mobilbahsigirisi5
2 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
Photo

urnuvanın ilk; son 16 mücadeleninde isim olarak iki büyük takım karşı karşıya geldi, Arjantin ve Fransa. Bu iki takım aslında kağıt üzerinde şampiyonluk adayı olabilecek takımlar; Fransa müthiş kadrosu, Arjantin de Messi ve hücumdaki kaliteli oyuncular sayesinde bu unvanı alabilir. Ancak iki takım da hem evvelce hem de gruplarda gösterdikleri performansla pek de favori olmadıklarını gösterdiler. Fransa gruptan rahat çıksa da oyunu hiç keyif vermedi ve kadronun potansiyeline yaklaşamadı dahi. Arjantin ise 86. dakikada Rojo’nun attığı gol olmasa elenecekti. Ki Tangocular grupta değil, elemelerde de korkunç bir performans sergiledi ve son mücadelede Ekvador’u 3-1 yenerek Dünya Kupası vizesini kaptı.Grupları 4-2-3-1 ile açan, 3-4-3 ile devam ettiren ve son Nijerya mücadeleninde 4-4-2’ye geçen Arjantin, bugün de 4-3-3 dizilişiyle alana çıktı. Takımın teknik patronu Jorge Sampaoli, takımın başına geldiğinden beri doğru dizilişi bir türlü bulamadı. Elemelerde de bir hayli değişik strateji ile oynarken, kadroya da bir hayli değişik oyuncu çağırdı. Altı ayda altı değişik diziliş tecrübe ettiler ve bunu yaparken de 43 oyuncu kadroya çağırıldı. Bu bolluk, oyuncu havuzunun kaliteli olmasından değil, aslında kalitesiz olmasından kaynaklanıyor. Ortada bir istikrar sıkıntısı yaşandığı net. Zati federasyondaki krizden sonra Arjantin futbolunda bulabileceğini en son şey istikrar. Sampaoli hala bir diziliş oturtamamışa benziyor. Hem de turnuvanın ilk üç mücadeleninde yirmi üç kişilik kadrodan sadece dört kişi top koşturmadı: üçüncü kaleci Nahuel Guzman, Federico Fazio, Cristian Ansaldi ve Giovani Lo Celso. Bu diziliş ve oyuncu meselesinin hemen peşinden takımın aslında yetersiz olduğunun yattığını söylemek olası.Zati gruplarda oyuncularda bir şeyler eksik olduğunu gördük. Savunmada konsantrasyon, orta alanda dinamizm ve yaratıcılık, hücumda ise irtibat eksikliği vardı. Savunma absürt hatalarla gollere sebebiyet verirken, yaşlı orta alan rakiplerine karşı eziliyor ve üstünlük kuramıyor, hücumsa orta alandan servis alamazken, birbirinden de kopuk oynuyordu. Bugün üçlü orta alanda Banega ve Mascherano’nun oynamasını da buna bağlıyorum. Masch savunma ve orta alan arası bağı kurmaya çalışırken, Banega da orta alan ile hücum arasındaki bağı kurmayı tecrübe etti. Bunu Nijerya mücadeleninde yapabilse de, daha kuvvetli rakip Fransa karşısında bunu yapmak o kadar da kolay olmadı. Zira hem rakibin orta sahası daha dirençli ve enerjik, hem de rakibin savunma kalitesi Nijerya’ya göre çok daha üstün. Yaş vasatisi 33 olan bir orta saha oynuyorlar ve bu bölgede hiç enerjik değiller. Ki rakibin orta sahasının Kante-Pogba’dan oluştuğunu ve sol kanattaki Matuidi’nin de biraz içte oynayarak bu bölgeye katkı verdiğini unutmamak gerek. Vaziyet böyleyken Mascherano yerine Banega’yı, onun yerine de Lo Celso’yu almak biraz daha yaratıcı ve dinamik bir orta saha yaratmaz mı? Üstelik Lo Celso bir oyun kurucu olmasına karşın bu yıl PSG’de sekiz numara oynamasına rağmen. Veyahut en azından Enzo Perez yerine oynaması.Sampaoli, bugün hem faydalanamadığı Messi’den faydalanabilmek, hem onu daha alıştığı bir sistemde oynatabilmek için başka bir farklığa de gitti. Yıllardır Barcelona’da oynanan – araya ara ara 4-4-2 