Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Uzun zamandan beri herhalde ilk defa bir şeye şaşırıp mutlu oldum. Yaklaşık bir iki aydır cepte hiç param kalmadığı ve eldeki birşeyleri satana kadar geçen birkaç gün boyunca yaşadığım açlıklar ile uzun süredir sadece tok kalmak için adam gibi şeyler yiyemedigimden kaynaklanan eksik beslenme sebebiyle sene başından beri tam 30 kilo vermişim. En son hastane ziyaretlerimden birinde bir doktorun aklına gelip de ölçmesi sayesinde 200 kilo olduğumu görmüştüm. Bugün de elimdeki dijital tartıyı satmak için temizleyip pilini değiştirirken "bi bakayim yine hata mı verecek acaba" (180 kilo kapasitesi olan alet 190a kadar inatla ölçmeye devam etti ama ben o kilonun da üstüne çıkınca ERR yazısıyla pes etmişti en son) diye deneme amaçlı uzerine çıktım ve 170 kilo olduğumu gosterdi. Aklımdan ilk geçen şey direk "aha bozulmuş bu" oldu. Ancak üzerine üçüncü çıkıştan sonra yine aynı kiloyu gösterince ikna oldum. Suratımda garip bir sırıtma oluştu. Kendimi garip bir şekilde iyi hissettim. Aslında ortada bunlarin hiçbiri olmaması gerekirken üstelik.
Şimdi durduk yerde bu görece olarak güzel olan bilgiyi aslında nasıl büyük bir problemin habercisi olma ihtimaline çevirebileceğimi göstereceğim. Bu kadar fazla ağırlığı kaybetmiş olmama rağmen günlük hareketlerimde en ufak bir rahatlama/iyileşme yok. Bu süreç içerisinde herhangi bir sportif faaliyet gerçekleştirmedim. Sağlıklı beslenmenin yanından bile geçemiyorum çünkü param ancak peynir, ekmek, domates, makarna, salam, sucuk vb düşük kaliteli ürünlere zaman zaman yetiyor. Yağ yakmaktan çok vücuttaki fazla suyu atmış olma ihtimalim çok yüksek ama bunu sağlamak için de herhangi bir çabam olmadı. Metabolizmam zaten genel olarak normlden yavaş çalışıyor. Bunları aklımdan geçirdikten sonra "herhalde bir hastalığım var içten içe beni yemeye başladı" diyesim geliyor. Ya da ben böyle istiyorum işime geldiği için. Bilemiyorum Altan.
Işin özü açlıkla terbiye edilmenin ne olduğunu zihnen olmasa da fiziken öğrenmiş bulunuyorum. Ha bu durumu ilerde bana fayda verecek bir şeyde kullanabilir miyim? Bu kafayla çok zor. Yine de hala birşeylere insani tepkiler verebildiğimi görmenin verdiği kısa süreli mutluluk hiç yoktan iyidir.
1 note
·
View note
Text
Üçlü yarışın galibi babam oldu. Ekimin son günü çekti gitti buralardan. Benim, onun arkasından biraktiklarindan kaçarken. Zaman zaman düşündüğüm sorunun cevabı da belli oldu bu akşam. Ne hissediyorum? Üzüntü mü? Hayır. Öfke mi? O da değil. Kızgınlık mı? Büyük ihtimalle. Bana, anneme, annesine, kardeşine yaşattiklari için. Yine en olmadık zamanda en olmadık şeyi yaparak herkesin hayatının içine ettiği için. Benim kendi başıma gelmesini istediğim şeyi yaparak üstelik. O çekip gitti ben burada böyle bok gibi kaldım.
Bi de üstüne ailenin tüm geri kalanını üstüme saldı haliyle. Kendimi polis tarafından aranan suçlu gibi hissediyorum. Biliyorum ki yıllardır görüşmediğim herkes onun ölümünün acısını benden çıkaracak. "senin yüzünden oldu herşey" diyerek. Sanki yıllarca bağımlısı olduğu alkol ve en ufak şeyde arızaya bağlayan sinir sistemi değilmiş gibi. Bana onun oğlu olmak ve onunla yıllarca kiyaslanmanın yarattığı travma yetti de artti daha fazla suçlama kabul edemeyeceğim. Hem hayattayken yanında olmadıktan sonra öldükten sonra olsam ne yazar olmasam ne yazar?
