Don't wanna be here? Send us removal request.
momus-tafa-blog · 7 years ago
Video
youtube
Abdal - Ervah-ı Ezelde
0 notes
momus-tafa-blog · 7 years ago
Text
mastürbasyon
     İçimde bir yerde çift kişilik binlerce odayla dolu bir bina… Bekleyen teklerin her birinin kapısını aynı anda çalıp aynı anda giriyorum odalara. Özür dilerim, geç kaldım. Saatiniz var mı?  Atınız gitsin, artık sıkıştıracak vakit kalmadı. Canımızın istediğini yapacağız. Gerçi rekabeti ve çalışmayı bırakıyor oluşunuz ne yapacağını bilmez şaşkın bakışlarınızı gayet iyi açıklıyor. Korkmayın! Dileyen bağımlılıklarına dilediği zaman geri dönebilecektir. Bulunduğumuz bina gerçeklikle bağları aşırı derecede hasarlı bulutların üzerine konuşlandırılmış temelsiz bir binadır. Bu binanın müteahhidi, mimarı, vasıfsız işçisi, finansörü, duvar ustası, fayansçısı, elektrikçisi, boyacısı, aşçısı, kat görevlisi, aklınıza gelebilecek en küçük detayın mucidi benim. Nasıl beğendiniz mi? Tabi ki beğeneceksiniz! Hadi sarılın bana. Mukaddes ellerinizle acılı ve çok açılı ruhumu okşayın! Yiyecek bir şeyler söyleyelim mi? Tüm dünya mutfağı bana öğrettiğiniz ölçüde emirlerinize amadedir. Biliyor musunuz? Her birinize ayrı ayrı hangi yemeği söylersem beğeneceğinizi biliyorum çünkü sizi çok iyi tanıyorum! Mesela Cemil ıspanak sevmiyor, ağızda bıraktığı metalsi tattan oldukça rahatsız! Sevinç’in patlıcan yememesinin sebebinin patlıcanın tadıyla bir ilgisi yok, suya bırakıldığında suyun dönüştüğü renkten huylanmış, o gün bugündür patlıcanla arası açık. Tarık bamya sevmez tabakta sümüksü olarak nitelendirdiği cıvıklıktan şikâyetçi! Bu odalarda kalmak istediğiniz kadar kalamazsınız, kalmanızı istediğim kadar kalabilirsiniz. Bu demek değil ki benim kölemsiniz, istediğiniz zaman içimden çıkabileceğinizi daha önce de söyledim. Fakat siz bunu talep ettiğiniz de benim de bunu arzulamış olduğum unutulmamalıdır. Bu durum hep bu paralellikte devam edecektir. Neyse alışacağız birbirimize. Müsterih olun! Hiçbiriniz burada olduğu kadar yetenekli, zeki, güzel, akıllı, bilumum olumlu sıfatlara haiz insanlar değil. Burada size ekstra pozitif özellikler yüklenmektedir. Mesela hiçbirinizin anlattıklarımı anlamama gibi veya yanlış anlama gibi şansınız yok! Evet, şuradaki karikatüre çok baktınız. Marketing prensiplerinin burada geçerli olmadığını anlatan, daha bakıldığı an bakan kişinin anlayacağı en iyi dile otomatik çeviri yapabilen karikatür önemli eserlerimden biridir. Tabi buralara öyle kolay gelinmedi. Çoğunluğu koyu renklerden oluşsa da tüm renklerde düşündüm. Demem o ki pembe hayallerinize de hassasiyet gösterilecektir. Peki, buralara nasıl gelindi? Bu genç görünüşüme rağmen yüzyıllardır yaşadığımı unutmayınız. Uzak mekânlar arası hızlı geçişler, maddenin şekil boyut hal değişiminin aniliğine hazır hale geldiğimizi düşündüğümde daha rahat ve keyifli yolculuklar yapabileceğiz. Üç yıl üst üste yılın ebesi seçildim. İnsanların kendilerinden kendilerini doğurtuyordum. Ünüm kısa sürede