Tumgik
numanca-blog · 4 years
Text
Gülşen Güzey yazdı: Bakma Zamanları
Tumblr media
Bahar toprağından yükselen tütsü
Umut ve acı, başlayan ve biten,
Yağmurun ve akıp giden hayatın türküsü”diyor Ataol Behramoğlu. Günümüz genç şairlerini merak ederek aldığım ve uzunca bir zamandır okumaya karar verdiğim Numan Çakır’ın Bakma Zamanları1 kitabı da bu dizelere uygun geliyor bana, bitirip kapağını kapattığımda.
Kitabın şairi Numan Çakır, 1990 Samsun doğumlu. Yazmaya, Radikal Gazetesinin Genç ekinde başlamış. İlk projesi olan Sanat Sokak adlı dergiyi, kendi çabaları ile internet üzerinden online olarak yayınlamış. 2014 yılında Türkiye’nin ilk “Âşık Veysel Müzikali”ni Sert Ünsüzler adındaki tiyatro ekibiyle sahneye koymuş. N10 TV’de creative yazarlık, Pijama Dergisi’nde editörlük, Roka Dergisi’nde genel yayın yönetmenliği yapmış. Şiirleri Edebiyatist, Artistik Bellek, Ayı, Başkan Peron, Zalifre; yazıları İsabet gibi dergilerde yayımlanmış. Üç şiir kitabı var Numan Çakır’ın: Kaburga Kemikleri, Bakma Zamanları, Meyus Atlar.
Kitabın kapağı da ismi de oldukça dikkat çekici. Bakma Zamanları’nın kapağı Kazı Kazan Fotoğrafları sergisinden seçilmiş ve Mustafa Cevahir Akbaş ‘a ait. Yaklaşık yirmi fotoğrafın içinden seçilmiş, yaşlı bir adamın fotoğrafı. Numan Çakır, “Şairlik aslında gözlerini kapattığında, görmediğinde, karanlıkta başlayan bir şey. Şairin gözlerini kapatsanız bile o her şeyi hisseder ve her yeri görür.  Aynı zamanda şairlerin hayata bakma açısı ve pencereleri çok farklı ve hayatı sürekli gözlemliyorlar. Bu yüzden kitabın adı Bakma zamanları.” diyor.2
“elbette kuşlar
acının fotoğrafını çekiyor”dizeleriyle başlıyor Bakma Zamanları. Şairin “Mutlu olduğum zaman şiir yazdığımı hatırlamıyorum. Hep sıkılganlık haliyle yazdım.”3 demesi aslında bu dizelerin açıklaması gibi. Kuşlar, şairler olarak düşünüldüğünde şiir acının ifadesidir. Nitekim söz konusu şiir kitabının da hemen hemen bütün şiirleri acıdan az veya çok nasibini alıyor.
Eser, dokuz bölümden oluşuyor diyebiliriz. Her şiir demetinin başındaki kısacık şiirlerden yola çıkarak bu ayrımı yaptım kendimce.
“bu/Hera’nın/öldüğü gün/yazıldı/taşa/toprağa/kâğıda/yani/gözyaşı/akıttığı gün/Zeus’un”Dizeleriyle başlayan ilk şiirlerde Antik Yunan tanrılarının ve tanrıçalarının yaşamlarıyla, yaşamış sayıldıkları şehirleriyle işlendiğini görürüz. Zeus, Hera, Gonia, Osopos, Kibele gibi tanrı ve tanrıçalar; Antik Yunan Çağı’nda yaşamış felsefeci Diyojen ile ozan Homeros başta bu bölümde olmak üzere şiirlerin çoğunda karşımıza çıkar. Numan Çakır’ın Karabük Üniversitesinde Sanat Tarihi Bölümü okuması bu şiirlerde kullanılan konuları açıklar. Bununla beraber tek tanrılı din unsurları ve liderlerine de yer verdiğini görürüz: Âdem ve Havva,  Habil, Kabil, Meryem Ana, Hz. İsa, Hz. Musa… Kısacası Antik Yunan’dan günümüze kadar birçok inanç biçimi şiirlerin çoğunda karşımıza çıkar.
