Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Mor Deniz ve Ot

Sahile yaklaşınca bir şeylerin farklı olduğunu anladım. Denizi daha önce hiç böyle görmemiştim. Dalgalar kıyıya yosunları ve otları yığarken gökyüzü de maviden mora dönüyordu.
0 notes
Text
Merhumun Kolu Koptu

Kapkaranlık, buz gibi bir kış gecesiydi. İlahi güneşin doğmasına çok az kalmıştı. Birazdan yüce tanrı gelecek ve her yer güneşin ışığı ile aydınlanacaktı. Bizlere yemekler ve hediyeler getirecekti. Karnım o kadar acıkmıştı ki... Beklediğim, hayal ettiğim, umut ettiğim tek şey buydu. Mutfakta yiyecek hiçbir şey kalmamıştı. İçinde yaşadığımız sistem her gün bir dostumu ellerinden alırken, dört ayaklı şeytanların vahşi ruhlarından kaçmaktan çok yoruldum. Belki inanmayacaksınız ama daha geçen hafta bir parça ekmek için İsmet’in kolu koptu.
Onu kan kaybından kaybettik. Haşmetli yaratıkların arasında yaşam zordu ve yapacak bir şey yoktu. İlahi güneşe sığınarak yaşıyorduk. Bu umut bizi hayata bağlıyordu. Fakat İsmet'in yasını tutmaya vaktimiz yoktu. Tek yaptığımız dua etmekti. Tanrımıza şükürler olsun gelip bizi kurtaracak ve hediyelere boğacaktı.
Sonunda o an gelmişti. Tanrımız artık karşımızdaydı. İlahi güneş doğmaya başlamıştı. Büyük bir heyecanla bize vereceği hediyeleri bekliyorduk. Güneş doğduğunda suratındaki kızgın ifade daha da belirginleşiyordu. Galiba verdikleri için şükür etmediğimizi anlamıştı ve bizi büyük gazabıyla cezalandıracaktı.
Ona mecbur olmaktan nefret ediyorum. Sırf kendi daha büyük diye bizleri hakir görüyor, dünyanın tüm güzelliklerine sahip olup paylaşmayı bilmeyecek kadar, bencil bir yaratık. Kapımın dışından tıkırtılar ve tıslamalar gelmeye başladı. Saklanacak bir yer yok, sonuna kadar savaşmalıyım. Çocuklarım�� benden aldığı için intikamımı almalıyım.
Sabrımın taşmasıyla bizi bu açlıkla sınayan küstahı görmek ve ona karşı çıkmak istedim. Artık kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Bir korkak olarak ondan gelecekleri beklemektense, acılarımla ölmeyi tercih ederdim. Karşısına çıktığım an devasa vücudu ve o kulakları tırmalayan çığlığı ile beni vazgeçiremedi ama o an üstüme gelen zehirli gaz bulutuyla yavaş yavaş kalp atışım yavaşladı, kuyruğumu ve ayaklarımı hissetmemeye başladım. Son gördüğüm şey arkada kalanların korkulu bakışları olsa da sevdiklerimin beni o zalim tanrının olmadığı bir diyarda beklediğini biliyordum...
0 notes
Text
Portal
Geçitten çıktığımda ensemde yeni bir göz olduğunu fark ettim. Oysa sadece düşürdüğüm tavla zarlarını arıyordum. Karanlık maddeden oyun zarı yapılamayacağını söyleyip iddiayı kaybetmiştim. Lanet deve kuşları bilimde çok ilerlemişlerdi ama hiç biri peşimden gelecek kadar cesur değildi. Bunu bilmek bir yandan beni mutlu ediyordu çünkü iddiayı kaybetmenin en kötü yanı kaybettikten sonra ki muhabbetlerdir. Hele ki sizinle dalga geçenler kelimenin tam anlamıyla kuş beyinlilerse.. Deve kuşları uğradıkları mutasyondan sonra yıllar içinde insan ırkının içine karışmış hatta devlet kuracak duruma gelmiş olsalar bile benim gözümde halen geveze ve edepsizler.
0 notes
Text
İnsan

İnsan hiç bilmez mi; kendine olanı, ardından gitmez mi; aklında olanın İnsan hiç sormaz mı; neden bu karmaşa Sonuna kadar, has-bel kader yaşıyorum hayatı
Ki ben inanmazdım hiç; kaderin varlığına Beni inandıramazlardı inanmak istemediğim hiç bir sona Ki ben anlamazdım hiç, insanların hırsını Bilemezdim hislerini neler istediğini
Ah şu insanların Ah şu insanların Ah şu insanların
Her biri kalmak ister özgür ancak kimse olmaz üzgün Çünkü korkuturlar, sürgün ederek konuşanları
Toplum dönüşür bir canavara; sen ona dahil değilsen Eminim Nuh olurdu alabora Dostum kaderine eğilse
Güveni yok hiç, soranı çok ama yolumda bir çok engel var daha Açılır her kapı aşılır elbet diyorum Diyorum koşuyorum her dert, yıkılıyor üstüme
Aklımdan geçen çok Elimden gelen bu keşke şansım olsa Ağlamasa bir daha hiç bir çocuk, şu koca dünya da
Derdi bitmez ya kini bitmez hiç nefret bulaşıcı nesilden nesile Kimse bilmez hatırlamaz ama neydi acaba sebepleri
İnsanların, ah şu insanların, ah şu insanların
0 notes
Text
Yol