dünya çapında yayıldı ve ben de gün be gün kendimi geliştiriyordum. Tehlikeli fakat daha etkin yöntemler denemeye başladım. Temas ettiğimde içlerinde doğuma hazır niceleri görmeye başladığım yıllardı. Uyguladığım tekniklerin gerçeklikle uyum noktasındaki yan etkileri belirgin bir hal aldı. Şeffaf, tutarsız, samimi, kendisiyle kavgalı nesiller gerçekliğe saygısızlaşmışlardı. Büyük patronları, devletleri, kanaat önderlerini, medya patronlarını, illegal-legal örgütleri rahatsız etmiştim. Kendi aralarında desteklediği spor takımları yüzünden itilafa düşen insanlar dahi bana karşı ittifak kurmakta zorlanmıyordu. Yapay kahramanlarının gündelik işlerinden ziyade gündelikçilerin üstün yetenekleri filizleniyordu. Var olma hissim kendimi gerekli görme arzum ivmeyle artışını sürdürüyordu. Kurulan ittifakın tarafıma iletmiş olduğu tüm davetleri reddettim. Hürriyete kavuşabileceğimi düşünmeye başladım. Kırılma noktalarında gösterilen bu hassasiyetin ayyuka çıkması ile doğurma tekniğim arasında bir bağ olmalıydı. Kısa süre sonra ebeler yüksek şurası tarafından dışlandım. Üst üste üç yıl en iyi ebe seçilen ben değil miydim?! Diplomamın geçersiz olduğuna dair ilan yerel gazetelerde bile yayımlandı. Billboardlara ne kadar tehlikeli olduğumu anlatan afişler yerleştiriliyordu. Çalışmalarım için kimseyle işbirliği içinde olmam gerekmediğinden durumdan pek etkilenmedim. Yemeklerimizde kesinlikle insan eti ve insan yağı kullanılmamaktadır! Bu yüzden bünyelerinizin birkaç gün yemeklere tepki vermesini öngörüyorum. Bu da gayet doğal bir sonuçtur. Endişe edilecek bir durum olmasa da sağlığınız sağlık ekibim  tarafından belirli periyotlarla takip edilecektir. Evet, çatallarımız bu şekilde. Metal çubuğun her iki tarafı çatalı çatal yapan beş dişli özelliğiyle tasarlandı. Ayrıca bu metal çubuk tutanın arzuladığı ısıya geçiş yapma özelliğine sahip. Her iki tarafını aktif bir biçimde kullanmayı öğrenmeniz konulara odaklanmanızı kolaylaştıracaktır. Sıkılanlar ve odaklanma özelliği olmayanlar çatalın tutulmayacak sıcaklıkta olduğunu fark edeceklerdir. Nerede kalmıştık? Ebeler yüksek şurasının bana sırtını dönmesiyle daha da kuvvetlendiğimi anlatacaktım. Dışlanmamın ilk günleri olur olmaz yerlerde donup kalıyor ve düşüncelere dalıyordum. Bu günlerden bir gün; düşünürken donmak için caddenin yanlış noktasını seçişim şahsi bir aracın şahsiyetli şoförü tarafından anneme daha doğrusu anama sövülerek ödüllendirildi! Genişlik sandığı güler yüzümle bıçakladım gözlerini. Aynaya samimi bir şeklide bakacak vakti olduğunda kendi gözleriyle kendi gözlerinin içinden girerek kendisini parçalayacaktı. Analık kavramının kendisi için koca bir hiç olduğu anlayacak ve bu anlayış hatanın şahsiliğini ayırt edemeyecek düzeydeki bu kişinin hem kurtuluş şansı hem de cezası olacaktı. Bir tebessümle yıllar sonra yeşerecek bir tohum ekmiştim. Tohumun yeşermesine dallanıp budaklanmasına müsaade etmeme ihtimali ise kendisi için daha vahim bir durum olduğu için bahse değer