Birinci bölümün ilk şiiri BEN İYONYALILARI GÖRDÜM’de “Güneşi yakıcı sabahların selasız uyanışlarında/Perdesini açar camın İyonyalılar/Ötelerden Zeus’un tuzlu suyla ağzını çalkaladığı/kıyısına Hera’yı uzatıp ayaklarından öptüğü şehir/Şimdi bir kadının evinde yalnızlığa boğulur/Boy verir denizin içinde ve tutunur mavi gözlü adamın diline”dizeleriyle bize İyonya’yı gezdirir. HOMEROS’TAN KALAN ise  “Önce ve her şeyden evvel Âdem/Bütün çıplaklığıyla toprağa uzanmış…”diye başlayarak “Sırtında Karıncalar gezen Âdem’in/ Havva’yı kucaklayıp bir çocuk çıkarması…”şeklinde devam eder. Ardından Homeros’un; Cemal’ler, Ahmet’ler, İskender’ler ile Brecht’ler, Neruda’ların dünyaya gelişi ve şiire ulaşması dile getirilir. Varoluşumuzla ilgili çıkarımları bu şiirde de önceki ve sonraki şiirlerde de karşımıza çıkarır şair. BİR DUVAR DENEMESİ’nde “Ölümü icat eden Kabil/Ölmeyi icat eden Habil gibi/Bugün bir yalnızlığı icat eder oluruz” ve “Bir duvar çekip ikimizin arasına/ Berlin’de gurbet çukurlarına düşmüş oluruz”dizelerinin açıkça gösterdiği gibi yalnızlaşma ve insanların birbirinden giderek uzaklaşması hüzünle dile getirilmiş. OSOPOS’UN GÜZEL KIZINA şiiri bir Sinop şiiridir aslında. Osopos’un güzeller güzeli kızı Snope’nin yaşadığı yerin Sinop olduğu kabul edilir bir efsaneye göre.“Balık kokusu geliyor dar sokaklardan/Dar sokaklarda babamın marşları/Babam geçiyor takım elbiseyle” dizeleriyse bu şiirin otobiyografik özellikler gösterip göstermediğini düşündürecek niteliktedir. MEYUS ATLAR şiiri aynı zamanda Numan Çakır’ın son çıkan şiir kitabının adıdır. Bu kitaba da aldığı şiirin şu dizeleri tarihin eski sokaklarında bize bir gezinti sunar: “Orta Asya’dan şimdi/Seni sevdiğim güne kadar çadırlar kurulurdu öylece/Öyle sulaktı göğsünün arazisi/Beni tut bindir şu atlara/Koştur ayaklarından saçlarına kadar” Bu bölümün son şiiri İŞÇİ, geçmişin de günümüzün de utanç izlerini taşır. Ekmek peşindeki yoksun, yoksul ve çoğu zaman da iş kazasına kurban verdiğimiz işçilerin üzgün yüzlerini resmeder bu şiir bize: “Yırtık atletiyle emeğini inşa eder/Nasıl olsun sabah tebessümleri/Cebinde akrebiyle uyanmışken/Karyoladan düşmüş gibi çalışan adamların/Yorgan dikmiş ölü kokan kadınların arasında/Zehir yutmuş gibi uyanan insanlar”
“Çarşılarda insan gezdim/bulamadım/Dükkânlarda neşe gördüm/alamadım ”dizeleri ikinci bölüme taşır bizi. Bölümün ilk şiiri KÖRPE “Çocukların gözünden kanlar/Kanların peşinden ölüm/Ölümün peşinden feryat/Feryadın peşinden sessizlik getirir bu/Bu, dağların Kerbela’sıdır.”dizeleriyle dükkânlardan neşe alamamasının sebebini dillendirir bir bakıma. HİKÂYE adlı şiirde insanın dünyadaki ilk hali ile gelişmiş hali tahkiye edilmiş. Acının ve terk edilmenin icadıyla şairlerin ortaya çıkışı arasında bağ kurulmuş. BİRDİRBİR şiiri “Birdirbir oynayan insanlar/Elinde secde taşları/Bu kuş/Bu bulut/Bu gökyüzü/Uzayı harçlar kaplamış.”dizeleriyle biter. Şairin gerçekten de çok insan gezdiğinin, çok insanı tanıdığının kanıtıdır bu şiir. Caferilerin veya Şiilerin inancındaki secde taşlarının kullanılması şairin din konusundaki bilgisine işaret eder. ZÜL, ismiyle müsemma olarak kalbe çöken ağırlığın, utancın şiiridir. Aynı zamanda bir kadın dramıdır. “Tanrım/Benden çok uzaklaşma/Yoksa bana dönerim”dizeleriyle biten SANRI şiiri bilinçaltının insana oynadığı garip oyunlarının ortaya dökülüşüdür. SALYANGOZ AĞIZLAR şiiri insanların gelgitlerini yaşamın zıtlıklarını ifade eder.
