freedomfromscratch
Freedom From Scratch
9 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
freedomfromscratch · 10 days ago
Text
Merhaba Sevgilim..
Naber? :D
Böyle başlamak istedim, çünkü şu an inanılmaz heyecanlı, mutlu ve eğlenmiş hissediyorum. Tarihlerden 17 Aralık 2024 ama saat gece yarısını geçtiği için bu tarih. Şimdi güneş doğmadan yeni gün gelmediğini hesaplasak 16 Aralık desek tarihe olmaz mı? Lütfen olsun çünkü. (Bu cümleyi Yiğit Özgür eklentisi ile aratınca aşağıdaki görsel çıkıyor, en sevdiğim karikatürlerden. O sebeple gözünün önüne bu gelsin diye ekliyorum buraya :D )
Her neyse, 16 Aralık kabul ediyoruz tamam mı? Çünkü doğum gününü burada 3 ya da 4 yıl önce kutlamışım, şimdi hesap edemedim bana hesaplatma sonra beraber bakarız. :D
Bu sebeple yine aynı tarih kabul edelim çünkü benim için doğduğum gün gibi bugün, seninle olduğum hatta sana en yakın olduğum ilk tarih bu. Dedim ya sana bu akşam, seninle yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim; evet, bu konuda inanılmaz ciddiyim. 2020 aralık ayına gidelim, yemin ederim yine aynı davranırım ve yine dibinde biterim. Yine öpmek için ilk adımı ben atarım, hayatım boyunca aldığım en iyi karar olduğunu düşünüyorum açıkçası. Yani asla pişman değilim. :))
Neyse konuyu dağıtmayalım, uzun zamandır senin için yapmak istediğim bir sürü şey var ama bir türlü seçemedim. Kafam doldu, taştı ve beni yordu. Taa ki bu akşama kadar yordu ve işte buldum. Sana verecek hediyeleri ilk kutladığım zamanda olduğu gibi 5e böldüm. 5 duyuna hitap edecek şekilde dizdim. Yine bir kutu var karşında evet, bu kez daha sade belki ama içeriği epey tatmin edici emin olabilirsin. 😅
Sırasıyla açtıracağım hediyeleri sana bu kez, ilk bu post. Bu senin hediyen, görmek ile alakalı gibi durabilir ama çok eğlenceli bir şarkı bırakacağım sana. Hayatın boyunca kulaklarında çalmasını istediğim bir şarkı ve çok komik olduğunu düşünüyorum. Dinle tamam mı? Sana eklediğim karikatüre bas ve dinle. Müzik kutusunda bu şarkıyı bulamayınca karikatüre ekleyip video oluşturmak zorunda kaldım. 😅
Yoo hayır romantik olamadım bu kez, çünkü istiyorum ki romantizmi zaten heeerrr zamannn en yükseklerde yaşadığımız için şimdiki şarkımız hayatımıza eğlence katsın. Seni çok seviyorum sevgilim, iyi ki doğdun. İyi ki varsın. İyi ki benimsin, iyi ki seninim ve iyi ki birbirimize aitiz.
İyi ki hayatımıza geç kalmadan en güzel yaşımızda bulduk birbirimizi ve biiiiir sürü iyi ki be aşkım. Gerçekten İYİ'Kİ BİZ!
Doğum günün kutlu olsun.. 🫂🤎
0 notes
freedomfromscratch · 29 days ago
Text
Merhaba Sevgilim,
Neredeyse 4 yıl sonra buralarda yazmak değişik ama bir o kadar da özgür hissettirdi çünkü burası sadece senin bildiğin ve yazılarımı sana sakladığım sır kitabım. Geçmişten geleceğe notlar... Vay be, heyecan verici. Unutmadan, şarkıyı aç ve arka planda o dönerken yazıyı oku derim. Tınısı bu yazıyı kalbinden yakalıyor. :)
Bilirsin, geçmiş konusuna karşı hem ilgili hem takıntılıyım. Bütün bunların sebebiyse zamanda yolculuğun küçüklüğümden beri en çok ilgimi çeken konu olmasından kaynaklı. Şu ana kadar fotoğraflar için ya da şarkılar için 'zihnin en güzel zaman makinesi' dedim ama bu zamana dek zamanda yolculuğun en güzelinin senin gözlerine bakarak yapılabileceğini hiç düşünmemiştim.
Gözlerimde yaşlarla 10 yaşındaki haline götürdün bizi. O an ve aslında küçüklüğüme dair her an evimize gelmesini dört gözle beklediğim en sevdiğim arkadaşımdın, sadece sana söyleyememiştim ya da belki kimseye. :) Çünkü seninle karnım çatlayana kadar gülmek dünyanın en eğlenceli işiydi. Saklambaç oynarken evin bütün odalarını dağıtmak kadar çılgınca başka bir şey yoktu. Sana serserilikte meydan okurken bundan daha havalı bir şeyler de bulamamıştım ama dikkatini bu konularda çektiğimi biliyordum. Bu yüzdendir ki ben senin aklında bir k��z olarak değil, çok eğlendiğin ortamın bir izi olarak kaldım. Kardeşlerimizin yanında kalabalıkta gizli gizli sevdim seni, kendimi sana çok da göstermeden... Belli etmeden... Sen ise benim her zaman karnım ağrıyana ve hatta gözlerimden yaşlar akana kadar birlikte güldüğüm ve en çok heyecan duyduğum, belki de o yaşta aşkın ne olduğunu bilmeden aşık olduğum arkadaşım olarak kaldın.
