Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Betinka! Söyle Akmasın Torysa
“Torysa kıyısında Kanma ruhuna! Kendini bırakırsan Bu durgun sular Damarlarında çağlar”
I. Ağzında bir Petra yan- -mış ağzının yanında duman Ve yeşil hırkan Acı bakışlarınla Gerek kalmadan tartışmaya Bakış açılarıyla: “Bardağımın büyük bir bölümü boş” Seslendim; “Bana nefret gibi Bir kadeh daha! Fernet Çabuk ol, güldürme Boş votka şişelerini Halimize!” Yanına geldim Anlatmak için:
“Ahoj Betinka!”
II. Yumuşak dokundum; Etin etimde Bir dengesizlikti; Ahlak terazisinde Dilini az bilirdim Dilindeki harflere dönmezdi dilim -Elif ba’dan serpildim Dilim diline değer de dönerdi Bu bize yeterdi Bir gün o kadar sıkı sarıldık ki birbirimize Üzgünüm dediğinde Gözyaşın benim gözümden geldi. Ormansız bir dünya düşünü hatırlıyorum -Soy ağaçları dahil! Yumuşak dokundum Sana bıraktığım tek iz Doğum lekemdi
III. Bir gün bana Gözlerindeki yeşili akıtmıştın Sana mutluluğu tanımlamıştım da Ölecektin utancından Betinka! Annen Katolikti Tanrıyı bir defa; Babanın sizi terk ettiği gece reddetmişti Aynada göremeyince kendini Af dileyip Her şeyi kabullendi Sen ise inatla Derimin altında babanı ararcasına Öpüyordun beni Gündüzün bilmem de Geceleri senden en az On yaş küçüktüm Annen Katolikti Ben yürümeyi severdim; Seninle kıyımızda: Torysa bize aldırış etmezdi.
IV. Banska Bystrica’ya giden tren biletlerini Düşünce istasyonlarında Mutsuzluk keserdi İstasyon düşüncelerinle Öderdin bedelini Faizi: Okuduğumuz türkülerin ilk cümleleri Pas, kış ve mecburiyetle döllenmiş Kompartımanlara Elimizde olsa Elimizde keski olsa Lumbar açacaktık Deniz hayaliyle Görmeyeceğimizi bile bile! Düşü yeterdi; ben dalgalanırdım Sen çekinirdin Bana fazla olan her şeye muhtaçtın; Kendini Bendler halinde Raylara dökerdin. İstasyonlara inat Kah F.M. kah A.M. Saate aldırmadan Ha A.M. ha P.M. More than words* mırıldanırdım Sana anlatamadıklarımı Özetlerdin bakışlarınla
Lütfen utanma memelerinden Betinka!
V.
Kalamazdım Bunu Alkoller söyleyemediğimiz kelimelere Yetmediğinde anlardın Doğu Avrupa’daydım Ne tüccar ne de Slav’dım Biraz soğuk almıştım Soğuk beni biraz almış! Fırlatmış Torysa’ya Biliyorum Sana ne bir tavsiye Ne de bir veda Bırakmadım Hatalıydım. Eğer Olur da hatırlarsan Bunu da unutma Betinka, “Lubim ta!” Elveda! Görmek istersen tekrar Bizi yan yana
Kıyısına git, eğil ve Söyle; Akmasın Torysa!
Kerem Bereketoğlu,Rindistan (Oyun Yayınevi,2014)
1 note
·
View note
Text
Füg
Yoruldum olmadığımla tanımlanmaktan
Ne var mutlu değilsem ve kim olduğumu söylemiyorsam
Oysa bakılınca tarifim basit: insan
Tonu esmere çalan uçuk maviye kaçan
Uçuk mavilerden kendine
Yer kapan heykellere değil
Heykellere değil; bir çeşmeye eğilsem,içsem
İçsem… Su bana ne anlatır?
