Text
Bir maceranin sonuna geldigimiz su huzunlu dakikalarda ...
Vay be sevgili arkadaslar,
Son postun uzerinden 5 yildan fazla zaman gecmis. Bi kapanis yazisi yazamamisiz. Belki elimiz gitmemis, belki tembellik, kapatamamisiz Guney Amerika’yi kafamizda. Derseniz “Ee yazdin o halde kapaniyor mu bu fasil?” derim ki “Asla! Ama ucu acik kalmasin, bi sonu olsun bu maceranin.”
Hatirlarsaniz, mate postundan once Cordoba’daydik. Oradan cikip, 19 saatlik bir otobus yolculuguyla, Buenos Aires’e geldik (kendisine bundan sonra BsAs diyecegiz). Burasi maceramizin son 21 gunumuzu gecirecegimiz, Uruguay’a gitmeden once bir kuple gorebilmis olsak da gormek icin meraktan catladigimiz bir sehirdi demeliyim. O kadar cok sey yaptik, o kadar cok sey oldu ki, umarim hepsini hatirlayip anlatmayi basarabilecegim (dinimiz amin).
Planlilik her yerimizden aktigi icin, kalacagimiz yeri onceden Craigslist’den bulup, ev sahibimiz Mercedes ile iletismistik. Bu yuzden, “Cordoba’dan 19 saat yol geldik” demedik. Sirt cantalarini terminaldeki kilitli dolaplara biraktik, metroya atlayip kalacagimiz yeri bulmaya gittik. Sehrin merkezinde olmasa da gayet merkezi bir yerinde, metroye yuruyerek 5-10 dk. uzaklikta, yakininda pazar olan nezih bir kenarina konduk BsAs’in. Evin onune geldigimizde emin olmakta zorlandik evde birinin yasadigina, zira kapi-duvar idi ve ev de mustakil ev idi once apartmanin arasinda. Ama Montevideo deneyimi bunun bir buyuksehir aliskanligi oldugunu ogretmisti bize. Kapiyi calip sabirla bekledik ama acan olmadi. Gerci erken gittigimiz icin acilmamasini da garip karsilamadik, “biraz yuruyup gelelim, 15-20 dk sonra bi daha deneriz sansimizi” dedik. Daha 100 mt. bile gitmemistik ki birisinin arkamizdan seslendigini farkettik. Once ev sahibi sandigimiz abla, evin gundelik islerine yardimci olan kisi cikti. Anca kosup yetisebilmis pesimizden, neyse sayesinde gittik eve. Kalacagimiz odayi gorduk, ev sahibiyle tanistik. Ailelerimizden yasli, anneannelerden / dedelerden genc ev sahibimiz esiyle uzun yillar yasamis bu evde. Esini kaybettikten sonra da birakip gidememis, odalarini kiraliyormus. Bir yandan da ceviri yaparak gecimini sagliyormus. Evde biri cok yasli, digeri genc ve ikisi de kafeste yasayan iki kedi ve mutfagin disina cikmasina izin verilmeyen bir kopek de yasiyordu. Kedilerden yasli olan eski guzellik kralicesiymis. Ev sahibi abla da aslinda eski cadiymis, guzellik kralicesini kediye cevirmis… demek isterdim ama oyle degil. Kedilerin de bi guzellik yarismasi varmis meger. Kedi hala guzel ama butun gun toplasaniz 5 adim atmiyor. Kendisini izlerseniz zamanin yavasladigini hissedebileceginiz bir hizda yasiyor diyebiliriz. Neyse efenim... Evi buldugumuza emin oldugumuza gore, terminale geri gittik ve cantalari bi taksiye atip eve geldik. 21 gun kalacagimiz icin guzelce yayildik, hemen lojistik imkanlari arastirip beslenecek bir seyler bulduk derken gun bitti zaten.
Hah simdi ilk gun guzel de diger gunlerde gorustugumuz insanlarin kronolojik sirasi, gezilen yerler ve gunler bilgisi uctu gitti tahmin edersiniz ki. Bu yuzden insanlari, olaylari ve yerleri minik paragraflarla anekdot olarak yigacagim soyle izninizle.
Ilk islerimizden biri, yanimizdaki dolarlari Arjantin Pezosu’na cevirtmek oldu. Zira ev sahibimiz “benim icin dolar veya pezo vermeniz farketmez ama dolar verirseniz devletin kurundan sayarim, karaborsayi tanimam” dedi. Biz de bi kapora birakip kendisinden biraz zaman istedik ki gerekli donusumu yapabilelim. Bu vesileyle fiyat neredeyse yari yariya dusmu oldu (yanlis hatirlamiyorsam devletin kuru o zaman 1’e 4 verirken karaborsada 1’e 7’ye bozdurmustuk).
BsAs’de ikamet ettigimiz 21 gun zarfinda, Istanbul’un hispanik versiyonunda oldugumuza daha cok ikna olduk. Zaten italyanlarin etkisi sehirde buyuk, bizim de italyanlarla aliskanliklarimizin benzerligi asikar. Iyisi, kotusu, fenasi, guzeli ile her sekilde bir sekilde bi Istanbul havasi aldik. Deniz kenari o kadar guzel olmasa da nemi aratmadi misal. Yedigimiz ictigimizden cok keyif aldik. Insanindan yaklasik benzer tadlar aldik.
Belki de orada gorustugumuz gezginler uzerinden anlatirsam hatirlarim diyerek soyle cark edeyim:
Basak - Elektronik muhendisi. Bi sekilde yarmis gitmis, Ankara’da yasamis ve orada Tango’ya bulasmis. Yolu buraya tango sayesinde dusmus. Bizi CouchSurfing’den buldu ve bi CS gecesinde bulustuk. Tatli, kafasi calisan insan Basak o gece bizi cikista bir milongaya goturdu. Ben, tabii ki, sadece izledim ama Ilkay dans etti, ondan ogrendi biraz biraz. Cok ilgincmis olayin kulturel yani. Insanlar isten cikip evine gidiyor, bir seyler yiyip yatiyor, gece 1’de kalkip, yine bir seyler yiyip milongaya geliyor ve sabah kadar dans ediyor. 6’da cikip, evine gidip, dusunu alip isine gidiyormus. “Club’larda sabaha kadar cilgin atan” cok insan gordum ama bu kadar estetik ve sukunet icinde yapilan bir dansin boyle bir kulturu oldugunu tahmin bile etmezdim; bosuna “dance of passion” demiyorlarmis.
Basak’la yolumuz sadece bu gece kesismedi. Daha sonra bulusup San Telmo’ya gittik beraber. Bi sefer, su an adini unuttugum, renkli evlerin oldugu bolgeye gittik. Orada CS uzerinden tanistigi, ve yakinda TR’ye gezmeye gitmis olan lokal bir hatunla tanistirdi bizi. Baska bir sefer de Basak’in evine gittik, et yaptik yanina sarap ictik. Kendisini, butcesi dusuk oldugu icin, Salta-Jujuy tarafindan Bolivya’ya gitmesi icin gazladik, verebildigimiz bir kisim seylerimizi hediye ettik (Ilkay beresini verdi misal). En guzel dileklerimizle yolcu ettik. Gerci donunce ogrendik ki, sansi yaver gitmemis, sinir kapaliymis, 2 hafta sinirdaki kasaba ve o civarlarda takilmis ve geri donmus. Ama olsun, direk geri donmedi ya, o yeter bize.
Uruguay’da Cabo Polonio’da tanistigimiz cift (adlarini unuttum) - Bu arkadaslarla bi sekilde, umudumuzu yitirmemize ragmen, bulusmayi basardik. Bizi lokal bi birahaneye goturduler, sohbet, muhabbet baya guzel gecti zaman. Sanirim tanistigimiz az sayida lokal insanlardan biriydi.
Rumeysa ve Gokten - Bir sekilde nereden haberimiz oldugunu su an hatirlamayasam da, bizim gibi, hatta daha bile ayrintili gezen ciftimizin son duragi degildi BsAs. Kendileriyle tanistik ve cok sevdik. Ama cok kisa kaldiklari icin sanirim ikinci kez gorusemedik. Yukaridaki ciftin bizi goturdugu birahaneye goturduk onlari, ogrendigimiz bilgiyi hemen sattik.
Caner (Kamadan) - “O kim ola ki?!” diyenler icin Eksi Sozluk’ten yillardir arkadasim Caner, biz gezerken Peru’ya mistik niyetli bi seyahat yapip sonra “buralarda CS ile biraz daha gezilir” dedi. Ha orasi, ha surasi derken bizimle BsAs’de, ansizin bi aksamustu bulustu. Hatta ilk gun geldi, bizde kaldi demek istedim ama disari ciktik, salak oldugum icin anahtari Ilkay’dan almadim ve Caner’le sabaha kadar, bes parasiz sokakta kaldik. Kalan 40 cent ile gidip benzinciden kahve alip ictik. Neyse ki Ilkay sabaha karsi gelmedigimizi farketmis, biz de o sirada kapiyi yumrukluyorduk, duymus. Acti kapiyi da yatip 11e kadar falan uyuduk. Caner bizde kaldi diyemeyecgim zira yerde yatirdik kendisini. Neyse, ertesi gun Rumesya ve Gokten ile bulusacaktik. Caner de onlarin hostele yerlesip orada kaldi. Bi sure sonra geri gelmek uzere Montevideo’ya gitti. Biz de orada kaldigimiz evi ve oradaki kontaklarimizi paylastik kendisiyle. Hatta donunce de bizim evde kalmak uzere konustuydu Mercedes ablamla.
Deniz ve Ignacio - Deniz’i de nereden nasil bulduk, yoksa o mu bizi buldu bilemiyorum. Tanismalarinin hikayesini hatirlayamadim ama Ilkay eminim ki hatirlar, ona birakayim yazsin etsin sonra. Ignacio ve Deniz, Ignacio’nun kuzeninde kaliyorlarmis. Biz de oraya gittik. Sanatci bir arkadaslari da oradaydi. Cok guzel muhabbet oldu. Ignacio kendi kendine yazilim ogrenmis, Istanbul’da calismis etmis bir sure. Ilginc bir arkadasimiz. Lokal oldugu icin kendisinden “abi senin bildigin bi karaborsaci vardir, bizi gotursene guvenilir birinden bozduralim parayi” dedik. Sagolsun kirmadi, goturdu bizi. Cok gorusemedik ama cok mutlu olduk tanistigimiza.
Insanlar sanirim bu kadar, ama bir de olaylar ve yerler var. Misal, San Telmo’ya bi kere daha gittik. Doyamadik havasina suyuna, pazar ozlemi baska bir mevzuymus cidden.
Biz oradayken Hristiyanlik tarihinde ilk defa Avrupa disindan bir Papa secildi, ve Arjantin’den secildi. Sokaktaki teyzelerin kiliseye bi kosusu vardi, bir tanesinin bize “Cocuklar Papa Arjantinli!!” deyisini unutamayacagim. Eminim ki cocugu oldugunda boyle sevinmemistir. Konu dine gelmisken, Arjantinlilerin de tutucusu baya cokmus onu gorduk. Deniz ve Ignacio’yu beklerken misyonerlik yapan bir kisim -anneannemiz yas civari- teyzelere maruz kaldik. Ilgilenmedigimi anlatmaya calistim ama teyze inatla “dinimi” sordu. Kendisine “Ben hicbir dine inanmiyorum” deyince de cok bozuldu, yani elinde olsa bana bi zarari dokunurdu eminim ki, o kadar sinirlendi. Neyse …
Milanesa denilen bir sey var burada. Boyle bi biftegi aliyoruz, kalinligi yarim santim (5 mm yani) olana kadar dovuyoruz, sonra galeta ununa bulayip kizartiyoruz. Oh bebegim, o nasil bir sey anlatamam sana. Yanina da bir dark Urquell Dark actik mi bizden guzeli yok.
