Mutsuz bir ev kadını tarafından yalnızlık gidermek için yazılmış öylesine hikayeler...
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
#EvdeKal #stayathomechallenge #EvdeKalmakDahaZevkli
Evde Kal
Evde Kal canım. Emin ol, evde yapılacak çok eğlenceli ve zevkli şeyler var… ♥
726 notes
·
View notes
Text
Arkadaşımın Karısı
Merhabalar. Adım Nahit, 32 yaşındayım. Yıllarca bir fabrikanın müdürlüğünü yaptıktan sonra, 7 yıldır tecil ettirdiğim askerliğimi yapmak için müracatta bulundum. Fabrikada tüm personel tarafından sevilen, sayılan, aynı zamanda çok otoriter biriydim.
Fabrikanın yemekhaneden sorumlu aşçısı, Erkan isminde genç biriydi ve iki ay önce 17 yaşında bir kızla evlenmişti. Düğününe beni de davet etmiş, ben şehir dışında olduğum için düğünlerine gidememiş ve evlendiği kızı görememiştim, fakat çok da merak ediyordum. Bu arada Erkan benden çok korkar, aynı zamanda çok da saygı gösterir, her zaman günlük menü dışında bana özel yemekler yapar, bazen de,
“Müdürüm bir gün seninle kafaları çekelim, mezeler benden!” derdi. Ama bir türlü işlerimizin yoğunluğu nedeniyle fırsat bulamamıştık. Neyse günüm geldi işimden ayrıldım ve askere gittim.
Askerden geldikten sonra oturduğum apartmanın altında boş olan bir dükkanı kiraladım ve inşaat malzemeleri üzerine bir işyeri açtım. Aradan 6 ay kadar geçmişti, bir gün fabrikaya eski patronumu ziyaret için gittim. Fabrikada benim dönemimden çalışan hiç kimse kalmamış, bütün personel yenilenmiş, patron işleri baya bir küçültmüştü. Çalışanlara yemekhane sorumlusu Erkanı sordum, onun da işten ayrıldığını ve yemeklerin tabildottan geldiğini söylediler.
On gün kadar sonra bir gün sabah dükkanın önüne bir sandalye atıp güneşlenirken, motorlu birisi önümden geçti ve Erkan'a çok benziyordu. Ama güneş gözlüğü taktığı için tam emin olamadım.
Aynı kişi akşam üzeri tam ters istikamete doğru geçince, ben sabahları ve akşamları yola bakmaya başladım ve her gün geçiyordu. Birkaç gün sonra akşam geçerken ben bunu durdurdum, evet Erkan'dı. Beni görünce baya bir şaşırdı,
“Oooo müdürüm!” deyip elime sarıldı. Dükkana davet ettim. Hoş beşten sonra,
“Birkaç gündür görüyorum ama emin olamadım, her gün bu caddeden nereye gidiyorsun?” diye sordum.
Yeni taşınmışlar, evi caddenin sonundaki varoş mahallesinde imiş ve başka bir fabrikada aşçı olarak çalışıyormuş… Baya bir hasret giderdikten sonra, motoruna bindi, giderken de,
“Müdürüm, ailecek de görüşelim, buralarda hiç çevremiz yok, herkes kendi halinde, bari sizinle gidip gelelim, hanımın ve çocuğun çok canı sıkılıyor!” dedi. Okeyleştik ve
“İstediğiniz zaman buyurun gelin!” dedim. Akşam durumdan eşime de bahsettim. Bu arada ben 8 yıllık evliyim ve 4 yaşında bir çocuğum var. Erkan'ın da hemen bir çocuğu olmuş ve bir buçuk yaşına girmiş. Eşim,
“Olabilir, eğer hanımı kafa dengi birisi ise, benim de canım sıkılıyor aslında, benim içinde iyi olur.” dedi.
Erkan birkaç gün sonra dükkanın önünden motorla geçtiğinde bu sefer arkasında başörtülü, pardesülü kapalı bir bir bayan ve kucağında bir çocuk vardı.
Ofisimde olduğum için onlar beni görmedi, ama ben çok şaşırmıştım, karısının kapalı biri olabileceğini hiç düşünmemiştim ve ilk defa görüyordum, fakat çok hızlı geçtikleri için doğru dürüst görememiştim.
Cumartesi akşam üzeri Erkan dükkana uğradı ve
“Müdürüm, müsaitseniz Pazar günü size gelmek istiyoruz?” dedi. Karıma telefon açıp müsait olup olmadığımızı sorduğumda, karım da,
“Müsaitiz müsaitiz, buyursunlar gelsinler, hatta biraz erken gelsinler kahvaltıyı da birlikte yapalım!” dedi.
Pazar günleri işyerini açmıyordum. Sabah erkenden kalkıp unlu mamul fırınına giderek simit, poğaça ve börek aldım ve beklemeye başladık. Saat on gibi geldiler, kapıda karşıladık. İçeri geçtiler,
“Hoşgeldin!” diyerek eşine elimi uzattım ve tokalaştık. Ama ne tokalaşma! Elleri ateş gibi yanıyordu! Samimi bir şekilde,
“Ben Hayriye!” dedi.
“Ben de Nahit!” dedim ve ekledim, “Bu arada siz hasta olacaksınız galiba, ateşiniz var!” dedim. Hayriye hafif gülümseyerek,
“Yok, benim doğal halim bu!” dedi. Erkan da,
“Müdürüm ben kışın soba kullanmıyorum, Hayriye'nin teni çok sıcaktır!” dedi, gülüştük.
Hayriye minyon tipli, hafif çukur gözlü, beyaz tenli, yüzü ve vücut yapısı süper güzel bir kadındı. Ona bakmaktan kendimi alamıyor, fakat göz göze gelmeye de korkuyordum.
Kahvaltı masasına geçtik. Hayriye çocuğu uyutmak için yan odaya geçti. Bu arada biz masaya oturunca, ona benim karşımdaki sandalye kaldı. Beş on dakika sonra geldi ve karşıma oturdu. Derin bir kahvaltı sohbeti, yaz olduğu için balkon kapısı açık, güzel bir ortam, kakara kikiri iki saat kadar masada kaldık.
Hayriye kapalı olmasına rağmen çok hoş sohbet, biraz utangaç ama konuşkan birisiydi. Kahvaltıdan sonra biz balkonda koyu sohbete dalmışken, hanımlar bulaşık falan derken öğlen oldu. Hanımlar yanımıza gelerek pikniğe gitme teklifinde bulundular.
Hazırlıklar yapıldı pikniğe gittik. Vaktimiz çok güzel ve eğlenceli geçiyor, bu arada samimiyetimiz artıyordu. Piknikte çay içerken Hayriye bana,
“Nahit abi, Erkan üç yıldır seni öyle anlatıyordu ki, merakımdan çatlamıştım!” dedi. Erkan da lafa girdi,
“Ee o benim biricik müdürüm, bana çok babalık yaptı, ondan gördüğüm iyiliği babamdan görmedim ben, gerçi fabrikada yardım etmediği tek işçi yoktu, o fabrikadaki bütün işçilerin babasıydı!” dedi. Hayriye de,
“Abi ne zaman bir durum olsa Erkan, şimdi Nahit müdürüm olacaktı ben bu hale düşmezdim diyor, seni anlata anlata bitiremiyor!” dedi.
Bu arada eşim bir bana, bir Hayriye'ye bakıyor, bir şeyler çözmeye çalışıyordu. Ben ise kötü duygulara girmemek için kendimi zorluyor, fakat Hayriye'den de gözümü alamıyordum. Yirmi yaşında, süper güzel bir hatun karşımda ve göz göze gelmemek için resmen kendimle savaşıyorum.
Akşam üzeri piknikten döndük, akşam yemeği falan derken saat 22:30 oldu. Herkes pikniğin de etkisiyle baya yorulmuştu. Bunlar,
“Artık kalkalım…” dediler. Sabah gelirken minibüsle geldikleri için yine minibüsle gitmeleri gerekiyordu ben,
“Olmaz, minibüsle göndermem, sizi ben bırakırım!” dedim.
“Ya zahmet etme.” falan dediler. Ben de,
“Hem evi de öğrenmiş olurum.” deyince itiraz etmediler. Eşime, “İstersen sen de gel.” dedim. Eşim,
“Ben yorgunum, sen bırak gel.” dedi.
Neyse ben bunları evlerine bıraktım. Arabadan inerlerken çocuk Erkanın kucağında idi. Vedalaşırken yine tokalaştık, ama Hayriye'nin elleri yine ateş topu gibi yanıyor ve içimi fena yapıyordu. Elimi bırakmadan,
“Nahit abi her şey için çok teşekkürler, çok güzel bir gündü, en kısa zamanda biz de sizi bekliyoruz!” dedi. Bu arada gözlerimin içine bakıyordu, durduğum yerde yarağım kazık gibi olmuş, yüzüm kızarmıştı.
“Abi sen bana diyorsun ama sen hasta olacaksın, yüzün kıpkırmızı ve terliyorsun!” dedi. Ben de güneş çarpmış olabileceğini söyledim. Vedalaştık ve ben eve döndüm.
Eşim geceliğini giymiş yatmış, yatakta beni bekliyordu. Soyundum ve yatağa girdim. Biraz sohbet ettik, onları nasıl bulduğunu sordum. Çok beğendiğini, iyi insanlar olduğunu ve görüşebileceğimizi söyledikten sonra bana manalı manalı bakarak,
“Umarım bu düşüncelerim yüzünden beni pişman etmezsin!” dedi. Eşim çok kıskanç bir yapıya sahiptir.
“Ne demek istiyorsun?” dedim.
“Kız çok güzel ve sana da çok hayran kaldı!” dedi.
“Ne alaka? Kocası anlatmış, o da merak etmiş, ne var bunda?” dedim.
“Daha çok toy, sen yine de dikkat et!” dedi.
“Abartıyorsun! Duymadın mı, bana Abi diyor, ayrıca kapalı birisi!” dedim.
“Orası öyle, ama ne bileyim, o kadar güzel ki kıskanmamak elde değil!” dedi.
“Sen ondan güzelsin karıcığım!” diyerek dudaklarından öptüm ve amını avuçladım ve okşamaya başladım. Sonra karımın külodunu çıkardım, amını yalayıp, az önceki elin sıcaklığının ve konuşmalarında etkisinde kalarak kazık gibi olmuş yarağımı karımın amına geçirdim. Karım,
“Offfffff, işte bu huyuna bayılıyorum senin, ne zaman aklımdan geçse yarağını amımda buluyorum!” diyor ve dudaklarını ısırıyordu…
Ben ise Hayriyeyi siktiğimi hayal ediyor, karıma köklüyordum. Karım zevke gelmiş çılgınlar gibi inliyor,
“Ben bu yarağı kimseyle paylaşamam! Bu yarak bana ait! Sakın o karıyı sikeyim deme!” diyor, kendi kuşkularını dillendiriyordu.
“Karıcığım merak etme, Hayriye karşımda soyunup bacaklarını ayırsa bile dönüp bakmam!” diyerek karımın amına pompalıyordum. Karım,
“Ben seni bilmez miyim? On senedir yediğim bu yarağı tanımaz mıyım? Öyle bir fırsatı kaçırır mısın sen, bulduğun ilk fırsatta koyarsın kızın amına!” diyor, beni daha da azdırıyordu. Yirmi dakikadır karımı sikiyordum ve artık son noktaya yaklaşmıştım, hızla pompalıyor,
“Merak etme aşkım, siksem bile bana senin kadar zevk veremez!” diyerek karımı rahatlatmaya çalışıyordum. Karım ise ikinci defa boşalıyor olmanın zevkiyle,
“Sik kocacığım sik, bu yarağa helal olsun, bu yarak ne Hayriye'ler hak ediyor! Offfff çıldırıyorum, pompala kocacığım, kökle amıma!” derken, korunmadığı için, yarağımı son bir hamleyle karımın amından çektim ve göbeğine boşaldım.
Nefes nefese kalmış bir vaziyette üzerinde bir kaç dakika hareketsiz kaldım, sonra yanına uzandım. Karım dudağıma bir öpücük kondurarak,
“Az önce söylediklerimi sakın ciddiye alıp da kıza bir şey yapayım deme haa! Sana belli olmaz, izin verdiğimi falan düşünürsün!” diyerek gülümsedi.
Aradan bir kaç gün geçmişti ama Hayriye bir türlü aklımdan çıkmıyor, resmen bütün gün düşüncemi işgal ediyordu. Ellerinin sıcaklığı aklıma geldikçe yarağım kalkıyor, elleri böyleyse acaba amı nasıldır bunun diye düşünmeden edemiyor, bir yandan da arkadaşımın karısı hakkında böyle düşünceler taşıdığım için kendime kızıyor, müthiş bir suçluluk duygusu yaşıyordum. Tam bir ikilem içindeydim.
Bir akşam vakti tam dükkanı kapatmayı düşünüyordum ki, Hayriye caddenin karşı kaldırımından kucağında çocuk ile yavaş yavaş yürüyerek evlerinin ters istikametine doğru gidiyor ve sık sık arkasına dönüp bakıyordu. Hemen koşarak yanına gittim ve arkasından,
“Hayriye?” dedim. Galiba sesimi tanıyamadığı için birden irkildi, beni görünce de biraz rahatladı. “Bu saatte böyle yaya nereye gidiyorsun? Hayır mı?” dedim.
“Abi sorma ya, Erkan gece vardiyasında çalışıyor, işe gitti, ben de annemlere gidiyorum. Minibüsü beklemeyeyim, yavaş yavaş yürüyeyim dedim, ama hep dolu geçiyorlar, almadılar, buraya kadar geldim.” dedi.
“Yorulmuşsun, gel biraz dinlen, böyle olur mu, o kadar yol kucağında çocukla yürünür mü, gel hadi!” diyerek çocuğu kucağından alarak, biraz da emrivaki bir tavırla işyerime götürdüm…
Hayriye yorulmuş, kan ter içinde kalmıştı. Soğuk bir kola ikram ettim.
“Abi ben almasaydım, geç oluyor, şimdi minibüsler nöbete düşerse çok geç kalırım!” dedi.
“Merak etme, seni bu saate minibüsle gödermem, ben bırakırım, rahat ol, al şunu iç, serinle biraz!”
“Nahit abi zahmet etme, ben minibüsle giderim!” dedi. Ben kaşlarımı çatarak,
“Seni bu saatte böyle göndermem, sonra Erkan duyarsa bana kırılmaz mı?” dedim. Hayriye de çaresiz,
“Peki abi!” dedi ve kolayı aldı.
Çocuk uyuyordu, koltuğa yatırmıştım. Sohbete başladık, tam karşımda oturuyor ve havadan sudan konuşuyorduk. Ben ise yine gözümü dikmiş öyle derinlere dalmıştım.
Bir kaç defa göz göze geldik. Ben hep gözümü kaçırıyordum ve sonuncuda kaçıramadım, bir an sessizlik oldu, bir on saniye göz göze bakıştık. Bu defa o gözünü kaçırdı, ben hemen toparlanmaya çalıştım, ama bu arada masa altında benim yarak yine kazık gibi olmuştu.
“Abi ne zaman kapatıyorsun?”
“Beş on dakikaya kadar kapatırım, gideriz!”
Bu arada yukarıyı evi aradım ve bir işim olduğunu, bir yere kadar gidip geleceğimi ve merak etmemelerini söyledim.
Masanın altından yarağımı düzelttim, eğer anlarsa rezil olacağımı düşündüm ve sakinleşmek için birkaç dakika dikkatimi dağıttım, masadaki evrakları dosyaları falan toparladım. Sakinleşince de,
“Hadi kalkalım!” deyip çocuğu kucakladım ve arabaya kadar ben götürdüm. Arabaya varınca çocuğu almasını, kapıları açacağımı söyledim.
Çocuğu alırken ben biraz çekingen davrandım, ama o çok rahattı ve yanaştı, çocuğu sıkı tutabilmek için sarılarak alırken, benim kolumun birisi çocukla onun arasında kaldı ve pardesünün üzerinden taş gibi göğüslerini ilk defa hissederken neredeyse kalp krizi geçirecektim. Kapıları açtım, arkaya binmek istedi.
“Aşk olsun, bu da ne demek oluyor? Hakaret sayarım bunu!” deyince,
“Ay abi özür dilerim, böyle düşüneceğini bilemedim!” dedi ve ön tarafa geçti.
Neyse yola çıktık, bu arada hava iyice kararmıştı. Ben acele etmiyor, yolu uzattıkça uzatmaya çalışıyorum. Gideceğimiz yer normal trafikte yarım saatlik yoldu, ama akşam trafiği de işin içine girince baya bir uzadı.
Trafik durunca, ben kucağındaki çocuğun yanağını okşamak bahanesiyle ona yanaşıyor, zaman zaman kazara olmuş gibi göğüslerine elimi sürtüyordum… Çaktırmadan kalkmış yarağımı düzelttim ve konu açılsın diye,
“Demek Erkan benden çok bahsetti ha, öyle mi?” diye sordum.
“Sorma Nahit abi, seni yere göğe sığdıramıyor, ben de merakımdan çatlıyordum.”
“Eee merakın geçti mi? Nasıl, merak ettiğin kadar varmışım bari?” dediğimde, bir iki saniye sustu ve
“Evet, çok iyi bir insansınız!” dedi.
“Teşekkür ederim, siz de iyisiniz, Erkan'ı severim, çok saygılı çok efendi bir çocuk. Onunla evli olduğun için çok şanslısın! Eminim iyi bir kocadır!” diye zarf attım. Hayriye yine bir iki saniye sustuktan sonra,
“Eh işte, öyledir…” dedi.
“Ne demek şimdi bu? Nasıl eh işte? Evliliğinizde sorun mu yaşıyorsunuz?” diye sordum.
“Abi evlilik olur da sorun olmaz mı?”
“Hayırdır, büyük bir sorun mu? Bak üzüldüm şimdi, oysa ben sizi çok mutlu görmüştüm.”
“Yok, tabi ki mutluyuz, ama bizim de kendimize göre sorunlarımız var tabi, biraz özel sorunlar Nahit abi.”
“Bana güvenebilirsin, eğer paylaşmak istersen seni dinlerim ve elimden geldiğince de çözümü konusunda yardımcı olurum, ayrıca bende sır olarak kalır, bu konuda bana güvenebilirsin!”
“Nahit abi sana güvenmesem bu kadarını da söylemezdim zaten, ama güvensem de daha fazlasını anlatmam doğru olmaz.”
“Peki sen bilirsin!” deyip, torpidodan bir kartvizitimi çıkardım ve uzattım, “Eğer çok daralır da konuşmaya ihtiyaç duyarsan çağrı bırak, ben seni ararım!” dedim. Kartı aldı,
“Tamam abi, ararım!” dedi. Bu arada yüzü değişmiş, hüzün, utanma, çekinme ve korku karışımı tuhaf bir ifade almış, gözlerini karşıya dikmiş anlamsızca yola bakıyordu. Bir kart daha çıkardım ve bir kalemle birlikte uzattım,
“Buna da sizin numarayı yaz, bende de sizin numaranız bulunsun.” dedim. Numarasını yazdı ve uzattı. Baktım ev numarasını yazmış sadece, “Cep numaranı da yazsaydın.” dedim.
“Ben cep telefonu kullanmıyorum, hep evde olduğum için ihtiyacım olmuyor.” dedi.
“Peki tamam!” dedim.
Bu arada gideceğimiz yere varmıştık. Hayriye'ye arabadan inmeden ona,
“Sen kötü görünüyorsun, büyük bir sorununuz var galiba?” diye sordum.
“Yok bir şey abi, sonra anlatırım!”
“Tamam o zaman, yarın mutlaka telefonunu bekliyorum, anlatacaksın bana!”
“Tamam! Erkan öğleden sonra saat 2:30 gibi evden çıkıyor, o zaman ararım.”
“Tamam o zaman saat 2:30 dan sonra telefonunu bekliyorum, mutlaka ara bak! Bu arada sen geri nasıl döneceksin, saatte epeyce oldu?”
“Ben bu gece burada kalacağım abi, kardeşimin düğün hazırlıkları var, yarın alışverişe çıkacağız, alışverişten sonra oradan direkt minibüsle dönerim eve. Abi çok teşekkür ederim, sana zahmet oldu bu geç saatte.”
“Ne zahmeti canım, ne olacak ki, ne zaman arabalık bir durum olursa, gece gündüz fark etmez, aramazsan gücenirim!” dedim ve tokalaşmak için elimi uzattım. Çocuğun başını dizine koydu ve tokalaştık. Eli elimde,
“Yok bu sıcaklık normal bir şey değil!” diyerek gülümsedim.
“Abi benim elim hep böyledir, pek tokalaşmam ama kimle tokalaşsam çocukluğumdan beri hep bunu söylüyorlar, demek ki sıcak kanlı birisiyim!” diyerek o da gülümsedi ve arabadan indi.
Hemen geri döndüm, ama içim içime sığmıyordu, eve nasıl vardım bilmiyorum. Gözümün önünden gitmiyordu, ertesi gün öğlene kadar bana bir yıl kadar uzun geldi. Saat 14:30 gibi çıktım dışarıya ve Erkanın geçmesini bekliyorum, ama geçmedi.
Saat 15:30 oldu, ne Erkan geçti ne Hayriye'den telefon geldi, kafayı yiyordum. Masama geçip koltuğuma oturup gözlerimi saate diktim, kulağım telefonda. Saat 16:15 oldu halen telefon yok.
Ne olursa olsun ben arayacaktım, eğer Erkan açarsa (Hafta sonu müsaitseniz, ya siz gelin, ya da biz gelelim) deyip bir şekilde olayı kapatacaktım. Kaldırdım telefonu, çevirdim numarayı, daha ilk çalışının ilk saniyesinde telefon açıldı…
“Alo.” dedim. Hayriyeden titrek ve kısık bir sesle cevap geldi,
“Alo?” dedi.
“Ben Nahit, Erkan evde mi?” diye sordum.
“Yok Nahit abi, saat ikibuçukta gitti o…” dedi.
“Buradan geçmedi, kapıda bekledim ama göremedim?”
“Abi motorla gitmedi, servisle gitti, normalde servis alıyor onu, ara sıra motorla gidiyor.”
“Anladım. Hani arayacaktın, neden aramadın?”
“Aramadım işte…”
“Neden? Hani konuşacaktık?” Kısa bir sessizlik oldu,
“Boşver Nahit abi, konuşmayalım!”
“Hmmm. Pardon, sanırım aramakla ben yanlış yaptım. Ben konuşacağımızı, bana sıkıntılarını anlatacağını düşünmüştüm.” Yine kısa bir sessizlikten sonra,
“Abi hangi sıfatla dinleyeceksin benim sorunlarımı, yani sana neden anlatayım, seninle neden konuşayım bunları?”
“Dost olduğumuzu düşünüyordum ben…”
“Tamam abi dostuz, ama aile dostuyuz, sorunlarımızla seni meşgul etmek istemem.”
“Sen bilirsin, ama akşam da dediğim gibi, eğer anlatmak, boşalmak istersen dinlerim ve anlattıklarını da bir sır olarak saklarım (burada boşalmak kelimesini özellikle kullanmıştım), her şeyi içine atmak sağlığına zarar verebilir, insanda bazen dışa vurma ihtiyacı doğar.”
“Ya elbette konuşmaya ihtiyacım var, elbette birilerine anlatsam rahatlarım, ama bu neden siz olasınız? İşte benim kafamı karıştıran bu, yoksa birileriyle sıkıntımı paylaşmayı ben de isterim.”
“Sen bilirsin, kime güveniyorsan onunla paylaşırsın, güvendiğin birisi varsa ona anlat, ama içinde tutma. Akşam bir ara çok kötü oldun, o halin aklımda kaldı, üzüldüğüm için aradım, onun için anlatmanı istedim, bana güvenebileceğini düşündüm.”
“Güveniyorum…”
“Güveniyorsan anlatırsın.”
“��imdi değil, ama belki daha sonra anlatırım.”
“Peki ne zaman istersen anlatabilirsin, bilesin ki ben dinlemeye hazırım!”
“Tamam abi bunu bilmek içimi rahatlattı.”
“Seni tutmayayım, eğer işin varsa kapatabiliriz.”
“Yoo işim yok, çocuk uyuyor zaten.”
“İyi, benim de canım sıkılıyordu, sakıncası yoksa öylesine sohbet edelim.”
“Sakıncası yok…”
“Alışverişi yaptınız mı?”
“Evet yaptık, çok güzel şeyler aldık.”
“Senin güzel şeylere ihtiyacın yok ki.”
“Bana değil, kardeşime aldık… (Biraz sessizlik oldu) Hem benim neden güzel şeylere ihtiyacım olmasın ki?” diye sordu. Sustum, terledim ve titremeye başladım. Titrek bir sesle,
“Sen zaten çok güzelsin, ekstra güzel bir şeye ihtiyacın yok!” dedim. Yine kısa bir sessizlikten sonra,
“Ciddi ben güzel miyim?” diye sordu.
“Hem de çok!”
“İltifatın için teşekkür ederim, bunu duymak çok güzel!” Hayriyenin bu sözleri bana cesaret vermişti, artık balık oltaya geliyordu,
“İltifat değil, gerçekten çok güzelsin, hatta hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın!”
“Yok artık, o kadar da abartmayın lütfen!”
“Abartmıyorum!”
“Nerem güzel ki?”
“Yüzünden başka nereni gördüm ki?” deyince gülüştük…
“Beni güzel bulmana sevindim Nahit abi!”
“Sorununuz bu mu yoksa, Erkan seni güzel bulmuyor mu?”
“Yok, o da güzel olduğumu söyler ara sıra.”
“Hmmm, tutturamadım!”
“Abi sonunda konuşturacaksın beni, bizim sorunumuz sağlık sorunu!”
“Nasıl yani, sağlık derken? Yoksa hasta mısın? Demiştim sana bu sıcaklık normal değil diye.”
“Yok abi, sorun Erkan'da, bende değil!”
“Öyle mi? Peki nesi var? Hemen tedavi ettirelim, ağır bir hastalığı falan mı var? Doktora gittiniz mi?”
“Hayır gitmedik! Zaten sorun da bu! Doktora gitmemesi!”
“Nasıl yani? Niye gitmiyor ki?”
“Gitmiyor işte!”
“Ben götürürüm onu, sen hastalığını söyle bana!”
“Gitmez abi! Utanıyor!”
“Yahu sağlığın utanması mı olur, bu nasıl bir zihniyet, doktora gidilmez mi, nesi var bunun? Verem mi? Kanser mi?”
“Yok abi, öyle bir şey değil, erkekliği ile ilgili…” dedi. İşte tuzağıma düşmüştü. Biraz sessizlik oldu.
“Hmmm, sanırım anlıyorum, ama sağlık sağlıktır, ben öyle düşünürüm, eğer tedavisi olan bir rahatsızlıksa gitmeli doktora!”
“Abi özür dilerim, ama bir şey soracağım, tamam ben sana güveniyorum, ama aynı zamanda da senden utanıyorum, biraz açık konuşsam ayıp olur mu?”
“Ne ayıbı yaa! Sen ne saçmalıyorsun, ayıp falan olmaz, istediğin gibi konuş! Anlat şimdi, nedir sorun?”
“Abi Erkan'ın erken boşalma sorunu var!”
“Öyle mi? Hmmm, anladıımm, peki ne kadar erken?”
“Çok erken! Dakika bile sürmeden! Bir defasında içine bile giremeden üç kere boşaldı, dördüncüde de içine girer girmez boşaldı ve o gün de çocuk kaldı. Aslında gerdeği de o gün yapmış olduk, yani düğünden iki ay sonra! Ara sıra söylüyorum doktora gidelim diye, doktora gideceğimize beni öldür diyor.”
“Hmmm, durum baya kötüymüş Hayriye… Senin adına ne kadar üzüldüğümü bilemezsin!”
“Nahit abi bana bunları anlattırıyorsun da, peki yengemle sizin sevişmeniz ne kadar sürüyor? Ne sıklıkta yapıyorsunuz?” diye sorduğunda bir üst Levele geçtiğimizin göstergesiydi bu soru. Zafer kazanma yolunda ilerliyordum. Konuşmanın bundan sonrasını iyi yönlendirebilirsem, Hayriye'yi kesin sikebilecektim.
“Yengenle hemen hemen hergün sevişiriz ve 20-25 dakikadan tut da bir saati geçer bazen!” dedim. Hayriye'nin şaşkınlığını telefondan bile hissedebiliyordum,
“Yok yaa? O kadar sürüyor mu abi? O kadar süre yengemle ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
“Vaktimiz kısıtlıysa hemen yengene girerim ve 20-25 dakika yaparım yengeni… Fakat vaktimiz bol olduğunda, yarım saate yakın birbirimize Oral yaparız, 69 yaparız, Rus işi, Fransız işi yaparız, Amerikan işi yaparız, değişik fantaziler yaparız, Dirty Talking yaparız, birbirimizi birer ikişer kez orgazm ettikten sonra finali Doggy veya Jokeyle yaparız!” dedim. Bilerek bu kelimeleri seçmiştim!
“Oral? 69? Dörti Tolkink? Jokey? Dogi? Rus işi…? Abi anlatacaksan Türkçe anlat da anlayayım!”
“Oooo, pardon canım! Haklısın! Örneklerle anlatsam daha iyi olur aslında, fakat biraz açık saçık olur, sakıncası var mı?”
“Yoo, sakıncası yok, istediğin gibi anlat abi!”
“Bak şimdi, sevişmeden önce, yani sikişmeden önce, ön sevişme denilen bir şey var, 69 bunlara en güzel örnek. 69’u sana şöyle açıklayım: Mesela ben yatakta sırtüstü yatıyorum, sen de benim üzerime ters yatıyorsun, ben seninkini yalarken, sen de benimkini yalıyorsun.”
“Yalamak mı? Baya dilinle?”
“Evet, ikimiz de dilimizle yalıyoruz, sen ağzına sokuyorsun… Bunları yaparken de Dirty Talking yapıyoruz. Argo, müstehcen konuşmalar yani…”
“Ne gibi?” Öğrencim çok meraklıydı ve ben de dibine kadar gittim olayın…
“Mesela, Yarrağımı iyi yala Orosopu! Taşaklarımı em amına koduğumun Kaltağı! Birazdan senin bu daracık amcığını sikip parçalayacam! Domaltıp, osurta osurta sikecem seni Fahişe! Yarak hastası azgın Orospu seni! diyorum. Sen de, Sik parçala amcığımı koca yaraklı sikicim, erkeğim, kökle amıma, geçir yarrağını! falan diyorsun!”
Hayriye belli ki bu kadar da açık beklemiyordu, sesi kesilmiş, telefonda hızlı hızlı nefes alışını duyabiliyordum. Muhtemelen eli amına gitmişti. Gerçi benim de elim sikimdeydi. Birkaç saniye suskunluktan sonra Hayriye heyecanla ve titrek bir sesle,
“Eee, sonra…?” diye sorunca, bir üst Levele daha geçmiş olduk ve anlatmaya devam ettim. Artık resmen telefonda sekse dökmüştüm işi,
“Bak mesela, amın kıllı mı?” diye sordum. Hayriye burnundan soluyarak, heyecanla,
“Yok değil, devam et lütfen!” dedi.
“Ohhh, yani amın kaymak gibi, kaymak gibi amlara bayılırım! Amının dudaklarını ağzıma alıp sündürüyorum, emiyorum, amcığına dilini sokuyorum, götünün deliğini parmaklıyorum! Sen de yarağımı hızlı hızlı emiyor, aynı zamanda amını yüzüme bastıra bastıra sürtüyorsun.” Telefonda nefes alıp vermelerini duyabiliyordum.
“İkimiz de birbirimizin ağzına boşalıyoruz, ben senin amının sularını yalarken, sen de benim döllerimi yalayıp yutuyorsun!” deyince, Hayriye köpek gibi soluyarak, telefonda inlemeye başladı. Çok geçmeden,
“Ağıhhhh Ihhhhh…” diye bir inleme çıktı ve hiç bir şey söylemeden telefonu kapatıverdi. Kesin orgazm olmuştu ve utancından kapatmıştı telefonu. Bu arada ben de küloduma boşalmıştım!
Ertesi gün yine aynı vakitte aradım. Hemen açtı yine telefonu,
“Alo benim, Nahit! Dün hata ettim galiba, özür dilemek ve vedalaşmak için arıyorum, söz bir daha aramayacam! Kendine iyi bak, bye!” dedim. Hayriye hemen,
“Dur kapatma!” dedi.
“Efendim canım?”
“Eğer dünkü bir hataysa, bu sadece senin hatan değil, bunu ben de istedim! Bana kızma, dün çok tuhaf oldum, ondan kapattım telefonu! İlk defa kendimi gerçek bir kadın gibi hissettim, ne olur konuş benimle. Beni bir daha aramazsan, ot gibi yaşamaya mahkum olurum, hayatımda hiç heyecan kalmaz!” Hayriye tam istediğim kıvama gelmişti, biraz daha üstüne gitmeye karar verdim ve
“Bak canım, bu yaptığımızın yanlış olduğunu ve de sonunun nereye varacağını sen de biliyorsun, en iyisi burada bitirelim bu işi!” dedim. Hayriye ağlamaklı bir ses tonuyla,
“Bunu bana yapma! Eğer yalvarmamı istiyorsan yalvarırım! Ne yapmamı istersen yaparım, nasıl olmamı istiyorsan öyle olurum! Altına yatmaya bile hazırım! Orospun olurum! Kaltağın olurum! Yarağını yalarım, döllerini yutarım! Erkeğim benim, sikicim benim! Domalt sik beni! Geçir yarağını amıma! Götümü sik, parçala!” deyince, dünkü kaldığımız yerden telefon seksine devam ettik…
Yaklaşık bir hafta boyunca her gün telefonda seks yaptıktan sonra, arkadaşımın o kapalı ve utangaç karısı Hayriye, artık tam bir orospu gibi olmuştu ve artık gerçekten sikilmek istiyordu. Ben de dayanamıyordum artık ve ne zamandır yüzünü görmemiştim,
“Yarın sabah işyerime uğrasana aşkım, seni çok özledim!” dedim.
“Kocam evde, çıkamam!” dedi.
“Karımdan yemek tarifi almaya gideceğini söylersin, beş dakika görsem yeter!”
“Tamam bakarız!”
Hayriye ertesi sabah saat 08:45 gibi işyerime geldiğinde içim içime sığmıyor, çıldırıyorum. Hemen kapıyı kilitledim, panjurları indirdim ve yanına geçtim.
Aman tanrım o ne güzellik! Hafif bir makyaj yapmış, başında desenli saten bir başörtüsü vardı. Pardesüsünü çıkardığında, üzerinde beyaz sıfır yaka bir badi, altında topuklarına kadar inen, tüm hatlarını belli eden, kırmızı dar bir etek.
Direk yanına yaklaştım, ellerimi uzattım, ellerimden tuttu. Koltukta oturuyordu, kendime doğru çekerek kaldırdım ve direk dudaklarına yapıştım… Önce tutuk ve çekingen davranıyordu ama hemen bana katıldı. Çılgınlar gibi öpüşmeye başladık.
“Aşkım gel arka odaya geçelim!” dedim, elinden tuttum, arkadaki küçük odada çekyat vardı, hemen oraya girdik.
“Dur yapma, yakalanırsak rezil oluruz!”
“Aşkım ben o riski alacak kadar istiyorum seni! Ya sen?” dediğimde, eteğini kaldırdı külodunu sıyırdı, çekyata yattı ve
“Ben de kocamı ve çocuğumu evde bırakıp sabahın köründe karından yemek tarifi almak gibi sudan bahaneyle buraya gelecek kadar istiyorum! Hadi sik beni!” dedi.
Hemen amına yumuldum, bir iki dil darbesi atmak için, fakat sanki hiç am yok, orada incecik bir çizgi varmış gibi duruyordu amcığı. Hayatımda siktiğim karının haddi hesabı yoktur, ama böylesini hiç görmemiştim, üç dört santim uzunluğunda ince bir çizgi!
“Aşkım bu ne böyle?”
“Ne var, ne oldu?”
“Aşkım bence Erkan'da sorun yok, bu amcığa giremeden boşalmak hastalık değil, kimse dayanamaz buna!” Hayriye saçlarımdan tutup beni kendine doğru çekti,
“Çok konuşma şimdi karın falan gelir, hadi aç şu amcığımı!” dedi. Benim yarak zaten akşamdan beri kazık vaziyette, o amcığı da görünce damarlar patlayacak hale geldi. Hemen kafasını bolca tükürükledim ve Hayriye'nin amına aşağı yukarı sürtmeye başladım. Yarağımın kafasını amının dudaklarında hissedince, Hayriye'nin gözleri kaydı,
“Aşkım, ilk erkeğim sen olacaksın, çok özledim bu anı, hadi sevgilim, geçir artık bana!”
“Aşkım sen doğum yapmadın mı? Bu amcık sanki hiç açılmamış gibi!”
“Sezeryanla doğurdum! Zaten Erkan içine girdi bir defa bile git gel yapmadan patladı, amımın gördüğü yarak bu kadar! Şimdi sen patlat, hadi göster marifetini, Zifaf yaptır bana, acıt canımı!” diyerek habire üstüne çekiyordu.
“Hazırmısın aşkım?” dedim.
“Hazırım erkeğim! Hem de nasıl hazırım! Anladın mı şimdi elimdeki ateşin sebebini?”
Yüklendim! Sanki yarağımla çarşaf yırtıyorum, o kadar dar amcık! Zar zor yarısına kadar soktum, Hayriye kolunu ısırıyor, gözleri sım sıkı kapalı, sanki nefes almıyordu. Biraz bekledim, kollarını açtım, parmaklarımı parmaklarına geçirdim,
“Gözlerini aç sevgilim!” dedim, açtı. Gözgözeyiz, nefeslerimiz birbirine karışıyor,
“Hadi kökle erkeğim!” diye inliyor. Bir daha yüklendim ve artık dibindeydim.
Gözleri gözlerimde, dişlerini sıkıyor ve öyle bir bakışı vardı ki, gözlerinden birer damla yaş başörtüsüne doğru süzüldü. Sikimi yavaşça geri çektim, tekrar yüklendim. Bir daha, bir daha derken titremeye başladı.
O tapılası güzellik altımdaydı ve ben onu sikiyordum, hem de göz göze, inanamıyordum. Saatlerce öyle kalabilirdim, fakat acele etmeliydim, vaktimiz çok dardı, başladım pompalamaya ve gözlerinin içine bakarak,
“Aşkımsın! Sevgilimsin! Kadınımsın! Orospumsun! Fahişemsin!” diyordum… Hayriye de,
“Erkeğimsin! Sikicimsin! Vurucumsun! Hadi sik beni! Hadi kökle! Vur dibime! Ohhhh yedir yarrağını bana, hadi sik Erkan'ın karısını, hadi vur koçum, vur erkeğim, çatır çatır sik, doyur amımı! Ohhhh, ilk erkeğimsin! Kökle orospuna! Kökle fahişene! Hadi hadi sik beni! Sik arkadaşının karısını! Senin orospunum hadi!” diyordu. Bir süre pompaladım ve Hayriye sara hastası gibi titreyerek orgazm oldu ve
“Ben bittim, hadi sen de boşal erkeğim!” dedi.
“Korunuyor musun?” dedim.
“Hayır, fakat patla amıma, fışkırt, dibimi dölle erkeğim!” deyince ben de öyle bir patladım ki, on yıldır böyle boşalmamıştım.
Bir kaç dakika içinden çıkmadan üzerinde yattım dudak dudağa… Sonra hemen kalktık toparlandık. Panjurları ve kapıyı açtım hem caddeye bakıyoruz hem konuşuyoruz.
“Harikaydın aşkım, bana kadınlığımı tattırdın!” dedi.
“Sen de öyle aşkım, o nasıl amcık öyle, neredeyse hiç olmayacakmış, resmen yarağımı acıttın!”
“Bendeki amcık amcık da, siken yarak olmayınca amcık ne yapsın? Aşkım ben gideyim artık, kimseyi şüphelendirmeyelim!”
“Tamam aşkım, yalnız bu sikişi ben saymıyorum! Bu akşam geleceğim, seni evinde doya doya sikeceğim, olur mu canım?”
“Aşkım çok korkuyorum gören olur diye!”
“Yok ben kimseye görünmeden gelirim aşkım. Saat tam 20:30 da sendeyim, tamam mı Hayriye?”
“Tamam Nahit!” dedi, gitti.
Heyecanla akşamı beklemeye başladım. Akşam saat 20:30 da evinin önünden geçerken sokak kapısının açık olduğunu gördüm ve hemen içeri daldım. Kapıdan içeri girer girmez kapı arkamdan kapandı.
Baktım kapıya sırtını dayamış, öyle bekliyordu. Evin ışıkları tamamen sönüktü, ancak sokak lambasının ışıkları pencereden sızıyor ve evin içini loş bir aydınlık kaplamıştı.
Hemen kucağıma aldım ve odaya götürdüm hiç konuşmuyorduk. Öpmeye başladım. Yavaşça çömeldi ve gözlerimin içine bakarak fermuarımı açtı, yarağımı ağzına alarak öyle bir emmeye başladı ki, daha bir dakika olmamıştı, benim yarak beton gibi olmuştu bile. Ben de onu yalamak istiyordum, yarağımı iki eliyle kavradı,
“Hayır ben bunu istiyorum hemen, sen sonra yalarsın, vaktimiz çok nasıl olsa!” dedi. Hemen birbirimizi soyduk, yere uzandı,
“Hadi koçum! Hadi benim hovardam! Göster şu erkekliğini! Yarağa doyur şu amcığımı!” dedi.
Hiç beklemedim, hemen bacaklarının arasında yerimi aldım, yarağımı amının dudaklarında aşağı yukarı gezindirmeye başladım. Hayriye çıldırmıştı, kıvaranıyor,
“Geçir kökle artık, ne olur dayanamıyorum, sok koca yaraklım, sok orospun olayım, sok artık!” diye yalvarıyordu.
Öyle bir kökledim ki yarağımı, sanki kızgın bir taşın deliğine sokmuşum gibi acı duydum. Onun ise çığlıkları evin içini doldurdu. Gözleri hafif kaydı, bayılacak sandım. Derin derin nefes alıyordu.
Ben yarağımı amından yavaşça geri çekip, çok sert bir şekilde tekrar yüklendim. Kısık bir sesle inliyor, boynumu ve kulaklarımı yalıyor, küçük ısırıklar konduruyordu. Ben hızlanmıştım, kısık kısık nefes alıyordu,
“Vur erkeğim, dibime vur! Vur koçum! Sik, becer beni! Sen benim ilk erkeğimsin, yırt şu amımın yarak görmeyen yerlerini, yırt aşkım, kocacığım, koca yaraklı hovardam, sik parçala amımı koca yaraklım, sikemeyenin amını böyle sikerler, off dayanamıyorum, içimi yakıyorsun, pompala canım, hadiiiiii geçirrrrr aslanım!” dedikçe hayvanlaşmıştım…
Hayriye amının kaslarını sıkarak adeta yarağımı bırakmamacasına eziyordu. Amcığı gevşeyeceğine sanki daha da sıkılıyor, daralıyordu. Susmak bilmiyor, haykırıyordu,
“Açım koca yaraklım, açım yarağa, açım sikilmeye! Of ne güzel sikiyorsun! Seni ilk gördüğümde amımdan akan suyu görseydin oracıkta Erkan'ın yanında tecavüz ederdin bana, Erkan'a da başımı tuttururdun!” dedi.
“Tutar mıydı?”
“Böyle siktiğini görse eminim beni kendisi siktirir sana, zaten tapıyor sana!” dedi.
Bunları duyunca anladım ki, o hanım hanımcık, çıtı pıtı, kapalı kadının fantazi dünyası sınırsızmış, sikişirken konuşmak ve özellikle kocasını aşağılamaktan müthiş zevk alıyordu. Hemen ben de buna yardım etmeye başladım,
“Senin o boynuzlu kocanın amına koyayım ben! Karısını siktiğimin pezevengi!” dedim.
“Oooohhh, eveeet, sik Erkan'ın karısını! Pezevenk kocamın sikemediği amına koyyy errkeğimmm. Sik, boynuzlat arkadaşını, Erkana boynuz taktır bana, sikicim sen ol, boynuzlu pezevengim o olsun, yırt amımı, yırt götümü, sana kendimi o pezevengin kucağında siktirmezsem bu yarrak bana haram olsun sikicim!” diye haykırıyordu.
“Sen tam bir orospuymuşsun, amına koyduğumun kahpesi, amının ateşi vücuduna, eline vurmuş, anlasaydım ilk fırsatta zorla sikerdim seni, adi fahişe!”
“Evet tecavüz etmeliydin bana, zorla, bağırta bağırta, ağlata ağlata sikmeliydin, o gün arabanla dağa kaldırmalıydın beni!”
“Sende bu orospuluk varken seni daha öyle çok sikerim ki, o pezevenk kocanın boynuzları caddelere sığmaz, merak etme!”
“Ooohhh sik erkeğim Erkan'ın karısının tazecik amcığını! Daha bu orospu kocasının taptığı bu arkadaşına neler verecek!”
“Neler vereceksin?”
“Amcığımı verecem!”
“Onu zaten verdin amcık karı, dalga mı geçiyorsun, amına koyduğumun orospusu seni!”
“Götümü de verecem, bakire el değmemiş götümün de sahibi sen olacaksın erkeğim!”
“İşte bu güzel!”
“Götümü de siktirecem sana, fakat önce şu doymamış amcığımı doyurmalısın, sik Nahit'im! Sik erkeğim, hovardam benim! Oohhh! Kocam olacak o pezevengin boynuzları uzasın, arkadaşının altında amımı siktiriyorum, ohhhh! Hadi vur! Sakın durma! Oooof, aaaah dayanamıyorum, bana bir şeyler oluyor, içim gidiyor, sakın durma, kökle birtanem, kökle! Ahhhh…” dedi ve titremeye başladı.
Boşalmak üzereydi, zevk alması için yarağımı geri çektim, başının yarısına kadar çıkardım ve tekrar kökledim ve öyle bir bastırdım ki, dibinde bekledim ve boşaldığını hissettim.
Ben ise hızımı daha alamamıştım, kendimi sıkıyor boşalmamak için direniyordum…
Yaklaşık bir saat sonra Hayriye dördüncü kez boşalırken, ben de patlamak üzereydim ve makina gibi hızlandım,
“Geliyorum orospum, nerene boşalayım?” dedim. Hemen bacaklarını sımsıkı belime, kollarını da boynuma doladı, gözlerimin içine bakıyor, sıktığı dişlerinin arasından,
“İçime boşal koçum, içime boşal aslanım! Her yerim senin, istediğin yerime boşalabilirsin, ama önce şu orospunun döle susamış taze amını döllerinle bir sula, arkadaşının sikemediği karısını dölle, bu am senin döllerine kurban olsun, hadi sikicim, hadi fışkırt amıma, fışkırt döllerini!”
“Ya hamile kalırsan?”
“Offff, hadiii, fışkıırrrrt aşkımm, bırak kendini, hadiii ak içimeee, ak amımaa, ohhh hadi sikicim, yolla döllerini hadiii, kalırsam sana hamile kalayım, senin çocuğunu doğurayım, hadiiii!” diye bağırdı.
Öyle tahrik olmuştum ki, artık bu sözler üzerine o anda patladım! Ama ne patlayış, amının içi, en ücra köşesine kadar dolmuştu. Adeta kısa bir baygınlık geçirdi…
O gece Hayriyeyi defalarca siktim. Tabi, götünün kızlığını da aldım. İlişkimiz üç yıldır sürüyor. Her fırsatta amdan, götten, ağzından, neresi denk gelirse orasından çılgınca siktim. Eve gidince de karımı bıktırana kadar sikiyorum, şüphelenmesine fırsat bırakmıyorum.
Hayriye benden hamile kalınca yine içine girmeden erken boşaldığı bir gece, iyice ezikleşen Erkan'a her şeyi anlatmış. Kocası önce kızmış köpürmüş, ama sonra çaresiz olduğu için kabullenmiş.
“Her şeye razıyım Hayriye’m, yeter ki beni bırakma… Senin çocuğun benim çocuğum…”
Bunu bana Hayriye'yi domaltmış, o daracık amcığını çatır çatır, inlete inlete sikerken anlattı.
“Söyle o kocan olacak pezevenge, merak etmesin” dedim. “Size ben yardımcı olurum. Azgın karısını yarrağımla doyuruyorum, sikmesini beceremeyen kocana da paramla destek olurum.”
1K notes
·
View notes
Text
Arkadaşımın Karısı
Merhabalar. Adım Nahit, 32 yaşındayım. Yıllarca bir fabrikanın müdürlüğünü yaptıktan sonra, 7 yıldır tecil ettirdiğim askerliğimi yapmak için müracatta bulundum. Fabrikada tüm personel tarafından sevilen, sayılan, aynı zamanda çok otoriter biriydim.
Fabrikanın yemekhaneden sorumlu aşçısı, Erkan isminde genç biriydi ve iki ay önce 17 yaşında bir kızla evlenmişti. Düğününe beni de davet etmiş, ben şehir dışında olduğum için düğünlerine gidememiş ve evlendiği kızı görememiştim, fakat çok da merak ediyordum. Bu arada Erkan benden çok korkar, aynı zamanda çok da saygı gösterir, her zaman günlük menü dışında bana özel yemekler yapar, bazen de,
“Müdürüm bir gün seninle kafaları çekelim, mezeler benden!” derdi. Ama bir türlü işlerimizin yoğunluğu nedeniyle fırsat bulamamıştık. Neyse günüm geldi işimden ayrıldım ve askere gittim.
Askerden geldikten sonra oturduğum apartmanın altında boş olan bir dükkanı kiraladım ve inşaat malzemeleri üzerine bir işyeri açtım. Aradan 6 ay kadar geçmişti, bir gün fabrikaya eski patronumu ziyaret için gittim. Fabrikada benim dönemimden çalışan hiç kimse kalmamış, bütün personel yenilenmiş, patron işleri baya bir küçültmüştü. Çalışanlara yemekhane sorumlusu Erkanı sordum, onun da işten ayrıldığını ve yemeklerin tabildottan geldiğini söylediler.
On gün kadar sonra bir gün sabah dükkanın önüne bir sandalye atıp güneşlenirken, motorlu birisi önümden geçti ve Erkan'a çok benziyordu. Ama güneş gözlüğü taktığı için tam emin olamadım.
Aynı kişi akşam üzeri tam ters istikamete doğru geçince, ben sabahları ve akşamları yola bakmaya başladım ve her gün geçiyordu. Birkaç gün sonra akşam geçerken ben bunu durdurdum, evet Erkan'dı. Beni görünce baya bir şaşırdı,
“Oooo müdürüm!” deyip elime sarıldı. Dükkana davet ettim. Hoş beşten sonra,
“Birkaç gündür görüyorum ama emin olamadım, her gün bu caddeden nereye gidiyorsun?” diye sordum.