olmasa da zıplayan topun üzerinde görmediği uçuruma neşeyle, zevkle, ihtirasla hareket eden kendisine uzanan tüm yardım ellerini ayağıyla ezip geçen bir insana benzetilebilir. Gerçi bu durumda olsa bile son zıplayışında -tekrar zıplamak için kara parçası kalmadığı anda- bu tebessüm ve benzerleri artık daha net gözükeceğinden doğurma işlemi geç de olsa gerçekleşecek. Bu doğum gecikmiş bir doğum olduğundan sakat kişiliğinin sağlıklı yanına temas edemeden terk-i diyar eyleyecekti. Bu andan itibaren karnını doyuramamış olanların bana iletmiş oldukları gitme talepleri kabul edilmiştir. Sizleri odalarınızın camlarında ipeksi yumuşaklığa sahip bembeyaz tüyleriyle, içine gömüldüğünüzde mutluluktan uçacağınız iri kuşlar beklemektedir. Gerçekliğe bu şekilde bir dönüş, ayrılışınıza pişmanlık oluşturmak için geliştirilmiş bir yöntemdir. Bir süre sonra esevsev vermeye başladım. Arkadan desteklemiyordum önden köstekliyordum. Temas halinde olduklarımın yaptıkları her hamle damaklarına kor gibi yapışıyordu ta ki hayattan tat alamaz hale gelinceye kadar. Bu noktada ebelik diplomalarını kendi ellerinden alıyorlardı. Ve böylece insana karşı derin bir saygı kazanmış oluyorlardı. Böylesi bir uyanışı tat alma yetisini kaybederek kazanmak… Gerçeklikte bu bahsettiğim derin saygıya en yakın kavram umut olarak nitelendirilmekte. En yakın diyorum çünkü her önemli kavram gibi içi boşaltılmış durumda. Zehirli kan dolaşımlarının umutlarıyla karıştırılmamalıdır. Bir süre sonra tekrar saygınlık kazanmaya başladım. Donduğum yerlerde büyük bir saygıyla karşılanıyordum. Şahsiyetli şoförün hikâyesi kulaktan kulağa yayılmış. Muhtelif rivayetler farklı sonuçlarıyla her dinleyenin inanmak istediği şekle kendi gayretiyle büründürülüp içselleştirilmişti. Her biri farklı sonuçlara sahip olmasına rağmen farklı insanlarda farklı etkileriyle derin saygımı geri kazandırmıştı. Köşe yazarları bile temkinli davranmaya başlamışlardı. Bunun üzerine yuvarlak masanın en yuvarlak yanından yeni tedbirler fışkırmaya başladı. Artık aç bir ayıya benzetiliyordum. Böylece şimdilik bir kaç dünya genişliğindeki bu dünyayı kurmaya başladım. Biraz önce kavramların içinin boşaltılmasından bahsettim. İnsanla beslenenlerin beni aç ayıya benzetmesi kavram zehirlenmesinin kaynağını açıkça ortaya koyuyor olsa da bu konuyu biraz açmanın faydalı olacağı kanısındayım. Örneğin gelişimi; işlerin daha kolay daha hızlı yapılır gelmesinden ibaretmiş gibi anlattılar. Bu anlatım uygulama alanının diliyle yapılmaktadır. Uygulama alanında kullanılmayan, bir sürü insanın bir sürü iyilik hikâyesinin dilden dile dolaşmasında bir sakınca görülmemektedir. Hiç konuşulmasa hatta konuşulurken konuşmaya nefret söylemleri eşlik etse dahi insanların işlevselliğini sahada bu uygulamayı kabullenmiş militanlar olarak gerçekleştiriyor olması arzulanmaktadır ki bunda başarılı olduklarını kabullenmemiz gerekmekte. Tüm bunlara kişilik yükler anlatım tarzım karşı çıkışımın kişilerle ilgili olduğu intibahı