Text
0 notes
Text
0 notes
Text
0 notes
Video
“Dog keeps the peace at the farm”
(Source)
28K notes
·
View notes
Text
0 notes
Text
Askerlik Yasa Tasarısı Üzerine!
Milâttan önce 209 yılında Metehan tarafından kurulduğu kabul edilen, iki bin iki yüz yıllık bir geçmişe sahip olan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), geleneksel yapısı ve disipliniyle, tüm dünya ordularına örnek teşkil etmiştir.
TSK, kuruluşundan itibaren, daima önceliğini “Yurt Savunması”na vermiş, ülkü birliğiyle yaşayan Türk Yurdundaki, Türk Milleti’ni ve Türk Birliğini koruyup, kollamayı temel amaç edinmiş, gelenekçi bir yapıdır.
Bu büyük orduyu oluşturan Türk Milleti’nin her ferdi, askerliği “Vatan Borcu” olarak görmüş, ve ordusunu gönlündeki en kutsal yerde tutmuştur.
TSK, şanlı tarihinin her döneminde “Devletçi” bir yapı olarak, kendisini daima devletinin bir parçası ve yılmaz koruyucusu olarak gördüğü için, tarih boyu imparatorluklar yıkılıp, yeni imparatorluklar kurulsa da, her zaman devletçi yapısını korumuştur.
TSK, “Milletin Bağrından” Çıktığını tarihin her döneminde kanıtlamıştır.
TSK için esas olan devletin bekasıdır.
Birinci Dünya Savaşından yenik olarak çıkıldığında, ülke işgâl edildiğinde, ordunun tüm güç ve imkânları elinden alındığında, tam “Türk’lerin işi bitti” dendiğinde, Milletine ve ordusuna sonsuz güvenen, Atatürk, bu ordunun en büyük gıdası olan, inanç ve azim faktörünü tüm dehasını kullanarak milletine ve ordusuna kazandırarak, tarihte eşi, benzeri görülmemiş bir başarıyla, kurtuluş savaşını, Türk milleti’nin muhteşem zaferiyle sonuçlandırmıştır.
Kurtuluş savaşından sonra, “Tam Bağımsız” Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılırken, aynı zamanda “Tam Bağımsız” Türk Silahlı Kuvvetleri de geleneksel yapılarına ve hücrelerine dokunulmadan, “demokratik ve devletçi” bir anlayışla yeniden yapılandırılmış, tarihinden ve “Cumhuriyetin Kurucu Değerlerine bağlı”, “Atatürk’çü, Lâik, Çağdaş, Modern ve Güçlü” bir ordu olarak, yeniden doğmuştur
TSK, Anayasanın kendisine vermiş olduğu yetki ve sorumluluklarını her zaman yerine getirmiştir.
TSK, demokrasinin sekteye uğradığı her dönemde, üzerine düşen görevi yerine getirmiştir. bu süreçlerdeki müdahaleleri her ne kadar tartışılsa da, sonuç itibariyle asla “Cuntacı” bir ordu olmamıştır. Çünkü TSK, Anayasanın içinde yer alan “İç Hizmet Kanunu”ndan aldığı yetki ve sorumluluklarla müdahalelerde bulunmuş ve gerekli ortam sağlandıktan sonra, yerini parlamenter düzene bırakmıştır.
Ordunun “Komuta Kademesi”ni oluşturulan Subayları, Askeri Liselerden başlayarak, Harp okullarında askeri bilgilerin yanı sıra, demokrasi ve Atatürk Doktrinleri konusunda çok ciddi bir donanıma sahip subaylar/komutanlar olarak mezun olmuşlardır.
Aldıkları eğitim seviyesi ve kalitesi, sivil lise ve üniversitelere oranla çok daha üst düzeydedir.
TSK’nın bu eğitim yapısı, bir çok ülkenin de dikkatini çekmiş ve kendi gençlerinin de Türk Askeri Liselerinde ve Harp okullarında eğitilmelerini sağlamışlardır.