Kendime gelemiyorum, önümü göremiyorum Hayaller kuramıyorum, aklım karışıyor
Hangi yoldan gitmeli Güzel olan her şey riskli mi Bu toplum benden boyun eğip Teslim olmamı bekliyor
Ya da; deliriyorum beliriyorum Güneşli bir günde tek bulut gibi Güveniyorum dua ediyorum
Tanrıma halen tek bir umut için
Uçup giderken ben, ne olur affet beni Susuz dudaklarla uçsuz bucaklara
Herkes benden bir şeyler bekliyor - Ama deme öyle bak herkes senin iyiliğini istiyor peki ya hayallerim onlar ne olacak deyince ben diyorlar ki: - “Hayal dediğin nedir ki evlat hayaller karnını doyurmuyor”
Ben aç kalmayı tercih edersem buna kim engel olur - İnsandan engel olmaz vicdanın asıl soru Nasıl olur, ben bu kadar eminken kendimden - Bu denli korkuyorsan gelme kal yerinde
dediler. Hakaret sandım kimi zaman hırslandım, kıskandım daha ileri aydınlık ben karanlığıma saklandım
Tövbemi bozar gibi Delirmiş ihtiyar bir yazar gibi Peşinden koşar gibi Zamanla tümüyle uzaklaştım
Ama şimdi görüyorum Başarmayı istiyorum Yeniden hayata dönüyorum Ne kadar zor olsa da;
Uçup giderken ben ne olur affet beni Susuz dudaklarla uçsuz bucaklara
0 notes
Text
Sorun Degil

Kızıl kızıl gözlerimin içine bak Ne kadar tuhaf bir muhabbet aşk Yine beni bulur ama unuturum Tüm dertleri sorun değil
Deyip yaslarsan eğer kafanı göğsüme Bir umut bir bakış hayallerim Boyun eğip beklerim sen gittiğinde Yine git gide daralıyor yerim
Benim gördüklerimi gör Benim duyduklarımı duy Benim bildiklerimi bil Ki anla nedir sebeplerim
Küçük bir adamken ben başladı ikilemler serüvenler Hayatım git gide yavaşladı, bayılanlar delirenler Dudaklarım kurudukça, gözlerim açılıyor Saatlerle planlananlar neden hiç uyuşmuyor
Düşünceler çığ gibi ondan bu kadar sessizim Duyarlarsa yıkılırlar üstüme fark edip Düşünce ben bilirim ki kalkmak zor değil Bekleyen biri varsa her şeye sabredip
Sorar durur ama unuturum Arar durur ama unuturum Yine beni bulur ama unuturum Tüm dertleri sorun değil
Kaderimi yazmayı isterdim Katıp içine tüm renkleri Ruh olup uçmak gibi Kırmak şu kepenkleri
Karşılıklı kininizden uzaklaşıyorum artık Ne olur uzak durun benden Babil’in köpekleri
Sorar durur ama unuturum Arar durur ama unuturum Yine beni bulur ama unuturum Tüm dertleri sorun değil
0 notes
Text
Efendi

Geze geze geldim buraya sonunu görünce bezdim belki Yine de dur ve dayan derdim çok tükendim sonbaharlar Vurdu gönlümü aldı öcünü Yıllarım halen kovalıyor hakkını
Penceremde bir kuş öttü; onu hiç göremedim Bakmak kadar kolay değil, her hecem de söyledim
Tersine ilerledim hep, dünya asla dönmedi Rastafaryan bir düşteydim, yaktığım ateş sönmedi
Yandım bittim bitime doğru zor yetiştim hayata Hayat öğretiyormuş ki; “zor yetişti her insan”
En kolay gözüken bile doluysa ya tuzakla Tur atlamak zorlaşınca sınırlardan uzaklaştım
Bu sefer rahat vermez Babil’in köpekleri İstemeden esir düşmüş, alt düzey askerleriyle Çoban çoktan doymuş fakat, hiç doyar mı gözleri Yiyin efendiler yiyin, biz dinleriz sizleri
Doldurana kadar kulaklarımızı Dolduralım biraz daha kadehlerinizi !
0 notes
Text
Gerçek