Yeni taşınmışlar, evi caddenin sonundaki varoş mahallesinde imiş ve başka bir fabrikada aşçı olarak çalışıyormuş... Baya bir hasret giderdikten sonra, motoruna bindi, giderken de,
“Müdürüm, ailecek de görüşelim, buralarda hiç çevremiz yok, herkes kendi halinde, bari sizinle gidip gelelim, hanımın ve çocuğun çok canı sıkılıyor!” dedi. Okeyleştik ve
“İstediğiniz zaman buyurun gelin!” dedim. Akşam durumdan eşime de bahsettim. Bu arada ben 8 yıllık evliyim ve 4 yaşında bir çocuğum var. Erkan'ın da hemen bir çocuğu olmuş ve bir buçuk yaşına girmiş. Eşim,
“Olabilir, eğer hanımı kafa dengi birisi ise, benim de canım sıkılıyor aslında, benim içinde iyi olur.” dedi.
Erkan birkaç gün sonra dükkanın önünden motorla geçtiğinde bu sefer arkasında başörtülü, pardesülü kapalı bir bir bayan ve kucağında bir çocuk vardı.
Ofisimde olduğum için onlar beni görmedi, ama ben çok şaşırmıştım, karısının kapalı biri olabileceğini hiç düşünmemiştim ve ilk defa görüyordum, fakat çok hızlı geçtikleri için doğru dürüst görememiştim.
Cumartesi akşam üzeri Erkan dükkana uğradı ve
“Müdürüm, müsaitseniz Pazar günü size gelmek istiyoruz?” dedi. Karıma telefon açıp müsait olup olmadığımızı sorduğumda, karım da,
“Müsaitiz müsaitiz, buyursunlar gelsinler, hatta biraz erken gelsinler kahvaltıyı da birlikte yapalım!” dedi.
Pazar günleri işyerini açmıyordum. Sabah erkenden kalkıp unlu mamul fırınına giderek simit, poğaça ve börek aldım ve beklemeye başladık. Saat on gibi geldiler, kapıda karşıladık. İçeri geçtiler,
“Hoşgeldin!” diyerek eşine elimi uzattım ve tokalaştık. Ama ne tokalaşma! Elleri ateş gibi yanıyordu! Samimi bir şekilde,
“Ben Hayriye!” dedi.
“Ben de Nahit!” dedim ve ekledim, “Bu arada siz hasta olacaksınız galiba, ateşiniz var!” dedim. Hayriye hafif gülümseyerek,
“Yok, benim doğal halim bu!” dedi. Erkan da,
“Müdürüm ben kışın soba kullanmıyorum, Hayriye'nin teni çok sıcaktır!” dedi, gülüştük.
Hayriye minyon tipli, hafif çukur gözlü, beyaz tenli, yüzü ve vücut yapısı süper güzel bir kadındı. Ona bakmaktan kendimi alamıyor, fakat göz göze gelmeye de korkuyordum.
Kahvaltı masasına geçtik. Hayriye çocuğu uyutmak için yan odaya geçti. Bu arada biz masaya oturunca, ona benim karşımdaki sandalye kaldı. Beş on dakika sonra geldi ve karşıma oturdu. Derin bir kahvaltı sohbeti, yaz olduğu için balkon kapısı açık, güzel bir ortam, kakara kikiri iki saat kadar masada kaldık.
Hayriye kapalı olmasına rağmen çok hoş sohbet, biraz utangaç ama konuşkan birisiydi. Kahvaltıdan sonra biz balkonda koyu sohbete dalmışken, hanımlar bulaşık falan derken öğlen oldu. Hanımlar yanımıza gelerek pikniğe gitme teklifinde bulundular.
Hazırlıklar yapıldı pikniğe gittik. Vaktimiz çok güzel ve eğlenceli geçiyor, bu arada samimiyetimiz artıyordu. Piknikte çay içerken Hayriye bana,
“Nahit abi, Erkan üç yıldır seni öyle anlatıyordu ki, merakımdan çatlamıştım!” dedi. Erkan da lafa girdi,
“Ee o benim biricik müdürüm, bana çok babalık yaptı, ondan gördüğüm iyiliği babamdan görmedim ben, gerçi fabrikada yardım etmediği tek işçi yoktu, o fabrikadaki bütün işçilerin babasıydı!” dedi. Hayriye de,
“Abi ne zaman bir durum olsa Erkan, şimdi Nahit müdürüm olacaktı ben bu hale düşmezdim diyor, seni anlata anlata bitiremiyor!” dedi.
Bu arada eşim bir bana, bir Hayriye'ye bakıyor, bir şeyler çözmeye çalışıyordu. Ben ise kötü duygulara girmemek için kendimi zorluyor, fakat Hayriye'den de gözümü alamıyordum. Yirmi yaşında, süper güzel bir hatun karşımda ve göz göze gelmemek için resmen kendimle savaşıyorum.
Akşam üzeri piknikten döndük, akşam yemeği falan derken saat 22:30 oldu. Herkes pikniğin de etkisiyle baya yorulmuştu. Bunlar,
“Artık kalkalım...” dediler. Sabah gelirken minibüsle geldikleri için yine minibüsle gitmeleri gerekiyordu ben,
“Olmaz, minibüsle göndermem, sizi ben bırakırım!” dedim.
“Ya zahmet etme.” falan dediler. Ben de,
“Hem evi de öğrenmiş olurum.” deyince itiraz etmediler. Eşime, “İstersen sen de gel.” dedim. Eşim,
“Ben yorgunum, sen bırak gel.” dedi.
Neyse ben bunları evlerine bıraktım. Arabadan inerlerken çocuk Erkanın kucağında idi. Vedalaşırken yine tokalaştık, ama Hayriye'nin elleri yine ateş topu gibi yanıyor ve içimi fena yapıyordu. Elimi bırakmadan,
“Nahit abi her şey için çok teşekkürler, çok güzel bir gündü, en kısa zamanda biz de sizi bekliyoruz!” dedi. Bu arada gözlerimin içine bakıyordu, durduğum yerde yarağım kazık gibi olmuş, yüzüm kızarmıştı.
“Abi sen bana diyorsun ama sen hasta olacaksın, yüzün kıpkırmızı ve terliyorsun!” dedi. Ben de güneş çarpmış olabileceğini söyledim. Vedalaştık ve ben eve döndüm.
Eşim geceliğini giymiş yatmış, yatakta beni bekliyordu. Soyundum ve yatağa girdim. Biraz sohbet ettik, onları nasıl bulduğunu sordum. Çok beğendiğini, iyi insanlar olduğunu ve görüşebileceğimizi söyledikten sonra bana manalı manalı bakarak,
“Umarım bu düşüncelerim yüzünden beni pişman etmezsin!” dedi. Eşim çok kıskanç bir yapıya sahiptir.
“Ne demek istiyorsun?” dedim.
“Kız çok güzel ve sana da çok hayran kaldı!” dedi.
“Ne alaka? Kocası anlatmış, o da merak etmiş, ne var bunda?” dedim.
“Daha çok toy, sen yine de dikkat et!” dedi.
“Abartıyorsun! Duymadın mı, bana Abi diyor, ayrıca kapalı birisi!” dedim.
“Orası öyle, ama ne bileyim, o kadar güzel ki kıskanmamak elde değil!” dedi.
“Sen ondan güzelsin karıcığım!” diyerek dudaklarından öptüm ve amını avuçladım ve okşamaya başladım. Sonra karımın külodunu çıkardım, amını yalayıp, az önceki elin sıcaklığının ve konuşmalarında etkisinde kalarak kazık gibi olmuş yarağımı karımın amına geçirdim. Karım,
“Offfffff, işte bu huyuna bayılıyorum senin, ne zaman aklımdan geçse yarağını amımda buluyorum!” diyor ve dudaklarını ısırıyordu...
Ben ise Hayriyeyi siktiğimi hayal ediyor, karıma köklüyordum. Karım zevke gelmiş çılgınlar gibi inliyor,
“Ben bu yarağı kimseyle paylaşamam! Bu yarak bana ait! Sakın o karıyı sikeyim deme!” diyor, kendi kuşkularını dillendiriyordu.
“Karıcığım merak etme, Hayriye karşımda soyunup bacaklarını ayırsa bile dönüp bakmam!” diyerek karımın amına pompalıyordum. Karım,
“Ben seni bilmez miyim? On senedir yediğim bu yarağı tanımaz mıyım? Öyle bir fırsatı kaçırır mısın sen, bulduğun ilk fırsatta koyarsın kızın amına!” diyor, beni daha da azdırıyordu. Yirmi dakikadır karımı sikiyordum ve artık son noktaya yaklaşmıştım, hızla pompalıyor,
“Merak etme aşkım, siksem bile bana senin kadar zevk veremez!” diyerek karımı rahatlatmaya çalışıyordum. Karım ise ikinci defa boşalıyor olmanın zevkiyle,
“Sik kocacığım sik, bu yarağa helal olsun, bu yarak ne Hayriye'ler hak ediyor! Offfff çıldırıyorum, pompala kocacığım, kökle amıma!” derken, korunmadığı için, yarağımı son bir hamleyle karımın amından çektim ve göbeğine boşaldım.
Nefes nefese kalmış bir vaziyette üzerinde bir kaç dakika hareketsiz kaldım, sonra yanına uzandım. Karım dudağıma bir öpücük kondurarak,
“Az önce söylediklerimi sakın ciddiye alıp da kıza bir şey yapayım deme haa! Sana belli olmaz, izin verdiğimi falan düşünürsün!” diyerek gülümsedi.
Aradan bir kaç gün geçmişti ama Hayriye bir türlü aklımdan çıkmıyor, resmen bütün gün düşüncemi işgal ediyordu. Ellerinin sıcaklığı aklıma geldikçe yarağım kalkıyor, elleri böyleyse acaba amı nasıldır bunun diye düşünmeden edemiyor, bir yandan da arkadaşımın karısı hakkında böyle düşünceler taşıdığım için kendime kızıyor, müthiş bir suçluluk duygusu yaşıyordum. Tam bir ikilem içindeydim.
Bir akşam vakti tam dükkanı kapatmayı düşünüyordum ki, Hayriye caddenin karşı kaldırımından kucağında çocuk ile yavaş yavaş yürüyerek evlerinin ters istikametine doğru gidiyor ve sık sık arkasına dönüp bakıyordu. Hemen koşarak yanına gittim ve arkasından,
“Hayriye?” dedim. Galiba sesimi tanıyamadığı için birden irkildi, beni görünce de biraz rahatladı. “Bu saatte böyle yaya nereye gidiyorsun? Hayır mı?” dedim.
“Abi sorma ya, Erkan gece vardiyasında çalışıyor, işe gitti, ben de annemlere gidiyorum. Minibüsü beklemeyeyim, yavaş yavaş yürüyeyim dedim, ama hep dolu geçiyorlar, almadılar, buraya kadar geldim.” dedi.
“Yorulmuşsun, gel biraz dinlen, böyle olur mu, o kadar yol kucağında çocukla yürünür mü, gel hadi!” diyerek çocuğu kucağından alarak, biraz da emrivaki bir tavırla işyerime götürdüm...
Hayriye yorulmuş, kan ter içinde kalmıştı. Soğuk bir kola ikram ettim.
“Abi ben almasaydım, geç oluyor, şimdi minibüsler nöbete düşerse çok geç kalırım!” dedi.
“Merak etme, seni bu saate minibüsle gödermem, ben bırakırım, rahat ol, al şunu iç, serinle biraz!”
“Nahit abi zahmet etme, ben minibüsle giderim!” dedi. Ben kaşlarımı çatarak,
“Seni bu saatte böyle göndermem, sonra Erkan duyarsa bana kırılmaz mı?” dedim. Hayriye de çaresiz,
“Peki abi!” dedi ve kolayı aldı.
Çocuk uyuyordu, koltuğa yatırmıştım. Sohbete başladık, tam karşımda oturuyor ve havadan sudan konuşuyorduk. Ben ise yine gözümü dikmiş öyle derinlere dalmıştım.
Bir kaç defa göz göze geldik. Ben hep gözümü kaçırıyordum ve sonuncuda kaçıramadım, bir an sessizlik oldu, bir on saniye göz göze bakıştık. Bu defa o gözünü kaçırdı, ben hemen toparlanmaya çalıştım, ama bu arada masa altında benim yarak yine kazık gibi olmuştu.
“Abi ne zaman kapatıyorsun?”
“Beş on dakikaya kadar kapatırım, gideriz!”
Bu arada yukarıyı evi aradım ve bir işim olduğunu, bir yere kadar gidip geleceğimi ve merak etmemelerini söyledim.
Masanın altından yarağımı düzelttim, eğer anlarsa rezil olacağımı düşündüm ve sakinleşmek için birkaç dakika dikkatimi dağıttım, masadaki evrakları dosyaları falan toparladım. Sakinleşince de,
“Hadi kalkalım!” deyip çocuğu kucakladım ve arabaya kadar ben götürdüm. Arabaya varınca çocuğu almasını, kapıları açacağımı söyledim.
Çocuğu alırken ben biraz çekingen davrandım, ama o çok rahattı ve yanaştı, çocuğu sıkı tutabilmek için sarılarak alırken, benim kolumun birisi çocukla onun arasında kaldı ve pardesünün üzerinden taş gibi göğüslerini ilk defa hissederken neredeyse kalp krizi geçirecektim. Kapıları açtım, arkaya binmek istedi.
“Aşk olsun, bu da ne demek oluyor? Hakaret sayarım bunu!” deyince,
“Ay abi özür dilerim, böyle düşüneceğini bilemedim!” dedi ve ön tarafa geçti.
Neyse yola çıktık, bu arada hava iyice kararmıştı. Ben acele etmiyor, yolu uzattıkça uzatmaya çalışıyorum. Gideceğimiz yer normal trafikte yarım saatlik yoldu, ama akşam trafiği de işin içine girince baya bir uzadı.
Trafik durunca, ben kucağındaki çocuğun yanağını okşamak bahanesiyle ona yanaşıyor, zaman zaman kazara olmuş gibi göğüslerine elimi sürtüyordum... Çaktırmadan kalkmış yarağımı düzelttim ve konu açılsın diye,
“Demek Erkan benden çok bahsetti ha, öyle mi?” diye sordum.
“Sorma Nahit abi, seni yere göğe sığdıramıyor, ben de merakımdan çatlıyordum.”
“Eee merakın geçti mi? Nasıl, merak ettiğin kadar varmışım bari?” dediğimde, bir iki saniye sustu ve
“Evet, çok iyi bir insansınız!” dedi.
“Teşekkür ederim, siz de iyisiniz, Erkan'ı severim, çok saygılı çok efendi bir çocuk. Onunla evli olduğun için çok şanslısın! Eminim iyi bir kocadır!” diye zarf attım. Hayriye yine bir iki saniye sustuktan sonra,
“Eh işte, öyledir...” dedi.
“Ne demek şimdi bu? Nasıl eh işte? Evliliğinizde sorun mu yaşıyorsunuz?” diye sordum.
“Abi evlilik olur da sorun olmaz mı?”
“Hayırdır, büyük bir sorun mu? Bak üzüldüm şimdi, oysa ben sizi çok mutlu görmüştüm.”
“Yok, tabi ki mutluyuz, ama bizim de kendimize göre sorunlarımız var tabi, biraz özel sorunlar Nahit abi.”
“Bana güvenebilirsin, eğer paylaşmak istersen seni dinlerim ve elimden geldiğince de çözümü konusunda yardımcı olurum, ayrıca bende sır olarak kalır, bu konuda bana güvenebilirsin!”
“Nahit abi sana güvenmesem bu kadarını da söylemezdim zaten, ama güvensem de daha fazlasını anlatmam doğru olmaz.”
“Peki sen bilirsin!” deyip, torpidodan bir kartvizitimi çıkardım ve uzattım, “Eğer çok daralır da konuşmaya ihtiyaç duyarsan çağrı bırak, ben seni ararım!” dedim. Kartı aldı,
“Tamam abi, ararım!” dedi. Bu arada yüzü değişmiş, hüzün, utanma, çekinme ve korku karışımı tuhaf bir ifade almış, gözlerini karşıya dikmiş anlamsızca yola bakıyordu. Bir kart daha çıkardım ve bir kalemle birlikte uzattım,
“Buna da sizin numarayı yaz, bende de sizin numaranız bulunsun.” dedim. Numarasını yazdı ve uzattı. Baktım ev numarasını yazmış sadece, “Cep numaranı da yazsaydın.” dedim.
“Ben cep telefonu kullanmıyorum, hep evde olduğum için ihtiyacım olmuyor.” dedi.
“Peki tamam!” dedim.
Bu arada gideceğimiz yere varmıştık. Hayriye'ye arabadan inmeden ona,
“Sen kötü görünüyorsun, büyük bir sorununuz var galiba?” diye sordum.
“Yok bir şey abi, sonra anlatırım!”
“Tamam o zaman, yarın mutlaka telefonunu bekliyorum, anlatacaksın bana!”
“Tamam! Erkan öğleden sonra saat 2:30 gibi evden çıkıyor, o zaman ararım.”
“Tamam o zaman saat 2:30 dan sonra telefonunu bekliyorum, mutlaka ara bak! Bu arada sen geri nasıl döneceksin, saatte epeyce oldu?”
“Ben bu gece burada kalacağım abi, kardeşimin düğün hazırlıkları var, yarın alışverişe çıkacağız, alışverişten sonra oradan direkt minibüsle dönerim eve. Abi çok teşekkür ederim, sana zahmet oldu bu geç saatte.”
“Ne zahmeti canım, ne olacak ki, ne zaman arabalık bir durum olursa, gece gündüz fark etmez, aramazsan gücenirim!” dedim ve tokalaşmak için elimi uzattım. Çocuğun başını dizine koydu ve tokalaştık. Eli elimde,
“Yok bu sıcaklık normal bir şey değil!” diyerek gülümsedim.
“Abi benim elim hep böyledir, pek tokalaşmam ama kimle tokalaşsam çocukluğumdan beri hep bunu söylüyorlar, demek ki sıcak kanlı birisiyim!” diyerek o da gülümsedi ve arabadan indi.
Hemen geri döndüm, ama içim içime sığmıyordu, eve nasıl vardım bilmiyorum. Gözümün önünden gitmiyordu, ertesi gün öğlene kadar bana bir yıl kadar uzun geldi. Saat 14:30 gibi çıktım dışarıya ve Erkanın geçmesini bekliyorum, ama geçmedi.
Saat 15:30 oldu, ne Erkan geçti ne Hayriye'den telefon geldi, kafayı yiyordum. Masama geçip koltuğuma oturup gözlerimi saate diktim, kulağım telefonda. Saat 16:15 oldu halen telefon yok.
Ne olursa olsun ben arayacaktım, eğer Erkan açarsa (Hafta sonu müsaitseniz, ya siz gelin, ya da biz gelelim) deyip bir şekilde olayı kapatacaktım. Kaldırdım telefonu, çevirdim numarayı, daha ilk çalışının ilk saniyesinde telefon açıldı...
“Alo.” dedim. Hayriyeden titrek ve kısık bir sesle cevap geldi,
“Alo?” dedi.
“Ben Nahit, Erkan evde mi?” diye sordum.
“Yok Nahit abi, saat ikibuçukta gitti o...” dedi.
“Buradan geçmedi, kapıda bekledim ama göremedim?”
“Abi motorla gitmedi, servisle gitti, normalde servis alıyor onu, ara sıra motorla gidiyor.”
“Anladım. Hani arayacaktın, neden aramadın?”
“Aramadım işte...”
“Neden? Hani konuşacaktık?” Kısa bir sessizlik oldu,
“Boşver Nahit abi, konuşmayalım!”
“Hmmm. Pardon, sanırım aramakla ben yanlış yaptım. Ben konuşacağımızı, bana sıkıntılarını anlatacağını düşünmüştüm.” Yine kısa bir sessizlikten sonra,
“Abi hangi sıfatla dinleyeceksin benim sorunlarımı, yani sana neden anlatayım, seninle neden konuşayım bunları?”
“Dost olduğumuzu düşünüyordum ben…”
“Tamam abi dostuz, ama aile dostuyuz, sorunlarımızla seni meşgul etmek istemem.”
“Sen bilirsin, ama akşam da dediğim gibi, eğer anlatmak, boşalmak istersen dinlerim ve anlattıklarını da bir sır olarak saklarım (burada boşalmak kelimesini özellikle kullanmıştım), her şeyi içine atmak sağlığına zarar verebilir, insanda bazen dışa vurma ihtiyacı doğar.”
“Ya elbette konuşmaya ihtiyacım var, elbette birilerine anlatsam rahatlarım, ama bu neden siz olasınız? İşte benim kafamı karıştıran bu, yoksa birileriyle sıkıntımı paylaşmayı ben de isterim.”
“Sen bilirsin, kime güveniyorsan onunla paylaşırsın, güvendiğin birisi varsa ona anlat, ama içinde tutma. Akşam bir ara çok kötü oldun, o halin aklımda kaldı, üzüldüğüm için aradım, onun için anlatmanı istedim, bana güvenebileceğini düşündüm.”
“Güveniyorum...”
“Güveniyorsan anlatırsın.”
“Şimdi değil, ama belki daha sonra anlatırım.”
“Peki ne zaman istersen anlatabilirsin, bilesin ki ben dinlemeye hazırım!”
“Tamam abi bunu bilmek içimi rahatlattı.”
“Seni tutmayayım, eğer işin varsa kapatabiliriz.”
“Yoo işim yok, çocuk uyuyor zaten.”
“İyi, benim de canım sıkılıyordu, sakıncası yoksa öylesine sohbet edelim.”
“Sakıncası yok...”
“Alışverişi yaptınız mı?”
“Evet yaptık, çok güzel şeyler aldık.”
“Senin güzel şeylere ihtiyacın yok ki.”
“Bana değil, kardeşime aldık... (Biraz sessizlik oldu) Hem benim neden güzel şeylere ihtiyacım olmasın ki?” diye sordu. Sustum, terledim ve titremeye başladım. Titrek bir sesle,
“Sen zaten çok güzelsin, ekstra güzel bir şeye ihtiyacın yok!” dedim. Yine kısa bir sessizlikten sonra,
“Ciddi ben güzel miyim?” diye sordu.
“Hem de çok!”
“İltifatın için teşekkür ederim, bunu duymak çok güzel!” Hayriyenin bu sözleri bana cesaret vermişti, artık balık oltaya geliyordu,
“İltifat değil, gerçekten çok güzelsin, hatta hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın!”
“Yok artık, o kadar da abartmayın lütfen!”
“Abartmıyorum!”
“Nerem güzel ki?”
“Yüzünden başka nereni gördüm ki?” deyince gülüştük...
“Beni güzel bulmana sevindim Nahit abi!”
“Sorununuz bu mu yoksa, Erkan seni güzel bulmuyor mu?”
“Yok, o da güzel olduğumu söyler ara sıra.”
“Hmmm, tutturamadım!”
“Abi sonunda konuşturacaksın beni, bizim sorunumuz sağlık sorunu!”
“Nasıl yani, sağlık derken? Yoksa hasta mısın? Demiştim sana bu sıcaklık normal değil diye.”
“Yok abi, sorun Erkan'da, bende değil!”
“Öyle mi? Peki nesi var? Hemen tedavi ettirelim, ağır bir hastalığı falan mı var? Doktora gittiniz mi?”
“Hayır gitmedik! Zaten sorun da bu! Doktora gitmemesi!”
“Nasıl yani? Niye gitmiyor ki?”
“Gitmiyor işte!”
“Ben götürürüm onu, sen hastalığını söyle bana!”
“Gitmez abi! Utanıyor!”
“Yahu sağlığın utanması mı olur, bu nasıl bir zihniyet, doktora gidilmez mi, nesi var bunun? Verem mi? Kanser mi?”
“Yok abi, öyle bir şey değil, erkekliği ile ilgili...” dedi. İşte tuzağıma düşmüştü. Biraz sessizlik oldu.
“Hmmm, sanırım anlıyorum, ama sağlık sağlıktır, ben öyle düşünürüm, eğer tedavisi olan bir rahatsızlıksa gitmeli doktora!”
“Abi özür dilerim, ama bir şey soracağım, tamam ben sana güveniyorum, ama aynı zamanda da senden utanıyorum, biraz açık konuşsam ayıp olur mu?”
“Ne ayıbı yaa! Sen ne saçmalıyorsun, ayıp falan olmaz, istediğin gibi konuş! Anlat şimdi, nedir sorun?”
“Abi Erkan'ın erken boşalma sorunu var!”
“Öyle mi? Hmmm, anladıımm, peki ne kadar erken?”
“Çok erken! Dakika bile sürmeden! Bir defasında içine bile giremeden üç kere boşaldı, dördüncüde de içine girer girmez boşaldı ve o gün de çocuk kaldı. Aslında gerdeği de o gün yapmış olduk, yani düğünden iki ay sonra! Ara sıra söylüyorum doktora gidelim diye, doktora gideceğimize beni öldür diyor.”
“Hmmm, durum baya kötüymüş Hayriye… Senin adına ne kadar üzüldüğümü bilemezsin!”
“Nahit abi bana bunları anlattırıyorsun da, peki yengemle sizin sevişmeniz ne kadar sürüyor? Ne sıklıkta yapıyorsunuz?” diye sorduğunda bir üst Levele geçtiğimizin göstergesiydi bu soru. Zafer kazanma yolunda ilerliyordum. Konuşmanın bundan sonrasını iyi yönlendirebilirsem, Hayriye'yi kesin sikebilecektim.
“Yengenle hemen hemen hergün sevişiriz ve 20-25 dakikadan tut da bir saati geçer bazen!” dedim. Hayriye'nin şaşkınlığını telefondan bile hissedebiliyordum,
“Yok yaa? O kadar sürüyor mu abi? O kadar süre yengemle ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
“Vaktimiz kısıtlıysa hemen yengene girerim ve 20-25 dakika yaparım yengeni... Fakat vaktimiz bol olduğunda, yarım saate yakın birbirimize Oral yaparız, 69 yaparız, Rus işi, Fransız işi yaparız, Amerikan işi yaparız, değişik fantaziler yaparız, Dirty Talking yaparız, birbirimizi birer ikişer kez orgazm ettikten sonra finali Doggy veya Jokeyle yaparız!” dedim. Bilerek bu kelimeleri seçmiştim!
“Oral? 69? Dörti Tolkink? Jokey? Dogi? Rus işi...? Abi anlatacaksan Türkçe anlat da anlayayım!”
“Oooo, pardon canım! Haklısın! Örneklerle anlatsam daha iyi olur aslında, fakat biraz açık saçık olur, sakıncası var mı?”
“Yoo, sakıncası yok, istediğin gibi anlat abi!”
“Bak şimdi, sevişmeden önce, yani sikişmeden önce, ön sevişme denilen bir şey var, 69 bunlara en güzel örnek. 69’u sana şöyle açıklayım: Mesela ben yatakta sırtüstü yatıyorum, sen de benim üzerime ters yatıyorsun, ben seninkini yalarken, sen de benimkini yalıyorsun.”
“Yalamak mı? Baya dilinle?”
“Evet, ikimiz de dilimizle yalıyoruz, sen ağzına sokuyorsun… Bunları yaparken de Dirty Talking yapıyoruz. Argo, müstehcen konuşmalar yani…”
“Ne gibi?” Öğrencim çok meraklıydı ve ben de dibine kadar gittim olayın…
“Mesela, Yarrağımı iyi yala Orosopu! Taşaklarımı em amına koduğumun Kaltağı! Birazdan senin bu daracık amcığını sikip parçalayacam! Domaltıp, osurta osurta sikecem seni Fahişe! Yarak hastası azgın Orospu seni! diyorum. Sen de, Sik parçala amcığımı koca yaraklı sikicim, erkeğim, kökle amıma, geçir yarrağını! falan diyorsun!”
Hayriye belli ki bu kadar da açık beklemiyordu, sesi kesilmiş, telefonda hızlı hızlı nefes alışını duyabiliyordum. Muhtemelen eli amına gitmişti. Gerçi benim de elim sikimdeydi. Birkaç saniye suskunluktan sonra Hayriye heyecanla ve titrek bir sesle,
“Eee, sonra...?” diye sorunca, bir üst Levele daha geçmiş olduk ve anlatmaya devam ettim. Artık resmen telefonda sekse dökmüştüm işi,
“Bak mesela, amın kıllı mı?” diye sordum. Hayriye burnundan soluyarak, heyecanla,
“Yok değil, devam et lütfen!” dedi.
“Ohhh, yani amın kaymak gibi, kaymak gibi amlara bayılırım! Amının dudaklarını ağzıma alıp sündürüyorum, emiyorum, amcığına dilini sokuyorum, götünün deliğini parmaklıyorum! Sen de yarağımı hızlı hızlı emiyor, aynı zamanda amını yüzüme bastıra bastıra sürtüyorsun.” Telefonda nefes alıp vermelerini duyabiliyordum.
“İkimiz de birbirimizin ağzına boşalıyoruz, ben senin amının sularını yalarken, sen de benim döllerimi yalayıp yutuyorsun!” deyince, Hayriye köpek gibi soluyarak, telefonda inlemeye başladı. Çok geçmeden,
“Ağıhhhh Ihhhhh...” diye bir inleme çıktı ve hiç bir şey söylemeden telefonu kapatıverdi. Kesin orgazm olmuştu ve utancından kapatmıştı telefonu. Bu arada ben de küloduma boşalmıştım!
Ertesi gün yine aynı vakitte aradım. Hemen açtı yine telefonu,
“Alo benim, Nahit! Dün hata ettim galiba, özür dilemek ve vedalaşmak için arıyorum, söz bir daha aramayacam! Kendine iyi bak, bye!” dedim. Hayriye hemen,
“Dur kapatma!” dedi.
“Efendim canım?”
“Eğer dünkü bir hataysa, bu sadece senin hatan değil, bunu ben de istedim! Bana kızma, dün çok tuhaf oldum, ondan kapattım telefonu! İlk defa kendimi gerçek bir kadın gibi hissettim, ne olur konuş benimle. Beni bir daha aramazsan, ot gibi yaşamaya mahkum olurum, hayatımda hiç heyecan kalmaz!” Hayriye tam istediğim kıvama gelmişti, biraz daha üstüne gitmeye karar verdim ve
“Bak canım, bu yaptığımızın yanlış olduğunu ve de sonunun nereye varacağını sen de biliyorsun, en iyisi burada bitirelim bu işi!” dedim. Hayriye ağlamaklı bir ses tonuyla,
“Bunu bana yapma! Eğer yalvarmamı istiyorsan yalvarırım! Ne yapmamı istersen yaparım, nasıl olmamı istiyorsan öyle olurum! Altına yatmaya bile hazırım! Orospun olurum! Kaltağın olurum! Yarağını yalarım, döllerini yutarım! Erkeğim benim, sikicim benim! Domalt sik beni! Geçir yarağını amıma! Götümü sik, parçala!” deyince, dünkü kaldığımız yerden telefon seksine devam ettik...
Yaklaşık bir hafta boyunca her gün telefonda seks yaptıktan sonra, arkadaşımın o kapalı ve utangaç karısı Hayriye, artık tam bir orospu gibi olmuştu ve artık gerçekten sikilmek istiyordu. Ben de dayanamıyordum artık ve ne zamandır yüzünü görmemiştim,
“Yarın sabah işyerime uğrasana aşkım, seni çok özledim!” dedim.
“Kocam evde, çıkamam!” dedi.
“Karımdan yemek tarifi almaya gideceğini söylersin, beş dakika görsem yeter!”
“Tamam bakarız!”
Hayriye ertesi sabah saat 08:45 gibi işyerime geldiğinde içim içime sığmıyor, çıldırıyorum. Hemen kapıyı kilitledim, panjurları indirdim ve yanına geçtim.
Aman tanrım o ne güzellik! Hafif bir makyaj yapmış, başında desenli saten bir başörtüsü vardı. Pardesüsünü çıkardığında, üzerinde beyaz sıfır yaka bir badi, altında topuklarına kadar inen, tüm hatlarını belli eden, kırmızı dar bir etek.
Direk yanına yaklaştım, ellerimi uzattım, ellerimden tuttu. Koltukta oturuyordu, kendime doğru çekerek kaldırdım ve direk dudaklarına yapıştım... Önce tutuk ve çekingen davranıyordu ama hemen bana katıldı. Çılgınlar gibi öpüşmeye başladık.
“Aşkım gel arka odaya geçelim!” dedim, elinden tuttum, arkadaki küçük odada çekyat vardı, hemen oraya girdik.
“Dur yapma, yakalanırsak rezil oluruz!”
“Aşkım ben o riski alacak kadar istiyorum seni! Ya sen?” dediğimde, eteğini kaldırdı külodunu sıyırdı, çekyata yattı ve
“Ben de kocamı ve çocuğumu evde bırakıp sabahın köründe karından yemek tarifi almak gibi sudan bahaneyle buraya gelecek kadar istiyorum! Hadi sik beni!” dedi.
Hemen amına yumuldum, bir iki dil darbesi atmak için, fakat sanki hiç am yok, orada incecik bir çizgi varmış gibi duruyordu amcığı. Hayatımda siktiğim karının haddi hesabı yoktur, ama böylesini hiç görmemiştim, üç dört santim uzunluğunda ince bir çizgi!
“Aşkım bu ne böyle?”
“Ne var, ne oldu?”
“Aşkım bence Erkan'da sorun yok, bu amcığa giremeden boşalmak hastalık değil, kimse dayanamaz buna!” Hayriye saçlarımdan tutup beni kendine doğru çekti,
“Çok konuşma şimdi karın falan gelir, hadi aç şu amcığımı!” dedi. Benim yarak zaten akşamdan beri kazık vaziyette, o amcığı da görünce damarlar patlayacak hale geldi. Hemen kafasını bolca tükürükledim ve Hayriye'nin amına aşağı yukarı sürtmeye başladım. Yarağımın kafasını amının dudaklarında hissedince, Hayriye'nin gözleri kaydı,
“Aşkım, ilk erkeğim sen olacaksın, çok özledim bu anı, hadi sevgilim, geçir artık bana!”
“Aşkım sen doğum yapmadın mı? Bu amcık sanki hiç açılmamış gibi!”
“Sezeryanla doğurdum! Zaten Erkan içine girdi bir defa bile git gel yapmadan patladı, amımın gördüğü yarak bu kadar! Şimdi sen patlat, hadi göster marifetini, Zifaf yaptır bana, acıt canımı!” diyerek habire üstüne çekiyordu.
“Hazırmısın aşkım?” dedim.
“Hazırım erkeğim! Hem de nasıl hazırım! Anladın mı şimdi elimdeki ateşin sebebini?”
Yüklendim! Sanki yarağımla çarşaf yırtıyorum, o kadar dar amcık! Zar zor yarısına kadar soktum, Hayriye kolunu ısırıyor, gözleri sım sıkı kapalı, sanki nefes almıyordu. Biraz bekledim, kollarını açtım, parmaklarımı parmaklarına geçirdim,
“Gözlerini aç sevgilim!” dedim, açtı. Gözgözeyiz, nefeslerimiz birbirine karışıyor,
“Hadi kökle erkeğim!” diye inliyor. Bir daha yüklendim ve artık dibindeydim.
Gözleri gözlerimde, dişlerini sıkıyor ve öyle bir bakışı vardı ki, gözlerinden birer damla yaş başörtüsüne doğru süzüldü. Sikimi yavaşça geri çektim, tekrar yüklendim. Bir daha, bir daha derken titremeye başladı.
O tapılası güzellik altımdaydı ve ben onu sikiyordum, hem de göz göze, inanamıyordum. Saatlerce öyle kalabilirdim, fakat acele etmeliydim, vaktimiz çok dardı, başladım pompalamaya ve gözlerinin içine bakarak,
“Aşkımsın! Sevgilimsin! Kadınımsın! Orospumsun! Fahişemsin!” diyordum... Hayriye de,
“Erkeğimsin! Sikicimsin! Vurucumsun! Hadi sik beni! Hadi kökle! Vur dibime! Ohhhh yedir yarrağını bana, hadi sik Erkan'ın karısını, hadi vur koçum, vur erkeğim, çatır çatır sik, doyur amımı! Ohhhh, ilk erkeğimsin! Kökle orospuna! Kökle fahişene! Hadi hadi sik beni! Sik arkadaşının karısını! Senin orospunum hadi!” diyordu. Bir süre pompaladım ve Hayriye sara hastası gibi titreyerek orgazm oldu ve
“Ben bittim, hadi sen de boşal erkeğim!” dedi.
“Korunuyor musun?” dedim.
“Hayır, fakat patla amıma, fışkırt, dibimi dölle erkeğim!” deyince ben de öyle bir patladım ki, on yıldır böyle boşalmamıştım.
Bir kaç dakika içinden çıkmadan üzerinde yattım dudak dudağa... Sonra hemen kalktık toparlandık. Panjurları ve kapıyı açtım hem caddeye bakıyoruz hem konuşuyoruz.
“Harikaydın aşkım, bana kadınlığımı tattırdın!” dedi.
“Sen de öyle aşkım, o nasıl amcık öyle, neredeyse hiç olmayacakmış, resmen yarağımı acıttın!”
“Bendeki amcık amcık da, siken yarak olmayınca amcık ne yapsın? Aşkım ben gideyim artık, kimseyi şüphelendirmeyelim!”
“Tamam aşkım, yalnız bu sikişi ben saymıyorum! Bu akşam geleceğim, seni evinde doya doya sikeceğim, olur mu canım?”
“Aşkım çok korkuyorum gören olur diye!”
“Yok ben kimseye görünmeden gelirim aşkım. Saat tam 20:30 da sendeyim, tamam mı Hayriye?”
“Tamam Nahit!” dedi, gitti.
Heyecanla akşamı beklemeye başladım. Akşam saat 20:30 da evinin önünden geçerken sokak kapısının açık olduğunu gördüm ve hemen içeri daldım. Kapıdan içeri girer girmez kapı arkamdan kapandı.
Baktım kapıya sırtını dayamış, öyle bekliyordu. Evin ışıkları tamamen sönüktü, ancak sokak lambasının ışıkları pencereden sızıyor ve evin içini loş bir aydınlık kaplamıştı.
Hemen kucağıma aldım ve odaya götürdüm hiç konuşmuyorduk. Öpmeye başladım. Yavaşça çömeldi ve gözlerimin içine bakarak fermuarımı açtı, yarağımı ağzına alarak öyle bir emmeye başladı ki, daha bir dakika olmamıştı, benim yarak beton gibi olmuştu bile. Ben de onu yalamak istiyordum, yarağımı iki eliyle kavradı,
“Hayır ben bunu istiyorum hemen, sen sonra yalarsın, vaktimiz çok nasıl olsa!” dedi. Hemen birbirimizi soyduk, yere uzandı,
“Hadi koçum! Hadi benim hovardam! Göster şu erkekliğini! Yarağa doyur şu amcığımı!” dedi.
Hiç beklemedim, hemen bacaklarının arasında yerimi aldım, yarağımı amının dudaklarında aşağı yukarı gezindirmeye başladım. Hayriye çıldırmıştı, kıvaranıyor,
“Geçir kökle artık, ne olur dayanamıyorum, sok koca yaraklım, sok orospun olayım, sok artık!” diye yalvarıyordu.
Öyle bir kökledim ki yarağımı, sanki kızgın bir taşın deliğine sokmuşum gibi acı duydum. Onun ise çığlıkları evin içini doldurdu. Gözleri hafif kaydı, bayılacak sandım. Derin derin nefes alıyordu.
Ben yarağımı amından yavaşça geri çekip, çok sert bir şekilde tekrar yüklendim. Kısık bir sesle inliyor, boynumu ve kulaklarımı yalıyor, küçük ısırıklar konduruyordu. Ben hızlanmıştım, kısık kısık nefes alıyordu,
“Vur erkeğim, dibime vur! Vur koçum! Sik, becer beni! Sen benim ilk erkeğimsin, yırt şu amımın yarak görmeyen yerlerini, yırt aşkım, kocacığım, koca yaraklı hovardam, sik parçala amımı koca yaraklım, sikemeyenin amını böyle sikerler, off dayanamıyorum, içimi yakıyorsun, pompala canım, hadiiiiii geçirrrrr aslanım!” dedikçe hayvanlaşmıştım...
Hayriye amının kaslarını sıkarak adeta yarağımı bırakmamacasına eziyordu. Amcığı gevşeyeceğine sanki daha da sıkılıyor, daralıyordu. Susmak bilmiyor, haykırıyordu,
“Açım koca yaraklım, açım yarağa, açım sikilmeye! Of ne güzel sikiyorsun! Seni ilk gördüğümde amımdan akan suyu görseydin oracıkta Erkan'ın yanında tecavüz ederdin bana, Erkan'a da başımı tuttururdun!” dedi.
“Tutar mıydı?”
“Böyle siktiğini görse eminim beni kendisi siktirir sana, zaten tapıyor sana!” dedi.
Bunları duyunca anladım ki, o hanım hanımcık, çıtı pıtı, kapalı kadının fantazi dünyası sınırsızmış, sikişirken konuşmak ve özellikle kocasını aşağılamaktan müthiş zevk alıyordu. Hemen ben de buna yardım etmeye başladım,
“Senin o boynuzlu kocanın amına koyayım ben! Karısını siktiğimin pezevengi!” dedim.
“Oooohhh, eveeet, sik Erkan'ın karısını! Pezevenk kocamın sikemediği amına koyyy errkeğimmm. Sik, boynuzlat arkadaşını, Erkana boynuz taktır bana, sikicim sen ol, boynuzlu pezevengim o olsun, yırt amımı, yırt götümü, sana kendimi o pezevengin kucağında siktirmezsem bu yarrak bana haram olsun sikicim!” diye haykırıyordu.
“Sen tam bir orospuymuşsun, amına koyduğumun kahpesi, amının ateşi vücuduna, eline vurmuş, anlasaydım ilk fırsatta zorla sikerdim seni, adi fahişe!”
“Evet tecavüz etmeliydin bana, zorla, bağırta bağırta, ağlata ağlata sikmeliydin, o gün arabanla dağa kaldırmalıydın beni!”
“Sende bu orospuluk varken seni daha öyle çok sikerim ki, o pezevenk kocanın boynuzları caddelere sığmaz, merak etme!”
“Ooohhh sik erkeğim Erkan'ın karısının tazecik amcığını! Daha bu orospu kocasının taptığı bu arkadaşına neler verecek!”
“Neler vereceksin?”
“Amcığımı verecem!”
“Onu zaten verdin amcık karı, dalga mı geçiyorsun, amına koyduğumun orospusu seni!”
“Götümü de verecem, bakire el değmemiş götümün de sahibi sen olacaksın erkeğim!”
“İşte bu güzel!”
“Götümü de siktirecem sana, fakat önce şu doymamış amcığımı doyurmalısın, sik Nahit'im! Sik erkeğim, hovardam benim! Oohhh! Kocam olacak o pezevengin boynuzları uzasın, arkadaşının altında amımı siktiriyorum, ohhhh! Hadi vur! Sakın durma! Oooof, aaaah dayanamıyorum, bana bir şeyler oluyor, içim gidiyor, sakın durma, kökle birtanem, kökle! Ahhhh...” dedi ve titremeye başladı.
Boşalmak üzereydi, zevk alması için yarağımı geri çektim, başının yarısına kadar çıkardım ve tekrar kökledim ve öyle bir bastırdım ki, dibinde bekledim ve boşaldığını hissettim.
Ben ise hızımı daha alamamıştım, kendimi sıkıyor boşalmamak için direniyordum...
Yaklaşık bir saat sonra Hayriye dördüncü kez boşalırken, ben de patlamak üzereydim ve makina gibi hızlandım,
“Geliyorum orospum, nerene boşalayım?” dedim. Hemen bacaklarını sımsıkı belime, kollarını da boynuma doladı, gözlerimin içine bakıyor, sıktığı dişlerinin arasından,
“İçime boşal koçum, içime boşal aslanım! Her yerim senin, istediğin yerime boşalabilirsin, ama önce şu orospunun döle susamış taze amını döllerinle bir sula, arkadaşının sikemediği karısını dölle, bu am senin döllerine kurban olsun, hadi sikicim, hadi fışkırt amıma, fışkırt döllerini!”
“Ya hamile kalırsan?”
“Offff, hadiii, fışkıırrrrt aşkımm, bırak kendini, hadiii ak içimeee, ak amımaa, ohhh hadi sikicim, yolla döllerini hadiii, kalırsam sana hamile kalayım, senin çocuğunu doğurayım, hadiiii!” diye bağırdı.
Öyle tahrik olmuştum ki, artık bu sözler üzerine o anda patladım! Ama ne patlayış, amının içi, en ücra köşesine kadar dolmuştu. Adeta kısa bir baygınlık geçirdi...
O gece Hayriyeyi defalarca siktim. Tabi, götünün kızlığını da aldım. İlişkimiz üç yıldır sürüyor. Her fırsatta amdan, götten, ağzından, neresi denk gelirse orasından çılgınca siktim. Eve gidince de karımı bıktırana kadar sikiyorum, şüphelenmesine fırsat bırakmıyorum.
Hayriye benden hamile kalınca yine içine girmeden erken boşaldığı bir gece, iyice ezikleşen Erkan'a her şeyi anlatmış. Kocası önce kızmış köpürmüş, ama sonra çaresiz olduğu için kabullenmiş.
“Her şeye razıyım Hayriye'm, yeter ki beni bırakma… Senin çocuğun benim çocuğum…”
Bunu bana Hayriye'yi domaltmış, o daracık amcığını çatır çatır, inlete inlete sikerken anlattı.
“Söyle o kocan olacak pezevenge, merak etmesin” dedim. “Size ben yardımcı olurum. Azgın karısını yarrağımla doyuruyorum, sikmesini beceremeyen kocana da paramla destek olurum.”
48 notes
·
View notes
Text
Pezevenk Koca
Sevgili Lale,
Sana yazıyorum çünkü benim iç dünyamı, hayallerimi, kurduğum düşlerimi bilen tek kişi sensin. Ben burada en yakınlarıma bile değil, kimseye anlatamam yaşadıklarımı… Çünkü bunu konuşmaya utanıyorum ve senin de bu konuda başkasına bir şey söylemeyeceğine güveniyorum.
Bir psikolog olarak evliliğimde yaşadığım sıkıntılarla ilgili içimi sana dökerken herhangi bir yargılama yapmadan dinledin beni ve bunları anlatma konusunda içim çok rahat…
Hatırlarsan, bana en son çok hayal ettiğim fantezimi eşimle beraber gerçekleştirmemi tavsiye etmiştin ve yanlış hareket edersek kötü şeylerin olabileceği konusunda da beni uyarmıştın.
Sonunda başardık. Uyarılarını dikkate aldım. Kötü bir şey olmadı. Aslında, hayatımızın en muhteşem gecesiydi.
Sana yaşadıklarımızı anlatmak istiyorum. Tabii ki, bu tamamen aramızda kalacak. Emel bunu bir sır olarak tutmak konusunda kararlı. Eğer gerçekten bir sürtük olduğunu başka birisi öğrenirse ölürüm diyor. Dalga geçmiyorum.
Her zaman anlattığım gibi benim eşimle seks hayatımızı canlandırmamız için çılgınca fikirlerim ve fantezilerim vardı. Ve onu ikna etmemin ne kadar sürdüğünü biliyorsun. Sana ilk ne zaman bu delice arzumdan bahsettim? Yaklaşık beş yıl önce.
Bu konuda daha önce etrafımda hiç kimseden böyle bir şey duymamıştım ve bunun bir çok çift tarafından yaşanan bir “şey” olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. Sadece aklımda, eşimi diğer erkeklerle görmenin beni cinsel yönden gerçekten uyarmasının kendi tuhaflığım olduğunu düşünürdüm.
Karımla yatakta giderek artan dozda cinsel oyunlar oynadım. Onun başka bir erkekle birliktelik yaşaması konusunda konuşmak bile meseleydi. Karımı fazla rahatsız etmeden, itici olmadan ikna etmek için çok uğraştım.
En sonunda epey uğraştıktan sonra, Emel’in grup seks fantazime karşı itirazlarını engellemek için bir yol buldum. İşi için bazı promosyon malzemelerinin dizayn düzenlemelerini yapması gerekiyordu. Normalde onun için bu işi yapan, işin püf noktalarını bilen kişi yurt dışındaydı ve işi yaptırabileceği başka kimseyi de bulamadı.
Çaresiz durumdaydı. Onun için işi yapmayı önerdim. Sorunu çözüleceği için çok sevindi. Adama yüklü bir para ödemesi gerekiyordu. Ben de ücret konusunda anlaşırız dedim. Ama para istemiyordum karımdan… Ondan ücret olarak istediğim şeyin beni aldatması olduğunu söyledim. Dileğimi yerine getirmesini, başka bir erkekle sevişmesini…
Önce tersledi beni… Bir iki gün düşündü. Sanırım işini ucuz yollu yapacak birini aramaya devam etti bana çaktırmadan, ama bulamadı. Materyali müşteriye göndermek için son teslim tarihi hızla yaklaşıyordu. Telefon açtı işyerinden,
“Tamam…” dedi. “Sapığın tekisin sen… Benden istediğini kabul ediyorum. Ama hafta sonu boyunca düzenlemenin yapılması gerekiyor. İş mutlaka yetişmeli…”
“Mükemmel,” dedim. “Ve bitirdikten sonra Cumartesi gecesi cuckold fantazimizi gerçekleştirelim.”
“Tamam. Güzel…” dedi. “Anlaştık. Benim de işime yarar istediğin şey… Adam gibi bir adamla gerçek bir seks yaşarım. Kiminle olacak peki? Beni kime siktireceksin sapık kocam?”
“Sana birkaç fotoğraf göndereceğim. Hangisini beğenirsen onu sen seçersin. Hepsinin aletleri benimkinin iki katı büyüklüğünde ve harika görünüyor. Kulağa nasıl geliyor söylediklerim? ”
“Korkutucu geliyor.” dedi Emel… “Ürkütücü… Nasıl olacak peki? Yuvamıza, yatak odamıza alacak değiliz herhalde elin adamını… Orospunun teki gibi bir otele de gidemem asla…”
“Hayır, ama unuttun galiba, bizim Deniz’in emaneti daire var ya… Orayı kullanabiliriz. ”
Karıma resimleri gönderdim ve Ferit adında bir adamı seçti. Manken gibi yakışıklıydı. Onu seçeceğini biliyordum. Benden önce ne tür erkeklerle tanıştığını biliyordum. Hepsi çok yakışıklıydı. En son ben geldim ve koca olarak beni seçti.
Tamam, epey param vardı. İyi kazanıyordum. Muhtemelen küçük sikli bir adamla evlenmesinin nedeni budur. Ya da komiktim, sempatiktim, belki de bu yüzden beni seçti. Bu Ferit gibi yakışıklı adamlar hiç komik değil.
Her neyse, Emel onu seçti. Ferit’i Deniz'in kullanılmayan dairesine davet ettim. Herhalde Deniz'i üniversiteden hatırlıyorsun. Altı aydır burada editör olarak çalışıyor ve devren kiralamam için bana dairesinin anahtarlarını bırakmıştı, ama olmadı, boş duruyordu daire…
Karımın istediği düzenlemeleri hızla yaptım. Ve Emel'e dosyaları gönderdim.