Aslında 8 yaşındaki bir çocuk aşkın ne olduğunu nereden bilir diyeceksin, değil mi? Ama tam olarak bu tür bir çılgınlığa sahip olabilme duygusu onun için -yani o anki ben için- aşk olamaz mıydı? Öyleydi bence. Çocukluk aşkı denilen şey tam da bu gibi geliyor şimdi. Yeni maceralara kafa kafa vererek açılabileceğin bir ortak, yol arkadaşı. Tamamen saf, temiz ve biraz da serserilik peşinde koşarken gözlerinin içi daima ışıldayarak gülen bir çocuk.
İşte bütün bunları az önce bir cümlen ve bir bakışın ile taşıdın şu anımıza. Haberin yok, sen uyurken içim içime sığmadığı için elime aldım yazı defterimi ve bu satırları karalıyorum.
Kalbimde hep 8 yaşındaki o küçük kızın heyecanını diri tuttuğun için mutluluk gözyaşlarıyla kocaman sarılıyorum sana yol arkadaşım. Seninle türlü maceralara atılmak kadar büyük bir şans yok. Hem ayrıca bu hayat koca bir maceraysa benim pusulam sensin. Yolum yordamım, yol gösterenimsin. Işığım ve deniz fenerimsin. En özüyle her şeyimsin. Yolumuzun böyle denk düşmesine hayranım, sana hayranım. Birlikte uzuuun seferlerimiz olsun, seni çok seviyorum.
Tumblr media
0 notes
freedomfromscratch · 3 years ago
Text
Merhaba Sevgilim..
Saat şu anda tam 18.24, yanına koşa koşa geliyorum ve sen tüm bu planlamadan habersizsin. 10 gün kafamda kurdum, durdum. Anneme anlattım, izinler planlamalar. Hediyeni çoktan aldım sen bilmeden. Şimdi sadede gelelim. :))
Senden önce aralık ayını bu kadar sevebileceğimi bilmezdim. Belki gelmesen bu ay bana acı getirecekti. Acısı geçmeyen derin bir yara ile yaşıyormuş gibi yapacaktım. Sonra sen geldin, seninle doğdum. Bu sebeple buradayız, dediğin gibi yaralar kurudu, kabuk bağladı. Bak şimdi kabukların düştüğü yerdeyiz. İz var mı diye sorsan, yaralandığımı bile hatırlamıyorum sayende. Evet seninle gerçek anlamda yeniden doğdum.
Şimdilerde düşünüyorum da insanın doğum gününü seçebilme şansı olmalı. Mesela bana sorsan, 7 nisan benim için sadece bana bir kilo çilek getirdiğin için değerli ama doğum günümü sorsan 14 Ekim derim. :)
Sen o gün sadece sohbet etmeye gelmedin aslında, sen beni hapsolduğum korkunç karanlıktan aydınlığa kavuşturdun. Gözlerim seninle açıldı. O zaman bu doğum günü değil de ne? Ben de 16 Aralıkta tüm benliğinle beni sımsıkı sarışına şahit oldum. 16 Aralık kollarında hayat bulduğum bir anı saklıyor içerisinde. Elimden tuttun, bırakmadın. Söyle bana bu doğmak istemek değil de ne? :)
Şimdi kimliklerimizde ne yazarsa yazsın, kim hangi tarihte kutlarsa kutlasın doğum günlerimizi benim için senin doğum günün bugün. Sen de kutlamak istersen 14 Ekimde kutla isterim, 7 nisan için çileklerimi beklerim ama. :))
Ah bu arada hediye demişken, sana unutulmaz bir an bırakmak istedim. İşte bunun için buradayız, bak Galata'nın dibinde aşkımı haykırıyorum sana kelime kelime. Elimde olsa bana ilk geldiğin o an elimde yüzükle teklifimi tereddüt etmeden yapardım. O anı geriye alıp bunu başarmayı isterdim. Ne yazık ki günü geçmişe alamıyoruz.
Şimdi kaldır yüzünü bir bak Galata'ya, Galata'nın her bir taşı, içerisindeki her bir kum tanesi şahidim olsun ki seni ömrüm boyunca ve hatta sonsuzlukta dahi gönlümün en güzel köşesinde ağırlayacağım. Seni hep ve çok, en çok, herkesten çok ben sevip aşkla bakacağım. :)
Bir de zamanı geri alamayıp anı kaçırmaktan bahsettim evet ama benim doğum günümde yapılamıyorsa bu teklif, neden doğum günü bulmuşken ve bu doğum günün bize özelken gerçekleşmesin? Yüzünü dön sevgilim, gözlerin gözlerimin içine baksın. Sana hayatımın sorusunu, en doğru anda ve bu kez elimde yüzükle sormak için yanındayım. :)
Doğum günün kutlu olsun aşk. 🖤
16.12.2021
4 notes · View notes
freedomfromscratch · 3 years ago
Text
Merhaba Sevgilim.
Buruk geldim bugün biraz yanına. Kulağımda seni inciten o şarkı var. Nefret edene kadar dinleyeceğim. Sonra bir yerden sonra midemi bulandıracak ve artık duyduğum her yerde bu şarkıdan kaçacağım. Kaçayım da çünkü seni bilmeden yine incittim, belki yaranı kanattım ve sen söylemedin. Sana kalkan olduğumu, seni koruduğumu söylüyorsun ama seni vuran benim. Bunu söylemeye dilin varmıyor ya da farkında değilsin. Buna katlanamıyorum.