girse de – 4-3-3’e geçmesinin yanı sıra, Messi’yi Barcelona’da oynadığı düzmece 9 rolünde tecrübe etti. Agüero ve Higuain’e evvelki mücadelelerde istenilen servisi sağlayamayınca bu iki isim tesirsiz kalmıştı. Messi’yi orada oynatıp hem ondan faydalanabilmek, hem tehlikeli olduğu kale önüne biraz daha yaklaştırabilmek, bir yandan da onu orta sahaya fazla sıkıştırmadan orta saha ile bağlantıyı kurmak için bunu tecrübe etmiş olabilir. Ancak Arjantin orta sahası o kadar tesirsizdi ki, Messi ilk yarı vakit zaman sanki sahte 8 gibi oynadı zira sık sık geriye gelmek zorunda kaldı. Yeniden de Messi’nin bugün diğer mücadelelere oranla daha tesirli olduğunu söyleyebiliriz.Dünya Kupası Seyir Defteri: Finalist ve Haneye Dönenler
Fransa’nın finaldeki rakibini belirleyecek karşılaşmada İngiltere ve Hırvatistan karşı karşıya geldi. Hırvatistan, 1998’deki başarıyı yakalamışken daha iyi olan bu kadroyla ilk kez finale çıkmayı; İngiltere ise 1990’dan sonra yakaladığı bu en büyük başarıda finale çıkmayı ve beklentilerin düşük olduğu turnuvada zafere erişmeyi amaçlıyordu.
Maça iyi başlayan da İngiltere oldu. Turnuva süresince duran topları tesirli bir şekild kullanan İngiltere, bu sefer serbest vuruştan dolaysız olarak golü buldu. Daha önceki Burnley oyuncusu Kieran Trippier, sadece ortalarının tesirli olmadığını, bu arada mükemmel frikik attığını 5. dakikada gösterdi. Attığı gol akıllara Beckham’ı ve “Bend It Like Beckham” filmini getirdi. Golün hemen peşinden oyunun kontrolünü elinde tutan İngiltere oldu. Golü bulan İngiltere topu ayağında tutmaya başladı ve hücum sonlarında da savunma arkasına koşular yapan Sterling’i bulmayı tecrübe ettiler. İlk 15-20 dakikada Hırvatistan oldukça zorlandı. Set oyunu da uygulayan İngiltere, farkı iki yapma fırsatını buldu ancak şu an Altın Ayakkabı’ya en yakın oyuncu olan Harry Kane önce kalecinin üstüne hemen peşinden da direğe topu nişanladı. İşte burası belki de mücadelenin kırılma noktasıydı. Zira İngiltere burada farkı bulamayınca belki de akıllarında başarısızlık senaryoları döndü ve bu düzeye pek alışık olmayan bu yeni ve genç jenerasyon belki de moral olarak biraz düşüş yaşadı. Bilhassa de Harry Kane, her ne kadar şu an dünyada seçkin santrforlar olsa da attığı altı gole karşın tesirli bir turnuva geçirmedi ve bugün Vida ve Lovren’den kurtulmayı muvaffak olamadı. Diğer bir kırılma noktası ise Stones’un kafa vuruşunu çizgiden Vrsaljko’nun çıkarmasıydı. Bahtsızlıkların peşini bıraktığı düşünen İngiltere belki birkaç sene – hem de belki de daha fazla – belleklerinden silinmeyecek ve onların düşlerine girecek iki pozisyon yaşadı.
İkinci yarı ise Hırvatistan mücadelenin kontrolünü geri vermemek üzere ele geçirdi. Bunda İngilizlerin geriye çekilmesinin mi yoksa mükemmel Hırvatistan orta alanının mı hissesi var o net değil. Ancak Hırvatistan orta alanının açık üstünlük kurduğu kesin. Merkezde Rakitic-Modric, onların arkasında da onlara serbestlik tanıyan Brozovic ile Hırvatistan topun ve oyunun hakimiyetini kolayca ele alabilen kimi. Yarı finalde de bunu gösterdiler. Bu orta sahanın düzeyinin yanı sıra Modric mükemmel bir turnuva geçiriyor. Real Madrid’in üç yıl peş peşe Şampiyonlar Ligi’ni kazanmasında Ronaldo, Marcelo ve Kroos ile başrolde oynayan Dinamo Zagreb çıkışlı Modric, belki de Ballon d’Or’a bir adım daha yaklaştı.