“Ucretsiz sehir turu” denilen bir sey yaptik. Aslen bildigin sehir turu. Sonunda begenirsen gonlunden kopan kadar para birakiyorsun. Sonra gorduk ki aslen dunyanin her yerinde olan bi konseptmis, bir is modeli yani. Guzel yontem, basarili idi tur. Sevdigimiz sehri daha cok sevdik.
“Sehrin en unlu pizzacisi” denilen eski ve ikonik bi pizzaci var, oraya gittik. Sonra doyamadik 2 kere daha gittik. Cok guzeldi. Niye o kadar guzeldi, hamurunda mi olay yoksa sosunda mi bilemedim ama yine gitsek yine oraya giderim, o kesin. “Italyanlar bu pizza isini biliyor” klisesinin altini cizmek isterim.
Bi para bozdurma sonrasi cuzdanimi caldilar. Ok, icinde para yoktu ama seviyordum ben o cuzdani ya. Gitti garanti karti, kimlik, annemin fotografi falan. Sonra Istanbul’a donunce bir araba is cikti. Neyse ki ben ortalama turistten daha uyanigim, parayi bozdurup cuzdana koyma gerzekligi yapmadim. Giden benim anilarim oldu, annemin fotografini calip cope falan attilar.
Eminim ki bu kadarla kalmadik ama hatirladigim ancak bu kadari. Donus yolunda bindigimiz taksici cok hossohbet bi abi cikti. Politikacilarla, son baskan ve ondan oncekilerle ilgili yozlasmalari falan anlatti. Tam da Turkiye yolunda dedim ki “Ulen bu da mi beziyor, bu kadar da olmaz artik!”.
Neyse donduk Istanbul’a. Ne kadar ozlemisiz, anlatmak zor. Ailelerimiz bizi havaalaninda karsiladi. Hemen en yakin Gelik’e gidip, bi minik raki sofrasi yaptik ve izinlerini isteyip aksam Kadikoy’e kactik. Biz rock Pub’a gittigimizde insanlar cokta oradaydi, kapida karisladilar bizi. Yol yorgunlugu ve alkol vs derken gecenin sonunda sesim kisildi, 1 hafta hasta gezdim, antibiyotikle yasadim. Ama susamazdim o gece sesim kisiliyor diye. Muhabbete ac kalmisim ...
Dondukten sonra 50 gun kaldik, esyalarimizi topladik, koliledik, bir cok seyi geride gozyaslariyla biraktik. Bir kismini sattik, verdik, hediye ettik ve kalanlari babamin Kurtkoy’deki evine goturduk. Erkut sagolsun, tasindik, zira ben tek basima yapamazdim. 2 valize paketlendik. Gule gule dedik, sarildik opustuk ve 20 Mayis 2013’de Perth’e yola ciktik, Avustralya’ya.
Bundan sonrasi yeni bir hayat, yeni bir ulke. “Hayatimiza atacagimiz en buyuk reset boyle olsun” diyerek bitirmek isterim. Uzerinden 5 yil ve bir ay kadar gecmis. Goruyorum ki harika yapmisiz. Artik Perth’de degiliz, 3 sene once Melbourne’e geldik ve burada yasiyoruz. Umarim bunu okuyan ve buraya henuz yolu dusmemis arkadaslarimizla dunyanin ters kosesinde bir gun bulusuruz …
1 note
·
View note
Text
Mate cilginligi
Arjantin 'e gectigimiz andan itibaren supermarketlerin raflarinda reyon reyon mate gormeye basladik. Kimisinin uzerinde hangi yoreden oldugu da yaziyordu. Bazilari icine cesitli bitkiler ekleyerek (papatya gibi) karisik sunuluyordu. Yapimiyla ilgili de Uruguay'da kaldigimiz hostelin mutfak duvarinda cok hos bir cizim vardi:
Tarihsel olarak Avrupali'nin kitayi istilasindan once su an Paraguay 'in sinirlari icinde yer alan bolgede, Guaraní adli yerliler ekip bicermis Mate'yi. Kolombiya 'daki kahve kulturune cok benzer bu cografyanin mate bagimliligi, antioksidan olmasinin yanisira aslen kafein icermesinden ileri geliyor. Arjantin ve Uruguay 'i mate konusunda ayri ayri ele almak lazim cunku Uruguay 'in tuketimi (nufusu Arjantin 'in 1/12'si kadar olmasina ragmen) eminim ki Arjantin 'inkini katliyordur. Uruguay 'da tam bir delilik mate. Belediye otobunde dahi 'icerde mate icmek yasaktir' yaziyor, cunku durakta beklerken bile iciyor insanlar. Sokakta yururken, telefonla konusurken, parkta bahcede, is yerinde her yerde her an mate iciliyor. Bircok yerde ucretsiz ya da cuzi ucrete termosa doldurmak icin sicak su otomatlari mevcut. Mate sosyallesmek icin bahane gibi. Uruguay 'da cafe'lerin hic is yapmadigini dusunuyorum cunku herkes banklarda oturup mate iciyor. Bir sohbet mi edilecek, 'haydi mate icmek icin bulusalim' deniyor.
Brezilya ve Paraguay 'da da mate tuketiliyormus, sicak bir ulke olmasindan dolayi Paraguay 'da soguk iciyorlarmis. Yetistirilen bitkinin yapraklari bicildikten sonra kurutuluyormus (hatta bazen odun atesinde yapiliyormus bu islem ki hafif yanik kokusu sinmesi de makbulmus). Icme kamisina 'bombilla' deniyor, cesitli formlari mevcut. Ince uzun minik bir firca ile temizleniyor bombilla'nin icinde kalan mate kirintilari. Icilen kap ise (dediklerine gore tadini degistiriyormus) ahsap (eminim agacin turu de onemlidir) ya da su kabagindan yapiliyor. Kimi zaman disi metal ya da deri ile kaplaniyor. Oldukca dekoratif turleri satiliyor her yerde.
Anladik ki mate oyle sallamak suretiyle icilen herhangi bir bitki cayi olmaktan cok ote bizdeki Turk kahvesi gibi adeti, gelenegi olan bir kulturmus aslinda.
Ilkay
4 notes
·
View notes
Text
Cordoba ve Che 'ye ev Ziyareti
CouchSurfing hostumuz merkeze 20 dakika uzaklikta mustakil bir evde yasiyordu. Garajin yanindaki bos odayi yatak odasina cevirmis, yanindaki koridora da minik bir mutfak ve banyo yaptirmis, girisi ana evden ayri, kendimize ait minik bir evimiz var gibiydi. 40li yaslarda iki kardes idi ev sahiplerimiz (sonradan ogrendik ki kardesi ile birlikte yasiyormus).
Cordoba bizim gibi "Aman abi trek yapmayalim" insanlari icin pek ilginc olmayan bir sehir idi. Cok buyuk olmayan bir sehirdi burasi, cevredeki sehirlerden bolca genc, universite egitimi icin geliyormus. Sehrin bir bolgesi tamamen fakultelerden ve ogrencilerin kaldigi evlerden olusmakta. Buranin yakinlarindaki yerler de universite ogrencilerine daha cok hitap eder nitelikteydi (pizzacisi, empenadacisi boldu hatta Turk doneri bile vardi, bulduk yedik gayet lezzetliydi).
Ev sahibimiz sehre yakin gun icinde gezilebilir yerlerden bahsetti biraz bize, biz de gidip buralarda ne var diye arastirdik. Ogrendik ki Alta Gracia adli sehirde yasamis bir sure Ernesto Guevara veya hepimizin bildigi adiyla Che. Astimi oldugu icin dogdugu Buenos Aires 'i doktor onerisi ile 4-5 yaslarinda terkedip bu sehre tasinmis ailesi. Kendisi universiteye girene kadar burada yasamis ve doktorluk egitimi icin yine Buenos Aires 'e geri donmus. Evini minik bir muzeye cevirmisler. Cocukluk ve genclik yillari da dahil olmak uzere bircok fotograf ve bir kisim da esyalari vardi evde. Bizim daha once 1 defa ciktigini dusundugumuz ve "Motorsiklet Gunlukleri" adli filme de ilham kaynagi olan gezisinin yaninda 2 defa daha dolasmis. Bu gezilerden birinde kullandigi motorsiklet de evde sergileniyordu, bizim icin en ilginc obje buydu demeliyiz.
Sehirde ilgimizi ceken tek yer yine bir pazar oldu. Cumartesi ve pazar gunleri kurulan el yapimi urunler pazari gercekten cok guzeldi. Ilginc bir yigin sey gorduk ve bir iki sey (malum hacim sorunsali) aldik.
Acikcasi Cordoba ile ilgili yazabilecegimiz veya anlatabilecegimiz cok bir sey yok. Daha cok ev sahiplerimizle uzun sohbetler yaparak gecirdik zamanimizi aksamlari. O kadar sansliydik ki ev sahibimiz bize her gece muhtesem etler pisirdi :) Arjantin 'in tarihi ve politik gecmisi uzerine baya bir muhabbet dondu, bizim ulkeye bazi noktalarda benzettikce rahatsiz olduk.
11 mart pazartesi gunu aksam otobusuyle son duragimiz olan Buenos Aires 'e dogru yol ciktik. Bu otobus yolculugu kitada yapacagimiz son yolculuk olacakti, pek mutluyduk. Koca 8,5 ayin son duragina dogru yola ciktik ...
4 notes
·
View notes
Text
Biz de selale gorduk sanmistik, meger Iguazu 'dan oncekiler fiskiyeymis...
Bir sonraki gun kucuk cantaya yedek kiyafet (islanacaktik orasi kesindi), su, yiyecek (orada cok pahaliymis) alip icimize de mayo giyip 9:30'da dustuk yola. 45 dakika sonra milli parkin girisindeydik. Su ana kadar girdigim milli parklardan en profesyonel olani kesinlikle buydu. Bir de bilet fiyatlari o kadar profesyonel olmasaydi iyiydi... Arjantin, Paraguay, Brezilya, Venezuela, Uruguay vatandasi degilseniz 170 peso yani 34 USD catirt diye bayiliyorsunuz. Yanlislikla bu ulkelerden birindenseniz 6 USD, evet insafsizlik...
Aslen Brezilya, Paraguay ve Arjantin sinirlarinda yer alan bu selaleler hakkinda yolda karsilastigimiz tum gidenlerden duydugumuz en guzel manzaranin Arjantin tarafinda oldugu ve gezmek icin sabahtan aksama tum gunun ancak yettigiydi. O yuzden sadece Arjantin tarafinda kalalim dedik. Once bol islanmali bot turu rezervasyonunu yaptirdik (150 peso yani 30 USD). Ardindan selalelerin ortasinda yer alan St.Martin Adasi'na gidis biletimizi aldik (neyse ki giris ucretine dahildi) cunku gunluk giris kotasi varmis, bitmeden yetiselim dedik. Sansliydik ki sular uygun seviyedeydi ve adaya cikabilecektik (bazi gunler sular cok yukseldigi icin cikis kapatiliyormus). Sonrasinda metal platformlarda yuruduk bol bol selalelerin cesitli noktalarina. Bu jungle atmosferindeki yuruyus sirasinda basta tucan papagani ( Cartagena 'da Osman adini verdigimiz papaganin kuzeni) olmak uzere cesitli hayvanlarla karsilastik. Iguanamsi surungenler, maymunlar ve coatis yani bir cesit porsuk (videosu surada: http://vimeo.com/album/2221132/video/61352987). Hayvanat bahcesindeki gibi kafeste gormek yerine bu hayvanlarla dogal ortaminda karsilasmak cok enteresandi, cok guzeldi. Lonely Planet kitabi sagolsun leoparlara karsi da uyarmisti ama neyse ki oyle tarihi bir karsilasma yasamadik! Cesitli noktalarda bol bol fotograf cektik.