İçerken düşünsem
Şeyler o kadar renksiz
Gelirse ne kadar derinden
Ne kadar derinden gelirse
O kadar tarafsızken
Bu sığlıkta nasıl bilebilirim kendimi
Ne var olanı söyleyemiyor veyahut mutlu değilsem
Nasılsa iğrenmedir her itiraf
Sözcükler birer iğrenme
Bu yüzden yanlıştır ağızdan çıkan her laf
Ne varsa dışarı çıkar,
Yüzeye çıkan şeyler kötü kokar
Gizli kalmışlar ışığa vurulunca
Yansımayı herkes yanlış yorumlar
Olanı içten söyler ve parıldarken görülürsem
Gölgede kalanlar,ışığı yansıtan her şeye
Bir ad takar
Ad, harflere hapsolmaktır
Anlama esir olmaktır
Yani istesen bile seni kendinden çıkaramazlar
Adını bir kâğıda yazıp cebine koyarlar
Adın adresin olur
Ne zamanki seni öldürmek isteseler
Anlamını kavrayıp, kazandığın derinliğe iterler
Düştüğüm yerde unuttuğum adım
Kalktığımda atacağım ilk adım
Arasında yazılı kim olduğum
Oysa bakılınca tarifim basit: insan.
Yoruldum olmadığımla tanımlanmaktan.
0 notes
Text
Her Şeyin Adı Moşe
I.
Nasıl da gülmüşlerdi sözlerine
Hikâyeni dinleyenler
Farkında olmanın yükünü çekmeyenler
Harimlere denk gelmeyenler bize üzülünce
O güzeller, beyzalar… Zulüm edildi hepsine
Vazgeçene kadar aramaktan kaybolanı bir nehirde
Çok zaman değil; bir ya da iki gece
Batılamayan sular var, aslı derin
Çıkılmayan surlar var, altında yerin
Yok seni sürükleyecek
Ziftle kaplı bir beşiğin
Boğuluyordun
Bildiğinle boğuluyordun, bile bile, anlatmak istediğinle
Her an yeni bir tanrı ve din
Gelip kurtaracak insanlığı umuduyla birdenbire
Yardım istemeyen gözlerin bakışıma değdiğinde
Sürükleniyordun, tuttum çıkardım seni
Sudan çıkardığım her şeyin adı Moşe.
II.
Konuşmaya başladığında
Nasıl da gülmüşlerdi sözlerine
Anlatından iki ana renk sızdı doğaya
Kırmızı ve mavi o günden hediye
Dilin her şeye dönerdi
Bunu kendine anlatamazdın
Neden bıraktın kendini suya?
İsyanı nasıl başlatayım, ne bilirdim
Bulmasam seni bir asa tutup sallayarak
Bir asmaya yaslanarak, Buhtunnesar’dan
Yılanlarla ve şaklabanlarla sıyrılıp kaçsa mıydım
Zamanı gelmiş isyanlarımdan
Ne bu demeyip Nebi olanlara karşı
Sana söylediklerimi anla
Sana söylediklerimi anla ki
Gece yırtılmasın en karanlık yerinden
Çok derinden çıkardım seni
Bunu da anla: çıkardım seni derinden
III.
Her mermer heykel olmak ister
Bu bilgiyi sudan çıkardım
Sudan çıkardığım her şeyin adı üstüne
Anladığımızın korkağıyız
Anladığımızın korku ağıyız
Anlattıklarımızı yakaladığımız
Adın her şey olabilirdi
Sana her şey derlerdi çağına denk gelseydin.
Söylediğin sözlere nasıl da gülmüşlerdi
Misafir bilmez mağaralar
Sulara sığındın, buldum seni,
Kurtulurdun, adın başka olurdu
Bu kadar manası olmazdı – zulme uğradı beyzalar
Sudan çıktın, gizli olanın yolunu bilen; adın bu oldu
Anladığından fazla korkanlar arasında unutuldu
Donuk ve heder;
Heykel olmak istemeyen mermerler.
IV.
Nasıl da gülmüşlerdi sözlerine
Her manayı öldüre öldüre yürüyen şairler
Yazı geciktiren, isyanı sertleştiren adımlarla
Sırrını tabutta saklardın
Tabut suyun içinde
Yılan artık emrinde, bir ucundan yüklendim
İçimde güven, içimde huzur
Hepsi kalbimde, bunları aklım nasıl alsın
Kalbim kırığından su almış içinde tabut-u sekine
Manayı ölesiye yürütüp
Derinliğini bir başkasına hediye eden şairler
Kıyılarında ceset görmek istemez
Bu yüzden onlara peygamber demediler.