“ben/senin gökyüzünde/kuş uykusuna/yatıyorum.”dizeleriyle başlayan üçüncü bölümün ilk şiiri ZARİFE’YE MEKTUP’ta “Belki de özlemeye alışmışız/Kim bilebilir yanağını koklamanın/Ne “muzaffer”bir şey olduğunu, benim gibi?”dizeleri Fuzuli’nin sevgiliye kavuşma hasretiyle yanıp tutuşurken bir yandan da aşk acısının ve hasretin devamlılığını istemesini hatırlatır. Acı, aşk acısı, kavuşma isteği sevdayı yücelten duygular olarak görülmüştür divan şiirinde. Bilinçli bir seçim mi bilmem ama “Dudağından öptüm hasretinin”dizesi de aynı şiirde geçince bir Fuzuli tavrı sezdim. Aynı bölümdeki BİRİNCİ TEKİL KADIN şiirinde de kavuş(a)mama teması var. GÜNEŞİN OMUZLARI şiirindeyse bir arayış çıkıyor yine karşımıza. Burada “Göğün her köşesinde”, “Her sokak ağzında” aranan bir sevgili var. ÇAN PAZARI “Senin teninde ölü kaldırımlar var/Benim ayaklarımla yürünemeyecek/Gökyüzünden uzak yerdesin/Güneşi görmeyen/Beynin, düşünen yitik/Kanı midene çekilmiş/Eli ayağı tutmuyor sevmelerin/değnek dayamış gözbebeklerine” dizeleriyle başlar. Kaldırım metaforu bir kenara atılmışlığı, başıboşluğu çağrıştırır bu dizelerde. Aşk acısının, sevgiliye ulaşamamak sızısının, çaresizliğin dillendirildiğini görürüz  şiirde. Özellikle “gökyüzünden uzak yerdesin” sözü tam anlamıyla bir ayrılık imgesidir.
Dördüncü bölüm “öyle/yakıyor ki güneş/içimdeki/çaydanlık/taştı taşacak/ince belli/yüreğine”şiiriyle başlar. Buradaki çaydanlık önemli bir imgedir. Çünkü şiirlerin çoğunda “sofra”ları çağrıştıran ifadeler ya da doğrudan sofra, kahvaltı, çay, semaver sözcükleri vardır. Şairin çay memleketinden gelmesi ve çayın her an her insana eşlik etmesi bu imgenin açıklayıcısıdır bana göre. Hayatın içinden seçilen samimi ve gerçekçi manzaralar, evler, balkonlar ve içlerinde yaşayanlar resmedilir bu bölümdeki şiirlerde. SEN şiiri başlığıyla her ne kadar bir aşkı çağrıştırsa da aslında bir yoksulluk ve düşmüşlük çığlığıdır. BALKONSUZ ÇIKINTILAR, “Semaver güzelliğiyle gelir ve tekrar sevişir yokluğumuz”dizeleriyle sonlanır. Yokluğun kişileştirilmesi dikkati çeken en önemli imgedir burada. Yokluk şairin bütün şiirlerine bir şekilde girmiştir çünkü. YALIN HAL, toplumcu şairlerin imgesiz ve gerçekçi yaklaşımlarını yansıtır gibidir. Bu şiirdeki “Ansızın kar düşmeye başlar/Lap/Lap/lap”gibi dizeler kitaptaki alt alta yazılış şekli ve sesi vermesi açısından Nazım Hikmet’i andırır. BABA şiirinde eski ve yeni aşkların karşılaştırılması anne ve baba arasındaki sevgiyle verilmiş. “Baba ben artık kimi sevsem/Annemin sana bakışı doğmuyor”der şair bu aşka ulaşmak istediğini ifade edercesine. Bu bağlamda şairin Cahit Zarifoğlu’na ayrı bir hayranlık beslediğini ve bunu birkaç söyleşisinde dile getirdiğini ifade etmeliyim. Bu dizeler ve bu anne ve baba ilişkisini yansıtan şiir tarzı Zarifoğlu’nun da bazı şiirlerinde karşımıza çıkar. Zarifoğlu’nun en bilindik şiiri İşaret Çocukları’ndaki“Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan/Geçerdi babam/Başında yağmur halkaları/Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde/Daha ilk güzelliğinde/Alnını iki dağın arasına germiş/Bir devin göğsüne benzer/Göğsünden dualar geçermiş”dizeleriyle yine bir anne baba ilişkisine şahit oluruz. Dördüncü bölümün diğer şiiri SAFRANSI’da oldukça sembolik ve kapalı bir anlatım olduğunu sadece “Akşamları sessizliğe bürünürdü kasabalar/Ve çocuklar ezan saatlerinde sofrada ölürdü” dizelerinden bile yola çıkarak söyleyebiliriz. SONRASI şiirinde bir suçlunun itiraflarının anlatıldığını sezeriz. ÂŞIK VEYSEL’e şiiri bubölümün son şiiridir. Âşık Veysel’in ilk eşiyle ilgili talihsizliği ve yine yokluk, yalnızlık çekmesi ayrılıktan bahsedilen bu bölüme alınmasını açıklayabilir. Şairin Âşık Veysel’e duyduğu sevgi ve hürmetle onunla ilgili müzikal yaptığını da hatırlayalım.