On yıl öncesine kadar, Atatürkçü ve Laik çizgisinden asla taviz vermeyen TSK, yaklaşık on yıldan bu yana, bilinen bazı düşmanlar tarafından, önce itibarsızlaştırılıp, daha sonra da eritilerek, yok edilmeye çalışılmaktadır.
Özellikle 15 Temmuz sürecini takiben, ordu içerisindeki tasfiyelerden sonra, iktidar partisine yakın, cemaat ve kadroların referansıyla, TSK bünyesine dahil edilen ve önemli bir mevcuda sahip, “uzman” kadrosu, ordu içerisinde ciddi bir siyasi örgütlenmeye gitmektedir. Bu örgütlenmeler, ordunun geleneksel disiplin yapısını, imkân ve kabiliyetlerini köreltebilecek, hatta yok edebilecek bir yolda hızla ilerlemektedir.
Mevcut komuta kademesinin bu yapılanmaya kayıtsız kalmaları sonucunda, bu kesim, bazı siyasi görüş simgelerini cesaretle kullanmakta, meşruluğu tartışılan isimleri kendilerine “komutanlarının”da üstünde liderler olarak görmekte, dinsel temaları komutanlarının önünde bile çekinmeden, cesaretle kullanma ve çektirdikleri video yada fotoğrafları umursuzca sosyal medyada paylaşmaktadırlar.
bu tehlikeli gidişat, ordu içerisinde kabul ve hoşgörü buldukça, çok daha sınır tanımaz ve tehlikeli bir boyuta gelecektir. sonuçları hem TSK için, hem de ülkemiz için çok ağır olacaktır.
783.562 Kilometrekarelik yüzölçümü ve Seksen iki milyonluk bir nüfusa sahip ülkenin, TSK mevcudu, bu gün itibariyle yaklaşık 370 bin kişidir.
Yeni askerlik yasasıyla birlikte, bu mevcudun yarıya ineceği ön görülmektedir. Askerlik süresinin de altı aya indirileceği, hazırlanan yasa taslağında yer almaktadır. Bu kadar kısa bir sürede “muharip” bilgi ve yeteneklere sahip asker yetiştirmenin, imkân ve ihtimali yoktur.
Sınırlarımızda mevcut üç ülkenin neredeyse fiili savaş halinde olması ve kendi topraklarımızdaki pkk terör örgütüyle sürekli çatışmaların olduğu bir süreçte, ordunun kodlarıyla bu derece fütursuzca oynanması, büyük bir vatan hainliğidir. Hatta tamamen “işgâl Hükûmeti” davranışıdır.
Bu yasa teklifine “sadece TBMM’deki muhalefet partileriyle değil, topyekün, Milletçe karşı çıkılmalıdır.
Bu, her bir Türk Vatandaşı için, Namus ve Vatan Borcudur.
Sevgi ve Saygılarımla,
Ferhan FEYMAN
14.06.2019
FERHANFEYMANTV
1 note
·
View note
Text
Askerlik Yasa Tasarısı Üzerine!
Milâttan önce 209 yılında Metehan tarafından kurulduğu kabul edilen, iki bin iki yüz yıllık bir geçmişe sahip olan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), geleneksel yapısı ve disipliniyle, tüm dünya ordularına örnek teşkil etmiştir.
TSK, kuruluşundan itibaren, daima önceliğini “Yurt Savunması”na vermiş, ülkü birliğiyle yaşayan Türk Yurdundaki, Türk Milleti’ni ve Türk Birliğini koruyup, kollamayı temel amaç edinmiş, gelenekçi bir yapıdır.
Bu büyük orduyu oluşturan Türk Milleti’nin her ferdi, askerliği “Vatan Borcu” olarak görmüş, ve ordusunu gönlündeki en kutsal yerde tutmuştur.
TSK, şanlı tarihinin her döneminde “Devletçi” bir yapı olarak, kendisini daima devletinin bir parçası ve yılmaz koruyucusu olarak gördüğü için, tarih boyu imparatorluklar yıkılıp, yeni imparatorluklar kurulsa da, her zaman devletçi yapısını korumuştur.