Artik islanmali tura katilma vakti gelmisti! Yaklasik 50 kisilik bir surat motoruna binip asagi yukari 15 dakika suren turda selalelerin akip olusturdugu golumsu olusumda bir oraya bir buraya gittik ve altina girip isladik. Islandigimiz nokta selalenin en kuvvetli noktasi olmamasina ragmen suyun kuvvetinden gozlerimizi acamadik. Gayet keyifliydi. Bizden baska deniz sortu/bikini ile binen olamamasi sasirticiydi. Gayet profesyonel bir bicimde islanmistik :p daha sonra kuru kiyafetleri de giyip gezintimize mutlu mutlu devam ettik. Sira adaya cikmaya gelmisti. Baska bir bota atlayip 3 dakikada adaya ulastik. Bir kisim merdiven cikarak selalelere cesitli seyir noktalarindan seyretmelere doyamadik. Selalenin o guldur guldur akisi, o coskusu ustumuzu yuzumuzu islatiyordu minik minik, her yer incecik damla damla suydu. 'Iyi ki onca yolu tepip geldik' dedik surekli. Burayi gormeden Arjantin'den, bu kitadan ayrilmak ayip olurdu. Asagiya inip adanin kiyisinda cikinimizi acip beslendik, selaleleri izleye izleye.
Sira trene binip milli parkin baska bir noktasina gitmeye gelmisti. Neyse ki trene de ayrica para odemedik, bastaki kazik bilet fiyatina dahildi o da. Bekleme noktasina gittikten 15 dakika kadar sonra geldi tren. 3'er kisilik karsiklikli oturma yerleriyle yanlari acik, sadece ust kapali sirin bir seydi. Saatte 5 km hizla bol yesillikli kizil toprakli yerlerden gectik. Buralarin toprak rengi cok degisikti. Daha once bu kitada gormedigimiz kadar kizil, kipkirmiziydi. Garganta del Diablo yani Seytanin Bogazi denilen noktada indik. Garip not: Guney Amerika'da bir seytandir tutturmus gidiyorlar, Ekvator'da da Seytanin Burnu'na (Nariz del Diablo) tren seyahati yapmistik belki hatirlarsiniz. 10 dakika kadar sularin (nehirimsi) uzerine kurulmus metal platformda ilerledik. Oyle guzel kelebekler vardi ki! Kimisi durmak bilmiyor kimisi de insanlarin uzerine konuyordu. Daha once hic gormedigimiz cesitli turlerdi.
Vee seyir noktasina ulastik. Iguazu ziyaretinin en carpici kismi bizce burasiydi (Garganta del Diablo). Bu noktaya gelene kadar selalenin heybetini tam olarak idrak edememisiz meger. O ne endam o ne coskudur! Akma noktasina gelene kadar gayet makul bir hizda akan sular bir anda oyle siddetli dokuluyordu ki, carpmadan dolayi geri sicrayan sular bize kadar ulasiyordu. Dikkatinizi cekmek isterim ki 83 metreden dokuluyor. Belki video biraz anlatmama yardimci olur: http://vimeo.com/album/2221132/video/61352988 Karsida Brezilya tarafinin bayragi gorunuyordu. Bu seyahatimizde (buyuklugu ve Portekizce konusulmasi dolayisiyla) rotamizin disinda olan Brezilya icin ayrica bu kitaya gelmeye karar verdik Peru 'dayken, ozellikle Amazonlar icin.
Kitanin yogun yesil dokusuna veda ederek Cordoba 'ya dogru yola koyulduk.
Ilkay
Fotograflarimiz:
http://www.flickr.com/photos/ilkayorkan/sets/72157632923633841/
Videolarimiz:
1: http://vimeo.com/album/2221132/video/61147693
2: http://vimeo.com/album/2221132/video/61352984
3: http://vimeo.com/album/2221132/video/61352987
4: http://vimeo.com/album/2221132/video/61352988
2 notes
·
View notes
Text
Doyamadigimiz Ulke: Uruguay
El Calafate 'den Buenos Aires 'e gelisimizi 3 gun sehri gezerek ve "Buraya kesinlikle en az 10 gun kalmak uzere geri donecegiz" diyerek gecirdikten sonra 4,5 saatlik feribot + otobus yolculugu ile Montevideo 'ya vardik. Amacimiz bir ev / oda kiralayip Subat ayini burada gecirmekti ama bunu hemen geldigimiz gun yapamayacagimizi bildigimizden ilk 3 gun icin bir hostelde yerimizi ayirtmistik bile.
Montevideo 'ya gelirken hostel ayarlamadan once tahmin edebileceginiz gibi once CS uzerinden basvuru yapmistik birkac kisiye ve bir de "open request" acmistik belki biri bizi evinde agirlamak ister diye. Tabi unutmustuk bunu hostelimizi ayarladiktan ve sehre geldikten sonra ama harika bir cift buldu bizi: Tito ile Fla. Kendilerinden ozur dileyerek sadece 2 gun kalabilecegimizi ve ev buldugumuzu soyledik ama daha 1 ay burada olacaktik ve sonra nasilsa gorusebilecektik. Gercekten de boyle oldu ...
Uruguay 'i hangimiz biliyor? Ilk anda adini duydugunuzda kac kisi haritada yerini dogru gosterebilir acaba? Kac kisi gitmis olabilir? BBC 'nin su haberi olmasa belki de kimsenin bir fikri yoktu bu ulke hakkinda. Uruguay 'da toplam 3,5 milyon insan yasiyor, bunun 1,5 milyonu baskentte yani Montevideo 'da. Kitanin en kucuk, Ispanyolca konusan ulkesi. Lonely Planet kendisine bir kitap bile ayirmamis, Arjantin kitabini alinca icinde bir bolum olarak geliyor Uruguay. Selin ile Arda buraya gelip de o guzel fotograflari cekmeseydi belki de hic dikkatimizi cekmeyecekti, yolda tanistigimiz bircok insan gibi gecip gidecektik yanindan. Selin ile Arda 'ya buradan bir kere daha tesekkur etmek isteriz, ufkumuzu actiklari icin. Uruguay kitada en sevdigimiz ulke oldu. Insani, dogasi ve huzuru ile. Harikaydi gercekten. Inanilmazdi!
Montevideo, istatistikler ne der bilemem ama, bizim icin su ana kadar gordugumuz en yasanilabilir sehirdi. Hem istediginiz her seyi bulabilmeniz acisindan, hem de bir buyuk sehrin hicbir agirligini omuzlarinizda hissetmemenizden dolayi. Icinden denize girilebilen az sayidaki baskentlerden biri sanirim (biliyoruz ki bir digeri Tel Aviv ). Plajdaki yakici gunesden daraldiniz mi? O halde hemen arkadaki yemyesil, bol agacli parka siginabilirsiniz. Arjantin 'in et kulturu burada da ayni guzelligiyle devam etmekte ama deniz urunu tuketmek isterseniz onu da bulabilmeniz gayet mumkun.
Bizim Subat ayini secmemizin sebebi ise kitabin ove ove bitiremedigi ve "Rio Karnavali yaninda sonuk kalir" dedigi Montevideo Karnavali idi. Bu kitaya karnaval zamaninda gelip, gormeden gitmek olmazdi. Tabi biz acilis yuruyusunun vardigimiz gun oldugunu bilmiyorduk; aslinda gec ogrendik ama sansimiz yine yaver gitti. Ilk gun yagmur yagdigi icin acilis bir sonraki gune ertelendi, biz de hazirlandik ve caddenin kenarindaki belesci noktalarindan birinde yerimizi aldik. Goruntuler gercekten harikaydi, bizim icin cok ilginc, degisik ve gorkemli idi. Bu daha acilis idi ayni zamanda, bir hafta sonra sehrin baska bir kisminda bunu yine izleyecektik.
Kokeni koloniyel zamanlara dayanan bu karnaval aslen Afrika 'dan gelen/getirilen siyahi insanlarin kole olarak kullanildigi tarihlerden geliyor. Hayatin acilarini unutmak, geleneklerini, dinlerini, muziklerini ve coskulu kutlamalarini surdurebilmeleri amaciyla baslamis Montevideo 'da bu karnaval. Temel olarak candombe adi verilen vurmali calgiya dayanan bu ritmik muzigi duyup vucutta bir yerlerin uyum saglamamasi elde degil. Ispanyolca llamada (camada diye okunuyor) yani cagri anlamina gelen rituel ise karnavalin en temel olgusu. Bizim de bilet alip izlemeye gittigimiz gun llamada vardi. Karnaval katilimcilari aylar oncesinden, hatta neredeyse bir karnaval biter bitmez bir sene sonrakine hazirlanmaya baslarlarmis. Bir ekibin yuruyus duzeni su sekilde oluyor: once yasli (ya da yasli kiligina burunmus) bir amca ve teyze, amca capkin, saga sola kas goz atiyor, teyze de surekli elindeki basonla kafasina vuruyor. Arkada danscilar (Rio karnavalindan goz asinaligimiz olan kostumleriyle), onlarin arkasinda ise bazen yaya bazen de dekore edilmis yuksek bir aracin uzerinde kralice dansci geliyor. Yani ozetle isyan, haykiris, kabullenemeyis koklerine olan ozlem ve hasretle butunlesip yukseliyor, coskuyla akiyor, karnaval oluyor. Daha once karnaval gormus insanlar degiliz, ne kadar guzelmis cok hosumuza gitti! Herkeste bir cosku, her yastan insan bir arada egleniyordu. Rengarenk, muzik...
Neyse efenim, bunlar hosteldeki gunlerimizdi. Sonra kisa sure kalip uzun sure gorusecegimiz CS hostlarimizin evinde 2 gece gecirdik. Kendileri ile kisa surede harika bir muhabbetimiz oldu. Kendilerine bu kitanin imkanlari ev verdigi olcude memleketin yemeklerini (mercimek corbasi, zeytinyagli kabak ve kisir) yaptik, hatta tarifini verdik. Sonra evimize tasindik. Evimiz, yuvamiz... Gercekten ozlemisiz bir catinin altinda olmayi, esyalarimizi bir kisim cekmecelere yerlestirip bir sure o cantayi toplamayacagimizi bilmeyi. Sabah kalkip "Bugun ne yapalim?" "Hicbir sey!" "Oluur" demeyi. Anlatilabilir olmadigini dusundugum bir duygu bu. Ama yine de boyle bir ev bulmayi da hayal etmemistik acikcasi.
Bu arada anekdot olarak bahsetmeden gecemeyecegim ilginc bir sekilde evdeki kaloriferlerimiz Baymak kapi kilidimiz de Kale marka idi. Gorunce ilk anda inanamadik, sonra alistik. Bu kadar evde hissedebilirdik sanirim. Tabi bu molanin bir sebebi de Avustralya icin basvurulara baslama zamanimizin gelmis olmasi idi. CV'lerimizi hazirlayip, gerekli bilgilerimizi guncelleyip is ve ev bakmaya basladik.
Diger yandan "gunluk hayata" alistik, bakkalimizdan kahvaltilik aldik, mahalle pazarina ciktik, gec uyandik, kahvalti keyfi yaptik. Arada yuruyerek parkimiza gidip yayildik. Hatta CS hostumuz Tito 'nun dogumgunu partisine bile gittik. Sehri cook yavas dolastik.