Beşinci bölümün başındaki kısa şiir şudur:“çiğneyip/dilimi/ağız boşluğumdan/ ettiğim/bütün yeminleri/yutuyorum”Bölümün ilk şiiri İSTİYORUM Kİ, “Ahmet Erhan’a” ithafıyla başlar. “İstiyorum ki/Meclis kürsüsünde/Ahmet Erhan şiirleri” dizelerinden Ahmet Erhan’ın da Numan Çakır’ı çok etkileyen bir şair olduğunu anlıyoruz. NEM KALDI şiirinde başlıktan da anlaşılacağı üzere Âşık Mahsuni’ye gönderme var. Fakat şiir bir Âşık Mahsuni şiiri değildir. Bu bölümün son şiiri CEVHER HANIM, sokağa bakan bir kadının yaşamına ve kişiliğine bakış gibidir. Cevher Hanım göğü öper, sokağı dinler; biz de onu izleriz.
Altıncı bölüm “gök gözlü/tanrılar/biriktirdim/kumbaramda/cebimde/sonsuz/evren” sözüyle başlar. BALIK şiirinde “Balık kıyıya vurduğunda şair yazmaya başlar/Şair yazdıkça balık kıyıya vurur” dizeleri bir kısır döngüyü anlatır. Şair acıdan ve ölümden beslenir ama yazdıkça da öldürür, acıtır dizeleriyle. Yani şiir her şeye rağmen ve her zaman yazılacaktır. Yazıldıkça da sonsuzluğa ulaşacaktır. Şiir yukarıdaki dizelerde belirtildiği gibi sonsuz evrendir. KOYU İKLİMLER’de tadı kaçan yaşam her sabah kalkan bir cenazeye benzetilir. LUKA şiirindeki “İçimden cenaze kalkıyor Luka/Baştan ayağa gusle boğulmuş/Baştan ayağa El-Fatiha” dizeleri bir dinler sentezidir. Luka, kendi zamânında pek çok kimsenin İncîl yazdığı bir sırada, kendi adıyla anılan İncîli’ni yazmış Antakyalı bir papazdır. Burada hem Hristiyanlıktan hem de Müslümanlıktan beslenildiğini görüyoruz. Şiire genel olarak ölüm, yalnızlık, gitmek-kalmak ikilemi hâkim.
Yedinci bölümün başındaki “ne kadar/yalnızlık gezdimse/o kadar/çokluk dinledim” dizeleriyle yalnızlık anlarının zihindeki yoğunluğu beraberinde getirdiğini ve şiirlerin de buna uygun olacağını hissederiz. Bölümün ilk şiiri ÖFKE AĞACI, “Bin nasırlı öfkeler ağacından/ topluyorum kendimi/Heybemi onlarca meyveyle doldurup/Kendimi de atıyorum heybeme”şeklinde başlayarak yalnızlık uğultularının en bilindik sonucu öfkeyi sunar tema olarak. HAYAT şiirinde ise bir sevgilinin yokluğu hayatı çekilmez çileye çevirir. HASAT MEVSİMİ’nde ayrılık ve yokluk devam eder ve şiirin söyleyicisine “ölü çocukluğunu” toplatır. MURÇ, “Kalbimi/Bir murç marifetiyle/Kırdınız/Her yanımda kalp artıkları/Şirk koştunuz sevgime/Günahkârsınız” diye başlayarak İstanbul ağzıyla ve siz diyerek sitem eder sevgiliye. Kalp kırıklığının somut hikâyesidir bu şiir de. NE YAPSAM şiirinin sonundaki “Çocukların seslerine sarılıyorum” dizesi bu kitabın umuda bakan nadir dizelerinden bir tanesi.