V.
Sırlarımız ufalanıyor isyan sertleşirken
Bir ucundan daha tutuyorsun asanın
Sesin sertleşirken
Gülmüşlerdi sözlerine hikâyeni dinleyenler
Gözün pek, suya saklandığını bilmeyenler
Sonsuza kalacak olan mumyalanmaz, su tutar
Farkında olmanın yükünden çatlayan kalbinin
Kırığına gizlenenler kurtulur
Gizli olanın yolunu bilmek, içimde huzur
Kalbinin kırığına gizlenenler kurtulur
Bu yüzden sudan çıkardım seni
Parladı aynada yedinci köşe
Sudan çıkardım seni
Sudan çıkardığım her şeyin adı Moşe.
1 note
·
View note
Text
MERCILESS STEEDS
“By the steeds that run, with panting breath.” (Those That Run 1– Quran)
dedicated to M.Ş.Ş
What do you know of running?
What do you know about running!
I watch happenings merely
As I revere the time greatly.
Sensor lamps of the apartment buildings
Censored and wicked porn of Japanese
Custos morum that sleeps on his watch
Offended by his own dream, a hard and a wet crotch
Waiting alone on the right angle
Of an “at ease, attention, fuck off” triangle
Hope chest of a bride who dances samba around
The groom that puts his hopes atop what he’s found
Joy of a dealer that flows down the lips
A teacher that can’t tell apart his earning and shroud’s rips
An actor that can’t hang himself after some wine
For his lines have tangled with his finest line
Smoked and tossed out cigarette butts
Are piled up in the moldy pasta pot
Fortunetellers are to declare their divinity
As is seen until the next of the three
People that hurt the feeling of the ones
Who are up on why they are alone and oblivious what next comes
Tailors who palm their rupture off
To people as fashion – much thought of
People who can’t sophisticate in no way on the land
Of I see but I can’t speak and I speak yet they don’t understand
Prime and proud people that can only be broken into pieces by themselves
Devaluation of a high profit rate picture taken holus-bolus
Wife of a bureaucrat that can’t separate the sheep from the goats
Quick dying batteries – when left on reading tables – of smart phones
Neighbors of a lonely poet who hasn’t died yet
Are uneasy with the idea of being heir of his self hate
Imperceptions of fairness by quick-witted, that’s not strange
The forgotten value of the far east – Kamasutra, all the rage
An idol that is not worshipped anymore
Satisfying the harmonica by the tongue, ah, that sorrow
Among the jazzy timbres of unexpected death
There! All of you! Right here!
As you ought to be bold and brave
You’ve turned into obedient slaves
The ones that are obedient slaves
What do you know of running?
What do you know about any of these!
Merciless steeds
Merciless steeds
Merciless steeds
Kerem Bereketoğlu, Anadolu Ekspresi, Yeni Türk Şiiri, 2017.
0 notes
Text
Barbar Ferdi
I
Adım Ferdi
Doğuştan gelir dilbilgisi düzgün tıraş yeteneğim
Doğuştan gelir ya
Her gün Allah vergisi öderim
İnsanlık tarihiyle yaşıt alışkanlıklarım var
Elma gördüğümde sevişmek isterim
Çalışmam: karın tokluğuna
Karın boşluğum: tek derinliğim
Yeterince su içmem, gülmeye
Yeter, ince laflar değil söylediklerim
Söylemiyorum; bağırıyorum
Barbarca bağırıyorum
Bar bar bağırıyorum
Demek istediğim
Sizin altını çizdiğiniz satırlar var
Benimse altımı çizen satırlar
Adım Ferdi,
Sizi anlamıyorum.