TSK, “Milletin Bağrından” Çıktığını tarihin her döneminde kanıtlamıştır.
TSK için esas olan devletin bekasıdır.
Birinci Dünya Savaşından yenik olarak çıkıldığında, ülke işgâl edildiğinde, ordunun tüm güç ve imkânları elinden alındığında, tam “Türk’lerin işi bitti” dendiğinde, Milletine ve ordusuna sonsuz güvenen, Atatürk, bu ordunun en büyük gıdası olan, inanç ve azim faktörünü tüm dehasını kullanarak milletine ve ordusuna kazandırarak, tarihte eşi, benzeri görülmemiş bir başarıyla, kurtuluş savaşını, Türk milleti’nin muhteşem zaferiyle sonuçlandırmıştır.
Kurtuluş savaşından sonra, “Tam Bağımsız” Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılırken, aynı zamanda “Tam Bağımsız” Türk Silahlı Kuvvetleri de geleneksel yapılarına ve hücrelerine dokunulmadan, “demokratik ve devletçi” bir anlayışla yeniden yapılandırılmış, tarihinden ve “Cumhuriyetin Kurucu Değerlerine bağlı”, “Atatürk’çü, Lâik, Çağdaş, Modern ve Güçlü” bir ordu olarak, yeniden doğmuştur
TSK, Anayasanın kendisine vermiş olduğu yetki ve sorumluluklarını her zaman yerine getirmiştir.
TSK, demokrasinin sekteye uğradığı her dönemde, üzerine düşen görevi yerine getirmiştir. bu süreçlerdeki müdahaleleri her ne kadar tartışılsa da, sonuç itibariyle asla “Cuntacı” bir ordu olmamıştır. Çünkü TSK, Anayasanın içinde yer alan “İç Hizmet Kanunu”ndan aldığı yetki ve sorumluluklarla müdahalelerde bulunmuş ve gerekli ortam sağlandıktan sonra, yerini parlamenter düzene bırakmıştır.
Ordunun “Komuta Kademesi”ni oluşturulan Subayları, Askeri Liselerden başlayarak, Harp okullarında askeri bilgilerin yanı sıra, demokrasi ve Atatürk Doktrinleri konusunda çok ciddi bir donanıma sahip subaylar/komutanlar olarak mezun olmuşlardır.
Aldıkları eğitim seviyesi ve kalitesi, sivil lise ve üniversitelere oranla çok daha üst düzeydedir.
TSK’nın bu eğitim yapısı, bir çok ülkenin de dikkatini çekmiş ve kendi gençlerinin de Türk Askeri Liselerinde ve Harp okullarında eğitilmelerini sağlamışlardır.
On yıl öncesine kadar, Atatürkçü ve Laik çizgisinden asla taviz vermeyen TSK, yaklaşık on yıldan bu yana, bilinen bazı düşmanlar tarafından, önce itibarsızlaştırılıp, daha sonra da eritilerek, yok edilmeye çalışılmaktadır.
Özellikle 15 Temmuz sürecini takiben, ordu içerisindeki tasfiyelerden sonra, iktidar partisine yakın, cemaat ve kadroların referansıyla, TSK bünyesine dahil edilen ve önemli bir mevcuda sahip, “uzman” kadrosu, ordu içerisinde ciddi bir siyasi örgütlenmeye gitmektedir. Bu örgütlenmeler, ordunun geleneksel disiplin yapısını, imkân ve kabiliyetlerini köreltebilecek, hatta yok edebilecek bir yolda hızla ilerlemektedir.