Gözlerini açtığında, tertemiz bembeyaz bir sayfa Yeni bir hayatta, emekleyerek başlar koşmaya
Her insan farklıdır, zannettiğimden çok karmaşık Her insan haklıdır, kendisi için pek çok zaman
Belli bir yaşa gelirsin, verirler seni okullara Zamanla delirirsin, cesetleri dipsiz çukurlara
Sıkıştırıp adına sınıf derler buna göz yumar ebeveynler Güzel insanlar temiz beyinler tek bir yanlışla kirlenir mi
Aç artık lazım gözlerini kalbinde başlar asıl eğitim Ezberleyemedim sayıları, hadi asın kesin hadi ezin geçin
Dalga geçtiğiniz her şeyi aldım sırtladım üstüme Biliyorum gerçeği, biliyorum gerçeği
Büyüdükçe fark edersin; sana anlatılanlar, yalanlar Öğrendikçe sabredersin, kaçmamak için bul yalanlar
Dayanırsan kaybedersin, “paradoks” dolu hayatlar Doğru adımı atabilir misin, doğru adama tapabilir misin
Koştun düştün kalktın, boştun doldun taştın Tattın aşkın şarabından, büyüdün büyük adam oldun
Para kazandın genç adamdın, hayallerini bir kenara bırakıp Hazırlandın hazırlandın hep; bitmek bilmez sınavlara
Biliyorum gerçeği, dostum ben hayallerimleyim Biliyorum gerçeği, gerçek değil hayallerdeyim
0 notes
Text
Sınıf

Bir sınıfın içindeyim binlercesinden biri Karanlık bir koridor bir hoca bin öğrenci
O anlatır bizler dinler Biz anlarız, onlar bilmez Kimseler bilmesin Yoldan çıkın, yol dolu ;
Kin ve de nefret ,lanet siyaset Ya biyad et ya da öl
İnan ama sakın sorgulama Fethet ya da böl
Herkes darlar herkes suçlar Herkes gelir üstüne Sen sen ol hep sen kal en çok senken güzelsin Ben telden öteye geçemedim ben ki belki vazgeçer biterim Eğilme hiç bir derdin önünde dertler dermandır, -kimi zaman- Sen ki evrenler önüne serilensin ne olur artık kendine gel Tüm hayatın koca döngüde sade tozlu bir anı
Aklımdan zorum var kafamda sorunlar Düşsem de yorulmam sular hiç durulmaz Korkma saklanma sonlardan kaçılmaz Sonunu düşünen kahraman olamaz
Duy; “insan sevince vardır” Bil ki; “insan severse insandır” Haram mı sevap mı helal mi günah mı Gerçek mi yalan mı sordum durdum Tamam mı devam mı sonunda ne vardı Dünya dertlerı unutturdu Azap mı cefa mı sabır ve sefa mı Soru mu cevap mı bilemiyorum Elimde kalan mı aklımda olan mı İçimde yanan mı konuşturdu beni
Kurtul yargılardan ancak o zaman özgürsün Fark et her insanın zihninde evren farklı Vazgeç yalanlarından ancak o zaman özgürsün Sabret sabrın en güzel örneği kainattır
0 notes
Text
SERDENGEÇTİ

