hiscsizlik

[hiscsizlik]

sonra yokuş aşağı

takside

okulun soğuk demirlerine yaslanırken

sigaramın son dalında-n

aramızdaki polinomlar

iç açısının ölçüsü

tek kişilik sinema bileti

iki koltuk

dünyanın hâli

bakışlarındaki donukluk

içimizdeki donukluk

otursana

otur da kendini sev biraz

[hiscsizlik]

babasız kızlar burada yaşıyor. çok süre geçmeden de yok oluyorlar.

*yok olmak: varlığı sona ermek, ortalıktan kaybolmak, yitip gitmek.

biz bu yükü odacıklarımızda taşıyoruz.

bir

iki

üç

dört

sen o yükü dört odacığından atmak için

çok

çok

çok

akıttın kendini damarlarından

[hiscsizlik]

çok şey yazmak istiyorum ama dilim öyle bi' batıyor ki canıma yandıkça kanıyorum

[hiscsizlik]

yaşanılanları hazmedemiyorum ya da hazmetmek istemiyorum ben zaten ne zaman bir şey istesem kendim gibi olamıyorum

[hiscsizlik]

[hiscsizlik]

külü gördükçe ateşi hatırlarsın.

[hiscsizlik]

ayağı sallanan o masaya dokunur gibi baktılar.  ağladım dedi, kimse fark etmedi.

[hiscsizlik]

saçlarınla oynadığımda geçecek hepsi,

dudağının kenarındaki kıvrımın sebebi olduğumda

[hiscsizlik]

[hiscsizlik]

“bazen düşünüyorum da, ilk tanıştığımızda her şey ne kadar berbat olsa da sen yanımdaydın. yine o berbat günlere dönmek isterdim.”

[hiscsizlik]

minicik bir kadının ellerini gömdüğünü gördüm. tırnak aralarındaki kanları öptüm. üç dilek hakkım burada dedim. üç dilek hakkım hep buradaymış. rab.

[hiscsizlik]

lost in translation (2003)

[hiscsizlik]

“sevgili günlük bunları nezaketen yazıyorum çünkü artık birilerine bir şey anlatmaktan bıktım.”

[hiscsizlik]

kafan, sabaha karşı beşte barda oturan adamın kafası kadar güzelken aradığın bendim.

elinde yüksek alkollü içki ile sitem etmek için aradığın bendim.

anneni kaybetmişsin gibi ağlarken aradığın bendim.

hiç gülmedim.

hiç gülmedim.

inan, hiç gülmedim.

[hiscsizlik]

keşke uyuyabilsem her gece bu saatlerde delirecek gibi hissetmezdim

[hiscsizlik]

duvarlarım var diyorsun ya, elbette, evsin.

[hiscsizlik]

ah güzel dostum, tanrı ölüyor.