“Kelimeler/seslerin/kıyafetidir”le başlayan sekizinci bölümün ilk şiiri TARLALAR hem konu hem de şekil açısından yine Nazım Hikmet’i çağrıştırır. Ancak kesinlikle bir taklit havası sezilmediğini, aksine şairin kendi sesini bulduğunu belirtmeliyim. Tekrar edilen yansıma seslerle ahenkli bir söyleyiş sağlanmış. KIYAM, adının çağrışımına uygun bir başkaldırı niteliği taşır. SAHİBİNİN SESİ beş dizelik kısa bir şiirdir. Bu şiirdeki “Gidişinde geriye sarmış bir kaset kokusu”imgesi birçok çağrışımı ve yaşanmışlığı beraberinde getiriyor. ZARİFOĞLU, Çakır’ın hayranlığını her fırsatta dillendirdiği Cahit Zarifoğlu için yazılmış. Dört dizeden oluşan şiir Zarifoğlu’nun da kısa yaşamı düşünüldüğünde oldukça anlamlıdır. GÖLGE şiiri özellikle son bendiyle Numan Çakır’ın bu kitaptaki şiirlerinin özeti gibidir: “Ve bu adam/Hangi hüzünden peydah olursa/O hüznün gölgesinde oturur/Buğday tarlalarında yeşeren/Emek vücutlarında/Tanrılarla tanrıçaların görüştüğü çeşmeden/Bir avuç su toplayıp/Kırmızı çöllerdeki Hüseyin’e saklar”.  “Neresinde atlar konulur bu gardırobun/ Çekmecesinde yılkılar büyütür çocukların”dizeleriyle başlayan GARDIROP VE ATLAR şiiri romandaki büyülü gerçekliğin şiirdeki halidir.
“konuşurken/herkes/lafı/kendi yarasına/getirmek ister”dokuzuncu ve tek şiirlik bölümün başlangıcıdır. YENİ ÇAĞ şiiri Mehmet Akif Ersoy’un “Medeniyet, tek dişi kalmış canavar!”dizesini hatırlatır. “Çarklar dönüyor, dedi Barbar/Hepimizin içinden geçip/Tenimizi yırtıyor dikenler”dizeleriyle başlarbu şiir ve çağımızın insanı ezip geçen hallerini dile getiriyor.
Kitabın bölümleri bittiğinde bir kapanış şiiri çıkıyor karşımıza:
“kaç kırlangıç
uçtu gönlümden
kaçının
kanadı elimde
kaçının
elinde kanadım”
Bakma Zamanları, farklı  imgelerin kullanımıyla İkinci Yeni şiirinin, ezilen ve yoksulluk çekenlerin derdini dile getirmesiyle toplumcu gerçekçi Türk şiirinin, dinsel ögelerin kullanımıyla mistik şiirimizin tadını verir. Şairin etkilendiği ve beslendiği bütün şiirleri kendinde sentezlemiş ve özgün bir tarz yaratmış olduğunu söylemek mümkün. Şiirinin taraf tutmamasından yana olan Numan Çakır bu şiir kitabında bunu başarmıştır. Yeni bir şair tanımak için Numan Çakır’ın Bakma Zamanları benim için iyi bir tercih oldu. Size de öneririm.
[1][2]
[1] Numan Çakır, Bakma Zamanları, 2017, Bursa
[2] Burcu Düzgün-Numan Çakır Söyleşisi, Haberin Sesi (https://youtu.be/T76ns3yErjI)
3 Burcu Düzgün-Numan Çakır Söyleşisi, Haberin Sesi (https://youtu.be/T76ns3yErjI)
Kaynak: https://edebiyatburada.com/gulsen-guzey-yazdi-bakma-zamanlari/
0 notes
numanca-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Salyangoz Ağızlar
0 notes
numanca-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Lirik Dergi’de yer alan şiirim.
2 notes · View notes
numanca-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Bakku Dergi’de yer alan şiirim.
0 notes
numanca-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Vagon Dergi’de yer alan şiirim.
0 notes
numanca-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Başka Peron Dergi’de yer alan şiirim.
4 notes · View notes
numanca-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Ayı Dergi’de yayımlanan şiirim.
0 notes
numanca-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Şair Cinozoğlu için hazırlanan dergide yer alan şiirim.
1 note · View note
numanca-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Lirik Dergi’de yayımlanan şiirim
1 note · View note
numanca-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Dergi’de yayımlanan şiirim.
1 note · View note