Sehir iki adimda bir karsimiza cikan ve daha once gorduklerimizden cok daha 'sanatsal' kaygilarla yapilmis grafitileriyle bizi bizden aldi. Sadece bir fikri ya da isyani ifade etmek degildi belli ki amac, canli renklerin hakim oldugu grafitiler sokakta sanat eseri gibiydi.
Biz pazarlari pek severiz; hem gun olarak hem de alisveris yapilan yerler olarak :) Meyve-sebze pazarina ben (Ilkay) haftada iki kere cikip hem kahvaltilik hem de her turlu buzdolabi alisverisimizi yapiyordum zevkle. Evi bulunca yaptigimiz ilk seylerden biri zaten gidip 1 litre zeytinyagi almak olmustu. Bu seyahatte her yerde kisa kisa kaldigimiz icin ya hostelde ortak kullanim alaninda oluyordu yag (aycicek) ya da ufak aliyorduk (200 ml). Bu sefer o salatalar zeytinyagi ile yenecek o sebzeler zeytinyagi ile pisecekti, iste o kadar! O kadar ozlemisiz ki kokusunu... Bit pazarina da alisveris yapmasak da gidip neler varmis, bakmak cok eglenceli oluyordu. Pazar gunleri sehrin buyucek bir alanina kurulan pazarda yok yoktu. O kadar komik, sacma seyler de bulunuyordu ki... Pazarin tamami bitli degildi :) ikinci el olmayan seyler de satiliyordu. Sehrin hemen hemen her kosesinde bulunan gayet ucuz hamburger-hotdog standlari pazarda da vardi. Pazara ciktigimiz gunler buralardan besleniyorduk. Hamburgerin icine bizdeki kumpir standlarindaki gibi cesitli malzemelerde secip koyduruyorduk (misir, zeytin, mantar, aci olmayan kirmizi biber, vs). En buyuk eksigimiz ise aci bir malzeme ya da sos bulamamizdi :( Bu kitaya gelmeden once bu kadar aci tuketmeyen bir toplum olduklarini bilmiyorduk. Sadece Catalan adini verdikleri bizdeki carliston yesil biberin acisindan bulabildik. O da sanki aciyi spreylemisler gibi buzdolabinda 1 hafta durunca acisini yitiriyordu. Neyse ki yanimizda annemin yetistirip kuruttugu sonra da toz haline getirdigi oldukca siddetli aci biberinden getirmistik de yemek yaparken onu kullaniyorduk, ne bereketliymis, seyahatin sonuna kadar bir fotograf filmi kutusu yetti :)
Bir yandan keyif yaparken, bir yandan da istedik ki Uruguay 'in icinde de biraz gezelim. Ilk duragimiz herkesin ove ove bitiremedigi Cabo Polonio oldu. Milli parkin icinde kaldigi icin sadece girisine kadar arabayla girilebilen yola mekanin zorunlu hizmeti olan kamyonlarla deva ettigimiz, kucuk bir hippi koyunu andiran havasiyla harika bir yerdir eminim ki Cabo Polonio. Bizim sansimiza yagmurun en hizli gunlerinde gitmisiz, pansiyondan burnumuzu cikaramadik 2 gun. Denize girmeye gittimiz yerde yanimiza aldigimiz ince kiyafetlerimizve terliklerimizle donduk ve 2. gun kactik. Uzucu bir tecrube oldu acikcasi cunku her giden buyuk bir hevesle anlatmisti bize. Gordugumuz kadariyla biraz da turistik olmus burasi, fiyatlar su ana kadar gordugumuz en pahali fiyatlardi (carsaflari dahi degismeyen pis dorm'a bir kisi 20$ vermemistik hic). Neyse bu uzucu tecrubeden sonra bir sure daha gezmeye ara verip sehrin icinde dolasalim bari, eski sehir bolgesine gidelim dedik.
Montevideo da bir liman sehri ve hala sehrin liman kismi isler halde. Buranin yakinlarindaki Mercado del Puerto (Liman Pazari) da turistik yerlerden biri. Eski sehri gorelim ve biraz da gezelim diyerekten bu bolgeye gezmeye gittik fakat bildigimiz turist disinda kimseye hitap etmeyen bir yer cikti. Bu sansimiza biraz bozulmaya baslamistik acikcasi.
Bu gezi olayi icin kendimize son bir sans verelim dedik ve bu sefer Colonia adli yere gittik. Hani Buenos Aires 'ten gelirken feribottan inip otobuse bindigimiz yere. Burasi -neredeyse bir mahalle kadar kucuk- bir kasaba idi. Arnavut kaldirimi eski yollari, kaleici bolgesi ve deniz feneri ile pek guzeldi ama turistik yerlerden birine daha gelmistik. En azindan yayilip gunun keyfini cikarabilecegimiz bolca yesil alani vardi. Ilginc kafeler, eski arabalar ve guzel eski evler gorduk, isiltili restoranlar ve barlarin yaninda. Gunubirlik gidilip gezilmesi yeterli bir yer olduguna karar verdik.
Acikcasi Uruguay ile ilgili bize "yediginizi ictiginizi birakin da gezip gordugunuzu anlatin" derseniz size anlatabilecegimiz cok bir sey yok. Anlatabilecegimiz yiyecekler daha fazla ve protein bombasi gibiler. Hamburgerin icinden koftesini cikartip yerine biftek koyarsak bu memlekette buna "chivito" diyorlar. Eger o etin uzerine biraz kizarmis jambon koyup bir de kizarmis yumurta koyarsaniz o zaman adi "Canadiense" yani "Kanaladi" oluyor. Niye oldugunu bilemiyoruz, sorgulamadik ama bendeniz (Orkan tabii) bunu birkac denedim; diyebilirim ki sonuctan memnunum, her gelene de tavsiye edebilirim :). Et kulturu burada bizdekinden biraz farkli. Bizde mangalda 2 parmak kalinliginda et yapilmaz, daha ince seyler yapilir, hep boyle gordum. Veya "t-bone" diye bir sey vardir ve "Cok degil mi o kadar et" diye sorgularsiniz. Burada t-bone bir standart. Biz de et yiyen ulkeyiz ama buradakilerin farkli ve cok lezzetli oldugunu soylemem gerekiyor. Sadece dogal beslenmeleriyle degil pisirilis sekliyle de alakali biraz :).
Neyse efenim 1 ayimiz yemekle, icmekle ve yaymakla gecti temel olarak ama artik dinlenmistik ve yola devam etmenin zamani gelmisti (veya biz oyle saniyorduk). Aslinda pek yola cikasimiz yoktu ama daha gidip gormek istedigimiz yerler vardi. Uzun bir yolculukla Iguazu Selaleleri 'ne gitme zamanimiz gelmisti. Biletimizi birkac gun oncesinden aldik, hostelimizi ayarladik. Evde gule gule kutlamasi yaptik ve 1 mart gecesi yola ciktik.
Bu yazi Ilkay - Orkan ortak yapimidir :)
Fotograflarin tumu: http://www.flickr.com/photos/ilkayorkan/collections/72157632657537892/
Videolar: http://vimeo.com/album/2244794
6 notes
·
View notes
Note
Paralarınızı nasıl muhafaza ediyorsunuz ....??? kredi kartı ile dolaşmak akıllıcamı yada ATM ler cok komisyon alıyorlarmı bilgi verirseniz cok mutlu olurum..... benim içinde zaman gitme zamanı yaklaşıyor artık...... sevgiler iyi seyahatler.....
Merhaba,
seyahatimizin suresi uzun oldugu icin tamamini nakit tasimamiz oldukca riskli. Bundan dolayi gittigimiz ulkelerin ATM’lerinden para cekiyoruz (alinan komisyon yaklasik %6 civarinda). Kredi karti cok fazla kullanmadik, birkac kere internetten ucak ve otobus bileti alirken gerekli oldu. Visa’nin MasterCard’a gore bu kitada daha gecerli oldugunu gorduk.
Gezdigimiz ulkeler icinde Venezuela ve Arjantin’in istisnai bir durumu var: Bu ulkelerde dolar akisi devlet tarafindan kontrol edildigi icin ATM’den dolar cekilemedigi gibi ulkede iki farkli kur mevcut. Biri devletin belirledigi yasal kur digeri ise gercegi daha cok yansitan karaborsa kuru. Bu ulkeler icin yaninizda nakit dolarla gelmenizi ve karaborsadan bozdurmanizi tavsiye ediyoruz.
Biz Venezuela’dayken (Temmuz’12) yasal kur 1 USD = 4 Bs civarindayken karaborsa kuru 8-10 arasinda degismekteydi, bugun ise 7’ye 26 seklindeymis. Arjantin’de bugun (Mart’13) durum yasal kur 1 USD = 5 ARS iken karaborsada 7.5 civarinda.
Bu iki ulkede kendinize Western Union ile USD yollamaniz da mumkun degil.
Travellercheck de bir secenek ama Lonely Planet kitabindan okudugumuza gore de komisyonlari yuksek ve cok yerde gecerli degilmis, biz hic kullanmadik, kullanan biriyle de karsilasmadik.
Umariz yardimci olabilmisizdir, iyi seyahatler dileriz :)
0 notes
Text
Dunyanin Sonu (Ushuaia) ve Buzul Ziyareti (El Calafate)
Ushuaia 'da oldugumuz sure boyunca unutamayalim diye surekli birbirimize 'inanabiliyor musun, su an dunyanin sonundayiz!!!' diye hatirlattik. Baktigimiz suyun otesinin guney kutbu oldugunu bilmek inanilmazdi. Macellan 'in 1520 yilinda 'buldugu' ve gemiden karada alev alev yanan (yerlilerin isinmak icin yaktigi) atesi gorup 'Tierra del Fuego' yani 'Ates Topraklari' adi verdigi bu yerler kimbilir nasildi 'medeniyet' mahvetmeden once? Soguktan korunmak icin deniz aslaninin yagi ile vucutlarini kaplayip kurkunu giyen, doganin sundugu imkanlarla yasayan insanlar bir anda tutun ve alkolle tanisinca, sogugun da etkisiyle metabolizmalari neye ugradigini sasirmis... Bugun ise, Yámana adi verilen yerel halktan (o gunku yasam tarzini surduren) 80 yaslarinda tek bir kisinin kaldigini ogrendik.
Ushuaia 'daki gunlerimiz biraz da senliklerle gecti. Dogum gunumde ozledigimiz lezzet sushi; ilk evlilik yildonumuzde ise kirmizi etle kaldirdik sarap kadehlerimizi :)
Deniz aslanlarini gormek icin Beagle Kanali 'nda (Pasifik ve Atlantik okyanuslarini birbirine baglayan kanal olmasi onemini tasiyor) tekne turuna katildik. Tekne durdugu anlarda disari cikiyorduk, ruzgar epey kuvvetli esiyordu. Neyse ki Punta Arenas 'taki duty free alanindan aldigimiz ruzgar koruyucu ekipmanimiz ustumuzdeydi. Deniz aslanlarinin bulundugu bir adaya yanastik. Maalesef tekneden adaya inmek yasakti, sanirim cok insan canlisi degiller :( Tahminimden cok cok buyuklerdi, hele erkek olanlari (300 kg kadar)... Sayilari oldukca az olan erkek deniz aslanlarina kafa basina 10-15 disi dusuyormus. Sayilarinin az olmasi ve harem yapisinin sebebi, erkeklerin kendi iclerinde surekli bir savas halinde olup olmeleri; 'guclu olan hayatta kalir' felsefesiyle hatunlari kapmasiymis. Oyle yuksek frekansta ve eseginkine benzer bir ses cikariyorlar ki dusunmeden edemedik 'kafa mi kalir bunca kadinla' diye :p Videosu surada: http://vimeo.com/album/2221132/video/57496950
Ushuaia 'dan sonraki duragimiz 'buzul' gorecegimiz El Calafate idi. Her ne kadar Ushuaia da El Calafate de Arjantin sehirleri olsalar da bu ikisi arasindaki yol bol sinir gecisli. Neden mi? Bakin:
Kesik cizgili yol Ushuaia 'dan El Calafate 'ye gittigimiz yol. Kirmizi noktalar ise yaptigimiz iki sacma sinir gecisi; Arjantin 'den Sili 'ye ve yine Arjantin 'e. Toplam 18 saat surdu. Pooofff....