Üstteki yazıyı ölüm haberini alıp kendimi dışarı attıktan sonra istem dışı bir şekilde bindigim vapurda otururken yazmıştım. Üstunden tam 2 hafta geçti. Peki hislerimde değişen birşey var mı? Zerre kadar yok. O akşam yaklaşık 3 saat boyunca vapur,tramvay,tabanvay,tren ve otobüs yolculuğundan oluşan zincirleme bir seyahatle şehir turu attım. Özellikle de denizin üstünde olup karşıya geçerek hem rahatlamak hem de sanırım onunla beraber çocukken ilkokul çıkışlarında yaptığımız gezileri hatırlamak için sanırım. Bu 3 saat boyunca milyon tane düşünce, geçmişteki guzel ve boktan günler, anılar geldi geçti beynimin içinden ama bana mısın demedi. Üzülmeyi becerir de rahatlarım belki diye gereksiz kastım kendimi sanırım. Içimde bi yerime böyle öküz de oturmadı çok şükür. Sadece bu durumu açıklayabildiğim 3 4 tanıdığıma içimde onunla ilgili birikmişleri kustuğumu farkettim. Rahatladım mı? Biraz ama haberi olmayan ve sonradan öğrenecek başka tanidiklarıma da aynısını yapmaktan korkuyorum. En azından birilerini arayıp/mesajlayıp darlamak gibi bir salaklık yapmamayı beceriyorum şimdilik. Zaten ortada konuşulup anlatılacak bişey de yok ki. Babam öldü. Yıllardır görüşmüyordum. Onunla görüşmeme kararı aldığım gün bu işin sonunun böyle olabileceğini baştan kabullenip ona göre kendimi hazırlamıştım. Şaşılacak şekilde bu hazırlıkta gayet başarılı olduğumu farkedip zamanında dediğim lafın arkasında durmamı takdir ettim. Annem gibi boşanana kadar ve hatta boşandıktan sonra bile "yüzünü şeytan görsün" halet-i ruhiyesinden arkasından hüngür hüngür ağlayacak hale geçmedim.
Eee nedir şimdi son durum? Giden gitti. Kalan sağlar gidenin arkasından kılımı bile kipirdatmadığım için artık benden komple nefret ediyorlardir. Sanırım. Umarım. Bana durduk yerde masraf çıktı reddi miras işlemi yapabilmem için. O da "ondan gelecek beş kuruşu dahi istemiyorum" gururundan çok "kesin borç kalmıştır arkasından benimkiler yetiyor bana zaten aman kalsın" korkusundan :) 3 ay içerisinde eğer hayatta kalabilir ve de cebimde yeterli para olursa halletmeyi düşünüyorum. Ay sonunda kaldığım aparttan kovulmazsam eğer. Daha öncesinde 2 gündür durduk yerde başlayıp devam eden kuru öksürüğün coronaya yatay geçiş yapması ihtimali var sırada. Hatta bundan da önce elimdeki ıvır zıvırları satacak birileri çıkmazsa parasızlık kaynaklı açlıktan ölme ihtimalim daha olası bana göre. Hoş depodan yakacak fazlasıyla yağ var bünyede o da ayrı :) En temizi ben battaniye altına gömülüp gereksiz hayaller kurmaya devam edeyim. Belli mi olur belki geçenlerde son anda uyanarak kaçırdığım uykuda nefessiz kalıp boğularak geberme ihtimali gerçekleşir bu sefer de ben de çeker giderim buralardan. Yırtarım ben de onun gibi. Zaten onun peşinden dört nala gidiyorum yaptıklarım ve yapmadıklarımla bu hayatta. Görüyorsa eğer kesinlikle gurur duyuyordur benle. Gurur duymuyorsa da yapacak bişey yok. Çok da sikimdeydi ya zaten. Neyse.
0 notes
Text
Cumartesi'yi Pazar'a bağlayan gece. Haftanın en çok beklenen iki gününü birbirine bağlayan "o" gece. Buluşmalar, kaynaşmalar, yoğun hayat temposunda kısa bir süre durup soluklanmak, yeni haftya/aya hatta yeni yıla dair kafadan geçen planlar/hayaller ve bunları sevdiğin insanlara o insanlarla birlikte kurulan sofralarda/ortmalarda karşılıklı dile getirilmesi. Gidişata göre de sonu keyifli ya da kederli biten bir gecedir bu.
Benim için bunların hiçbirisi uzun süredir geçerli değil. Uzun zamandır adam gibi doyasıya tadını çıkarabildiğim ve/veya soluklanıp dinlenebildiğim bir cumartesim olamadı. Ancak tek başıma hiçbir şey yapmadan pc başında oturduğum geceler geçirdim. Pc'yi de satınca bu satırları bir deftere yazarken buldum kendimi bu cumartesi gecesi. Kulağımda da emektar CD çalardan gelen müzik sesiyle. Pc gidince telefon elden düşmez olunca.zavallı alet günde 3 4 kere ancak yüzde 30'a kadar şarj olabildiği için kendisini kenara koyup hakettiği molayı verdim :)
Aslına bakarsanız bu halimin cumartesilerden ziyade haftanın tamamında etkisi var. Hayattan kendimi o kadar uzun süredir soyutlanmışım ki birkaç gün önce topluluğun içine karışmak zorunda kalınca sudan çıkmış balığa döndüm. Kaldığım apart bir sıkıntı sebebiyle aniden odamı boşaltıp akşama kadar dışarda kalmamı istediğinde öğle vakti kendimi birdenbire sokakta ne yapacağımı bilmez bir halde buldum. Tabi cebimde beş kuruş para olmamasının da bu duruma katkısı yadsınamaz. Ayaklarım sağolsun beni bildikleri yoldan en yakındaki büyük bir parka götürdü.