İngiltere’nin orta alanda bu denli çökmesinin diğer sebebi ise kendi orta alanı. Henderson-Alli-Lingard üçlüsünde bu mevki menşeli olan tek oyuncu Henderson, aynı vakitte Liverpoollu oyuncu bu bölgenin en iyi pas yapan oyuncusu. İngiltere topu ayağında tutmayı seven bir takım. İkinci yarıda da bunu yapmaya çalıştılar aslında ancak turnuva boyunca bu denli kaliteli bir merkez üçlüye karşı oynamadılar ve bu da orta sahanın çökmesine ve İngiltere’nin geriye çekilmesine kapı araladı. Rakip orta sahanın pas kalitesine çıkamadılar. Zati turnuva sırasında bu orta alanla alakalı bunları söylemiştik. Enerjik ve dinamik bir orta alan. Ancak ne pas oyunu ne de rakibi bozmada pek kaliteli değiller. Öne geçtikleri Kolombiya mücadeleninde da benzer bir oyun sergilemek isterken oyun üstünlüğünü vermiş ancak Kolombiya fazla bir şey üretememişti. Bu sefer Hırvatlar bunu muvaffak oldu. İşte bu noktada kenarda Jack Wilshere bir katkı yapabilirdi. Geçirdiği sakatlıklar, dalgalı performansı, disiplin meseleleri elbette başta gelen eksiler ancak İngiltere yedek kulübesinde hiç pasör oyuncu olmaması büyük bir eksik. Bu noktada Lallana veyahut Shelvey de yedekte oturtulabilirdi. Uzatma devresinde Henderson yerine Dier girince de İngiltere orta sahada tamamiyle sürklase oldu. Yedikleri golden sonra da telaşlanan İngiltere ilk yarıdaki oyununun fersah fersah gerisinde kaldı. Aynı vakitte turnuvadaki en büyük imtihanına çıkan İngiltere, rakip önde bastığında savunmadan pasla çıkmakta zorlandı ve uzun oynamak vaziyetinde kaldı. Kane de bu toplarda tek kalınca bu topları toplayan Hırvatlar oldu.
Hırvatlar beraberliği sağladıktan sonra iyice panik olan İngilizleri zorladılar ancak talih yanlarında değildi. Bir gün evvel Modric’in yanı sıra Perisic oldukça günündeydi. Koşuları ve topsuz oyunu ile farkını gösterdi, bilhassa attığı goldeki koşusu akıl dolu. Ancak hem Perisic’in hem de Mandzukic’in golünde İngiltere savunmacılarının rakibi topsuzken marke etme ile ilgili yeterince gelişmediğini gördük. Özellikle de ikinci golde müthiş bir konsantrasyon eksikliği var, orada tüm stoperler uyurken, oraların tam da adamı olan Mandzukic ansızın hareketlenip golü buldu. Yarı final düzeyi için sahiden amatör bir goldü.
İngiltere uzatma devrelerinde doğru farklıkları de yapamadı. Turnuva öncesinde oyuncu tercihleri ve üçlüye dönmesiyle doğru tercihleri yapan ve duran toplarda, takım uyumunda da tesirini gösteren Gareth Southgate, mücadele sırasında oyuna tesir etmede bir sefer daha yetersiz kaldı. Sterling’in zati normal müddette oyundan çıkması İngiltere hücumunu iyice çökertti. Rashford çok daha hızlı ve daha bitirici bir oyuncu olsa da Sterling kadar iyi hareketlenemiyor, onun kadar savunmayı bozamıyor. Bu da İngiltere zati topa sahip olamazken hücumlarını iyice bozdu. Diğer farklıklar ise daha çok mevki odaklı farklıklardı. Bu arada Trippier’in ikinci uzatma devresinde sakatlanıp takımını bir kişi eksik bırakması talihsizlikti. Tüm bunlara karşın Southgate daha genç bir teknik patron ve ülkesindeki meslektaşlarına göre günümüze uyum sağlamış, esnek bir teknik patron. O da bu takımla deneyim edinerek eksikliklerini giderek giderecektir.
Netice olarak orta alanda kontrolü alan Hırvatlar, bir sefer daha geri dönmeyi muvaffak oldu. Rusya’ya karşı geri dönen, Danimarka mücadeleninde yediği erken gole aynı hızda tepki veren Hırvatistan tarihinde ilk sefer finale çıktı ancak önlerinde zorlu Fransa var. İngiltere ise futbolu evine getiremese de umudu ve mutluluğu taraftarlarına bir sefer daha getirdi. Şimdi üçüncülük mücadeleninde Belçika ile karşılaşacaklar. Gruptaki son mücadelenini kaybetmek isteyen iki takımın üçüncülük veyahut “yarı finali kaybedenler mücadeleninde” karşılaşması diğer bir enteresan nokta..
Turnuvanın ilk; son 16 mücadeleninde isim olarak iki büyük takım karşı karşıya geldi, Arjantin ve Fransa. Bu iki takım aslında kağıt üzerinde şampiyonluk adayı olabilecek takımlar; Fransa müthiş kadrosu, Arjantin de Messi ve hücumdaki kaliteli oyuncular sayesinde bu unvanı alabilir. Ancak iki takım da hem evvelce hem de gruplarda gösterdikleri performansla pek de favori olmadıklarını gösterdiler. Fransa gruptan rahat çıksa da oyunu hiç keyif vermedi ve kadronun potansiyeline yaklaşamadı dahi. Arjantin ise 86. dakikada Rojo’nun attığı gol olmasa elenecekti. Ki Tangocular grupta değil, elemelerde de korkunç bir performans sergiledi ve son mücadelede Ekvador’u 3-1 yenerek Dünya Kupası vizesini kaptı.
Grupları 4-2-3-1 ile açan, 3-4-3 ile devam ettiren ve son Nijerya mücadeleninde 4-4-2’ye geçen Arjantin, bugün de 4-3-3 dizilişiyle alana çıktı. Takımın teknik patronu Jorge Sampaoli, takımın başına geldiğinden beri doğru dizilişi bir türlü bulamadı. Elemelerde de bir hayli değişik strateji ile oynarken, kadroya da bir hayli değişik oyuncu çağırdı. Altı ayda altı değişik diziliş tecrübe ettiler ve bunu yaparken de 43 oyuncu kadroya çağırıldı. Bu bolluk, oyuncu havuzunun kaliteli olmasından değil, aslında kalitesiz olmasından kaynaklanıyor. Ortada bir istikrar sıkıntısı yaşandığı net. Zati federasyondaki krizden sonra Arjantin futbolunda bulabileceğini en son şey istikrar. Sampaoli hala bir diziliş oturtamamışa benziyor. Hem de turnuvanın ilk üç mücadeleninde yirmi üç kişilik kadrodan sadece dört kişi top koşturmadı: üçüncü kaleci Nahuel Guzman, Federico Fazio, Cristian Ansaldi ve Giovani Lo Celso. Bu diziliş ve oyuncu meselesinin hemen peşinden takımın aslında yetersiz olduğunun yattığını söylemek olası.
Zati gruplarda oyuncularda bir şeyler eksik olduğunu gördük. Savunmada konsantrasyon, orta alanda dinamizm ve yaratıcılık, hücumda ise irtibat eksikliği vardı. Savunma absürt hatalarla gollere sebebiyet verirken, yaşlı orta alan rakiplerine karşı eziliyor ve üstünlük kuramıyor, hücumsa orta alandan servis alamazken, birbirinden de kopuk oynuyordu. Bugün üçlü orta alanda Banega ve Mascherano’nun oynamasını da buna bağlıyorum. Masch savunma ve orta alan arası bağı kurmaya çalışırken, Banega da orta alan ile hücum arasındaki bağı kurmayı tecrübe etti. Bunu Nijerya mücadeleninde yapabilse de, daha kuvvetli rakip Fransa karşısında bunu yapmak o kadar da kolay olmadı. Zira hem rakibin orta sahası daha dirençli ve enerjik, hem de rakibin savunma kalitesi Nijerya’ya göre çok daha üstün. Yaş vasatisi 33 olan bir orta saha oynuyorlar ve bu bölgede hiç enerjik değiller. Ki rakibin orta sahasının Kante-Pogba’dan oluştuğunu ve sol kanattaki Matuidi’nin de biraz içte oynayarak bu bölgeye katkı verdiğini unutmamak gerek. Vaziyet böyleyken Mascherano yerine Banega’yı, onun yerine de Lo Celso’yu almak biraz daha yaratıcı ve dinamik bir orta saha yaratmaz mı? Üstelik Lo Celso bir oyun kurucu olmasına karşın bu yıl PSG’de sekiz numara oynamasına rağmen. Veyahut en azından Enzo Perez yerine oynaması.