Cografi yapidan oturu Arjantin'den Sili'ye sonra tekrar Arjantin'e gecmek gerekiyor. Bu yolun bir yerinde de (aslinda Ushuaia 'nin icinde bulundugu Tierra del Fuego bir ada oldugu icin) ulasim denizden saglaniyor, Macellan Bogazi'ndan gecmek icin otobusle beraber feribota biniliyor. Bir de ustune ustluk iki ulkenin de meyve/hayvansal gida vb. konusunda hassas olmalari cantalarin indirilip aranmasini yaninda getiriyor. Ozetle: bol beklemeli uzun yolculuk... 18 saat suren yolculugun sonunda gecenin bir vakti El Calafate 'ye geldik. 4 kisilik odamiza yerlestik sessiz sessiz karanlikta (uyumakta olan diger 2 kisiyi uyandirmamak icin. O kisilerden birini taniyormusuz meger ilerleyen satirlarda anlatacagim).
Bu seyahatte dunya surekli kuculuyor bizim icin. Yolda tanistigimiz insanlarla bir yerlerde yeniden karsilasiyoruz ya da bir sekilde aklimiza gelmeyecek insanlar kita uzerindeki farkli noktalarda tanismis oluyorlar. Punta Arenas 'ta Alman, Amerikali, Belcikali, Turk karmasi muhabbeti bol, guzel bir grubumuz olmustu. Tesadufen Alman arkadaslardan biriyle (17 yasinda, liseyi bitirip bundan sonra ne yapmak istedigine karar vermeden once buraya gelmis hem gezmeye hem staj yapmaya, tek basina! Nasil imrendik...) Ushuaia 'da karsilasip El Calafate 'ye beraber gectik, ayni hostele yerlestik. Ertesi gun aksamustu Belcikali arkadasla karsilasip Amerikali hatunu da gorunce karsimizda dedik 'yok artik!'. Meger Amerikali hatun biz gece odaya yerlesirken diger ranzada uyuyanlardan biriymis :) Ekip bir araya toplanmis oldu yeniden, super keyifli aksamlar gecirdik birlikte. Imece usulu cok lezzetli yemekler pisirdik. Bizim baharati yemeklerde kullanisimiza bayildilar (zaten yanimizda analog fotograf makinesi filmi kutularinda baharatlarimizla geziyoruz) biz de zevkle asci olduk, onlar da asistan oldular :)
Buraya gelis sebebimiz bir kisim buz kutlesi gormekti. Perito Moreno adindaki buzul (glacier) ziyaretini yapmak icin turu hostelden ayarladik. Sabah erken kalkip beslenme cantamizi alip otobuse bindik. Giderken biraz dolastirdilar cevrede. Bol bol yesillik, otlayan inek ve keci gorduk. Gece gec yatip sabah erken kalktigimiz icin de kestirdik arada. Vee sonunda buzulu uzaktan gorecegimiz seyir yepesine ulastik. Woooaaaauuuu sesleri esliginde hatira fotografi cekimi yapti herkes. Gercekten cook buyuktu. Burada bir miktar kitabi bilgi aktaralim: 250 km2 yuzolcumune sahip bu kutle hic eriyemiyor, ya da soyle demeliyiz belki; surekli yenileniyor, kisin yagar karlarla besleniyor, bu sayede kuculemiyor.
Daha sonra milli parkin otobusle gidilebilen son noktasina gidip aractan indik. Onumuzde metal platformlardan olusturulmus uzun ve alternatif yollari olan bir yuruyus parkuru vardi. Bu sayede buzula daha da yaklasip cesitli acilardan gorebildik. Kelimelere nasil dokebilecegimi bilmiyorum ama COOOOK BUYUKTU. Ya da biz o kadar ufaktik ki... Ara ara gunesin de eritmesiyle minik parcalar dusuyordu sutlu mavi dedikleri suya. Onda bile oyle bir ses cikiyordu ki... Bu video belki biraz fikir verebilir ifade edemediklerime: http://vimeo.com/album/2221132/video/57708811 Hayran hayran izledik yaklasik 1 saat boyunca. Ardindan tekne turuna katilip daha da yaklastik, bu sefer baska bir cepheden. Yaklastikca bir anda hava soguyuveriyordu! Buzulu ziyaret edebilecegimiz mevsime denk getirmis oldugumuza, kimi zaman 'asiri planli' olusumuzdan sikayet etsek de, bir kez daha sevindik :) Temiz havasini bol bol icimize cektik. Suyun uzerindeki yuksekligi yaklasik 70 metre, suyun icinde kalan kismi ise bunun iki katiymis efendim. 'Buz daginin gorunen kismi' soylemi bosuna degilmis yani.
Ushuaia 'dan El Calafate 'ye gittigimiz uzun yoldan bahsetmistim yukarida. Bu yolda seyahatin kalan kismiyla ilgili planlarda da bazi degisiklikler yaptik. Artik cok yoruldugumuza kanaat getirip Subat ayini dinlenerek gecirmeye karar verdik, yerimizi ise Uruguay'in baskenti Montevideo olarak sectik. El Calafate 'ye gittigimizde Buenos Aires 'e otobus fiyatlarina bakip yutkunduk. Neden bu ulkede ulasim bu kadar pahaliydi? Daha sonra ucak fiyatlarina bakip daha uygun oldugunu gorup baliklama atladik. Artik rotamiz belliydi: Buenos Aires'e ucakla gidecek, oradan da Montevideo'ya gececektik otobus + feribotla.
Bu seyahatin bize ogrettigi seylerde biri de planlarda degisiklik yapabilme yetenegi oldu. Onceden yaptigimiz planlarda kontrolumuz disinda gelisen (hayat bu, ne kadarini kontrol edebiliyoruz ki?) ve degisiklik gerektiren seyler oldugunda cok bozulur, far gormus tavsan gibi kalirdik. Artik sakin sakin oturup seceneklerimizi arastiriyor, bize uygun olani secip yola devam edebiliyoruz :)
Bekle bizi Montevideo!
Ilkay
Ushuaia fotograflari icin: http://www.flickr.com/photos/ilkayorkan/sets/72157632553229821/
El Calafate fotograflari icin: http://www.flickr.com/photos/ilkayorkan/sets/72157632617315886/
Videolar icin: http://vimeo.com/album/2221132/video/57496950
1 note
·
View note
Text
Baglac niteliginde bir yazi
Yilbasi dolayisiyla insanlar bir yerlere gitmis olmalilar ki sehir sakindi. Salar de Uyuni turu sirasinda kaldigimiz odalar hem 4 kisilikti hem de banyo/wc imkanlari epey kisitliydi. Bunlarin ustune Santiago 'daki odamizin minik balkonu ve tatli tatli esen ilik ruzgar bize tum o daglarin yorgunlugunu unutturdu. Yilbasi gunu mezemizi (sarimsakli yogurtlu cevizli havuc) ve pastamizi (muzlu biskuvili cevizli) hazirlayip aksamustu Avusturyali cift ve arkadaslari Isvicreli ciftin kiraladigi eve gittik. Gittigimizde aileler ile Skype gorusmeleri bitmemisti henuz. Biz de evden cikmadan aileleri arayip (Turkiye 'de saat aksam 8-9 gibiydi) onceden kutlamistik yeni yillarini. Arkadaslarimiz yaklasik 20 katli bir binada kaliyorlardi. Isin guzel kismi gece 12'de havai fisek gosterisi yapilacak yeri goruyorduk camdan. Sarabin basrollerde oldugu sofrada yeme icme muhabbet seklinde gecti gece. Havai fisek gosterisi izlendi, konfetiler patlatildi. Boylece ilk sandaletli-sortlu yilbasimizi da yasamis olduk :)
1 Ocak gunu yilbasi yorgunlugunu atip ayin 2'sinde ciktik yola. Bu sefer rotamiz Sili'nin neredeyse en kuzeyinde bulunan Iquique adli sehirdi, cunku penguenleri gormeye gidecegimiz Punta Arenas icin ucusumuz bu sehirdendi. Neden Santiago 'ya kadar (Sili 'nin ortasi gibi oluyor) inip sacma bir sekilde daha guneye inecegimiz halde kuzeye ciktik geri dersiniz? Tabii ki yine fazla planli oldugumuz icin. Cunku Bolivya 'ya ilk girdigimizde (daha Avusturyali cift ile tanisip Santiago 'da yilbasi planini yapmadan once) bambaska planlarimiz vardi. Cok pahali oldugunu duydugumuz Sili 'de fazla seyahat etmeden en kuzeyinden guneyine ucalim diye dusunuyorduk. 1.5 ay Bolivya'da kalacak, yeni yila da orada girecektik. Tabii bunlari dusundugumuzde daha Bolivya'nin ilk gunleriydi. Sonradan (yazinin basinda da belirttigim gibi) anladik ki bu kadar yuksek rakim bize gore degil, 3 hafta dayanabildik Bolivya daglarina, havasina, biraz da cok isinamadigimiz insanina... Salar turunda tanisip yilbasini beraber gecirme planini yapmamiz da isabet oldu. Iquique - Punta Arenas ucak biletini onceden aldigimiz icin tipis tipis geri kuzeye ciktik otobusle.
Iquique 'de ucak gununu beklemekten baska pek bir sey yapmadik aslinda. Deniz kenarinda col gibiydi adeta sehir arkasinda yukselen yuksek kum daglariyla. Tek eglencemiz duty-free alisveris merkeziydi ki o da bekledigimiz gibi cikmadi. Yine de deniz kenarinda piknik yapip siesta yapacak yesillik bulduk kendimize, guzel oldu.
Havaalanina gittigimizde biraz heyecanliydik, 19 Temmuz'da bu kitaya geldikten sonraki ilk (Angel Falls 'a gittigimiz Cessna'yi saymazsak) ucusumuz olacakti bu. Otobusle yaklasik 40 saat suren yolu ucakla gidecek olmak muhtesemdi! Net 7 saat ucakta gecti o gun, yine tum gun yollardaydik. Bekle bizi Punta Arenas!
Not: Punta Arenas yazisini (kendime cok anlamli bir dogum gunu hediyesi oldugu icin) dayanamayip yazmistim, buradan buyrunuz.
Ilkay
Santiago fotograflarimiz:
http://www.flickr.com/photos/ilkayorkan/sets/72157632579177757/
Videolarimiz:
Yilbasi 1
Yilbasi 2
Yilbasi 3
0 notes
Text
Sili'ye hosgeldik: Valparaiso
Sevgili Takipcilerimiz,
Oncelikle bu uzuun ara icin sizden ozur dileriz. Biraz tembellikten biraz da gezmekten diyelim, bilgisayarin basinda bir yaziyi olusturabilecek zamani gecirmeyi beceremedik. Ama geri donduk. Yazilarimiz da kaldigi yerden (yani Bolivya 'dan cikisimiz itibariyle) devam ediyor. Iyi eglenceler ...