II
Sadece azalırlar
Hiçbir şey tamamen yok olmaz
-Bu sanki bir İtalyan atasözünün kötü tercümesi
Bunu öğrendim elime makas değeli
Yok edemiyorum elimde bir makas
Genellikle Solingen ara sıra Jaguar
Kesiyorum, kesiyorum bir ucundan
Yok, edemiyorum! Elimde bir kadeh
Hayır, bu sadece bir kadeh
Gerçek bir kadeh ki içine neler sığmaz
Ter, yeter sananların tutamayacağı
İçiyorum, içiyorum öbür ucundan
Ucuz görünüyor şeyler
Bakınca üstünden ve altından
Her zaman azalmazlar
Tüm dertlerim adımla vaki
Arkası boş; girsem de saklamaz
Yansımanın kalleşliği
III
Cam-ı Cem’i ben de duydum
Gereksizdi; sadece saati kurdum
Zaman kaybıdır zamanı düşünmek
Zaman, tehlike hissettiği anda, adeta
Olduğu yerde donup kalan bir böcek
Çağ işim değildi, bütün derdim çaya yetişmek
Yakaladım da onca şeyi, tam ortasından
Kılıç gibi keskin girdim
Dünya döner, gece olur, gündüz olur
Sadece bunu bildim
Gökyüzüne başka bir anlam yükleyenlerle
Yarışmaktan yoruldum
Demek istemezdim ama
Kılıç gibi keskin girdiğim her yerde
Silahlarla vuruldum
Adım Ferdi
Aynaların arasında
Keserek uzaklaştığımı düşünürken
İyice benzedim onlara.
IV
Kahvelerin hatrı, insanların ıtrı
Unuttururdu bazen
Alınması gereken il muhaberi evraklarını
Böylece unuturdum nerede olduğumu
Neden olduğumu
Nedeni ve olduğumu
Kalırdı günlerin sonuna
Bazı muhabbetler ve birkaç anı
Bir adam saçlarını
Yalnız bana emanet ederdi
Sakalı mahremiydi
Her tıraştan sonra yanağımdan makas alırdı
Genç sayılmaz, iri kıyım biriydi
Bir gün elimden makası aldı
Öbür tarafa gözleri kahverengi gitti.
Kaldı üstüme bütün barların ağırlığı
O gün hiç kimse
Beni almadı içeri
Altında kaldım ne varsa öğrendiğim
Ağladım
Bisiklet sürmeyi yeni öğrenmiş çocuk gözlerim
Zincir kopana kadar ağladım
Şimdi bar bar bağırıyorum
Barbarca bağırıyorum
Adım Ferdi
Bağırmayınca kendimi duyamıyorum
V
Bu emanet çok ağır
Zaten taşıyamaz fazlasını bir berber
Bir berbere “gel beraber” demek
Biraz yürek ister.
Her Şeyin Adı Moşe, 2017 - Lethe Kitap
Kerem BEREKETOĞLU
2 notes
·
View notes
Text
Yusuftutan
Tu tutu Yusuf'u tu tutu
Yusuf'u tu...
Kuyunun başında
Olacaktır elbet seni duyan
Önce biraz beni dinle yusuftutan
Mimlemişim kendimi sır'a
Sırayla değil, sırrıyla kırılan insanlarla
Burada, bu kuyuda
Mimden çığlık kopmaz
Dönmek değil, dolanmak bu
Benden değil dönenler
O değil, ben değilim
Ben değil, o değilim
Dönmek değil
Dolanmak
Dolanarak
Aradım, aradım, aradım, aradım
Bulamadığımda inandım
Ölmüş bir hayvan derisine
Tüm bunları yazarak düştüm buraya
Yazmak, olmasını beklemektir
Yazmak, beklemenin en olası halidir
Anlat yusuftutan
İnden çığlık kopmaz
Sen söyle onlara
İniltilerimi al götür
Cevaplayamadığım sığınaklarda
Beklemekten usanan
Çeyizinden önce eskimiş kadınlara
Susmak ibadettir geceye inanıyorsan
Susmak,inanıyorsan, geceden karanlık çökmektir
Susma!
Kalbim göğsümdeyken kırıldı
Üçe tamamla.
Mevsim değişir, hevesim gider
Yine de gitmez yusuftutan
Çıkacağım;
Ben de çıkacağım bu kuyudan
Kana bulanmamış gömleğimin rengi
Solarak benzime yaklaşmadan
Tu tutu Yusuf'u tu tutu
Yusuf'u tu...
