in-divinis-visceribus
in divinis visceribus
5 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
in-divinis-visceribus · 2 years ago
Text
Şiir, güçlü duyguların kendiliğinden kendinden taşmasıdır. Birçok kimse tarafından, mutlak bir sefalet durumu içerisinde, azınlıklar için yaratılan cennettir. Kökenini sükunet içinde hatırlanan duygulardan alır. Duygu, bir tür tepkime içerisine girer; sükunet yavaş yavaş kaybolana ve tefekkür konusuna benzer bir duygu üretilene ve zihinde fiilen var olana kadar düşünülür. Bu sürecin çok benzeri ise doğanın en temel yapı taşını oluşturur; varolan bir form, başka bir form tarafından değiştirilir ve dönüştürülür. Bu döngünün kendisi asla değişmez, yalnızca gözlemcileri değişir. Bu gözlemci, bir başka deyişle şair, hissederken ve düşünürken dış etkenlerin altına girmez. Anlık heyecanlar, yaşandıkları an içerisinde hapsolmuştur ve gözlem yetisini kamçılamaz. Şair, bu noktada hissetme ve düşünme konusunda diğer insanlardan ayrı bir konuma yerleşir; çünkü bu şekilde üretilen duygu ve düşünceleri o an içerisinde hissedilene en yakın şekilde ifade edebilme kabiliyetine sahiptir. Gözlem yeteneği sonradan kazanılabilir, fakat bir insanın hissetme kabiliyeti üzerine nakşedilmiştir; bütün “alıcıları” vücudunu saran sinir dokularına benzerdir. Ruh şairin içinde bulunmaz. Şair için içe dönümleme son derece doğal ve bilinçdışı bir şekilde gerçekleştiği için kendisi ruhunun içinde barınır. Burası onun sığınabileceği tek limandır. Ruh, yaratılan her kompozisyonu çeşitli haz ve duygular ile niteler ve şairin zihni bu sayede her an içerisinde barınan her şeyi hissedebilecek algı ile kutsanır. Bu tapınağın Tanrısı, rahibi ve tapınanı da kendisi olur.
Maddesel dünya varoluştan kötüdür. Madde, yaratılmış olduğu için kaderi o henüz yaratılmamış olanla doğada kesişmez. Bu süreç içerisindeki boşluklar, ruhun kendi içerisindeki akışını, yani kendi kendine akma fiilini, aksatır. Şair, kendisini yaratılmamış olana yamar. Daha sonra ise Evrenin gidişatında bilinçsizce aradığı fakat bulamadığı şeyleri, ya da erişmeye henüz hazır olmadığı şeylerin proto-versiyonlarını yaratarak bir “yaratılmamış evren” oluşturur. Yoktan var etme ya da var olanı yokmuşçasına bir daha var etme kabiliyeti, onun elindeki meşaledir. Şair bazen basittir, var olanı tecrübe eder ve bundan oldukça zevk alır. Fakat bu anın sonrasında kalan hisler; başta tutku olmak üzere, onun ruhunda yer edinir onun yaratma eylemine katkıda bulunur.
2 notes · View notes
in-divinis-visceribus · 2 years ago
Text
Love is in abundance! It is, very much so! It conquers us all by leaving the rest unsaid. Even a scorpion’s tail directly points at itself –before anything on Earth. You haven’t always been here nor will you ever be. A fist is loveable when unclenched.
0 notes
in-divinis-visceribus · 2 years ago
Text
I am colossal. My chest grows wide in every direction; crawling up to the Above. Yet, knowing that a breath cannot be held inside until forever and has to be released back to its ether, it deflates. I am neither defeated nor victorious; I am terribly alive.
0 notes
in-divinis-visceribus · 2 years ago
Text
I, in utter bliss, like being a sensitive instrument but if I was given enough time, I would have “wiped us all and replaced us with nothing” very gladly. Just for this one reason, simple yet irreversible fail, each of us gets to see another day. You still want the bleak house to yourself. Now, spit. Maybe a part of this will go away.
0 notes
in-divinis-visceribus · 3 years ago
Text
Her şey hiç değerindedir. Bir kordaki kızarmışlığın güneşe benzediği kadar az benzer. Bütün dünyadan bir bakışı bile öyle kızgın rica edersin ki senin bu en eski günahın borcunu tahsil etmeye gelmiş Cebrail’e özenmiş olduğun söylenebilir; kimsenin ağzından düşecek tek bir kelimenin bile hayattaki hiçbir anlama yansıyamadığı ve yankısının duyulamayacağını her yere kabaca nakşetmişsindir.
Buradaki debelenerek arzuladığın bakış, senden de herhangi bir yere uzanmaz ama. Gördüğün ilk aynada kendine unutulmuş biriymişsin gibi bakar, bu bakışın gölgesinde var olursun. Bu seni yazgından yine kurtarmaz; içinde barındığın gölge senin herhangi bir yansımanı büyük bir açlıkla yutar. Senin gibi bir can barındırmayan objelere tutunarak çıkarsın buradan. Objeler bakışlarını kucaklar, birinden diğerine uzanırsın.
Kolların ve bacakların savrulur bu esnada, onların ihtimallerinin sağ ve soldan ibaret olduğunu benimseme hatasını yapmışsındır bir kere. Fakat onlara bakmamalısın. Bakışının istikrarını korumalı ve başkalarından borcunu mahcup olamadan dilenmeyi bırakmalısın.
Hayat seni ne diye şımartsın? Bütün uzuvlarını, duyularını da sunsan, yaranamazsın. Bu yüzden ona kızarken senden bir kurban ya da adak istediğin beklentisinden sıyrılıp onun karşılığında seni şımartmasını beklemekten vazgeçmelisin. Zaten onlar senin uzuvların da değil, hiçbir zaman olmadı. Hayat senden uzanır kendisine, senin bakışından uzanır en karanlık köşelerine.
Senin tek yazgın bu gerçektir; bir muhataba ihtiyaç da duymadığı için bir yargısı yoktur. İstediğin kadar ellerini kirlet ve üzerine sür, şeffaflığından kurtularak kendi özgünlüğünü koruduğunu sansan da geçirgenliğin daimidir.
Aynalarda gölgelerinin dansını izlemek yerine onlara eşlik etmeli, bu dans esnasında büyük bir şevke erişerek uzuvlarının getirdiği zincirlerden kurtulmalı ve en kısa duayı ederek tekamüle nasıl erişebileceğinin yolunu bulmalısın.
0 notes