Ertesi gun oglen saat 1'deki otobusumuze bindigimizde ise medeniyete geldigimizi bir kez daha anladik. Tertemiz bir otobus, battaniye ve yastik servisi bile vardi. Cocuklar gibi sendik demeliyim. Valparaiso'ya kadar yolun 23 saat oldugunu ilk duydugumuzda gozumuz bir korkmus olsa da otobusu gorunce bunun bir sorun olmayacagini anlamistik ve oyle de oldu. Ertesi gun ogle saatlerinde 11-12 arasi indik Valpa'ya ve hemen onceden arastirdigimiz kamp alanini aradik telefonla. Sili bu kitanin en pahali ulkesiydi ve hava guzeldi, kamp icin bundan daha guzel zaman olamazdi. Ama -tabii ki- isler planladigimiz gibi gitmedi, telefonla arayip artik kamp hizmeti sunmadiklarini ogrendik, kamp alanlari konusunda internete guven olmayacagini da anlamis olduk bu vesileyle. Terminaldeki "kalacak yer lazim mi?" insanlari bile degismisti bu ulkeye girince, cok daha nazik, yapismayan ama onunden gecerken nazikce soran, guleryuzlu insanlara donustuler bir anda ama 5 ayin aliskanligi vardi uzerimizde, bu insanlari ciddiye alip da biri ile konusmak bir yarim saatimizi aldi. Neyse sonunda biriyle anlastik ve bizi 100 yasinda bir eve goturdu. Burasi bir yandan hala aile fotograflarinin salonda durdugu bir evdi aslinda ve odalarini kiraliyordu ablamiz. Yuksek tavanli, ahsap, eski bu ev bize gercekten evde olma hissini yasatti.
Ilk gunumuz minik bir cevreyi tanima gezisi ve lokal pazarin/marketin kesfi ile gecti, zaten Uyuni gezisi ve otobus yolculugu yorgunlugu uzerine bu kadari yeterli idi. O kadar guzel uyuduk ki size anlatamam. Neyse efenim bizim memlekette christmas diye bir seyden ve bunun aliskanliklarindan bihaberiz, 2. gun bu acidan heyecanli idik, saniyorduk ki bir kutlama havasi esecek. Megerse christmas daha cok aileleri bir araya toplamak icin bir mazeret imis, yani gercekten bayram tadinda imis. Ortalikta aileler halinde gezinen insanlar ve bos sokaklar disinda bir sey yoktu, tabii tahmin edebileceginiz gibi her yer kapali idi. Biz de bunu tembellik yapmak icin bir firsat olarak bildik ve ev keyfi yaptik. 26'sinda artik sehri gezip dolasmaya hazirdik.
Ilk duragimiz unlu diplomat ve sair Pablo Neruda 'nin Valparaiso 'nun guzel bir tepesine kurulmus ve su an muze olarak hizmet veren evi idi. Gercekten ozendigimi soylemeliyim; evin yeri olsun, tasarimi olsun, ozenle secilmis oldugu her halinden belli olan "sey'ler olsun cok zevkli dosenmis guzel bir evdi. Neruda 'nin bir seylere isim verme aliskanligi varmis efenim, bu yuzden evdeki bazi esyalarin da isimleri vardi; hatta evin de ismi vardi: La Sebastiana. Kendisine de "esyalarin toplayicisi" adini takmis. Begendigi bir seyi almak icin parayi onemli gormeyen, gerektiginde satilik olmayan bir "seyi" edinmek icin araya adam bile sokan ilginc bir insanmis kendisi bu yuzden evi gezmek de pek zevkli idi. Evde tahta attan, renkli siselere, doldurulmus tropik bir kustan, oldukca eski haritalara kadar pek cok ilginc esya vardi (kendi adima ozendigimi soylemem gerekiyor). Ne yazik ki evin icinde fotograf cekmek yasak oldugu icin cekemedik ama muzenin web sayfasindaki galeriden fotograflara bakmanizi oneriyoruz.
Neruda 'nin evinden sehre inen yokus sokaklar sehrin "acik hava muzesi" diye adlandirilan bolgesi imis. Sokak lambalarindan, banklara ve tabii ki duvarlara kadar her yer renkli calismalarla dolu idi. Sehir tepelerin uzerine kurulmus oldugu icin de merkezden yukariya cikan bircok funikuler sistem (veya sehirdeki adiyla asansor) mevcut idi. Sehrin merkezi ise eski buyuk ve guzel binalara ev sahipligi yapiyordu.
Inip biraz da burada dolastiktan sonra 1947 yilinda yapilmis ve turistik amacla (Istiklal Caddesi 'ndeki tramvay gibi) korunmus ve hala kullanimda olan troleybus ile evimize geldik. Gelirken kofte malzemesi ve yogurt da almayi ihmal etmedik; acikcasi bunun hayalini uzun suredir kuruyorduk ama kiyma ile yogurta ayni anda erisimi saglamayi basaramamistik bir turlu. Yaninda unlu Sili saraplarindan almamak olmazdi; memleketimizde marketlerde cep yakan fiyatlara satilan saraplari burada karton kutuda bulmak ilgincti gercekten.
4. gunumuzde sehre 15 dakika uzakliktaki nezih sahil kasabasi Vina del Mar 'a gittik. Vina del Mar (denizin sarap baglari) denizin kenarina kurulmus uzum baglarinin oldugu ve sarapcilik yapilan, adi tam ustunde bir sehir. Bizi buraya ceken sey ise Easter Island 'daki heykellerden birinin de onunde durdugu Arkeoloji ve Tarih Muzesi idi; adaya gitmeye butcemiz yetmedigi icin bari heykelleri gorelim dedik.
Burada buyucek bir parantez acip ada hakkinda biraz bilgi vermek istiyorum. Oncelikle isim olayina bir aciklik getirelim cunku dogru zannedilen 2 adet yanlis bilgi var: Adanin orijinal adi "Easter Island" degil tahmin edebileceginiz gibi, bu isim adayi kesfeden Hollandali kasifin adayi Paskalya 'da -ingilizce olarak Easter- kesfetmesinden geliyor; kisaca sacmalik da diyebiliriz. Halen yerlilerin koydugu isim olarak bilinen "Rapa Nui" ise "Buyuk Rapa" demekmis ve 1860'larda bolgeden gecen kole gemilerinin adanin icinde bulundugu grupdaki en buyuk ada oldugu icin taktigi isimmis, yani yine birileri bir seyler uydurmus anlayacaginiz. Adanin yerlileri adaya "Rapa" demektelermis, yani dogru ismi bu (ama yakindaki kucuk adalara ne isim vermisler bilemeyecegim). Neyse efenim adada yasayan halk arasinda siniflandirma baya ciddi imis. Atalara da saygida bu yuzden asiriya kacmislar; adanin unlenmesine neden olan heykellerden (moai) yapmislar. Bunlarin sirtini denize donuk yapmislar ki ruhani dunya (yani deniz) geride kalsin ve yuzleri hep gercek dunyaya (karaya) baksin. Blok tastan tek parca halinde oyulan bu heykellerin zaman icinde sayica cogalmasi adanin ekosistemini bozmus ve once agaclar tukenmis. Bunun sonucunda kayik yapamaz olmuslar, bu da hem diger adalara (ve boylece kaynaklara) ulasimi imkansiz hale getirmis, hem de her ada insaninin temel besin kaynagi olan balikciligi bitirmis. Artan nufusun da yuzunden once adadaki hayvanlar tukenmis, sonra da -resmen- birbirlerini yemeye baslamislar (yamyamliktan bahsediyorum evet). Tahmin edebileceginiz gibi bir sure sonra da adadaki hersey gibi insanlar da yokolmus gitmis, sadece yuksekligi 1,6 ile 9,8 metre arasinda degisen ve ortalama 12,5 ton agirligindaki heykeller kalmis. Biz de insan irki olarak bundan cikarabildigimiz tek ders hayvan uretmek olmus, garip bir irkiz vesselam.
Pasifik kiyisi uygarliklari ortak bir tarihi ve kulturu de paylastiklari icin bu muzede Huanchaco 'dayken gezdigimiz muzeden de bazi eserler gorduk; artik ilk defa gittigimiz bir muzede bile tanidik bir seyler gorecek kadar gezmis oldugumuzu farkettik bir yandan. Bu kultur turumuzdan sonra sehrin kenarindaki minik ormana yayildik, beslendik, dinlendik ve serinledik. Ardindan sahil tarafinda gectik. Insanlarin sehir kiyisindan denize girebilmesine cok imrendik. Bizim dunyamizda denize hep sayfiye yerlerinden ya da sehirden uzak orman kiyisi koylarindan girilirdi. Aksam ustu serinligini deniz kenarinda gunesin batisiyla renklendirdikten sonra evimize donduk.
Son gunumuzde sehrin hala binmedigimiz asansorlerinin en eskilerinden birine bindik. Yukaridaki bolgeyi biraz dolastik ama sicak fazla gezintiye el vermedi, bu vesile ile niye siesta yapildigini da bir kere daha hatirlamis olduk. Valparaiso ayni zamanda uluslararasi bir liman sehri. Santiago 'ya olan yakinligi yuzunden de uzun suredir baya hareketli bir sehir bu yuzden bir hata edip yolcu gemilerinin oldugu yere gidelim dedik. Gorduk ki Karakoy'deki limandan pek de farki yokmus, bu yuzden dondurmamizi yiyip sehir merkezine geri donduk. Sehrin bu kisminda farkettigmiz ilginc bir sey de kaldirimin olmamasi idi. Nerede buyuk bir meydan var kaldirimlar hemen yok oluyor, tabi bunu basinizdaki sicakla ilk anda algilayamazsaniz korna sesleri ile hemen anliyorsunuz bu yuzden bir sorun yok. Neyse efendim sehrin merkezinde bir sure daha dolandiktan sonra yuvamiza geri donduk. Ertesi gun istemeye istemeye cantalarimizi toplayip evden ciktik ve yeni yila Santiago 'ya girmek uzere terminale gittik.
Valparaiso o ana kadar gordugumuz en begendigimiz sehir idi, bu yaziyi yazarken bu istatistige birkac sehir daha katmis olsak bile yine de unutabilecegimiz bir yer degil. Bu gezide cok soyledigimiz gibi bu kitaya bir daha geldigimizde gormek isteyecegimiz yerlerden. Umariz ki size de agzimizdaki bu guzel tadi aktarabilmisizdir. Gorusmek uzere ...
Fotolarin tamami icin: http://www.flickr.com/photos/ilkayorkan/sets/72157632583552300/
3 notes
·
View notes
Text
Our blog is nominated for The Liebster Award!
Thanks to Out The Studio (i.e.: Julia & Miguel) for nominating us for Liebster Award :)
What is Liebster?
Liebster is a German word, meaning favorite, dearest or beloved, and the Liebster is awarded by bloggers to other, newer bloggers who have fewer than 200 followers, to spread the word and help the new(er)bies gain wider recognition. The award comes with conditions that each nominee must satisfy when accepting:
Thank your Liebster Blog Award presenter on your blog
Copy & paste the Liebster Award logo to your blog
Answer 11 questions set by the nominator
Choose deserving bloggers who have less than 200 followers
Set 11 questions for them
Here are our answers for the questions asked:
Q: Why did you start you blog? To share and keep memories of our honeymoon trip to South America for 8.5 months
Q: What's your most visited blog post? http://maceramiz.com/post/28452314506/coroda-soluklanmak
Q: How many time have you redesigned your blog? Around 10.