Güzel bir gölgenin altındaki banka oturduktan sonra beynim durum değerlendirmesi yapmaya başladı. Dışardaydım. Etrafta benden başka bir sürü insan vardı ve hemen hepsinin (buna işsiz güçsüz cebindeki son parayı da biraya yatıran parkın gediklisi tipler de dahil) bu parkta bulunmak icin bir amacı vardı. Kendimi sanki misafirliğe gitmiş de o evde yapacak eğlenceli hiçbir şey bulamamış bir çocuk gibi hissettim. Oyalanacak hiçbir şey yoktu yanımda (telefonun her zamanki gibi şarjı yoktu elbette :) Ben de çaresiz gelen geçen insanlara bakıp onların neler yaptığını gözlemlemeye başladım.
Aklımda kalan belli başlı tipler bebeğiyle birlikte gelip çimenlere yayılıp onunla oynayan bir genç anne, konuşmaları ve davranışlarıyla geleceğin bir numaralı çomarı olmaya aday bir veled ve onun etkisiz eleman annesi ile genç yaşlı ortaya karışık çiftlerdi. Bu gözlemden çıkardığım sonucun "millet hayatını yaşıyor be keşke ben de böyle olabilsem. Niye beceremiyorum ki ben bunu ne eksiğim var?" diye hayıflanmak ve gaza gelmek olmasını çok isterdim ama aklımdan gecen tek şey "lan ben çoktan ölmüşüm de haberim yokmuş" oldu.
Yaklaşık bir senedir kendimi içerisine tıkıp kapısını da sımsıkı kapattığım odanın dışında herşey iyi ya da kötü devam ediyormuş. Elbette etmeyeceğini düşünecek kadar saf degilim ama bu durum nedense bu sefer her zamankinden fazla şaşırttı. Özellikle bu ilk defa kendimi hayattan soyutlama olmamasına rağmen. Bu halime bir cevap bulamadım maalesef. Cok da önemli değil ya. Neyse..
Bu zorunlu dışarıya çıkışın tek iyi getirisi uzun zamandir yapmak zorunda olduğum ama binbir türlü bahaneyle ertelediğim dışardaki işleri halletmem için tekrar çıkmama güç verdi. Iki gün sonra tekrar dışarı çıkıp yaklaşık bir buçuk saat şehrin tam göbeğinde kalabalığın içine karışıp ordan oraya giderek işlerimi hallettim. Yolda yanından geçtiğim yerlere içimden "aaa orası ne olmuş" "burası da mı değişmiş" diye diye dolandım. Biriyle buluşup sosyalleşmek dışında normal bir insanın dışarda yapabileceği herşeyi yaptıktan sonra uzun süredir hareket etmemekten yorulmuş koca bedenimi normalde de adam gibi alamadığım nefesi maske sayesinde hiç alamadığım için kanter içinde götümden soluyarak zar zor attım odama. Sonrası yatakta iki saat hareketsiz yatış, nefes alışverişini ve kalp atışını normalleştirme seansı.
Bu seans esnasında beynim hala çalışacak gücü kendinde bulduğu için hemen sokakta gördüklerinden kıyas yapmaya başladı. Hangi hayat? Herkesten izole, dışarıyla bağlantısı sıfıra yakın ve nefes alma devam edene kadar öylesine yaşanacak bir hayat mı? Yoksa dışardaki insanların akıntısına kapılıp iyi ya da kötü yöne doğru sürüklenmek mi? Gönülden geçen ilki ama beynin tercihi ikincisi. Açıkçası haklı olan beyin burada çünkü maddi sıkıntılar o akıntıya kapılmamı zorunlu kılıyor. En azından oyle gösteriyor. Anasını satayım yıllarca pc başında oturup onun başında kimseyle fiziksel bir şekilde muhattap olmadan kendimi geçindirebilecek kadar para kazanabileceğim bir iş sahibi olamadım ki. Anca ek işlerle harçlık çıkarabildiğim dönemler olmuştu ve onların hepsi eski ve güzel gunlerde kaldı.
Cepte fazlasıyla yetecek param olsa şu sıralar tek yapacağım şey bir araba alıp elde kalan üç beş parça şeyimi de bagajına yüklediğim gibi İstanbul'dan kaçarım. Ta ki kendime herhangi bir merkezden uzak tek başıma oturabileceğim ve kimseyle muhattap olmayacağım bir yer bulana kadar. Bu süreçte ne arabanın yolcu koltuğunda ne de evin içerisinde bir insanın hayalini kuramıyorum. Ne sevgili, ne arkadaş, ne aile. Hiç kimse.
Yıllarca dilimden düşünmediğim "yalnızlık" kavramı sonunda beni komple ele geçirdi ve kölesi yaptı. Bundan da hiç şikayetçi olmamam lazım çünkü bu şekilde olmasını isteyen bendim. Aslında pek şikayetçi de değilim. Benim dışımda kalan koskoca dünyayı bir kenara koysam halimden de gayet mutluyum. Sıkıntı o "koskoca" dünyanın teknik olarak hala içindeyim. O hala dönmeye devam ediyor ve bundan ister istemez etkileniyorum.