Mevcut komuta kademesinin bu yapılanmaya kayıtsız kalmaları sonucunda, bu kesim, bazı siyasi görüş simgelerini cesaretle kullanmakta, meşruluğu tartışılan isimleri kendilerine “komutanlarının”da üstünde liderler olarak görmekte, dinsel temaları komutanlarının önünde bile çekinmeden, cesaretle kullanma ve çektirdikleri video yada fotoğrafları umursuzca sosyal medyada paylaşmaktadırlar.
bu tehlikeli gidişat, ordu içerisinde kabul ve hoşgörü buldukça, çok daha sınır tanımaz ve tehlikeli bir boyuta gelecektir. sonuçları hem TSK için, hem de ülkemiz için çok ağır olacaktır.
783.562 Kilometrekarelik yüzölçümü ve Seksen iki milyonluk bir nüfusa sahip ülkenin, TSK mevcudu, bu gün itibariyle yaklaşık 370 bin kişidir.
Yeni askerlik yasasıyla birlikte, bu mevcudun yarıya ineceği ön görülmektedir. Askerlik süresinin de altı aya indirileceği, hazırlanan yasa taslağında yer almaktadır. Bu kadar kısa bir sürede “muharip” bilgi ve yeteneklere sahip asker yetiştirmenin, imkân ve ihtimali yoktur.
Sınırlarımızda mevcut üç ülkenin neredeyse fiili savaş halinde olması ve kendi topraklarımızdaki pkk terör örgütüyle sürekli çatışmaların olduğu bir süreçte, ordunun kodlarıyla bu derece fütursuzca oynanması, büyük bir vatan hainliğidir. Hatta tamamen “işgâl Hükûmeti” davranışıdır.
Bu yasa teklifine “sadece TBMM’deki muhalefet partileriyle değil, topyekün, Milletçe karşı çıkılmalıdır.
Bu, her bir Türk Vatandaşı için, Namus ve Vatan Borcudur.
Sevgi ve Saygılarımla,
Ferhan FEYMAN
14.06.2019
FERHANFEYMANTV
1 note
·
View note
Text
“TOPAÇ FUTBOLCU” SİYASİLER!!
Herkes bilir. Yıllarca formasını taşıdığı takımdan, daha yüksek fiyat veren takıma geçen futbolcular vardır. Bunlar ya çok iyi “çalım attıkları” için, çok iyi gol attıkları için, yada trübünleri coşturduğu için transfer edilirler.
Bu gün akp futbol takımı içinde de bu futbolculardan mevcut. Futbol hayatının son dönemecine gelmiş bu topaç topçular, sahadaki yeteneklerini sergilemekten artık çok uzakta yaşlı ve yorgunlar.
Bu gün için tek yaptıkları, rakip takım oyuncularına, mensuplarına sataşarak, taraftarlarını coşturmak, galeyana getirmek.
Transferle Kulübe geldikleri ilk gün, daha önce formasını taşıdığı takımı bir çırpıda unutup, yeni kulüp formasını ve flâmasını öperek, işe başlarlar.
Bu tür topçuların taraftar nazarında geçici bir etkisi vardır. Bunlara çok fazla güvenmezler. Bir süre sonra sıradanlaşırlar. Ancak, holiganlar için çok uygun tiplerdir. Topaçlıklarıyla, Sokak, Kaldırım Kültürsüzlüğünü temsil ederler. Holiganları coşturur, saldırganlığa ve saldırıya azmettirirler.
Bu gün akp’de boy gösteren;
Devlet Bahçeli,
Numan Kurtulmuş,
Süleyman Soylu,
Tuğrul Türkeş,
Abdülkadir Aksu
Ertuğrul Günay..
Bunlardan başlıcaları.
Bu isimler, bakalım gelecek dönem akp futbol kulübü içerisinde ne tür görevler alacaklar?
Yada kapının önüne mi konacaklar?
Belki “başkan!” Jübile bile yapmalarına fırsat vermeyecek..
Sevgi ve Saygılarımla,
Ferhan FEYMAN
11.06.2019
FERHANFEYMANTV
0 notes
Text
BEKLENEN BULUŞMA!