Her şeyi kabul etmesini bu şekilde sağladım. Ama bence gerçekten çok heyecanlıydı. Hiçbir şeyin yanlış gitmediğini umuyordum, bana bir şeylerin ters gidebileceğini dikkat etmemi söylemiştin. Ama her şey güzel gidiyordu.
Karıma seksi bir şey giymesini, seçtiği adamı etkilemesini söyledim. Şimdiye kadar gördüğüm en seksi, daracık bir mini etekli elbiseyle geldi.
“Bu nereden çıktı?” diye sordum.
“Sadece bu iş için internetten aldım.”
Karım da havaya giriyordu. Bunu görebiliyordum!
Karıma sımsıkı sarıldım ve onu öptüm. En vahşi cinsel fantezimi yerine getireceği için ona ne kadar minnettar olduğumu söyledim. Onu öperken elbisenin eteğinin altına elimi soktum ve kadınlığının ıslaklığını hissettim. Aman Tanrım!
“Vay anasını…” Nefes nefese kalmıştım. “Sırılsıklamsın karıcığım. Sanırım bu fanteziyle coşan tek kişi ben değilim!”
“Ne? Tahrik olmamam şart mı? Başka bir erkek beni etkilediğinden beri ne kadar zaman geçti, biliyor musun? ”
“Sanırım on iki yıl,” dedim, çünkü o kadar süredir evliydik. Benden önce bir sürü erkek arkadaşı olmuştu, çoğunu biliyordum. Sık sık evlenmeden önce karımı beceren eskileriyle karşılaştığımız, selamlaşıp konuştuğumuz olurdu.
Şaşırtıcı bir şekilde, “O kadar uzun değil,” dedi. “Ama yine de bir süre oldu.”
Bunu duyunca kaşlarını çattım. Evlendikten sonra da sikişiyor mu yani bu kadın?
“Şaka yapıyorum aşkım.” diyerek güldü. “Tam 14 yıl geçti. Metin'den beri kimseyle sevişmedim.”
Aman Tanrım. Metin tam anlamıyla bir erkek modeldi. Benden önce son çıktığı adam. Ne büyük bir şakaydı yaptığı… Kendimi onunla karşılaştırmak bok gibi hissettirdi.
Aşk yuvamıza giderken tedirgindi karım, anlayabiliyordum. Parmak uçlarını çiğnemeye, saçının lülesiyle oynamaya başlamıştı.
"Emin misin bu konuda?” diye sordu. “Daha sonra bana kızmayacaksın.”
“Hayır, son kararım. Sana söz veriyorum” dedim. “Bu gece size tam bir cinsel özgürlük veriyorum. Bu çocukla ne istersen yap. Eğer içinde bir şeyler hissetmezsen onunla sevişmene bile gerek yok. Sadece hissedersen yap. ”
“Oh, merak etme, şimdiden heyecanlanıyorum.” dedi. “Bütün bu belaya bulaşıp o yakışıklıyla sevişmeyeceğim öyle mi? Bunun için endişelenme aşkım. Bu gece sevişme havasındayım. Karıcığın sikilmeye susamış durumda… Tam bir fahişe olacağım bu gece… Bu gece karını dibine kadar sikecekler.”
“Aman Tanrım!” dedim neşeyle… “Bu harika bir haber!”
Sanırım bu fikri gerçekten sevdi bu kadın, diye düşündüm, yaklaştıkça… Bunun için başka bir açıklama yoktu. Yabancı bir erkekle, Ferit’le tanışmak için Deniz'in dairesine gidecektik. Gerçek bir erkekle eşimin nasıl sevişeceğini ilk elden görecektim. Benim gibi küçük penisli bir pısırıkla değil.
Bu Ferit felaket bir fırlamaydı. Fotoğraflarından, telefon konuşmalarımızdan bunu anlamıştım. Oğlanın ağır abi bir tipi, gözlerinde sert bir bakış vardı. Karımı kimsenin tatmin ettiği gibi becermeden işi bırakmayacaktı, bundan emindim.
Deniz'in evinin yoluna girerken, kapının yanında duran erkeği gördük. Bizden önce oraya gelmişti.
“Merhaba, ben Ferit,” dedi, biz ona yaklaşırken elini uzattı. “Sen de Emel olmalısın.”
“Tanıştığımıza memnun oldum,” dedi Emel.
“Çok güzelsin,” dedi. “Fotoğrafından bile daha iyi!”
“Ah eski fotoğrafım…” dedi karım gözlerinin içine kadar gülümseyerek. “Sen de fena değilsin.”
Sonra bu karanlık tipli fakat çok yakışıklı yabancıyla el sıkıştı. Belli etmemeye çalışmasına rağmen karımın heyecanlandığını anlıyordum, hareketleri tutuk, beceriksizdi. Ferit ise onun tam tersi… Profesyonel jigolo herif ne de olsa…
“İçeri gelin çocuklar,” dedim kapıyı açtım ve Deniz'in evine adım attık.
“Siz oturma odasına girin” dedim. “Ben bize biraz içki getireyim.”
Ben günün erken saatlerinde önceden gelmiş ve buzdolabına biraz şarap ve bazı küçük aperatifler koymuştum. Şarap ve biraz cips ve peynir falan çıkardım ve hep birlikte odada oturduk.
“Peki bunu ilk defa mı yapıyorsunuz?” diye sordu Ferit. “Yani, cuckold işini?”
“Evet” dedim. “Bu bizim için ilk olacak. Biraz gerginiz bu yüzden… ”
“Ben son derece gerginim,” dedi karım da… “Ama çok da heyecanlıyım.”
“Bunu uzun zamandır düşünüyorsun, değil mi?” dedi bana.
“Çok uzun bir süredir hem de…” dedim. “Çok zor ikna ettim Emel’i…”
“Karının ne yapmasından hoşlanırsın peki? Düşündüğün şey nedir?”
“Şey… Ne bileyim… Her şey…” dedim.
“Örneğin?” dedi Emel'i elinden tutarak… “Orada otururken başka bir adamın eşini elinden tutmasını izlemek ister misin?”
“Lanet olsun… Evet,” dedim.
İlk fiziksel teması kurar kurmaz, geri dönüşümüzün olmadığı hissine kapıldım. Emel bana endişeyle baktı. Sanki bana çok geç olmadan bu oyunu durdurmamız gerekip gerekmediğini soruyor gibiydi. Ona gülümsedim. Emel de gülümsedi.
“Ve başka bir adamın karısının uzun güzel saçlarını okşamasını… Ona ne kadar güzel olduğunu söylemesini izlemek ister misin?”
Cevap vermemi bile beklemedi. Saçlarını okşamaya başladı karımın, başını biraz uzaklaştırarak yüzünde hayran bir ifadeyle baktı Emel’e…
“Karın gerçek bir sanat eseri,” dedi. “Bana ait olsaydı, müzedeki değerli bir eser, bir Mona Lisa tablosu gibi yükseğe asardım. O tabloyu hiç gördün mü? ”
“Evet, birkaç yıl önce oraya gittik,” diye istekli karım… Sesi biraz boğuk geliyordu, sanki boğazında bir uyarılma hissediyor gibiydi… Eşiği aştığımız ve tabuyu kırmaya başladığımızda içimizde yükselen o garip güç bizi ele geçiriyordu.
Tabu… Asla yapılmaması gereken şeyi yapmak. İnsan bir erkeğin kocasının önünde saçlarına dokunmasına asla izin vermemelidir. Ama bunu yapmak çok iyi hissettiriyorsa o kocayı…? Zevk alıyor, heyecana boğuyorsa…? Aldığı zevkle boğuluyormuş gibi boğazını sıkıyorsa… Ohhh… Lanet olsun.
“Onun için yeteri kadar güçlü bir erkek değilsin galiba Soner?” diye sordu bana, karımın saçlarını okşamaya devam ederken… Omuzlarını okşayarak aşağı inmeye başladı.
Mini etekli elbisesinin kolsuz bir üstü vardı. Bu yüzden şimdi beyaz, yumuşak omuzlarında, aşırı bir yoğunlukla, istekle karımın gözlerinin içine bakarken onun çıplak etini okşuyordu.
“Hayır, sanırım ben… Yeterli değilim, Ferit…” dedim. “Bu yüzden seni aradık. Gerçekten acil bir durumdu bence… Yani, onu memnun edebilecek bir erkeğe acil ihtiyacı var karımın… ”
“Doğru adamı aradın,” dedi Ferit kendine büyük bir güvenle. “Onu memnun edebilirim. Ve o da beni memnun edebilir. Ve biz birbirimizi memnun ederken, Soner, sen de yanımızda bizi izleyeceksin.”
“Evet,” diye mırıldandım büyük bir teslimiyetle… Bir çeşit futbol antrenörü gibi,
“Seni duyamıyorum?” dedi. Bu adam gerçekten alfa bir erkekti. Pazarlık ettiğimden daha fazla alfa mı? Henüz bundan emin değildim.
“Ne istiyorsun Soner?” dedi. “Ne istediğini söyle bana, duymak istiyorum.”
“Karımla seks yapmanı istiyorum,” diye açıkladım.
“Güzel,” dedi koç. “Ve sen, Emel, benden ne istiyorsun?”
“Soner ne isterse ben de onu istiyorum,” diye mırıldandı karım.
“Seni duyamıyorum,” dedi ona da… “Ne yapmamı istiyorsun Emel?”
“Ne yapmak istersen…” dedi sesi erkeğin seviyesine yükseldi. “Ben seninim, Ferit… Ne istersen yap bana…”
Bu teslimiyetin Ferit’in çılgınlığını arttırdığını söyleyebilirim. Emel’in ağzına yumuluverdi birden ve tutkuyla öpmeye başladı. Emel'in inlediğini duyabiliyordum. Dillerinin ağızlarından fırladığını ve yılanlar gibi iç içe geçtiğini görebiliyordum. Elleri birbirlerini sararak sıkmaya, araştırmaya, aramaya başladı.
Sonra Emel durdu ve beni kontrol etmek için bana baktı. Nasıldı acaba? Yaptığı şey, yabancı bir erkekle öpüşmesi benim için çok mu fazlaydı?
Ona gülümsedim.
“İyi misin tatlım?” dedi.
“Her zamankinden daha iyi…” dedim. Ve pantolonumu çıkardım ayağımdan ve ona ereksiyonumu gösterdim. On santimlik ereksiyonumu…
O kadar zordu ki küçük bir penise sahip olmak… Ne kadar isterdim bir on santim daha uzun olmasını… Hayatımda hiç bu kadar rezil olmamıştım, şimdi şu fantezi oyunumuzda gerçeği görmüştüm. Benim güzel karım gerçek bir erkeğe layıktı. Bir kabadayı. Bir futbol koçu. Bir boğa.
“Ah benim zavallım…” dedi Ferit, “Senin alet gerçekten konuşacak kadar uzun değil, öyle değil mi? Emel’ciğim, sana gerçek bir erkeğin neye benzediğini göstereceğim. Hazır mısın?“
“Elbette, dedi. “Her zamanki gibi hazırım.”
“Sen hazır mısın Soner? ”
“Hazırım,” dedim cesurca.
Ferit ayağa kalktı ve kotunu çıkardı. İç çamaşırı giymiyordu piç herif… Erkeklik organı ve torbaları muhteşem göründü gözüme… Tam yirmi yirmibeş santim uzunluğundaydı aleti… Taşakları da ona yakışır büyüklükteydi.
Ve vücudu mükemmeldi, üzerinde bir gram yağ yoktu. Sonra üzerindeki tişörtü çıkardı ve bize dalgalanan göğüs ve karın kaslarını gösterdi. Vücut yarışmasındaki bir adam gibi poz verdi ve bize pazılarını gösterdi.
"Aman Tanrım,” diye mırıldandı Emel. “İnanılmaz.”
“Ve şimdi seni görmek istiyorum, Emel…” dedi. “Benim için soyunmaya hazır mısın?”
“Sanırım hazırım” dedi karım.
Ferit yanımda durdu, koltuğumun yanına dayanarak karımın soyunmasını bekledi. Emel kanepeden kalktı ve bize baktı. Elbisesinin önündeki düğmelerini yavaşça açtı. Eşimin göğüslerinin ne kadar güzel olduğunu hatırlıyorsun, değil mi? Sütyen giymiyordu karım… Üç düğmeyi indirdiğinde, elbisenin yakasını iki yana açtı ve güzel göğüslerini bize gösterdi.
“Sen şanslı bir adamsın Soner,” diye sırıttı Ferit. “Vay vay vay…!”
“Sen şanslısın oğlum…” dedim. “Bir dakika içinde, bu güzel göğüsleri emiyor olacaksın.”
“Kesinlikle öyle olacak, merak etme…”
Sonra karım elbisenin altını baştan çıkarıcı bir şekilde kalçalarının biraz altına sıyırdı ve kasık tüylerini ortaya çıkardı. Karım da iç çamaşırı giymemişti altına Ferit gibi… Bu iki azgın, bu gece aynı şekilde düşünüyorlardı anlaşılan….
“Karının amcığını görebiliyorum” dedi bana.
“Bu dünyadaki en güzel amcık bence…” dedim. “Tadına bakıncaya kadar bekle. Karımın amcığı harikadır.“
"Bunu dört gözle bekliyorum zaten ben de…”
Karım elbisesini aşağıya doğru sıyırdı ve önümüzde çırılçıplak ayakta durdu. Meme uçlarını okşamaya başladı, bir çeşit striptizci gibi. Sonra bacaklarının arasına bir elini koydu ve klitorisini okşamaya başladı.
“Bu iyi mi geliyor sana orospum?” diye sordu Ferit. “Orada gerçek bir erkeğin önünde çıplak durmak? Klitorisini mi okşuyorsun? ”
“Evet… Ohhh…” diye inledi karım…
O anda bana son bir kez merak ediyormuş gibi baktı. Acaba, şimdi şu anda geri dönmeli miyiz? Yoksa çok mu ilerlemiştik? Çok mu geç kaldık? Bu yaptığımız büyük bir hata olabilir miydi?
Başımı salladım devam etmesi için, rahatlatmak istercesine gülümsedim. Sinyali aldı karım… Geldi ve erkeğinin önünde diz çöktü. Ve boğanın büyük sert sikini başından başlayarak yaladı. Dudaklarının arasına alıp emmeye başladı.
“Ah, şuna bak…” dedi Ferit zevkle… “Karın ne yapıyor böyle Soner?”
“Senin sikini emiyor.”
“Ve bu konuda oldukça iyi…” dedi. “Offf… Ama hepsini boğazına alabilmesinin bir yolu yok, değil mi? Benim ufaklığı bademciklerine değdiremez herhalde… ”
Emel açıkça bunu bir meydan okuma olarak aldı ve ağzını kocaman açtı. Yavaş yavaş erkeğin sikini tamamen ağzında kaybetti. Onunla gurur duydum. Ağzını kapatmış, boğazına kadar sokmuştu koca yarrağı… Ferit neredeyse boşalacak gibi oldu. Zevkle soludu.
“Ah harika…” diye bağırdı sonunda… “Karın gerçek bir fahişe Soner… Büyük yaraklar emmiş olmalı… Çok fazla pratik yapmış olmalı. ”
“Hayır, sadece benim ufaklığı emiyor yıllardır…” dedim.
“Nasıl buldun Soner?” Nefesi kesilmişti. “Karının diz çöküp başka bir adamın sikini emmesini izlemek nasıl?”
“Her şey çok güzel… Hatta daha da fazlası,” dedim. Sevgili karım onun ağzına zor sığan koca sikini boğazına kadar sokup emerken benim küçük aleti sıvazlıyordum ben de…
“Bahse girerim benim yüzüne boşalmamı istiyorsun,” dedi.
“Mutlaka, ama henüz değil…” dedim.
“Ah, seni köpek… Seni azgın pis köpek…” dedi, benim gerçek arzumu, deli gibi istediğim şeyi tahmin ederek. “Bana Creampie istediğini mi söylüyorsun? Benim döllerimi içmek istiyorsun sen… Karının sikilmiş amından onları yalamak istiyorsun öyle mi?”
Ben bu ezik, sapıkça arzularımdan utanmış bir şekilde gülümsedim ve başımı evet anlamında salladım.
“Ve karını pisliklerinden temizlemek istiyorsun, değil mi?” dedi. “Ben taşaklarımdaki yükü karının amına boşalttıktan sonra.”
Tekrar başımı salladım. Emel’e döndü
“Ya sen tatlım, yarak yemeye hazır mısın?”
“Tabii, hazırım…” dedi karım zirveye çıkarken. Görünüşe göre oral seksten aldığı zevk herifin sikini neredeyse beş santim büyütmüştü. Şimdi gerçek bir kol gibi görünüyordu. Ve topları olduklarından daha da kocaman olmuştu
Elini tuttu karımın ve onu Deniz'in yatak odasına götürdü. Uysal bir ev kedisi gibi onları arkalarından takip ettim. Odada yatağa uzanıp tekrar sevişmeye başladılar. Yatağın ucuna oturdum ve karım yabancı bir erkekle sikişirken ben minik aletimi okşayıp mastürbasyon yaptım, Ferit de karımın dudaklarına yumuldu. Klitorisini eliyle okşarken göğüslerini ısıra ısıra emdi, yaladı.
“Nasıl gidiyor tatlım?” diye sordum karıma sikimi okşarken… Sormam gereksizdi aslında… Zevk alıyordu karım, yatakta çırılçıplak, Ferit’in parmakları ve dilinin altında kıvrım kıvrım kıvranıyordu.
“Güzel,” diye inledi. “Çok iyi…”
Ve sonra Ferit’in ağzı karımın amını buldu. Önce bir, sonra iki ve sonra üç parmak ile onu amına girip çıkarken, bir yandan da Emel’in klitorisini emdi. Amındaki parmakları gerçekten acımasızca hareket ediyor, karımı bağırtıyordu.
Asla karıma bu kadar kaba davranmaya cesaret edemezdim. Ama gerçekten parmaklarıyla karımın amını kazıyor gibiydi herif…. Ah, bu yüzden kadınların istediği şey bu, diye düşündüm. Kahretsin, neden bize bunları söylemiyorlar?
Parmakları gittikçe daha hızlı ve daha hızlı girip çıkarken, neredeyse görünmeyecek kadar hızlı hareket ediyor gibiydi. Klitorisini emmeye devam ettikçe aniden sonuna kadar bir soktu ve sonra aniden parmaklarını karımın amından çıkardı, çünkü ne olacağını biliyordu.
Karımın amının dudaklarından bir sıvı fışkırmaya başladı. Bir kadın nasıl fışkırtma yapabiliyordu! Kahretsin, hep bunu merak etmiştim.
“Ahhhhh!”
Eşimin kıçı duyduğu korkunç zevkle havada yükselip yukarıya çıktı ve sular karşılara kadar fışkırırken yüksek sesle çığlık attı. Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim.
“Ahhhhh!” yine çığlık attı ve başka bir küçük fışkırma… Karımın amından sular seller fışkırıyordu adeta… Sonunda bitti.
Eşim çok memnundu hayatından… Sanırım daha önce hiç böyle bir şey hissetmemişti. Tekrar yanına yattığında, erkeği huşu içinde öptü karım! Seks Tanrısına benzeyen bu azgın herife neredeyse ibadet ediyordu. Ve minnettarlık… Cinsel doyum ve aşk… Ben karımı boşalttıktan sonra böyle bir tepkiyi hiç almamıştım. Çok güzel bir manzaraydı. Duygulandım. Gözlerimin yaşardığını hissettim.
“Ve şimdi Soner,” dedi Ferit,“Sana ilk kez benim yatağıma gelenlerin takdir ettiği bir şey sunmak istiyorum. Buraya gelmeni ve ben karını becerirken, senin onu öpmeni istiyorum. ”
“Tamam,” dedim.
Yatağa tırmandım ve Emel'in diğer tarafında uzandım. Beni Ferit'e gösterdiği hassasiyetle ve sevgiyle öpmeye başladı. Bu arada, o büyük yarak yavaşça içine giriyordu.
“Seni seviyorum aşkım…” dedim. “Seni çok seviyorum. Bana bu güzelliği verdiğin için teşekkürler. ”
“Ben de seni seviyorum kocacığım…” diye mırıldandı bana. “Hoşuna gittiğine sevindim.”
“Sen de bundan hoşlanıyor musun?” diye sordum.
“Çok fazla,” dedi ve sesindeki boğuk karılmayı tekrar duydum. Bu gerçekten tüm kurallara aykırı, değil mi? Orada yabancı bir yatakta sırtüstü yatıp, kocasından bir santim uzakta, onu çok yakından izlerken, dudaklarını öperken, başka bir adamın yarağı amına girdi ve daha önce hiç doldurulmamış gibi amını doldurmaya başladı.
“Ahh…. Harika… Tanrım….” diye inledi karım yabancıya sikilirken…
Ve sonra…
Olayın ortalarında karımın kasılmalarını hissettim. İkinci orgazmını yaşıyordu, sıvı selleri çıkıyordu amından… Ama içinde büyük bir yarak girip çıkarken, amcığı az önceki gibi fışkırtma olayı olamazdı. Bu yüzden koca yarak amından geriye çıkarken sadece zevk suları süzülüyordu kenarlarından…
“Ah. İnanamıyorum. Kahretsin… Tanrım…!“ dedi ve sanırım tekrar boşaldı. Ya da belki de on dakika süren uzun bir orgazmdı, erkek büyük salamını daha da derinlerine soktu.
Fakat karımı delirten sadece erkeğin sikinin uzunluğu değildi, daha sonra söyledi. Çevresi de çok kalındı. Doğum yapmak gibiydi, diye düşündü sikilirken… Vajinasının genişliği için çok büyüktü adamın yarağı… Amcığını deli gibi esnetiyordu ve kendini ikiye bölünmüş gibi hissettiriyordu. Ve o sadece bir kaç dakika önce orgazm olmasına rağmen sanki daha önce hiç boşalmamış gibi tekrar geldi.
“Ohhh… Olamaz… Lanet olsun…!”
Üçüncü bir sel…
Sonra sert, haşin hareketlerle karımı yüzükoyun çevirip arkadan becerdi. Ve bu pozisyon içindeki aleti daha da çok hissetmesine sebep oldu.
“Ah! Ah!”
Tekrar geldi. Ve yeniden.
Yaklaşık sikmeye başlayalı geçen yirmi dakika içinde karımı neredeyse on kez boşaltmış olduğunu düşünüyorum. Ne güç ama! Gerçekten bir dişiyi doldurmak için bunun gibi bir alet gerekirdi. Ferit denen orospu çocuğu ne kadar şanslı bir erkek…
Ve ben. Ben de şanslıydım. Ferit yatakta yatıyordu ve eşim onu üstüne çıkıp kendini o koca yarağa siktirmeye başladı. Ben hala yanlarında mastürbasyona devam ediyordum, kendimi orgazm sınırlarımın kenarında tutarak…
“Karın çok iyi vakit geçiriyor Soner,” dedi. “Ve seni kremalı turta yapmaya hazırlıyorum. Sen karınla biraz iş tutarken ben biraz dinlenmek istiyorum. Neden buraya gelip onu öpmüyorsun? Benim yarak aşağı çarparken kıçını hissetmiyorsun? Kıçının şu anda ne kadar tatlı hissettiğini anla… Mmm.”
Onu becerirken popo yanaklarını sıkıyordu. Antrenör tarafından talimat verildiği gibi yaptım. Ve geldim ve onunla tekrar çıkmaya başladım.
“Deniz'in yatağını gerçekten berbat ettin,” diye şaka yaptım.
“Ben asla… önce… ben…”
Konuşamadı. Neler olduğunu görüyordum. Şimdi karım onun üstündeydi ve onun klitoris pelvik kemiğine karşı çarpıyordu, o büyük yarak karımın amını tamamen doldurdu ve o karımı tekrar kendinden geçirdi. Karım tekrar boşaldı.
“Ahhhhhh!”
Bu bir yenilik bizim için… Grup seks paylaşımımızdan gelen harika şeylerden biri… Artık bugün karımın birden fazla orgazm yapabileceğini biliyorum.
Amına oral yapıp bir kez boşalttıktan sonra bırakmıyorum. Devam ediyorum. Elimi, ağzımı kullanıyorum. Sonra yapay penis, vibratör ile devam ediyorum. Böyle çeşitlendirerek neredeyse on kez boşaltabiliyorum. Ferit sayesinde gerçek bir seks makinesi oldu karım…
Ve sonunda karım bitkin düştü, yatağa sırtüstü uzandı ve Ferit büyük finişe hazırlandı.
“Buraya gel,” diye talimat verdi bana. “Yakından görmeni istiyorum.”
Koca sikini belinden tutup daha bir hızlı amına soktu. Kalçaları karımın bacaklarının arasında inip kalkıyordu. Hızlandı iyice ve sonra çığlık atarak kasıldı, amının içinde sperm dolu bir hortum vardı sanki… Boşalması bitince içinden çıkıp yanına uzandı. Bense orada eşimin yanında, başım amının hizasında kaldım. Heyecanla bekliyordum. Yaklaşık on saniye içinde koca sikin genişlettiği, örselenmiş am dudaklarının arasından beyaz sıvı süzülmeye başladı. Creampie.
“Mmmmmm,” dedim, yutkunarak… “Ah… Evet!”
“Yala Soner…” dedi Ferit.. “Döllerimin hepsini yala. Bu spermler, seni daha fazla güçlü, gerçek bir erkek yapabilir. Ama sadece her damlasını alırsan… Tüm dölleri yutmazsan işe yaramaz. ”
Ben o gün erkeğin neredeyse bir yarım bardak kadar spermini yalayıp yuttum. Sadece bir tür ters enjeksiyon gibi eşimin amından dışarı fışkıran döllerini yedim.
“Bana da biraz tattır…” dedi Emel. Ferit güldü,
“Devam et Soner, sorun değil,” dedi.
Yani son tuzlu yudumu ağzımda tuttum ve uzanıp karımı öptüm. O son yudumu eşimin ağzına takas yaptım. Bu karı koca yuttuğumuz iksirin içinde gerçek bir güç vardı, size söyleyeyim. Buna inanıyorum.
“Mmm, güzel…” dedi Emel spermleri yuttuktan sonra… “Sanki seninkinden daha tuzlu aşkım…”
Ferit, kuşku duymayan bir gururla, “Ve daha erkeksi bir erkeğin spermi…” dedi.
“Bunu bilmiyordum” dedim. “Ve bu şimdiye kadar tadına baktığım ilk sperm olduğu için, kendi tadımı bile tatmadığım için, sanırım Ferit’in sözüne inanmam gerekecek.”
Ve sonra hepimiz kahkahayla güldük.
Sonuçta, biz ne yaptık? Sadece gerçekten çok kötü bir şey yaptık o gün… Ve grup seks yaptığımız için üstümüze yıldırımlar düşmedi. Biz üçümüz, tabuları yıktık. İksir tadını tattım. Ve hikayeyi birilerine anlatmak için bekledim.
Yani arkadaşım, işte olay bu kadar… Giyindik, biraz daha şarap içtik ve sonra Ferit eşime uzun, on dakikalık tutkulu bir kucaklamayla vedalaştılar. Bunu yaparken birbirlerine bir şeyler fısıldadılar ve göz göze öpüşerek, koklaşarak ayrıldılar. O sırada neyin anlaşmasını yaptıklarını tanrı biliyor.
Onlar vedalaşırken ben Deniz'in mutfağını temizliyordum ve ıslanıp buruşmuş çarşafları bir torbaya koyarak onları yıkamak için evimize geri götürüyordum. Kahrolası bir karmaşa yaratmıştık.
Ama biz sadece bir gece felekten bir gece çalmıştık.
Ferit ayrıldı ve Emel ve ben evimize gittik.
“Yani…” dedi bana karım… Yatağımıza döndüğümüzde ve uyumak üzereyken… “Şimdi mutlu musun?”
“Evet” dedim. “Beni çok mutlu bir pezevenk koca yaptın. Teşekkürler canım.”
“Her zaman…” dedi Emel de… “Bunu senin için, senin her istediğin zaman yaparım. Bu kadar lezzetli olacağını, bu kadar zevk alacağımı hiç düşünmemiştim. Keşke seni dinleyip daha önceleri yapsaydık bunu…”
Sonra ikimiz de tatlı bir uykuya daldık.
Artık biliyorsun. Beni dinlediğin için teşekkürler. Sadece birine söylemek istedim. Bu duygu gerçekten inanılmaz bir şey… İnanılmaz his ve artık içimde tutamıyorum.
Demek istediğim, biz eşiği geçtik. Ve eğer ben istersem, karım tekrar yapmaya istekli…
Bu olay beni karıma yeniden aşık etti dostum. Sanki şimdi bir tanrıçayla yaşıyorum. Her gün… Bu bir mucize… Karım bana istediğimi verdi. Tam olarak istediğim şey…
Başka kimin kocası bunu söyleyebilir ki?
Sevgiler…
1K notes
·
View notes
Text
Ortak Koca
Hikayemin başladığında evliydim ve evliliğim iyi gitmiyordu. Kavgalar, tartışmalar, uzun süren küsmeler... Hatta kocamla yataklarımızı bile ayırmıştık. Birbirimize nefretle bakıyor, fakat ailelerimizin yapısı, çevre baskısı nedeniyle boşanmaya cesaret edemiyorduk bir türlü... Bir gün evde boş boş oturuyordum, sıkıntıdan patlamak üzereydim. Öylesine televizyonda kanalları gezerken bir müzik kanalında kaldım ve o güne kadar hiç ilgimi çekmeyen kanala ismini yazan ve numaralarını bırakan kişileri okumaya başladım. Onlarca insan biraz kendinden bahsedip numaralarını yazmışlar. O anda can sıkıntımın çözümünü bulmuştum. Şehir dışından birini arayıp, biraz makara yapacak, eğlenerek vakit geçirecektim. Öyle de yaptım, ekranın altında geçen telefon numaralarından rastgele birine çağrı attım. Aradan iki dakika geçmeden beni aradı. Ve hikayem burada başladı. Bir anda o aradığım numarayı telefonumda görünce, nedenini bilmediğim bir heyecan kapladı içimi. Açıp açmamakta kararsız kaldım, sonunda merakım ağır bastı ve açtım, “Efendim?” dedim. Karşımdaki içimi titreten tok, bariton bir erkek sesi, “Kiminle görüşüyorum?” deyince, ne söyleyeceğimi bilemedim ve “Yanlış oldu, kusura bakmayın!” deyip kapattım. Ama içim içimi yiyordu. Karşımdaki ses o kadar hoşuma gitmişti, o kadar sempatikti ki, dayanamadım beş dakika sonra tekrar çağrı attım. Tekrar beni aradığında açtım ve az önceki davranışım için özür diledim ve konuşmaya başladık. İsminin Mehmet olduğunu söyledi. 27 yaşında, 1.79 boyunda, 65 kiloda, sempatik, güler yüzlü olduğunu belirtti. Güvenlik görevlisiymiş. Nasıl bir ilişki beklediğimi sordu. Ben de, “Sadece canım sıkıldığı için çağrı attım, başka bir amacım yok!” dedim. İlerleyen dakikalarda Mehmet evli olduğunu söyledi. Ben de ona karşı yalan söyleyemiyordum. Yüzünü görmediğim, hiç tanımadığım bir kişiye, yabancı bir erkeğe ufaktan ufaktan ısınmaya başlamıştım. Ben de evli olduğumu, ancak kocamla anlaşamadığımı, kişiliklerimizin uyuşmadığını anlattım. O kadar ilgiyle dinliyor ve sorular soruyordu ki bana... Az sonra nasıl olduğunu anlayamadan içimi dökmeye başladım, kocamla anlaşamadığımız için ayrı yataklarda yattığımızı bile söyledim. Ve bu şekilde tanışmayla başlayan konuşmamız tam üç saatten fazla sürdü. Zamanın nasıl geçtiğinin farkında değildik ikimiz de... Ancak telefonu kapatmak zorundaydım, akşam oluyordu ve kocam gelmek üzereydi. Müsaade isteyip, bu gece fırsat bulursam çağrı atacağımı söyleyip kapattım. Yemek hazırlarken kocam geldi. Yemek yedik. Bulaşıkları yıkadım. Biraz televizyon seyrettik. Kocam eve her zaman yorgun geldiği için, biraz sonra yatmaya gitti. Benim de beklediğim buydu. Biraz derin uykuya dalmasını bekledim ve Mehmet’e çağrı attım. Aradı, tekrar konuşmaya başladık. "Kocan olacak adamla aynı evde nasıl dayanıyorsun yalnızlığa Meltem? İnanamıyorum bir türlü..." diyordu sürekli... "Ne sen sor, ne ben söyleyeyim." dedim ama, o sormadan anlatmaya başlamıştım bile... Aylardır kocamla birlikte olmadığımı, yatakta yalnız yatmaktan bunalım geçirdiğimi, genç kızlığımdaki gibi kendimi tatmin ettiğimi... Konu buradan açıldı ve saatler ilerledikçe konu sekse gelmeye başladı. Bunun farkındaydım, ama kendimi Mehmet’e karşı frenleyemiyordum. Ne olacaksa olsun deyip, kendimi olayın akışına bıraktım ve artık telefonda seks yapmaya başladık. Nasıl olsa birbirimizi tanımıyorduk. İstediğim gibi içimi dökebilir, beni delirten seks açlığımdan bahsedebilirdim ona... O bir yabancı da olsa... Düpedüz sanal seks yapıyorduk. Mehmet telefonun öbür ucundan bile şehvet akan sesiyle o kadar azdırıcı konuşuyordu ki benimle, sanki telefonda değil de yanımdaydı. Adeta beni telefonda sikiyordu adam... Her konuşmamızda mutlaka orgazm oluyordum. Bana neler yapacağını, hayallerini anlatırken, olmadık pozisyonlarda, olmadık yerlerimde eliyle, diliyle, gözleriyle gezinmelerini canlandırırken beni kendimden geçiriyordu. Bu şekilde günler günleri, haftalar haftaları, aylar da ayları kovaladı ve aradan altı koca ay geçti. Ama içim dışım tamamen Mehmet olmuştu. Her fırsatta telefonda konuşuyor ve mesajlaşıyor, internette sohbet ediyorduk. Elbette sohbetlerimizin büyük bölümü seks konusunda oluyordu. "Aşkım..." diye hitap ediyorduk birbirimize... Görmeden, eli elime değmeden aşık olmuştum Mehmet'e... O da aynı şekilde beni sevdiğini, bensiz yapamadığını, benim gibi gece gündüz, her an beni düşündüğünü anlattıkça ben bitiyordum. Hasret kalmıştım böyle şeylere... Bir gün bana, artık daha fazla dayanamayacağını, yıllık izine ayrılıp, on günlüğüne yanıma gelmek istediğini söyleyince, dünyalar benim oldu. Altı aydan beri telefonda konuşup, sadece internetten tanıdığım sevgilimi sonunda gerçekten görüp tanıyacaktım. Ona dokunabilecektim. Telefonda birbirimize anlattığımız en utanmaz, en müstehcen sahneleri canlı olarak yaşayabilecektik. Ancak onun otel odalarında kalmasına gönlüm razı olmadı. Aklıma biricik arkadaşım Serpil geldi. Serpil eşinden boşanmış, dul bir kadındı ve tek başına yaşıyordu, Mehmet onun evinde kalabilirdi. Hemen Serpil’i aradım ve durumu anlattım. Serpil bir an bile duraksamadan direkt, “Canım benim... Elbette gelsin, istediği kadar kalabilir!” dediğinde, sevincim bin kat daha arttı. Böylelikle ev işini de halletmiştim, hemen Mehmet’i aradım ve Serpil’de istediği kadar kalabileceğini söyledim. O da bu habere çok mutlu oldu. Sabırsızlıkla beklediğim sevgilim bugün gelecekti. Yola çıkarken beni aradı ve “Dört saat sonra yanındayım aşkım, artık bu hasret bitecek ve on gün boyunca unutamayacağın anlar yaşatacağım sana!” diyordu. Hemen kocamı aradım ve yalnızlıktan bunaldığımı, on gün kadar Serpil’de kalacağımı söyledim. Kocam her zamanki gibi kaba bir tavırla, “Umurumda değil, istersen hiç gelme!” dedi. Bu şekilde bir cevap beklediğim için hiç de garipsemedim, zaten formalite icabı aramıştım. Hemen bir kaç parça giysi aldım yanıma ve uçar adımlarla Serpil’e koştum. Hazırlanmaya başladım, makyajımı yaptım, üzerime dizimin beş parmak üzerine gelen siyah eteğimi ve beyaz gömleğimi giydim,türbanımı yaptım, üzerime ince bir tunik aldım. Serpil’le birlikte gidecektik Mehmet’i karşılamaya... Serpil de hazırlandı. O da benim kadar güzel ve alımlı olmuştu. Beklenen saat geliyordu, artık aşkımı karşılamaya gidebilirdik. Serpil’le gidip şehir merkezinde bir kafeye girdik. Mehmet gelinceye kadar bir kahve içip heyecanımı dindirmem gerekliydi. Derken telefonum çaldı, sevgilim arıyordu, açtım. “Ben indim, deniz kenarında bekliyorum!” dedi. Heyecanım hafiften azalmışken yine tavan yaptı, “Tamam beş dakika içinde oradayız!” dedim ve hemen hesabı ödeyip çıktık ve sevgilimin bizi beklediği yere gittik. Mehmet arkası bize dönük, bankta oturmuş, bir sigara yakmış, denizi seyrediyordu. Heyecandan ölmek üzereydim, ayakta duramıyordum, Serpil bu durumu fark etti ve hemen koluma girdi. Sakin adımlarla arkasından yavaşça yaklaşıp ön tarafına geçtim. Ve final anı… Mehmet’i görünce nutkum tutuldu, o kadar yakışıklı ki, tarif edemem. “Merhaba ben Meltem!” der demez hemen ayağa kalktı ve birbirimize sarıldık. Sanki senelerdir tanışıyormuşuz ve uzun zaman sonra tekrar buluşmuşuz gibi birbirimizi bırakamıyorduk. Serpil'in, “Piişşttt ben de burdayım, beni unuttunuz!” sözüyle ayrıldık ve Serpil’i tanıştırdım. Sonra hiç vakit kaybetmeden atladık Serpil’in arabaya, yola koyulduk. Bir an önce eve gitmek için sabırsızlanıyorduk. Arabada biraz sohbet ettik. Yarım saat sonra sokağın başına geldiğimizde, bizi beraber görmemeleri için Mehmet’i indirdik. Ben Serpil’le, Mehmet de arkamızdan apartmana girdik. Hep beraber asansöre bindik ve Serpil’in daireye çıktık. O daracık asansörde bile Serpil'e aldırmadan arkamdan sarılıverdi. Mutluluktan uçuyordum. İçeriye girip, Serpil kapıyı kapatır kapatmaz, hemen sevgilimin üzerine atlayıp, “Tekrar hoş geldin aşkım!” diyerek dudaklarına yapıştım. Serpil’in yanımızda oluşuna aldırmadan uzun uzun ateşli bir şekilde öpüştük. O kadar arzulu ve tatlı öpüyordu ki, beni kendimden geçirmeye yetmişti. Serpil’in götüme şaplak atmasıyla kendime geldim. Serpil, “Yeter artık yahu..." diyerek güldü. "Ayakta birbirinizi bitirdiniz. Mehmet kendi evinde gibi rahat hisset kendini canım, geç istediğin yere otur. Müsaadenizle ben üzerimi değiştireyim…” diyerek odasına gitti. Biz de salona kanepeye geçip oturduk. Gözlerimizi birbirimizden alamıyorduk. Az önceki ateşli öpüşme beni kendimden geçirmiş ve amım ıslanmıştı. Ama acelemiz yoktu, daha önümüzde tüm gece vardı. Serpil çok rahat biri olduğu için, dizlerinin üzerinde bir şort ve sıfır kol bir tişörtle geldi. Misafirimize, “Tekrar hoş geldin!” diyerek karşımıza oturdu. Kısa bir sessizliğin ardından ben Mehmet'e, “Ya aşkım sormayı unuttum, ne içersin? Soğuk sıcak?” dedim. Bir bardak meyve suyu istedi. Hemen kalktım, mutfağa gidip hepimize birer bardak meyve suyu koydum ve salona geri geldim. Baktım Serpil ve Mehmet muhabbete başlamışlar konuşuyorlardı. Servisi yaptıktan sonra ben de katıldım muhabbete, konuşmaya devam ettik. Muhabbet koyu olduğundan vaktin nasıl geçtiğini anlamadık. Bu arada karnım acıkmaya başladı. Mehmet'e, “Aşkım sen acıkmadın mı yaa? Ben acıktım! Sen üzerini değiştir, biz Serpil’le bir şeyler hazırlayalım, yiyelim!” dedim. Mehmet Serpil’e, “Bir mahsuru yoksa ben bir duş almak istiyorum Serpil, yol beni biraz yordu.” dedi. Serpil, “Aşk olsun canım yaa, kendi evin gibi rahat ol!” dedi ve biz mutfağa, sevgilim de duşa girdi. Serpil de gerçekten benimkini çok yakışıklı bulmuş ve onun da benim gibi dibi düşmüştü. Biz mutfakta uğraşırken sevgilim duşunu alıp, üzerinde bir şort ve tişörtle mutfağa yanımıza geldi, bana arkadan sarılarak, “Kolay gelsin aşkım!” diyerek boynumdan öptü. Benim oramdan çok zevk aldığımı ona daha önce telefonda söylemiştim. Gülerek boynumu kaçırmaya çalıştım. Ürpermiş, haz duymuştum dudaklarının boynuma temasından... “Sabırsızlanma aşkım, daha önümüzde koskoca on gün var. Biraz bekle, önce yemek yiyelim!” dedim. Oturduk yemek yedik, biraz daha sohbet ettik. Serpil, “Arkadaşlar ben yatıyorum, siz ister oturun, ister yatın!” diyerek yanımızdan ayrıldı. Ben de, “Aşkım sen salona geç, ben masayı toplayıp geliyorum!” dedim. Masayı toparladım, salona geçtim. Serpil elinde nevresim ve bir yastıkla geldi. Üçlü koltuğa sermeye başladı. “Ne yapıyorsun kız?” dedim. “Misafiri kanepede yatıracak halim yok ya... Yatak odası sizin... Siz orada yatakta yatarsınız, ben de burada...” dedi. Bütün çabalarımıza rağmen, “İtiraz istemiyorum!” diyerek salonda yatacağını söyledi ve “Artık siz de yatın, çok geç oldu!” dedi. Boynuna sarılıp öptüm canım arkadaşımı, "Çok teşekkürler canımın içi... Sen bir harikasın..." dedim. "Öyleyim bir tanem..." dedi gülerek... Kulağıma eğilip fısıldadı, "Meltemciğim... Yatağın yanındaki etajerin çekmecesinde krem, kaydırıcı, prezervatif, ne istersen var. Gerekirse kullanabilirsin." Aramızda teklif yoktu ama kaydırıcıdan prezervatiften bahsedince yüzüm kızarıverdi genç bakire kızlar gibi... "Yok canım, daha neler..." dedim utangaç bir edayla... Güldü, "Yok canımmış... Sanki içeride körebe oynayacaksınız kahpecik... " Bizi gülerek izleyen Mehmet'e elimi uzattım gülümseyerek, elele tutuşup salondan çıktık. Tam biz yatak odasına giderken arkamızdan, “Fazla ses çıkarmayın ha... Gerçi uyanmam, ama uyanırsam benim de canım ister sonra...!” dedi ve kahkahayı patlattı. Biz de sevgilimle gülüşerek, sarmaş dolaş yatak odasına girdik. Kapıyı kapatır kapatmaz yine aynı şekilde ayakta öpüşmeye ve yiyişmeye başladık. Ama bu sefer ellerimiz de boş durmuyor, birbirimizin vücudunu keşfediyordu. Bir yandan öpüşüyor, bir yandan birbirimizi soyuyorduk. Kısa sürede ikimiz de çırılçıplak kaldık. "Çok güzelsin aşkım..." dedi. Gözleri ateş saçarak bana bakıyordu. İstek, şehvet, hayranlık vardı bakışlarında... Beni de yakıp kavuruyordu o bakışlar... Ben de ona bakıyordum hayran hayran... Kocamın tiksinti veren pis bira göbeğinden sonra onun kaslı, sportmen yapılı bedeni öyle güzel görünüyordu ki kırmızı ışıkta... Kasıklarından yükselerek tavana bakan erkekliği de bir harikaydı doğrusu... Hafif kavisli, kanla dolmuş parmak gibi damarları pembe beyaz gövdesini sarmış, kocaman ve morumsu başıyla çok güzel, yenilip yutulası bir erkeklik organıydı baktığım... En sonunda sevgilimle yatağa girmenin vakti gelmişti. Avizeyi kapatıp, duvar dibindeki kırmızı spot ışıkları açtım. Serpil zevkine düşkün olduğu için özel yaptırmıştı bunları... İçerisi loş ışıkla tam bir fantezi odası olmuştu. Hemen yatağa geçtik ve kaldığımız yerden öpüşmeye devam ettik. Mehmet’in üzerine çıkmıştım ve taş gibi olmuş penisini kadınlığıma sürttürüyordum. Onu dudaklarından başlayarak aşağı doğru yalaya yalaya penisine indim ve elime alıp başladım yalamaya... Yarısını bile ağzıma almakta zorlanırken kendimi alıştıra alıştıra daha fazlasını almaya çalışıyordum. Kısa bir süre sonra 69 olduk. Birbirimizi birer aç kurt gibi yalıyorduk. Amımı o kadar güzel ve profesyonelce yalıyordu ki, bu işi çok iyi biliyordu. Kim bilir, bu güne kadar kaç tane kadınla birlikte olmuştu. Ama artık hiç bir şey umurumda değildi. Artık beraberdik ve bu anın tadını çıkarmalıydık. Sevgilim amımı ve götümü yalarken, ben de penisini yalıyor, bir yandan da zevkten inliyordum. Daha fazla dayanamadım, kasılarak, titreyerek ve bağıra bağıra boşalmaya başladım. Sevgilim benim boşalacağımı anladığı anda amımın tamamını ağzının içine almış, içine çekiyordu. Hayatımda ilk defa bu kadar siddetli ve zevk alarak boşaldım. Gerçekten işini çok iyi biliyordu sevgilim. Bütün am sularımı temizlemiş, halen yalamaya devam ediyordu. Ben de onun yarağını yalamaya devam ediyordum, ama onun daha boşalmaya niyeti yoktu. Üstünden yavaşca doğruldum ve ona doğru döndüm. Elime yarağını alarak vıcık vıcık amıma sokmaya başladım. Amım ne kadar ıslak da olsa, yarağı büyük olduğu için almam kolay olmuyordu. Alıştıra alıştıra yavaşça üzerine oturuyordum. Biraz canım yanıyordu, ama aldığım zevk acıyı biraz olsun bastırıyordu. Acı ve zevki beraber yaşamak çok güzel bir duyguydu. "Ohhh... Çok güzel aşkım... Öyle özlemişim ki bu duyguyu..." diye inledim. "Sen de güzelsin bebeğim..." diyerek nefesini koyuverdi. "Ohh... Daracıksın... Amcığın öyle zevk veriyor ki, anlatamam sana... Eldiven gibi sardı, sıkıyor yarrağımı... Çok güzel... Harika..." "Terbiyesiz..." diyerek gülmeye çalıştım. "Utanmaz adam seni... Ben evli bir kadınım, ayıp..." Gözlerinin içi gülüyordu bana bakarken, "Evet canım... Sen evli bir kadınsın ve ben evli bir kadının amına koyuyorum. Bu gece kocandan yemediğin kadar yarak yiyeceksin." Amcığım yarrağına zevk veriyormuş... Aylarca telefonda birbirimize tekrarladığımız, tahrik ettiğimiz bu ayıp sözleri şimdi canlı olarak, sevişirken söylüyorduk. Sünepe kocamdan hiç duymadığım bu saldırgan ve müstehcen laflar beni daha da delirtiyor, zevkimi arttırıyordu. Artık aletinin yarısından fazlası girmiş ve kalanı halen amımın duvarlarını zorlaya zorlaya giriyordu. Bir yandan içime alırken, bir yandan da ufak ufak hareketlerle oturup kalkıyordum. Zevkten ölmek üzereydim, çığlık atmamak için alt dudağımı ısırıyordum. Sonunda tamamı içimdeydi artık. Kısa bir süre hareketsiz kaldıktan sonra hafif tempoyla oturup kalkmaya devam ettim. Sonra da hızlanmaya başladım. Duyduğum acı yerini tamamen zevke bırakmış, ikimiz de bulutların üzerinde uçuyorduk. Bu pozisyonda bir süre sikiştikten sonra artık üstte durmaktan yoruldum ve sevgilimle yer değiştirdik. Ben sırtüstü yattım, sevgilim bacaklarımı omuzuna aldı ve bir seferde amıma geçirdi. Elimde olmadan öyle bir bağırdım ki, salonda yatan Serpil mutlaka duymuştur. Bu pozisyonda sevgilimin hareketleri daha da sertleşmeye başladı. Amımı hızlı hızlı sikerken, göğüslerimi de yoğuruyordu. Yaklaşık on dakika da bu şekilde siktikten sonra iyice hızlanmaya, kasıklarımız çarpışmaya başladı. Artık sonunda boşalacaktı. "Geliyorum aşkım... Ahhh..." diyerek boynuma kapandı. "Çıkayım mı?" "Hayır... Hayır... Hap aldım. Devam et... İçime boşal..." diye inleyerek boynuna sarıldım. Yine de kendini kontrol etmesini çok iyi biliyordu. Ben de gelmek üzereydim, biraz yavaşlayarak beni bekledi. Az sonra ikimiz de inleyerek aynı anda boşaldık. Sevgilim döllerini amımın içine akıttı ve yarağı amımın içindeyken üzerime uzandı kaldı. Ter su içinde kalmıştık. Bir süre üzerimde yattıktan sonra kalktı. Ben de hemen amıma bir peçete koydum, dölleri her yere akmasın diye ve doğru banyonun yolunu tuttum. Peşimden sevgilim de geldi ve bana banyoda arkadan sarılarak teşekkür etti. Ben de ona daha bunun bir başlangıç olduğunu söyleyince, ikimiz de gülüştük. Bu arada sesimize Serpil uyanmış, uyku sersemi kalkmış, sesimize doğru gelmişti. Serpil banyoda bizi o şekilde çıplak görünce, üçümüz de afallamıştık. Serpil özür dileyerek salona döndü. Biz de temizlenip hemen tekrar yatak odasına geçtik, birbirimize sarılarak birer sigara yaktık. Tabi altı ayın seks hasreti hemen öyle bir kerede bitmez. Uzun zamandan beri yarak yüzü görmüyordum zaten ve Mehmet’le tanıştığımızdan beri kendimi parmaklamaktan bıkmış durumdaydım. Artık bu gecenin tadını dibine kadar çıkarmamın zamanı gelmişti. Sigaralarımız bitti ve yine öpüşmeye başladık. Bu sefer yine sevgilim benim üstüme çıktı ve dudaklarımdam kulak memelerime, oradan boynuma aşağı yalayarak göğüslerime indi ve göğüslerimin uçlarını dişleyerek emmeye başladı. Bu arada elleri boş durmuyor, ıslanan amıma iki parmağını sokup çıkartıyordu. Göbeğimi yalaya yalaya amıma indi. Bacaklarımı iyice açtırdı, bir