes
·
View notes