Işin en boktan tarafı bu hayatta kendimi ne kadar hayattan ve insanlardan soyutlasam da benim yüzümden bu hayatta üzülen ve zorluk çeken insanların olması az da olsa. Aile burada komple kapsam dışı. Onlara karşı hiçbir sorumluluk ve/veya bir üzüntü duymuyorum hala ve böyle hissetmeye sonuna kadar devam edebileceğime inancım tam. Üzdüğüm ve değer verdiğim insanlara artık elimden gelebilecek ne maddi ne de manevi hiçbir şey kalmadı. Komple tükettim kendimi.
Artık zamanı geldi. Hatta gelmekte geç bile kaldı bana göre. Zamanı gelen şey bir mucize mi, bir yeniden başlangıç mi yoksa bir bitiş/kaçış mı işte o net bir şekilde kendini gostermiyor uzaktan. En azindan hızla yaklaşıyor gelmekte olan. Vardıktan sonra üstünde uzun uzun düşünmeye hiç gerek kalmadan bir anda olacak ve bitecek. Sonrası mı? Kimbilir?
1 note
·
View note
Text
Insan can sıkıntısından gece uyuyamadiginda ne yapar? Kitap okur. Müzik dinler. Birşeyler yazar çizer belki. Gidip de sabahin beş buçuğunda pirinç ıslatıp su kaynatıp pilav yapmaz di mi? Hem de reklamlardaki gibi janjanlı garnitürlü pilavlardan.
Aslında nedense bana hep makarnadan daha zor geldiği için hiç pilav yapmazdım ama insanın canı çekince ve dışardan bir porsiyon pilavin geldiği fiyati düşününce seve seve evde yapabiliyormuş. Ev dediğim de toplamı beş metrekarelik bir oda, mutfağı da portatif masa üstündeki tek göz elektrikli ocak. Kap kacak konusunda çeyizim sağlamdır ama :)
Işin en komik tarafı en dandik pirinçle, adam gibi hazırlık yapmadan, ölçü olarak sadece bire bir buçuk kuralını -ki onu da su bardağı kullanmadan- ısısını ayarlayamadığım bir ocak üstünde 15-20 dakikada on numara beş yıldız pişirip dinlendirmem ve tadının da gayet güzel olması. En azından bana göre. Tattıracak biri olsa havamı söndürür belki ama çok şükür yok. Ben zaten pilavı diri ve tane tane sevdiğim için (bu da amcamın bayramlarda yaptığı gerçek et suyuna pilavlardan kalan bir tercih sanırım) birçok insanın yaptığım pilavı beğenme şansı yok sanıyorum.
Hayatimda heralde başkasına yaptığım ilk ve büyük ihtimalle son pilav annemeydi. Ilkinde hastaydi ve yapmami istemişti ve şaşırtıcı bir şekilde beğenmişti. Ona benim tarafımdan yapılan birşeyi beğendirmek çok ender yaşanan bir durum olduğu için içten içe çok sevinmiştim. Iyileştikten bir süre sonra o beğenilmenin hevesiyle daha özene bezene yaptığım pilavı da itin götüne sokmuştu. En azından bana böyle hissettirmişti. O günden sonra yıllarca pilav yapmamıştım. Ta ki geçen aylardan bir gün cepte beş kuruş yokken elimde adam akıllı yemek olabilecek tek şey bir paket prinçle biraz sıvıyağ olunca. Karabiber ve sürpriz yumurtadan çıkar gibi bulduğum bir paket bulyonla o pilavı da şaşılacak derecede düzgün yapmış ve o pilavla bi yerden para bulup birşeyler alana kadar iki gün geçirmiştim. Hoş bu konuda rekor eldeki kısırlık bulgur ve sarı mercimekle yaptığım, salçasız, soğansız, sadece tuz, karabiber ve kırmızı toz biberle tatlandırabildiğim yalancı ötesi mercimek koftesiyle geçirdiğim dört gündür. Sağolsun karnımı tok tuttu ama uzun bi süre içinde bulgur geçen hicbirsey yemek istemiyorum. Mercimeğin de anca havalar soğumaya başlarsa çorbasını içerim o kadar.
Pilavdan sıcak sıcak yiyince mayışır uyurum kesin diye düşünürken iyice cin gibi olmuş olmama kaç puan peki? En iyisi 9'da market açılınca kimsecikler yokken gidip birşeyler alayım bari akşama bırakmadan. Bu pilavın yanına yoğurt şart oldu. Reklam sofralarının vazgeçilmez yüzü olan garnitürlü pilava hak ettiği değeri vermek lazım di mi ama? :)
1 note
·
View note
Photo






https://www.instagram.com/heykelkafasi sayfasından elimde kalan (aslında çoğunu da tek tıkla çöp kutusuna şutladığım gerçeğini sümenaltı edersek) sözler bunlar. Artık sayfayı da takip etmiyorum. Bu aralar birçok şeyde olduğu gibi burada da “eehh sikerler” diyerek bıraktım. Benim gibi yıllarca teknolojiyle/sosyal medyayla iç içe takılan adam nasıl sadece tuşlu telefon kullanmayı isteyecek hale geldi ben de bilmiyorum. Hoş telefona da pek gerek yok o kadar güzel kendimi soyutladım ki son 1 aydır digitürk aboneliği, türk telekom ev interneti ve parasının nerede olduğunu soran bankalar dışında kimse arayıp sormuyor. Ne durumda olduğumu merak edip de whatsapp’tan yazan tanıdıklarımı da ben öyle güzel suratlarına kapıyı çarpar gibi cevap veriyorum ki yazdıklarına pişman ediyorum. Hoş bunu yaparken zevk filan da duymuyorum ama artık hayatta en son istediğim şey bir insanın bana “naber” “nasılsın” “napıyorsun” sorularını sorması. Bu sorulara verilecek cevaplarım olmaması mı asıl sebep yoksa bu soruların artık gerçekten cevabını benim de bilmemem mi o konuda hala kararsızım. Kararsız olduğum, daha doğrusu kendimi ne yaptığım konusunda anlamadığım bir şey de tüm hayattan, insanlardan, yaşananlardan soyutlamaya çalışan ben oturup ülkenin ve dünyanın gündemini hala daha takip ediyor oluşum. NİYE AQ? NEDEN? NE SİKİME YARADI BUGÜNE KADAR? Can sıkıntısı, moral bozulması, geleceğe ve insanlığa dair tüm umutlarımı yoketmesi yıllardır yetmedi mi? Sanırım yetmemiş olacak ki eskiden sadece Youtube ve Twitter üzerinden belli başlı hesaplara bakarken birden kendimi muhalif kanalların yayınlarını takip eder hale geldim. İçimde nasıl pis bir emekli solcu amca kaçtıysa artık. Belki de kaçmaktan ziyade hali hazırda hazırda ortaya çıkacağı günü bekliyordu.
Üç gün önce bilgisayarımı satıp daha az teknolojik bir hayata yatay geçiş yaptım. Birinci gün “iyi oldu artık daha fazla yapmam gereken işlerle ilgilenirim” diye kendimi avutmaya başladım. Ikinci gün “bisürü okumayı bekleyen kitabım var onlara başlamak en iyisi” dedim ve yarıda bıraktığım 2 3 kitabı hızlıca bitirdim ama yeni bir kitaba başlamak söz konusu olunca tıkanıp kaldım yine. Bugün üçüncü gün ve şimdi telefondan ucuz yollu iş görür eski bir laptop/tablet vb. birşeyler bakınır haldeyim. Allahtan fiyatlar iyice coşmuş ki bütçeme ve ihtiyacıma uygun hicbirsey bulamadım. Yapacak birşey bulamamak şimdilik sadece iştahımı biraz arttırması dışında bir sorun çıkarmadı ama bakalım ilerleyen günlerde başıma ne işler açacak merakla bekliyorum.
1 note
·
View note
Photo


Nisan Hakan’ın bu eserine geçenlerde İnstagram’a denk geldim. Önce karikatüre, sonra da hikayenin kahramanıyla olan benzerliğime güldüm. Sanırım tek ayrıldığımız konu ben onun gibi kendimi asmaya kalksam benim bu koca cüssemi ne halat, ne de halatı bağlayacağım çengel çeker :) Özetle benden de bi bok olmaz :)
4 notes
·
View notes
Photo







Yeniden https://www.instagram.com/heykelkafasi/ sayfasından esintilerle karşınızdayım sayın seyirciler. Bunlar da olmasa sayfaya bişeyler yazıp paylaşacak isteğim kalmadı sanırım. Ya da bu fotoları hazırlamak, altına iki satır da olsa birşeyler yazabilmemi sağlıyor da olabilir. Bilemiyorum. “Sonunda kendimi tamamiyle insanlardan soyutlayabildiğimi söyleyebilirim” diyebilmeyi çok isterdim ama maalesef yine beceremedim. Hoş bu sefer çok yaklaştım. İrtibat halinde olduğum “yakınım” dediğim bir elin parmağını geçmeyen kişilerle de konuşmayı bıraktım. Hatta biriyle öyle bir şekilde oldu ki sanırım kabahatli olan ve özür dilemesi gereken taraf da benim. Gecenin geç saatine kadar kendisiyle “onun için” çok önemli olan bir durum hakkında konuşup sızdıktan birkaç saat sonra benim için sabahın körü; onun için de geceyarısından sonra attığı mesajı yarım göz görüp sadece “?” cevabı verdiğim için uyanmış olduğumu varsayarak direk konuya balıklama dalması, ben hala uyumaya teknik olarak devam ettiğim için sesim soluğum pek çıkmayınca benden beklediği tepkiyi alamadığını bir sitemle belirttikten sonra benim artık bilinçaltımdakiler sebebiyle mi yoksa sabah huysuzluğu sebebiyle mi bilinmez bir şekilde sesimi yükseltip tepki vermem ve telefonu kapatmam sonucu her gün saatlerce konuştuğum insanla nerdeyse bir aydır konuşmuyorum. Normal şartlarda bu durumun beni çok üzmesi lazım ama içimden bu konu hakkında hiçbir his geçmiyor. Bunun sebebi o kişiye artık değer vermediğim, onu merak etmediğim ve/veya sevmediğim için değil artık sadece bu tarz durumları kafamın algılayamamasından kaynaklı sanırım. Bu sürecin bu şekilde uzamasına sebep olan davranışımın yanlış olduğunu düşünmemekle beraber durumu izah edici bir açıklamayla birlikte özür dilememin de bana göre bir sakıncası yoktu aslında. “Neden bunu yapmadım peki?” sorusunun cevabı işin benim açımdan hem iyi hem de kötü olan kısmı bu durumun ulaşmak istediğim yalnızlığa faydasının dokunmasının etkisi sanırım. Özetle ne inat ne gurur. İşime böyle geldi ve böyle devam etmesi benim kafama göre hem benim hem de sevdiğim insan için daha hayırlısı. Peki ben bu hale nasıl geldim? İnsanlara değer veren, onları önemseyen, gerekli ya da gereksiz her anlarında onların yanında olmaya çalışıp elimden geldiğinde destek vermeye çalışan ben nasıl oldu da böyle ruhsuz, umursamaz, kadir kıymet bilmez bir herife dönüştüm? Keşke durum sadece “insanlardan çok kazık yedim artık bundan sonra böyle” diyebilecek kadar basit olsaydı keşke. Olay benim için artık kendimi genel olarak işe yaramaz hissederken, kendime bile bir faydam dokunmazken, kendimi hayattan bir an önce kurtulmak isterken aynı zamanda bir asalak gibi ona yapışıp kalmış bir şekilde nefes almaya devam ederken yakınlarımı mümkün olduğunca kendimden uzak tutmam gerekliliğini düşünmemden kaynaklanıyor. Bu duyguyu bastırıp engelleyemiyorum artık. Hatta iş artık tersleme boyutuna varmış durumda ki bunun bir sonraki adımı -umarım gerek kalmaz- karşıdaki insanların kalbini ciddi anlamda kırmak seviyesine gelecek. İşin daha da kötüsü eskiden bu düşüncenin kırıntısı bile beni endişelendirirken şimdilerde “aman n’olacak işte istediğini elde edersin böyle” diyebilecek kadar da umursamaz hale gelmem. Bu kadar bilerek ve isteyerek kendimi yalnızlaştırmaya çalışıp didindikten sonra sonunda “oh be başardım sonunda” dediğim anda yine kendimi hiç beklemediğim bir anda eskilerden bir yakınıma yine laf anlatıp destek verirken buldum istemeden de olsa. İçgüdüsel bir refleksle laflar çıktı beynimden ve parmaklarımla kelimelere döküldü. Bi bok da yapmadım pek ama eski “ben” i çağrıştıran bir moda büründüm çok kısa süre de olsa. Bundan dolayı da yine tam oldu derken yalan oldu anasını satayım :) Özetle içini özenle boşalttığım ve manasızlaştırdığım hayatımda artık kendimden emin olarak istediğim tek şey insanların beni rahat bırakması. Bunu başarmaya bu kadar yakınken tekrar sürecin sıfırlanmasını istemiyorum artık. Sanırım bunu koruyabilmek için gerekirse çirkinleşebileceğim bir aşamaya girmek üzereyim. Şansım bol olsun ne diyeyim :)
0 notes
Photo
Sanırım bu yaz “yaza” en çok yaklaşabileceğim etkinlik bu portalı kullanmak olacak. İskoçya’dan bir elemanın klasik bir yağmurlu yaz gününde kafasından geçen bu fikri işleme koyması ve geçen süre içerisinde yanına yetenekli kişilerden kadro kurarak şu anki haline getirmesi. İçeride neler mi var? Temel olarak burası bir 80ler 90lar cenneti denilebilir. Çeşitli temalar etrafında düzenlenmiş ve sürekli güncellenen radyo görünümlü çalma listelerinin yanı sıra düzenli aralıklarla bazı underground sanatçıların 1 saatlik mixtape leri de eklenmekte. Ambiansı destekleyici videolar, sayfanın tamamiyle klasik Macintosh arayüzünde olması da cabası. Ayrıca aynı tema üzerinden paylaşımlar yapan instagram sayfası da mevcut. Yakında mobil uygulamalarının da çıkacağı belirtiliyor. Şu an kapalı ve aydınlanmamaya inat etmiş bu Haziran haftabaşına inat bu portal şu an insanın içini cıvıl cıvıl yapıyor. Benim aklımdan da geçirdiği tek şey arabaya atlayıp güneye doğru yola çıkmak. Onun hayalini de sahibinden üstünden arabalara bakarak gerçekleştirmeye çalışıyorum fiyatlarına çok dikkat etmeden :) Özetle meraklısına şiddetle tavsiye ederim. Bulunduğunuz alan ne kadar boktan, karanlık, rezil bir halde olsa bile orayı bir cennete çeviriyor.