Şimdilik sadece bunu mırıldan.
Kerem Bereketoğlu - Her Şeyin Adı Moşe, Lethe Yayıncılık, 2017
0 notes
Text
Kilikya Duası
Kardinal kırmızı şarapların
Son yudumunda
Okşar kasıklarımızı papa
-ğan sevişmenin
Olağan satırları-nı
Söylemeye çalışma
Çünkü merhum morfem!
Birazdan dudaklarımız kararır
Dudaklar sebepli ve niyetli kararır
Tuvale kadın
Kalbinin yeşilinden yaprak çizemez
Utançtan adam
Saçlarını alnına döker
Biraz daha beklersek
Elbet bir çocuk
Sırtında kendi cenazesiyle geçer
Dudaklar
İlmi, bakış açısıyla kıyaslamaya aralanır
Yuvarlanır yavru fonem!
Son yudum boğazımdan,
Yamaç-ormanlara
Yayılan rüzgar gibi geçer
Adres açık değilse
Ufka uyaksız uçar kuşlar
Sarılırlar mı bilmem ama
Elbet el ele uyur
Çolak âşıklar!
Kerem BEREKETOĞLU
29.04.14 Mersin
1 note
·
View note
Text
Çok üzülüyorum. Güvenebileceğim bir rüzgar çıkarsa, onunla savrulmak isterim.
0 notes
Text
Gecelerde Haykırmalı
Şimdi saati sormak
Daha fazla geç kalmak demektir
Bunu bilerek zamanı anlamak ve
Gündüzler, müsait değilken
Gecelerde haykırmalı:
“Gerçekçi ol, imkânsızı isteme!”
“Gerçekçi ol, imkânsızı isteme!”
Keder bilimi anlatılmaz;
Yani sorulmayan sorulara
Verilmeyen cevaplar az gelir.
Şimdi saati sormak
Mekânı biraz daha incitmek demektir
Derz’e, hilti dersi vermeye kalkma
Bir anda çırılçıplak kalırsın
Kelimeyi kabuğundan soyarak konuşurken
Gecelerde haykırmalı:
“Gerçekçi ol, gerçeği imkânsız kıl”
“Gerçekçi ol, gerçeği imkânsız kıl”
Hâkim olduğun olayda
Sana dava açılmaz sanma.
Şimdi saati sormak
Kendimizi biraz daha kandırmak demektir
Vapuru omuzlayan kızı
Utanmadığı yerinden vuran kuşlar aklımdayken
Gecelerde haykırmalı:
“Gerçekçi ol, tüm yalanlar kölen olur”
“Gerçekçi ol, tüm yalanlar kölen olur”
Yine de vapuru ve kızı istediğin gibi düşleyebilirsin
Ama şunu gözlerinin perdesine yaz:
Denize derin derin bakma; gücendirirsin.
Kerem BEREKETOĞLU
02.11.14 Mersin
0 notes
Text
Allahsız Atlar
"Dört nala koşan atlara andolsun" (Adiyat 1) M.Ş.Ş’ye
Siz koşmaktan ne anlarsınız?
Ne anlarsınız siz koşmaktan!