S
0 notes
Photo

Dünya Kupası’nın Altın 11’i
Tartışmalar ve yenilikler ile beraber bir Dünya Kupası daha son buldu. VAR teknolojisi bu turnuvanın Vuvuzelası oldu ve ele geçirdiği % 98.9’luk doğru tahmin yüzdesiyle onu müdafaa edenleri haklı çıkardı. Fransa armasının üstüne 2. Yıldızı da ilave ederek genç kadrosuyla Avrupa Şampiyonasına da göz kırptı. Mesutlu Almanya ise muhacirlik tartışmaları ve formsuzluğuyla grup evrelerinden sıyrılamadı. Özetleyecek olursak bir aylık futbol gürültüsü bitti.
Bu yazıda Turnuvada dikkat çeken oyuncularla altın 11 kurmaya çalıştım.
KALECİ – COURTOİS(YEDEK – J. PICKFORD)
Bilhassa grup mertebelerinde rakiplerine hücum hattıyla mesele olan Belçika takımının gerideki garantisiydi Courtois. Bilhassa topa sahip olmak isteyen Belçika takımına ayakları iyi bir kaleci olarak bütünüyle uyuyor Courtois. Refleksleri ve kurtarışlarıyla güven verse de kapanan Fransa’ya karşı talihleri yaver gitmedi. Altın eldivenin sahibi olan Courtois daha 26 yaşında. Son zamanlarda kalecilerin 40’lı yaşlara kadar formunu savunabildiğini düşünürsek iki Dünya Kupası daha görebileceğini kolayca söyleyebiliriz.
SAĞ BEK – THOMAS MEUNIER(YEDEK – TRIPPIER)
Pas oyunu oynayıp topu ayağında tutmaya çalışan, Belçika takımında ayağına hakim bekler, olmazsa olmazdı. Meunier’in eksikliği Belçika için tura mal olmuş olabilir. Oynamadığı Fransa karşılaşmasında Belçikanın, kapanan Fransa orta alanını ani kanat farklığı ile delemediğini gördük. Meunier Topsuz alan bindirmeleriyle Belçika’nın hücumda ekstra hamlesi oluyordu.
STOPER – RAPHAEL VARANE(YEDEK – YERRY MINA)
Varane yalnızca şampiyon olan Fransa kadrosuyla çok iyi bir turnuva geçirmedi bu arada Real Madrid ile de düş gibi bir kariyer sürdürüyor. Real Madrid ile Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğunu 3. kez üstüste kazanan Varane, bu turnuvada da Fransa savunmasının bel kemiğiydi. İspanya Liginde rakip olduğu Umtiti ile mükemmel bir uyum yakalayan Varane turnuvayı hemen hemen hatasız bitirdi. 25 yaşında olan Stoperin Fransanın kapalı orta alanının varlığıyla çok zor işler yapmadığı söylense de bu tenkitlere çok kulak kabartmamak gerekiyor.
STOPER – DIEGO GODİN(YEDEK – UMTITI)
Uruguay elindeki becerilerin hepsinden istifade etmek için 4-4-2’nin fark varyasyonlarını alana yansıtıyordu. Bazen Torreira’lı baklava 4-4-2’si bazen de klasik düz hat şeklinde dizilmiş 4-4-2. Bunların hepsinde geride kesici stopper görevini Godin üstleniyordu. Fransa karşısında Cavani’siz tesirsiz kalan Uruguay varlık gösteremedi ve Suarezin formsuzluğuyla turnuvaya veda etti. Fazla ilerleyemeseler de Uruguay savunmanındaki kesicilik ve ferdi kabiliyetlerle turnuvanın kuvvetli takımları arasında yerini alıyordu.
SOL BEK – LUCAS HERNANDEZ(YEDEK – MARCELO)
Turnuva başlamadan önce sol bek mevkisinde Marcelo’yu izleyebileceğim için heyecanlıydım. Lakin nazar değdi ve Marcelo sakatlık geçirip yerini F. Luis’e bıraktı. Atletico Madrid’in oyuncusu 22 yaşındaki Hernandez ise bizlere Marcelo’yu arattırmadı. Bilhassa hızlı kanat oyuncularına karşı tez ayaklarını kullanıp savunmadaki rolünü eksiksiz bitiren Hernandez, tekniğiyle hücuma da destek sağlarken şampiyon kadronun olmazsa olmazlarından oldu.
ORTA ALAN – N’GOLO KANTE(YEDEK – HENDERSON)
Altın 11’imi oluştururken sanırım alternatifini düşünmeden yazdığım tek oyuncudur Kante. Alanda topla oynamayı seven yıldızlar karması varken olmazsa olmazdır. Kante bu turnuvada savunmanın önündeki görevini World Class standardında gerçekleştirdi. Pogba, 6 ile 8 numaralarının arasında pozisyon değiştirirken arkasındaki Kante onun garantisi oldu. Skor olarak avantajlıyken Pogbanın da 6 numaraya geçip savunma yapmasıyla kapanan Fransa takımı, Kante sayesinde çıplak elle açmaya çalıştığınız bir konserve kutusuna dönüyordu.
ORTA ALAN – POGBA(YEDEK – RAKİTİC)
Rakitic ile Pogba arasında çok arada kalsam da Pogba şampiyon kadroda olması sebebiyle öne geçti. Bu turnuvada kendisini, Fransa ulusal takımı skora muhtaçken 8 numarada çok izledik. Bilhassa Giroud’nun oyunun kilidini açtığını düşündüğüm Avustralya karşılaşmasında Pogba’nın performansı ne anlatmaya çalıştığımın özetidir. Penaltıyla skoru 1-1’e getiren Avustralya kapanmasına karşın göbekten gelen Pogba’ya tedbir alamadı ve karşılaşmayı mağlup bitirmek zorunda kaldı. Takımda çift istikametli dünya yıldızınız varsa bir şeyler kazanmak daha kolay hale geliyor.
ORTA ALAN – LUKA MODRİC(YEDEK – KEVIN DE BRUYNE)
Ulusal Takımımız 2008 Avrupa Şampiyonasında Modric’li Hırvatistanı elediğinde kendisi 23 yaşındaydı. 2008’de Modric’le aynı yaşlarda olan oyuncularımız bugün medyanın da tesiriyle prestij kaybı yaşayıp Ulusal takımdan uzak kalırken Hırvatistan Modric ve Rakitic gibi tecrübeli oyuncuların çevrenine geleceğin kadrosunu yapmayı muvaffak oldu. Modric turnuvanın en iyi oyuncusu seçilirken, Hırvatistan Ulusal Takımı herkesi şaşırtarak finale kadar geldi. Bu yolda kuşkusuz en büyük hisse, çok kötü bir turnuva geçirselerdi yeniden sorumluluğu alacağından emin olduğumuz Modric’e ait.
FORVET – KYLIAN MBAPPE(YEDEK – DENIS CHERYSHEV)
1998 doğumlu bir oyuncu kişisel kanıma göre bu turnuvaya damga vuranlardan biri oldu. Bunu en son Pele yapabilmişti. (o da zati milli hazine olarak resmi kayıtlara geçmişti ülkesinde.) Mbappe, akan oyunda Fransanın ihtiyaçlarına göre evrildi. Yeri geldi tek santrafor olarak dahi izledik. Skoru eline almış olan Fransanın rakibine tehlike oluşturup geride de önlem aldıran oyuncuydu Mbappe.
FORVET – EDEN HAZARD(YEDEK – IVAN PERISIC)
Klişe lafların arasında kendine yer bulan ‘Altın Jenerasyon’ kendini bu turnuvayla değil bu oyuncuyla gösterdi. Belçikanın altyapı reformuyla alakalı yazılan çok yazı var bunlara tekrardan değinmek vakit kaybı olabilir. Eden Hazard bu altyapı reformunun en çok parlayan ismi oldu. Transferi gündemde olan Chelsea’li yıldız henüz 27 yaşında ve olgunluk dönemine gireceği takımını arıyor diyebiliriz. Rahatlıkla superstar diyebileceğimiz Hazard turnuvada sadece becerinini değil öncülük niteliklerini da gayet yerinde kullanabilmiştir bence.
SANTRAFOR – EDINSON CAVANI(YEDEK – LUKAKU)
Bu turnuvada Cavani’den daha çok gol atan veya daha çok oynayan oyuncular oldu lakin Cavani kadar tesirli olanı çok azdı. Harry Kane gol kralı olmasına ragmen Cavani gibi akan oyunda rahatsızlık verip oyunu domine edemedi. Cavani savunma hattını o kadar yorup rahatsızlık veriyor ki savunma hattının dağılmasını sağlayabiliyor. Bu nitelikleriyle aktif olarak dünyanın en iyisi olabilir. Cavani oynamadığında ise Uruguay’ın alıştığı 4-4-2’de çuvallayabildiğine de tanık olduk.
Dünya Kupası
0 notes