Q: How much time do you spend per blog post? Around 3-4 hours
Q: What do you prefer, CocaCola or Pepsi? Why? CocaCola, because it is 'the Cola' :)
Q: What makes your blog stand out from the rest? Our visual products (pictures and videos)
Q: Wordpress o blogspot? Why? Tumblr! User friendly interface
Q: If you were stranded in the Amazon, what 2 things would you miss the most? Internet, clean water.
Q: How many pairs of underwear would you take on a 1 year trip? 5 pairs
Q: Dedicate a few words to your country's president. Our manners do not allow us to use such words
Q: In how many languages can you say "hello"? (Don't cheat by looking it up on google ;-) ) 5
Here are our nominees:
Bir nevi "Life 101": http://vebirbaskahayat.tumblr.com/
Basak Akin Caglayan: http://basakakincaglayan.tumblr.com/
Orabura: http://orabura.org/
Cahil Cesareti: http://cahilcesareti.org/
Yar Bana Bir Yolculuk: http://www.yarbanabiryolculuk.com/
Bulent Boyaci Blog (3B): http://www.bulentboyaci.com.tr/
Happy Wanderers: http://happyhappywanderers.blogspot.com
Nigra: http://nigrablog.blogspot.com
Cuentos de un gitano extranjero en sudamerica: http://ramonrouse.wordpress.com/
And here are the questions for our nominees:
What's your favourite cocktail?
What's your favourite place that you have been?
What do you cook the best? The recipe please :)
Organize a birthday party for yourself, how would it be? Think without the limits!
What drives you to make a post?
Coffee or beer, why?
Please list 11 things you hate.
Top 3 ice cream flavors (We don't accept that you don't like it :) ).
What type of blogs do you follow?
What's your favorite character (from a movie, comic, cartoon, whatever)?
Name something that you always carry with you.
4 notes
·
View notes
Photo
Montevideo’da eski bir hapishane sanat galerisine cevirilmis. Ne iyi fikir :)
1 note
·
View note
Link
Montevideo’dayiz. Uruguay’in baskenti. 16 gundur buradayiz. Bu sehir, 19 Temmuz 2012’de yola ciktigimizdan beri (yok yok bu bir yol-seyahat yazisi degil) en uzun kaldigimiz yer. Bundan onceki rekor 2 hafta ile Bogota’nindi (Kolombiya). Bizi misafir eden Rodriguez ailesinin bize cok iyi...
6 notes
·
View notes
Note
Bu tarz geziler malum Turk kulturunde eskiden fazla yoktu, simdilerde yavas yavas yayiliyor. Siz sirt cantasiyla gezerken, bu gezi ne kadara mal oluyor, yiyecek-icecek tercihleriniz nasil oldu, butceyi nasil basarili tuttunuz gibi konularda yazarak, ayni ya da benzeri bir rotayla yola koyulmak isteyenlere isik tutsaniz ne kadar guzel olur.. Belki yazarken para birimlerini $a ve yila endeksleyebilirsiniz, ya da o ulkenin para birimiyle mesela kac tane sise su ya da domates aldiginizi yazabilrsnz
Son zamanlarda sorular zor yerden gelmeye basladi :) Cok tesekkur ederiz sordugunu icin, umariz ki faydali olur.
Bu seyahate cikmadan once butcemizi kisi basi gunluk (ortalama) 25$ olarak belirlemistik. Bunun uzerine ciktigimiz ulkeler oldugu gibi altinda kaldigimiz ulkeler de oldu. Butce dahilinde seyahat edebilmek icin dikkat ettigimiz ve onerebilecegimiz noktalar:
Olabildigince ana caddelerdeki restoranlardan kacindik. Semt pazarlari ve gunluk yemek yapan lokal restoranlardan yemeye, yemegimizi kendimiz pisirmeye gayret ettik.
Elimizden geldigince pazarlik yapmaya calistik (pazar alisverisi, konaklama, otobus bileti, vb.)
Konaklamanin pahali oldugu ulkelerde (Sili, Arjantin, Uruguay) ‘dorm�� olarak adlandirilan 6-8 kisilik odalarda kaldik.
Kalacagimiz yeri onceden internetten rezerve etmemeye gayret ettik (hic ucuza gelmiyor cunku). Lonely Planet kitabi ve internetten arastirdiktan sonra gidince yerinde gezip/gorup karar verdik.
Ufak tefek gibi gorunen bazi seylere dikkat ettik (cesme suyunun icilebildigi yerlerde pet sise su almamak, disari ya da uzun yola cikarken yanimiza yemegimizi almak gibi).
Hacim/agirlik ve butce dolayisiyla nerdeyse hic hediyelik esya almadik.
Harcamalarimizi gunluk olarak madde madde yazdik.
Ulke basina gunluk ortalama harcamalarimiz:
Venezuela: 37$ (Angel falls ziyareti ve seyahatin ilk ayi acemiligi dolayisiyla)
Kolombiya: 33$ (Guvenlik artip turistler daha cok gelmeye basladikca pahalilasmis)
Ekvator: 14$ (Pazarlarda yemek gibisi yok)
Peru: 28$ (Bol bol gezdik, Machu Picchu da biraz masrafliydi)
Bolivya: 31$ (Yaniltici olmasin aslinda gezdigimiz en ucuz ulke ama hijyen kaygilari dolayisiyla pazarlardan yiyemedik)
Bu ulkelerde bir ogun kisi basi makul fiyatli bir yerde ortalama 5-6$’a geldi ama her zaman en ucuz yerde yedigimizi soyleyemeyecegiz.
Daha da dusuk butceli bir seyahat icin:
Hostel yerin cadir tercih edilebilir
Guvenli yerlerde (kitanin guneyi) otostop cekilebilir
Hostellerde calisma karsiligi ucretsiz kalinabilir
Turla gidilebilecek yerlere biraz daha zahmetli olsa da firmalar kullanilmadan makul bir fiyata gidilebilir
2 notes
·
View notes
Note
Bir insanın değişik coğrafyaları gezmesi için ihtiyacı olan şeyler nelerdir sizce?
Oncelikle verdigimiz gec cevap icin ozur dileriz ama soylemeliyiz ki kazik sormussunuz. Umariz ki cevabimiz size faydali olur.
Saniriz once istemek ve bu konuda inat etmek gerekiyor. Cunku degisik cografyalari gezmenin zorluguna ve insanin onundeki engellere dair bahaneler bulmak oldukca kolay. Azmetmek belki de en zor kismi.
Kimilerine gore plansiz olmak daha keyifli, lakin ikimiz de asiri planli insanlar oldugumuz icin bu bizim acimizdan pek mumkun degildi. Bundan dolayi hazirlik asamasi bizce onemli.
Maddi hazirlik: Koray Dogan Uresin 'in (Yar Bana Bir Yolculuk) yaptigini gordukten sonra fazla paraniz olmasina ihtiyaciniz olmayacagini soyleyebiliriz. Fakat suphesiz ki elinizdeki para konfor seviyenizi ve gezinin suresini dogrudan etkileyen bir etken. Biz yolda bu kitada dusuk butceli seyahat edenlerin gunluk 10-20 $ arasinda bir para ayirdiklarini gorduk. Misal hostelde kalmak yerine CouchSurfing gibi siteler kullanilabilir veya her yerde cadir kurmak da bir cozum olabilir. Kita icinde ucakla hizli seyahat yerine otostop ve ucuz otobuslerle yavas yol almak da butcenin kisitli kullanimini guzel destekleyen etkenlerden. Bu kitanin en guzel yanlarindan biri de (Uzakdogu'da da boyle imkanlar oldugunu duyduk gezenlerden) lokal insanlarin da cokca yaptigi gibi; pazar yerlerinden (her gun kurulan sebze-meyve pazari) gayet ucuz ve guzel yemek yenebilmesi. Konaklama ve yeme icmenin gonulluluk faaliyetleri ile bedavaya getirilmesi de mumkun (Bkz: HelpX). Gezerken para kazanmak da olasi tabii. Yetenekleriniz dogrultusunda sokakta enstruman calabilirsiniz mesela. Yahut hosteller icin tasarim (web sayfasi, brosur vb.) yapip bunu paraya ya da kalacak yere ceviren insanlarla da karsilastik.
Rotanin belirlenmesi: Gideceginiz cografya ve uygun iklim sartlari ile rotaniz ise zamanlamayi belirliyor. Bizim icin cok onemli olan bir nokta yilin en sicak zamanlarinda kitanin en guneyinde, kutuplara en yakin noktada (Ushuaia) olabilmekti. Basladigimizda aylardan Temmuz’du, kuzey yarim kurenin yaz aylarinda baslayip guneye inerek kitada yaz mevsimini takip ettik. Fakat Peru'nun daglik kisimlarinda ve Bolivya'da yaz mevsiminin yagisli olmasi aslinda oralarda pek de bildigimiz yaz mevsimini yasatmamis oldu bize, seyahatin cilveleri iste...
Alisveris: Ekipman tedarigi bizim icin uzun surdu, hem maddi olarak hem de istediklerimizi bulabilmek icin aylara yaydik alisverisi. Bu yine (ve tabii ki) konforunuz ve butcenizle ilgili diyebiliriz. Bizden ornek vermek gerekirse su postumuza bakabilirsiniz: Bu seyahat icin yanimiza neler aldik?
Dil bilgisi: Her cografya icin farkli olacaktir dil durumu, bu kitada Ingilizce konusan insanlarin Avrupa vb. yerlere gore oldukca az oldugunu ogrenip Ispanyolca kursuna gitmeye karar verdik. Biz kursa Istanbul 'da gittik ama yolda ayni seyi Bogota'da yapan insanlarla da tanistik. Dil ogrenmenin avantajini gordugumuzu soylemeliyiz, pazarlik yapmaktan, yol sormaya, taksi yerine otobus kullanabilmeye ve en onemlisi CouchSurfing 'de evinde kaldigimiz insanlarla iletisebilmeye yaradi. Uzakdogu icin belki mumkun olmayacaktir boyle bir sey ama bu kitaya geliyorsaniz onceden biraz ogrenmenizin faydasini goreceginizi soylemeliyiz.
Sonuc olarak "aslolan cesarettir" diyelim. Gezmek bircok kisinin gozunde buyuyen bir sey, yola cikip bir sonraki adiminizi kesfederek ilerleyince uzaktan gozuktugu kadar zor olmadigini anliyorsunuz. Umariz ki yardimci olabilmis ve size yola cikmanizla ilgili cesaret verebilmisizdir. Gezdigimiz, gordugumuzle ilgili daha detayli bilgiye ihtiyaciniz olursa bize mail yoluyla [email protected] 'dan ulasabilirsiniz. Iyi eglenceler ...
1 note
·
View note
Text
Ilkay’dan anekdotlar #4 Sili
Bolivya'dan Sili'ye gecmemizle birlikte insanlarin fiziksel ozellikleri bir anda degisiverdi. Boyla uzadi, tenler beyazlasti, hatta biraz Akdeniz insanini andiriyorlar diyebilirim. (Belirtmeden gecemeyecegim: erkeklerde sakal gozlemlendi yeniden. oh be!). Ulkenin kuzeyinde Bolivya-Peru etkisi yok degil tabii.
Siniri gecmemizle beraber IQ da bir anda yukseldi. Bolivya'da cileden ciktigimiz bos bakislar gidiverdi. Oldukca guler yuzlu hossohbet insanlar, dedigim gibi Akdenizli gibiler bu acidan da.