yandan klitorisimi emiyor, bir yandan da parmaklarını sert bir şekilde amıma sokuyordu. Artık inlemelerim bağırışlara dönüşmüştü. Serpil’in içeride oluşuna aldırış etmeden çılgınlar gibi sevişiyorduk. Bir süre daha bu şekilde beni parmakladıktan sonra daha fazla dayanamadım ve tekrar kasılarak boşalmaya başladım. Sevgilim dur durak bilmeden beni zevkin doruklarına çıkarıyordu. Ben orgazm kasılmaları yaşarken parmağı götümün deliğine girip çıkmaya başlayınca iyice delirdim. Kalçalarım inip kalkıyor, deyim yerindeyse yatağı dövüyordu. Büzüğüm açılıp kapanıyor, parmağının ucu her kasılmada biraz daha derine giriyordu. O koca yarağı bu sefer götümde istiyordum. “Götümü sik aşkım, orospun yap beni! Telefonlarda anlattığın gibi yap, götümü sik benim...” demeye başladım. Gerçekten de ağzımdan istem dışı çıkmış kelimelerdi bunlar... Mehmet benim bu şekilde konuştuğumu duyduktan sonra, sanki benden bu kelimelerin çıkmasını beklermiş gibi, o da başladı, “Sikeceğim tabi amına soktuğumun orospusu! Amını da sikeceğim götünü de! Bundan sonra benim orospum olacaksın!” gibi argo kelimeler kullanmaya başladı. Bu şekilde küfürlü konuşması o kadar çok hoşuma gitti ki, aldığım zevk bir kat daha arttı. Serpil'in daha önce çekmecede kayganlaştırıcı krem olduğunu ve kullanabileceğimi söylemesi geldi aklıma... Çekmeceyi açtım, kayganlaştırıcı kremi aldım. Mehmet’e verdim ve önüne dört ayak domaldım. Kayganlaştırıcıyı okşaya okşaya götüme bolca sürüp, başparmağını sokmaya başladı. Ben de, “Hadi aşkım yarağını sok götüme, götümden sik beni, parçala götümü!” diyerek onu gaza getiriyordum. Bir süre sonra başparmağını götümden çıkardı ve iki parmağını soktu götüme... Derken götümdeki parmak sayısı üç oldu. Parmaklarını götüme deli gibi sokup çıkarıyordu. Bu arada götüm de iyice kıvama gelmişti, “Yeter aşkım, yarağını götümde hissetmek istiyorum!” dedim. Mehmet daha fazla dayanamayarak yarağının kafasını da biraz yağlayıp, amımın dudakları arasından kaydırarak yavaşca götümün ağzına getirdi. Kendimi kasmamam gerektiğini, kasarsam daha çok acıyacağını söyleyerek beni motive ediyordu. Yavaş yavaş, milim milim götüme girmeye başladığında, ben zevkten kudurmak üzereydim. Kendimi ne kadar sıkmamaya çalışsam da, kocam götümü anca üç beş defa sikmiştir. Penisi Mehmet’in yarağından çok daha ufak olduğundan kendimi az da olsa kasıyordum. En sonunda sevgilimin güzel erkekliğinin tamamı götümdeydi. Yavaş hareketlerle, beni incitmekten korkarcasına gidip geliyordu. Bir zaman sonra giriş çıkışlarından zevk almaya başlayınca, ben de götümü yarağına bastırıyor, köküne kadar girmesine yardımcı oluyordum. Mehmet kendinden geçmiş, bana küfürler yağdırırken, ben de ona küfürlerle karşılık veriyordum. Mehmet hızlı hızlı götüme pompalarken, bir eliyle de amımı okşuyor ve zevk almamı, aldığım zevkin daha da artmasını sağlıyordu. Götümü yaklaşık yarım saat siktikten sonra içime boşaldı. Yarağını götümden çıkardığında hemen döndüm yarağını ağzıma aldım, yarağında kalan dölleri bir güzel emip yuttum. Biraz dinlenip, birer sigara içtikten sonra Mehmet beni kucaklayıp doğru banyoya götürdü. Birlikte duş aldık çıktık, üzerimizi giymeden yatağa girdik, birbirimize sarılıp oynaştık. Gözlerimiz kapandığında gün ağarmak üzereydi. Bir ara gözlerimi açtığımda saat öğleden sonra olmuştu. Açlıktan karnım zil çalıyordu. Kalktım, sütyen ve külot giydim ve odadan çıktım. Yürümekte zorluk çekiyordum. Salondan sesler geliyordu. Baktım Serpil televizyon seyrediyordu. Beni görür görmez gülerek, “Tünaydın kız orospu... Gece ne azgındınız öyle? Hem kendiniz uyumadınız, hem beni uyutmadınız! Sabaha kadar sizin sikişmelerinizi dinledim!” dedi. “Bundan sonra biraz daha az ses çıkartırız! Ay ne yapayım Serpil... Kızım ne yapayım? Aşkımın kocaman bir yarağı var. Kocamınkinden sonra bunu almak zor oluyor!” dedim. Serpil yine gülerek, “Valla gece sizin sesinizi duyduktan sonra çok canım çekti... Neredeyse yanınıza gelecektim, kendimi zor tuttum!” dedi. Bir kahkaha patlattım, “Gelseydin ya kız, grup yapardık! Madem canın çekti, neden gelmedin kızım? Valla bana uyardı!” dedim ve beraber gülmeye başladık. “İlk gece sizi rahat bırakmak istedim." dedi. Sonra da soran gözlerle baktı bana... "Sen gerçekten böyle mi düşünüyorsun Meltem?" "Neden olmasın Serpil? Sen olmasan ben bu mutluluğu nasıl yaşayacaktım? Ben de, Mehmet de... İkimiz de sana borçluyuz. Sen benim canımsın, canım... Seninle lokmamı, erkeğimi bile paylaşırım ben..." "Peki, biz bu şekilde konuşuyoruz da, bakalım Mehmet isteyecek mi beni?” “Orası kolay kızım... Sen biraz sonra şöyle bir yarım saatliğine falan dışarı çık. Ben Mehmet'in ağzını ararım, seni nasıl bulduğunu falan sorarım. Duruma göre hareket ederiz, ayarlarız bir şeyler!” “Tamam canım... Ben de zaten markete gidecektim!” dedi. Ben mutfağa gidip yiyecek bir şeyler hazırladım, sonra da üzerimi giyinip Mehmet’i uyandırdım, birlikte atıştırmak için... Serpil yanımıza geldi ve “Mehmet, ben markete gidiyorum, bir ihtiyacın var mı?” diye sordu. Bizimki de, “Ya sigaram bitti, hem senin için bir mahsuru yoksa bira da alır mısın?” dedi. Serpil, “Tamam!” deyip çıktı. Ben de kucağına oturup sarıldım. Bir yandan öpüşüp koklaşırken, bir yandan bizimkinin ağzını aramaya başladım, “Eee aşkım, Serpil’i nasıl buluyorsun? Güzel kız değil mi?” dedim. “Valla aşkım böyle bir arkadaşın olduğu için çok şanslısın! Çok iyi, temiz kalpli, gerçekten güzel ve alımlı bir kız!” dedi. Benim kıskanç olmadığımı, Serpil'i de çok sevdiğimi bildiği için bu şekilde her şeyi rahat rahat konuşabiliyordu. “Biliyor musun, bütün gece sesimizden uyuyamamış!” deyince, “Hadi be... Desene daha ilk geceden rahatsız ettik kızı!” dedi. “Yok aşkım, rahatsız olmamış da..." "Uyuyamamış dedin ya bebeğim..." "Sadece seslerimizi duyunca canı çok istemiş! Aşkım, mesela biz sevişirken yanımıza gelse, bizimle sevişmek istese, o anda ne yaparsın?” “Valla nerden bileyim aşkım... Seninle telefonda altı aydan beri konuşuyoruz. Senin huyunu suyunu biliyorum, ama Serpil’i daha dün gece tanıdım. Bilmem ki nasıl olur? Ayrıca bu sana karşı yanlış bir hareket olmaz mı?” dedi. Gerçekten sevgilimin bu cevabını takdir ettim, öpücüklere boğdum. “Valla bana uyar aşkım. Ona da aynısını söyledim. Mutluluğumuzu Serpil'e borçluyuz. Bize evini açtı... Yatağını verdi. Eğer sen de istersen, Serpil’i de aramıza alalım!” dedim. “Sen bilirsin aşkım!” diyerek topu bana attı. “Serpil gelmek üzeredir, sen salona geç, ben bulaşıkları makinaya atıp geliyorum!” dedim. Az sonra Serpil marketten döndü, biraz sebze meyve almış, birkaç tane bira, bir karton da sigara almış. Sigarayı ve biraları salonda oturan Mehmet’e verdi, sebze meyvelerle mutfağa yanıma geldi. Bana göz kırparak, “Ne oldu? Ağzını aradın mı? Ne diyor?” diye sordu. Ben de gülerek, “Hadi iyisin orospu, o iş tamam!” dedim. “Ben o zaman üzerimi değiştireyim! Gel bana yardımcı ol kız, ne giyeyim?” Birlikte yatak odasına gittik, Serpil dolaptan iç çamaşırlarını çıkardı bana gösterdi. “Pembe tanga külot takımını giy!” dedim. Hemen benim yanımda çırılçıplak soyunup, söylediğim takımı giydi. Üzerine de kısa bir etek ve bol bir askılı giydiğinde, gerçekten çok seksi olmuştu. Götüne bir şaplak atıp, “Seni azgın orospu seni... Tam sikilmelik oldun!” dedim, gülüştük. Mutfağa gidip meyve tabağı ve çerezleri ayarladık, salona geçtik. Bizimki Serpil’i görünce, “Oooo, bu ne Serpil yaa? Özel bir gün mü bugün?” dedi. Serpil de, “Hayır canım, senin için giyindim!” dedi, oturdu. "Ben de üzerimi değiştirip geleyim bari..." dedim. Şimdi hazırlanma sırası bendeydi. İçeri geçtim, Serpil’in iç çamaşırlarından bir tane tanga takım da kendime seçtim, giydim. Üzerine de sadece çok kısa ve bol bir şort giydim, şort ve sutyenle salona çıktım. Bizimkiler biraları açmışlar içmeye başlamışlardı bile. Beni o şekil gören Serpil, “Bu ne kız, üzerini giymeyi unutmuşsun!” deyip güldü. “Yok kızım, unutmadım. Hava zaten sıcak, evde de bir sevgilim, bir sen varsın, sizden mi utanacağım?” dedim ve oturdum. Hemen bir bira da bana açıp verdiler. Üçümüz birlikte hem içiyor, hem sohbet, muhabbet, gırgır yapıyorduk. Derken Serpil hafif hafif amını götünü bizimkine sergilemeye başladı. Ben Serpil’e göz kırparak, “Bu ne kızım? Amın götün meydanda, kıçında etek var mı yok mu belli değil... Bari üzerindekileri çıkar da rahat et!” dedim. Serpil de, “Tamam hayatım, seni mi kıracağım!” diyerek eteğini ve askılıyı çıkardı. Bizimkinin gözleri fal taşı gibi açıldı. Önüne baktım, yarrağı çoktan çadırı kurmuştu. Ben rahat durur muyum, hemen kalktım. Ben de şortumu sutyenimi çıkardım ve bizimkinin kucağına bıraktım kendimi, dudaklarına ateşli bir öpücük kondurdum ve yarağını avuçlayarak, “Yarağın taş gibi olmuş aşkım, yoksa Serpil’le sevişmek mi istiyorsun?” dedim. Mehmet de, “Sadece Serpil’le değil, ikinizle de istiyorum!” dedi ve film orada koptu. Serpil hemen geldi ve yapıştı bizimkinin dudaklarına. Bir Serpil öpüyor, bir ben, deliler gibi öpüşüyoruz. Mehmet’in de bir eli Serpil’in amında, bir eli benim amımdaydı. Oradan kalktık yatak odasına geçtik. Mehmet sırt üstü uzandı yatağa. Serpil’le birlikte üzerimizde kalanları da soyunup, Mehmet'in şortunu çıkardık, birimiz yarağını birimiz taşaklarını yalıyoruz. Serpil hemen bizimkine amını döndü ve onlar 69 oldular. Mehmet Serpil’in amını yalarken beni de ihmal etmiyor, hem amımı hem götümü parmaklıyordu. Üç kişi grup daha harika oluyormuş. Birbirlerini yaladıktan sonra Serpil hemen yatağa uzandı ve bacaklarını açtı, “Hadi erkeğim gir içime!” demeye başladı. Ben de, “Hadi aşkım sik şu orospuyu da aklı başına gelsin! Amını götünü sik parçala orospunun!” dedim. Mehmet Serpil’in bacak arasında yerini aldı ve yarağını bana biraz yalattıktan sonra bir kaç hamlede Serpil’in amına kökledi. Serpil kaçmaya çalışıyor, ama bizimki tutmuş bir kere, bırakır mı, seri bir şekilde sikmeye başladı. Serpil çığlık üstüne çığlık atıyor, ama dinleyen kim! Kısa bir süre sonra Serpil, “Hadi aşkım, kökle, hızlı hızlı sik, parçala her yerimi, bu amım da götüm de feda olsun sana!” demeye başladı. Serpil Mehmet’e bunları söylerken, bir eli de benim bacaklarımda dolaşıyordu. Birden bacağımdan tuttu, beni kendine doğru çekip, “Gel kız, amını yalamak istiyorum senin!” dedi. Serpil’in bu isteği ilk baştan tuhaf geldi bana, daha önce hiç böyle bir yaklaşımda bulunmamıştı. Mehmet de, “Yalayın birbirinizi orospular!” deyince, amım Serpil’in ağzına gelecek şekilde çıktım üstüne ve Serpil yalamaya başladı. Aman Tanrım, bu ne güzel bir şeydi, daha ilk dil darbesinde beni uçurmaya yetti. Mehmet Serpil’in amından çıkıp benim götüme girmeye başladı. Dün gecekinden daha rahat ve zorlanmadan almıştım. Mehmet beni götümden sikerken, Serpil’in ve benim dudaklar birleşmiş, lezbiyenler gibi birbirimizi somurup duruyorduk. Mehmet daha fazla dayanamayıp götümün içine patladı. Yatakta uzanmış, biz sigara içerken, Serpil daha doymamış olmalı ki, Mehmet’in inik yarağını ağzına almış, kaldırmaya çalışıyordu. Tabi bu arada bir eli de benim amımdaydı. Serpil en sonunda emeline kavuştu, Mehmet’in yarağını kaldırdı ve yarağın kafasına bolca tükürüp, hemen üstüne oturdu ve zıplamaya başladı. Az önce amına ilk kez alırken bağıran Serpil, şimdi zevk çığlıkları atıyordu. Biraz sonra Mehmet bunu üstünden kaldırıp önüne domalttı. Şimdi götten sikilme sırası Serpil’deydi. Serpil götten sikileceğini anlayınca çekmeceden kaydırıcı kremi çıkartıp verdi bana, ben de kremi götüne güzelce yedire yedire sürdüm. Aşkım yarağını Serpil’in göt deliğine dayadı, hafif bastırıp çekiyor, fakat sokmuyordu. Serpil yalvarmaya başladı, “Hadi daha fazla delirtme beni, sok şunu götüme, sik parçala götümü!” diye. Aşkım da yavaşça sokmaya başladı. Soktukça Serpil inliyor, çığlıklar atıyordu. Sonunda hepsini götüne almayı başardı… Sevgilim buraya tatile gelmişti, ama onu daha çok yoruyorduk. On gün boyunca, üçümüz birlikte yedik içtik, dinlendik ve sikiştik. Ve ayrılık vakti geldi, aşkım memleketine geri döndü. Ama biz Serpil’le karar vermiştik, aşkımı buraya alacaktık. Burada ona bir iş ayarladık ve tekrar çağırdık. Mehmet karısından boşanıp geldi. Şu anda burada özel kişilerin koruması olarak, düzgün bir maaşla çalışıyor. Ben de kocamdan boşandım ve üçümüz Serpil’in evinde yaşamaya başladık. Mehmet en sonunda bana evlenme teklifi yaptı. Çünkü yeni kayınvalidem torun sevmek istiyormuş. Mehmet’le evlendim ve şu anda 7 aylık hamileyim. Karnımın iyice büyüdüğü bu günlerde ben sikişemiyorum, ama kocam, ben ve Serpil çok mutluyuz. En azından gözüm arkada kalmıyor, acaba başka kadınlara gidiyor mu diye düşünmüyorum. Nasılsa evde her daim emrine amade Serpil var. Hem başka kadınlara gidiyorsa da yarağı sağ olsun, kocama tüm amlar feda olsun!
145 notes
·
View notes
Photo
Tumblr Radyo Televizyonu... Abdest almadan girmeyiniz. Resim paylaşabilirsiniz, ancak insan resmi olarak sadece vesikalık resim koyabilirsiniz. Çift fotoğrafı olarak sadece emekli yaşlılar kabul edilir. Elele tutuşmak, bakışmak, öpüşmek yasaktır.
Bu blogu da halletti Tumblr.
59 notes
·
View notes
Text
Dolar yükselince - 1
Annemin ağzındaki erkeklik organından akan beyaz dölleri gördüm. Odanın içi boşalmakta olan Abuzer'in çıkardığı şehvetli seslerle çınlamaya başladı. Annemin ağzından çenesine, eşarbına ve pardesüsüne akıyordu döller...
*** Bölüm 1 2 3 4 5 6 ***
Babam ölünce çok sevdiğim üvey annemle bana oturduğumuz ev ve küçük bir bakkal dükkanı miras olarak kaldı. Ancak dükkan uzun zamandır kapalıydı. Babam son senelerinde yatalak olduğu için kapatmıştı bakkalı…
Annem sürekli bakkalı yeniden açıp işletmeye devam etmemi, onun babamın emaneti olduğunu söyleyip durdu. Babamın çalıştırdığı zamanlarda bile doğru düzgün iş yapmayan dükkan için,
“O bakkal bize ata baba yadigarıdır, nasıl kapatırız oğlum?” diyerek beni ikna etmeye çalıştı uzun zaman… Özel sektörde iyi kötü maaşlı bir işim ve sigortam olduğu halde annemin ısrarlarına dayanamayıp işimi bıraktım ve bakkalı yeniden açtım. Uzun zaman kapalı kaldığı için dükkan bakımsız kalmıştı. Hem içeriyi yenilemek hem de yeni mallar koymak gerekiyordu. Ama bunun için de para gerekliydi. Elimdekilerden hariç annemin iki bileziğini bozdurdum. Üzerine de bankadan kredi çekmek istedim, ama alamadım. O zaman bir arkadaşım vasıtası ile tanıştığım, Abuzer adında bir tefeciden borç para istedim. Abuzer'in gerçek işi araba galericiliğiydi. Parayı dolar üzerinden vereceğini söyledi.
“Ben sadece Dolar'la para veririm, işine gelirse!” demişti. Anneme konuyu açtığımda kabul etti, ben de Abuzer'e gidip senet karşılığında parayı aldım. Dükkanın içini yeniledim, yeni mallar koydum. Annem de babamın zamanında olduğu gibi bana yardım ediyor, çalışıyordu. Satışlar ilk zamanlar idare ediyorsa da sonradan iyi gitmemeye başladı. Satışların çoğu veresiyeydi. Veresiye defteri iyice şişmişti ama tahsilat çok azdı.
Aynı zamanda etrafımız ucuzluk marketleri ile dolmuştu ve insanlar oralardan parası yoksa bile kredi kartı ile alışveriş yapıyordu. Benim küçük bakkalıma uğrayan kalmamıştı. Abuzer'in ilk birkaç taksitini ödeyebilmiştim sadece.
Satışların iyi gitmemesinin üzerine kriz nedeniyle dolar da çok yükselince iflahım kesilmişti. Eski Doğan marka arabamı sattım, ama o bile kurtarmadı beni. Annem de elinden geldiği kadar bana destek olmaya çalışıyordu, ama hiçbiri işe yaramıyordu. Borçları ödeyemez hale gelince Abuzer'in tehditleri başladı. Beni devamlı arayıp parasını istiyor, küfür ediyordu. Annem de bu durumdan korkuyordu doğal olarak, onunla konuşarak anlaşmamı istiyordu. Ben de ona adamın anlaşmaya yanaşmadığını, parasını istediğini söylüyordum. “Beraber gidelim oğlum. Ben konuşur anlatırım derdimizi. Kadın olduğum için bana bir şey diyemez. Hem tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Ucunda ölüm yok ya!” diyordu sürekli.
Ben de sonunda, “Tamam!” dedim ve bir akşamüstü beraber tefecinin yolunu tuttuk… Abuzer beni görünce,
“Parayı mı getirdin?” dedi sert bir sesle. Benden önce annem atılıp,
“Yok Abuzer Bey, konuşmaya geldik!” dedi. Bunun Abuzer için bir anlam ifade edeceğini sanmıştı annem, ama yanılıyordu.
“Ne konuşacaksınız?” dedi masasından hiç kalkmadan. Annem gene benden önce davranıp,
“Sen ayağına gelen misafire böyle mi davranıyon?” dediğinde ayağa kalktı. Parlak kumaşlı pantolonunu çekip kirli, sarı dişlerini göstererek güldü ve
“Kim bu, anan mı?” diye sordu. Annem,
“Anasıyım evet, seninle konuşmaya geldik!” dedi yine.
“İyi iyi, şöyle geçin, konuşalım bakalım, ne konuşacaksak?” dedi ve eliyle arka taraftaki bir yeri gösterdi. Biz oraya geçerken galerinin cam kapısını kilitlediğini gördüm. Anneme uyup gelmekle hata ettiğimi o zaman anladım.
“Anne gel gidelim, bu herifle konuşulmaz!” diye fısıldadım kulağına. Annem,
“Ne diye gidelim oğlum, daha yeni geldik, dur hele!” dedi karşılık olarak.
Annem konuşarak işi çözebileceğimizi sanıyordu halen. Abuzer'i yeterince tanımıyordu. Geçtiğimiz yer önden paravanla ayrılan oda gibi bir yerdi. Dışarıdan görünmüyordu burası… İçeride bizden başka Abuzer'in üç adamı daha vardı.
Kalın bir sigarayı ortalarında dolaştırıyorlardı, içtiklerinin esrar olduğunu anladım. Üçü de tekin tipler değildi. Borç almaya geldiğim zaman da görmüştüm onları. Hapse girip çıkan sabıkalı uğursuz tiplerdi. İçlerinde en büyük görüneni Vakkas'dı. Vakkas bana,
“Hoş geldin gardaş!” derken diğer ikisinin gözü annemin üzerindeydi. Anneme yine,
“Gidelim, başımıza iş açacaklar!” diye fısıldadım, ama annem,
“Dur hele oğlum Allah Allah, konuşalım önce!” diyerek beni tersledi.
Adamlardan o da çok rahatsız olmuştu, ama bir şey diyecek hali yoktu. Benden çok o gelmek istemişti. Abuzer yanımıza gelince annem hemen konuyu açtı. Abuzer alaycı bakışlarla bir bana bir anneme bakıp duruyor ama annemin konuşmasını hiç dinlemiyordu. Ancak annem konuşmasını bitirince,
“Hanım bırak şimdi bu süslü lafları… Kısacası ben paramı istiyorum!” diye sert bir karşılık verdi.
“Yeniden düzenle borcumuzu, ödemeyecek değiliz, kaçmıyoruz. Ama dolar çok yükseldi, belimizi büktü. Ödeyemiyoruz bu şekilde… Borçlarımızı Türk Lirasına çevir, öyle senet yap ödeyelim!"
"Ben oğluna en başında sadece dolar veririm dedim, sen de tamam demişsin, ben de verdim. Şimdi kalkmış benden Türk Lirasıyla senet istiyorsun, benim alnımda enayi mi yazıyor? Hem ben banka mıyım yeniden düzenleme yapayım? Ya borçlarınızı getirirsiniz, ya da senetleri işleme koyarım, neyiniz var neyiniz yok elinizden alırım!" İçerdeki ortam gittikçe elektriklenmeye başlamıştı. Abuzer bana döndü,
"Sen adam değil misin lan ananı da alıp gelmişsin buraya pezevenk!” deyince,
“Düzgün konuş!” dedim öfkeyle. Ancak Abuzer düzgün konuşacak bir tip değildi. Annem de,
“Abuzer Bey sen nasıl konuşuyorsun?” deyince,
“Senden mi öğrenecem ben nasıl konuşacağımı?” dedi yanıt olarak. Sonra da, “Bu parayı sike sike ödeyeceksiniz!” deyince, annem,
“Sen nasıl konuşuyon?” dedi bağırarak… Abuzer karşısında kadın olmuş, erkek olmuş fark etmeksizin konuşan biriydi. Annemin bağırmasına karşılık,
“Bana bak kadın… Ya parayı ödersiniz ya da ben başka türlü almasını bilirim!” dedi sertçe… Abuzer'in bu sözleri üzerine annem,
“Sen tefecilik yapıyorsun, seni polise söyliycem!” demez mi? Bir anda kıyamet koptu.
Abuzer anneme küfretmeye başladı. Bunun üzerine Abuzer'in üzerine yürüdüm ama araya adamları girdi. O kadar öfkelenmiştim ki orada bizden hariç üç kişi olduğunu unutmuştum.
Abuzer'in adamları beni tutarak vurmaya başladılar. Üç kişi oldukları için gücüm yetmiyordu. Abuzer de annemi kolundan ve ağzından tutmuş bağırmasını hareket etmesini önlüyordu. Annem elinde kuş gibi çırpınıyordu. Beni epey hırpaladılar. Ağzım yüzüm kan içinde kalmıştı. Abuzer,
“Sen laftan anlamıyorsun, sana bir ders verelim de aklın başına gelsin!” dedi anneme… Arkasında kalan bir kapıyı açarak annemi içeri sürüklerken adamları da beni tutup oraya götürdüler. Burası penceresi olmayan dikdörtgen şeklinde bir odaydı. Uzun duvarlardan birinin önünde metal bir karyola vardı. Odanın duvarlarına arabesk şarkıcıları ile pørnø dergilerden kesilmiş sayfalar yapıştırılmıştı bir sürü. Üzerine gazete kağıdı serilmiş küçük bir masa ile önündeki sandalyeden hariç başka da eşya yoktu. İçerinin bu görüntüsü başımıza gelecekler konusunda beni fena korkuttu. Annem duvardaki pørnø resimlere bakmamak için gözlerini kaçırarak,
“Allah belanı versin hayvan herif, bırak beni, bırak kolumu, bırakın bizi, oğlumu bırakın!” diye feryat etmeye başladı.
Ama kolunu sıkıca tutmuştu Abuzer ve annemin gücü ona yetmiyordu. Ancak boştaki sol eliyle Abuzer'in suratına tokat atmaya muvaffak oldu. Ama bunun karşılığı suratına yediği tokatla yumruk arası bir darbe oldu. Annem sarsılmıştı, Abuzer iri yarı güçlü bir adamdı ve kodumu oturtan tipteydi. Adamlarına,
“Bağlayın şu herifi…!” dedi sandalyeyi göstererek. Adamları masanın önündeki metal kahvehane sandalyesine oturttular zorla ve nerden bulduklarını bilmediğim bir plastik cırt kelepçe ile ellerimi arkadan bağladılar. Ayaklarımı da aynı şekilde kelepçelerle sandalyenin ayaklarına bağladıktan sonra ağzımı da koli bandı ile bantladılar.
Abuzer bunlar olurken annemi tutmaya devam ediyordu. Annem sürekli kurtulmak için çırpınıyor, ağlıyordu. Bense olacakları tahmin ediyordum. Öfke ve utançla başımı eğdim. Abuzer'in benim gözümün önünde anneme fena şeyler yapacağını anlamıştım. Zavallı annem… Abuzer başıyla işaret yapınca Vakkas belinden bir silah çıkarıp başıma dayadı. Silahı gören annem kireç gibi oldu. Abuzer'in elinden kurtulup bana sarıldı sıkıca ve
“Yapmayın, vurmayın oğlumu!” diye bağırdı. Abuzer,
“Bak hanım, oğlunun ölmesini istemiyorsan her dediğimi yapacaksın!” dedi öfkeyle ve yeniden annemi kolundan tutup kendine çekti. Annem korkudan hıçkırarak ağlıyordu. Abuzer sözlerini tekrarlayınca, annem,
“Tamam yapıcam, ne olur yapıcam, bırakın oğlumu, bırakın!” dedi gözyaşları arasında. Abuzer bunun üzerine Vakkas'a tekrar işaret yaptı ve o da silahı başımdan çekti. Anneme,
“Bu akşam bizi memnun edeceksin, yoksa oğlunu öldürürüz!” dediğinde, annem,
“Ne demek istiyorsun?” dedi titreyen sesiyle.
“Bu akşam seni sikicez, itiraz edersen oğlun ölür!” dediğinde annem önce şoka uğradı, sonra da suratına vurmaya çalıştı, ama diğer iki adamı, Halim ve Remzi engel olup annemin kollarını tuttular. Abuzer,
“Karar senin!” dedi sakin bir sesle… “Ya oğlunun canı, ya benim dediklerim…” Bu arada ben de sandalyede umutsuzca kıpırdanıp kurtulmaya çalışınca Vakkas tekrar başıma silah dayadı. Annem silahı görünce,
“Tamam, yapıcam, bırakın oğlumu, yapıcam!” dedi korkuyla…
Salya sümük ağlamaya devam ediyordu. Dudakları istemsizce titriyordu. Şimdi annem dört adamın ortasında çaresiz kalmıştı. Ben elim kolum ve hatta ağzım bağlı halde karşısında hiçbir şey yapamadan oturuyordum sandalyede. Abuzer sırıtıp,
“Ha şöyle yola gel!” dedi, kirli ve sarı dişlerini göstere göstere gülerken. Ardından Halim ve Remzi'ye, “Siz çıkın!” dedi, ikisi de sırıta sırıta çıkarken başıma silah dayayan Vakkas kaldı içerde… Adamlar çıkıp kapıyı kapatınca Abuzer soyunmaya başladı. Az sonra üzerinde sadece siyah çorapları ile kalmıştı. Yarağı inik halde bile kasıklarından aşağı sarkıyordu. Annem başını öte tarafa çevirmişti, ağlamasına devam ediyordu. Abuzer yarağını bana doğru sallayıp,
“Bununla sikecem ananı… Amına koduğumun çocuğu, benim paramı vermemek neymiş, bir de gelip posta koymak neymiş görürsün!” dedi. Sonra da anneme,
“Hadi yala şunu bakayım!” diye bağırdı. Annem hareketsiz kalınca, “Yala ulan orospu!” diye daha yüksek sesle bağırdı bu sefer.
Elinde silah olan Vakkas da annemi omuzlarından tutup zorla diz çöktürdü Abuzer'in önünde… Abuzer'in elinde tespih gibi salladığı yarağı şimdi tam karşısındaydı. Annem, 40 yaşında, ağır başlı, kendi halinde bir kadındır. Beni kendisinin doğurmadığını, annem bebekken ölünce babamın evlendiği ikinci karısı olduğunu biliyordum. Yani gerçekte üvey annemdi, beni doğurmamıştı, sütünü emmemiştim.
Ama buna rağmen aramızda üvey evlat, üvey annelik gibi bir durum çok nadir olmuştu. Geçmişte birkaç defa beni çok sinirlendirdiği zamanlarda öz değil üvey annem olduğunu söylemiştim yüzüne. O zaman da,
“Doğru söylüyorsun yavrum, seni ben doğurmadım!” diyerek başını eğmişti. Onu dışarıda başı açık, yaz sıcağında kısa kollu giyerken bile görmemiştim. Beyaz tenli, uzun yüzlü, hafif kilolu bir kadındı. Orta boyluydu. Dışarı çıkarken her zaman üzerinde manto veya pardesü olurdu. Başı hep bağlıydı.
Bugün de öyleydi. Üzerinde lacivert renkli bol bir pardesü, başında da omuzlarını ve göğsünü örten siyah beyaz puantiyeli eşarbı vardı. Ayaklarına eskimiş siyah kolej ayakkabılarını giymişti yine. Karşısındaki Abuzer ise 45 yaşında, esmer, uzun boylu ve iri yarı, oldukça kıllı pos bıyıklı bir adamdı. Üç karısı ve on çocuğu olduğunu ondan para almaya geldiğimde söylemişti, övünerek anlatmıştı bunu… Annem şimdi Abuzer'in önünde diz çökmüş durumdaydı, başı eğik halde ağlıyordu. Buraya gelmekle büyük hata etmiştik. Annem sözlerimi dinlememişti hiç… Şimdi içinde olduğumuz durumdan benim kadar o da suçluydu. Üstelik beni bakkalı açmaya ikna eden, Abuzer'den dolarla borç almama sebep olan da oydu. Aslında tüm bu olanlardan annem sorumluydu. Abuzer yarağını sallamaya devam ediyordu. Bu haliyle uzun ve kalın bir sosise benzeyen yarağını annemin tam ağzının önünde sallarken,
“Yalasana lan amcık!” dedi sırıtarak. Bu sırada bana da bakıp gülüyordu. Annem başı öne eğik halde,
“Oğlumu çıkarın dışarı, onun önünde yapmayın bari kitapsız herifler!” dedi ağlamalarının arasında…
Ancak Abuzer annemin çenesini kavrayıp başını kaldırdı ve zorla bana baktırdı. Annemin gözleri ağlamaktan şişmişti,
“Oğlun da görecek sikimi yaladığını… Benim paramı vermemek neymiş görsün!” dedi öfkeyle. Annem utançla gözlerini kaçırıyordu bu sırada. Bana bakmamak için direniyordu. Abuzer tekrar,
“Yala!” diye bağırdı. Bir müddet tedirgin duran annem daha sonra Abuzer'in yarağını ağzına aldı. Önce ne yapacağını bilmiyormuş gibi durdu ama sonra sağ eliyle yarağını tutup kafasını da pipetten su içiyormuş gibi çekmeye, emmeye başladı. Abuzer annemin başını eşarbının üzerinden okşayıp,
“Ohhh, çok güzel, yala benim orospum, yala sürtük…!” demeye başladı. Çaresiz bir halde karşımda yaşananları görmemek için başımı eğip gözümü kapadım, ama kafama silahın kabzası ile sert bir darbe yedim. O ana kadar sessiz duran Vakkas,
“Başını eğme ulan, bak da gör orospu çocuğu, anan nasıl sakso çekiyor izle!” dedi kahkahayla. Ardından da, “Eğer izlemezsen anan gibi seni de sikeriz, sana etek giydirir kadın yaparız, orospu yaparız, anladın mı orospu çocuğu?” dedi.
“Biz adamı madam yaparız ulan!” diye adeta kükredi Abuzer de bana bakarak.
Bu anda annem de ağzındaki yarağı çıkarttı, korku ve utançla kısa bir süre baktı bana… Annemin yarağını ağzından çıkartması Abuzer'in hoşuna gitmedi. Çenesini sıkıp,
“Sen devam et sürtük!” dedi öfkeyle. Annem ses çıkartmadan kaldığı yerden devam ederken Abuzer de başını iki eliyle üstten sıkıca tutmuştu.
İlk başta inik olan yarağı annemin emmeleri ile kalkmaya başlamıştı. Annem şimdi başını ileri geri oynatarak yarağını emerken sağ eliyle de sıvazlıyordu. Gözleri kapalı halde dizlerinin üzerinde ileri geri sallanıyordu ara sıra. Abuzer'in yarağı kısa süre içinde bir roket gibi havaya dikilmiş ve annemin ağzını doldurmaya başlamıştı. Yarağının kafasının annemin ince beyaz yanaklarında yaptığı şişkinliği görüyordum.
Annem yine gözleri kapalı, bazen sağ bazen de sol eliyle yarağını sıvazlıyor ileri geri oynattığı başı ile ağzına almaya devam ediyordu. Ara sıra gözlerini açıp ağzına gelen sıvıları parmağının ucu ile temizliyordu. Sonra da kaldığı yerden devam ediyordu. Abuzer'in yarağından akan zevk sıvılarıydı bunlar. Yüreğim çaresizce güm güm diye atıyor, karşımda yaşananları bir sinema filmi izler gibi izliyordum. Abuzer annemin başını sıkıca tutmuş şimdi kendisi yarağını ağzında ileri geri oynatıyordu. Annemin gözlerinden akan yaşlara dudaklarından ve çenesinden akan salyalar, tükürükler karışıyordu. Öğürür gibi sesler çıkartıyordu. Bu ara annem başını öbür tarafa çevirmek istediğinde Abuzer yarağı ağzında olduğu halde annemin başını tutup bana çevirdi. O an annemle göz göze geldik. Annemin yaşadığı utancı hiçbir kelime anlatamazdı.
Benim de ondan aşağı kalır yanım yoktu. Abuzer hem bana hem anneme ağır küfürler edip durdu bu anlarda. Dizlerini biraz öne kırmış ve eğilmişti. Annemin başını benden yana çevirmiş sıkı sıkı tutuyor, onun hareket etmesine engel oluyordu. Annem boştaki ellerini havada sallıyor, zaman zaman Abuzer'in kalçalarını tutuyor ama çoğunlukla kendini kaybetmiş şekilde oraya buraya oynatıyordu. Abuzer annemi ağzından sikiyordu. Ona sakso çektirmiyor, ağzından sikiyordu resmen… Yarağı artık kocaman kalın bir patlıcana dönüşmüştü ve annemin boğazına kadar girip çıkıyordu.
Annem gözlerini benden kaçırmaya çalışsa da içinde olduğu durumda bunu yapamıyordu. Ben de Vakkas'ın kafama dayadığı silah nedeniyle ne başımı eğebiliyordum ne de gözümü kapatabiliyordum. Karşıma, anneme bakmaktan başka çarem yoktu. Vakkas da benim gibi olan biteni izlerken fermuarını açıp dışarı çıkardığı yarağını okşamaya başlamıştı. Sağ eliyle silahı tutarken sol eli yarağındaydı. Kara kuru, ince uzun bir adam olan Vakkas'ın yarağı da uzun kara bir patlıcan gibiydi. Bir bana bir anneme bakıyor ve pis pis sırıtıyordu. Zaman ilerledikçe Abuzer'in yarağı annemin ağzına ancak yarısına kadar girer olmuştu. Annemin ağzı daha fazla açılmıyordu. Gözyaşları, tükürükler, salya ve sümük hepsi birbirine karışmıştı.
Abuzer adeta bir kadını domaltmış sikiyormuş gibi sikiyordu annemin ağzını. Kasıkları annemin ağzına şiddetle vuruyordu. Şişmiş ve küçük birer topa dönüşmüş taşakları sallanıyor, annemin çenesine çarpıyordu ara ara. Abuzer'den böğürtüler, homurtular ve inlemeler gelmeye başladığında hareketleri de çoğalmış, hızlanmıştı. Annem artık nefes almakta bile zorluk çekiyordu. Abuzer'in zorla benden yana çevirdiği uzun beyaz yüzü kıpkırmızı olmuştu. Derken odanın içi Abuzer'in ayı gibi çıkardığı seslerle çınlamaya başladı. Annemin ağzındaki yarağından akan koyu beyaz dölleri gördüm. Annemin ağzından çenesine, eşarbına ve pardesüsüne akıyordu döller...
Abuzer annemin ağzına boşalmıştı. Boşalırken de ileri geri hareketlerle yarağını annemin ağzına sokup çıkartmaya devam etti. Sonunda durduğunda çıkardı yarağı ağzından. Annem başını öbür tarafa çevirdi, ellerini ağzına götürüp öğürmeye başladı. Vücudu sarsılıyordu.
Bu sırada Vakkas kirli bir el havlusunu anneme uzattı. Annem havada kaptığı havlu ile ağzını kapattı. Uzun uzun öğürmeye devam ederken kusacağını sandım ama aksine kusmadı. Abuzer'in ağzına akıttığı döllerini yutmuştu. Kendine geldiğinde havlu ile yüzünü gözünü de sildi. Ağlaması kesilmişti. Dizlerinin üzerindeydi halen. Bana hiç bakmıyordu. Abuzer Vakkas'a,
“Hadi aslanım, geç bakalım sıra sende!” dedi sırıta sırıta. Sonra da,
“Bu karı yanıyor ha, manyak yanıyor hem de. Karı milletinden iyi anlarım ben, acayip yanıyor. Görüntüsüne bakma. Yanmayan karı döl yutmaz Vakkas, yanmayan karı döl yutmaz, bu orospu hepsini yuttu!” dedi gülerek. Sonra da suratıma bir tokat atıp,
“Senin anan yanıyor lan orospu çocuğu, baban hiç sikmemiş mi bu garibi?” dedi kahkaha atarak. Babam öldüğünde 60 yaşındaydı, annemle aralarında yirmi yaş fark vardı, son birkaç senesinde de yatalaktı. Doğal olarak annem yıllardır cinsel ilişkiye girmemiş, erkek yüzü görmemişti.
Bir kadın olarak onun da cinsel ihtiyaçları vardı elbette, ama bunun Abuzer tarafından böyle dile getirilmesi kanıma dokundu. Annem için, “Yanıyor bu kadın!” demesi beni çok sinirlendirdi. Hatta annemi sikecek olmasından bile çok… Ama sinirlensem de yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Derken Vakkas elindeki silahı Abuzer'e uzattı ve soyunup annemin önüne geçti. Çoktan kalkıp sertleşen yarağını tutarak,
“Hadi bakalım, sıra bende!” dedi sırıtarak… Annem fısıltılı bir sesle,
“Çocuğu çıkarın dışarı, Allah aşkına çıkarın!” dediğinde, Abuzer,
“Çıkmayacak ulan!” dedi sinirle. Sonra da annemin kafasına tokat attı. Annem sesini çıkartmadı bu tokattan sonra. Gözlerinden akan birkaç damla yaşı sildi. Başını kaldırıp,
“Dizlerim ağrıdı, şu yastığı verin bari!” dedi Vakkas'a. Vakkas yatağın üzerindeki kirli yastığı alıp uzattı anneme. Annem bunu dizlerinin altına koydu. Şimdi Vakkas'ın yarağını ağzına alacaktı…
*** Devam ***
145 notes
·
View notes
Text
Dolar yükselince - 2
*** Bölüm 1 2 3 4 5 6 ***
Vakkas kırk yaşlarında, ince, uzun bir adamdı. Siyah kıvırcık saçları yer yer beyazlamıştı. Cezaevine defalarca girip çıktığını, en son iki ay önce tahliye olduğunu söylemişti. Çıplak vücudunda birkaç bıçak yarası vardı. Karanlık bakışları ile insana korku veriyordu. Sert bir sesle,
“Hadi bakalım orospu, ne duruyon!” deyince annem sağ elini uzattı. Sertleşip kalkmış yarağı tuttu ve bu sefer gözlerini kapatmadan ağzına aldı. Abuzer'e yaptığı gibi Vakkas'a da sakso çekmeye başladı.
Abuzer bu sırada bir sigara yakmış hemen yanımda içiyor ve benim gibi olanları izliyordu. Annem başını ileri geri oynatıyor, Vakkas'ın gittikçe irileşip kalkan yarağını ağzına daha çok alıyordu. Ağzına alıp emerken bir taraftan da eliyle sıvazlıyordu. Vakkas sol eliyle annemin yanağını okşarken sağ eliyle de başını tutuyordu. Annem dizlerinin altına koyduğu yastık nedeniyle şimdi daha rahattı. O nedenle yarağı ağzında uzun süreler tutuyor, yalıyor ve emiyordu. Oysa az önce Abuzer'e sakso çekerken kısa aralıklarla yapıp ara sıra dizlerini kaldırıp indirmişti. Vakkas aldığı keyifle inliyor, dudaklarını emiyor ve bana bakıp duruyordu.
“Anan harikaymış lan!” dedi sırıtarak. Bense nefretle izliyordum bu sahneyi… Bu arada Abuzer sigarasını söndürmüş ve yarağını okşamaya başlamıştı. Az önce annemin ağzına boşalmıştı ama yarağı yeniden sertleşmişti. Otuzbir çeker gibi okşuyordu yarağını… Vakkas,
“Hakkaten yanıyor bu kadın, yanıyor resmen!” dediğinde kan beynime sıçradı. Annem Vakkas'ın yarağını iştahla emmeye başlamıştı çünkü…
Sağ eli yarağın üzerinde gidip geliyor, kalın dudaklarının arasından ağzına girip çıkan yarağı somuruyordu. Gözleri açıktı, ara sıra yukarıya, Vakkas’ın gözlerinin içine bakıyordu. Vakkas Abuzer gibi başını tutup yüzünü bana çevirtmemişti.
Gözlerini kapatıp adamın suratına bakmamak dururken annemin böyle yapması karşısında öfkeden kudurdum. Yerimde hareketlenince Abuzer suratıma bir tokat attı,
“Rahat dur ulan piç!” dedi sinirle… Annem Vakkas'ın yarağını ağzından çıkarıp,
“Vurma oğluma!” diye bağırdı, ama karşılığında Vakkas'ın suratına attığı sağlam bir tokatla yere düşecek gibi oldu.
Ancak uzun boylu, güçlü kuvvetli bir kadındı. Normalde bir kadını yere serecek tokat annemi sersemletti sadece… Annem kendine geldikten sonra ayağa kalkmak istedi, ama bu kez de Abuzer'den sert bir tokat yedi. Abuzer yarağını bana doğru uzatarak,
“Bana bak orospu, ya bizim dediğimizi yaparsın, ya da oğlunu siker kadın yaparız. Biz bu zamana kadar çok erkeği kadın yaptık, seninkini de yaparız görürsün!” dediğinde annem gözlerini açtı kocaman ve
“Yapmayın, Allah aşkına yapmayın, siz nasıl adamlarsınız?” dedi yalvararak. Sonra da, “Tamam, Allah aşkına bırakın oğlumu, ben yapıcam, ne isterseniz yapıcam!” dedi ağlayarak. Vakkas söze karışıp, “Al şunu ağzına, adam gibi yala… Orospular gibi pardon… Orospular gibi yapacaksın anladın mı? Kırk yıllık orospu gibi yalayacaksın!” dedi sırıtarak. Annem bu sözlere,
“Tamam, tamam, bırakın oğlumu, yapıcam, rahat bırakın onu!” diyerek karşılık verdikten sonra yarağı tuttu ve dahi bir iştahla emmeye başladı. Şimdi iki eliyle kavramıştı yarağı ve başını hızlı hızlı oynatarak ağzına alıyordu. Vakkas'ın dediği gibi kırk yıllık orospu gibi yapmaya başlamıştı. Adamın yarağını yeniden ama daha kuvvetli şekilde somuruyordu.
Islak ve yoğun saksonun yanında “Ommm, ımmmm, ummmm!” sesleri çıkıyordu annemden. Vakkas büyük keyif alıyordu, annemin başını üstten tutmuştu, ancak bastırmasına gerek kalmadan annem kendisi yapıyordu her şeyi… Annem Vakkas'ın yarağını boydan boya alıyordu ağzına. Acelesi varmış gibi hareketlerle sokup çıkartıyordu durmadan. Ara sıra da iyice şişmiş kararmış, kıllı taşaklarını emiyor, onları ağzına sokup çıkarıyor, yalıyordu.
Kıllı kasıklarını öpüyordu. Yarağı dondurma gibi yalıyor, dilini kafasında gezdiriyordu. Yarağın annemin yanaklarında yaptığı hareketli şişkinlikleri gördükçe iğreniyordum.
Annem sanki zorla değil de, bu işten zevk alır gibi yapıyordu. Abuzer'in, “Yanıyor bu kadın!” derken haklı olduğunu görüyordum. Anneme karşı tiksinti ve nefret duymaya başladım. Anne dediğim kadın bir orospudan farksız davranıyordu. Vakkas da annemin bu hareketlerinden çok keyif almıştı, bana bakıp sırıtıyor, küfürler ediyor, annemin gerçek bir orospu olduğunu söylüyordu. Annem dizlerinin üzerinde ileri geri gidip geliyordu. O kadar iştahla yapıyordu ki Vakkas'ın zevk sıvıları ağzını doldurup çenesinden akarken bundan hiç rahatsız olmamıştı. Vakkas annemin bu iştahlı saksosuna bir süre sonra boşalarak karşılık verdi. Boşalırken inliyor, anlamsız sesler çıkartıyordu. Yüzünün şekli garip bir hal almıştı. Boşalırken bile annemin ağzına sokup çıkartmaya devam etti yarağını…
Dölleri annemin ağzından çenesine, üstüne akıyordu ama annem sanki sütlü kahve içer gibi hepsini içmiş, hiç sıkıntı yapmamıştı. Vakkas tamamen boşaldıktan sonra kendini geri çekip yarağını çıkardı annemin ağzından… Annem az önceki havlu ile ağzını ve çenesindeki dölleri sildi. Birkaç kez öğürdü ama kusmadı. Abuzer'den sonra Vakkas'ın döllerini de yutmuştu. Bir kaç sefer öksürdü. Sonra da,
“Su var mı?” diye sordu. Abuzer kapıyı açıp,
“Halim, ordan su getirin çabuk!” diye seslendi. Az sonra adam kapının aralığından küçük bir pet şişe suyu uzatıp Abuzer'e verdi. Abuzer yeniden kapıyı kapatıp suyu anneme uzattı. Annem suyu alıp birkaç yudum içtikten sonra öksürdü. Kendine geldiğinde ayağa kalktı. Vakkas da Abuzer gibi boşaldıktan sonra bir sigara yakmış içiyordu. Annem dizlerini tutup,
“Dizlerim ağrıdı böyle!” dedi ve yatağa oturdu. Elindeki şişeden bir iki yudum daha aldı. Bana hiç bakmamaya çalışıyordu. Vakkas elindeki sigarayı gösterip,
“İçer misin?” diye sordu anneme, ama o başını sağa sola sallayarak,
“Hayır!” dedi. İçki ve sigaradan nefret ederdi. Abuzer,
���Ablacım üstündekileri çıkartsana, daha çok işimiz var seninle!” diyerek iğrenç bir kahkaha attı. Annem,
“Oğlumu çıkarın dışarı!” deyince, Vakkas annemin ağzını sertçe sıktı ve
“Bana bak orospu… Ben ne dedim sana? Oğlun burada kalacak. Her şeyi görecek. Bize yamuk yapmak neymiş görecek!” dedi öfkeyle. Abuzer de,
“Eğer bir daha oğlumu çıkarın dersen, seni değil oğlunu sikeriz, sen de izlersin!” dedi sinirle. Ardında da bana dönüp,
“İyi ki ananla gelmişsin, yoksa şimdi onun yerinde sen olurdun, onun yerine senin götünü sikerdik!” dedi gülerek… Vakkas annemin ağzını tutuyordu hala… Onu sertçe geriye itince annem yatağın arkasındaki duvara küt diye vurdu başını. İki eliyle başını tutarken,
“Allah belanızı versin hayvan herifler, köpek soyları, yezidler!” diye bağırıp durdu. Ancak Abuzer ve Vakkas hiç cevap vermeden öfkeyle bize baktı sadece. Abuzer,
“Çıkar üstündekileri yoksa ben zorla çıkartırım, eve kadar anadan doğma gidersin!” deyince annem ayağa kalktı.