Evladım;
Ben bir insanım. Bir kadın, bir eş, bir evlat ve bir anneyim.
Senden çok uzaklardan değil, farklı kandan değil, farklı türden değilim. Başka bir zamandan ama başka bir boyuttan değilim.
Görüyorum, biliyorum ve anlıyorum seni. Neler hissettiğini, neler düşündüğünü, nasıl vazgeçtiğini.
Ben senden yıllar önce yaşadım. Çok olmasa da uzun zaman önce. İnsanların ve insanlığın farklı olduğu yıllarda, farklı olduğu zamanlarda. Gözlerim çok şey gördü, kulaklarım çok şey duydu. Öyle ki ruhum çok yoruldu. Eşimi kaybettim, oğlumu kaybettim, kendimi kaybettim.
Hayatımın en zorlu savaşıydı. Onlar başaramayacağıma emindi çünkü kendi kadınları asla başaramazdı. Her biri farklı olduğumuzu ve farklı olduğumuz için zayıf olduğumuzu düşünüyordu çünkü kendi kadınları buna inanmış ve zayıf düşmüştü. Bizleri düşman olarak görmek bile onlar için ayıptı, komikti hatta öyle ki diğer insanların onlarla dalga geçmesi için bir sebepti. Kocam öldükten sonra bizlere hükmetmeye çalıştılar. İzin vermedim, boyum eğmedim. Oğlumu, canımı, evladımı ellerimden aldılar, vazgeçmedim. Şaşırdılar, "Bir kadın bu" dediler, "Bir kadına mı yenileceğiz?" Duruma böyle bakmalarına asla şaşırmadım. Daha önce kulağıma gelmişti, öyle ki onlarda; kadınlar yalnız çocuk bakarmış, yemek yaparmış. Sesleri çıkmazmış hatta kadınların. Bazı "hak" ları varmış ve bu "hak" lar erkeklerin cümlelerinden, onların kararlarından oluşurmuş. Ne giyeceklerinden ne yiyeceklerine, ne yapıp nereye gideceklerine kadar erkekler karar verirmiş. Durum böyle olunca da milletleri kölelikle körelmişte körelmiş.
Bizi de böyle gördüklerini fark ettiğim zaman üzülmedim kızım. Öyle ki bu benim en büyük sınavım, en büyük silahımdı. Onlar bizi kendi kadınları gibi köle zannettiler ama köle olmak kadın olmakla değil boyun eğmekle olurdu. Vazgeçmekle olurdu tembellik ve miskinlikle olurdu. Yalnız, kendi hayalleri olmayan ve başkalarına minnet edenler köle olurdu. Bizler böyle değildik. Onların savaşçı dediği erkeklerden daha erken at binmeye, ok atmaya, kılıç kalkan kuşanıp cenk etmeye başladık. Bizim hak davamız olmazdı çünkü her birimiz insandık, bunu bilirdik ve eşittik. Hep çalıştık, asla usanmadık. Pes etmedik. Hiç kimseye yük olmadık. Kendi yükümüz kendi omzumuzda olduğundan yumruğumuz hep pek oldu. Kendimiz avlandık, kendimiz savaştık. Daha iyi yay çekmek için göğsümüzü kestik ama asla pişman olmadık. Gölgede kalıp yok olmaktansa kendi emeğimizle var olmayı yeğledik. Onlar bunun farkında değildi ve bu bizim avantajımızdı.
O an gelip meydana dizildiğimiz de tek gördüğüm aşağılayıcı bakışlar ve kibir dolu çehreleri ile yüz binlerce askerdi. Karşılarında birçok kadın olduğu için dalga geçiyorlardı. Gülüyorlar hatta kılıçları kınlarına sokup çıplak elle savaşacaklarını ima eden hareketler yapıyorlardı. Kahkahalar ve küfürler yavaşa azaldı ve aralarından sözcüleri ileri atıldı. Atıyla beraber bize yaklaştı ve konuşmaya başladı;
"Ey Türkler, Yüce Kralımız Kyros yaptığınız terbiyesizlikleri ve itaatsizlikleri görmezden gelerek size son bir şans veriyor. Ya teslim olup yüce kralımız karşısında diz çökerseniz ya da sadece kanınızı içmekle kalmaz, kadınlarınızı da..."
Sözcünün cümlesinin noktası gırtlağına saplanan ok oldu. Sözcünün attan düşmesiyle gökyüzünün oklarla kaplanması bir oldu. Kılıç kalkan sesleri kulakları sağır ederken düşman askerlerin yaşadıkları korku gözlerinden okunuyordu. Öyle ki dün dalga geçtikleri kadınlar bugün onlara kan kusturuyordu. Kyros oğlumun katiliydi. Kölelerin efendisi, ordusunun komutanıydı. Karılarının beyi ve ülkesinin kralıydı. Güçlü bir erkek ama güçsüz bir insandı. Çok geçmeden onu savaş meydanında ölen atının altından can havliyle çıkmaya çalışırken gördüm. Göz göze geldiğimiz o an sanki tüm savaş durdu, tüm sesler, tüm arbede son buldu. Son cümlesini ve nasıl yalvaracağını merak ediyor olsam da gözlerini görmem bana yetti. Tanrı şahidim ki hiçbir hemcinsinden öyle korkamazdı. Hissettiği son duygu o korku oldu. Öldükten sonra cansız bedenini kaldırdım ve kafasını kan dolu bir tuluma yatırdım. Öyle ki oğlumu öldürdüğü zaman onu, asla doyamadığı, kana doyuracağıma söz vermiştim. Persler bu olaydan sonra bir daha asla topraklarımıza ve bizlere yanaşmadı.
Adım Tomris. Tomris Hatun, Alp Er Tunga’nın torunu, İskitler Hakanı, dünyanın ilk kadın lideri, ilk hükümdarı.
Ey kızım eğer savaşmazsan köle olursun, milletin ölür. Vazgeçersen kaybedersin. Yalnız sözle kervan yürümez. Kimselerin seni bir yerlere çıkarmasına izin verme, başkasının çıkardığı yerden inemez, düşersin. Kendine güvenesin, kendine inanasın ki kendine saygın olsun. Kendine saygın ne kadarsa sana duyulan saygı o kadar olacaktır. Korkma, üzülme, vazgeçme, pes etme. ,
Öyle ki muhtaç olduğun kudret damarlarında ki asil kanda mevcuttur.
3 notes
·
View notes