İzliyorum yalnızca olan biteni
Yaşananların köşesiz bahanesi zamana saygıdan:
Sensörlü apartman lambaları
Sansürlü Japon pornoları
Nöbette uyuyan namus bekçisi
Rahat-Hazrol-Siktirol üçgeninin dik açısı
Sambacı gelinin üstsüz çeyiz sandığı
Umduğunu bulduğunun üstüne yatıran yeni damat
Dudakta patlayıp, burna sızan tüccar neşesi
İlk maaşıyla, naaşı arasındaki farkı anlamayan ilkokul öğretmeni
İpliğini repliğine doladığı için kendini asamayan bir aktör
Küflenmiş makarna tenceresine atılan izmarit
Üç vakte kadar tanrılığını ilan edecek falcılar
Neden yalnız olduğunu bilen adamların hatrını kıranlar
Kendi söküğünü moda diye pazarlayan terziler
“Anlıyorum ama konuşamıyorum” ile “konuşuyorum ama anlamıyorlar” tavasında bir türlü pişemeyenler
Sadece kendine kırılan asal insanlar
Kâr oranı yüksek toplu fotoğrafın devalüasyonu
Jileti, açacağından ayrı satan kırtasiyecinin kasayı tutan karısı
Rahlelere koyulunca şarjı çabuk biten tabletler
Henüz ölmemiş bir şairin komşusu olanların “adresim her an değişebilir” tedirginliği
Adalet tercümesinden, her Cuma tecrübesini anlayanlar
Uzak doğu kültürünün unutulan yüzü: “Kama Sutra Halayı”
Artık tapılmayan kalbi kırık put
Hüznün cinsel organı mızıkayı, ağızla tatmin çabası
Kabullenilmeyen ölümlerden yükselen jazz tınıları arasında
İşte tam burada
Cesur ve atılgan olmanız gerekirken
Sadece itaatkar olanlar
Sadece itaatkar olanlar!
Siz koşmaktan ne anlarsınız?
Ne anlarsınız siz koşmaktan!
Allahsız atlar
Allahsız atlar
Allahsız atlar
Kerem Bereketoğlu
2 notes
·
View notes
Text
Geç Gelen Yaz, Pazar Arabaları ve Puştlar
Geç gelen yaz, Pazar arabaları ve Puştlar
Aynı anda ruhumu hırıltıyla yarar
İçlerinde bulundukları, aynı an.
An, ayn’ı yarar
Tüm heceler kapalı biterse
Şair isyan eder
Alfabesiz harfler ayaklanır
Ayaklarıyla daha bir fiyakalı olan kadınlara yaltaklanır
Kitabın sonunda anlarsın benimle aynı kişi olduğunu
Erdiklerimiz yanlış
Aldığımız nefes bir, verdiklerimiz yanıltır
Omzumdaki iz nereden kalma
Ah hatırladım
Eski dost: tedavülden kalkan para
Geçersiz geçersiz
Senaryo gereği farklı yollar
Yaz kışa sarkar, elinde romantik sonbahar rüzgarı
Gelmez kendine aniden boşalırsa ilkbahara kadar
Puştlar, Pazar arabaları ve geç gelen yaz arasında
Nasıl da alçaldım kol saati takacak kadar
İçinde bulunduğumuz an kanı tadar
Tüm heceler açık biterse
Seni öldürmeyen devlet memur yapar
Şair huzursuzluğu iskân eder
Topuklu ayakkabıları fiyakalı kadınlar bilemez yüksekliğimi
Bu söylediklerimi ruhu seğirenler anlar
Harfsiz alfabeler de yasaklanır
Kelimesizlik anlam kazandığında
Sırtımdaki mühür nereden kalma
Ah hatırladım
Eski aşk: tedavülden kalkan tanrı
Tapılmaz tapılmaz
Çatlakları onulmaz putlara
Kerem Bereketoğlu
18.06.14 Mersin
0 notes
Text
Solunum Yetmezliği
Sabahın sızmadığı evleri
Yarar ansızın
Rahatsız zihnin erke dönergeci
Alarm çalar
Haydi uçun lütfen uçun
An, sızının içinde genişler;
Torban ağır!
Hayal: kuş maketi
Uçamayız uçamayız
Bizim göğümüz elişi
*
Sızının sabah anılmadığı evlerden
Durur da gitmez gecenin kisvesi
Atalet: medeni hali
Usturuplu kahve üstlerinin
Lütfen uçun biraz uçun
Öğlene doğru!
Göğün mor benzinin
Dudaklara değmesi ile kararlı
Saatlerin örttüğü anlamların
Göğsümüze güzel gelişi
*
Akşamüstü babam aradı
Doktor arkadaşından duymuş:
-Oğlum, tüm ölümlerin sebebi
Solunum yetmezliğidir, dedi.
Derin bir nefes alıp ağladım.