Kendi geçmişim senin geçmişin kadar etkilemiyor beni, savaşabiliyorum gerekirse ve kazanıyorum. Bu küçücük bedenin içinde savaşçı bir ruh var. Üzerine gidebiliyorum düşman düşüncelerin, kaçmıyorum. Ama söz konusu senin geçmişin olunca işte o vakit kaçıp gidesim geliyor. İşin kötüsü nereye kaçacağımı bilmiyorum, çünkü senin ardından girdiğim bir mahalle burası. Senin mahallen burası ve ben bu can acıtan mahalleye yabancıyım. Seni gelip acı çektiğin evden kurtarmak istiyorum ama seni de bulamıyorum. Sesini dahi duymuyorum. Geçmişine takıldığımız her an seni kaybediyorum, o adına geçmiş dediğin mahallende kendimi yapayalnız hissediyorum. Mahalledeki tüm kapılar bana kapalı, zaten çalmaya da korkarım içerisinden bir kabus daha çıkacak diye. Aslında bir kapının ardında sen olduğunu da bildiğim halde, kendi savaşımı da sürdürürken şahsi mahallemde, senin içindeki kabuslarla savaşacak gücü bulamıyorum kendimde. İki savaşı birden tek başıma sürdüremem. Yardımın gerek, tek başıma geçmişinin altından kalkamam. Ama desen ki gel birlikte savaşalım, benim de gücüm az ama seninle birlikte hepsini aşarım, kendimi zorlar yanında senin için de savaşırım senin korkunç mahallende. Ama şu durumda, sen yokken gökten zibil gibi yağan yağmurun altında sokağın ortasında otururum, hastalıktan geberirim de çalmam hiçbir kapıyı kabuslar uyanıp beni mülteci gibi bilmediğim diyarlarda öldürmesin diye.
İşte senin her tepkinde hissettiklerim tam olarak bu. Hangi sokakta, hangi kapının ardında olduğunu bilmiyorum. Beni kendi geçmişinin mahallesinden kurtaracak tek kişi de sensin. Esir olduğun evden kaçamazsan sokağın ortasında can vereceğim. Beni bu mahalleye sokan da sensin, yanında tutamayan da sensin. Dilersen ikimiz de ölelim, ölmeye yatmak yabancı olduğum bir durum değil. Senin olduğun mahallede ıslanıp donarak ölmek de bir onurdur benim için ama biliyorum ki önümüzde yaşanmak için bekleyen uzun bir ömür de var. Savaşmayı seçmek, başarmaya zorlamak senin elinde. Ölmek de aynı şekilde... Senin korkunç mahallende bana merhamet edecek kimse de yok, bunu biliyorum. Sadece durdum ve artık senin gelmeni bekliyorum. Seni geçmişin yakana yapışan o kirli ellerinden kurtarmaya çalışırken ölümü göze alıp senin için savaşmaya cesaret edebilecek kadar çok seviyorum.
Tumblr media
0 notes
freedomfromscratch · 3 years ago
Text
Merhaba Sevgilim.. :)
Baktım oyun arası sohbette romantik konuşmalara pek yer kalmıyor, buraya saklayayım dedim. Uzun zamandır da buraları boş bırakmışım, el atalım yeniden. İçimde sana karşı olan bir sevgi var, bunu biliyoruz ve hatta herkes biliyor artık. Yalnız özellikle şu son birkaç gündür bu sevgi daha da arttı, sana baktıkça kalbimin eridiğini hissediyorum. Bu aslında çok tanıdık bir his ama aynı zamanda hiç de tanımadığım bir histi benim için. Sadece hatırlamaya çalışıyordum. Şimdi düşününce yavaş yavaş oturuyor her şey rayına. Nitekim sana bu akşam yazdım, Amelie filmindeki o meşhur sahneyi. O filmi izlediğim günden beri içten içe öyle masum bir aşk istemiştim ben. Ama bir yandan da hayretler içerisindeydim, o sahne o kadar duygu dolu o kadar içe işleyen bir sahneydi ki... Konuşmadan, sadece ufak öpücüklere aktarılan o duyguya hayran kalmıştım. Film zaten baştan başa kendimi bulduğum bir filmdi. Şimdi o öpücüklü sahnenin biraz öncesine gidelim, Amelie'nin ağladığı kısma. Mutfakta "o harika kek"ini (bu kısım filmde bu şekilde geçiyor, bahsettiğim kekin üzümlü kekle -yani bne haha- alakası yok) yaparken kabartma tozunun bittiği sahneye... Sonra hayalinde sevdiği adamın onun için manava indiği bölümün ardından kurduğu hayalin gerçek olmadığını fark ettiği an gözlerinden düşen yaşların olduğu sahne. İşte tam burada, sen hayatıma girene dek tam o evredeydim. Yalnızdım, yanımda insanlar varken bile hep yalnızdım. O kabartma tozunu alacak kadar beni seven bir adam yoktu hayatımda, hep böyleydi bu. *İtiraf zamanı* Mutfakta kekler, turtalar yaptığımı hayal ettiğim tek adam sensin bu zamana kadar. Şimdi taaaam bir yıl öncesine gidiyoruz. Sana yazdığım ve doğum gününde sana verdiğim küçük hayal kağıtlarındaki bir hayali hatırlamaya çalış. Eve gelmiştin ve evde o havuçlu tarçınlı kek kokusu evi sarmıştı, belki de turtaydı o hatırlayamadım ama ne fark eder? İçindeki tarçın kokusu her şekilde eve dağılmıştı. Yazdığım sahne aslında Amelie'nin sevdiği adamla kurduğu hayatın devamındaki gibiydi. Doğum gününde sana hevesle turta yapışım hep bundandı. O aşkı hissettiğim içindi. Şu an biraz karıştırmış olabilirim kafanı ama şöyle düşünüyorum, o kızın yalnızlığını ya da içinde duyduğu o duyguların yoğunluğunu belki de şu dünya üzerinde en iyi ben bilirim. İddialıyım bu konuda, tez bile yazabilirim. :))
Zihnimde farkında olmadan seninle hayalini kurduğum o evin salonu yeşil renkteydi, bunu da söylemek istiyorum. Hafif loş ışıklar, tatlı ambians ve arkada hafifçe çalan o şarkılar... Bu hayali sadece sen gelip tamamladın. İlk yalnız kalışımızda kendimi tutamayıp seni öpüşüm, ilk öpücüğün bana ait oluşu hep bundan ya da bir fotoğrafında boynuna ithafen öpücük kondurmak isteyişim de bundan. Seni öpmelere doyamamak var ya, işte hep bu his yüzünden. :))
Derin bir nefes alıp sakince bıraktığımda yapmak istediğim tek şey o üç büyülü öpücüğü dudağının köşesine, boynuna ve gözün ile alnın arasındaki o tatlı kısma kondurmak. Hissederek öpmek. Sonra sana sımsıkı sarılıp huzurla uyumak istiyorum.