Anladik ki daglar yasamak icin bize gore degil. Hele 3000 metre uzerinde uzun zaman gecirdikten sonra deniz seviyesine geri donmek ikimize de hem ruhsal hem fiziksel acidan cok iyi geldi. Insani da ayri guzel su deniz kenarinin.
Bizim ulkedekinden farkli olarak burada ekmek tartilarak satiliyor adetle degil (Bolivya'da da boyleydi bazi yerlerde).
Sili'de kaldirimlar (yukseklik olarak) ya hic yok ya da o kadar alcak ki. Bir yerlerde kaldirim yuksekligi ile medeniyet seviyesinin ters orantili oldugunu okumustum. Kaldirim ne kadar yuksekse (demek ki yayayi aractan uzak tutmak icin ek cabaya gerek var) durum o kadar vahim. Gerci bizde yayanin yurumesi icin kaldirim aramak ayri bir luks ama... Bayildik buradaki yol ile ayni seviyedeki kaldirimlara.
Santiago' nun bizim icin onemi ayri, ilk sortlu-sandaletli yilbasimizi gecirdik burada :)
Ulke cografi acidan cok entersan, ince uzun. Zaten nufusun %80'i kitanin yuzolcumu olarak %20'sinde toplanmis. Eh kuzeyi col guneyi buz tabii haliyle...
Sarap cidden cok ucuz ve guzel. Markette tetrapak karton kutuda vardi, fiyati 3 USD, gayet de lezzetliydi.
Daha onceki anekdotlarimda da bahsetmistim, bu kitada kadinlarin (bizim ulkeden alisik olmadigimiz) cesitli islerde calisiyor olusundan. Sili'de birkac sefer taksi soforu olarak karsimiza ciktilar pek mutlu olduk.
Penguenlerle bulustugumuz sehir Punta Arenas'ta hava 23:00 sularinda karardiginda yeniden anladim gun isigini ne kadar cok sevdigimi. Gec uyanmis bile olsak oraya buraya git, sunu bunu yap yine de gun bitmek bilmiyor cok guzel bir sey :)
Bolivya'da hostelde bile wifi bulamazken; siniri gecip San Pedro adli minik yerlesim birimine gelip meydanda ucretsiz wifi tabelasini gorunce epey sasirip bir daha nasil bir ulkeye geldigimizi idrak ettik.
Sili deyince deniz urunlerine deginmeden gecmek ayip olurdu, her turlu deniz bocugu itinayla mideye indirildi :)
Ozetle biz Sili'yi cok sevdik, Belki Bolivya'dan gectigimiz ve orada bir turlu alisamadigimiz gariplikler yuzundendir...
Ilkay
Tum Sili fotograflari icin: http://www.flickr.com/photos/ilkayorkan/collections/72157632484127281/
4 notes
·
View notes
Text
Hayallerim, penguenlerim ve 30 yas hadisesi
Gecen sene bu zamanlarda tam da bunun hayalini kuruyordum. Yani tam olarak yilin bu zamanlarinda bu cografyada olmanin, penguenlerle bulusmanin… Seyahatin rotasini da kitanin en guneyine (kutuba en yakin yasanabilir noktalarina) gelinebilecek yegane zaman olan, bu yarim kurenin yaz aylarina gore planlamistik. Sili Santiago’da ilk sortu-sandaletli yilbasimizi gecirdikten sonra bu seyahatimizdeki ilk (Venezuela-Angel Falls’a gittigimiz Cessna’yi saymazsak) gercek ucak yolculugumuz yapmak icin Iquique’ye (Sili’nin epey kuzeyi) yola koyulduk. 6 saati bekleme olmak uzere 31 saat otobusle yoldaydik. Iquique’de 3 gece kalip yaydik. Bir tarafi okyanus kiyisi-sahil; diger tarafi kum daglari olan bu sehre dair cok da anlatilacak bir sey yok aslinda. Pazartesi sabahi ucagimiza binip 3 aktarmayla net 7 saat uctuk ve 3700km giderek Sili’nin hemen hemen en guneyine geldik: Punta Arenas’a. Havaalanindan sehir merkezine gitmek icin bir araca atladik. Bizi isildayan gunesin yanisira ruzgarli ve serin bir aksamustu karsiladi. Hostelimize ulasana kadar gordugum rengarenk cicekler ve deniz seviyesindeki serin hava beni adeta mest etti! Icimdeki heyecani nasil anlatsam ki… Sebepsiz seviverdim burayi. (Buralarin yaz aylari oldukca yuksek sezon oluyor diye) onceden ayarladigimiz hostelimize girer girmez icerinin isisi mutlulugumu katmerledi. Yanan kalorifere sarilmak istedim resmen! Bolivya’da 5000 metreye kadar cikmistik, disarisi kadar binalarin, kaldigimiz yerlerin de icleri buz gibiydi. Ne isitici vardi ne de soba… Girdigimiz andan beri Sili’ye cok kanimiz kaynadi zaten. Bolivya’dan buraya gecmis olmamizin da bunda payi vardir suphesiz. Kalorifer de sevgimizi pekistirdi diyebilirim. Her ne kadar buranin yaz aylarinda geldiysek de hava serin, geceleri tek basamakli derecelere dusuyor.
Hemen hosteldeki guruhla kaynasip ertesi gune (buraya gelis sebebimiz olan) penguen turunu ayarladik. Aksam saat 22:30da hava hala piril piril aydinlikti!!! Hep beraber yemege ciktik. Hava, biz biryerlere otururken, saat 23:00 gibi karardi inanabiliyor musunuz? Hostelimizin sahibine sorup ogrendim, sabah da 4:30 sularinda aydinlaniyormus. Gun isigi delisi biri olarak bayildim buna! Neredeyse 20 saat gun isigi, tam benlik! Tabii kis aylarindaki tam aksi durumu dusunmek bile istemem…
Kalorifer-battaniye kombinasyonu ile kedi gibi uyuduk. Sabah kahvaltisini yapip dun aksamdan kaynasmis oldugumuz hostel guruhu ile disari ciktik. Bu gunumuz biraz alisveris temaliydi. Zira bu sehirde var olan duty-free alani uygun fiyatlariyla ozellikle outdoor malzemeleri alaninda hepimiz icin baya cekiciydi. Gun uzun ya gez gez bitmiyor :)
Vee gunun beklenen ani geldi catti! Saat 17:00da, dun ayarladigimiz gemiye atladik. Rotamiz: Isla Magdalena, bekleyin beni penguenler! 2 saat suren yol sonrasinda adaya ulastik. Ada neredeyse silme penguen doluydu! Arada martilar da vardi ama benim gozum onlari gormedi bile. Hani derler ya ‘bir seyi kirk kere soylersen olur’ diye, cok dogru! Gecen seneki dogum gunumden beri ‘30 yasimi penguenlerle kutlayacagim’ dedim, dedim, dedim ve oldu :) Gerci sarilip kucaklamayi da planliyordum ama gemide yapilan uyari anonsunda dokunmanin yasak oldugunu soylediklerinde biraz bozuldum haliyle… Neyse canim, o kadar da olsun.
Adanin en tepe noktasinda deniz feneri vardi. Oraya kadar yurumek icin yolu iple penguenlerden ayirmislar. Biz ipin diger tarafina gecmiyoruz tabii ama onlar geciyorlardi :) Badi badi yuruyusleriyle insanlardan korkmamalari superdi. Cekingenlik bir yana biri dizimi isirdi :S Insan oyle kenara oturup baya bi izleyebilir gercekten, cok ciddi isler pesindeler; yuva (yani cukur) kazmak, cukur kazanin attigi topraklar uste basa geldigi icin onlari temizlemek, yavrular dahil olmak uzere kendini ve aile bireylerini gagayla kasimak gibi. Yavrular eriskinlerden daha tuyluydu, daha cok kusa benziyorlardi. Gorduklerimiz Kasim ortasi gibi cikmislar yumurtadan yani 2 aylik degillerdi henuz. Kulucka donemi 40 gunmus ve genelde 2 adet yumurtlarlarmis. Cogu urkek yuvada ebeveynin yanindan bakiyordu. Baba gurunumlu penguenler araliklarla nobetlese otuyorlar, daha cok haykiriyorlar gibi gorunuyordu cunku kafayi arkaya cekip gaga gok yuzune bakar sekilde bagiriyorlardi.
Bu turun adi Macellan pengueni, Macellan bogazinda yer aldigi icin. Yaklasik 3-4 kiloymus bu bidiklar. Boylari ise sanirim 40cm kadardi. Yani tam al eve besle :)
Yuzolcumu 12 hektar olan Magdalena adasinda yaklasik 69000 cift Macellan pengueni bulunuyormus.
Adada 1 saat zaman gecirip 2 saatlik geri donus yolu icin gemiye donduk.
Velhasil kelam (bu lafi da cok severim, dedem cok kullanirdi rahmetli), aslinda ortada ne penguen vardi ne de guney yarim kure. Istedik ve oldu(rduk)! Bunu yazmak kadar kolay olmadi ama oldu. Bazi anlarda bu hayali kurmaya devam ederken cok yorulduk. ‘Deli’ de olduk ‘maceraperest’ de… Evet ikimizin de (hem ayri bireyler hem de cift olarak) cok akli selim olmadigimizi kabul ederim. Lakin hayalimizden vazgecseydik ne bu deneyime sahip olabilirdik, ne tanistigimiz onca insan ve hayattan haberdar olabilirdik, ne gozumuzden buralari anlatabilirdik …… diye uzar da gider. Kisacasi artik gozlerim 6 ay oncesine gore daha farkli bakiyor hem icime hem disima. 30 yili devirirken onumde daha ne kadar oldugundan bihaber kocaman hayaller kurmaya devam ediyorum. Kurup inandikca, inandigimi resmettikce gerceklesebildigini gormek bana guc veriyor.
Bakalim 30 yas nasil bir seymis? Tesekkurler; var olus sebeplerim, tuuum sevdiklerim, iyi ki varsiniz, iyi ki dogdum :D
Ilkay
Fotograflar icin:
http://www.flickr.com/photos/ilkayorkan/sets/72157632488671998/
Videolar icin:
http://vimeo.com/album/2213186
4 notes
·
View notes
Note
gittiğiniz yerler ile ilgili olarak notlarınızın yanı sıra ileride bize yardımcı olması adına rotanız ile ilgili bir taslağı kaldığınız hosteller ile verebilirmisiniz, ya da bu bilgileri kitaba mı saklarsınız:)
Oncelikle sorunuz icin tesekkurler. Kitap sozu vermis gibi olmayalim ama "yok oyle bir sey" de demeyelim, olmasini istiyoruz diye baglayayim :).
Su ana kadar kaldigimiz butun hostellerin yerlerini ve isimlerini bir dosyada tutuyoruz ama yolculugumuz bitmedigi icin henuz paylasmiyoruz. Kapanis senlikleri kapsaminda bunu da bir yazi veya sayfa olarak paylasacagiz. Ama yola cikacaksaniz ve bu bilgilere daha cabuk ihtiyaciniz varsa bize [email protected] adresinden ulasabilirsiniz.
Rotamizin tamamini biz de henuz sehir sehir bilmiyoruz ama su an bildigimiz kadarini ve oncesinde gittigimiz yerleri sagdaki "Haritada Neredeyiz?" kismindan gorebilirsiniz. Onumuzdeki 2,5 ay icin haritada (aradaki yerleri bilmedigimiz icin) henuz goremeyeceginiz ve kesin gidecegimiz birkac yer ise: El Calafate, Puerto Madryn, Mendoza, Cordoba, Iguazu Selaleleri, Buenos Aires ve Montevideo.
Simdiden iyi yolculuklar ve iyi eglenceler ...
1 note
·
View note