0 notes
Photo








https://www.instagram.com/heykelkafasi sayfasından biriken hissiyatlarımı paylaşmaya devam. Yataktan çıkacak halim olmamasına rağmen yatağa yattığımda da ancak 2 3 saat uyuabilmem, haftada ya da 10 günde bir en az 10 saat uyuyarak bu açığı telafi etmeye çalışmam, canımı sıkacak hiçbirşeye maruz kalmamak için ultra çaba sarfederken bir yandan da gündemi tv dışında her türlü alternatif yollardan sıkı sıkı takip etmeye devam etmem, hiçbir umudum kalmadığını söylememe rağmen kafamın içinden geçen “sihirli değnek” ile düzelen durumlarım sonucu güzel yaz hayalleri kurmam -ki bu durumun sakatlığı benim yaz mevsiminden hiç haz etmediğim gerçekliğiyle başlıyor- , son olarak bunların hepsine rağmen müzik dinleyerek bu dibi tutmaya yüz tutmuş kaynayan kafayı bir şekilde sakinleştirebilmem yukarıdaki sanırım özetleyecek ipuçları. Anasını satayım şöyle temiz bir deliremedim ki elime rapor tutuşturacakları kadar. Bunu becerebilsem ertesi gün Mahallenin Muhtarı dizisindeki deli abimiz gibi direksiyonu kaptığım gibi Kadıköy - Bostancı arasında dolmuşçuluğa başlarım hiç acımam :) Ya da hiç uğraşmam Harem’de yazıhane ya da muavin tayfasından dayak yiyene kadar çığırtkanlık yapıp otobüsleri yola çıkarmaya yardım ederim. O değil de delirdikten sonraki kariyerimi on numara beş yıldız planlamışım. Şimdi yazınca farkettim. Biraz daha öncesini mi planlamaya çalışsam ne? Neyse...
0 notes
Text
Normalleş’eme’mek
Herhalde toplum olarak hayatımızın bir günde nerdeyse 180 derece açıyla değiştiği ender günlerden biri olarak tarihteki yerini alacak bu 31 Mayıs’tan 1 Haziran’a geçiş süreci. “Bende bir halt değişmedi abi 11 Mart’tan önce neysem şimdi de oyum” diyenlere de selam olsun. Ne kadar zorlu şartlar altında olsanız bile sizin hayatınıza özenecek hale geldim. Benim karantina Aralık 1 itibariyle başlamıştı zaten kişisel sebeplerden daha önce de belirttiğim gibi. 1 Haziran itibariyle tam 6 ayı doldurmuşum bu halde. Değişen ne oldu benim için peki? Pozitif anlamda az, negatif anlamda çok. Bomboş geçen bir altı ay. Artık eskisi gibi endişelerim de pek kalmadı. Umudum zaten yoktu. Hayıflanıp sızlanmalar içten içe elbette olsa da zihnimden “söyleneceğine birşeyler yapsaydın o zaman” şamarıyla hemen kendimi kendine getiriyorum. Affetmem :) Sanırım bu “normalleşme” denilen olgu bir tek beni üzüyor sanırım. Hoş ortada şu sıralar normalleşen tek şey ekonomi çarklarının dönmeye devam edip milletin aç kalmaması için yapılması gereken zorunlu bir durum. Yoksa onun dışında kendinin ve sevdiklerinin sağlığını düşünen mantıklı herhangi bir birey daha bu virüs mevzusu bitmemişken dışarı çıkıp toplum içine karışacak kadar umursamaz olamaz. Belki birazcık “aman sikecem coronayı da yeter kafayı yemektense virüs kaparım daha iyi” isyankar düşüncenin de etkisi olabilir. Neyse. Normalleşme beni neden üzüyor? Hastalığın devam etmesinden zevk alan sapıkça bir düşünce yapım yok. Sadece içinde yaşadığım duruma on numara kılıf olan bu pandemi sürecinin “gerçekten” ya da “zorunlu olarak bu şekilde gösterilmesi” farketmeksizin ülkemizde artık etkisini yitirmeye başlaması artık gerçeklerle yüzleşmem gerektiği ve en basitinden artık dışarı çıkmak zorunda olduğum gerçeğini önüme kırmızı halı gibi seriyor. Yine de elimde belli başlı bahaneler kalmadı değil. En az 2 hafta daha vaka sayılarının artma ihtimali bahanesine sığınıp görmek istediğim ama cesaret edemediğim arkadaşlarımın davetlerini erteleyebilmek, çalışabileceğim tek sektör olan hizmet sektörünün hala tam anlamıyla işlemeye başlamaması, başlasa bile en çok işsizliğin buradan gerçekleşeceğini öngörürsek eğer uygun ve açık pozisyon bulma şansımın olmaması bunların ikisi. 15 Haziran’dan sonra mahkemeler açılıp borçlu olduğum banka beni icra takibine verdiğini haber ettiği zaman bakalım nasıl bir bahane bulacağım kendime çok merak ediyorum. Bu virüs sonbaharda tekrar hortlar mı bunun bilinmezliği benim sonbaharı görüp göremeyeceğimin belirsizliğiyle çok sağlam kavga eder bundan eminim. Kim kazanır peki? Orasını bu “normalleşen” yaz mevsiminde göreceğim.