Ben Amelie'yi izlerken o son kek sahnesinde çok içerlemiş ve ağlamıştım. Şimdi bile aklıma geldikçe gözlerim dolar. O çaresizliği iliklerime kadar hissetmiştim, nasıl dolmasın bu gözler? Peki peşinden gelecek o mucizenin sen olduğunu bilebilir miydim? Elbette bilemezdim, sadece hayalini kurduğum tatlı bir andın benim için. Şimdiyse filmin son sahnesindeki mutluluğu, huzuru hissediyor ve yaşıyorum sayende...
İyi ki sevgilimm, iyi ki gelip çaldın kapımı. İyi ki gözlerim gözlerine değdi, tenim tenini hissetti. Nefesim oldun, sensizlik boğuyor şimdi beni ve bil ki ayakta güçlü kalabiliyorsam birlikte hayalini kurduğumuz ve benim zamanında imkansız gördüğüm o eve kavuşacak olmamızdır sebebi.
Seni sevgilerin en masum, en saf hali ne ise o şekilde seviyorum. Bunu iliklerimde hissediyorum, artık kendi iç dünyamda dahi yalnız değilim. İç dünyamın her duvarında seninle yan yana olduğumuz fotoğraflar asılı ve yanımda sen varsın. Başım omzuna dayalı ve sana gözlerine baktığım her an kalbim yerinden çıkacakmışçasına aşığım.
İçimdeki o yalnız kızı bulduğun ve bırakmadığın için sana minnettarım. 🖤
Dipnot: Şu canına yandığım filmi seninle bir daha izler miyiz? Peki kabartma tozum bitince almak için en yakın markete gidip hemen getirir misin? O zaman şu büyülü öpücükleri de çokça kondurur musun tenime? Beni sımsıkı sar ve bulduğun her an öpücüklere boğ olur mu? :))
Filmde diyordu ki insan zamanı durdurmak istediği yere aitmiş, ben zamanı sende durdurdum. Asla yaşlanmayacak ruhumuz. Seni çooooook seviyorum. ❤
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
1 note · View note
freedomfromscratch · 3 years ago
Text
Merhaba Sevgilim..
Bu sayfanın adını Merhaba Sevgilim mi yapsaydım acaba diye düşünüyorum. Eğlenceli bir düşünce. :D
Neyse haydi iç dökeyim, dünden beri beynimde dönen bir cümle var: Güzel şehir demişlerdi.. Ben bana iltifat edilmesine çok uzak kalmışım, kendim milyon tane güzel kelime sayarım ama bana böyle bir şey ile gelindiğinde beynim algılayamayabiliyor, affet. Biraz da senin gibi tatlı dilli birisi ile karşılaşmamaktan da kaynaklı tabi bu. Öyle tatlı dillisin ki gözlerimi dolduruyorsun. Sen benimle konuşurken, elin yüzümü okşarken, bana bakarken öyle titriyor ki kalbim sanki o an dünyanın en güzeliymişim gibi hissediyorum. Bu his zamanla geçer mi acaba dedim ama -bence harika bir olay- geçmiyor, her seferinde küçük bir çocuk gibi koşuyor yüreğim. Ben mutluluktan havalara uçuyorum seninle. Artık biliyorum ki ömür boyu böyle güzel olacak. :)
Dün konserde -zamanında sana da ilettiğim- bağıra bağıra söylediğim bir şarkı vardı. O şarkıyı sen duymazken uzaktan sana çok kez söyledim. Bu kez bu post sonuna ekleyeceğim şarkı o olacak. Ben sana söylediğimi sanıyordum bu şarkıyı, zamanla bana öyle güzel bir dönüş yaptın ki sanki şarkıyı sen bana söylüyormuşsun hissi uyandırdı. Hani öyle bir şey ki, şarkı baştan sona ilerlerken ilk olarak sevgilisini (ya da sevgili olarak gördüğü kişiyi mesela bakınız ben haha) öven sözlerle başlıyor. Sonra kendinin farkında değilsin, aynaya bir bak ve içindeki cevheri gör diyerek devam ediyor. Ay hatta dur aşağıya şarkının tüm sözlerini yazacağım, okurken daha anlamlı. :D
Ama başta şarkıyı da aç, çalsın arkada. :))
Ona dünyaları verin
Hak eder en iyileri
Bu devir bilmez deli kalbi hiç onunki gibi
Ona yıldızları verin
Parlayamaz hiçbiri
Gözleri kimselerin ışıldayamaz onunki gibi
Onun ki gibi
Onun ki gibi
Gökyüzü izler gülüşürken biz o günkü gibi
O günkü gibi
Söylenmez ama
İçimden derim
Hangi rüzgar attı seni buraya
Aynı dalgalar etti mi seni de alabora
Farkında değilsin kendinin
Aynalar söylesin madenlerin yerini
Madem ki böylesin kim bilir
Hangi hüznün hediyesi bu masum yüreğin
Söyle sevgilim
Kim üzdü seni
Bebeğim kim üzdü seni
Bunu kimya ne de fizik
Kavrayamaz hiç bilim
Göz göze gelmek yerçekimini altüst edebilir
O da bana dokunduğu gibi
Zamanı durdurabilir
Biz bir olurken dünya nasıl her gün dönebilir
Bu günkü gibi
Ve dünkü gibi
Gökyüzü izler öpüşürken biz hayat bir çeşit
Oyunmuş gibi
Söylenmez ama
Kazanmış gibi
Farkında değilsin kendinin
Aynalar söylesin madenlerin yerini
Madem ki böylesin kim bilir