Beklenen buluşma gerçekleşiyor;
Ekrem İMAMOĞLU ve Binali YILDIRIM buluşması, 16 Haziran, saat 21:00′den itibaren, canlı yayınla televizyonlarda olacak. Belli ki Türkiye bu yayına kitlenecek.
Burada henüz belirlenmeyen bir konu, soruların önceden hazırlanıp, taraflara verilip, verilmemesi. Bu buluşma, önceden verilecek sorulara çalışılıp gelinecek bir buluşmaysa, zerre kadar hükmü olmayacaktır.
Ayrıca, konular İstanbul’u ilgilendiren unsurlar taşısa da, İstanbul dünyanın önemli bir metropolü olarak, farklı değerlendirilmelidir.
Bu kente yapılmış ve yapılacak olanlar, başta ülkemiz insanını ilgilendirip, etkilediği gibi, yabancı ziyaretçileri de etkileyip, ilgilendirmektedir.
Şu an için her şeyden önemlisi, iktidar tarafından, türlü asılsız bahanelerle “Gasp” edilmiş olan seçmen oyları ile, seçimle kazanılmış, yasal hakkının, ülkemiz ve dünyanın gözleri önünde elinden alınan, Ekrem İMAMOĞLU’nun mağduriyetinin bu yayında dile getirilmelidir.
İktidar adayının, bu programda, İstanbul için dile getireceği seçim vaatlerinin, “neden bu kenti 25 yıldır yöneten, aynı iktidar tarafından bu güne kadar yerine getirilmediğinin” sorgulanması gerekmektedir.
Bu güne kadar hiç bir belediyecilik deneyimi olmayan Binali YILDIRIM’ın, Belediyecilik hakkındaki bilgi ve birikimleri sorgulanmalıdır.
Asılsız montaj görüntüleri ve iftiralarla yapılan “kirli siyaset”, örneklerle yine bu programda dile getirilmeli, tarafların yorumları istenmelidir.
Şimdiden anlaşılıyor ki, ” Akp yanlısı bir çok trol sosyal medya ve trol tv kanalları” bu yayını canlı vermeyip, montajlayarak, banttan vermeyi tercih edecektir. Bunu önlemek için mutlaka her iki tarafın yanına “SAĞIR-DİLSİZ ÇEVİRMENİ” konumlandırılmalıdır.
Sevgi ve Saygılarımla,
Ferhan FEYMAN
10.06.2019
FERHANFEYMANTV
0 notes
Text
BİLMEM, ANLATA BİLDİM Mİ??
Bir ülke düşünün, çok zorluklarla kazandığı tüm hakları ve değerleri birilerinin eline terk etmiş.
gözünün önünde, halka ait her şey hoyratça satılıyor, yağmalanıyor, yok ediliyor..
Tüm Milli değerleri alt üst ediliyor.
Ülkenin umudu çocuklar ve gençler eğitimsiz ve kültürsüz hale getirilerek, sorgulamadan, araştırmadan uzak tutuluyor.
Geleneksel devlet yapısı hiçe sayılıp, tek kişinin tasarrufuna teslim ediliyor.
Hukuk devletinden, aşiret yönetimine geçiliyor.
Anayasa ile belirlenmiş tüm haklar ihlâl ediliyor.
bir kişinin emriyle insanlar hapse atılıyor, ya da serbest kalıyor veya hiç yargılanmaya biliyor.
Güçlü devletler, ülkenin bir çok kurumuna, yargısına, ordusuna dışarıdan istedikleri gibi müdahale edebiliyor.
Basın susturuluyor, Mizah suç sayılıyor. halk gülmeyi unutuyor.
Din, “Antik Mısır’da” olduğu gibi, rahip kılıklı şarlatanların elinde, oyun hamuru yapılıyor.
yurt içinde ve yurt dışında ki dinci terör örgütleri, iktidar tarafından besleniyor
Ülkenin en güvendiği kurumu olan “Geleneksel” Silahlı Kuvvetleri, itibarsızlaştırılıp, mum gibi eritiliyor. yeni düzenlemelerle, Ordu içinde, çeteleşmenin yolları açılıyor.
On yıllardır üretime yönelik tek bir yatırım yapılmadan, mevcut üretim kaynakları da bir bir “satış yoluyla” kapatılıyor.
Tarım ve hayvancılık herkesin gözü önünde yok ediliyor.
Ülkenin insanları, medya ve çeşitli yöntemlerle neredeyse uyuşturuluyor.
Halk, iktidardan yeni yalanlar duyup, inanmak için, her gün sabrsızlıkla bekliyor.
Millet kavramından “Ümmet” kavramına doğru hızla ilerleniyor.
Mezhepler ve etnik kimlikler ayrıştırılarak, toplum sistematik bir bölünmeye uğratılıyor.
Toplum öyle yozlaştırılıyor ki “Çalıyor, ama çalışıyor” diye bilecek kadar insani ve ahlâki değerlerinden uzaklaştırılıyor, hırsızlığa özenen bir toplum yaratılıyor.
Seküler yaşam yerine, semavi bir yaşam oluşturuluyor. Seküler ve Lâik devlet yapısı, icraatlarda ve söylemlerde dini motiflerle süsleniyor, güçlendirilmeye çalışılıyor. hatta buna muhalefet bile alet olarak, onlar da seküler olması gereken söylemlerini dini hadisler de katarak güçlü kılmaya çalışıyor.
Kadınların ve çocukların cinsel objeler haline getirildiği, darp, taciz ve tecavüzün sosyal hayatın sıradan eylemleri olduğu, “Bedevi, orta çağ” zihniyeti toplumun hafızasına işleniyor.
Geçmiş ve tarih, halkın hafızasından silinerek, yeni bir tarih yazılmaya çalışılıyor.
Ülkenin Kurucuları ve Kahramanları itibarsızlaştırılırken, hain ve soysuzları birer kahraman gibi tanıtılmaya çalışılıyor.
Ekonomik yaşam felç olmuşken, halk türlü yollarla, tüketime teşvik ediliyor.
Hakkını arayan, kendisini anında içeride buluyor.
Herkesin birbirinden şüphelendiği, Nazi Almanya’sı dönemine benzer bir toplum oluşturuluyor.
Kimlikli ve kimliksiz milyonlarca “Mülteci” denen, Yabancının ülke içerisinde istediği gibi cirit attığı, “Sağlanan Kapitülasyonlarla” dokunulmazlığının olduğu, her türlü suçu işleyen bu kitleyle, ülkenin vatandaşlarının yüz yüze bırakıldığı, tehlikeli bir ortam oluşturuluyor.
Devletin tüm kurum ve kuruluşlarına,akademik, kültürel ve bilimsel donanımına bakılmaksızın, “Liyakat yerine Sadakat” esasına göre atamalar yapılıyor.
Ülke, çok iyi planlanmış ve kurgulanmış bir projeyle hızla parçalanmanın ve yok olmanın eşiğinde “can çekiştiriliyor.”
Ülkede tüm bunlar yaşanırken, ”ne gariptir” ki halk ve muhalefet bu gerçeği çokta fazla umursamadan, günlük hayatını her şeye kayıtsız bir şekilde sürdürüyor.
Yukarıda sıraladığım tüm bu gerçekler yaşanılan bir vakıa iken, şunu düşünüyorum;
1919 yılında Milli Mücadele’yi başlatan, Mustafa Kemal ATATÜRK’ü “Durumdan Vazife Çıkartan” ahval ve şartlar neydi?
Bu gün içinde bulunduğumuz ve bulunacağımız dehşet verici şartlardan daha ağır şartlar mı vardı?
1919 yılında topraklarımızı işgâl eden kuvvetlerin toplamı: üçyüzbin civarlarındayken, bu gün bu topraklarda bizleri düşman gören,” Mülteci kılıklı ” yabancıların sayısı 6 milyonun üzerinde!!
Bilmem anlatabildim mi??