uyandırmasın. Daha çok kavramlar üzerinden yürüyeceğiz. Kontrolsüz güç arzusu, rekabete dayalı ekonomi, zenginliğin dar alanda sıkışıp kalması, ayrıcalıklı sınıf olma bilinci, sahip olmak, bencilleşmiş adalet duygusu vesaire. Tüm insanların nihai hedefinin daha hızlı daha kolay bir yaşam olduğunu düşünen bir gelişim anlayışı gerilerken ilerlediğini sanmakla eşdeğerdir. Bana karşı gerçekleştirmiş oldukları benzer oyunlar da mevcut. Yüzyıllar önce bir toplantıda söylemiş olduğum ‘’Kendisiyle konuşamayan beden ölmüştür. Ölü bedenlerin ölü bedenlerle diyalogu sizi aldatmasın’’ cümlelerine karşı bir propaganda başlatıldı, bugün pek çoğunuzun bileceği üzere ‘’kendi kendine konuşana deli derler’’ cümlesi bu kara propagandanın bir sonucudur. Bugüne kadar hiçbir kuramsal yanımızın olmadığı yönündeki eleştirileri saygıyla karşılıyorum. Bu yüzden sizlerin de yardımıyla kuramsallaşacağız fakat kurumsallaşmayacağız. Dil ile konuşulduğunda belirgin düzeyde bilgi-birikime sahip biri gibi gözükeceğiniz bu konuların konuşulması o kadar da önemli değildir. Yaşandığı zaman anlamlı olacak bu kuram, gevezelik malzemesi yapılmayacak kadar hassas inşa edilecektir. Donanımlı gözükme çabanız gerçeklikten getirdiğiniz saçmalıklardan biridir. Bu hastalıktan kurtulamayacak olanların talepleri elbet değerlendirilecektir. Eğitimi tamamlayacak olanlar ise hiçbir şekilde ödüllendirilmeyecektir. Diploma, sertifika gibi saçmalıklarla uğraşmayacak kadar gelişeceğimizi umuyorum. Eğitimi tamamladığınızda ne bok olduğunuzu nitelendirmekte zorluk çekmeyeceğinizden yapabileceğiniz ve yapamayacağınız işleri değerlendirmekte en yetkin kişinin kendiniz olduğunu göreceksiniz. ‘’Gerçeklik üzerinde birey olarak etkinleşmek’’ derslerinde göreceğiniz üzere insandan beklenti ne kendini abartmasıdır ne de itin götüne sokmasıdır. Sadece insanlığın hakkını vermesidir. İlk etapta çalışma saatlerinin dört saate düşürülmesi teklifiyle derin bir yarık açıp bu yarıktan yeşerecek umutla insanların düşünmek için kendilerine vakit ayırmalarını sağlamalıyız. Bunu kimseye yaranmak olarak değil, insana olan derin saygının doğal bir sonucu olarak görmeliyiz. Ekonomik verim kurallarıyla kısırlaştırıldığımızın, duygularımızın sömürüldüğünün farkına vararak gidilen yönün tersine yollar inşa edeceğiz. Böylelikle yerin dibine doğru hareket halinde olan bu saçma akıma çok yukarılardan bakacağız. Belki bir gün Güneş’e de dokunuruz. Sakın bu durumun kendi büyüklüğünüzden kaynaklandığını düşünmeyiniz ve insan kavramının hakkını veremeyen bu akımın dar görüşlülüğüyle ilintili olduğunu unutmayınız. Bir böbürlenme hissedenler unutmamalıdır ki kıyas yapınız gerçeklikten getirdiğiniz küçüklükten kaynaklanıyor. Bireyin amacı; bir bireyden bir gruptan bir milletten bir ülkeden bir devletten üstün olmak, medeniyet zincirinin başını çekmek değil insanlığının gereğini yapmaktır. Kısacası bireyin amacı insanlığı ele geçirmek değil insanlığa teslim olmaktır. Samimiyet koltuğuna kendinizi oturtup