Kerem BEREKETOĞLU
28.05.14 Mersin
0 notes
Text
Cerasus
Her gece bir kitap indirirdi bana
Üst katımda oturur
Bazen de balkondan kül silkerdi
Ben içinde kırmızı olmayan
Üst-gerçek gılman portresi
Adı tek heceli;
Yormazdı beni
Ne dediysem inanmadı
Ta ki açık alanda
Yenilene kadar;
Darius ile kan bağım olduğuna
Soyumun kaderi
Komutanların ihaneti
Sevişmemiz
Vişne ağacını
Vişne suyuyla sulamaya benzer
Toprağın aklı her seferinde karışır
Öz oğlunu boğan padişahlar
Bunu kendilerine hakaret sanırdı
Dallar habersiz
Yapraklarında gök hasreti
Taşır, altında
Hasr ile haşr
Ettiğimiz zamanlar bitti
Yani ayrılık
Bir vişne-koparılmış
Oysa onunla
Tabiata giydirilecek elbiselerdik
Kumaşı sağlam; kesimi yanlış
Kerem BEREKETOĞLU
20.04.14 Mersin
0 notes
Text
Geçmeyen Zaman Ormanı
Uğruna savaşacağım bir şey ver
Yoksa düşman olacağız!
Adımı biliyorsun diye
Yaşadığım her hüznü sahiplenme
Yoksa kardeş olacağız!
Sormadın ama
Halim yok hatırsız kahveye
İstersen çay demle
Malum saat gece
Sormadım ben
Haddim yok hesap istemeye
Ruh nezlesi olmuşsun:
Ellerini çekiyorsun
Durmadan benden
Geçmeyen zaman ormanında
Ağaçlar iğnelidir
Her saniye batar acımıza
Yapraklar kurumayınca
Geçmiş unutulmaz!
(lütfen yapraklarımı kurutma)
İstersen çayı tazele
Kuraklığın sebebini
Sana yağmadığımla
Açıklayamam
Acıklı yamam
İle örterim söylediklerini
Durduramazsın beni
Ehliyeti yok kalbimin;
Kırmızıda geçer
Mutluluk sarı ışık
Dur geçme!
Kırmızı, tüm renklere
İhanet eder.
Kaç defa kendi altımda kalmışım
Bu ruhumu kaça bölmüştür
Budur benim matematikten anladığım
Gerisi sadece geometri
Kaç defa kendimi alta almışım
Virgüllere güvenmeyip
Birbirimizi
Ve ile bağlamışım
Budur benim bütün derdim
Gerisi biraz estetik
Kadınlar diyorum
Yok sayıldıkları zaman
Malum mevzuda faşist
Batarlar etimize iğneleriyle
Geçmeyen zaman ormanından vakitsiz geçme!
Gerisi biraz ter, biraz tükürük
Tecrübeyle sabit
Savaşacağım uğruna, bir şey ver!
Düşman yoksa; olacağız
Biliyorsun diye her adımı
Her hüznü yaşadığım; sahiplenme!
Kardeş yoksa; olacağız!
Kerem BEREKETOĞLU
20.02.14 Mersin
1 note
·
View note
Text
Causa Mortis
"Uzun uzad��ya değil
Usum uzadıya anlatmak istediğim
Hikayenin sonundan
Kendime döner miyim?"
Sakalsızdım.
Bir kadının kucağına
Çocukluğumu bıraktım
O gün attığım çığlıktan
Çaresizliğine hamile kaldı kadın
Ben diplomamı alıp ayrıldım
Bir nota: Re
Sen bunu uzun bir mektup gibi dinle
Ana damarları kesilince
Kanı pıhtılaşmayan şehirlerin ara sokakları
Ellerinde jilet taşır
Bunu anlama; anlamsızca bak
Zor biliyorum
Biliyormuş gibi yapmak.
Önemli olan dedim
Önemli olan, önemli olmamaktı
Bunu anlama; umursamazlığınla anlam kat
Hem anlarsan
Aynalar bir daha sana bakmaz
Bir renk: Sarı
Sen onu ailenin sevimsiz çocuğu olarak tanı
Ucu bucağı görünen hayal dünyana
Serâbımla tecavüz! Haşa!
Yine de kalbimi
Aklına döşesem
Benden yana olmazsın seçim yaparken
Kaldırımlara döşenir ancak parke taşı
Beni anlama, bana bir an ver
Bir hayvan: Arı
Onu göğsünde vesikalık olarak taşı
Din kardeşim bu sokak benim
Gece sessizliğimizle
İbadet
Hırsızlarımı karanlığımızda
Vaftiz ederim.
Sen neden geldin!
Kararsızlığımın kararını
Tam da vermişken:
“Aşka, adı gibi emin olmayanları
İnandıramazsın”
Benden çabuk sola dön
Sonrası zaten sıratı müstakim.
Bir tanrı: Ra
Sen onu eski bir dost gibi selamla
Yıllar sonra bir kadın
Sakalıma aldırmadan
Beni çocuk bıraktı
Kulağımın dibinde verdiği nefes
Beni olgunluğa sağır bıraktı
Nehre balık tutmaya gitti kalbim
Aradım da
Sonra açmadı.
Şimdi çok anlamsız bütün kıllarım.
Kerem BEREKETOĞLU
13.02.14 Antalya
0 notes
Text
Yarım Kalan Kahve ve Yenmeyen Elmalar
bir.
Kıramaz da ince ruhum
Kesik atar!
Ah(!)
Cam kırığı dilin
Bu eczasızlıkta,
Kan konuşma!
Sıkıntının başladığı yer
-den gölgene
Açılır kesik
Bari kendine takılıp
Hayalini kanatma!
bir buçuk.
“…
Dudaklarım: Ara sıra açıp, bir iki sayfa okuyup, nerede kaldığını işaretlemeden kapattığın bir kitap!
Ayraçlar konuyu bölmez, zamanı durdurur oysa!
Dilim: Ana fikir
Bilirsin! Başında değil; sonunda gizlidir.
Sonuç: Okuma/anlama becerin zayıf!
Yüzündeki olgun hayıf
İle yüzüme bakmadan
Vurduğun yerde patlayan sessiz harfi al
Al!
Alfabenin ilk harfi olsun
Rüyada görmenin
Uğursuzluk getireceği şeyleri
Kendine tanımlamaya ihtiyacın var
…”
iki.
Irzsız akşamlarda
Soysuz cümleler karanlığıma geçerken
Her kelime anlamına ihanet eder
Adını bir çiçekten almayan kadın
Birdenbire güzel kokar
Narkotik beden veya akan yıldız: ne fark eder!
Vltava nehri komünist doğar, faşist akar!
Bundandır;
Ilgın ağaçları ekildiği toprağı
Aşksız bir kadın gibi sarar.
üç.
Renkler arasında kararsız kalan kadın
Aniden solar
İçimde
Tirşe’ye, 6’lara ve 8’lere
Satır aralarına
Aldanmanın rahmeti!
Salı gecesinden çalıp
Çarşamba sabahına kattığım saatler var.
Bunu hatırlarsa ancak
Memelerin hatırlar.
Kerem BEREKETOĞLU
31.01.14 Mersin
1 note
·
View note
Text
Ça N’a Aucun Sens
Gece ikiden sonra yazdığın şiiri gün doğumundan önce yakmazsan
Bukowski’nin siktiği fahişelerin lanetine uğrarsın!
Her gün akşamüstü uyanıp, yarışına geç kalmış bir at gibi yaşarsın
Babasının aldattığı bir çocuk kalbi düşer üstüne
Bu noktadan sonra, Allah’ı görsen de inanmazsın
Ama ibadetin eksiksizdir;
Tekrar uyumamak için 3 sigara art arda yakarsın.
Gece ikiden sonra yazdığın şiiri doğum tarihinle birlikte unutmazsan
Porto Riko’lu bir balıkçının, tüm günahını alırsın
Her gün akşamüstü uyuyakalıp, nalları göğsüne çakılmış bir at -
Kim neyi yarım bıraktıysa oradan başlamalı (şu şarkıyı kapat)
Tam sönmeyen sigaralardan bir nefes daha alma şansını zorlarsın.
I’m a loner , keep back !
– gibi gururunu bedeninin en yumuşak yerinde taşırsın.
Kerem Bereketoğlu
03:05 24.09.12
2 notes
·
View notes