Saygılarımla,
Ferhan FEYMAN
FERHANFEYMANTV
08.06.2019
1 note
·
View note
Text
0 notes
Text
İMAMOĞLU, HESAPLARINDA HİÇ YOKTU!
Winston Churchill 1. Dünya Savaşında, Gelibolu yarımadasına çıkarak, Osmanlı İmparatorluğunu tamamen bağrından vurmayı planlamış ve bu çıkartmayı tam bir yıl öncesinden en ince ayrıntısına kadar, kusursuz planlamıştı. Ancak, bu müthiş planında hesaba katılmayan bir faktör vardı; Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK) .. Çanakkale hezimetinin sonunda, Savaş Bakanlığı görevinden istifa ettiğinde, bu durumu itiraf etmişti. Bu gün aynı durum Akp için de geçerli. Özellikle İstanbul seçimlerinde kesin yenilecek bir lokma olarak gördükleri Ekrem İMAMOĞLU’nu doğru analiz etmemeleri, tabiri caiz se “hazırlıksız” yakalanmaları, bu güne kadar ürettikleri tüm stratejileri etkisiz kıldı. Şu an yaptıkları, Yunan ordusunun Anadolu’dan ve Ege’den (İzmir’den) geri çekilirken yaptıkları yıkım ve kırım gibi. Zaten gerçek bir “işgâl hükûmeti” olarak iktidarını sürdürmeye çalışan Akp, bundan sonraki süreçte “çirkin ve düzeysiz” siyaset politikasıyla, keçeleşmiş, orta çağ zihniyetli seçmeninin beklentilerini karşılamaya çalışırken, bitmiş ve yitik iktidarının ölüm sürecini uzatmaya çalışıyor.
1 note
·
View note
Text
Müzmin Muhalif Baykal!
Bu günlerde “El altından” bir isim siyaset sahnesine çıkartılmaya çalışılıyor. Bu isim yılların kurt politikacısı Deniz BAYKAL.
Bilindiği gibi, hayatını siyaset içerisinde geçirmiş çok deneyimli bir isim olan Baykal, ”talihsiz” kaset olayından sonra, bir miktar siyasette pasifize olduktan sonra, geçirdiği ani rahatsızlığı takiben, uzun bir süre kamunun da gözünden uzak bir tedavi süreci yaşadı. Ancak, bu süreçte, siyasetin hemen hemen her kanadından, ciddi bir siyasetçi akınına uğrayarak, bir zamanlar Rahmetli Demirel ve Erbakan gibi, siyasetin mabedi oldu.
Buraya kadar anlattıklarım, Türk siyasi yaşamının neredeyse geleneksel bir tarzı. Ancak, bundan sonraki durum oldukça dikkat çekici. Tekrarlanacak İstanbul seçimlerini on beş gün kala, Baykal, yine bir takım demeçler ve saptamalarla siyasi figür haline gelmekte. Yapısı itibariyle, iktidar yerine muhalefeti yeğleyen, eleştiri ve saptamalarıyla siyasete yön veren “müzmin muhalif Baykal, anladığım kadarıyla bu kez farklı bir şekilde kullanılmaya çalışılıyor ! İmamoğlu’na karşı, aynı kanattan önemli bir ismi “sinsice” parlatmaya ve gündeme oturtmaya çalışmak, Akp’nin bilindik yöntemlerinden biri.
Önümüzdeki son iki haftadan az bir süreçte, seçmenin bu tür manipülasyonlara kulaklarını tıkayarak, sadece İstanbul değil, Türkiye için büyük bir şans ve umut kaynağı olan, genç, dinamik, kültürlü, ikna edici, vizyonlu ve inanç dolu Ekrem İMAMOĞLU’na odaklanması gerekmektedir.
Bu seçimin en büyük ana fikri ; yok edilmek istenen değerlerimizin tekrar kazanılabileceği gibi, iktidarın da vazgeçilmez olmadığını kanıtlamaktır.
Şuna emin olalım ki “Her şey Çok Güzel Olacak”
1 note
·
View note