kendinizi sorguya çekebilmeniz gerekmektedir. Bundan maksat iç huzur değil hakikate ulaşmaktır. Hakikatin başı bu çelişik yapıdır. En derinlerine aklımızın ve vicdanımızın halatı ve baltasıyla girmek zorundayız. Kusursuzluk makul bir hedef değildir. Bu demek değildir ki hatalara kılıf hazırlama merkezindesiniz. Bu yüzden ölçütü samimiyet olarak koymak yerinde olacaktır. Her birey, olayın ehemmiyetine kendisi için kendini vermelidir. Ekipleşmenin, bizli, sizli, onlarlı, dışlayıcı ve horlayıcı anlayışa evrilmenin önüne geçebilmek adına yapacağınız her çalışma azami öneme sahiptir. Konuya dair Buse’nin; gerçeklikte yedi milyar parti liderinin olduğu her partinin bir oyla birinci ve bir oyla sonuncu olduğu yönetim şekli önerisinin gayet sağlıklı olduğunu ve üzerinde çalışılmaya değer olduğunu düşünmekteyim. Aferin Buse! Devam edelim ağaçların üzerinde düşündüğüm yıllardı uyur kalırsam düşmemek için belimden ve tek bileğimden budaklara bağladım kendimi. Bir bağırış, "Ne yapıyorsunuz orada!" dalgınlığımdan sıyrılmama sebebiyet verdi. Bulunduğum ağacın altında bir çift hafif telaşla toparlanmaktaydılar. Erkek bana benziyordu aslına bakılırsa kadın da bana benziyordu uzun muydular? Hayır. Kısa mıydılar? Hayır. Boyutsuzdular sanırım. Erkeğin boynunda Arap alfabesindeki harfler kullanılarak nakşedilmiş Bismillahirrahmanirrahim yazan bir dövme vardı. Karşıdan gelen adamı görünce şaşırıp kaldım o da bana benziyordu! Tamamen çıplak oluşundan ahlak zabıtası olduğu anlaşılıyordu. Bazı üniformalar maalesef hiç değişmiyor! Çiftin erkeği karşıladı salyalı sinkafları, dedi ki bu bizim dinimizdendir. Biz heyecana tapıyoruz. Zabıta aksileşti, bankaya yetişmek lazım gelmese çifte yapacağını bildiğini beyan etti. Çiftin kadını konuşmadı. Zannımca dilinin bağı; kalbinin ve aklının bağlarıyla temas etmiyordu. Yine de tüm gayretiyle ağzını açmak ister gibiydi. Bir süre seviyesiz bir biçimde mahremiyet konusu tartışıldı. Bu tartışma çok kısa zamanda kim daha ahlaklı tartışmasına savruldu. Tam o an çiftin kadınının ağzından böcekler çıkmaya başladı. O da ne! Diğer ikilinin de ağzından böcekler çıkıyor her çıkan böcek çıktığı ağzın bedenini kuşatıyordu. Saniyeler içinde üçü birden doğaya karıştı. Vücuduma bakmaya, ağzımı açmaya korkmaya başladım. Konuya taraf olma hissiyatı oluşmadığından olsa gerek kurtulmuştum. Bana benzeyen o iki gözlü, iki kulaklı, iki elli, iki ayaklı bedenlerin sadece görsel bir benzerlik olduğunu ağzımı korka korka açtığımda böceklerin bedenimi sarmayışından anladım. Bu farkı bulmam gerekliydi bu yüzden…
 ___ (Tak! Tak! Tak!) ‘’Oğlum kaç saattir ne konuşuyorsun  banyoda kendi kendine, hadi çık artık! İşim var çamaşır yıkayacağım. 30 yaşına geldin hala… tövbe tövbe! Kendine de bir iş bul, olmuyor böyle aylak aylak! Komşular oğlun nerede çalışıyor dediğinde yüzüm kızarıyor vallahi! Babanın da burasına geldi. Eşek kadar adam oldu basalım tekmeyi baksın başının çaresine, ölsek kalsak kendine bakamayacak bu çocuk diyor.’’