Hangi hüznün hediyesi bu masum yüreğin
Söyle sevgilim
Kim üzdü seni
Evet, okuduk mu sözlerimizi? :) Okuduysak devam ediyorum, işte bu şekilde seni sevdim. Uzaktan uzağa, "Söyle sevgilim kim üzdü seni?" dedim. Çünkü içimde seni üzen herkese karşı savaş açan bir kız vardı. Gözleri yıldız gibi ışıldarken feri söndürülen bu adama sebep kimse savaşacaktım. O sebeple anlamı büyüktü bu şarkının bende. Şimdi düşünüyorum da sen iyi olduktan sonra ben savaş meydanında ölsem de gam yemezdim. :)
Hep diyorum sevgilim, canım senin. İnan ki gönüllü katıldım ben bu işe. Gönlümü de koydum ortaya, savaş varsa uğruna savaşmaya değecek tek kişi sendin benim için. Sonra olaylar öyle bir gelişti ki, savaşı kazandık. Bir baktım uğruna iyi olsun diye savaştığım adam iyileşmiş, üzerine diyor ki seni korumak için elimden geleni yapacağım.
-NE?
Tabi ki tüm topraklarımı teslim ettim anında. Zihnim şey diyordu o an:
-FETHET BENİ! :D
Sonra yukarıdaki şarkı her üzülüşümde, her güçten düşüşümde sanki sen bana söylermişçesine bir hâl aldı. Şarkıya bak, sihirli bir şarkı. Bu sebeple bu konser benim için çok önemliydi. Bağıra bağıra söyledim, sesim kısıldı ama yine olsa yine bağıra bağıra söylerim. :)
Bugünle tam 1 yıldır, hayatım bana bayram. Omzuna başımı koyduğum andan beri cennetteyim sevgilim. Betüş'ün fidan hâli seninle hayat buldu, kök saldı. Cennet toprağı gibisin inan bana, sadece sen hayat verdin. Bu dal kuruyup gidecekti, durumumu sadece sen bildin, gördün ya da hissettin ve çıktın geldin. İyi ki geldin. Ya gelmeseydin?
Öncelikle gözlerine teslim oluşumun, daha sonrasında fikirlerine, cümlelerine, duygularına aşık oluşumun; yanımda oluşunun 1. yılı kutlu olsun aşkımmmm.
Evet sana doya doya AŞKIMMMMMM demek istiyorum. Bu kelime benim için ilk kez bu denli anlamlı, ilk kez bu kadar hak eden birisi için söyleniyor. Hatta bence bu kelime gerçekten ilk kez dünya üzerinde anlamını bu kadar iyi karşılıyordur, bu iddiaya varımı yoğumu yatırır, kazanırım. O derece eminim. :))
Ee o zaman şey diyerek bitireyim bu yazıyı, bir yıl öncesine giderek bitireyim;
DAHA FAZLA BÖYLE KONUŞMAYA DEVAM EDERSEN SANA EVLİLİK TEKLİFİ EDECEĞİM!
( ASLINDA DEMEK İSTEDİĞİM BENİMLE EVLENİR MİSİN? :D )
Sevgilerimle, Sevgilin.. :))
0 notes
freedomfromscratch · 3 years ago
Text
Merhaba Sevgilim..
Şey diye mi başlasam "Yoluna taş koydum ellerin olma diye" ya da "Dene yine alev alsın dudağım öperken seni.."
İnan birçok şarkı ile yükselebilirim sana, içimde öyle bir mutluluk var. Aşk şarkılarını böyle tatlı söyleyebileceğim bir adam hayatımda olmaz diye düşünmüştüm, ölümsüzlük için ölüyorum mutluluktan. Sonsuzluk var bu işin ucunda, hem de seninle. Gerçek anlamda ömrümün, şu zamana kadar süregelen hayatımın en güzel günlerinden birisini sundun bana. Böyle güzel yaşanabiliyor muymuş gerçekten? Ben hep filmlerde olur diyordum, yok gerçek olmaz diyordum. Hani uzaktan bu denli mutlu olan çiftleri görsem illaki anlaşamadıkları bir nokta vardır yani o kadar da olmaz diyordum; o kadar da oluyormuş. Bal gibi oluyormuş, çok şaşkınım. Nasıl böyle güzel olabildiğine dair hiçbir fikrim yok. Yaratılış hamurunun kalitesine diyecek olumsuz tek kelimem yok. Sana doyasıya bakmak ah.. Doyamıyorum ki. Boynuna kendimi gömsem orada sonsuza dek kalsam. Dedim ya sana, aşkın dereceleri varsa; ki ben sana aşık bilirdim kendimi, bugün en üst seviyede yaşadım bu aşkı seninle. Hissedilebilecek aşkın zirvesi ne ise, oradaydım. Nasıl güzeldin nasıl tatlıydın, keşke seni kendi gözümden gösterebilsem sana. Kollarındayken gözlerimi bir kapadım, dünya umrumda olmadı. Dudakların o an hayattı bana, sanki öpmesem yaşayamayacakmışım gibi. Sana bu kadar yakın olmak.. Tarifi yok hissettiklerimin. Sanki teninde bir mıknatıs var, beni kendine çekiyor. Ellerin belimdeyken sımsıkı sar, gerekirse nefessiz kalayım diyorum. Çünkü o an ne kadar nefessiz kalacakmış gibi olsam tek nefes sen oluyorsun bana. O an baştan ayağa aşk oluyorum, aşk doluyorum. Aşktan ölüp yine kollarında diriliyorum. Hayatsın, nefessin, sonsuzluksun benim için. Seninle sürecek olarak uzun ömrü sabırsızlıkla bekliyorum. Yaşayacağımız, yazacağımız çokça anı biriktirmek dileklerimle..
Sana kahve kafeinin aç karnına çarpıp baş döndürmesiyle vücudu titretmesi kadar etkili ve on bin yüz milyon baloncuk kadar fazla aşığım; hatta belki daha da fazlası... Kim bilir? :)
Tumblr media
1 note · View note
freedomfromscratch · 3 years ago
Text
Merhaba Sevgilim.. :)
Bu yazıları okurken eklediğim şarkıları aç, arka planda çalsın. Ben bu yazıları yazarken ek olarak seçtiğim şarkıları da dinliyorum. Belki sen de dinlerken hem yazılan anları hem de şarkı çalarken yaşadıklarımızı hatırlatır ve o güzel duyguları tekrar yaşatır sana da. :)
Evet sevdiceğim, sen benim şarkılarımsın; çünkü, ben her şarkıda seni ilmek ilmek işliyorum. Her şarkı için bir anı biriktiriyorum. O şarkı çalarken sen geliyorsun gözümün önüne. Şimdi de bu tatlı şarkıyı dinlerken gözlerin aklımda. Evet sevgilim, şarkıların her çalışında sen hep benim yanımdasın. Bana öyle güzel bakıyorsun ki zaman akıyor olsa bile benim için duruyor o an. Uzun uzun bakmak istiyorum gözlerine ama içim öyle hoş oluyor ki sanki gözlerinle kalbime sarılıyorsun. Sarılışının verdiği sıcaklıkla eriyorum. Ben böyle güzel sevilmedim hiçbir zaman. Sana öyle minnettarım ki.. Hem minnettar hem aşığım. Çok aşığım. :))
Haydi şimdi konuyu değiştirelim bakalım. Bana bir soru sordun, Galata'ya çıkmak istediğini söyledin soru öncesinde. Galata Kulesi'nde edilen evlilik teklifleri ya da Galata'ya ilk kiminle çıkarsan onunla evlenirsin rivayeti doğru mudur? Doğru değil dedim sana ama belki de doğrudur. Ben bunun da doğrusu ile karşılaşmadım ki hiç. Sana bir itirafım olacak. Ben o kuleye bu zamana kadar en çok seninle çıkmak istedim. Bunu bir kere de dile getirdim ama sen öyle keskin şekilde reddettin ki bir daha bunu istemeye korktum senden. Benimle orada bulunmayı istememen de üzdü beni ama sana söylemedim. Esprili bir şekilde geçiştirdim konuyu. Yalnız bu reddedişin için kızmadım sana, hiç kızmadım hem de. Bir bildiği vardır dedim. Sadece kalbinin bir mekanı temelli kendine kapatacak kadar yaralı olması ve bunu düzeltemeyecek olmam üzdü beni. Kalbini ellerimin arasına alsam, öpsem iyi etsem ve yerine koysam dedim içimden. Senin canın acıdıkça, gözlerinin derininde bunlara şahit oldukça oturdum bir köşede sadece üzüldüm. Bir de şunu öğrendim ben bu zamana kadar. İyileşmek istemeyen bir insanı iyi edeceğim diye çaba sarf etmek sadece şifacı olmak isteyen kişinin ömrünü kısaltmaktan başka işe yaramıyor. Çaba var evet ama boşa çaba, vakit kaybı, zarar ve ziyan.. Bu sebeple sen iyi olmak isteyene kadar seni rahatsız etmeyecek şekilde gülen yüzümle senin gözlerinin içine baktım. Gözlerimin içine yerleştirdim gülücükleri bana baktığında sen de gül diye. Sonra sarıldım sana, çok sarıldım. Bulduğum her fırsatta öptüm. Ne zaman ki sen iyileşmek istediğini fark ettirdin o zaman cesaret edebildim sevgi sözcüklerini kullanmaya. O vakitten sonra dileklerimi sözlerime döktüm. Benim için zirve ise Galata'ya benimle çıkabileceğini söylediğin an olmuştu. O an yaşadığım şaşkınlığı anlatamam. İçimden bir müddet inanamadım. Çünkü ben hep istedim ki İstanbul'u o güzel manzarayı izlerken orada tamamlandığımı hissettiğim kişi ile sarılayım. Sarıldıkça bütün olayım, tam olayım. Ben kavramım "Biz"e evirilsin ama öyle bir Biz olsun ki Ben gibi.. Ben aynaya baktığımda seni göreyim istedim. Gözlerine baktıkça kendimi göreyim, gözlerime baktıkça kendini gör. Böyle tamamlanayım istedim ama sen çıkmak istemeyince ve anılarına saygın olup o anıları bozmak istemediğini söylediğinde seni bırakmak istemediğin o kısım ile baş başa bırakmak istedim. Şayet seninle bu konuşulan gibi gittiğimizde gelmeseydin yukarıya, aşağıdan izlemek isteseydin yine, ben en tepeye çıkıp hüzünlü hüzünlü izleyecektim. Üzüntümü sen de görmemiş olacaktın. Derin derin iç çekecektim. İç çekerken de kalbim çokça kan kaybedecekti. Sonra aşağı inip yüzüme sahte bir mutluluk ve memnuniyet maskesi takıp "Yukarısı çok güzeldi, o kadar güzel bir manzara kaçırdın ki derdine yan." diyecektim. Ama şimdi olur da en tepeye çıkar ve izlersek bana sımsıkı sarıl. Alamadığım tüm teklifleri silip süpürecek bir söz söyle sevgilim. Evleneceğimizden bahsedelim deliler gibi. Gülelim, belki mutluluktan ağlayalım. İkiyken bir olalım. Bence rivayete göre evlenmeye gerçekten niyeti olan iki insan birbirine Galata'nın tam tepesinde ölene dek birlikte olmaya söz verirse ve her şey de yolundaysa bu kabul olur. O iki insan öyle güzel bir evlilik yaşar ki her an Galata'nın tepesinden o güzel manzarayı izliyormuşçasına anılarını izler yıllar geçtikçe. Bizim rivayetimiz de böyle olsun, olmaz mı? :)
Gerçi bana sorarsan Galata'dan manzarayı izlemek mi yoksa Tam dibinden Galata'yı izlemek mi diye, ben ikinci seçeneği seçerdim. Manzara elbette güzel, asla kötü değil ama o büyüleyici kulenin güzelliği ile mest olmak bambaşka. İşte bu duyguyu bir de seninle göz göze geldiğimde hissediyorum. Eh zaten biliyorsun, sen benim Galata'msın. Boşuna "Pyrgos mou" demiyorum :)
Yine de umarım Galata'ya evlenmeden önce çıkabilmiş oluruz. Çıktığımızda sana sımsıkı sarılacağım. Sen de beni öyle sıkı sar ki kemiklerim kemiklerine işleyecekmiş gibi olsun. Bir zafere kavuşmuşuz gibi sarıl. Evimizdeymişiz de bunun mutluluğunu kutluyormuşçasına sarıl aşkım. Sonra orada bir köşe belirleyelim, uzunca bir müddet kalalım. O an ölene dek hatırımızdan çıkmasın. Seninle Galata'da ilk anlarımı zihnimin en unutulmayacak anılar köşesine saklamak istiyorum.
Son olarak demeliyim ki, bir önceki yazıya atıfta bulunmak olsun bu, bir hareketinde bir sözünle beni boğulduğum bataklıktan çekip çıkardın. Bu kadar çabuk koşabileceğini düşünmemiştim. "Marifet tepesine çıkıp seyretmek değilmiş memleketi. Marifet olan bir köşesinden duvarına yaslanırken de mutlu olmakmış sevdiğin omuzunda sana ömrünü teslim ederken.. 🍷" Ömrüm sana feda olsun, ben seninle ölümsüzlüğü bulmuşum; bırakmam. Ölümsüzlüğüm, sonsuzluğumsun.
Ben artık her sabaha seninle uyanmak her geceye seninle son vermek istiyorum. Turgut Uyar demiş ya "Ama Allah bilir ne yalan söyleyeyim; yanında ihtiyarlamak istiyorum." İşte tam da böyle aşkım, yanında ihtiyarlamak istiyorum. :)
Megalos Pyrgos..
Σε αγαπώ Μεγάλος Πύργος. 🍷🖤
3 notes · View notes
freedomfromscratch · 3 years ago
Text
Merhaba Sevgilim..
Buraya bu ağlamasını durduramayan, kendi kendine zırıldayan halimle yazı yazmaya başlayacağımı hiç düşünmemiştim. İnan bana planlarımda çok daha farklı şeyler vardı, olmadı. Aylar öncesinden açtığım bu hesabın yazılarını buraya ekleyecekken bir defterde toparlayıp tarafına teslim ettim ama ikimizin de aynı anda ulaşabileceği bir platform sanırım daha uygun olacak gibi. O halde başlıyoruz, bundan böyle her iç döküşüm buradan ulaşacak tarafına. Tıpkı şimdi olacağı gibi.
Şu an içimdeki harabelerin altında kendi halimde büzülmüş şekilde sessiz sessiz ağlıyorum. Belki yanında olsam sımsıkı sarılır ağlamama izin vermezdin. Daha kolay atlatılırdı o zaman her şey. Şimdi böyle düşününce ulaşamadığımız o çatının altında olacağımız günler daha da uzaklaşmış gibi geliyor ve gözlerimi daha da çok dolduruyor. İçimin toz dumanından nefes alamıyorum. Olay burada ev bulamamamız değil ki, benim için burada olay; her dakika senden uzak kalarak yaşamak. Çünkü senin yanında bulduğum o huzur alanına öyle çabuk öyle çok alıştım ki uzak kalmak canımı acıtıyor. Tabi bir de bugün yaşadığımız benim eski travmalarımı yeniden hortlatan mini mini yeni bir durumumuz da bulunuyor.
Maalesef burası sevgilim, işte tam da burası benim çok defa kırılıp incindiğim yer. En çok kanadığım, kan kaybettiğim büyük savaş meydanımın tam da merkezi. Benim için burası Şebnem'in dediği gibi mayın tarlasının tam ortası. Tekrar gücümü toparlayıp patlayan mayınların oluşturduğu harabelerin altında canlı kalmaya çalıştım zamanında. Aylarımı hatta yıllarımı aldı bu kısmın yaralarını iyileştirmeye çalışmak. Yalan değil, sen geldikten sonra iyileşmeye başladı yaralarım. Sen yokken sadece kabuk bağlıyordu, sonra benim arsız parmaklarım kabukları tekrar kaldırıyordu yerinden bir hışımla ve baştan kanıyordu yaralar. Sen geldiğin zaman ben yaralarımın üzerindeki kabukları soymayı unutup kafamı kaldırdım. Yüzünü yıllar sonra o zaman gördüm. Hayran kaldım, geçmişi yeniden hatırladım ama bu kez can acıtanından değildi. Özlem duyduğum ışıldayan bir çift gözün tatlı hatırasıydı. Sonra gözlerinin güzelliğinde deryalara bıraktım kendimi. Çakır gözlerin yosun yeşilinden çimene oradan berrak bir su gibi parıldayan bir göl kıyısına döndü. Böyle böyle unuttum yaralarımı ve bir bir kabuk bağladıktan sonra kabuklar kendiliğinden düştü iyileşerek. Bugüne gelene kadar da yaralarımın hepsi geçti bildim. Geçti dedim kendime, dedim de hâlâ en derin olan yaram geçmemiş, nereden bilebilirdim? Yüzleşmemiştim ki. Sonra korktuğum başıma geldi. Ben birlikte olduğumuz süre boyunca ilk kez canımın acısından ağladım bugün. Başta tuttum kendimi ağlamamak adına. Aynada karşılaştığım yansımamda güçsüz görünmekten ve geçmişe ağlamaktan haya ettim ama başaramadım. Ağladım.. Bu kez kendime kızıp sinirimden ağladım. Aynı sınava defalarca girmekten daha berbat olan başka bir şey var mı? Sanmam.. Bıktırıyor bir yerden sonra, istiyorsun ki bir an önce geçsin ve bitsin. Artık son bulsun bu imtihan ve bir adım sonrasında gelecek olan özgürlüğe ya da varsa yeni sınavlara hazırlanayım istiyorsun da olmuyormuş işte öyle. Bak durmuyor gözyaşlarım, durmadan akmaya devam ediyorlar. Ben doğru zamanda yanlış insanlara fazlaca vakit harcadım, en büyük pişmanlığımdır bu. Artık hayatımda aynı evrelerden bir kez daha geçerken -bu kez doğru insanlar hayatımdayken- kaçırdığım zamanı yakalamaya hiç değilse telafi etmeye zorluyorum ama yolumuzda çıkan bu aksilikler beni senden ayrı tutuyor. Ben artık ağlayacaksam bile kollarında teselli bulmak istiyorum. Ağlamayı da hiç sevmiyorum mesela ama illaki akacaksa gözlerimden bu yaşlar, senin ellerinde son bulsun. Ben yalnız ağlamayı istemiyorum, çünkü bu ağlamak bir başlayınca dinmiyor. Nefret ediyorum bu durumdan.
Şimdi ardından ağladığım, boşa harcadığım onca zaman koca bir boşluk yarattı içimde. Aslında varlığını bilmesem belki hâlâ kabuklarımı koparmaya ve yaralarımı kanatmaya devam edecektim. Kaybettiğim zamanlara da yanmayacaktım yara, kabuk ve kan döngüsüne kapılarak. Ama şu an senin varlığını biliyorum ve en çok budur benim canımı acıtan. Dünya üzerindeki sensiz geçe vakitlerimi düşündükçe aklımı kaçıracak gibi oluyorum. Senden uzakta kaldıkça hayatı kaçırdığımızın farkına varıyorum. Bu da beni huzur bulduğum o göl kıyısından sanki çekip bataklığa saplıyor. Öyle içine çekiyor ki o bataklık, sanki hiç kurtulamayacakmışım gibi. Sanki sana hiç kavuşamayacakmışım gibi.. Vaktim doluyor, saatin tik takları beynimi dolduruyor. Sanki her seste bir parçam daha gömülüyor o bataklığa ve korkarım ki harabelerimde oturup ağlarken gözyaşlarımın oluşturduğu bu bataklık beni boğup toprağa karıştıracak. Üzerime herkesten önce en çok karanlık yanım toprak atacak. Çok korkuyorum sevgilim. Senin olmadığın bu insan içindeki yalnızlıktan, senden başka kimsenin beni kurtaramayacağını bildiğimden, bu bataklıkta kendi kendine boğulmaktan çok korkuyorum. Tut elimden çek çıkar beni ne olursun. Ben çıkmaya çabaladıkça daha da çok battığımı fark ettim. Sensiz kalmak artık bu denli zor benim için.
Sözü sonlandırsam iyi olacak gibi. Peki sana bir soru, bataklıkta boğulsan son sözlerin ne olurdu? Ben boğulacak olursam şayet, olur da yetişemezse ellerin beni çekip kurtarmaya, iyi ki geçtin hayatımdan umudum diye bağıracağım. Belki duyarsın beni belki duymazsın, bilemem. İyi ki geçtin bu ömürden, iyi ki sevdim seni ömrümce. Bana yaşattığın şu kısacık zaman diliminde kafamı kaldırıp gökyüzüne bakmayı hatırlattın yeniden. Şimdi boğulsam bile gözlerim gökyüzünden bir dem ayrılmayacak çünkü bunu bana sen öğrettin. Ben yine kendi beceriksizliğim ile bir anda düştüm bu bataklığa ama boğulacaksam bile senin adını söyleyecek bu dilim. Ama sen yine de beni bana bırakma ne olursun, elimi tutanım sen ol. Hatta tut elimi buradan, bu mayın tarlasının ortasında oluşan bataklıktan gidelim. Söz üstüne çamur bulaşırsa ben temizlerim.
Seni çok seviyorum..
4 notes · View notes