Titreyen elleriyle başındaki puantiyeli eşarbının iğnelerini çıkardı ve açtı. Altındaki siyah ve yer yer beyazlamış uzun saçları sırtına döküldü. Ardından lacivert pardesüsünün fermuarını tuttu ama indirmeden ince bir süre bekledi. Abuzer yeniden,
“Çıkart lan şunu orospu, oyun mu oynuyoruz burada?” deyince fermuarı indirdi.
Annemin soyunmamak için bu kadar direnmesinin sebebi fermuar indikçe ortaya çıkmıştı. Annem pardesünün altına hiçbir şey giymemişti. Tamamen çıplaktı. Vakkas,
“Vay orospu vay, sen hazırlıklı gelmişsin buraya!” dediğinde, Abuzer,
“Aslanım ben dedim sana bu karı yanıyor!” diyerek güldü.
Annem yaz sıcağında kalın kumaşlı pardesünün altında pişmemek için içine külot bile giymemişti. Uzun zamandır sürekli bu pardesüyü giymesinin sebebi bunu giydiğinde içine bir şey giymesine gerek kalmamasıydı demek ki. Oysa ona aldığım yazlık ve ince pardesüsü vardı, ama son zamanlarda hep bunu giyiyordu. Pardesünün önünü açmış, ama çıkartmamıştı. Sol eliyle memelerini kapatmaya çalışıp sağ eliyle de amını örtüyordu. Ancak Vakkas'ın elini kaldırıp vuracak gibi yapması sonrası ellerini çekti. Ağlamaya başlamıştı yine. Başını öne eğmiş sessizce ağlıyordu. Un gibi beyaz, güneş görmeyen bir vücudu vardı annemin. Karnında ve bacaklarında uzamış ve alınmamış siyah tüyler bulunuyordu. Bir kavun kadar büyük ve yaşına göre iyi sayılabilecek hafif sarkık memelerinin uçları kabarmış gibiydi.
Pardesünün altında çıplak haldeyken meme uçlarının belli olmaması sanırım kumaşın kalınlığındandı. Hiç çocuk doğurmayıp bebek emzirmediği için meme uçları da büyümemişti. Koyu kahverengi ve büyük meme başları vardı annemin… Asıl olay ise alttaydı. Amının üzerinde ve kasıklarında kısa, kalın ve sık kıllardan üçgen şeklinde küçük bir orman vardı. Siyah kılları pırıl pırıl parlıyordu tavandaki çiğ ışığın altında…
Bembeyaz vücudu ile tezat oluşturuyordu bu görüntü. Kılların arasında amının etli ve pembemsi dudakları görünüyordu. Bol pardesünün altına külot bile giymemişti ama bu hiç belli olmuyordu. Belki külot giyse izi belli olurdu ama annem giymeyerek bunu da engellemişti. Birkaç gün önce evde tartılmıştı, 75 kiloydu. Çok hafif bir göbek dışında bir şeyi yoktu. Abuzer,
“Çıkart şunu, hadi!” deyince annem başı öne eğik, bana bakmamaya çalışarak çıkardı pardesüyü ve masanın üzerine koydu. Şimdi üstünde sadece ayakkabıları kalmıştı, çorap da giymemişti. Elleri iki yana sarkık, yatağın önünde duruyordu. Abuzer ve Vakkas annemin bu görüntüsü karşısında yaraklarını sıvazlamaya başlarken ben nefret ve öfkeyle delirmiş gibiydim. Hiç bir şey yapamıyor olmak kahrediyordu beni. Ayağa kalkmaya çalışsam da nafileydi, plastik cırt kelepçelerle bağlanmıştım. Gözlerimden yaşlar akıyordu ama hiçbirinin faydası olmuyordu. “Öff, yanıyor ulan bu karı, yanıyor resmen. Üç karım var ama üçünü toplasan bunun yarısı etmez!” dedi Abuzer kalın yarağını okşarken. Kısa süre önce boşalmıştı ama yarak şimdi eskisinden de güçlü şekilde dikleşmişti. Anneme,
“Domal bakalım!” deyince, annem başını kaldırıp baktı, ağlaması kesilmişti ama yanakları ıslaktı. Bu kez Vakkas,
“Domalsana lan!” diye bağırdı, ama annem onu duymamış gibi yapınca, “Abi bu karı domalmayı unutmuş sikilmeye sikilmeye!” diyerek güldü. Abuzer,
“Bilir bilir bu orospu, her şeyi bilir, bir şey unutmaz o!” dedi. Sonra da, “Domal lan!” diye suratına vuracak gibi oldu. Annem korkuyla geri çekildi önce, sonra da ellerini yatağa dayayarak domaldı. Bu sırada Vakkas beni sandalye ile birlikte yatağın önüne sürükleyip çekti. Annemin vücudu ile aramda yarım metre ya var ya yoktu. Bembeyaz tüysüz kalçaları ve dolgun götü tam karşımdaydı. Bel çukurunda seyrek siyah tüyler ve kıllar vardı. Abuzer koca elleriyle annemin götünün yanaklarını ayırdığında,
“Bak ulan piç, iyice bak!” dedi ve sonra da suratıma tükürdü. Annemin göt yarığını ve bir çukura benzeyen hafif tüylü göt deliğini bana gösteriyordu. Süt gibi beyaz kalçaları ve bacaklarındaki mavi damarları belli oluyordu.
Amının dudakları sanki kabarmış gibi görünüyordu. Kasıklarında da ne zamandır alınmayan siyah kılları vardı. Annem temizliğini ihmal etmişti uzun zamandır. Abuzer sağ elini uzatıp kıllı amının dudaklarını araladığında annemin irkildiğini, koca vücudunun titrediğini gördüm. Sadece ben değil onlar da görmüştü.
“Aha karı oynadı, hoşuna gitti!” dedi Vakkas gülerek.
“Gider orospunun, gider!” dedi Abuzer ve sağ eliyle annemin götüne öyle sert bir tokat attı ki, annem yatağın üzerine abandı. Götünün yağlı, dolgun yanakları sütlaç gibi titremiş, çıkan ‘Şaapp!’ sesi odayı çınlatmıştı. Annem acıyla inledi bu tokadın ardından…
“Bu orospunun her şey hoşuna gider!” dedi Abuzer. Annemi belinden tutup yeniden eski haline döndürdü. Annemin götü kızarmıştı, Abuzer'in beş parmağının izi götünün üzerinde çıkmıştı.
Abuzer bir süre göt yanaklarını sıkıp yoğurdu hamur gibi, ufak birkaç tokat daha attı. Ama sonra dizlerinin üzerine çökerek annemin tam arkasında yer alarak birden ağzını annemin kasıklarının arasına soktu. Siyah ve uzun pos bıyıklı ağzı annemin kıllı amı ile buluşmuştu. İştahla annemin amını emiyor, amına paspas çekiyordu. Annemse bu durum karşısında hiç tepki vermemeye çalışıyordu ama nafile. Hemen yarım metre ötemdeki annemin vücudunun titremelerini, kasılmalarını görmemem mümkün değildi. Abuzer koca ağzını annemin amına dayamış ve bir kuzunun annesinin memesine saldırması gibi saldırmıştı, annemin amından süt içmeye çalışıyordu sanki. Kalın parmaklı, iri elleri annemin kalçalarında, göt yanaklarında geziniyordu. Birden bana döndü ve kaba sesiyle,
“Yanıyor ulan senin anan, amcığı fırın gibi!” dedi. Başımı tuttu ve beni çekip öne doğru eğerek annemin amına yaklaştırdı yüzümü. Annemin amının dudakları şişmişti, belki Abuzer'in yalamaları belki de annemin aldığı keyif sonucu kasıklarında hafif bir ıslaklık vardı.
Amının içi oldukça genişti. Am dudaklarının karalığına karşın amının içi kızıldı. Bu arada göt deliği de hemen amının üzerinde kara, kör bir kuyu gibi duruyordu. “Bak ulan orospu çocuğu, bak!” diyerek başımı daha çok eğmeye başladı. Ben dirensem de yapamıyordum.
Burnumun ucu annemin kasıklarının arasına girdi önce, sonra da amının içine. Kendimi kurtarmaya çalışıyordum ama nafile… Burnum ve bantlı ağzım annemin amındaydı. Oldukça sıcak, ter ve sidik kokulu amının siyah kılları burnumun ucuna ve çeneme batıyordu.
Bu arada Vakkas da annemi tutmuş, onun kendini çekmesine, kalkmasına engel olmaya çalışıyordu. Annemin ağlamalarını duyuyordum.
“Bırakın bizi, bırakın!” diyordu sürekli ama hiçbir faydası yoktu. Sonunda Abuzer beni geriye çekti. Burnumun ucu ıslanmıştı, annem sarsılarak ağlıyor, Vakkas onu omuz başlarından tutuyordu. Derin derin birkaç nefes aldım. Kendime gelmeye çalışırken, Abuzer,
“Gördün mü orospu çocuğu, ananın amı yanıyor resmen, pezevenk, anasını satan pezevenk!” diyerek kahkaha attı.
Sonra da yeniden eğildi ve kaldığı yerden devam etti. Annemin kasıklarını, amının dudaklarını emiyor, yalıyordu bir köpek gibi. Vakkas geriye çekildi az sonra ve kalkık duran yarağını okşadı bir süre. Hemen ardından da çevik bir hareketle yatağın üzerine çıktı. Sırtını duvara dayayarak yarağını annemin ağzına gelecek şekilde tuttu ve
“Yala ulan orospu!” dedi bağırarak. Annem tepki verecek gibi olduğunda uzun saçlarını çekti kökünden. Annem acıyla kıvranırken Vakkas'ın kalkık yarağını aldı ağzına.
Şimdi Abuzer annemin amını yalarken, annem de Vakkas'ın yarağını yalıyordu. Vakkas annemin saçlarından kavramıştı, dizlerinden büktüğü bacaklarını iki yana açmıştı iyice. Annemin ağzına sokup çıkarıyordu yarağını.
Annem boğulur gibi oluyordu, yarağın yanaklarındaki şişkinlikleri belli oluyordu önceki gibi. Vakkas bana bakarak,
“Senin annen tam bir orospuymuş oğlum, tam bir orospu!” dedi gülerek.
Abuzer bu sırada annemin amını yiyordu resmen. Hafif kokulu, terli ve kıllı olmasına aldırmadan annemin amını yiyordu. Ancak amı ile birlikte kıllı göt deliğine de dil darbeleri atmaya başlamıştı. Göt deliğine dilinin ucunu değdirdikçe annemin koca vücudunun titrediğini, sarsıldığını görüyordum. Annem ağzında Vakkas'ın yarağı, amında ve göt deliğinde Abuzer'in ağzı, ikisinin ortasında kalmıştı. Sarkan iri memeleri sallanıyordu durmadan. Bacaklarını sağa sola oynatmaya çalıştığını gördüm birkaç kez ama Abuzer o kadar iştahla amını emiyordu ki buna engel oluyordu. Ama sonra zorla da olsa bacaklarını iki yana ayırdı. Abuzer'in ağzı daha da gömüldü amına bu halde. Annemin ayaklarının ucuna basarak kendini kaldırmaya çalıştığını fark ettim. Bacaklarını sağa sola oynatıyordu, kalçaları ve götünün yağlı etleri kasılıyordu. Artık keyif aldığı çok belliydi. Ağzında ise başka bir durum vardı. Vakkas götünü ve belini ileri geri oynattıkça yarağını annemin ağzına sokup çıkartıyordu. Annem gözleri açık ve hiç kırpmadan yarağı ağzına alıyordu.
Ellerini pis yatağın üzerine dayamış güç almaya çalışıyordu, zaman zaman başını geri atmaya çalışıyor ama Vakkas'ın saçlarındaki elleri nedeniyle bunu yapamıyordu. Bu iğrenç manzara bir süre sonra Abuzer'in kendini geri çekmesi ile sona erdi. Ağzı ve bıyıkları epey ıslanmıştı. Aynı şekilde annemin kıllı amı ve kasıkları da öyleydi.
“Ben daha fazla duramayacam!” dedi Vakkas'a. Ama Vakkas,
“Tut kendini, derdin ne, böyle hazine bulmuşuz hemen sikip gönderecek değiliz!” dedi yarağı annemin ağzında olduğu halde… Ancak Abuzer Vakkas'ın bu sözlerine,
“Ben duramayacam gardaş!” diyerek karşılık verdi.
Yarağı kocaman bir patlıcan gibi olmuştu yine… Kafasından zevk sıvıları akıyordu. Yarağının kafasını annemin göt yarığına ve kasıklarına sürttü bir süre ve ardından da bastırmaya başladı. Annem yerinde kıpırdanmaya çalışınca Abuzer belinden sıkıca kavradı.
“Kıpraşma ulan orospu, senin de hoşuna gidecek!” diye bağırdı sinirle ve beline şiddetli bir yumruk indirdi. Annem ağzı Vakkas'ın yarağı ile dolu olduğundan ses edemedi ama çok canı yanmıştı. Kıvranmayı, debelenmeyi bıraktığında Abuzer'in kalın ve uzun yarağı amına girmeye başlamıştı. Az sonra taşaklarına kadar girmişti Abuzer'in yarağı. Yarağı ağzına almakta zorlanan annem amına hepsini almıştı…
*** Devam ***
35 notes
·
View notes
Text
Dolar yükselince - 3
Üvey annem hayretle bakıyordu bana… İki yabancı erkek tarafından tecavüze uğramaktan çok, üvey oğlunun ona baka baka sikinin kalkması, bununla kalmayıp bir de boşalması onu daha fazla utandırmış gibiydi.
*** Bölüm 1 2 3 4 5 6 ***
Abuzer hızlı hızlı sikmeye başladı annemi. Yarağı boydan boya girip çıkıyordu amına… Annem yarak darbeleri ile sarsılıyor ve öne arkaya gidip geliyordu sürekli… Vakkas'ın yarağı da bu gidip gelmelerle boğazına kadar girip çıkıyordu.
Top güllesi gibi memeleri sarkık halde sallanıp duruyordu aralıksız… Götünün yanakları, kalçaları ve belinin etleri titriyordu. Üç karısı ve on çocuğu olan Abuzer, sikiş konusunda deneyimli bir erkekti ve bunu konuşturuyordu gözlerimin önünde… Yarağını bir hızlı, bir yavaş sokup çıkarıyor, annemin amında bir süre beklerken götünü oynatarak yarağını içinde çalkalıyordu.
Bu anlarda götünün kıllı ve kaslı yanakları kasılıyordu. Sonra çıkarıp kafasını göt yarığına sürtüyor, ardından yeniden amına girip sikmeye devam ediyordu. İçerinin nemli ve sıcak havası bunaltıcı bir hal almıştı. Abuzer'in iri yarı vücudu ter içinde kalmıştı. Annemin güneş yüzü görmeyen beyaz vücudu ise tepeden vuran floresan lambanın altında yağlanmış gibi parlıyordu. Vakkas da Abuzer gibi terlemişti. Bense üzerimde keten pantolon ve tişörtle su içinde kalmıştım. Abuzer'in pompalamaları gittikçe hızlanırken, Vakkas belini yılan gibi oynatarak yarağını sokup çıkarıyordu annemin ağzına… Pis gülüşlerinin arasında küfürler savuruyordu anneme… Saçlarını sıkı sıkı tutmuş, başını oynatmasına izin vermiyordu. Annemin gözlerinden akan yaşlar salyası ile birleşip yatağın üstüne damlıyordu. Ancak bir süre sonra Vakkas yarağını çıkardı annemin ağzından. O anda annem tıkanır gibi oldu ama bu hali uzun sürmedi. Abuzer bu sırada var gücüyle pompalıyordu. Şişkin taşakları ve kasıkları annemin göt yanaklarına ve kalçalarına çarptıkça çıkan ‘Şap şap şap şap!’ sesleri odanın duvarlarında gidip geliyor, yankılanıyordu. Vakkas yatağın üzerinden inerken Abuzer de annemin amından çıktı. Yarağının kafası morarmış, şişmişti, ıslak ve yapış yapış görünüyordu. Annemin amı da epey genişlemişti ve amının dudaklarının arasından içinin kızıllığı görünüyordu.
Abuzer bir süre sıvazladı yarağını, annemin götünün yarığına sürtüp göt yanaklarına yarağıyla tokatlar attı. Vakkas ise,
“Burası çok sıcak oldu!” diyerek kapıyı açtı, “Halim şu vantilatörü getirin ulan!” diye bağırdı. Az sonra Halim elinde ayaklı bir vantilatör ile aralık kapıdan içeri girip yaşanan sikişi izledi bir süre… Halim hem gülüyor hem de olayın içine dahil olmadığı için Vakkas'a veryansın ediyordu.
Halim ve Vakkas ayaküstü konuşurken Abuzer'in yarağını annemin götüne soktuğunu gördüğümde yerimde sarsıldım. Annem dizlerinden büktüğü bacaklarını iki yana açarak belini eğmişti. Abuzer sol eliyle beline bastırırken sağ eliyle yarağını tutuyordu.
Annemin kıllı göt deliği yavaş yavaş açılıp genişliyor, Abuzer'in kalın yarağı da içine giriyordu. Kalbim daha şiddetle atmaya başladı. Annem,
“Ahhhh… Yapmaa… Çıkaarr… Ayy… Aahh… Çıkarr… Uhhh… Iyy!” sesleri ile çektiği acıyı gösterse de Abuzer'in buna aldırış ettiği yoktu. Hatta tam aksine gaza geliyor, yarağını bastırdıkça göt deliğine daha çok giriyordu. Sonunda daha derine gidemeyeceğini anlayan Abuzer annemin götünde ileri geri çalışmaya başladı. Abuzer'in yarağı amında olduğundan daha yavaş şekilde gidip gelmeye başladı annemin götünde. Annem dudaklarını emiyor, ısırıyordu. Acı içinde kıvranıyordu. Abuzer,
“Bu karının götü çok sıkı amına koyayım, yarağımı kıracak!” dedi, bir süre sonra da çıkardı yarağını annemin götünden. Annemin göt deliği epey genişlemişti, şimdi içinin karalığı görünürken deliğin ağzı kendi kendine daralıp genişliyordu. Abuzer eline bolca tükürdükten sonra yarağını sıvazladı ve sonra yeniden göt deliğine bastırdı. Annem yeniden debelenmeye çalıştı ama Abuzer sıkı sıkı tutuyordu onu belinden… Bu olanların arasında, Halim,
“Biz ne zaman yapacağız abi?” deyince, Vakkas,
“Tamam ulan bizden sonra sıra sizde, bekleyin biraz!” dedi ve sonra kapıyı kapadı. Ayaklı vantilatörün kablosunu fişe takıp çalıştırdı. Abuzer annemin göt deliğini bir sondaj makinesi gibi deliyor ve genişletiyordu. Ayı gibi sesler çıkartmaya başlamıştı yine. Annem yatağın üzerindeki ellerini sağa sola atıyor, yatağı sıkıyor, çekiyordu. Az önceki acı feryatları azalmıştı.
Annemin azalan feryatları ile birlikte Abuzer'in yarağı yarısından fazla girip çıkar olmuştu götüne. Abuzer şimdi daha hızlı şekilde hareket ediyor, gidip geliyordu. Zevkle inliyor, anneme küfürler ediyordu.
Annemin göt deliğinin ağzı yarak içine girerken dibe çöküyor, çıkarken ise dışa doğru açılıyordu. Abuzer'in böğürmeleri çoğalmıştı. Yarağı annemin götüne son hız girip çıkıyordu. Kendini kaybetmiş gibiydi. Pompalamıyor, resmen zımbalıyordu annemin götüne… Annemden bu anlarda,
“Ihhh, ıhhhh, ayyyy, uhhhh, ımmmm, uffff, offff!” sesleri çıkmaya başlamıştı. Uzun yıllardır sikişmeyen, yarak yemeyen annem bu seslerle aldığı keyfi dışa vuruyordu. Sadece amından değil, götünden sikilmek de ona zevk veriyordu. Abuzer iki eliyle annemin saçlarını çekmeye başladı biraz sonra… Annem başını acı ile yukarı kaldırmak zorunda kalmıştı. Bacaklarını sağlı sollu oynatıp biraz daha açmaya çalışıyordu. Sol elini yatağın üzerinde tutarken sağ elini biraz daha üstte duran karyolanın demirine attı. Annem hırıltılı ve boğuk sesler çıkarıyordu şimdi. Gözlerini karşısındaki duvara sabitlemişti. Annemin baktığı duvarda köşelerinden bantla yapıştırdıkları porno dergisinden yırtılmış bir resim vardı. Koca yaraklı iki adam bir kadını aralarında tost yapmışlar, sikiyorlardı.
Zavallı annem, gözleri duvardaki porno resimde sabitlenmiş, aynı o kadın gibi acımasızca sikiliyordu. Abuzer saçlarını bir jokeyin atın dizginini tutması gibi tutuyor, çekiyor ve var gücüyle sikiyor, sokup çıkarıyordu yarağını…
Götünün en derinlerine girip çıkan yarak annemi yerinde zıplatıyordu. Yere sağlamca bastığı 40 numara ayaklarıyla bile dengede durmakta zorlanıyordu. İkili arasında olanlara kenardan bakan Vakkas olaya katılmaya karar vererek yanlarına yaklaştı. Annemin sallanan memelerini tutup sıktı bir süre… O anda annemin bu şekilde iki yabancı erkek tarafından sikilmekten zevk aldığını gösteren hareketi geldi.
Sol eli yatağın üzerinde kalmaya devam ederken karyola demirindeki sağ elini Vakkas'ın halen sert ve dimdik duran yarağına attı. Yarağı sıvazlamaya başladı. Karşısındaki duvarda asılı porno resimden mi etkilendi acaba, bilmiyorum. Vakkas keyiflendi annemin elinde siki okşanınca,
“Uff… Bu orospu yanıyor aga… Yarak diye yanıyor bu karı…!” dedi kahkahayla. Abuzer kan ter içinde kalmış ama halen boşalmamıştı. Dakikalardır tüm gücüyle götünden sikiyordu annemi… Annem ise artık benim orada olduğumu unutmuş gibiydi. Vakkas'ın yarağını sıvazlıyor, zaman zaman da yorulduğunda elini onun omzuna atarak destek alıyordu. Derken Abuzer annemin götünden çıktı. Abuzer yarağını sıvazlayıp salladı bir süre. Annemin götünün yanakları ve kasıkları kızarmıştı. Göt deliğinin ağzı bir liralık para kadar açık duruyordu. Abuzer annemi belinden kavradı, annem sağ elini Vakkas'ın yarağından çekti.
“Geç şöyle, gel!” diyerek hemen önümde annemi ayakta domalttı. Annemin yeniden götüne girerken Vakkas da yarağını ağzına alması için uzattı. Annem yarağı aç bir kurt gibi kavradı eliyle ve ağzına aldı. Az sonra Abuzer yeniden annemi götünden sikmeye başlamıştı. Şimdi daha hızlı ve sert şekilde sikerken, annem de Vakkas'ın yarağını deli gibi somuruyordu. Vakkas annemin saçlarını çekiyor, sırtını ve belini okşuyordu. Abuzer'in abanmaları ile öne doğru atılan annemi Vakkas yarağı ile bir duvar gibi durduruyordu. Ağzındaki siki emerken “Ohh… Immm… Mımmm…” sesleri çıkıyordu annemin ağzından… Koca yarak ağzına boydan boya girmişti. Yarağın annemin ağzının içindeki hareketlerini yanaklarından görebiliyordum.
Abuzer var gücüyle pompalıyordu annemin götüne… İnsanüstü bir güçle sikiyordu annemi… Annemin koca memeleri neredeyse bir ineğin memeleri gibi şişmiş ve sallanıyordu durmadan… Abuzer artık kendini kontrol edemez şekilde hızlanmıştı. Annemin vücudunun her gram eti ve yağı sarsıla sarsıla oynuyor, löpürdüyordu. Annemin o yarağı götüne boydan boya aldığını görmek beni acayip etkilemişti. Kalp atışlarım son raddeye gelmişti. Boyun damarlarım şişmiş, sandalyeden düşecek kadar sarsılır haldeydim. Kısa süre sonunda Abuzer'in suratının şekli değişti. Televizyonda izlediğim yüksek G kuvveti yiyen pilotlar gibi gerilmiş, gözleri içe göçmüştü. Goril gibi sesler eşliğinde annemin götüne boşalıyordu. Tamamen boşalana kadar annemin götüne abandı, yarağını içinde tuttu. Biraz sonra çıkardığında ise annemin açık duran göt deliğinden kirli beyaz sıvı akıyordu. Abuzer oyun dışı kalmıştı ama, annem Vakkas'ın yarağını iştahla emip somurmaya devam ediyordu.
Ancak Vakkas daha fazla bu şekilde kalmak istemeyince yarağını çekip çıkardı annemin ağzından… Sonra da arkasına geçip Abuzer'in boşluğunu doldurdu hemen, ama götüne değil amına girdi. Tam o sırada Abuzer,
“Ulan bu ne? Bu orospu çocuğunun siki kalkmış!” dediğinde amından çıktı hızlıca… Baktıkları yer pantolonumun önüydü. Krem renkli keten pantolonumun önü ıslanmıştı. Çişe benzemiyordu bu. Öyle olsa anlardım, hem bacaklarımdan da akardı. Bu başka bir şeydi. Üstelik pantolonumun önü kabarmış, şişmişti. Abuzer'in söylediği buydu. Annem doğruldu. Yüzü ve saçları ter içindeydi, adeta suya batıp çıkmıştı. Dudaklarının üzerinde, yanaklarında ve hiç alınmamış gibi duran siyah kalın kaşlarının üzerinde çiğ damlaları gibi ter damlacıkları vardı.
Yüzü pancar gibi kızarmıştı ayrıca… Bir elini ağzına götürmüş, hayretle bakıyordu bana… İki yabancı erkek tarafından sikiliyor olmaktan çok, oğlunun ona baka baka sikinin kalkması, bununla kalmayıp bir de boşalmış olması onu daha çok utandırmış ve üzmüş gibiydi.
Üçü de bana bakıyorlardı. Islanan önüme, kabarıp sertleşerek pantolonumun önünde çadır kuran sikime… Vakkas gülerek yarağını tutarken iğrenç bir şey söyledi.
“Şöyle geç bakayım… Oğlunun sikini ağzına al!” dediğinde, annem şaşırarak,
“Ne? Sen ne diyorsun?” dedi öfkeyle.
“Dediğimi yap ulan sürtük!” dedi Vakkas daha da sert bir sesle. Abuzer Vakkas'ın bu teklifini beğenmişti, annem yeniden itiraz edecek gibi olduğunda öfkeli bir tokat patlattı suratına… Annem daha fazla direnemeyeceğini anlamıştı. Vakkas onu sikerken oğlunun, daha doğrusu üvey oğlunun yarağını ağzına alacaktı. Ancak isteklerinin bununla sınırlı olmayacağı Abuzer'in devamında gelen sözleri ile belli oldu. “Bana bak kadın… Sana bir teklifim var. Bu akşam bizim gibi oğlunu da memnun edersen dediklerini yaparım. Borcunu dolardan Türk Lirası'na çevirir, yeni ve uzun vadeli senetler yaparım.” Annem aptallaşmış gibi yüzüne bakıyordu.
“Anladın mı? Kabul edersen hemen şimdi hazırlarım senetleri. Yok, etmezsen ananızı sikerim. Sike sike ödetirim o parayı size… Duydun mu beni?” dediğinde annemin yüzü renkten renge, şekilden şekle girdi. “Sen ne diyorsun be? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?” dedi annem öfkeyle… Vakkas elinin ayası ile annemin kulağının tozuna bir tokat atarak,
“Asıl sen duyuyor musun, adam sana ne söylüyor dinlesene. Eğer oğlun da seni sikerse borcunu yeniden düzenleyecek!” diye bağırdı. Annem sessiz kaldı, başını öne eğerek yere bakarken Abuzer kapıyı açıp içeriye seslendi,
“Oğlum o çekmecede benim çanta var, getirin onu!” diyerek. Az sonra aralık kapıdan bir el uzanıp çantayı Abuzer'e verdi. Abuzer çantayı açtı. Bir tomar imzalı senet arasından benimkileri aldı. Annemle benim bakışlarımız arasında yırtıp yere attı. Sonra da hesap makinesini çıkarıp birkaç işlem yaptı. Makinenin ekranındaki sayıyı bize göstererek,
“Türk Lirası ile borcunuz bu oluyor. Bin lirasını da ben sildim ayrıca… Bunu oniki aylık senede bölüyorum!” dedi. Sonra da masanın üzerinde hızlıca oniki senedi yazıp hazırladı. Anneme uzatıp,
“Gel buraya, imzala şunları!” dediğinde annem bana baktı. Gözleriyle bana ne yapacağını soruyordu. Hızlı hızlı aşağı yukarı salladım başımı imzalasın diye… Annem bu cevabım karşısında şaşırmış gibi baktı önce, ama sonra da kalemi alıp senetleri tek tek imzaladı.
Neye evet dediğimi biliyordum elbette… Bu sapık adamların gönlünü yapacak, onların önünde annemi sikecektim. Ama yapacak başka bir şeyim yoktu maalesef… Annemin imzaları ile en başta istediğimiz olmuş, borcumuz dolardan Türk Lirasına dönmüştü. Abuzer ve Vakkas önemli bir iş başarmış olmanın keyfiyle sırıtırlarken, Vakkas çıkardığı pantolonunun cebinden sustalı bir bıçak çıkardı ve bununla plastik kelepçelerimi kesti.
Ellerim serbest kalır kalmaz ağzımdaki bandı söküp kalktım ayağa. Sonunda özgürlüğüme kavuşmuştum. Ancak üvey annemin bakışlarından bundan hiç memnun olmadığı belli oluyordu. *** Devam ***
34 notes
·
View notes
Text
Dolar yükselince - 4
Üvey annem de çekingen davranıyordu bana… Gerçekten o da istiyor muydu acaba? Babam kocalık yapamıyormuş kadına… Cinsel isteklerini karşılayamıyormuş. Beni üvey oğlu değil de bir erkek olarak görecek miydi yoksa?
*** Bölüm 1 2 3 4 5 6 ***
Sonunda özgürlüğüme kavuşmuştum. Ancak üvey annemin bakışlarından bundan hiç memnun olmadığı belli oluyordu. Çünkü kendisinin de çok iyi bildiği, yıllar önce babamın bizden yapmamızı istediği ve ne kadar çabalasak da unutamadığımız olay şimdi gerçek olacaktı…
Bundan beş yıl önce, 22 yaşındaydım, askerlik yeni bitmişti. İş bulana kadar bakkalda annemle babama yardım ediyordum. Milli olmamış, bir amın tadına bakmamıştım henüz.
Elim sikimde geziyordum resmen. Bakkala gelen komşu kadınlara ve kızlara farklı gözle bakar olmuştum. Utangaç ve içine kapanık biri olduğum için arkadaşlarım milli olurken ben gece gündüz 31 çekiyordum. Bu da benim daha çok içime kapanmama sebep oluyor ve ruh sağlığımı olumsuz etkiliyordu. Asosyal, eve kapanıp masturbasyon yaparak zevk almaya çalışan bir psikopat olup çıkmıştım.
Bunun üzerine annem beni zorla fal, büyü işlerinde isim yapmış yaşlı bir kadının evine götürdü. Onu kırmamak için razı olmuştum. Kadın beni okuyup üfledi, kurşun döktü. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Sonrasında kadın bir şey demeden beni odadan çıkardı. Ama içeride annemle birkaç dakika kaldılar. Annem odadan çıktığında yüzü kızarmış gibiydi.
“Anne kadın ne dedi?” diye sordum birkaç sefer, ama annem bana cevap vermek yerine sorularımı geçiştirdi.
O günden sonra annemle babamın aralarında fısıldaşmalarına çokça şahit oldum. Beni fark ettikleri anda konuşmalarını kesiyorlar, ya da konuyu değiştiriyorlardı. Bu halleri bendeki merakı büsbütün artırıyordu. Bir gün bakkalda annemin olmadığı bir zamanda babam dükkanın kapısını aralayıp,
“Gel oğlum, seninle konuşacaklarım var!” deyince meraklandım.
“Ne oldu baba, hayırdır?” dedim.
“Oğlum artık büyüdün, askerliğini de yaptın. Bir sıkıntın derdin varsa bana anlat, ben senin babanım!” deyince,
“Yok baba, ne sıkıntısı?” dedim karşılık olarak. Babam başımı okşayarak,
“Oğlum, bana anlatabilirsin, benden çekinme. Burada erkek erkeğe konuşuyoruz. Bir ihtiyacın varsa söyle!” dedi bu sefer. Babamın bu ‘Erkek erkeğe konuşuyoruz’ lafı konunun ne olduğunu az çok açığa çıkarmıştı. O nedenle utandım. Babam konuyu hiç evirip çevirmeden,
“Sen milli oldun mu?” diye sorduğundaysa yüzüm kıpkırmızı oldu. Başımı ‘Yok’ anlamında salladığımda gülümsedi.
“Geçen gittiğiniz falcı kadının dediği doğruymuş demek ki… Bu halin kaç zamandır benim de dikkatimi çekiyordu ama seni üzmemek için ses etmedim. Oğlum daha önce deseydin ya bunu, bulurduk bir çaresini!” dediğinde utancımdan yerin dibine girecektim.
Babamın daha fazla konuşmasına izin vermemek için dışarı çıktım ve o gün bakkala dönmedim bir daha… Sonraki birkaç gün boyunca annemle babamın fısıldaşmaları devam etti.
Ben ikisinin de yüzüne bakmaya utanıyordum, ama onlar bana içtenlikle yaklaşmaya çalışıyordu. Utandığım için yemekleri bile odamda tek başıma yiyordum. Ancak bir akşam geç bir saatte babam beni salona çağırdı. Annem yoktu. Yanına oturmamı istedi. Bana bir erkeğin ihtiyaçları olduğunu, bunların giderilmesi gerektiğini yoksa içten içe zarar vereceğini dini örnekler de vererek anlattı. “Bu işin asıl çaresi senin evlenmendir, ama bizim halimiz meydanda… Bu parasızlıkla seni evlendiremeyiz. Bir iş bulup çalışsan para biriktirsen, o da ne zamana olur belli değil. Ama bu işi evlilik öncesinde halletmek gerek…” Merakla dinliyordum babamı…
“Seni geneleve göndermek istediğimi söyledim, ama annen buna yanaşmadı. Ben oğlumun öyle pis, ahlaksız yerlere gitmesini istemem dedi… En sonunda kendi göbeğimizi kendimiz kesmeye karar verdik. Bu işi annen halledecek yavrum. Bu fedakarlığı gösterecek…” dedi. Babamın sözleri bittiğinde ne demek istediğini anladım tabi ama inanamıyordum,
“Ne diyorsun sen baba?” diyebildim.
“Senin sorununu annen çözecek evladım. Üvey annen… Seni milli yapacak, rahatlatacak.”
“Ya baba git işine, deli misin nesin!” dedim tepkiyle ve odama girdim. Ancak babam ciddiydi, peşimden odama geldi.
“Kadın halledecek oğlum, çekinmene gerek yok. Neticede öz anan değildir, üveydir. Kendisi kabul ediyor, ben kabul ediyorum, niye itiraz ediyorsun?”
“Ya baba sen hasta mısın? Kadın üvey de olsa benim annem, böyle saçmalık olur mu?”
“Biz ikimiz bu işin tüm vebalini üstümüze aldık oğlum.. Bunun günahını öte tarafta biz vereceğiz. Senlik bir şey yok! Kimse bilmeyecek zaten… Her şey burada kalacak. Hem…” Durdu, bir nefes aldı, sonra devam etti. “Hem biz zaten üvey annenle kardeş gibiyiz kaç zaman… Kocalık yapamıyorum kadına… Hani demem o ki, ikiniz için de iyi olur bu…”
“Ya baba senin kafan iyi mi? Böyle şey olur mu ya, delirdiniz mi siz?” dedim öfkeyle ve zorla çıkardım odadan, kapıyı da kilitledim. O gece gözüme uyku girmedi. Nasıl olur da böyle bir şeyi akıllarına getirebildiklerini anlayamıyordum. Birkaç gün bakkala gitmedim, odamdan dışarı çıkmadım. Öfkem geçtiğinde yeniden bakkala gittim, ama özellikle annemin yüzüne bakmamaya çalışıyordum. Baktıkça aklıma geliyor, yüzüm kızarıyordu.
Üvey annem de aynı şekilde davranıyordu bana… Bir çekingenlik, benim yanımda utangaç bir genç kız gibi kızarıp bozarmalar… Gerçekten o da istiyor muydu acaba? Babam kocalık yapamıyormuş kadına… Cinsel isteklerini karşılayamıyormuş. Beni üvey oğlu değil de bir erkek olarak görecek miydi yoksa?
Geceleri yatağıma yattığımda ister istemez aklıma geliyor, kafamda deli sorular dönüp duruyordu. Kabul etseydim neler olurdu? Üvey annemle ne yapardık diye kafamda kurup olmadık hayaller kuruyordum. Cin şişeden çıkmıştı artık… Babam bu konudan bahsetmedi bir daha… Ancak bu mesele yıllar yılı içimi kemirip durmuştu, ta ki şimdiye kadar…
Tüm bu hatıralar bir anda gözümde canlandı. Babamın benim iyiliğim için üvey annemle beraber olmama bile razı olmasını, annemin bana kaçamak bakışlarını hatırladım. Ben bunları düşünürken Vakkas’ın sırıtarak bana,
“Soyun lan göt, nerelere daldın?” demesiyle gerçek dünyaya döndüm. Abuzer ve Vakkas'ın bakışları önünde utana sıkıla soyunmaya başladım.
Annem başını önüne eğmişti, sanırım benim çıplaklığımı görmek istemiyordu. Baksırım döl içinde kalmıştı. Boşalmıştım ama hiç hissetmemiştim bunu… Yarağım Abuzer'inki kadar büyük olmasa da Vakkas'ınki kadar vardı. İyice şişmiş, sertleşmişti. Tamamen çıplak kaldığımda, Vakkas,
“Vayy…” dedi kalkmış sikime bakarak… “Senin yarak da fena değilmiş lan tüysüz… Daha önce hiç karı siktin mi?” diye sordu.
Yaşadığım heyecanı hemen anlamıştı kurt herif… Bu soru karşısında yüzüm daha da kızardı, çünkü bu benim için ilk olacaktı. Hayatımda sikeceğim ilk kadın üvey annem olacaktı. Annem de cevabımı bekliyor gibi başını kaldırıp gözlerini bana dikmişti. Hepsi bana bakıyordu.
Başımı 'Yok’ anlamında iki yana salladığımda Abuzer ve Vakkas kahkahalara boğuldu. Annemin kızaran yüzünün şekli değişti. Birazdan üvey oğlunu milli yapacaktı. Abuzer iğrenç kahkahalarının arasında,
“Ulan karı, oğlunu milli edecen, gurur duy!” dedi. Vakkas,
“Bu yaşa kadar niye beklettin bu oğlanı be annesi… Verseydin ya daha önce!” dedi sırıta sırıta…
Babamın dediğini yapsaydım annem yıllar önce bekaretimi bozmuş olacaktı. Bugün o gündü, ama aradan beş yıl geçmişti. Belki de boşu boşuna geçmiş, üvey annemin erkeksiz, benim kadınsız aynı evde geçirdiğimiz bir beş yıl… Birbirimize sahte ana oğul gibi davrandığımız, gerçekte içimizde kopan fırtınalarla geçen bir beş yıl…
“Ulan göt, bak bu akşam buraya gelmesen bunlar olmayacaktı, milli olamayacaktın. Demek ki olacağı varmış, hayırlı olmuş!” dedi Vakkas… Abuzer,
“Şükret lan bize pezevenk, sayemizde erkek olacaksın!” dedi. Sonra da annemi bana doğru iterek, “Hadi bakalım valide hanım… Senetleri imzaladın, şimdi de yapman gerekeni yap!” dedi gülerek… Vakkas da,
“Dur bakalım, nasıl olacak bu iş ben de çok merak ediyorum!” diyerek sırıttı. Annem bana doğru bir iki adım attı. Ben olduğum yerde duruyordum. Kalbim heyecanla atıyordu. Yıllar önce babamın yapmamızı istediği şey şimdi gerçek olacaktı, ama yanımızda çırılçıplak iki yabancı adam varken…
Yaşadığım heyecan anneminkinden çok daha fazlaydı. Sapır sapır titriyordum olduğum yerde… Annem altına yastık koyduğu dizlerinin üzerine çöktü. Başını hiç kaldırmadan, biraz çekinerek elini halen üzeri döllerimle kaplı erkekliğime attı.
On yaşında sünnet olduğum günden sonra ilk defa eli sikime değiyordu. O an içimden bir elektrik akımı geçti sanki… Başını kaldırmadan sertliğini koruyan yarağımı tutup sıvazladı, parmaklarının ucuyla boydan boya okşadı.
Sonra da uzanıp sikimin başını öptü, dudaklarını aralayıp ağzına aldı. O an bayılacak gibi oldum. Döllerle kaplı yarağım üvey annemin ağzındaydı. Az önce Abuzer ve Vakkas'ın oluk oluk döllerini yutmuştu, benimkinden de iğrenmiyordu. Yarağımın kafasını dudaklarının arasında bir süre emdi. Meme emen bir bebek gibi emiyordu. Dayanamadım, elimi saçlarına attım. Her zaman arap sabunuyla yıkadığı yumuşacık gür saçlarını okşarken annem de gittikçe kalkan yarağımı ağzına daha çok almaya başladı.
Dili yarağımın kafasına değiyordu, daha doğrusu ağzının içindeki yarağımın kafasını dilliyordu. Annem böyle sakso çekmeyi nereden öğrenmişti? Kendi halinde, dindar, sıradan bir kadın için bu yaptıkları sıra dışı bir durum gibi görünüyordu. Annemin saksosu gittikçe hızlanıp yoğunlaşmaya başlamıştı. Ben de zevke gelmiş, sertçe saçlarını çekiyordum. İki adam yanımızda, pis pis sırıtıp bize bakıyor, alay ediyor, küfrediyordu.
Onları duymuyordum bile, aldırmıyordum. Kendimi annemin dilinin, ağzının verdiği zevke kaptırmıştım. Annem başını ileri geri oynatmaya başlamıştı artık, aynı zamanda sağa sola çeviriyordu. Yarağım son noktasına gelmiş, şişmiş, demir gibi sertleşmişti. Abuzer,
“Yeter bu kadar, tamam hadi!” dedi birden… Zevkimin içine sıçmıştı orospu çocuğu… Ama yapacak bir şey yoktu. Annem yarağımı çıkardı ağzından… Ayağa kalkarken gözlerimiz kesişti. Yüzü kıpkırmızıydı yine… Yaşadığı utanç çok barizdi, ama mecburduk. İkimizin de başka şansı kalmamıştı. Abuzer kalkık yarağını göstererek,
“Şimdi de bunu yala bakalım, daha da sertleştir şunu!” deyince annem eğildi, bu kez dizlerinin üzerine çökmeden ayakta domalarak ağzına aldı yarağını… İştahlı bir saksoya başlamıştı. Öne arkaya ağır hareketlerle yaylanarak Abuzer'in yarağını ağzına sokup çıkarıyordu.
Sağ eli ile Abuzer'in elini tutmuş, sol elini de kaslı ve kalın kalçasına dayamış destek alıyordu, tam önünde değil, hafif çaprazında kalmıştı Abuzer'in… "Immm, ommm, ummm!“ sesleri çıkara çıkara saksoya devam ederken, Vakkas,
"Hadi lan, ne duruyon, sen de katıl bize… Öyle öküz gibi durma!” dedi pis pis gülerek… Sonra da, “Sen de ananın amını em!” diye adeta emir verir gibi konuştu. Annem bu konuşmayı duymamış gibi saksoya devam ederken, Abuzer,
“Hadi geç!” dedi başıyla arkayı işaret ederek… Emrini yerine getirdim, annemin arkasına geçtim. Ellerim ilk anda kalçalarına değdiğinde boşalacak gibi sarsıldım. Sonra da pürüzsüz, dolgun göt yanaklarını kavradım.
Annem arkasında olduğumu biliyordu, ama kendini yaptığı işe kaptırmışçasına hiç tepki göstermiyordu. Yavaşça dizlerimin üzerinde çöktüm. Şimdi annemin sikilmekten kabarmış ve dudakları ayrık duran amı ile genişlemiş göt deliği karşımdaydı. Yatağın üzerinde duran el havlusuna uzandım ve bununla göt deliğinin ağzını sildim. Bu sırada annem sanki benim daha rahat etmemi istiyormuş gibi yana doğru birkaç adım atarak Abuzer'in önüne geldi.
Ben de dizlerimin üzerinde sola kaydığımda amı ve götü tam karşımdaydı yine… Kalçalarını tutup okşarken annem başını hızlı hızlı kaldırıp indirerek Abuzer'in yarağını boğazına kadar sokup çıkartmaya başlamıştı. Belden yukarısı aşağı yukarı kalkıp iniyordu. Göt yanaklarını kavradım. Annem bacaklarını iki yana açtı biraz daha… Benim ne yapacağımı biliyordu. Daha rahat ve zevk alabilecek pozisyonu yaratmıştı hem kendine, hem de bana…
Yavaşça başımı yaklaştırdım. Ayrık duran hafif kıllı amına dilimi değdirdiğimde iğrendim ilk başta… Abuzer annemin amını adeta yerken ben iğrenmiştim. Dilime ve ağzıma garip, kekremsi bir tat geldi.
Hayatımda ilk defa bir kadının amını yalıyordum. Keşke bu pis izbe yerde değil de evimizde olsaydık diye geçirdim içimden… Annemin yatağında yapsaydık bu işi… Yıkanıp temizlenmiş olsaydık, misler gibi koksaydı annemin amcığı… Doya doya öpüp yalasaydım tertemiz… Fakat her şeye rağmen, ağzımın ve dilimin amına değmesinden annemin büyük bir keyif aldığını gövdesi titrediğinde anladım. Oğlunun amcığını yalamasından zevk alıyordu. Yeniden dilimi uzattım ve amını bir dondurma yalar gibi yaladım.
“Nasıl lan ibne? Çıktığın amcığı beğendin mi?” diyerek güldü Vakkas… Abuzer,
“Yok lan, çıktığı amcık bu değil…” dedi sırıtarak… Siki annemin ağzında yalanırken zevk içinde saçlarını çekiştirip duruyordu. “Üvey anasıymış bu orospu… Ama amcık fena değil yaşına göre… Çocuk doğurmamış, kocası da dağıtamamış pek… Onun yerine oğlan dağıtır bundan sonra dar amcığını… Tadına bir varınca onsuz duramaz piç…”
Annem o anda ağzı yarakla dolu olduğu halde zevkle inledi. Dilimle okşamalarım mı tahrik etti, Abuzer’in konuşmaları mı bilmiyorum. Ama doğru yolda olduğum belliydi. Dilimi amına bastırarak yaladım bu sefer… Amının etli, kızgın ve kabarmış dış dudaklarının ürperip titrediğini gördüm, içinin yakıcı sıcaklığını hissettim. İki elimi kalçalarına attım. Tüysüz, parlak, dolgun kalçalarını kavradım sıkıca… Yeniden, bu kez daha da bastırarak amını boydan boya dillediğimde annem götünü sağa sola oynattı.
Bu sırada bizi izleyen Vakkas annemin sağ elini alıp yarağına attı. Annem de onun yarağını sıvazlamaya başladı hemen ardından… Yüzümü daha da yaklaştırdım ve kokuyu almamaya çalışırken hararetle amını emmeye başladım. Acayip bir şeydi bu. Annemin geniş, derin amı ağzımla bütünleşmişti. Dilimle, dudaklarımla amını emiyor, yalıyordum. Amının ve kasıklarının siyah kıvırcık kılları yüzüme, dudaklarıma batıyordu.
Ama aldığım keyfin yanında hiçbir şeydi bu. Sadece ben değildim zevk alan… Annem de büyük bir zevk alıyordu. Götünü oynatmasından ve yarakla dolu ağzına rağmen çıkardığı iniltilerden zevk aldığı belli oluyordu. Yarağım sertliğinin son noktasındaydı artık. Biraz önce boşalmıştım ama hiç hissetmemiştim. Oysa şimdi tüm bedenimle, ruhumla hissediyordum bunu… Yarağım zonklamaya başlamıştı. Taşaklarım bir an önce annemin amına girip akmak isteyen döllerimle doluydu.
Kendimi tutmak için çabalıyordum. Abuzer ve Vakkas gibi deneyimli olmadığım için bunu ne kadar başarabileceğimi bilmesem de elimden geleni yapmaya çalışıyordum. Ben annemin amını iştahla emerken, annem de daha yoğun ve iştahla somuruyordu Abuzer'in yarağını… Aynı anda sağ eliyle de Vakkas'ın yarağını koparacakmış gibi sıkıyor, yoğuruyordu. Vakkas birkaç kez kafama vurup,
“Anan yanıyor lan!” deyip durdu. “Böyle ateşli orospu görmedim ben… Harika kadın senin annen… Değme orospulara taş çıkartır.” İlk duyduğumda iğrenmeme neden olan bu sözün maalesef doğru olduğu ortadaydı. Annem gerçekten de yanıyordu…
*** Devam ***
33 notes
·
View notes
Text
Dolar Yükselince - 5
O anda her şey silindi adeta, ikimizden başkası yoktu dünyada… Sadece ikimiz… Birleşen çırılçıplak bedenlerimiz… İçine giren erkekliğim… Ateş gibi yanan su içindeki amcığı… Sikimi eldiven gibi saran vajinasının verdiği haz…
*** Bölüm 1 2 3 4 5 6 ***
Ben annemin kadınlığını iştahla emerken, annem de Abuzer’in aletini daha yoğun ve iştahla somuruyordu. Aynı şekilde sağ eliyle de Vakkas'ın erkeklik organını koparacakmış gibi sıkıyor, yoğuruyordu. Vakkas bir kaç kez kafama vurup,
“Offf… Anan yanıyor lan!” deyip durdu. İlk duyduğumda iğrenmeme neden olan bu sözün maalesef doğru olduğu ortadaydı. Annem gerçekten de yanıyordu. Bir yandan arkasından yanaşmış annemi yalarken, bir yandan bakışlarımla onun ne yaptığını takip etmeye çalışıyordum.