0 notes
Photo

Malcolm T. Liepke adında bir abimizin eseriymiş. Diğer eserleri de takdire şayan ama bu eserinde hatunun bakışlar beni benden aldı. Bi de bu karakteri gerçek hayatta birisiyle içgüdüsel olarak özdeşleştirdiğim için de beni bu kadar etkilemiş olabilir. Bilemiyorum Altan. https://www.artsy.net/artist/malcolm-t-liepke Merak edenler için diğer eserleri.
0 notes
Photo










https://www.instagram.com/heykelkafasi sayfasından beni yansıtan özlü sözleri bayadır paylaşmayınca birikmiş.Şimdilik yarısını paylaşmak yeterli olacak sanırım. İşin benim açımdan daha trajik kısmı içinde bulunduğum bu düşüncelerin hiçbirinde pandeminin etkisi yok. Ondan önce de böyleydim. Eğer olur da biteceği günü görebilirsem büyük ihtimalle ondan sonra da benzer bir hissiyatın içinde olacağım. Bana pandeminin getirdiği en büyük değişiklik içinde bulunduğum maddi durumdan çıkabilmek için zaten az olan ihtimali sıfırlaması oldu. Bir de hayal kurmak için aldığım tek kolonlu loto kuponunu etrafımdaki bayiler kapalı olduğu için artık alamıyorum (bkz: derdini sikeyim butonu) Hayal kurabilmek için loto kuponu ihtiyacı hissetmeme de cılız da olsa bir alkış gönderirseniz memnun olurum. Sözde normalleşmeye yavaş yavaş başlayan ülkemiz ortamında bundan sonra ne yapsam diye düşünüyorum. Hastaneye gidip beni ameliyat etmesi gerekirken özel hastaneye yatay geçiş yapan cerrahın yönlendirdiği yeni cerraha gidip ameliyat sürecimin kaç ay daha uzadığını öğrenirken mi yoksa açlıktan ölmemek ve/veya kaldığım yerden kovulmamı engellemek için dışarda bulabileceğim herhangi bir işi bulmaya çalışırken mi virüs kapsam onu düşünüyorum. Hoş bu cüsseyle ikisini de yapmaya çalışırken ya ayaklarımın ya da kalbimin beni yarı yolda bırakma ihtimali çok daha yüksek. En temizi loto bayileri tekrar açılana kadar bekleyeyim ben hayalsiz bir şekilde öbür dünyaya göçmek istemiyorum :)
0 notes
Link
Bu müzik türüne bulaştığım güne minnet mi duysam yoksa lanet mi etsem hala bilememekle birlikte şimdilik bana iyi geliyor. Oturup düşünürken, kitap okurken ya da yalnızlıktan bir başına kaldığın o boktan anlarda farklı hayaller kurabilmeni sağlıyor. Yine de dozajı fazla kaçırmamak lazım çünkü modunuzu ciddi ölçüde düşürebilme becerisine de sahip. Paylaştığım sayfanın 7/24 canlı yayını olduğu gibi bir çok güzel çalma listesi de mevcut. Onlara da göz atmanızı tavsiye ederim.
0 notes
Text
Eğer siz de büyükşehirli olma ayrıcalığına sahip olup sokağa çıkma yasağı altındaysanız içinizdeki kapana kısılmış hissiyatından tutun geleceğe dair umutsuzluklarınızı belki bir nebze de olsa hafifletecek bir önerim var. Yunan müziği !!! Herkeste bendeki gibi bir etki yaratır mı onun garantisini veremem elbette ama Yunan müziği özellikle de nostaljik örneklerini (modern olanları bizim güncel pop müzikten farksız çünkü) dinlemesi gayet keyifli oluyor. Zaten aynı coğrafyanın insanları olduğumuz için ezgilerin benzerliğinden bahsetmeye bile gerek yok. Onların bizden en büyük farklılığı kullandıkları buzuki. Onun tınısı bizim sazlardan daha farklı bir lezzette. Benim bu müziklere ulaştığım ve uzun süredir severek takip ettiğim 2 tane radyo kanalı var. http://78-45.gr Eski plaklardan bir çok güzel parçalar çalıyorlar. En güzel özelliği zaten plaktan çaldıkları için çıkan bütün kusurlu sesleri yayına da geliyor. Evet eski plakların çıkardığı seslere benim de bir zaafım var :) https://www.studio3.gr Anlayabildiğim kadarıyla kapanmış bir radyo kanalı olmakla beraber eski çalma listelerini hala kullanıyor. Kendini çok fazla tekrarladığını söyleyemem. Sitenin içerisinde “OnRadio Radio Portal” başlığına tıklayarak dinleyebilirsiniz. Son olarak şunu da söyleyeyim. Bana gelip “senin bu tavsiyene uyup dinledik hoşumuza gitti ama sonra efkar yaptık / rakıya abandık / tabak çanak kırdık / sirtaki yapmaktan yorulduk” şikayetlerinizi baştan kabul etmiyorum :)
0 notes