1 note · View note
momus-tafa-blog · 7 years ago
Text
Ya-ya mahallesi
Merhaba, benim adım Sabit, yukarılı aşağılı ortalı bir semtte oturuyorum. Yukarıda bıyık mahallesi aşağıda sakal mahallesi, ortada da ya-ya mahallesi. Ben ya-ya mahallesinde oturuyorum sanki planda ortada olmam şartmış gibi. Yukarı mahallede güzel manzaralı evler, son model arabalar, özel şoförler, güzellik salonları, plajlar, jazz müzik çalan kafeler, iktisadi çözümler, gününü gün edenler vs… Aşağı mahalle de tiyatrolar okullar hastaneler sevenler sevilenler sövenler sohbetler muhabbetler ağaçlar çiçekler sokaklarda yayılan münasebetsizler vs… Ortada ise hiç bir şey yok. Sadece evler ve tabelalar… Evlerin pencereleri aşağı ve yukarı mahalleleri görecek doğrultuda sanki inadına yapılmışçasına dizayn edilmiş. Tüküreyim böyle semte diyorum tabelalarda yerlere tükürmek yasak yazıları. İçin için yutuyorum. “N’olurdu tüküreydim diyorum, yutkunuyorum” Zamanla içi şişiyor insanın kusuyoruz bizim mahalle kusmuk kokuyor, kusmak bir hastalık olduğu için dışarıdan o kadar da abes görünmüyoruz. Gerçi belediyenin bizim mahallenin varlığından haberi bile yok! Var mıyız yok muyuz belli değil ki. Çıkmaz bir sokağımız var her konuyu götürüp oraya kusarız. Bu noktada mahallemiz sakinlerinden bahsetmek yerinde olacaktır. Tuğçe abla… 1.70 e yakın boyu, omuzlarında görünmez bir yük varmışçasına kambur duruşu, sanki yaşamanın utanılacak bir şey olduğunu vurgulayan kırmızıya yakın sürekli öne eğik bir yüzü vardı. Bu durumla tezat oluşturacak kuvvetli bacakları hızlı adımları ve bakınca manalı manasız bir çok duyguyu içinde barındıran esrarlı iri gözlere sahipti. Tuğçe abla buraya taşındığında bakmakla yükümlü olduğu yatalak bir annesi vardı. Tuğçe ablaya bir iş teklifi gelmiş tam da dişine göre. Sanki sıkıntısı yetmezmişçesine ilk etapta biraz sıkıntılı olacak demişler. Annesini peşinden sürükleyecek ne gücü var ne de parası, hem işi istiyor hem de annesine bakmayı. Ertesi gün annesiyle beraber bizim mahalleye taşındılar. Çok geçmedi çıkmaz sokağa kustu kendini. Bu olaydan sonra aklı dişine göre olan işte kaldı, akılsız yanı da annesine bakamadı. Annesinin cenaze merasiminde gözyaşı dökememiş olması kendisinin civar mahallelerce de tanınmasını sağlamıştır. Ruh Seyfi… Bu mahalleye girdiğinizde ağzında sürekli -çekse de, çekmese de- yanan bir sigarayla çenesi öne çıkık keskin olmayan küt düz dişlere sahip birini görürseniz bilin ki o Ruh Seyfidir. Sigarayı dudaklarıyla değil de dişleriyle tutuşundan başlangıçta garip bir tebessüm haliyle dolaştığı izlenimini veren Ruh Seyfi aynı zamanda saçlarının çok kısa sürede kendisini terketmesiyle nam salmıştır. Çalışmayı sevmez sevmez sevmesine de sevmeyi ve sevilmeyi çok sever. Çalışmayana da kız vermezler. Bir işe girmiştir Seyfi. Çalışır didinir az biriktirir evlenir. İhtiyaçlar ihtiyaçlar bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaçlar. Çalışmaktan arda kalan vakitlerde ilişkilerinde yorgun düşmüştür. çalışmaktan başka bir şeye zamanı kalmadığını anlayınca bizim mahalleye taşındı Seyfi. O da kendini çıkmaza kustu. Memur Necip… Yüzüne oranla çok küçük bir ağza aksine devasa kulaklara sahip memur Necip adeta duyduklarını sindiremeyen