Şu odaya girdiğimizde örtülü kapalı, kendi halinde bir kadın olan annemle, en ufak bir sözden alınan, namusu için öfkelenen saldıran annemle, şu önümde domalmış kendini bana yalatan kadın aynı kadın değildi.
Adeta içine şeytan kaçmış gibiydi annem… Kısacık bir zaman içerisinde zavallı annemin ar, namus, haya, edep, utanma gibi duygularını yok etmişti bu hayvanlar… İçindeki orospuyu, erkeksiz kalmış, tatminsizlikler içinde kıvranan kadını meydana çıkarmıştı bu puştlar…
Annem bir orospu gibi davranıyor, bu adi heriflere bir fahişe gibi seks hizmeti veriyordu. Hem de isteyerek, onlarla beraber, onların yaptıklarından zevk alarak…
Tabi üvey annemdeki bu değişiklik benim için iyi miydi, kötü müydü bilemiyordum.
Bir yandan acımasızca, aşağılayarak sevişmeye zorladıkları, kapalı yaşamında hiç yaşamadığı en adi şeyleri yaşattıkları, hiç tatmadığı zevkleri tattırdıkları bu kadına acıyordum. Eski hali gözümün önüne geldikçe içim acıyordu. Utanıyordum onun adına, kendi adıma…
Fakat diğer yandan da, utanarak söylüyorum fakat, bizi yapmaya zorladıkları şeyler için, bu inanılmaz, baştan çıkarıcı, pespaye seks sahnelerinin aktörleri olduğumuz için seviniyordum.
O güne kadar bir kadınla birlikte olmamıştım hiç… Dönem dönem hadsiz hesapsız masturbasyonlarla kendimi harap ediyordum. Fakat daha sonra da içimdeki hayvani arzular yatışınca pişman olup aklıma bile getirmemeye çalışıyordum hep… Gece uykumda şeytan aldatmaları, erotik rüyalar, sabah kalktığımda külotlarımın yapışkan spermler içinde kalmaları…
Özellikle de üvey annemle kendimi çırılçıplak birbirimize girmiş olarak gördüğüm o çılgın rüyalar…Kollarımın arasında kıvrandığı, ona zevk verdiğim, ikimizin de kendimizden geçtiğimiz pis rüyalar…
Bugün ilk kez, gerçekten bir kadınla birlikte olacaktım. Hem de üvey annemle… Annem dediğim kadınla… Tefeci haydutların dayak ve zorlamasıyla, ölüm ve silah tehditleriyle ikimizi sürükledikleri ensest bir ilişki yaşayacaktım. Dakikalarca amını yaladığım, içinden akan zevk sularının tadını dilinde hissettiğim, dilimden aldığı zevkle kalçalarını oynatıp duran kadınla…
Aslında gerçek anlamda ensest sayılmazdı ki bu… Neticede üvey annemdi önümdeki çırılçıplak, köpek gibi amını yalayıp emdiğim, zevkten kıvranan bu kadın… Of… Hem de nefis, seksi, hayallerimdeki, rüyalarımdaki kadın…
“Yeter ulan bu kadar…” dedi sonunda Abuzer… Annemin saçını tutarak sikini ağzından çıkardı. Vakkas da benim saçlarımdan tuttu, hevesle emdiğim annemin amcığından çekip uzaklaştırdı beni…
“Amına koduğumun orospusu… Bu kadar istekli yarak yalanır mı ulan? İliklerimi boşaltacaksın nerdeyse isterik karı…” Vakkas’a göz kırptı, “Şimdi sıra oğlunda… Oğlunu mutlu et şimdi bakalım…”
Annem durakladı. Abuzer’in önünde duruyordu hala, diz çökmüş vaziyetteydi. Başını yana çevirdi, arkasında duran bana, oğluna bakmaya çalıştı gözünün ucuyla… Yandan profilini görüyordum annemin… Az önce iştahla yaladığı kalın yarak nedeniyle ağzından tükürükler sızıyor, çenesine akıyordu. Gözleri çakmak çakmaktı. Parlıyordu.
Elinin tersiyle ağzını, çenesini sildi, temizledi şöyle bir… Abuzer’e döndü, başını kaldırıp yalvaran bakışlarla baktı,
“Yapma beyim…” diye yalvardı. “Bunu yapma bize… Etmediğinizi bırakmadınız. Bunu yapmayın. Günah…” Abuzer bir kahkaha kopardı. Eğildi, annemin çenesinden tutup başını bana çevirdi zorla…
“Ulan kaltak… Az önce oğlun senin amcığını yalarken kalçalarını değirmen taşı gibi sallıyordun zevkten… Baksana… Oğlun da yarrağı dikmiş kule gibi… Senin am suyunu tatmış, amcığının kokusunu almış oğlun… Artık seni sikmeden bırakmaz, ben sana söyleyeyim. Azmış kudurmuştan beterdir derler. Senin oğlan anasını sikecek, başka yolu yok. Günahtan korkma, günahı bizim boynumuza…”
“Bırak bu ayakları yavrum…” diyerek elini annemin amına atan Vakkas da söze karıştı. “Sen de oğluna sikileceksin diye bayram yapıyorsun, numara yapma bize… Bırak da çocuk sevinsin. Yavrunu sevindir hanım… Hayatının ilk amcığını siksin oğlan… Bizden sonra da evde devam edersiniz işte, fena mı?”
Bir yandan sırıtarak pis pis konuşuyor, bir yandan eliyle annemin amını yoğuruyordu. Annem iki eliyle Vakkas’ın elini tutmuş, güya parmaklarının hareketine engel olmaya çalışırken, gözlerini kapatmış,dudaklarını ısırıyor, minik inlemeler kaçıyordu ağzından… Yalvarıyordu bir yandan,
“Yapma diyorum… Yapma… Ohh… Lanet olsun… Yapma…”
İkili gruba Abuzer de katılınca ipler iyice koptu annemde… O da iki eliyle annemin iki memesini tutmuş, mıncıklamaya başlamıştı. Sıkıp sıkıp bırakıyor, kabarık uçlarını parmaklarıyla eziyordu.
“Yapmayın… Bırakın…” dedi annem, gerilmiş dudaklarının arasından bir inleme koptu sonra… “Ohhh… Yapmayınn…”
Annem gözleri zevkten kapanmış, bir eliyle Abuzer’in göğüslerindeki elini tutuyordu, diğeriyle Vakkas’ın amcığını karıştıran elini… İki haydut zavallı anneciğimi olmadık şekillere sokuyorlar, zorla zevk almasını sağlıyorlardı.
“Kalk bakalım şöyle…” dedi Abuzer, annemi kaldırıp somyaya oturttu. İki bacağını ayırdı. Bana döndü bu kez,
“Gel bakalım süt oğlan…” dedi. “Anneni sikmenin zamanı geldi artık… Hazır kaldırmışsın yarrağı, ananı sik bakalım…”
Ne yapacağımı bilemeden, donup kalmış gibi hareketsiz, gözlerimi annemin bacaklarının arasında simsiyah kasık tüylerinin arasından bana göz kırpan ıslak amcığa dikip öylece kaldım.
“Hadi len…” diyerek ense köküme bir tokat patlattı Vakkas… Gözlerimde yıldızlar uçuştu bir an, dünyam karardı. Hemen iki adımda gidip annemin önünde diz çöktüm.
Çaresizce başımı kaldırıp anneme baktım. O da bana bakıyordu. İri iri açılmış güzel gözlerindeki anlamı çözemiyordum bir türlü… Korku mu? Şehvet mi? Benden, olanlardan, olacaklardan dolayı utanç mı? Oğlunun onun için kalkmış sikinden alacağı zevklerin heyecan dolu beklentisi mi? Beş on saniye bakıştık.
“Anne.. Ben…” diye fısıldadım. Annem boğuk, çatallı, pürüzlü bir sesle,
“Yap…” diyebildi. “Ne istiyorlarsa yap, bitsin bu işkence…” Bacaklarını iyice araladı. Kadınlığının dudakları açıldı böylece… Amına girmem için, onu daha rahat sikebilmem için hazırdı annem…
“Yaklaş süt oğlan…” dedi Abuzer… “Sen de oğlunun sikini tut bakalım yavrum. Acemidir, bilemez şimdi, amının deliğini bulamaz.” diyerek bir kahkaha attı tekrar…
“Hayvanlar…” diyerek tısladı annem… Bir yandan da onun dediğini yaptı, önünde, bacaklarının arasında duran sikimi iki eliyle tuttu. “Zevk alıyorsunuz değil mi bunu yaparak?” Vakkas atıldı hemen,
“Hem de nasıl zevk alıyoruz bilsen…” dedi. Siki taş gibiydi önünde, eliyle tutup sıvazladı rahatlatmak istercesine… “Hadi başla bakalım, oğlunun yarağı hele bi am görsün. Annesinin amının tadına baksın bi…”
Annem nabız gibi atan sikimin gövdesini parmaklarının ucuyla tutuyordu. İncitmekten korkar gibiydi. Yavaşça kendine doğru çekti, ben de ona doğru ilerledim dizlerimin üstünde… Heyecandan ölecek gibiydim. Abuzer,
“Bak bak bak…” dedi. “Yüzü kıpkırmızı oldu herifin… Hadi oğlum, ananı bekletme… Göm şu yarrağını ananın amına da, o da oğlunun tadı nasılmış görsün.”
Annem elindeki sikimi kendine doğru yavaşça çekti, amının dudaklarına değdirdi başını… Biraz bastırdı…
Offf… Ateş gibiydi, yanıyordu annemin amcığı… Islak, nemli, bir volkan kadar sıcak… Gözlerimi zevkle kapadım bir an… Sonra da telaşla açıp bedenlerimizin birleştiği yere diktim bakışlarımı… Bu anı kaçırmak istemiyordum.
“Başını sürt biraz, oğlunun siki ıslansın bebeğim…” dedi Abuzer… Annem dediğini yaptı, zevk sularıyla ıslanmış amına sürttürdü sikimin başını… Aşağı, yukarı yaptı. Dudaklarını ısırarak, dikkatle yapıyordu işini…
Offf… Tamam, zorlanıyorduk bunu yapmaya… Tehdit ediyorlardı, dövüyorlardı, küfürler ediyorlardı. Çok ayıp, çok günah, yasak bir şeydi yaptığımız… Ama… Ama lanet olsun… Çok zevkliydi.
Sikimin başı annemin ıslak amının dudakları arasındaydı. Sıcaklığı yakıyordu sanki ince, hassas tenimi… Ya gövdesini tutan yumuşak parmaklarının sıcaklığı? Onlar da ayrı zevk veriyordu. O parmaklar kımıldandı, okşar gibiydi sikimi…
Of, allahım… Annem sikimi okşuyordu sanki… Yoksa bana mı öyle geliyordu? Ama değil… Okşuyordu, evet… Parmak uçları aşağıya kaydı, alt tarafa indi, torbalarıma değdi. Yıldırım çarptı sanki…
“Ohhh…” Zevkle inledim. Annem hafifçe başını kaldırıp bana baktı. Gözleri dumanlanmış, göz kapakları yarı aralıktı, etli, kırmızı dudakları aralanmış, parlıyordu. Yanakları kıpkırmızı, elma gibi… Bakıştık. Lanet olsun… İkimiz de istiyorduk bunu aslında…
“Yeter artık, ıslandı iyice, kayganlaştı. Sok bakalım yarrağı süt oğlan… Ananın amına koy yarrağı… Bak bakalım, am sikmek nasıl zevkliymiş öğren sen de…”
İkisi de iki yanımızda konumlanmışlar, bizi izliyorlardı. Sırıtarak, heyecanla, elleri siklerini sıvazlayarak bize bakıyorlardı iki iğrenç sapık…
Abuzer’in dediğini yaptım. Belimi öne doğru ittim. Sikimin başı amının dudaklarının arasından içeriye kaymaya başladı. Annemin parmakları aramızda sıkıştı biraz… Biraz daha ilerledim. Annem elini çekti aramızdan…
Dudaklarını ısırıyordu, görebiliyordum. O anda her şey silindi adeta, ikimizden başkası yoktu dünyada… Sadece ikimiz… Birleşen çırılçıplak bedenlerimiz… İçine giren erkekliğim… Ateş gibi yanan su içindeki amcığı… Sikimi eldiven gibi saran vajinasının verdiği haz…
Biraz daha girdim içine… Biraz daha… Santim santim gömüldüm annemin kıllı amcığına… Sonunda kasıklarımız birleşince derin bir nefes aldım. Zevkle inledim,
“Ohhh… Annemm…” diyerek üzerine kapanıverdim. Yüzümü annemin boynuna gömdüm huşu içinde…
Annemin içine girmiştim sonunda… Dibine kadar hem de… Sikimin başının derinlerinde bir yerlere değdiğini, baskı yaptığını hissedebiliyordum. Böyle bir zevk olamazdı, harika bir duyguydu, bitiren, yakan bir duygu… Annem de,
“Oğlumm…” diyerek boynuma sarıldı sımsıkı… “Hakan…”
Ne kadar sürdü bilmiyorum, öylece kaldık bir süre… Erkekliğim onun sıcaklığında eriyor, beni de zevkten eritiyordu adeta… Başım dönüyordu. Annem bana sımsıkı sarılmasa düşüp bayılacak gibiydim.
Çıplak iri memeleri göğsümde eziliyordu. Sımsıkı birbirimize yapışmış durumdaydık. Anne oğul olamazdık bu andan sonra… Birbirini isteyen, arzulayan, zevk alan iki insandık. Bir erkek ve bir kadın…
Sonra, sikimi içine gömdüğüm vajinasının istemsizce hareket ettiğini, kasılmaların başladığını hissettim. Boynumu saran kollarının cenderesi, nefes alıp vermeleri biraz daha çoğaldı. Sırtımı okşuyordu elleriyle, tırnaklarının etime battığını hissediyordum.
“Oğlum… Ben… Ben…” Kollarımın arasında bedeni sıtmaya tutulmuş gibi titriyordu. “Hakan… Ooohhhh…”
“Vakkas? Bu karı boşalıyor lan… Oğlunun yarrağına dayanamadı baksana… Daha git gel yapmadan anası boşalmaya başladı. Vay orospu vayy…”
“He vallah ağam… Bi de bize yalvarıyordu yapmayın, etmeyin diye… O kadar siktik, bizden bu kadar zevk almadı karı… Kıskandım valla…”
Adamlar iki yanımızda konuşup dururlarken biz annemle birbirimizin içinde eriyorduk. Boynuma sımsıkı yapışan annem kalçalarını indirip kaldırmaya başladı. Kolları boynumda, başı omuzumda dururken, vücudun alt kısmı sürekli hareket halindeydi.
“Anne… Ahhh…” diyerek ben de harekete geçtim. Hiç yapmamıştım şimdiye kadar, bir kadının içinde gidip gelmemiştim, o zevkleri hiç tatmamıştım. Lakin bedenim ne yapılacağını, ne yapmam gerektiğini biliyor gibiydi.
Kalçalarım refleksle harekete geçti, sikimi annemin amında ileri geri hareket ettirmeye, sokup çıkarmaya başladım ben de… Her sokup çıkarmamda daha bir ıslanıyor, daha bir kayganlaşıyordu annemin amcığı… Sikimi her amından çıkarışımda altımızdaki pis somyanın üzerine zevk suları damlıyordu.
Büyük bir zevkle, şehvet denizinde kaybolmuş annemi pompalıyordum adeta… O da benden farksızdı. Ben geri çekilip içinden çıkar gibi olunca annemin kalçaları peşimden geliyordu. O yorulup aşağı inince ben üzerine abanıyor, sikimi dibine kadar amcığına gömüyordum.
Sürekli hareket ediyorduk, sürekli birbirimizin içine girip çıkıyor, inlemelerimiz, feryatlarımız birbirine karışıyordu. Dudaklarıyla benim dudaklarıma yapıştı annem… Isırırcasına somuruyor, zevk inlemeleri ağzımın içinde kayboluyordu.
“Ahhh…” diye bir feryatla son bir hamle yapıp dibine kadar soktum yarağımı, öylece kalakaldım. Taşaklarımdan sikime doğru bir hareket hissettim. Biriken döllerim annemin amına püskürmeye başladı. O da boynuma sımsıkı dolanan kollarıyla istemsizce titriyor, nefes almaya çalışıyordu.
“Hakan… Oğlum… Ahhh…”
Başım dönüyor, dönüyordu durmadan… İliklerimin boşaldığını, annemin içine aktığımı hissettim. Dizlerim titredi. Bacaklarım vücudumu taşıyamaz oldu, kendimi annemin üzerine bıraktım tüm ağırlığımla… Orgazmın bitirici darbesi beni kendimden geçirdi. Dünya bir anda karardı, simsiyah bir perde indi sanki…
*** Devam ***
33 notes
·
View notes
Text
Dolar Yükselince - 6
“Ah oğlum… Elimde değil ki… Düşünmek istemiyorum. Yoksa çıldırmak üzereyim. Neden zevk aldım bu kadar? O pis herifler koca şeyleriyle her yerime girip çıkarken, beni zorla sikerlerken ben neden zevk aldım? Orospunun tekiyim ben öyle mi?”
*** Bölüm 1 2 3 4 5 6 ***
Üvey annemle ikimizin neredeyse aynı anda orgazmın zirvelerine ulaşmamız, aldığım korkunç zevk beni bitirmiş, kısa bir baygınlık hali yaşamıştım.
Gözlerimi açtığımda yerde, pis zeminde çırılçıplak yatıyordum. Abuzer’in annemi önünde domaltığını, belinden sımsıkı tutmuş, arkasında sert hareketlerle girip çıktığını gördüm. Vakkas da sandalyeye oturmuş, iğrenç sikini annemin ağzına vermiş, zevkten kendinden geçmişti adeta…
Zavallı annem… Benimle boşalmanın zevkini yaşayamadan bu pislik adamların sapık isteklerine boyun eğmek zorunda kalıyordu. Abuzer arkadan vurdukça sarsılıyor, iri memeleri sürekli hareket halinde ileri geri gidip geliyordu. Ağzındaki Vakkas’ın siki de aynı hareketin içinde ağzına girip çıkıyordu.
“Al ağzına yavrum… Dibine kadar al… Ohhh…” diye diye annemin ağzına sokup çıkarıyordu sikini Vakkas… İki eliyle saçlarını sımsıkı tutmuş, başını sağa sola çevirmesine, kaçırmasına izin vermiyor, ileri geri annemin ağzını sikiyordu o da büyük bir zevkle…
“Ayıldın mı süt oğlan?” dedi Abuzer annemi sikmeye ara vermeden… “Bak da biraz ders al… Evde ananı sikerken lazım olur oğlum… Sikişmeyi öğren bizden… Başka kimse yapmaz bu iyiliği sana, haberin olsun…”
“Çok iyi kalplisin ağam…” dedi yardakçısı Vakkas… “Hem borcunu hafiflettin bunların, hem de sikiş dersi verdin. Bu orospu da kadın olduğunu öğrendi sayende…”
İkisi de kahkahalarla güldüler yaptıkları şakaya… Çok komikmiş gibi… Bir süre devam etti bu eziyet… Üçü de ter içinde kalmışlar, pırıl pırıl parlıyordu tenleri… Sonunda erkekler öküz gibi böğürerek sırayla annemin amına ve ağzına boşaldılar. Biri sandalyeye kaykıldı, diğeri somyaya attı kendini… Eh, kolay değil, saatlerdir anamı sikiyordu herifler…
Zavallı annem… Yorgunluktan, sikilmekten bitap halde, çırılçıplak kıvrılıp kaldı olduğu yerde… Ağzından, bacaklarının arasından döller süzülüyordu. Ki bunların bir kısmı da oğlunun dölleriydi.
Neden sonra kalktılar. Giysilerini alıp yavaş yavaş,kendi aralarında konuşarak giyindiler. Abuzer kapıdan çıkarken bize döndü,
“Hadi, siz de kalkıp giyinin.” dedi. Sesi seks yorgunuydu sanki, biraz yumuşamış gibiydi. “Evinize gidin. İlk senedin vadesinde sizi bekliyorum. Ödeme yapmaya ikiniz beraber geleceksiniz yine…” Durdu, belinden çıkardığı koca tabancanın namlusunu bize doğru çevirip sesini yükseltti,
“Unutmayın, birilerine bir tek laf edecek olursanız, ikinizi de gebertiriz. Elimiz kolumuz uzundur bizim… Kurtulamazsınız elimizden… Hadi Vakkas, biz çıkalım…”
Korkudan buz gibi olmuştum, titriyordum. Dışarıda bekleşen adamlarına talimatlar yağdırdığını duydum. Onlar da içeriye girmek, annemi becermek için saatlerdir bekliyorlardı sanırım. Mırın kırın ettiler,
“Söz verdin bize ağam…” dedi birisi… “Hani biz de sikecektik karıyı?” Abuzer bağırarak azarladı herifleri,
“Siktirin gidin ulan keşler… Size mi soracağım ne yapacağımı? Bir amcık için bana karşı mı geleceksiniz yoksa?” Sesler kesildi bu fırçadan sonra…
Anneme baktım. Yorgun, bitkin, yattığı yerden bana bakıyordu. Kalkıp üstümden çıkardığım giysilerimi topladım yerden, hızlıca giyindim. Annemin elinden tutup yerden kaldırdım. Kollarımın arasında çırılçıplak, külçe gibiydi kadın…
Sandalyeye oturttum. Ayaklarından tutup külodunu geçirdim önce… Sonra da yavaş yavaş tüm giysilerini benim yardımımla giydi. Ayakta zor duruyordu. Koluma girdi, kapıyı açıp çıktık.
Abuzer masasında döner koltuğa yayılmış bize bakıyordu. Adamları yoktu. Fırçayı atıp göndermişti herhalde… Vakkas vardı sadece… Eliyle bizi gösterdi,
“Arabayla götür bunları Vakkas…” dedi. “Perişan oldular baksana… Ayakta duramıyor kadıncağız sikilmekten bitmiş… Şu kızlara içirdiğin haplardan ver de içsin, hamile neyim kalmasın oğlanın başına…”
Vakkas’ın uzattığı suyla hapı içirdim anneme… Sonra üçümüz beraber çıktık galeriden… Vakkas, arabanın arka koltuğuna aldı bizi, hareket ettik. Yol boyunca konuşmadık hiç… Sessizce evimizin önüne kadar götürdü bizi… Apartmanın önünde indirdi,
“Ağamın dediğini unutmayın ha… Birine ötecek olursanız dilinizi keseriz sizin…” diye sıkılamayı ihmal etmedi. Gecenin karanlığında nerdeyse üstüme yığılacak gibi bitkin annemle apartmana girdik, zorla yukarıya, evimize çıktık.
Annemi doğru banyoya götürdüm, üstündeki pis pasaklı giysileri soydum tekrar, küvete soktum. Islanmamak için ben de soyundum. Ilık duşun altında çırılçıplak durduk ikimiz de… Düşmesin diye sarılmak zorundaydım. Aslında küvetin içine sıcak su doldurup ikimiz beraber uzanmak isterdim ama yatağa yatıp dinlenmeyi daha çok istiyordum.
Biraz kendine gelir gibi olunca annemi güzelce yıkayıp yapışkan spermlerden arınmasını sağladım bir nebze… Şampuanlarla köpürte köpürte her tarafını yıkadım çocuk gibi… Kendim de onunla beraber temizlendim.
Sonra da havlulara sarıp sarmalayıp yatak odasına götürdüm, yatağa uzattım. Ben de yanına kıvrılıp yattım. Örtüyü üzerimize çekecek halim bile kalmamıştı. Annem hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
“Mahvettiler beni Hakan’ım… Orospu yaptılar beni… Siktiler…”
“Ağlama…” diyebildim. Benim de gözlerim doldu. “Ağlama annem… Sen orospu değilsin. Annemsin benim…”
“Bir ay sonra yine oraya gitmek zorundayız oğlum… Yine aynı şeyleri yaşatacaklar bana…”
“Bir ay var daha annem… Bir çare buluruz. Şimdiden üzme kendini bir ay sonrası için…”
“Ne çaresi bulacağız ki… Ellerinde senetler var, silahları var, güçleri var. Her ay gidip senet ödeyeceğiz. Bana her istediklerini yapacaklar oğlum… Çaresiz…”
Başını göğsüme koydu. Elimi kaldırıp ıslak saçlarını okşadım. İçini çeke çeke ağladı biraz… Yavaşça duruldu, sesi kesildi, sonra da ikimiz de bitkin, yorgunluktan sarhoş bir vaziyette derin bir uykuya daldık.
Gözlerimi açtığımda gün ışımış, parlak güneş ışığı annemin yatak odasının perdelerinden içeriye dolmuştu. Sabah mı, öğleden sonra mı bilemiyordum. Annem yanımda yatıyordu, gözleri kapalı…
Ve ikimiz de çırılçıplaktık. Banyodan sarınıp geldiğimiz havlular sıyrılıp kalmış, iki çıplak yatakta öylece yatıyorduk. Bembeyaz çıplak teni gün ışığında parlıyordu. Uzun saçları yastığa yayılmış, göğüsleri her nefes alıp verişinde inip kalkıyordu. Kahverengi meme uçları kabarmıştı.
Başımı kaldırıp baktım, o simsiyah kılları uzamış kadınlığı, sanki tüm gece iki yabancı erkek ve üvey oğlu tarafından hunharca sikilmemiş gibi, uzun beyaz bacaklarının arasında iştah açıcı bir görüntü veriyordu.
Annemin çıplak bedenine baktıkça olan biten her şeyi hatırlamaya başladım. En önemlisi, benim onu nasıl siktiğimi, sikim amının içindeyken nasıl zevk aldığımı, ilk defa bir kadınla, hem de üvey annemle beraber ilk orgazm anlarımı…
Sikim sertleşti birden istemsizce… Taş gibi oldu bacaklarımın arasında…
Lanet olsun. Doymamıştım. Bu kadını sikmeye, zevk almaya doyamamıştım. Onu istiyordum. Tekrar tekrar sikmek, beni bayıltan, kendimden geçiren o korkunç zevkleri defalarca, sonsuzca yaşamak istiyordum.
Benim kıpırdandığımı duyunca annem de gözlerini açtı. Uyku mahmuru ne olduğunu, nerede olduğunu anlamaya çalışır gibi anlamsızca baktı önce… Sonra bana, yüzüme baktı. Ben de ona büyük bir arzuyla, şehvetle bakıyordum.
Bir an bakıştık. Seks açlığımı okudu sanki gözlerimde, yanakları kızardı sanki… Gözü aşağılara kaydı, havaya dikilmiş, taş gibi olmuş sikimi gördü… İkimizin de çırılçıplak olduğumuzun ayırdına vardı birden,
“Ayy…” diyerek altındaki nemli banyo havlusunu çekiştirdi, üzerini örtmeye çalıştı. Elini tuttum sıkıca, örtünmesine engel oldum. Annemle yanyana, çırılçıplak uzanmış yatıyorduk onun sıcak yatağında… Yanan tenlerimiz birbirine değiyor, birbirini yakıyordu.
“Lütfen… Bırak elimi…” diye fısıldadı annem…
Bırakmadım. Göz göze bakıştık. Onu nasıl istediğimi, arzuladığımı, şehveti gördü gözlerimde… Havluyu tutan elini sıktım parmaklarımla… Elinden bırakmak zorunda kaldı. O elini diğer eliyle beraber tutup başının üstünde yastığa bastırdım. Bir bacağımı üstünden atıp yarım vücudumla bastırdım üstten…
“Hakan… Ne yapıyorsun oğlum?” dedi huzursuzca, hapsolduğu altımda kıpırdanmaya çalışarak… Göz göze durduk bir an… Ona duyduğum arzuyla çatallaşan sesimi ben bile tanıyamadım,
“Annem…” diyebildim. Taş gibi olmuş, zonklamaya başlayan erkekliğim onun çıplak kalçalarına batıyordu.
“Yapma oğlum…” diye fısıldadı. “Sen… Sen onlar gibi değilsin…”
“Değilim…” dedim. “Onlar gibi değilim. Ama elimde değil anne… Seni istiyorum. Ohh… Hem de çok istiyorum. Bilemezsin nasıl istiyorum seni…” Durmadan konuşuyor, dudaklarımı dudaklarında, boynunda dolaştırıyordum ateş saçan nefesimle beraber… Başını sağa sola çevirip kaçınmaya çalışıyordu,
“Dün olanlar… Onlar zorladı oğlum… Biz istemedik. Orada kaldı olanlar… O pis yerde… Bırak beni hadi… Yapma…”
Ellerini biraz daha bastırdım yastığa… Biraz daha abandım üstüne… Bütün ağırlığımla bastırdım. Altımda kıpırdayamıyordu artık, sertleşmiş, onun için kalkmış sikim aramızda eziliyor, canımı yakıyordu, aldırmadım. Ezilmesine rağmen sikimde onun tenini hissetmek hoşuma gidiyordu.
“Başta onlar zorladı, evet… Silahları vardı, vurdular, tokat attılar, zorladılar anne… Bize acımadılar hiç… Ama sonra… Sonra olanlar…?”
“…”
Cevap vermedi annem… Ben devam ettim öpücüklerle karışık konuşmaya,
“Hoşumuza gitti anne… İnkar edemezsin. İkimiz de zevk aldık. Öyle değil mi? Söyle bana… O pis herifler içine girerken zevk aldın. İki erkeğin arasında kaldın, her yerini ellediler, her deliğine girdi adamlar… Zevkten inlettiler seni… Ben girdiğimde de zevk aldın. Benim aldığım gibi… Beni mutlu ettin annem… Hayatımın en mutlu gününü yaşattın bana o pis yerde…”
“Ah oğlum… Elimde değil ki… Bilmiyorum. Düşünemiyorum artık… Düşünmek istemiyorum. Yoksa çıldırmak üzereyim. Ben… Neyim ben? Neden zevk aldım bu kadar? O pis herifler koca şeyleriyle her yerime girip çıkarken, beni zorla sikerlerken ben neden zevk aldım? Orospunun tekiyim ben öyle mi?” Öptüm tekrar tekrar…
“Asla… Asla orospu değilsin sen… Sakın böyle düşünme annem…” dedim.
“Ama… Ama yine de, hayatımda ilk defa kadın olduğumu hissettim Hakan… Adamlar beni acımasızca sikerken… Sen içime girdiğinde… Bittim ben… Evet… Zevk aldım. Senin güzel erkekliğin içimi doldurdu. Zevk verdi bana…”
Artık çırpınmıyordu altımda, kaçmaya çalışmıyordu dudaklarımdan… Koparırcasına etli dudaklarını öpmeye koyuldum. Öpüyor, emiyor, somuruyordum dudaklarını…
Dilimle yaladım. Ürperdiğini hissettim altımda… Nefes alabilmek için dudaklarını araladı, ağzını açtı. O açılan öpülesi dudaklarının arasına soktum dilimi, onun dilini okşadım.
“Mmmmm….” diye hoşnutlukla kıvrandı bu kez… Dudaklarını kurtarıp “Hakann…” dedi isterik bir sesle…
“Biz hep bu anı bekledik anne… Öyle değil mi?” Yavaşça öptüm yine… “Babam istedi bunu… Yıllarca önce… Seninle sevişmemi… Seni mutlu etmemi…”
Başının üstünde yastığa bastırdığım ellerini serbest bıraktım bu arada… Boynuma sardı kollarını… Sımsıkı…
“Evet…” dedi. “Evet, baban istedi. Erkeklik gücünü kaybetti baban, çok önceden hem de… Hem senin için, hem de benim mutlu olmam için istedi sevişmemizi… Neden istemedin beni pis çocuk? Söyle, neden?”
“Bilseydim böyle güzel olduğunu, ölüm gibi zevk alacağımızı bilseydim annem… Ah, bir bilseydim… Kabul etmedim ama, sonra deli gibi pişman oldum. Geceleri seninle seviştim hep… Hayaller kurdum senin için…”
“Ya ben? Aynı evin içinde seninle beraber yaşadım kaç sene… Ben erkeksizlikten yanarken, sen dalyan gibi dolaştın gözümün önünde… Çamaşırlarını kokladım senin… Erkek kokunu ciğerlerime çektim senin…”
“Ah, ben de senin kirli külotlarına boşaldım banyoda annem… Kokladım, sikime sardım, otuzbirler çektim, senin sıcaklığın vardır diye o külotlara yüz sürdüm hep…”
Annem iyice kaydı altıma, bacaklarını araladı, beni tamamen üzerine çekti.
“Sapık oğlum benim… İkimiz de sapığız. Hadi öyleyse… Al beni oğlum… İçime gir… Beni kadının yap… Ohhh… Zevk ver bana…”
Bacaklarının arasında kıpırdandım, yerleştim iyice… Taş kesilmiş sikimi elimle tutup başını annemin kılları uzamış, zevkle ıslanmış amının dudakları arasına yerleştirdim. Sertliğimi amında hissedince kıvrandı altımda annem,
“Ohhh… Çok güzell…” diye inledi. “Hadi… Devam et… Durma… Sok içime…”
Bekletmeden devam ettim ben de… Akan sularından kayganlaşmış amcığının içinde ilerledim, yavaşça dibine kadar indim. Sikim yara yara köküne kadar girdi sonunda… Onun kıllı kasıklarıyla benim kasıklarım birleşti.
Akşamki gibi boynuma sarıldı yine annem… Nefesinin sıcaklığı boynumu yakıyordu. Kulak mememi öptü, dilinin sıcaklığını hissettim, bütün tüylerim ürperdi.
“Oğlumm…” diye inledi kulağımın içine…
“Ohhh… Anne… Bana oğlum deme artık…” diye mızıldandım. “Ana oğul değiliz artık… Seni sikiyorum ben… Kadınımsın artık…”
Ellerini kalçalarıma indirdi, bacaklarını biraz daha aralayıp iyice kendine çekti beni… Sanki mümkünmüş gibi daha da içine girmemi istercesine…
“Ahhh… Çok güzel… Sikin zevk veriyor… Ohhh… Peki ne diyeyim sana? Yıllarca oğlum dedim. Sen de anne dedin bana… Ben seninle sevişmeyi hayal ederken, geceleri senin yerine kendimi okşarken, sen anne dedin bana…”
“Ne istersen öyle de annem… Nasıl istersen…”
Gidip gelmeye başlamıştım annemin amında… O sikimi saran amının alevden sıcaklığı yine beni benden almaya, zevkten içim geçmeye başladı. Titriyordum sokup çıkarırken, zevkten ölüyordum.
Acemilikten olsa gerek, hareketlerimi ayarlayamıyor, senkron tutturamıyordum bir türlü… Annemin altımda hareket eden kalçalarının hızına yetişemiyordum.
Birden sımsıkı sarıldı bana, benimle beraber yan döndü, sonra da altına aldı beni… Şimdi üstte olan annemdi. Ellerini göğsüme dayadı. Kalçalarını indirip kaldırmaya, sikimin üstünde yaylanmaya başladı.
Annem sikiyordu beni… O geniş ve diri kalçalarıyla oturup kalkıyor, sikimin üstünde erotik bir dans ritmi tutturmuş, gözleri yarı kapalı, huşu içinde zevke dalmıştı. Hareket ettikçe iri göğüsleri de bedeniyle beraber inip kalkıyor, çılgın gibi sallanıyorlardı.
Ellerimi uzatıp iki yaramaz memeyi zaptetmeye çalıştım. Avuçlarımın içinde sıkıp sıkıp bırakıyor, uçlarını parmaklarımla eziyordum. Hem içinde gidip gelen sikimden aldığı zevk, hem memelerini mıncıklayan ellerim bitirmişti annemi…
“Ohhh… Oğlummm… Harika… Çok güzel… Oohhh…”
Ben de onunla beraber yükselmeye başladım. O yeni tanıştığım şehvet fırtınasına ben de kapılmış, savruluyordum. Alttan kalçalarımı indirip kaldırıyor, annemin amından akıp taşaklarıma kadar süzülen sıvılarla ıslanan kasıklarımızın şaplama sesleri eşliğinde hareketli bir ritm tutturmuş, sona doğru yaklaşıyorduk.
“Geliyorum annem…” diye inledim. “Geliyorum… Çok zevk alıyorum. Dayanamıyorum anne…”
“İçime boşalma oğlum… Tut kendini…” diye bağırdı annem, kalçalarını kaldırıp erkekliğimi içinden çıkarıverdi. Tam kızıp söylenmek üzereyken boş bırakmadı sikimi, üstüme, kasıklarıma kapanıp ağzına aldı beni…
Akşamki haydutlardan öğrendiği şeyi yapmaya, sikimi vakumlayarak emmeye başladı. Saçlarından tutup ağzının içinde sikimi emerken içeriden diliyle sikimin başını yalamasının verdiği zevkin girdabına daldım ben de…
Taşaklarımda biriken bütün dölleri annemin boğazına boşaltmaya başladım. Kasılıyor, titriyor, kurtulmaya çalışan anneme aldırmadan saçlarından tutmuş, sikimi sonuna kadar bastırmaya çalışıyordum.
“Mmmm…” diye inleyen annemin bademciklerine kadar dayanan sikimin başı boğaz kaslarınca sıkıştırılıp ezilirken ben boşalmaya devam ettim. Bitene kadar da bırakmadım. Burun kanatları açılıp kapanıyordu nefes alıp vermeye çalışırken, yüzü havasızlıktan kıpkırmızı vaziyette…
“Bitirdin beni oğlum…” dedi neden sonra, yatakta sırt üstü yatarken… İkimiz de serilip kalmıştık. Nefeslerimiz yeni yeni düzene giriyordu. Elimi uzatıp saçlarını sevgiyle okşadım.
“Sen de beni bitirdin annem…” dedim gülümseyerek… “Mahvettin beni…”
Yan doğrulup bana baktı, eğilip dudaklarımdan öptü.
“Şu haplardan biz de alalım bari…” dedi. “Yarıda kalmak hiç hoşuma gitmedi. Sen ne güzel boşaldın, ben sap gibi kaldım.”
Sarılıp kendime çektim annemi,
“Merak etme canım… Ben seni yarıda bırakmam. Şimdi tamamlarım seni… Haplar gelene kadar dilimle mutlu ederim seni, gel buraya…”
Kıkırdayarak kollarımdan kurtuldu, yatağa sırtüstü uzandı.Bacaklarını açıp elleriyle kadınlığının dudaklarını ikiye ayırdı. Mutlulukla içini çekerek,
“Gel öyleyse…” dedi. “Anneciğini mutlu et…”
60 notes
·
View notes
Text
Kocam gitti grup başladı
Önce abim elimi tutup aletini tutturdu, sonra ortağı… İki elimde, iki güzel, taş gibi kalkmış penis, adeta porno filmi çeviriyorduk kocamın yatağında… Kocam akl��ma gelince bir an kendimi adi bir orospu gibi hissettim. Azgın, kudurmuş, erkek delisi bir fahişeden başka bir şey değildim.
Eşimin abisi telefon açtı, iş için geleceğini haber verdi. Ortağıyla beraber iki kişi oldukları için bizi rahatsız etmemek adına onunla beraber otelde kalacaklarmış.
“Olur mu abi öyle şey?” dedi kocam… “Benim evim varken seni otelde yatırır mıyım hiç? Koca ev, bir sürü oda varken… Bak, Gül de yanımda şu anda, sana çok kırıldı haberin olsun. Ona veriyorum.”
“Evet abi, inan çok kırıldım. Bunca zaman özlettin kendini… Aylar sonra geliyorsun, elin yabancısı gibi otelde kalacaksın. Küstüm ben sana…”
Gerçekten kırılmıştım. Ben onu bunca özledikten sonra yaptığı şey affedilmezdi. Sonunda ikna ettik kocamla beraber, bize gelmeye razı oldu.
Tam neşe içinde misafirlere oda, yemek hazırlama telaşına düşmüştüm ki gelen bir telefon işleri berbat etti. Eşimin iş yerinde beraber çalıştıkları çok samimi arkadaşının Mersin’de trafik kazası geçirdiğini öğrendik. Hem arkadaş olarak, hem işyerinin görev vermesi nedeniyle kocam apar topar Mersin’e uçtu.
Akşam üzeri eşimin abisi ve ortağı geldiler. Kahve ikram edip üzücü olayı, kocamın neden evde olmadığının nedenlerini anlattım. Kahvelerini içtikten sonra ikisi de ayaklandılar,
“Neyse, bize müsaade, gidelim.” dediler.
“Nereye gidiyorsunuz, hayrola?” diyerek gitmelerine engel oldum.
“Gidelim biz, kalacak bir otel buluruz elbeette…” dedi abim.
“Hiç öyle şey olur mu abi?” dedim isyan ederek… ”Asla otellere bırakmam sizi… Lütfen kalın, koskoca dubleks ev… Hem sizin sayenizde ben de yalnız kalmamış olurum, gece korka korka yatmam bu koca villada…” Ortağı atıldı bu kez,
“Eh, sen kalırsın abi... Ben sizi rahatsız etmeyeyim, ben gideyim bari…”
“Rica ederim, abimizin ortağısınız, kendinizi yabancı yerine koymayın, alınırım sonra…” diyerek ona da engel oldum.
“Hadi ortak, ikimiz de beraber kalırız işte…” diyerek eşimin abisi de destek oldu bana… “Bütün gün yorulduk zaten, uçak yolculuğu, iş görüşmesi filan… Bu saatten sonra otel filan arayamam ben, kalıyoruz.”
“Gelin, odalarınızı göstereyim de, soyunup dökünün, bir güzel duşunuzu alın.” dedim sevinerek… “Ben de yiyecek bir şeyler hazırlarım işiniz bitene kadar…”
Onlar odalarında, banyoda takılırken ben de evin geniş terasında masayı kurdum. Buz gibi Tekirdağ rakısını çıkardım dolaptan, yanında küp buzlar, bir iki çeşit ızgara et pişirdim, salata, mezeler hazırlayıverdim göz açıp kapatana kadar…
Eşim gibi abisi de rakıyı çok severdi, bıraksanız tek başına şişeyi içer bitirir, öylesine sofra adabına, zevkine düşkündür. Nitekim işleri bitip geldiklerinde sofrayı görür görmez gözleri parladı ikisinin de…
“İşte bu yaa…” dedi abim. “Biz de nasıl yorgunluk atalım diyorduk, süper oldu bu gelin hanım… Harikasın sen, bir tanesin…”
Sarılıp öptü beni teşekkür anlamında, ama sımsıkı saran kolları eskiyi hatırlattı bana, başımı döndürdü bir an… Fakat ortağını tanımıyordum, her ne kadar yakışıklı herifin tekiyse de benim için yabancı biriydi, onun yanında bir şey diyemedim, istediğim gibi karşılık veremedim abime…
Oturduk, yemeği yerken ufaktan başladılar. Ben de rakıdan pek hoşlanmam, her zaman içtiğim marka soğuk biramı açtım ve masada onlara eşlik etmeye başladım. Bir yandan sohbet ediyor, bir yandan kadehleri, biraları götürüyor, gülüşüp kafa dağıtıyorduk.
Ben erkeklere sakilik yapıyor, meze tabakları, buz bittikçe mutfağa gidip geliyordum bir yandan da… İkisi de hayatlarından pek memnun görünüyorlardı. Ara sıra eşimin abisinin ortağının gözünün bana kaydığını fark ettim. Tabi yan gözle bakışlarını yakaladıkça benim de içim ona kaymaya başladı.
Üzerimde kalçalarımın yuvarlaklarını meydana çıkaran dar kesim, beyaz keten kısa bir etek, beyaz ve bir hayli dekolte bir badi, içimde beyaz tangam ve badinin ince kumaşından dantellerinin belli olduğu beyaz sütyenim vardı. Dikkat çekiyordu her her yerim… Böyle giyinmeyi sevdiğim için eşimin abisinin yanında da hiç çekinmezdim.
“Harikasınız Gül hanım…” dedi ortağı kadeh kaldırırken… “Hem bu güzel sofra, hem de sizin güzelliğinize içiyorum.” Abim de ona katıldı,
“Gül’ün şerefine…” diyerek kadehleri tokuşturdular, benim bira bardağıyla da tekrarladılar aynı seremoniyi…
“Ya, utandırıyorsunuz beni… Ne yaptım ki…” diyerek bu iki yakışıklı erkeğin ilgisini çekmekten, bir kadın olarak beğenilmekten ne kadar mutlu olduğumu gizlemeye çalıştım.
Yine de mutluluğum her hareketimden belli oluyordu ister istemez… Beğeni dolu erkek bakışlarının altında kıvranırken, şuh kahkahalar atıyor, düşük çenemle bir şeyler anlatıyor, onların anlattığı biraz açık saçık, hatta bir kısmı iyice erotik fıkralara gülüp duruyordum.
Anlaşılan eşimin abisi ile ortağı iyice sıkı fıkı ahbap olmalıydılar. Abim çekinmeden benim yanımda erotik fıkra anlatabiliyor, yabancı bir erkek olmasına rağmen ortağının anlattığı fıkralara o da katılırcasına gülüyordu.
“Kusura bakma Gül… Ortağımla çok eski arkadaşız. Aramızda kaç göç yok, böyle açık saçık konuşup seni utandırmayalım.” demek zorunda kaldı abim… Ben de elini tutup
“Aşk olsun. Koca koca insanlarız şurada, iki fıkra anlatamayacak mıyız?” diyerek iyice gaz verdim erkeklere…
Sonunda saat bir iki civarlarında ikisi rakıyı bitirdiler. Cila olarak ikişer tane de benim bira stoklarımdan götürdüler. Gerçekten iyi içmişlerdi. Onların içtiğini ben içsem komalık olurdum sanırım…
“İçkiler içimizi ısıttı ama, hava iyice soğudu beyler… Ben üşüdüm, içeriye geçiyorum. Sizin yataklarınız hazır, istediğiniz zaman gider yatarsınız. Haydi iyi geceler…” diyerek yanlarından ayrıldım. İçtiğim biralar başımı döndürmüştü. Sendelememeye çalışarak yatak odamın yolunu tuttum.
Yatak odasına geçtim, üzerimi değiştirdim ve yattım uyudum. Saat 5 civarıydı çalan bir telefon sesine uyandım. Aşağıdan geliyordu sesler, ortağı konuşuyordu. Konuşmalarından anladığım kadarıyla dostu, sevgilisi filandı arayan sanırım,
“Bu saatte aranır mı kızım? Kaç defa söyledim sana… Siktirtme kendini bana… Başımı yakacaksın ulan, amına koduğumun orospusu… Ya evde olsaydım şu anda, karım duysaydı telefon ettiğini…”
Gecenin o saatinde uyanmanın verdiği sinirle, koridorda ağzına gelen küfürleri saydırıyordu muhatabına… Hem de ne küfürler… Porno edebiyatından şaheser örnekler duyuyordum canlı canlı… Gülmemek için kendimi zor tuttum. Ama küfür etmek yakışıyordu herife…
Kadına küfür olarak ardı ardına sıraladığı seks pozisyonlarını gözümde canlandırmaya çalıştım bir ara… Offf… Söylediklerinin yarısını bile bana yapmaya kalksa, beni bitirmeye yeter de artardı bile…
Sesler kesildi sonunda, telefon kapandı. Ayak seslerini duydum. Sanırım yatağına yatmaya gitmişti tekrar… Ben de fena susamışım, öylece geceliğimle mutfağa indim su içmek için… Baktım mutfağın ışığı yanıyor. İçeriye girdim, amerikan mutfağın döner taburesine tünemiş, sigara içiyordu.
“Hayırdır, uyku tutmadı herhalde…” dedim.
“Dengesizin biri aradı, uykumu kaçırdı Gül… Ben de bir sigara içeyim dedim. Yoksa seni de uyandırdık mı? Rahatsız ettiysem özür dilerim canım…”
Zampara herif, benden özür dilerken bile minik geceliğimin açıkta bıraktığı yerlerimi yiyecek gibi süzüyordu. Ürpererek geceliğimin yakasını çekiştirerek sütyensiz memelerimi onun sikici bakışlarından korumaya çalıştım.
İçim bir hoş olmuştu yine de… Gecenin bu saatinde, yabancı bir erkekle ve üzerimde minicik bir gecelikle yalnızdık. İçimde tanga bir külottan başka bir şey yoktu. Ben ne kadar çekiştirip örtmeye çalışsam da, dimdik memelerim kabarmış, uçları parmak gibi gecelik kumaşının dantelinin altından iyice görünüyordu.
“Rica ederim, önemli değil. Zaten ben de susamıştım, su içmeye geldim.”
Erkeğin bakışlarını sırtımda hissederek buzdolabının önünde suyumu içtim, iyi geceler diyerek kalçalarımı kıvıra kıvıra tekrar yukarıya çıktım. Ben kaybolana kadar arkamdan kalçalarımı izlediğine, bana yapacağı şeylerle ilgili hayal kurduğuna emindim.
Acaba geri dönsem mi, adamın kollarına atlasam mı diye düşünerek, tereddütler içinde, adımlarım geri geri giderek yatak odama girdim. Herifin sikici bakışları altında her anlamıyla uyanmış, uyarılmış durumdaydım. Kasıklarım yanıyordu adeta…
Odanın loş kırmızı ışığında yatağın yanına gelmiştim ki, birden irkildim, korkudan ödüm patladı. Yatakta biri yatıyordu. Abim… Eşimin abisi…
“Gül… Gel canım, korkma, benim…” diyerek yattığı yerden elini uzattı. “Ne konuşuyordunuz aşağıda ortakla gecenin bu saatinde?” Uzattığı elini tutup yatağa, onun yanına uzanırken,
“Hiç canım… Kırığından telefon gelmiş, kızmış bu saatte aradığı için… Onun bağırmasına uyandım. Ben de su içmeye inmiştim, ortağın mutfaktaymış.”
“Böyle bu vaziyette, bu seksi gecelikle mi çıktın herifin karşısına bakayım?” diyerek dudaklarıma yumuldu abim…
Daha önce de üç beş kez birlikte olmuştuk abimle… Onun sikinin verdiği orgazmlara hasret kalmıştım. Bu geceyi iple çekiyordum. Sarhoş olup beni sikmeyecek diye yemekte rakı çıkardığıma pişman bile olmuştum. Şimdi muradıma erecektim artık…
Zevkle inleyerek dudaklarımı kemirmesine bıraktım kendimi… Boynuna sarılmış, kendime çekiyor, kavun irisi dik memelerimin onun sert erkek göğsünde ezilmesinin verdiği şehvetle kendimden geçiyordum. Dudaklarımı bırakıp boynumu, gerdanımı öpmeye başladığında sorusuna yanıt verebildim ancak,
“Ne bileyiim, mutfakta olduğunu bilmiyordum adamın… Fakat senin ortak zamparanın teki abi… Gözleriyle sikti beni…”
Göğsüme kapanmış, geceliğin yakasını aşağıya çekerek meydana çıkardığı meme uçlarımı deli gibi emiyordu abim… Homurdandı yalayıp emerken,
“Ulan, sende bu güzellik,bu seksapel varken ölüyü bile uyandırırsın sen kızım… Ortağım ne yapsın zavallı… Baksana, beni bile baştan çıkardın orospu… Kardeşimin karısını sikiyorum utanmadan…”
“Ohhh… Ama ne yapayım abi… Çok güzel sikiyorsun. Çok yakışıklısın. Erkek gibi erkeksin sen… Şu koca sikinin verdiği zevkleri tatmadan bırakır mıyım seni ben?”
Bunu söylerken elimi aradan uzatmış, abimin taş gibi olmuş sikini parmaklarımın arasında okşuyor, taşaklarında geziniyordum.
“Deli ediyorsun beni Gül… Elimde olsa, buraya taşınırım inan olsun. Sırf seni sikebilmek için… Ohhh… Bebeğim benim… Taş bebeğim… Gülüm… Aç bacaklarını da şu amının tadına bakayım, benim ufaklık hasret kaldı amcığına aşkım…”
Kendimizi kaybetmiş, birbirimize girmiştik. Sarmaşık gibi bedenlerimiz birbirine dolanmış, zevkten feryatlar koparıyordum. Abimin sikinin o koca başı içim girerken dudaklarımı ısırdım. Bir anda kalın gövdesi içimi dolduruverdi, dibime kadar dayandı.
“Ahhhh… Harikaa… Sik beni abi… Ohhhh…” diyerek bacaklarımı beline doladım, kendime bastırdım.
Belini hafif hafif kıpırdatmaya, bacaklarımın arasında inip kalkarak beni zevklere boğmaya başlamıştı ki, birden yatak odasının kapısı açılıverdi. İçeriye ortağı girdi.
Üzerinde sadece bir baksır külot, iri yarı çıplak gövdesi kırmızı ışıkta parlıyor, iri iri açılmış gözleri üzerimizde, cehennemden kaçmış bir şeytanı andırıyordu.
“Ooo… Kolay gelsin millet…” dedi alaycı bir tavırla… “Demin ben sizi uyandırdım telefon sesiyle, şimdi de siz beni uyandırdınız sikişme seslerinizle… Ortalık yıkılıyor, haberiniz yok.”
O konuşuyor, biz susuyorduk. Ne diyebilirdik ki adama? Ortağı kardeşinin karısını altına almış, bacaklarının arasında sikini amcığa daldırmış, o vaziyette donakalmışız. İkimiz de çırılçıplak…
“Ben de hazır uykum kaçmış, kendi kendime dedim ki… Gideyim şu yaramazların yanına… Bu seksi ve güzel kadının abisiyle seviştiğinden kocasının haberi var mıdır diye bir sorayım dedim.”
Kapının önündeydi bunları söylerken… Gözlerini bizden ayırmadan ellerini beline götürdü, baksır külodunu aşağıya sıyırdı. Önündeki koca alet kıvrık bir yay gibi, sert görünümlü, kocaman başlı, muhteşem bir şeydi.
Kaslı bedeninin ortasında tavanı gösteren sikinin altından sarkan koç yumurtası iriliğindeki taşaklarıyla nefis görünüyordu. Sadece sikinin etrafında ve göğsünde bir tutam kıl vardı, geri kalan yerleri güneş yanığı, tüysüz, gelişmiş kaslarıyla sportmen bir yapısı vardı adamın…
Çırılçıplak, kendinden emin bir tavırla, yavaşça geldi, yatağın yanında bir an bize baktı, sonra yanımıza uzanıverdi. Bu zaman zarfında içimden çıkıp diğer yanıma uzanmış olan abime baktım çaresizce… O da bana bakıyordu, tepkimin ne olacağını görmek istercesine, merakla…
Bakışlarından pek itiraz etmediğini anladım. Ben de omuzumu silktim. Madem abi olarak senin için sorun değil, benim için de hava hoş… Bir yerine iki erkek… İçime girecek iki muhteşem alet…
“Yanlış anlama beni Gül…” dedi abim… “Ortakla çok şeyi paylaştık birlikte… Beraber az escort sikmedik. Grup seks yaptık. Bir tek aileleri katmamıştık işin içine… İzin verirsen seni de ortağımla paylaşmak istiyorum. Senin ne seksi, ne sikişken kadın olduğunu ortağım da görsün. O da güzelliklerinin tadına baksın. Beni kardeşinin karısını siken bir yavşak olarak suçlamadan önce neden bunu yaptığımı o da anlasın.”
Cevap vermedim önce… Başımı çevirip iki yana baktım, iki yanımda uzanan yakışıklı ve çıplak erkeği süzdüm. Öyle baştan çıkarıcı, öyle güzel görünüyorlardı ki… Kocamın bira göbeğiyle sevişmelerimden sonra bu iki yakışıklı benim için bulunmaz bir zevk olacaktı, emindim buna…
“Madem sen izin veriyorsun abi…” dedim neden sonra… “Madem çok istiyorsunuz… Neden olmasın? Hem biliyor musunuz? Kapıma geldiğiniz andan beri bunu düşünüyormuşum ben de… Başlayalım hadi…”
Sırt üstü uzanmış yatarken iki erkek iki yanımdan üzerime kapandılar. Beni oya gibi işlemeye, her yerimi okşamaya, mıncıklamaya başladılar. Zevkle içimi çektim.
“Ohhh… Harikaa…” diye inledim sadece… İki yanımda iki dudak, dört el, iki çıplak beden vardı. Vücudumun her santimini dolanıyorlar, her yerime zevk salıyorlardı. Kendimi tamamen onlara teslim etmiş vaziyette gözlerim kapalı, zevkten zevke koşturuyordum. İçimden zevk suları çağlıyor, kasıklarımın yandığını hissediyordum.
Önce abim elimi tutup sikini tutturdu, sonra ortağı… İki elimde, iki güzel, taş gibi kalkmış sik, adeta porno filmi çeviriyorduk kocamın yatağında… Kocam aklıma gelince bir an kendimi adi bir orospu gibi hissettim. Azgın, kudurmuş, yarak delisi bir fahişeden başka bir şey değildim.
Fakat kısa sürdü bu duygu… İki yakışıklı ve güçlü erkekle yaşayacak olduğum zevklerin beklentisi her şeyi aklımdan silip attı bir anda…
Abim yan döndürüp dudaklarıma yumulunca ortağı arkamda kaldı. Dudaklarımı kemiren abim memelerimi avuçluyordu bir yandan… Ortağı da arkamdan boynumu, sırtımı öpücüklere boğarken elini arkamdan apış arama atmış amcığımı avuçluyor, parmaklarının arasında sıka sıka suyunu çıkarıyordu.
Neden sonra abim beni üzerine çekti. Ne istediğini anlamıştım hemen, yükselip sikinin üzerine oturdum. Yavaş yavaş alçalarak içime aldım kocamanını… Ortağı durur mu, hemen arkamdan yanaştı. Abimin siki içimdeyken başını arkama gömdü önce, diliyle minik deliğimi okşamaya başladı.
“Ohhh… Harika… Devam edin… Sikin beni…” diye zevkle hırladım.
Eşimin abisi hırsla alttan vurdurmaya, beni acıyla karışık zevkten bağırtmaya başlayınca ortağı ister istemez hareket edip duran göt deliğimi yalamayı bıraktı. Tam zevkim yarıya indi diye üzülürken tükürükleyip iyice kayganlaştırdığı sikinin başını arkamda hissettim.
Abim alttan pompalamayı kesip beklerken, ortağı yavaş yavaş sikini götümün deliğine bastırıyordu. Kendimden emin bir şekilde bekledim. Kocamla sık sık anal seks yaptığımdan alışıktı götümün deliği… Biraz büyüklüğünden zorlanarak fakat yine de canım yanmadan sonuna kadar içime alabildim güzel sikini…
Artık içimde iki erkeğin siki vardı. Zevkten kendimden geçerek, gözlerim kapalı vaziyette kaptanlığı erkeklerime bıraktım. Biri alttan amımı pompalarken, diğeri arka deliğimden tempoyla girip çıkıyor, beni zevkten delirtiyorlardı.
Öyle bir sikiyorlardı ki beni aralarında, hiç durmayacaklar diye düşünmeye başlamıştım. Bir kaç kez boşaldım, feryat figan, çığlıklar atarak, durmalarını isteyerek, yalvararak… Deli gibi,
“Durun, ne olur durun… Yalvarırım… Ölmek üzereyim…” diye bağırınca insafa geldiler. Durdular. Ben rahatlamış kendimi yana atmak üzereydim ki, belimi mengene gibi elleriyle sıkarak bırakmayan ortağı abime,
“Biraz yer değişelim mi ortak?” dedi. Oh tanrım, durmayacaklardı bu piçler, beni sikmeye devam edeceklerdi.
Yine de biraz acıyıp mola verdiler. Dinlenmemi sağladılar. Biraz kendime gelir gibi olduğumda tekrar kaldırdılar. Bu kez dedikleri gibi yer değişmişlerdi. Abim belimden tutup sırtım ona dönük, sikini götüme yerleştirirken aralanan bacaklarımın arasındaki kıpkırmızı olmuş amcığıma girmek de ortağına kaldı.
O da acımadan, bir hamlede amıma geçirdi sikini, dibime kadar soktu. İçime girmiş, kasıklarım kasıklarına dayanmış iki kocaman penisle kendimi patlayacak gibi hissettim. Ve tekrar içimde gidip gelmeye, senkronize bir şekilde beni sikmeye başladılar.
Adeta yapay bir makinenin pistonları gibi otomatiğe bağlanmış bir şekilde, biri girerken diğeri çıkıyor, ortağı amıma gömerken, abimin yarağı götümün derinliklerinde sondaj yapıyordu.
Ortak bir yandan amıma girip çıkarken bir yandan üstüme kapanmış, memelerimi avuçluyor, uçlarını kemiriyordu. Altımda pompalayıp duran abimin sikinin verdiği zevkle birleşince ben sürekli bulutların üzerinde dolaşıyor, orgazmdan orgazma koşuyordum.
“Ahhh… Ben geliyorum ortak…” diye hırladı sonunda amımdaki herif…
“Gel…. Gel artık… Spiral var içimde… Korkma, içime boşal…” diyerek boynuna sarıldım adamın…
Böğürerek, kasılarak amıma gömdü yarağını, içime fışkırmaya başladı. Darbeli matkap gibi sert hareketlerle bir kaç kez sokup çıkardı sikini, son kalan damlaları da fışkırttı içime…
Ortağı yana devrilince eşimin abisi kaldırdı beni, yatakta domalttı. Arkamdan kalçalarımı kavrayıp az önce götümden çıkardığı sikini tekrar götüme daldırdı. Hızlı hızlı, götümün yanaklarını tutmuş, kasıklarında şaplatarak arkamda gidip geldi. Kısa süre sonra o da kasıldı, bu kez götümün derinliklerine bıraktı döllerini…
İçimde iki erkeğin dölleriyle serilip kaldım yatakta… Parmağımı kıpırdatacak halim kalmamıştı artık… Kaç kez orgazm olduğumu sayamadım o gece boyunca…
Hayatımda böyle bir zevk fırtınası yaşamamış, bunca zevk almamıştım. Kendimi yorgun, tükenmiş, bitmiş, fakat bir o kadar da zevklere doymuş hissediyordum. Mutluydum. Öylece sızıp kalmışım.
Sabah bir elin çıplak vücudumu okşamasıyla gözlerimi açtım. Abimin ortağı yatağın kenarına oturmuş, hayran hayran bakarak her yerimi okşuyordu.
“Gül, biz gidiyoruz canım…” dedi.”Kahvaltımızı yapıp çıkacağız. Sen yatıp dinlen istersen… Haber vereyim demiştim.” Memelerimi okşayan elini tutup dudaklarıma götürdüm, öptüm.
“Ben kahvaltı hazırlarım size…” dedim mahmur sesimle…
Kalkıp duşumu yaptım alelacele, bedenime sardığım havluyla mutfağa gidip kahvaltılık bir şeyler hazırlamaya koyuldum. Biraz sonra arkamdan geldi ortak, belime sarıldı, boyunlarımı öpmeye, beni huylandırmaya başladı.
“Ne o? Bütün gece doymadın galiba…” dedim gülerek gıdıklayan dudaklarından kaçınmaya çalıştım.
“Sana doyulur mu hiç Gül’üm?” diyerek kendine çevirdi, dudaklarıma yumuldu. Elimdeki bıçağı mutfak bankosuna bırakıp boynuna sarıldım, öpüşüne karşılık vermeye çalıştım hırsla…
Kısa bir öpüşme faslından sonra aşağıya çekiştirdi havlumu… Üzerimdeki tek giysi olan havlu ayaklarımın dibine serildiğinde çırılçıplaktım. O da şortunu sıyırıp yay gibi kıvrık erkekliğini amıma sürttü biraz… Islanmıştım bile…
Tutup önünde çevirdi beni, boynumdan bastırıp mutfak masasına domalttı. O harika sikini arkamdan amıma sokup defalarca gidip geldi. Amıma doyunca çıkarıp göt deliğime soktu, bu kez arkamda gidip gelmeye başladı.
Bir yandan sikerken, bir yandan da eğilmiş memelerimi avuçluyor, oradan aşağıya inip amımı avuçluyor, klitorisimi parmaklarının arasında sıkıp beni zevkten bağırtıyordu.
Biz ortağıyla ayak üstü sikişirken eşimin abisi geldi mutfağa, bizi o durumda görünce güldü. Tereyağı bal sürüp hazırladığım dilim ekmeklerden birini alıp yanımızdaki tabureye oturdu, ekmeğini yerken bizi izlemeye başladı.
“Nasıl ortak? Gelinimiz harika değil mi?” dedi bir ara…
“Offf… Hem de nasıl ortak… Bu kadar sikişken bir karı sikmedim ben… Kardeşine piyango vurmuş, haberi yok valla…” dedi ortağı da, götümün deliğinde gidip gelmesine ara vermeden… Son bir kasılmayla sikini çıkarıp amıma gömdü, orada boşaldı içime…
Dizlerim titriyordu artık… Ayakta zor duruyordum. Adamın içime akıttığı döller amımdan sızmaya, bacaklarımdan aşağıya süzülmeye başlamıştı. Abimin ekmeği bitmiş, parlayan gözlerle bana bakmaya başlamıştı. Üzerinde sadece bir şort vardı ve şortun önündeki kabarıklıktan ne istediği belli oluyordu.
“Sen de sikmek istiyorsun, değil mi abicim?” dedim gülümseyerek, yorgun, bitkin…
“Ohh… Evet Gülüm… İzin verirsen ben de sikebilir miyim seni?”
“Tamam ama bittim ben abi… Yatak odasına gidelim. Orada yap ne yapacaksan.”
Yatak odasına gittik. Sadece abim değil, ortağı da geldi. Abim beni sikerken o da bizi izleyerek sikini okşadı, dinlendi. Güya kahvaltıdan sonra gidecek olan ekip akşam kocam gelene kadar sikti beni… Kocamın uçağı inmeden onların uçakları benim ön ve arka pistlerime inip kalktılar, kalkıp kondular.
Gece kocam geldiğinde ben bitik bir vaziyette yataktaydım. Savaş meydanına dönen yatağı düzeltmiş, örtüleri nevresimleri değiştirmiş, duşumu alıp iki erkeğin döllerini, spermlerini üstümden atmıştım. Çırılçıplak uzanmış, yatıyordum.
“Aşkım, seni çok özledim. Yanıma gel…” diyerek kocamı çağırdım yanıma…
Hiç bir şeyden haberi olmayan zavallı kocam sevinerek, üzerinde ne varsa soyunarak yanıma geldi. Loş ışıkta bedenimdeki çürükleri fark etmeden, iki erkeğin saatlerce, defalarca hırpalayıp durduğu amıma girdi, bir güzel o da sikti beni…
Doymuş, mutlu, huzurluydum. Bir gün içinde, 24 saatte biri kocam, diğer ikisi benim için yabancı üç erkeğin verdiği zevklerle kendimden geçmiş, hayatımda yaşamadığım kadar zevk almıştım.
Bir daha bu fırsatı bulabilir miyim bilmiyorum.
330 notes
·
View notes
Text
Yaşlı Koca Genç Sevgili
“Tolga, lütfen bundan kimseye bahsetme olur mu? Yalvarırım sana… Erkeğim olursun, her zaman yaşarız bu zevkleri… Kocamla bunca senedir yaşadığım seks değilmiş meğer… Beni sen doyurursun bundan sonra… Ben de seni doyururum…”
Benim adım Gül. 27 yasındayım, evliyim, çocuğum yok. Benden 15 yaş büyük olan kocamla üniversite için dersaneye giderken tanıştık.
Despot baba evinin baskısından sonra, onun beni el üstünde tutan, sevecen davranışlarına kandım. Bana ve ev halkına aldığı güzel hediyeler, iltifatlar, zenginliği, hem beni hem ailemi ikna etti. Üniversite planları çöpe atıldı, kısa sürede evleniverdik.
Ve ilk gerdek gecesinden itibaren benim anlayışlı, olgun erkeğim kayboldu, daha doğrusu maskesini çıkardı. Yerine cahil, kaba, hödük, aşırı kıskanç koca tipi geldi oturdu.
Nişanlılık döneminde “prensesim, yavrum“ diye etrafımda dolanan adam, daha ilk gece benim korkularıma, kendimi kasmama, çırpınmalarıma hiç aldırmadan, üstümdeki gelinliği parçalayarak soydu beni…
Çıplak, körpe, el değmemiş bedenime sapık bir tecavüzcü gibi parlayan gözlerle bakarken kendisi de soyundu. Ortaya çıkan tıknaz, aşırı kıllı vücuduyla, romantik bir gerdek gecesi bekleyen saf kızın üstüne adeta saldırıp debelenmeye başladı.
Muradına erip kan ter içersinde, öküz gibi soluya soluya yan tarafa devrildiğinde, ben bacak aramdan yatağa süzülen bekaret kanımla, yanaklarımdan yastığa süzülen göz yaşımla, kasıklarımdaki acı ve korkunç pişmanlığımla tavanı seyrediyordum.
Başımı yan tarafa çevirdiğimde yerde paramparça edilmiş gelinliğime ilişti gözüm… İçimdeki pişmanlık kasıklarımdaki sancıyı bastırdı,
- “Allahım, ben ne yaptım?”
Ve bugüne kadar, nerdeyse on senedir bu cümleyle yaşadım. “Ben ne yaptım?”
Geriye dönmek yok, babam kapıyı bile açmaz. İleriye gitmek yok, lise diplomasıyla hiçbir becerim olmadan ne yapabilirim, kendime nasıl bir yaşam kurabilirim?
Bunca sene bir bitki gibi bu adamla evlilik yaşadım. Akşamları içki sigara kokularıyla, genelde alkollü eve geliş… Üç beş, kendi ilgi alanından, benim umursamadığım konuşmalar… Yatağa giriş… Kıllı göbekli, iğrenç gövdesiyle üstüme çıkışı… Öpüşmesiz okşamasız, kısa süren bir ilişki…
Kendisi boşalır, yana devrilip horlamaya başlar. Suçum genç ve güzel olmak… Aşırı derecede kıskançlık… Dışarı çıkmak yok, arkadaş aile görüşmesi yok, perdeler kapalı, alt kattaki kiracılarla sınırlı ilişki, tam bir esir hayatı…
Çocuğumun olmamasını da başıma kaktı her fırsatta… Bense hiç üzülmedim buna… Dünyaya kocam gibi bir yaratık daha getirmektense yalnız yaşamak daha iyidir diye düşündüm.
Bunları neden anlattım? Tolga ile, alt kattaki kiracıların 20 yaşındaki genç oğluyla yaşadığım ilişkiye mazeret aramak için mi? Evet… Fakat gerçek bunlar, mazeret değil… Kocamla aramızda bu kadar yaş farkı olmasaydı, beni anlasaydı, gerçek anlamda sevseydi, beni yatakta doyursaydı, bunları, bu ilişkiyi yaşar mıydım? Sanmıyorum.
Peki pişman mıyım? Kesinlikle hayır… Pişman değilim. Tolga, bu genç, yakışıklı, güçlü adam, bana hayatı, yaşamayı, seksi, doyumu, tatmin olmayı, orgazmı, sevgiyi, sevilmeyi, gülmeyi öğretti çünkü… Hiç de pişman değilim. Aksine çok mutluyum.
Her şey bundan iki yıl önce başladı. Kocam iş için üç günlüğüne evden ayrılmıştı. Bin bir tembihle beni koca evde yalnız başıma bırakmıştı. Can sıkıntısından ölmek üzereydim. Her zaman gidip sohbet ettiğim alt kattaki kiracılarımız da köye gitmişlerdi.
Akşamın geç saatinde kapı çalındı. Çekinerek gözetleme deliğinden baktım, alt katta oturan ailenin genç oğlu Tolga kapının önünde duruyordu. Yakışıklı güleç yüzünü gördüğümde içim cız etti. Çok seviyordum onu… Hoş sohbeti, güler yüzü, candan tavırları etkiliyordu beni… Merakla kapıyı açtım,
- “İyi akşamlar Gül abla, rahatsız ettim ama bizimkiler yoklar, bu saate kadar gelmediler. Haberin var mı acaba?” dedi çekingen bir tavırla… Ailesi apar topar, acilen köye gitmişti sabahtan, iki üç gün gelmeyeceklerdi. Anlattım.
- “Sana not bırakmışlardı, görmedin herhalde…”
- “Görmedim Gül abla. Rahatsız ettim, iyi akşamlar…” Gitmesini istemiyordum, korkunç canım sıkılıyordu. Atıldım,
- “Gel Tolga, ben de çay demlemiştim. Bir bardak çay iç, öyle git…” - “Yok Gül abla, rahatsız etmeyeyim, ben gideyim. Bilgisayarda işim vardı. Teşekkür ederim…” dedi, gitti.
Kös kös ardından baka kaldım. Sonra kapıyı kapatıp içeriye salona, yalnızlığıma döndüm. Amaçsızca odalarda gezindim. Ruhum sıkılıyor, duvarlar üstüme üstüme geliyorlardı sanki… Soyundum, kendimi yatağa attım. Her zaman yaptığım şeyi yapmaya, fantaziler kurarak kendimi okşamaya başladım. Gözlerim kapalı, bir elim külodumun içinde, diğer elim göğsümde, meme ucumu ovalarken hayaller kurdum.
Bu akşam hayal kurmak da kolaydı… Fantazilerimin her zamanki kahramanı Tolga az önce kapımdaydı. Onun gitmediğini, içeriye girdiğini, öpüştüğümüzü, seviştiğimizi hayal ettim. Tolga bana sarılırken, ben de kollarımı sımsıkı kendime sardım.
O, meme uçlarımı emerken ben iki meme ucumu da dilimle ıslattığım parmaklarımın arasında sıkıştırıp ovaladım. O, hayalimde genç irisi gövdesiyle bacaklarımın arasına girip beni becerirken, iki elim de külodumun içine daldı, am dudaklarımı sıkıştırıp orta parmağımı içeriye saldım. Kendimi okşaya okşaya, amımı parmaklayarak kıvrandım soğuk yatağımın içinde… İnleye inleye boşaldım.
Üzerimde bir tek zevk sularımla ıslak külotla, çıplak vaziyette, soluk soluğa sırt üstü yatıp tavana bakarken “hayat mı bu?” diye düşündüm.
Ömrüm böyle mi geçecek benim? Kendimi okşaya okşaya… Yalnız… Kimsesiz… Yaşlı, anlayışsız, kıskanç, despot kocayla…
Yine dört duvar üstüme kapanmaya başladı. Kendimi mezarın dibinde hissedip bunalıyordum. Nefes alamıyordum.
Aklıma Tolga geldi sonra… O da alt katta benim gibi yalnızdı. Çay… Öyle ya… Çay demlediğimi söylemiştim ona… İçeri gelmemişti… Ben gidip kapısını çalsam… Çayı ona götürsem… Seks falan aklımda değil, zaten az önce hayalimde onunla sevişip boşalmışım. İnsan gibi iki sohbet etsem… Yalnızlığımı gidersem…
Sonunda duramadım, dayanamadım… Kalktım, üzerime temiz bir külot, sütyen, dolaptan bir elbise geçiriverdim. Makyaj aynasında kendime biraz çeki düzen verdim aceleyle… Gardrobun boy aynasında kendime bir baktım, güzel…
Kocamın dışarıda giymeme izin vermediği, ev içinde kullandığım eteği diz üstünde, yakası biraz dekolte elbiseyi seçmişim, nedense… Mutfağa gittim telaşlı adımlarla, çay demliğini, bardakları bir tepsiye koyup doğru aşağıya indim, kapıyı çaldım. Tolga açtı. Çekine çekine,
- “Çay demledim ama evde hiç şeker kalmamış Tolga. Sizde vardır, beraber içelim diye geldim rahatsız etmezsem…” dedim. Üzerinde eşofmanlar vardı, beni içeriye davet etti,
- “Gel abla, rahatsızlık ne demek? Ben üzerimi değişeyim sen çayı koyana kadar…” dedi.
- “Gerek yok canım, akşam saati önemli değil giyimin, rahatsız olma…” dedim.
İçeriye girdim. Salonda sehpanın üzerine tepsiyi koyarak çayları hazırladım. Tolga da şekeri getirdi. Televizyonu açıp çayımızı içmeye, sohbet etmeye başladık. Söz dolandı, yalnızlığımıza geldi,
- “Ahmet abi yok galiba evde…” dedi. Adını duymak bile keyfimi kaçırmaya yetmişti.
- “Yok, o da iş için gitti, birkaç gün gelmeyecek.” dedim. Sonra dayanamayıp ekledim. “Zaten olsaydı da fark etmezdi, sürekli içkili oluyor, sızıp kalıyor… Ben de yalnız kalıyorum hep böyle…”
Sözcükler ağzımdan çıkar çıkmaz kendime geldim, neler söylüyordum ben…? Yanaklarım kızararak Tolga’ya baktım, anlayışlı sevecen bakışlarla bakıyordu bana… Başını iki yana sallayıp duruyordu, gözlerinde bana acıyan bir ifade vardı.
Köşede duran bilgisayar dikkatimi çekmişti. Konuyu değiştirmek, tehlikeli sulardan uzaklaşmak için bilgisayarı bahane ettim. Bir iki soru sordum, bilmediğim birkaç şeyi açıp gösterdi bana… Öyle hoşuma gidiyordu ki bilgiç bilgiç bana anlatmaları, saatlerce dinleyebilirdim onu…
İnterneti açıp bir iki site gösterirken yanlışlıkla daha önce açtığı porno sitesi beliriverdi ekranda… Çıplak kadınlar, erkekler, her şeyleri meydanda ilişki resimleri kaplayıvermişti ekranı… Telaşla yüzü kızararak kapatmaya çalıştı açılan resimleri
- “Şey, virüs girdi galiba abla…” diye kekeliyordu bir yandan…
Ben de utanıp başımı çevirdim. Evliydim ama en az Tolga kadar bilgisizdim bu konularda ve genç kız gibi utanmıştım en az onun kadar… Kalkıp gitsem mi diye düşündüm bir an, sonra vazgeçtim, kukumav gibi tek başıma oturamazdım evde…
Bilgisayarı kapatıp geniş kanepede sessizce, yan yana oturduk. Neden sonra sessizliği Tolga bozdu,
- “Gül abla, özür dilerim. İnan bilerek yapmadım…”
Yüzüne baktım. Yakışıklı, güzel yüzüne… Mavi gözleri yalan söylemiyorum diyordu bana… Elimi uzatıp elinin üzerine koydum teselli etmek isteyerek,
- “Üzme kendini Tolga’cım…” dedim. “Gençsin, bekarsın… Normal böyle şeyler…”
Sanki ben çok tecrübeliymişim, çok şey biliyormuşum gibi… Bunu söylerken elinin sıcaklığı elimi yaktı adeta, hızla çektim elimi… Ne yapacağımı şaşırmıştım. O elektrikli hava bir türlü dağılmıyordu. Bir şeyler yapmalıydım. Kalktım, çayları tazeledim. Titreyen ellerimle Tolga’ya çay bardağını uzatırken o da elini uzatınca elime çarptı, sıcak çay bardağı olduğu gibi kucağına devrildi. Canı yanarak ayağa fırladı. Eşofmanın önü çay olmuş, duman tütüyordu.
Aceleyle banyoya koşturdu. Ben de üzülmüştüm çocuğun canı yandı diye… İlk şaşkınlığın ardından hemen arkasından seğirttim yardım amacıyla… Banyonun kapısını açıp içeriye daldım,
- “Tolga, canın yandı mı, nasıl oldun?” diye sorarken daha cümlem bitmeden, onun eşofmanın altını çıkardığını ve küvetin içinde duş hortumuyla kasıklarına su tuttuğunu gördüm.
Ağzım açık, donup kalmış onu izliyordum. Kaslı bacaklarının arasında kalın ve uzun bir erkeklik organı vardı. Soğuk suyun temasıyla sanırım sertleşmiş dimdik karşıya bakıyordu aleti…
Tabi insan ister istemez, evde kocamın yıllardır içime sokup durduğu şeyle bu güzel erkeklik organı arasında karşılaştırma yapıyor. Ben de yaptım.
Alakası bile yoktu. Kocamın minik, kara kuru sikini bunca senedir erkeklik organı niyetine içime almıştım. Ama şu anda karşımda pespembe, kocaman başıyla, damarlı gövdesiyle bakılası, öpülesi, içime sokulası bir erkeklik organı, beni kışkırtırcasına bana bakıyordu.
Tolga da donup kalmıştı. Sikini gizlemeyi, örtmeyi akıl bile edememişti. Malı meydanda, elindeki ucundan su fışkıran duş hortumunu unutmuştu zavallım… Sular yerlere akıyordu.
Ne yapacağımı bilemedim ilk anda… Donup kaldım ben de… Ama sonra içimdeki kadınlık hormonları dürttü. Hipnotize olmuş gibi birkaç adım attım gözümü ondan ayırmadan… İkimiz de konuşmuyor, birbirimize bakıyorduk. Yanına yaklaştım. O da küvetten çıkıp bana geldi aynı şekilde…
Aramızda bir karış vardı sadece… Gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. Dudaklarım titriyordu. Gözlerimi onun uzun kirpikli, mavi gözlerinden, etli dudaklarından ayıramıyordum. Nefes alamıyordum, dudaklarımı araladım soluk almak için… Tolga titrek bir sesle,
- “Gül abla…” dedi.
Gözleri dudaklarımdaydı… İstekle aralanan, arzuyla titreyen ıslak dudaklarımda… Eğildi, öptü dudaklarımdan… Bir anda birbirimize sarılıverdik, vahşice öpüşmeye başladık. Sımsıkı kucaklamıştı beni, altı çıplak vaziyette, sertleşmiş erkekliği ince etekliğimin arasından kasıklarıma batıyordu.
Dakikalarca öpüştük. Dili dudaklarımı okşuyor, nefes almak için açılan ağzımdan içeriye sokup dilimle buluşuyor, beni delirtiyordu.
Bana sarılmayı bıraktı. Dudaklarını ayırmadan eşofmanın üzerini çıkardı. Tekrar sarıldı. Ayakta, kollarında eriyordum adeta… Çırılçıplaktı. Kaslı vücuduna sımsıkı bastırıyor, ince kumaşlı elbisemin üzerinden onun sertliğini kasıklarımda duyumsuyordum.
Dizlerim titremeye başladı. Ayakta duramıyordum. Anladı ne halde olduğumu, kollarıyla tüy gibi tutup kaldırdı beni, kucaklayıp içeriye, salona götürdü. Öpüşmeye devam ediyorduk. Üçlü koltuğun üzerine yavaşça bıraktı beni…
Bırakırken çıplak vücuduyla üzerime çıktı. Elbisemin incecik kumaşından onun çıplak gövdesinin ağırlığını, sertliğini, yakan sıcaklığını hissediyordum. Bir kolunu boynumun altından geçirmiş yastık yapıp vahşice dudaklarımı emerken, diğer elini elbisemin eteğine götürdü.
Bacaklarımı yavaş yavaş, okşaya okşaya eteğimin altında ilerlemeye başladı eli… Baldırlarımı, bacaklarımın içlerini, külodumun üzerinden kadınlığımı okşadı uzun uzun…
İçimde volkan kaynıyordu sanki… Lavlar boşalıyordu, külodumun ıslandığını hissediyordum. Ateş gibi parmaklarını aradan sokup amımı avuçladığında dudaklarının içinde zevkle inledim. Nefes alamıyordum,
- “Ohhh… Tolga… Tolga…” diyebildim.
- “Gül abla… Çok güzelsin… Harikasın… Seninle sevişiyorum… Hep hayallerimde olduğu gibi… İnanamıyorum buna…”
Aç dudakları her yerimde, dudaklarımda, yanaklarımda, kulak memelerimde, gerdanımda dolaşıyordu. Bir yandan dudakları, bir yandan klitorisimi, amımı okşayan parmakları bitiriyordu beni… Yağ gibi eriyordum kollarında…
Öpmeyi bıraktı. Doğruldu. Ne yapacak diye beklerken elbisemin önündeki düğmeleri çözmeye başladı. Sabırsız parmakları titreyerek düğmeleri tek tek açtı. Elbisemin önü tamamen açılmış, dantel sütyenim ve külodum meydana çıkmıştı. Sütyenimi zorlayan memelerimi aç bakışlarla süzdü bir an…
Dayanamadım, kalkıp koltuğun üstünde diz çökerek elbisemin kollarını sıyırdım, çıkarıp kenara attım. Sütyen külot kalmıştım. Hızla atıldı, dudaklarıma yumulurken ellerini arkama, sütyenin kopçasına götürdü. Sabırsızca, koparırcasına açtı sütyenimi, memelerimi meydana çıkardı.
Sütyenin baskısından kurtulan memelerim, sertleşmiş uçlarıyla onu davet ediyordu sanki… Hayran bakışlarının altında mutlulukla kıvrandım. Kocamın pek ellemediği memelerim hala genç kız sertliğinde ve dikliğindeydiler. Eğilip önce birini, sonra diğerini ucundan öptü. Ürperdim.
Dudakları birinin ucunu kavrayıp emmeye başladığında kendimden geçtim adeta, başını tutup arkaya devrildim. Genç erkeğimi kendime çektim. Şimdi süt emen bir bebek gibi mememi emiyordu.
Beynimde şimşekler çakıyordu sanki… Meme ucumdan tüm vücuduma bir zevk ürpertisi yayılıyor, kendimden geçiyordum. Bir bacağı benim üstümdeydi. Sertliği kalçalarıma değiyor, ben buradayım dercesine bedenime batıyordu. Bir mememi bırakıp diğerine saldırıyor, emiyor, avuçluyor, parmaklarının arasında sıkarken vantuz gibi ağzının içine tamamını almaya çalışıyordu. Bense altında kıvranıp duruyordum deli gibi…
Göğsümü emen dudaklar aşağıya indi… Karnımı, göbeğimi tavaf etti… Dudaklarının yanı sıra diliyle ıslak bir iz bırakıp aşağıya yöneldi. Hiç yaşamadığım şeylerdi hissettiklerim… Gözümün önünde yıldızlar uçuşuyordu…
Üzerimde kalan tek giysi olan çamaşırımı, külodumu okşarcasına sıyırdı bacaklarımdan… Ve dudaklarını benim çizgi şeklindeki ellenmemiş kadınlığımın üzerinde hissettim. Sıcacık… Islak…
Amımı yeni temizlemiştim. Sanki onu bekler gibi pırıl pırıl, kaymak gibi yapmıştım. Ve şimdi Tolga kaymağımı yemekle meşguldü.
Dış dudaklarımı aralayıp diliyle boydan boya gezindi amımda… Dilinin ucu bızırıma değdi, ben yerimden zıpladım. İnanılmaz bir zevk, bir şehvet dalgası sardı her yanımı…
Bızırımı yaladı, emdi uzun uzun… Sonra dilini aşağıya indirdi, parmaklarıyla dış dudaklarımı aralayıp içime soktu. Islak ve sıcak dilini olabildiğince içime gömdü. Hava almaksızın dudaklarını kapattı amıma… Amımı emerken dilini içeride oynata oynata içimi okşuyordu. Bu arada ıslak parmağıyla klitorisimi okşarken, diğer elinin bir parmağı arka kapımı yoklamaya başladı.
İşte o anda kendimi kaybettim. Böyle bir zevk yaşamamıştım ömrümde… Tüm vücudum kasılmaya, dalgalanmaya başladı… Hala sıcak dili amımdaydı. Parmaklarını kalçalarıma geçirmiş, kaçıp kurtulmamı engellemek istercesine sıkıyor, beni hareketsiz bırakmaya, dilinin verdiği zevki devam ettirmeye çalışıyordu.
Öyle bir orgazm yaşıyordum ki, kendimi ölmüş, bulutların üzerine çıkmış gibi hissediyordum adeta… Kalçalarım yatağı dövmeye başlarken amımı emmeyi bıraktı, yukarıya çıktı. Eliyle memelerimi sıkarken dudaklarını benim nefes almaya çalışan açık dudaklarıma kapattı. Ölüyordum zevkten… Durmaksızın inliyor, kısık çığlıklar atıyordum,
- “Oohhhh… Tolga… Dayanamıyorum Tolga… Ölüyorummm… Ne yaptın bana sen… Nasıl zevk bu… Erkeğimm… Aşkımm… Ooohhhh….”
Neden sonra sarsıntılar hafifledi, azaldı, sona erdi. Kendimi halsiz, yorgun bir halde Tolga’nın kollarına bıraktım. Hiç böyle bir zevk yaşamamıştım ömrümde… Hala su içinde kalmış, ıslak amımı okşayan elinin üzerine elimi koydum minnetle… Gülümsedim…
- “Öyle güzelsin ki Gül abla…” dedi hayranlıkla…
- “Teşekkür ederim” dedim. “Hiç böyle bir zevk yaşamamıştım. Hayatımda bir erkekle yaşadığım ilk gerçek orgazmım bu benim…” Gözleri açıldı, bana baktı,
- “Nasıl? İnanmıyorum sana.. Ahmet abi?”
- “Ahmet abin hiç böyle yapmamıştı… Böyle sevmedi beni hiç… Ahmet abin her zaman içime girer, bir kaç git gel ve sonra kendi boşalır, beni düşünmeden uyur sızar kalır…” dedim.
Sonra elimi uzatıp yarı kalkmış durumdaki sikini okşadım, utanarak ilave ettim.
- “Değil senin yaptığın gibi amımı yalamak emmek, adamakıllı sevişmedi bile…” Okşamalarım yarı kalkık sikini sertleştirmiş, dimdik olmuştu. Kıvrandı,
- “Sen de yalamak ister misin Gül abla?” dedi çekingen bir tavırla… İstediğini yapmayacağımdan, tersleyeceğimden korkar gibiydi. Gülümsedim,
- “Hiç yapmadım bunu Tolga… Ama madem sen beni bu kadar mutlu ettin, sana bunu borçluyum aşkım… Ne istersen yaparım senin için…” dedim.
Doğrulup dudaklarından öpmeye başladım, gezine gezine boynuna, göğsüne, sert karnına kadar indim. Kasıklarına başımı eğdim, güzel sikini elimle tutup hayran hayran baktım.
- “İlk defa yapıyorum bunu… Beceremezsem sen yönlendir beni…”
Dilimi çıkarıp ucuyla boydan boya yaladım erkekliğini… İyice sertleşmiş, damarları parmak gibi kabarmıştı ellerimin arasında… Dilimin ucunu kabarmış kan damarlarında, yumruk gibi başında, şapkasının kenarlarında gezdiriyordum ıslak ıslak…
Eğildim, aşağıya indim, taşaklarını dudaklarımın arasına alıp yumurtalarını emer gibi yaptım. Kıvranıyordu ben bunları yaptıkça, inliyordu… Yukarıya çıktım. Ağzımı kocaman açıp sikinin iri başını ağzımın içine almaya çalıştım. Dişlerim canını yaktı sanırım, inledi.
- “Özür dilerim aşkım… İlk defa bir erkeğin sikini ağzıma alıyorum… Kusura bakma…” dedim kısık sesle…
- “Önemli değil Gül abla…” dedi. “Ben de şimdiye kadar birkaç orospuyla, parayla seviştim sadece… Hiçbir kadın da bunu yapmamıştı bana… Sikimi ağzına alıp emen olmadı şimdiye kadar… Devam et sen…” derken parmakları saçlarımın arasında dolaşıyordu.
Bu beni daha da ateşledi. Dudaklarımı daha da açıp ağzıma aldım başını… Şapır şupur bebek emziği gibi emmeye, dilimle içimde yalamaya başladım. Tolga da başımdan tutup kendine bastırıyordu. Böylece koca erkekliği ağzımın içinde kaybolmaya, yavaş yavaş ağzımın derinliklerine kadar girmeye başladı.
Gözleriyle beni izliyordu. Ben de onun zevkten kısılmış gözlerinden gözlerimi ayırmadan işimi yapıyor, onun yönlendirmesiyle sikini sonuna kadar ağzımın içinde kaybetmeye, onu zevkten eritmeye çabalıyordum.
Belki bir on dakika böyle emdikten sonra kasılmaya başlamıştı ki birden kalktı yerinden, beni sırtüstü yatırıp üzerime çıktı, sikini tekrar ağzıma soktu. Başım iki dizinin arasındaydı. Saçlarımdan tutup sonuna kadar kendine çekti. Dudaklarım kasıklarına değdi.
Nefessiz kalmıştım. Başımı sallayıp kurtulmaya çalıştım. Erkekliğinin kafası bademciklerime değiyordu, boğazımdan içeriye girmişti sanki… Saçımdan tuttuğu parmaklarıyla başımı geriye çekti, nefes almamı sağladı, sonra tekrar gömdü. Kalçalarını ileri geri oynatıyor, ağzımı siker gibi gidip geliyordu.
- “Ohhh… Gül ablaaa… Harika emiyorsun… Delirtiyorsun beni… O minicik ağzında nasıl kaybettin benim yarağımı… Aaahhhh… Harikaaa…” diye feryat ediyordu bir yandan…
Benimse cevap verecek halim yoktu. Ağzımın içinde kocaman bir yarakla nefes alamadan ağzımdan sikiliyordum. Tam boğulacak gibi olduğum anda sikini ağzımdan çıkarıyor, bir parça nefes almamı sağlıyor, sonra tekrar sikini ağzıma gömüyordu.
Kendimi kurtarmak için ellerimi kalçalarına sarmış, tırnaklarımı kabalarına geçiriyordum. Ama tırnaklarımın acısı bile engel olmuyordu erkeğime ve beni ağzımdan sikmeye devam ediyordu.
Sonunda kasılmaya, döllerini ağzımın içine püskürtmeye başladı. Kaçmak istedim, bırakmadı. Döllerinin son zerresine kadar ağzıma, boğazımdan içeriye boşalttı titreye titreye…
Baskıyı hafifletmişti. Ben de olan oldu diyerek tadı pek hoşuma gitmese de erkekliğini emdim, son damlasına kadar menilerini boşalttım içinden… Sonra dışarıya çıkardım. Oysa aksine ağzıma boşalmaktan mest olmuştu.
Koltuğun üzerine devrildik ikimiz de… Nefes nefese kalmıştık. Kenarda duran elbisemi alıp ağzımın kenarından taşan menileri temizledim bir güzel… Çırılçıplak uzandık öylece… Elini uzatıp elimi tuttu,
- “Hiç böyle bir an yaşamamıştım…” dedi. Elini sıktım minnetle,
- “Ben de aşkım… Ben de…” dedim. Kesik kesik konuşmaya başladık kendimize geldiğimizde…
- “Tolga, lütfen bundan kimseye bahsetme olur mu? Yalvarırım sana… Eğer bahsetmezsen erkeğim olursun, her zaman yaşarız bu zevkleri… Kocamla bunca senedir yaşadığım seks değilmiş meğer… Beni sen doyurursun bundan sonra… Ben de seni doyururum…”
Eğilip öptü beni,
- “Deli misin Gül abla? Bu zevki yaşamak için ne istersen yaparım. Başkasına anlatır mıyım hiç?” dedi. Sımsıkı sarıldım ona,
- “Keşke daha önce yaşasaydık bu zevkleri… Nelerden mahrum kalmışım meğer… Becerikli erkeğim… Tatmadığım zevkleri tattıran erkeğim… Bundan sonra kocam sensin… Erkeğim benim…”
Yine sertleşmişti siki, bacaklarıma değiyordu taş gibi… Dudaklarımdan öptü,
- “Ama daha sikmedim Gül abla… Amını yaladım sadece… Artık seni sikmek istiyorum… Döllerimi amına boşaltmak istiyorum… Hadi yukarıya, sizin eve çıkalım. Seni kocanın yatağında sikmek istiyorum…”
- “Ohhh… Tolgaa… Konuşma böyle… Sikli amlı falan… Terbiyesiz…” dedim gülerek… Elimi aradan uzatıp sertleşen sikini kavradım. Taş gibiydi.
- “Mımmm… Demek beni kocamın yatağında sikmek istiyorsun ha? Kocamın beni siktiği yatakta? Ahlaksız seni… Hadi o zaman… Yukarıya çıkalım… Sik beni güzel güzel… Bu koca sikini sok bana…”
İkimiz de heyecanlanmıştık. Ateşimiz tekrar yükselmişti. Binada ikimizden başkası yoktu. Üçüncü kat boş duruyordu. Kalktım, külot sütyenimi alıp giymek için davrandım. Elimi tuttu,
- “Hayır, giyme Gül abla… Öyle gel… Çırılçıplak…” Kıkırdadım,
- “Delisin sen Tolga… Çılgınsın… Hadi o zaman… Gidelim… Sabaha kadar seninim bu gece…”
Beni kolumdan tuttuğu gibi, elimizde giysilerimizle dışarıya çıktık. Daha merdivenlerden çıkarken oramı buramı ellemeye, öpmeye başlamıştı bile… Kahkahalarla gülüyor, çocuklar gibi oynaşıyorduk. İyice sertleşen siki bacaklarının arasında sallanıp duruyordu. Deli gibi tahrik oluyordum onun çılgın hareketlerinden…
Bizim dairenin kapısına geldik. Eğilip anahtar deliğini ararken Tolga arkamdan yaklaşıp sertliğini bacak aramdan sokmuş okşayıp duruyor, beni belimden tutup kendine çekiyordu.
Kapıyı zar zor açtığımda hemen içeriye girmedi, beni kapıya dayayıp üzerime abandı kaslı gövdesiyle, öpmeye başladı… Ellerimi yukarıda birleştirmiş bastırıyor, hareket etmeme, kurtulmama izin vermiyordu. Siki kasıklarıma dayanmış baskı yapıyordu.
Hoş, zaten pek kaçmak istediğim de yoktu ya… Uzun uzun öpüştük. Önümde onun kaslı bedeninin ateş gibi sıcaklığı, sırtımda çelik kapının soğuk serinliği… Deli oluyordum zevkten…
Ve neden sonra kapıyı kapatıp içeriye girdik. Bu sefer hakimiyet bendeydi. Onu kolundan tutup yatak odamıza götürdüm. Yatak odam her zamanki gibi gayet düzenliydi ve oldukça geniş bir yatağımız vardı.
Etrafına bakınıp duran Tolga’ya sarılıp dudaklarına yapıştım. Karşılık verdi. Öpüşürken nefesimiz kesiliyordu. Bir eli saçlarımı çekerken diğer eli sırtımda, kalçalarımda dolaşıyor, kendine sımsıkı bastırıyordu. Az önceki ihtiras yine tüm vücudumu sarmıştı. Alevler içinde yanıyordum. Dudaklarımı çekip inledim,
- “Tolga, bu gece seninim… Bu gece kadınlığımı yaşat bana…”
Beni öpe öpe yatağın kenarına kadar götürdü Tolga… Öpmeyi bırakmadan üzerime eğildi, beni yatağa uzattı boylu boyunca… Bunca senedir kocam yanımda horlarken ağladığım, kendimi tatmin ettiğim yatağımda genç, yabancı bir erkeğin altına yatmak üzereydim. Heyecandan, zevkten ölüyordum. Tolga’nın tüm bedenimde dolaşan dudakları elleri bitiriyordu beni…
- “Hadi Tolga… İçime gir artık… Dayanamıyorum… Seni içimde istiyorum…” diye inledim.
Bacaklarımı araladı, dizlerinin üstünde yaklaştı. Sikini tutup başını ıslak amımın kapısında, dudakları üzerinde dolaştırdı. İnledim… Kalçalarımı oynatarak kıvrandım, “Hadii… Sok artık…” dedim.
Kırmadı beni… Yavaşça yüklendi… Ama girmedi hemen… Tüm ıslaklığına karşı amımın girişi zorluk çıkarıyordu kocaman erkekliğine… Biraz daha ıslaklığımı okşadı, aletinin başını ıslattı sularımda… Sonra tekrar bastırdı.
Başı girmişti içime… Durdu… Bekledi… Tekrar itti… Yavaş yavaş koca sikini gömüyordu amıma… İnanılmaz bir zevkti yaşadığım… Kendimi kaybediyordum zevkten…
- “Aaahhh….” diye inledim.
- “ Beğendin mi Gül abla? Sikim zevk veriyor mu?”
- “ Deli misin? Zevk de laf mı Tolga? Çok güzelll… Kocamın pipisine alıştı amım… Senin koca sikin kudurtuyor beni zevkten… Ölmek üzereyim…”
Bütün bedeniyle üstüme yüklendi. Siki dibine kadar amıma girdi bir anda… Boynuna sarılıp tüm vücudumla yapıştım ona… Bacaklarımı beline sardım… Bacaklarımın arasında koca bir et parçası vardı ve beni zevkten, şehvetten öldürüyordu bu kalınlık…
Kıpırdanmaya, amımın içinde gidip gelmeye başladı yavaş yavaş… Nefesim kesiliyordu zevkten… Boynuna dişlerimi geçirip tısladım,
- “Ohhhh… Harikaa… Mmmm… Çok güzel… Hadi hızlan aşkım… Sik beni…”
- “Hemen değil Gül abla…” dedi nefes nefese kulağıma… “Seni yavaş yavaş sikicem… Kocanın yaptığı gibi sikimi sokup çıkarıp boşalmayacağım sana… Tadını çıkaracaksın yarağımın… Sikilmenin, seks yapmanın ne demek olduğunu öğreneceksin bu gece Gül abla…”
Biraz hızlanıyor, biraz yavaşlıyor, gelecek gibi olduğunda durup bekliyordu. Böyle yapınca da ben zevkten kuduruyor, deliriyordum. Yavaş yavaş kendini geriye çekiyor, sonra hızla, bir anda köküne kadar yarağını içime sokuyordu.
Sikinin başının ta diplerime değdiğini, koç başı gibi zorladığını hissediyordum. Vajinamın diplerinde hissettiğim sertliğinin okşamaları beni benden alıyor, kıvranıyor, kendimi sağa sola atıyordum.
Kalçalarımı çalkalayınca da daha kötü oluyor, koca siki amımın içinde her yerime değiyor, çıldırtıyordu. Amıma her vuruşunda zevkin yanında acıyla inliyordum. Kocamın hiç değmediği yerlerime değiyordu erkekliği…
Ve bir erkeklik organı içimdeyken hayatımın ilk orgazmını yaşadım, kendimden geçtim. Bacaklarımı sımsıkı kalçalarına sarmış, indirip kaldırıyor, kalçalarım yatağı dövüyor, haykırıyordum. İnanılmazdı yaşadığım şey…
Dakikalarca sürdü bu zevk… Kendimden geçtim bir süre… Neden sonra kendime geldiğimde Tolga hala içimde, bacaklarımın arasındaydı ve gidip geliyordu yavaş yavaş…
Tekrar inlemeye başladım. O volkan tekrar kaynamaya, zirveye yükselmeye başladım. Tolga da sona yaklaşmak üzereydi.
Tam bu esnada telefon çaldı. İkimiz de durup yatağın yanındaki telefona baktık. Hemen açmadım. Telefon birkaç defa çalana kadar soluğumun düzelmesini bekledim.
Konuşabilecek hale gelince elimi uzattım, telefonu kaldırdım. Telefonun diğer ucunda kocam vardı. Sorun var mı, her şey yolunda mı diye aramış. Bu arada Tolga da içimden çıkmamış, üzerime uzanmıştı.
Bacaklarımın arasında yabancı bir erkek, yarağını amımın dibine kadar sokmuş vaziyette, uykudan uyanmış sesimle kocama cevap verdim,
- “Aloo…” Konuşmaya başladık. “Erkenden uykum geldi kocacım… Uyuyordum…” dedim.
Biz kocamla konuşurken Tolga içimde milim milim sikini oynatıyor, yavaş hareketlerle gidip geliyordu amımda… Ağzımı kapatıp zevk inlemelerime engel olmaya çalıştım kocama cevap verirken… Garibim, benim başka bir erkeğin altında sikiştiğimden habersiz, beni soruyordu. Buysa daha çok tahrik ediyordu beni…
Kocamla konuşurken beni sikmekte olan Tolga ile göz göze bakışıyorduk. Zevkten gözlerimiz kısılmıştı. Dudaklarımızda bir gülümseme… Kocam uzun uzun bir şeyler anlatırken telefonun ahizesini elimle kapatıp fısıldadım,
- “Memnun musun aşkım? Telefonda kocam var. Ve sen karısını sikiyorsun…” İnledi sessizce,
- “Ohhh… Evet Gül abla… Öyle güzel ki… Ahmet abinin karısını sikiyorum yatağında… Altımda zevkten inletiyorum… Haberi yok pezevengin…” diye fısıldadı o da… Boynuna sarılıp omuzunu dişledim…
- “Erkeğim benim… Sikemeyenin karısını sikerler… Hadi sik beni… Güzel güzel sik… O koca yarağınla sik Ahmet abinin karısını… Ohhh… Sok yarrağını bana…”
Kocam hala anlatıyordu telefonda… Arada ahizeyi kapatan parmaklarımı kaldırıp hı… hı… evet… hayır… diye cevaplıyordum onu… Özlediğini söyledi sonunda…
- “Ben de seni çok özledim kocacım… Yalnızlık zormuş… Bir an önce gelsen keşke… Burda, yatağımızda yalnız yatıyorum, sensiz… Gelsen de sevişsek…” dedim cilveli cilveli… Sanki gelse yapacağımız şeyin adı seksmiş gibi… Vedalaştık,
- “İyi geceler karıcım, kendine iyi bak…” dedi, kapattı telefonu…
Bense ahizeyi elimden fırlatıp attım, içimde gidip gelen Tolga’ya sımsıkı sarılıp kalçalarımı çalkalamaya başladım, amımda hareket edip duran sikini daha çok hissetmeye çalıştım. Soluk soluğa,
- “Duydun mu?” dedim. “Kendime iyi bakacakmışım…” Tolga da bütün gövdesiyle üstüme yüklenerek amıma abanırken yanıtladı beni,
- “Merak etme Gül abla… Ben sana iyi bakarım…” dedi.
Telefonda duraklamamız biraz yavaşlatmıştı hızımızı ama konuştuğumuz hayasız, ar damarı çatlamış sözcüklerin etkisiyle delirmiştim. Tolga da benden daha çok heyecanlanmış ve zevke gelmişti. Sona yaklaşmıştık ve üzerime uzanmış, son darbeleri vuruyordu. Boşalmak üzereydim.
O da geleceğimi hissetmiş, hızlanmıştı iyice. Ve son hamlede öyle bir yüklendi ki kendini kastı, odanın içini dolduran inlemelerle aynı anda ben de kasıldım. Birbirimizi öylesine sımsıkı sarmıştık ki ikimiz de birbirimizin kolları arasında titreye titreye boşalıyorduk. Döllerinin sıcaklığını amımın diplerinde hissediyordum. Hayatım boyunca böyle bir şey yaşamamıştım.
Bir süre içimde öylece kaldı. Amım sikini sarıyor, içimde yeni yeni küçüldüğünü hissediyordum. İçimden çıkmak istemiyor gibiydi. Bacaklarımın arasında boylu boyunca uzanıyordu üstümde… Nefeslerimiz sonunda düzene girdi, sakinleştik. İçimden çıktı, kendini yan tarafıma bıraktı.
- “Sigaran var mı aşkım?” diye sordu.
İçim titriyordu o aşkım dedikçe… Kalkıp kocamın sigara paketini çıkardım çekmeceden, iki sigara çıkarıp çakmakla ikisini de yaktım. Çıplaklığımdan utanmak aklıma bile gelmiyordu, öylesine doğaldı ki çıplaklığımız…
Tekrar yatağa, sevgilimin koynuna girdim. Kollarının arasına uzanıp onun sigarasını dudaklarının arasına kıstırdım. Pek kullanmadığım halde onunla beraber orgazm sigarası tüttürdük birlikte… Karnının üstüne koyduğumuz fondöten kutusunu küllük olarak kullanıyorduk.
- “Tolga, bundan sonra bana abla deme, istemiyorum” dedim.
- “Peki aşkım…” dedi. “Bu geceden sonra kadınımsın sen benim… Ablam değilsin…” Uzanıp sigara dumanı çıkan etli dudaklarını öptüm.
- “İlk defa sevişmekten zevk aldım. Senin sayende aşkım… Ahmet abinin siki çok küçük, senin kadar da kalın değil üstelik… Bir de kendi işini bitirir, benimle hiç ilgilenmez. Senin kollarında kadın olduğumu anladım ilk kez…” diyerek içimi döktüm. Kulağımdan öperek,
- “Daha gece sona ermedi aşkım… Sabaha kadar benimsin… Altımda inleticem seni… Halsiz kalıncaya kadar becericem seni…” Sımsıkı sarıldım,
- “Ne istersen yap… Yılların acısını çıkarmak istiyorum. Ne zaman, nasıl, ne kadar istersen sevişirim seninle…” dedim.
- “İçine boşaldım.” dedi tereddütle… “Hamile kalırsan?”
- “Olsun, senin çocuğun, doğururum…” dedim. Endişeyle yüzüme bakıyordu. Gülerek yanağını okşadım.
- “Merak etme, çocuğum olmuyormuş benim… Korunmamıza gerek yok. İstediğimiz gibi sevişebiliriz yani…” Elimi uzatıp sikini okşadım, hemen başını kaldırdı yaramaz… “Hatta şimdi başlayabiliriz sevişmeye gücün varsa…”
Sigarasını küllüğe bastırıp etajere koydu. Belimden tutup bir anda üstüne çıkardı beni… Bacaklarımı aralayıp yerleştiğimde çoktan sertleşmiş siki amıma baskı yapmaya başlamıştı. Ne yapmak istediğini kadınlık sezgilerimle anlamış, sikinin üzerine oturmaya başlamıştım bile… Dudaklarımı ısıra ısıra erkekliğini içime aldım. Belimden tutup kendine çekiyordu. Sonunda dibine kadar girdi.
Biraz bekleyip üstünde hareket etmeye başladım. Yukarı aşağı inip kalkıyor, ucuna kadar çıkıp dibime kadar içime alıyordum. Giderek hızlandım, ıslak amımın içinde yağ gibi kaymaya başladı erkekliği… Başını kaldırıp memelerimi yalıyor, uçlarını emiyordu ben üstünde gidip gelirken…
Zevkten deliriyordum yine… Bir kez daha sarsılmaya, orgazm olmaya başladım. Sonunda üstüne yığılıp kaldım. Yana devrilip iki büklüm oldum. Bacaklarımı kasıyor, hala devam eden orgazm kasılmalarının zevkini çıkarıyordum.
Sabaha kadar seviştik. Duş yaptık, banyoda arkamdan girdi… Duştan çıktık, yatağın üstünde domalttı beni, kalçalarımdan tutup amıma girdi. Bu kez değişik açıdan amıma giren erkekliği zevkten delirtti beni…
Sabaha kadar seviştik kısacası… Uzun uzun seviştik… Durduk, dinlendik, sikiştik. Ben erkeksiz, o kadınsız geçen yılların acısını çıkarırcasına seviştik. Banyoda bir kez de arkadan, minik deliğimden becerdi. Çığlıklarıma aldırmadan arkamın kızlığını bozdu. Onun zevkini de yaşattı bana…
Sabah güneş doğarken sızıp kaldık yatakta… Öğlene kadar ölü gibi uyuduk. Uyandık. Çırılçıplak evin içinde dolaştık, oturduk, kalktık, mutfakta yemek yedik. Evin her köşesinde, her odasında seviştik. İki gün boyunca yeni evli balayı çiftleri gibiydik. Hiç durmadık. Öpüşüp koklaştık, seviştik. Ertesi gün kocam gelecek diye zorla ayrıldık birbirimizden…
İki yıla yakın bir zaman boyunca sürdü ilişkimiz… Fırsatını bulduğumuz, canımızın çektiği her anda birbirimizin kollarına koştuk. Fakat sonunda ailesiyle beraber taşındı, birbirimizi kaybettik.
Şimdi hayata küsmüş gibiyim. Bir kenara çekilip saatlerce Tolga ile yaşadığımız sevişmeleri anıyorum. Mutfakta yemek yerken o yemek masasında bana yaptıkları…
Kocamla yatarken o yatakta yaşadığımız orgazmlar… Kocamın çükü içimde gidip gelirken, Tolga’nın içimi dolduran kalınlığı… Kocamın leş gibi içki kokusundan iğrenirken, burun deliklerimde Tolga’nın erkek vücudunun salgıladığı beni tahrik eden erkek kokusu…
Fakat yapacak bir şeyim yok. Ya böyle yaşamaya devam edeceğim, ya da kendime geleceğim. Çıkıp kendime bir şekilde yeni bir Tolga bulacağım.
Onun gibi bir erkek… Beni doyuran, beni yaşatan, beni kadın yapan bir erkek… Bekliyorum…
Her an karşınıza bir Gül çıkabilir, gözleriyle sizi süzen, tartan, aranan… Benim o…
118 notes
·
View notes
Text
Ablamın Alamadığını Aldım
Eniştem üstümde ne varsa parçaladı attı. Ben de elimi pijamasının içine sokarak eniştemin taş gibi olmuş organını sıvazlamaya başladım. Dudaklarımı ağzına tekrar verdim. Öperek yavaş yavaş aşağılara inmeye başladı.
Adım Ebru. Üniversitede okuyan, 18 yaşında, 1.65 boyunda, ince yapılı, her erkeğin beraber olmak istediği, güzel vücudu olan, mavi gözlü, sarışın bir kızım.
Masum bir görünüşüm, pürüzsüz bir cildim ve dolgun dudaklarım var. Ayrıca her erkeğin zevkle okşayıp sevebileceği dolgun ve dik memelere sahibim.
Ablam benden bir yaş büyük, kendisi bir şirkette çalışıyor. Eniştem ise bir kamu kuruluşunda çalışıyor. Ablamın boyu ile benimki aşağı yukarı aynı, fizik olarak benim gibi, birbirimize çok benzeriz, çok güzel bir kadın...
Ablamla eniştem evleneli dört ay oldu. Bende İzmir’i kazandığım için ablamlarda kalmak zorunda kaldım, aksi halde ailem beni okutmayacaktı.
Eniştem çok iyi bir insan, üstelik çok da yakışıklı ve çekici bir erkek... Ama aslında ablama göre biraz iri yarı birisi.
Eniştemin giymeyi sevdiği dar giysiler nedeniyle önü hep kabarık gezerdi nedense... Ben de o kabarıklığı, pantolonun içindekini merak ederdim, 46 numara ayakkabı giyerdi. Ayağı büyük olanların organının da çok büyük olduğunu duymuşumdur hep.
Ablamla geçen ilk günleri nasıldı bilemem, ama şimdi ablamlarda kaldığım ve yatak odalarımız yan yana olduğu için, her gece eniştem ablam inlete inlete nasıl beceriyor, ablam nasıl inliyor, devamlı duyuyorum.
Tabi yan odada ablam inlerken, ben de kendi kendime kadınlığımla oynuyor ve mastürbasyon yapıyorum, ama kız olduğum için kadınlığıma bir şeyler sokup o zevki yaşayamıyorum.
Yine bir gece, vakit epeyce ilerlemişti, beni uyuyor sanıp sevişmeye başladılar. Ablam yine inliyordu ve enişteme sürekli bir şeyler söylüyordu. Neler söylediğini duymak için odamdan sessizce çıktım ve onların yatak odasının kapısına yaklaştım. Ablam enişteme,
“Nolur tamamını sokma! Çok acıtıyorsun! Ayyy alamıyorum! Nolur çek! Çek nolur az! Çek yaa alamıyorum! Çok kalın…” diye yalvarıp inlerken, ben zaten bitmiş ve boşalmıştım.
Kadınlığım vıcık vıcık olmuş, zevk suyum bacaklarıma aşağı akmaya başlamıştı. Ya eniştemin organı çok büyüktü, ya ablamın kadınlığı çok dar, veya eniştem ablamı arkasından beceriyordu! Mutlaka bunlardan biri olmalıydı.
Bu düşünceler beni müthiş tahrik etmişti ve kendimi tutamıyordum. İşte o anda kararımı verdim. Bana neye mal olursa olsun, ablamın alamadığı eniştemin o organını ben almak istiyordum, hem de ablam gibi nazlanarak değil. Dibine kadar almak ve ablamdan alamadığı zevki enişteme ben tattırmak istiyordum.
Hemen odama gidip yatağa yattım, eniştemin beni becermesi için nasıl teslim olabileceğimi, kadınlığıma organını sokarken neler diyebileceğimi, eniştemi nasıl azdıracağımı falan düşündüm.
Gözlerimi kapatıp, eniştemin kocaman organını bakire kadınlığıma köklediğini hayal ederek, bir elimle kadınlığımın dudaklarını bir elimle de memelerimi okşuyordum.
Bir ara heyecandan kalbim duracak sandım. Sabahı nasıl ettiğimi bilemedim…
Bir kaç gün sonra ablam sevinçle eve geldi, ‘bir ay izin aldığını, annemin yanına gideceğini’ söyledi. Eniştem de,
“Tamam, git karıcığım.” dedi.
O akşam ablamı uçakla yolladık. Eniştemle eve dönerken benim kalp atışlarım öyle sıklaştı ki, birazdan eniştemle, ablamı bağırta bağırta beceren eniştemle evde baş başa kalacaktım.
Bana ne olduğunu ben bile anlayamıyordum, neredeyse takside enişteme yapışıp, kucağına oturmak için can atıyordum. Eve varana kadar zor tuttum kendimi. Evde eniştem,
“Baldızım ben üstümü değişeyim, sen de yemekleri hazırla.” dedi.
“Tamam enişteciğim, ben şimdi ne istersen hazırlarım.” dedim.
Çabucak mutfağa gidip ablamın pişirdiği yemekleri getirip masaya yerleştirdim. Ardından ben de odama gidip, eniştemin iştahını açacak şekilde giysiler seçtim kendime...
Sütyen ve külot giymeden, kısa bir etek, üstüne de açık yakalı, göğüslerimi ortaya çıkartacak, vücudumu saran incecik bir bluz giydim.
Eniştemin yanına geldiğimde bana öyle bir baktı ki, kesin içinden “Vay orospu vay! Baldızım olmasaydın eğer, seni şimdi şuracıkta ne biçim becerirdim!” diye geçirmiştir. Tabi eniştemin delici bakışlarının etkisiyle bacaklarım titremeye başlamıştı bile…
Mutlaka bir bahaneyle fitili ateşlemeli, eniştemi kendime çekmek, olayı başlatmak için bir şeyler düşünmeliydim. Yemekte,
“Enişte, ablamla aranızdaki sorun ne?” dedim. Eniştem önce çatalı bırakıp bana bakakaldı,
“Nerden çıkardın bunu? Ablanla aramızda sorun falan yok…” dedi. Fakat ben gece bağırışmalarını duyduğumu söyleyip ısrar edince, “Hiç sorma baldız…, Ama sana anlatamam.” dedi.
“Hadi enişte, ben senin baldızın değil miyim, bana anlatmayacaksın da kime anlatacaksın, hadi anlat nolur!” dedim. Eniştem
“Kızım, ablanla sorunumuz cinsellikle ilgili, böyle şeyleri sana açık açık anlatmam doğru olmaz!” dedi. Ben şiddetle ısrara devam edince,
“Ama anlatırsam bana kızmayacaksın.” dedi.
“Yok enişte kızar mıyım, çocuk değilim artık, koskoca kız oldum, bana her şeyi anlatabilirsin, merak etme…” dedim.
Eniştem önce durup beni süzdü, tedirgindi, sonra çekine çekine başladı anlatmaya. O anlatırken ben ona iyice yaklaştım.
“Evlendik evleneli, ablanı bir kere istediğim gibi şeyy… hadi söyleyeyim artık madem bu kadar ısrar ettin, günah benden gitti, söylüyorum işte… Ablanı bir kerecik arkasından sikemedim, hep yarım kaldı. Yarağım oldukça iri ve kalın, ama bu benim suçum değil ki, sadece başını alıyor içine, hemen tamam yeter çek diyor!” deyiverdi bir solukta.. Bana bakıyor, tepkimi bekliyordu. Ben birden,
“Eniştecim benim, üzülme sen, ablamın alamadığını ben alır, seni rahatlatırım!” deyiverdim.
Bunu nasıl dediğimi ben de anlamadım, ama demiştim bir kere. Eniştem duydukları karşısında bir an şok geçirdi, sonra gözleri ışıldadı. Hemen enişteme sarıldım ve dudaklarımı ağzına verdim.
Eniştem harika emiyordu dudaklarımı. Ara sıra eniştemin sıcak nefesini içimde hissediyor, neredeyse aldığım zevkten bayılacak gibi oluyordum.
Eniştem bir eliyle saçlarımdan tuttuğu gibi, başımı geri çekerek boynumu ve kulaklarımı yalamaya başladı… Diğer elini göğüslerime indirdi, beş parmağıyla kavrayıp sıktığında zevkten başım döndü. Bir inleme döküldü dudaklarımdan… Harika bir histi bu…
Eniştem sonra üstümde ne varsa parçaladı attı. Ben de elimi pijamasının içine sokarak eniştemin taş gibi olmuş organını sıvazlamaya başladım. Dudaklarımı ağzına tekrar verdim. Öperek yavaş yavaş aşağılara inmeye başladı.
Memelerimi adeta bir bebek gibi emiyordu. Bir erkeğin memelerimi yalamasını, bunun verdiği zevkin nasıl bir şey olabileceğini hep hayal etmişimdir, tahminimden daha çok zevkli oluyormuş.
Bütün vücudumu santim santim yalayarak taa aşağıya, kadınlığıma indi. Kadınlığımın dudaklarını ağzına alıp, diliyle kadınlığımın yarığının tamamını yalıyor, sonra da bacaklarımı yalıyor, diliyle yalamadık yerimi bırakmıyordu.
Aldığım zevkten baygınlık geçiriyorum sandım. Eniştem beni bulutların üzerinde uçuruyordu. Heyecandan, zevkten sapır sapır titriyor, ürperiyordum.
Bir ara eniştem de üzerindeki pijamayı, çamaşırı aceleyle fırlatıp attı, çırılçıplak soyundu. Ablamı bağırtan erkekliği dimdik, bacaklarının arasında havaya kalkmış, beni işaret ediyordu.
Bir an birbirimizi açlıkla süzdük. Sonra beni koltuğa oturtup bacaklarımı kaldırdı. Bacaklarım iki yana ayrılmış, kadınlığım kabak gibi açılmıştı.
Eniştem kadınlığımı biraz daha yaladıktan sonra, ben kendimi tutamamış, eniştemin ağzına boşalmıştım. Eniştem kadınlığımın sularını, yalaktan su içen köpekler gibi yalıyordu. Sonra bacaklarımı biraz daha yukarı kaldırıp, minik deliğimi yalamaya başladı.
“Ben senin güzel deliğine kurban olurum Baldızz…” diyerek, dilini sokuyor, dilinin ucuyla okşuyordu arkamı. Eniştem biraz da parmakladıktan sonra, bacaklarımı indirdi ve
“Al, birazdan arkana girecek şeyi önce bir yala bakalım, güzel baldızım!” diyerek ağzıma verdi.
Eniştemin penisini bu kadar yakından görünce, büyüklüğünden korktum biraz, ama kararlıydım, vazgeçmeyecektim. Eniştemin penisini ağzıma alıp yalamaya başladım. Emiyordum iyice, iliğini kurutmak istercesine. Eniştem zorla kurtardı ağzımdan,
“Bu kadar yeter, dön bakalım arkanı baldız!” diyerek beni koltuğa domalttı. Kalçalarımın yanaklarını elleriyle ayırarak, ağzını kadınlığıma dayadı. Sırılsıklam olmuş kadınlığımın sularını emerek ağzına aldı ve tükürüğü ile karışık arka deliğime bıraktı. Sonra
“Ölürüm bu göte, ölürüm!” diyerek, taş gibi olmuş, sertleşmiş organını minik deliğine dayadı ve zorlamaya başladı. Penisinin başı arka deliğime girdiğinde, ben acıdan bağırmamak için koltuğun minderini ısırıyordum.
Eniştem bir an durakladı ve
“Hah işte, ablan bu kadarını alınca dünyayı başıma yıkıyor, yeter çek diye bağırıyor, daha fazla sokturmuyor!” dedi. Eniştemi mutlu etmek istiyordum,
“Ben alırım enişte, sok hepsini, kökle!” diye inledim… Eniştem kalçalarımın yanaklarını biraz daha ayırarak, erkekliğini öyle bir geçirdi ki, acıdan,
“Enişte yırttı…” diye bağırdım. Eniştem de
“Dayan baldızım, seni çok seviyorum!” diyerek, o kalın organının tamamını kanırta kanırta, taa torbalarına kadar arkama soktu.
Üstüme abanarak ensemi, omuzlarımı ve sırtımı öpmeye ve ısırmaya başladı. İki eliyle belimden tutarak, o koca organını içimde hafif hafif oynatmaya başladı. Acı bir yana, fakat insanın arka deliğinde kımıldayan bir erkeklik organının verdiği zevk hiç bir şeyde yoktur sanırım.
Eniştem acı vermemek için hareket etmeye korkuyordu, penisini yavaş yavaş oynatıyordu arkamda… Oysa acıya rağmen ben daha sert hareket etmesini istiyordum, başladım kalçalarımı ileri geri hareket ettirmeye...
Biraz öne çekilip, sonra kalçamı tekrar eniştemin kasıklarına vuruyordum. Eniştem de hareketlerini yavaş yavaş hızlandırmaya başladı. Hala acı duyuyordum, fakat aldığım zevk daha çoktu,
“Becer beni eniştem… Baldızını becer enişte! Kökle! Daha sert, daha hızlı becer beni enişte!” diye bağrıyordum.
Eniştem artık kendini kaybetmiş gibi girip çıkıyordu arkamda deli gibi gidip geliyordu. Ben ‘Ahhh Uhhhh’ diye inlerken, eniştem de ‘Ohhhh Ohhhh’ diye inliyordu. Birden iyice hızlandı ve titremeye başladı, sonra da durakladı. O sırada arkamda, içime sıcak sıcak akan eniştemin döllerini hissedebiliyordum.
Eniştemin boşalması bir iki dakika kadar sürdü, penisini çıkarmadan üzerime yattı. Eniştemin aleti içimde küçülüp kendiliğinden çıkana kadar öyle kaldık bir süre.
Bu arada benim kalp atışlarım normale dönmüş, fakat hala burnumdan solumaya devam ediyordum. Eniştem mutluluktan beni çevirip, ağzımı, dudaklarımı, boynumu ve kulaklarımı öpüp yaladı.
Ben de eniştemin arzusunu yerine getirmenin ve ablamın alamadığı erkekliği almanın mutluluğuyla mest oluyordum. O gün eniştem beni sabaha kadar uyutmadı, önümü okşaya okşaya arkamı becerdi.
Ablamın annemde kaldığı bu bir ay zarfında, enişteme her gün arkamdan verdim, mutlu ettim eniştemi. Bu sürede eniştemin karısı gibi olmuştum.
Eniştem ben bakireyim diye kadınlığımı ellemiyor, ama minik deliğimi harika beceriyor.
Bakalım ablam geldikten sonra ne yapacağız…
143 notes
·
View notes
Text
Kocamın Borcu
Kocam üstümde hırsla gidip geliyor, erkekliğini acımasızca köklüyordu içime… – “Böyle mi becerdi seni o haydut herif? Söyle bana… Yarrağını böyle mi soktu amcığına? Söyle… Orospu seni… Oohhh… Ona da zevk verdin mi? Amın böyle mi sulandı onun yarağını yerken? Fahişe… Amına soktuğumun karısı… Kalın mıydı siki? Benimkinden büyük müydü? Ha? Cevap ver orospu…”
Kocam hiç bilmediği bi dal olan gıda işine girdi. Ancak bir süre sonra borçlanmaya başladı,borcu ödeyeceğm diye bankadan kredi çekti, bir süre sonra onları da ödeyemeyince benden habersiz gitmiş tefeciden borç almış. Tabii onu da zamanında ödeyememiş.
Bir gün eve geç vakitte ağzı burnu kan içinde geldi. İlk başta bir şey söylemedi, soruyorum cevap vermiyor, “kavga ettim bişey yok falan” diyor. Derken o esnada cep telefonu çaldı açtı
– “Tamam ödicem… Söz verdim…” falan deyince ben anladım. Telefonu kapadıktan sonra,
- “Ver numarayı bir de ben konuşayım…” deyince kızdı.
– “Hayır olmaz, bu adamlar tekin değil. Sen merak etme ben hallederim.” deyip lavaboya elini yüzünü yıkamaya gitti.
Ben de cep telefonunu alıp arayan numaralar kısmından numarayı bi kağıda not edip çantama attım.
Ertesi gün numarayı çevirdim ve karşıma çıkan kişiye kendimi tanıttım ve durumun ne olduğunu sordum. Karşıdaki kişinin sesi kalın, doğu şivesiyle ve oldukça sert konuşuyordu. Ödeme için bir ay süre verdiklerini söyleyince,
– “Bu mümkün değil bu meblağı bu kadar zamanda ödeyemeyiz.” dedim.
Bana ofisine gelmemi yüzyüze konuşmamızı teklif etti. Adresi alıp bir saat sonra denilen yere gittim. Beş katlı bir bina ve girişinde İkinci el oto galerisi vardı. İçeriye girdim. Karşıma çıkan karanlık tipli adama Ahmet beyle görüşeceğimi söyleyince
– “Kim arıyor diyelim?” dedi.
– “Ben Alev, kendisi geleceğimi biliyordu.”
Telefonla geldiğimi haber verdiler. Yanımda takım elbiseli kaba saba biriyle asansörle 5.kata çıktım. Kata geldiğimde dar bir koridorun sonunda bir oda, geniş bir kapı fakat kapalı kapının önünde bir masada iki kişi oturmuş çay içiyorlardı.
Yanımda bana eşlik eden kişi, Ahmet beyin beni beklediğini söyleyince birisi kapıyı çaldı ve beni içeri aldılar. Masanın arkasında bir adam beni görünce ayağa kalktı, kalktıkça da uzadı. Nerdeyse 1.95 boylarında kıvırcık saçlı, kalın bıyıklı, çirkin suratlı bir adam,
– “Alav hanım hoş geldiniz.” dedi.
Hoşbulduk faslından sonra çay söyleyip konuya girdik. Bana eşimin borcunu iki ay evvel ödemesi gerektiğini ama her seferinde söz verip ödemediğini ve bize son olarak bir ay daha mühlet verdiğini söyleyince, itiraz ettim.
Bunun mümkün olmadığını, bu şekilde ödeyemeyeceğimizi tekrarladım. Bir süre sustu gözlerime bakıp,
– “Peki bağyan.. Ben bu konu üzerinde biraz düşüneyim, siz yarın yine bu saatte tekrar gelin konuşalım. Ama siz de düşünün…” deyince izin isteyip eve döndüm.
Akşam olunca eşime durumu hiç bahsetmedim, gece kocam yanımda horlayıp dururken, ben yatağımda sabaha kadar ne yapmam gerektiğini düşündüm. O çam yarması gibi herifin “siz de düşünün” derken o bana dik dik bakışı geliyordu gözümün önüne…
Ertesi gün öğlen güzel bir duş alırken seksi giyinmeye karar verdim. Zira önceki gün o endişe, korku, öfke nedeniyle evden apar topar çıkmış günlük kıyafet, bakımsız, özensiz bir şekilde oraya gitmiştim. Bu sefer daha kadınsı bir şekilde gitmeliydim, adamı etkilemem gerekiyordu.
Banyodan sonra mahallemizin kuaförüne gidip saçlarıma fön çektirdim. Eve dönüp kıyafet seçmeye başladım. Tabi ki erkekler mini eteğe bayılırlar. Ben de pilili kloş süper mini eteğim, siyah yarım balıkçı yaka dar omuzdan kolsuz ipek bluzumu giydim.
İçime sütyen giymedim, böylelikle iri göğüslerim ve başları belli oluyordu. Zaten sütyen takmama gerek yoktu pek… İriliklerine rağmen kocama fazla elletmediğimden hala dik duruyorlardı.
Geniş gözlü siyah fileli külotlu çorap, içime yine siyah oldukça minik g-string ve siyah dize kadar yüksek topuklu çizmelerimi giyip üstüme de diz altında biten açık gri kabanımı giydim. Güzel bir makyaj yapıp taksiye atladığım gibi tekrar aynı yere gittim.
Yine aynı fasıl karşılanma ve nihayet yine Ahmet beyin karşısındaydım. Çay söyledi yine ama bendeki değişikliğin farkındaydı, bu sefer dünkünden daha bir başka bakıyordu bana.
Çay geldi. Çaycı servisi yapıp odadan çıkınca ben de kabanımı üzerimden çıkarıp oturduğum koltuğun arkalığına astım. Tekrar koltuğa oturunca adamın gözleri resmen yerinden fırladı.
Bacak bacak üstüne atmıştım. Gözünüzde canlandırın ultra mini siyah kloş eteği… Yüksek topuklu, pırıl pırıl parlayan çizmeler nedeniyle dizlerim yüksekte kalmış, alttan görünen manzaranın erkekleri bitirmek için birebir olduğuna emindim.
Nitekim, avımın gözleri bir dar kazağımın altındaki sütyensiz göğüslerime, bir kalçalarıma kadar sıyrılmış file çoraplı bacaklarıma bakıyordu. Kendimi Sharon Stone gibi hissetmeye başlamıştım onun bakışlarıyla…
Bu sefer oturduğu koltuktan kalkıp beni daha iyi görebilmek için oturduğum koltuğun karşısındaki koltuğa yerleşti. Aramızda bir metre mesafe ve küçük bir sehpa var.
Çantamdan sigara çıkarınca uzanıp sigaramı yaktı. Mahsustan konuyu evli olup olmadığını sorarak başladım, konuyu bi yere getirip deşmek için. Evli olduğunu 42 yaşında olduğunu biri liseye biri üniversiteye giden iki oğlu olduğunu söyledi. Ben de 15 yıllık evli olduğumu 14 yaşında oğlum olduğunu söyleyince,
– “Maşallah Alav hanım, hiç yaşınızı göstermiyonuz, genç kız gibisiniz valla…” dedi. Gülümseyerek teşekkür ettim.
– “Sizin gibi güzel bi bağyanı rahat bırakmazlar.” deyince ben de
– “Eh, biraz öyle oluyor…” dedim.
– “Rahat bırakmayan sadece kocan mı?” dedi manalı manalı… Konuşması değişmiş, az önce siz diye hitap eden adamın yerine beni sikmek için kıvranan bir azgın maço gelmişti. Dikkatli olmalıydım oyunumu oynarken…
– “Ne demek istiyorsun? Açık konuşabilirsin.” dedim yumuşakça… Bana bakıp sırıtarak,
– “Kocandan başka kaçamakların oldu mu diye merak ettim. Olmadıysa bu güzelliğe yazık edersin…”
– “Eh oldu işte biraz bir kaç yaramazlığım… Doğru söyledin, bu güzellik ziyan olmasın diye düşündüm ben de…” diye yanıtladım gülümseyerek...
Uzanıp elini daha doğrusu pençelerini bacaklarıma atıp gezdirmeye başladı. Hiç istifimi bozmadım, çıkarıp bir sigara daha yakıp gülümseyerek onu izliyorum. Ama bacaklarımda dolaşan ayının pençeleri de itiraf ederim ki içimi bir hoş etmişti. Kasıklarımdan o tanıdık sıcaklığın yayıldığını hissediyordum.
Memelerimin uçları anında tepki vermiş, sütyensiz memelerimin uçları kabarmış, sızlıyor, ipek bluzumdan fındık tanesi gibi görünüyordu.
Bu tavrımdan tamamen cesaretlendi, kalkıp benim yanıma geldi. Koltuğun kenarına oturdu, ellerini bluzumun dekoltesinden içine sokup memelerimi avuçlayıp, dudaklarıma yumuldu.
Ben hiç istifimi bozmuyor karşılık da vermiyorum. Biraz daha dudaklarımı öptükten sonra memelerimi yoğurmakta olan ellerini nazikçe üzerimden alıp çektim. Tekrar gidip kendi koltuğuna oturdu, o da bir sigara yaktı.
Kısa bir sessizlikte karşılıklı sigaralarımızı tüttürürken ben belli ederek özellikle bakışlarımı kabarmış olan pantolonuna indirip sigaramdan bir nefes çektikten sonra tekrar müstehzi şekilde gülümseyerek yüzüne baktım. O da fermuarını indirip kalkmış olan aletini fora etti ve
– “Bunun tadına bakmak ister misin yavrum?” dedi.
Adamın suratı çirkin, ayı gibi bir şeydi ama aleti çok sağlıklı dimdik, çok uzun değil ama kalındı. Böyle pervasız, hiç bir şeyden, benim tepkimden çekinmeden ulu orta keser sapı gibi penisini gösterip sergilemesi delirtiyor, tahrik ediyordu beni…
O keser sapı kalınlığının içime girdiğini, mantar gibi olmuş koca başının dibime dayandığını düşününce delirdim. Ama kendimi tuttum. Bacaklarımı özellikle yer değiştirip, tanga külodumu göstere göstere tekrar bacak bacak üstüne atarak yine gülümseyerek,
– “Seçme şansım var mı?” dedim. “Hayır dersem, çıkardığın şeyi geri sokacak mısın?” Güldü… Kalın bıyıklarının altından bembeyaz sağlıklı dişleri parıldadı.
– “Doğrusun…” dedi. “Bunu sen kaldırdın. Geri dönüş yok artık. Senin o güzel amına girmeden inmez bu şimdi…” Eğilip elimdeki yarım sigarayı kül tablasına bastırırken,
– “Neden olmasın Ahmetçiğim? Ama şu bizim meseleyi konuşalım, önce iş sonra eğlence…” dedim.
Ayağa kalkıp aletini tekrar yerine koydu. Kapıya gidip açtı ve ordakilere işinin olduğunu, telefon bağlamamalarını, ziyaretçi almamalarını söyleyip kapattı ve kapıyı kilitledi. Sonra odanın içinde oturduğum koltuğun arkasında bir başka kapıyı açıp
– “Gel burası daha rahat, burada konuşalım.” diyerek eliyle işaret ederek buyur etti.
Neyi konuşacağımız belli olmuştu artık… Avım bana aitti. Yoksa av ben miydim?
Kalkıp kırıta kırıta odaya girdim. İçeride çift kişik çok düzgün bir yatak, bir buzdolabı, bir mini bar, duvarda bir plazma tv ve banyoya açılan başka bir kapı daha vardı.
Kendine bir rakı koydu, bana da buzlu bir viski verdi. Gidip dvd ye bir cd yerleştirip televizyonu açtı. Porno film oynamaya başladı. Bana dönüp pis pis sırıtarak,
– “Sen de bu karılar gibi sevişebiliyor musun?” deyince viskiyi fondip yapıp,
– “Bir tane daha ver.” dedim. İkinciyi doldurup onu da fondip yaptım, iyice rahatlamıştım, alkol birazdan etkisini gösterirdi. Yatakta oturmuş bacak bacak üstünde bi sigara daha yakıp gülümseyerek ona baktım.
– “Eee, cevap vermedin?” deyince gülerek,
– “Eh, bunca yıllık seks tecrübem var. Yaşım 36. Beraber olduğum erkekler bana hep tam bir fahişe olduğumu söylerler.” diyerek onu iyice ateşlendirdim.
Rakısını bırakarak yanıma oturdu. Bacaklarımı indirip hafifçe araladı, dudaklarıma yumulup elini eteğin altından amıma atıp okşamaya başladı, bu sefer ben de karşılık verip dudaklarımla yiyişmeye başladım. Pala bıyıkları kalın dudaklarıyla bi süre yiyiştik.
Dudaklarımın şiştiğini hissediyordum. Pala bıyıkları fırça gibi sürtüne sürtüne tahriş etmişti. Tam beni soymaya kalkıcaktı ki nazikçe itip,
– “Şu bizim meseleyi konuşmadık daha…” dedim. Çirkin suratını buruşturup o kalın sesiyle sinirli bi şekilde,
– “Yaa, tamam yavrum… Konuşuruz. O mesele kolay… Hele marifetlerini bi görelim.” dedi.
Ayağa kalktım ve ceketini, gömleğini çıkardım. Neredeyse omuzlarına geliyordum, çok iri, göğsü çok kıllı, tam bir azman, ayı gibi, kaba saba bir tip.
Offf… Bu çam yarmasının altında ezileceğimi düşündükçe çıldırıyordum. Kırmızı ojeli tırnaklarımı göğsünün kıllarında gezdirip,
– “Şimdi banyoya gir ve bi duş al. Ben de bir kadeh daha viski içeyim…” dedim.
Uysal bir çocuk gibi acele adımlarla banyoya daldı. Kendime bir duble viski doldurup, soyundum. Üzerimde sadece siyah g-string ve siyah, parlak çizmelerim kalmıştı. Ayakta durmuş viskimi yudumlarken porno filmi izliyordum.
Arkamdan banyo kapısının sesi duyuldu. Döndüğümde kıllı ayım tamamen çıplak, organı dimdik, pis pis sırıtarak bana bakıp
– “Anam sende ne göt varmış öyle, hay maşallah..” dedi.
– “Sadece göt mü var Ahmetçim? Geri kalanı yaramaz mı diyorsun?” diye cilvelenip kendi etrafımda bir tur döndüm.
Ellerimle külodumu çekiştirip hazinemi sıvazladım. Gözleri yerinden fırlıyordu. Önündeki keser sapı iyice kabarmış, dimdik ileriye uzanıyor, beni gösteriyordu.
Yanına gittim, önünde çömelerek organını elime aldım. Taşaklarından başına doğru yavaş dil hareketleriyle yalamaya başladım. Yalarken o kadar iştahlıydım ki iyice kendinden geçmiş ayakta duruyor, saçlarımı kavramış inliyordu.
Dizlerimin üstüne çöktüm. Taş gibi memelerimi, kabarmış uçlarını onun kaslı bacaklarına, kıllarını sürterken, keserin başını ağzıma alıp deli gibi asılmaya başladım. Kafam hızlı hareketlerle ileri geri gidiyor, bir yandan somuruyorum, bir yandan ileri geri yapıp kırk yıl yarak görmemiş kadınlar gibi iştahla saksafon çalıyorum. Adam dayanamadı,
– “Ben boşalıcam Alev…” deyip kendi donuna tam uzanacakken,
– “Gerek yok Ahmet, ağzım ne güne duruyor?” deyince hayret ve zevk karışımı gözlerle bana bakarken ben de o tanıdık sıcak, ekşimsi, yapışkan benim vazgeçilmez erkek tadım sıvıyı ağzımda patlattım.
O kadar çok boşaldı ki, yutamadıklarım ağzımdan çeneme, oradan memelerime aktı. O dev gibi adam sarsıla sarsıla iniltilerle öyle boşaldı ki bacakları titriyordu. Ağzımda boşalttığım bir erkeğin, boşalırken girdiği bu titrek, zayıf haline her zaman bayılmışımdır.
Boşalması bitene kadar keser sapını iyice emdim, yalaya yalaya temizledim. Sonra kalkıp banyoya gittim. G-stringimi ve çizmelerimi çıkarıp duşun altına girdim. Saçlarım bozulmasın diye onları ıslatmadan yıkandım. Kurulanıp çırılçıplak bir şekilde odaya döndüm.
Yatağa uzanmış sigarasını, rakısını içiyor porno filmi izliyordu. Siki inmişti. Ben de bir duble viski doldurup yanına uzandım, dudaklarından sigarasını alıp bir iki nefes çekip içkimi yudumluyorum. Yataktan kalktım,
– “Hadi şimdi sıra sende…” deyip odada bulunan sandalyeye oturup bacaklarımı sandalye kollarına kaldırdım. Amım tamamen kabak gibi ortaya çıkmıştı. Öylece bakıyordu bana…
– “Gel bakalım erkeğim.. Şimdi sen çömel beni yala” diye emrettim.
Geldi ve başını bacak arama gömüp yalamaya başladı. İyice ıslanmış zevk almaya başlamıştım. Alkol de etkisini göstermiş çakır keyif olmuştum.
Bir yandan pabuç gibi koca diliyle amımın dudaklarını, parmak gibi kabarmış klitorisimi yalıyor, bir yandan dolma gibi işaret parmağını amıma sokmuş kurcalarken, ikinci parmağını da arka deliğime sokmuş beni inletiyordu.
Baktım siki hala inik, yatağa yatırdım tekrar saksafona başladım. Kısa sürede sikini tekrar kaldırıp, dimdik bir yarrağa dönüştürdüm. Kalktı ve bacaklarımı omzuna alıp amıma yerleşti ve hızlı hızlı sert bir şekilde beni sikmeye başladı.
Bir süre öyle devam ettikten sonra onu sırt üstü yatağa yatırıp üstüne oturdum ve zıplamaya başladım. Memelerim zıplamamla hopluyorlar o da kafasını kaldırıp memelerimi koparırcasına emiyor, ısırıyordu.
Sonra yeniden pozisyon değiştirdik. Bu sefer yatakta ellerim üzerine domaldım. O da arkama geçip tekrar amıma sokup sikmeye başladı. İyice zevke gelmiştik İkimizin de iniltileri artmıştı. Vurdukça kasıkları popomda şaklıyor, koca siki içimi yara yara gidip geliyor, beni zevkten delirtiyordu.
Pozisyonumuzu bozmadan yatağın yanında duran çantama uzanıp el kremimi çıkardım ve ona uzatıp,
– “Arka deliğimi de kremle…” dedim. Bir yandan beni o vaziyette sikiyor, bir yandan da arka deliğimi kremleyip parmaklarıyla genişletiyordu. Sonra amımdan çıkarıp o kalın yarrağını arkama geçirdi ve kökledi.
– “Amına koduğumun orospusu… Sen nasıl bi ev kadınısın, gören paralı orospu zanneder seni. Ulan ben evde karımı siktiğimi zannediyomuşum, meğerse inek sikiyomuşum. O amına kodumun orospu çocuğu kocan amma da şanslıymış.” dedi.
Bir süre götümü de siktikten sonra tam boşalacakken beni çevirip tekrar ağzıma verip patladı. Nefes nefese yan yana yatağa uzanıp birer sigara yaktık. Tekrar duşa girdim yıkanıp çıktım tam giyiniyordum uzanıp g-stringimi elimden aldı ve
– “Bu bende hatıra kalsın” dedi. Diğer kıyafetlerimi giyerken o da giyindi. Tekrar diğer odaya geçip konuşmaya başladık. Borcumuz olan ana para kadarına yakın bir faiz koyup senet yapmışlar toplam beş adet. İki tanesi de faiz senediydi.
– “Bunun bir tanesini şimdi sana vericem ve silmiş olucaz, diğer faiz senedini de haftaya yine geliceksin o zaman vericem.” dedi.
– “Peki, kalan ana borcumuzu 24 adet senet yapıcaksın, onları taksitle ödicez.”
– “O taksitleri de böyle mi ödeyeceksin?”
– “Evet kocacım.” dedim. Elini tutup eteğimin altından amıma götürdüm, avuçlayıp sıktı… “Bununla ödeyeceğim. Bende daha ne oyunlar var, bilemezsin. Senet vadesi gelsin diye iple çekersin.”
– “Bunu daha sonra düşünürüz.” dedi.
Akşam eve döndüğümde sikişerek aldığım senedi kocamın önüne koydum.
– “Bu ne?” dedi başını kaldırarak…
– “Senin borç senedin aşkım…” dedim. Yüzüme baktı,
– “Ne olduğunu biliyorum karıcım. Senin eline nasıl geçti? Ne sende, ne bende para var. Yoksa aklıma gelen şey mi?” diye sordu.
Ben de durumu olduğu gibi eşime anlattım. İlk tepkisi köpürdü, bağırdı, çağırdı. Eline ne geçerse yerlere fırlattı. Delirmiş gibiydi.
– “Böyle bişeyi nasıl yaparsın bana..?” falan dedi. Kapıyı vurup çıktı.
Gece geldiğinde sarhoştu, telefon açıp Ahmet’i aradı. Adama yarın işyerine gelmesini söyledi.
Ertesi gün eşimin işyerinde ofisinde otururken Ahmet ve yanında iki adamıyla geldiler. Ahmet akşamki konuşmasından, kocamın suratından olayı anlamıştı. Ağzını açmasına fırsat vermeden,
– “Bak oğlum, sen olayın ciddiyetinde değilsin. Bize borcun var ve ödeyemiyorsun. Karın da esaslı kadınmış. Bana gelip olayın bi kısmını çözdü. Şimdi o halletmeseydi biz ya sana, ya da ailene zarar verecektik. Ama buna gerek kalmadı. Oğlum şanslı adamsın. Çok güzel bi karın var ve acayip sikişiyo lan… İliğimi kemiğimi kuruttu senin sikişken karın… Ha bu arada külodunu da hatıra aldım.” dedi adamlarının yanında...
– “Karın anlattı mı sana geri kalan borcun nasıl ödeneceğini?”
Kocamdan ses çıkmadı. Biliyordu elbette, domuz gibi hem de...
- “Bundan sonra senden para istemiyorum. Güzel karın her senette gelecek, senin borcunu bana ödeyecek. Sen de senedi geri alacaksın. Anlaştık mı? İtirazın var mı?”
Bunu söylerken belinden çıkardığı kocaman bir silahı masanın üzerine pat diye koymuştu. Çıkan sesten kocam da ben de irkilmiş, kalakalmıştık. Adamları da pis pis sırıtıyor, bana bakıyorlardı. Kocamdan yine hiç bir ses çıkmadı, önüne bakıyordu. Ter içinde kalmıştı.
– “Anlaşıldı, itirazın yok. Hadi bize müsaade…” Tabancasını yerine koyup kalktı, eğilip dudaklarıma sıkı bir öpücük kondurdu. Eze eze emdi dudaklarımı…
– “Senetlerin vadesini unutma fıstık…” dedi. “İstersen ara ödeme de yapabilirsin. Ne zaman canın isterse gel, öde… Ben hazırım, yerimi biliyorsun”
Sonra da kalkıp gittiler. Neden sonra birbirimizin yüzüne bakabildik. Yapacak bir şey yoktu aslında… Senet eşimin elinde duruyor, evirip çeviriyordu. Çatal çatal bir sesle,
– “Yaptığını gördün mü? Bizi neye bulaştırdın?” diye sordu. Başımı diktim ben de,
– “Asıl bizi bulaştıran sensin. Biliyorum, mecbur kaldın ama, bu adamları bulan, borç alan sensin aşkım.” dedim.
– “Doğru, haklısın. Ben başlattım. Ama pek şikayetçi değil gibisin karıcım…”
– “Sen de öyle görünüyorsun kocacım…” diye cevap verdim. “Senedimizi aldık. Borcumuzun bir kısmı ödendi. Geri kalanı da sıkılmadan ödenecek. Senin şikayetin var mı?” Gülümsedi, elindeki senedi yırtıp parça parça yaptı,
– “Hayır, yok…” dedi. Yanına gittim, kucağına oturup, boynuna sarıldım. Ateşli bir öpücük kondurdum dudaklarına…
– “Seni seviyorum aşkım… O sadece iş… Yuvamızı, seni beladan kurtarmak için yaptım bunu…” diye fısıldadım kulağına…
O da bana sarıldı. Hırsla, ateşli ateşli öpüyor, dudaklarımı koparacak gibi emiyordu. Koltuktan yerdeki halının üzerine kaydık. Elini eteğimin altına uzatıp külodumu yırtarak çekti aldı.
Bir cırt sesi geldi. Pantolonunun fermuarını indirmişti. Anında araladığı bacaklarımın arasına girdi, taş gibi olmuş erkekliğini haşin hareketlerle içime sokuverdi.
Hiç soyunmadan, üstümüzdeki giysilerle, vahşiler gibi sevişiyorduk. Üstümde hırsla gidip geliyor, acımasızca sikini köklüyordu içime…
– “Böyle mi sikti seni o adam? Söyle bana… Yarrağını böyle mi soktu amcığına? Söyle… Orospu seni… Oohhh… Ona da zevk verdin mi? Amın böyle mi sulandı onun yarağını yerken? Fahişe… Amına soktuğumun karısı… Kalın mıydı siki? Benimkinden büyük müydü? Ha? Cevap ver orospu…”
– “Ohhh… Evet kocacım… Kalındı yarağı… Acımadan sikti beni hayvan… Aynı böyle pompaladı beni… Aynı senin gibi sikti… Ohhhh.. Dölledi beni… Amımı haşat etti piç… Hadi sen de pompala… Sik beni… Erkeğim… Bu am senin… Sok… Diple… Aahhh…”
Aynı anda dakikalarca kasılmaya başladık, orgazm olduk. İçime sıcak sıcak döllerinin fışkırdığını duyumsayabiliyordum o orgazm anında… Üstüme yığılıp kaldı içimden çıkmadan… Siki nabız gibi atıyordu içimde…
Sarıldım kocama…
Mutluydum… Kadınlık görevimi yapmıştım… Hem kocamı sıkıntıdan kurtarmıştım, hem de yuvamı korumuştum. İki günde iki değişik yaraktan aldığım doyumsuz zevkler de cabası…
Şu senetlerin vadeleri ne zamandı acaba?
279 notes
·
View notes