adamın portresini gövdesinin üzerinde taşıdığı izlenimini verirdi. Kirli ve bakımsız sakalları uzun boynunu örten Necip Bey in bütün bu tuhaf haline rağmen geldiğinden beri aynı memuriyet kıyafetlerini giymesi onun daha merak edilir bir kişiye dönüşmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Uzun süre yapılan her düzenli iş gibi memuriyet de Necip Beyi robotlaştırmıştı. Artık çalışmasa da bu kıyafetleri giyiyor oluşunu buna yorardık. Yıpranmış gömlek yakası ve ceket kolları çizgili gömleğinin üstten ikinci düğmesine sarkmış soluk kravatı, göbeğini taşımasında bir muavin görevini üstlenmiş yer yer yırtık kemeri, ayakkabı demeye bir şahit arasanız bulamayacağınız tekinin tokası düşmüş kösele ayakkabıları ve hikayesiyle mahallemizin önde gelen kişilikleri arasında yerini çabucak edindi. Üstlerinden gelen maddi anlamda oldukça kazançlı çıkacağı bir emirle imzasını harama bulaştırması istenmiş, aksi takdirde birkaç kelime oyunuyla uzak bir yöreye tayininin çıkacağı bilgisi de bulunduğu tabakanın ahalisince dillendiriliyormuş. Durumu ailesine açan Necip Bey kulaklarının kaldıramayacağı sesleri işitmek zorunda kalmış. Ailesi “Aman ne var canım! Herkes yapıyor demek ki bu işler böyle yürüyor akıllı ol Necip! Akıllı! biz öyle dağ başında falan yaşayamayız Sakın ha işi bırakayım da deme biz öyle üç beş kuruşa geçinemeyiz çocukların masrafları mutfak masrafı arabanın benzini okulların kursların taksitleri vs. vs.” nasihatlerini sağ olsunlar Necip Beyin üzerinden eksik etmemişler. Memur Necip de çoluğu çocuğu işi gücü bırakıp bizim mahalleye taşındı. Çok geçmedi o da çıkmaz sokağımıza kustu kendini. Ya-ya mahallesi sakinlerini bu mahalleye taşınmaya iten dertleri “Bugün ne yesem ne içsem ne giysem nereye gitsem” minvalinde yukarı mahalle kararsızlığı ile karıştırılmamalıdır. Seçim yapılsa da yapılmasa da kısacası her durumda çürüyeceğini zannetmenin çaresiz çığlıkları duyulmaz olur. Çünkü bu durum kendisini sessizlik hareketsizlik iştahsızlık isteksizlik şeklinde gösterir. En kötü kararın kararsızlıktan iyi olduğunu düşünenler pek fazla bu mahalleye uğramazlar. Sanılmasın ki bu tip insanlar böyle problemler yaşamıyor. Zaman zaman penceremden yarısı sıradan diş macunu ile fırçalanmış insanlar görüyorum. Bir yanı çürümüş bu insanlar keşke gelip kendilerini bizim mahallenin çıkmasına kussaydı diye düşünmeden edemem. Hiç olmazsa insanlıklarını kurtarabilirlerdi. Bu bir nevi koruyucu iksir gibidir. Bu iksir en acıklı en vahşi en debdebeli durumlarda bile tepki vermeyen yarı saydam duyarsız bir hale dönüşüm sağlar. Böylece dokunulmaz görülmez duyulmaz olunur. Bu iksirin dünyada dönen dolapları hazmedebilmek için birebir olduğu da bilinir. Sıkışmışlıktan özgürlüğe geçiş bazılarımızda ağır sekel bıraksa da hepimizde dünyadan soyutlanmanın hafifletici halinin -hayal dünyasında birer hayalet oluşumuz-izlerini görebilirsiniz. Sonuç olarak aynı anda hem her şeyizdir hem de hiçizdir. İşte böyle! Bizim mahallede hayat yetmez halde bulunur. Var olup olmadığımız ise hala bir tartışma konusudur.
0 notes
momus-tafa-blog · 7 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes
momus-tafa-blog · 7 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes