Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Arkadaşımın Karısı
Merhabalar. Adım Nahit, 32 yaşındayım. Yıllarca bir fabrikanın müdürlüğünü yaptıktan sonra, 7 yıldır tecil ettirdiğim askerliğimi yapmak için müracatta bulundum. Fabrikada tüm personel tarafından sevilen, sayılan, aynı zamanda çok otoriter biriydim.
Fabrikanın yemekhaneden sorumlu aşçısı, Erkan isminde genç biriydi ve iki ay önce 17 yaşında bir kızla evlenmişti. Düğününe beni de davet etmiş, ben şehir dışında olduğum için düğünlerine gidememiş ve evlendiği kızı görememiştim, fakat çok da merak ediyordum. Bu arada Erkan benden çok korkar, aynı zamanda çok da saygı gösterir, her zaman günlük menü dışında bana özel yemekler yapar, bazen de,
“Müdürüm bir gün seninle kafaları çekelim, mezeler benden!” derdi. Ama bir türlü işlerimizin yoğunluğu nedeniyle fırsat bulamamıştık. Neyse günüm geldi işimden ayrıldım ve askere gittim.
Askerden geldikten sonra oturduğum apartmanın altında boş olan bir dükkanı kiraladım ve inşaat malzemeleri üzerine bir işyeri açtım. Aradan 6 ay kadar geçmişti, bir gün fabrikaya eski patronumu ziyaret için gittim. Fabrikada benim dönemimden çalışan hiç kimse kalmamış, bütün personel yenilenmiş, patron işleri baya bir küçültmüştü. Çalışanlara yemekhane sorumlusu Erkanı sordum, onun da işten ayrıldığını ve yemeklerin tabildottan geldiğini söylediler.
On gün kadar sonra bir gün sabah dükkanın önüne bir sandalye atıp güneşlenirken, motorlu birisi önümden geçti ve Erkan'a çok benziyordu. Ama güneş gözlüğü taktığı için tam emin olamadım.
Aynı kişi akşam üzeri tam ters istikamete doğru geçince, ben sabahları ve akşamları yola bakmaya başladım ve her gün geçiyordu. Birkaç gün sonra akşam geçerken ben bunu durdurdum, evet Erkan'dı. Beni görünce baya bir şaşırdı,
“Oooo müdürüm!” deyip elime sarıldı. Dükkana davet ettim. Hoş beşten sonra,
“Birkaç gündür görüyorum ama emin olamadım, her gün bu caddeden nereye gidiyorsun?” diye sordum.
Yeni taşınmışlar, evi caddenin sonundaki varoş mahallesinde imiş ve başka bir fabrikada aşçı olarak çalışıyormuş… Baya bir hasret giderdikten sonra, motoruna bindi, giderken de,
“Müdürüm, ailecek de görüşelim, buralarda hiç çevremiz yok, herkes kendi halinde, bari sizinle gidip gelelim, hanımın ve çocuğun çok canı sıkılıyor!” dedi. Okeyleştik ve
“İstediğiniz zaman buyurun gelin!” dedim. Akşam durumdan eşime de bahsettim. Bu arada ben 8 yıllık evliyim ve 4 yaşında bir çocuğum var. Erkan'ın da hemen bir çocuğu olmuş ve bir buçuk yaşına girmiş. Eşim,
“Olabilir, eğer hanımı kafa dengi birisi ise, benim de canım sıkılıyor aslında, benim içinde iyi olur.” dedi.
Erkan birkaç gün sonra dükkanın önünden motorla geçtiğinde bu sefer arkasında başörtülü, pardesülü kapalı bir bir bayan ve kucağında bir çocuk vardı.
Ofisimde olduğum için onlar beni görmedi, ama ben çok şaşırmıştım, karısının kapalı biri olabileceğini hiç düşünmemiştim ve ilk defa görüyordum, fakat çok hızlı geçtikleri için doğru dürüst görememiştim.
Cumartesi akşam üzeri Erkan dükkana uğradı ve
“Müdürüm, müsaitseniz Pazar günü size gelmek istiyoruz?” dedi. Karıma telefon açıp müsait olup olmadığımızı sorduğumda, karım da,
“Müsaitiz müsaitiz, buyursunlar gelsinler, hatta biraz erken gelsinler kahvaltıyı da birlikte yapalım!” dedi.
Pazar günleri işyerini açmıyordum. Sabah erkenden kalkıp unlu mamul fırınına giderek simit, poğaça ve börek aldım ve beklemeye başladık. Saat on gibi geldiler, kapıda karşıladık. İçeri geçtiler,
“Hoşgeldin!” diyerek eşine elimi uzattım ve tokalaştık. Ama ne tokalaşma! Elleri ateş gibi yanıyordu! Samimi bir şekilde,
“Ben Hayriye!” dedi.
“Ben de Nahit!” dedim ve ekledim, “Bu arada siz hasta olacaksınız galiba, ateşiniz var!” dedim. Hayriye hafif gülümseyerek,
“Yok, benim doğal halim bu!” dedi. Erkan da,
“Müdürüm ben kışın soba kullanmıyorum, Hayriye'nin teni çok sıcaktır!” dedi, gülüştük.
Hayriye minyon tipli, hafif çukur gözlü, beyaz tenli, yüzü ve vücut yapısı süper güzel bir kadındı. Ona bakmaktan kendimi alamıyor, fakat göz göze gelmeye de korkuyordum.
Kahvaltı masasına geçtik. Hayriye çocuğu uyutmak için yan odaya geçti. Bu arada biz masaya oturunca, ona benim karşımdaki sandalye kaldı. Beş on dakika sonra geldi ve karşıma oturdu. Derin bir kahvaltı sohbeti, yaz olduğu için balkon kapısı açık, güzel bir ortam, kakara kikiri iki saat kadar masada kaldık.
Hayriye kapalı olmasına rağmen çok hoş sohbet, biraz utangaç ama konuşkan birisiydi. Kahvaltıdan sonra biz balkonda koyu sohbete dalmışken, hanımlar bulaşık falan derken öğlen oldu. Hanımlar yanımıza gelerek pikniğe gitme teklifinde bulundular.
Hazırlıklar yapıldı pikniğe gittik. Vaktimiz çok güzel ve eğlenceli geçiyor, bu arada samimiyetimiz artıyordu. Piknikte çay içerken Hayriye bana,
“Nahit abi, Erkan üç yıldır seni öyle anlatıyordu ki, merakımdan çatlamıştım!” dedi. Erkan da lafa girdi,
“Ee o benim biricik müdürüm, bana çok babalık yaptı, ondan gördüğüm iyiliği babamdan görmedim ben, gerçi fabrikada yardım etmediği tek işçi yoktu, o fabrikadaki bütün işçilerin babasıydı!” dedi. Hayriye de,
“Abi ne zaman bir durum olsa Erkan, şimdi Nahit müdürüm olacaktı ben bu hale düşmezdim diyor, seni anlata anlata bitiremiyor!” dedi.
Bu arada eşim bir bana, bir Hayriye'ye bakıyor, bir şeyler çözmeye çalışıyordu. Ben ise kötü duygulara girmemek için kendimi zorluyor, fakat Hayriye'den de gözümü alamıyordum. Yirmi yaşında, süper güzel bir hatun karşımda ve göz göze gelmemek için resmen kendimle savaşıyorum.
Akşam üzeri piknikten döndük, akşam yemeği falan derken saat 22:30 oldu. Herkes pikniğin de etkisiyle baya yorulmuştu. Bunlar,
“Artık kalkalım…” dediler. Sabah gelirken minibüsle geldikleri için yine minibüsle gitmeleri gerekiyordu ben,
“Olmaz, minibüsle göndermem, sizi ben bırakırım!” dedim.
“Ya zahmet etme.” falan dediler. Ben de,
“Hem evi de öğrenmiş olurum.” deyince itiraz etmediler. Eşime, “İstersen sen de gel.” dedim. Eşim,
“Ben yorgunum, sen bırak gel.” dedi.
Neyse ben bunları evlerine bıraktım. Arabadan inerlerken çocuk Erkanın kucağında idi. Vedalaşırken yine tokalaştık, ama Hayriye'nin elleri yine ateş topu gibi yanıyor ve içimi fena yapıyordu. Elimi bırakmadan,
“Nahit abi her şey için çok teşekkürler, çok güzel bir gündü, en kısa zamanda biz de sizi bekliyoruz!” dedi. Bu arada gözlerimin içine bakıyordu, durduğum yerde yarağım kazık gibi olmuş, yüzüm kızarmıştı.
“Abi sen bana diyorsun ama sen hasta olacaksın, yüzün kıpkırmızı ve terliyorsun!” dedi. Ben de güneş çarpmış olabileceğini söyledim. Vedalaştık ve ben eve döndüm.
Eşim geceliğini giymiş yatmış, yatakta beni bekliyordu. Soyundum ve yatağa girdim. Biraz sohbet ettik, onları nasıl bulduğunu sordum. Çok beğendiğini, iyi insanlar olduğunu ve görüşebileceğimizi söyledikten sonra bana manalı manalı bakarak,
“Umarım bu düşüncelerim yüzünden beni pişman etmezsin!” dedi. Eşim çok kıskanç bir yapıya sahiptir.
“Ne demek istiyorsun?” dedim.
“Kız çok güzel ve sana da çok hayran kaldı!” dedi.
“Ne alaka? Kocası anlatmış, o da merak etmiş, ne var bunda?” dedim.
“Daha çok toy, sen yine de dikkat et!” dedi.
“Abartıyorsun! Duymadın mı, bana Abi diyor, ayrıca kapalı birisi!” dedim.
“Orası öyle, ama ne bileyim, o kadar güzel ki kıskanmamak elde değil!” dedi.
“Sen ondan güzelsin karıcığım!” diyerek dudaklarından öptüm ve amını avuçladım ve okşamaya başladım. Sonra karımın külodunu çıkardım, amını yalayıp, az önceki elin sıcaklığının ve konuşmalarında etkisinde kalarak kazık gibi olmuş yarağımı karımın amına geçirdim. Karım,
“Offfffff, işte bu huyuna bayılıyorum senin, ne zaman aklımdan geçse yarağını amımda buluyorum!” diyor ve dudaklarını ısırıyordu…
Ben ise Hayriyeyi siktiğimi hayal ediyor, karıma köklüyordum. Karım zevke gelmiş çılgınlar gibi inliyor,
“Ben bu yarağı kimseyle paylaşamam! Bu yarak bana ait! Sakın o karıyı sikeyim deme!” diyor, kendi kuşkularını dillendiriyordu.
“Karıcığım merak etme, Hayriye karşımda soyunup bacaklarını ayırsa bile dönüp bakmam!” diyerek karımın amına pompalıyordum. Karım,
“Ben seni bilmez miyim? On senedir yediğim bu yarağı tanımaz mıyım? Öyle bir fırsatı kaçırır mısın sen, bulduğun ilk fırsatta koyarsın kızın amına!” diyor, beni daha da azdırıyordu. Yirmi dakikadır karımı sikiyordum ve artık son noktaya yaklaşmıştım, hızla pompalıyor,
“Merak etme aşkım, siksem bile bana senin kadar zevk veremez!” diyerek karımı rahatlatmaya çalışıyordum. Karım ise ikinci defa boşalıyor olmanın zevkiyle,
“Sik kocacığım sik, bu yarağa helal olsun, bu yarak ne Hayriye'ler hak ediyor! Offfff çıldırıyorum, pompala kocacığım, kökle amıma!” derken, korunmadığı için, yarağımı son bir hamleyle karımın amından çektim ve göbeğine boşaldım.
Nefes nefese kalmış bir vaziyette üzerinde bir kaç dakika hareketsiz kaldım, sonra yanına uzandım. Karım dudağıma bir öpücük kondurarak,
“Az önce söylediklerimi sakın ciddiye alıp da kıza bir şey yapayım deme haa! Sana belli olmaz, izin verdiğimi falan düşünürsün!” diyerek gülümsedi.
Aradan bir kaç gün geçmişti ama Hayriye bir türlü aklımdan çıkmıyor, resmen bütün gün düşüncemi işgal ediyordu. Ellerinin sıcaklığı aklıma geldikçe yarağım kalkıyor, elleri böyleyse acaba amı nasıldır bunun diye düşünmeden edemiyor, bir yandan da arkadaşımın karısı hakkında böyle düşünceler taşıdığım için kendime kızıyor, müthiş bir suçluluk duygusu yaşıyordum. Tam bir ikilem içindeydim.
Bir akşam vakti tam dükkanı kapatmayı düşünüyordum ki, Hayriye caddenin karşı kaldırımından kucağında çocuk ile yavaş yavaş yürüyerek evlerinin ters istikametine doğru gidiyor ve sık sık arkasına dönüp bakıyordu. Hemen koşarak yanına gittim ve arkasından,
“Hayriye?” dedim. Galiba sesimi tanıyamadığı için birden irkildi, beni görünce de biraz rahatladı. “Bu saatte böyle yaya nereye gidiyorsun? Hayır mı?” dedim.
“Abi sorma ya, Erkan gece vardiyasında çalışıyor, işe gitti, ben de annemlere gidiyorum. Minibüsü beklemeyeyim, yavaş yavaş yürüyeyim dedim, ama hep dolu geçiyorlar, almadılar, buraya kadar geldim.” dedi.
“Yorulmuşsun, gel biraz dinlen, böyle olur mu, o kadar yol kucağında çocukla yürünür mü, gel hadi!” diyerek çocuğu kucağından alarak, biraz da emrivaki bir tavırla işyerime götürdüm…
Hayriye yorulmuş, kan ter içinde kalmıştı. Soğuk bir kola ikram ettim.
“Abi ben almasaydım, geç oluyor, şimdi minibüsler nöbete düşerse çok geç kalırım!” dedi.
“Merak etme, seni bu saate minibüsle gödermem, ben bırakırım, rahat ol, al şunu iç, serinle biraz!”
“Nahit abi zahmet etme, ben minibüsle giderim!” dedi. Ben kaşlarımı çatarak,
“Seni bu saatte böyle göndermem, sonra Erkan duyarsa bana kırılmaz mı?” dedim. Hayriye de çaresiz,
“Peki abi!” dedi ve kolayı aldı.
Çocuk uyuyordu, koltuğa yatırmıştım. Sohbete başladık, tam karşımda oturuyor ve havadan sudan konuşuyorduk. Ben ise yine gözümü dikmiş öyle derinlere dalmıştım.
Bir kaç defa göz göze geldik. Ben hep gözümü kaçırıyordum ve sonuncuda kaçıramadım, bir an sessizlik oldu, bir on saniye göz göze bakıştık. Bu defa o gözünü kaçırdı, ben hemen toparlanmaya çalıştım, ama bu arada masa altında benim yarak yine kazık gibi olmuştu.
“Abi ne zaman kapatıyorsun?”
“Beş on dakikaya kadar kapatırım, gideriz!”
Bu arada yukarıyı evi aradım ve bir işim olduğunu, bir yere kadar gidip geleceğimi ve merak etmemelerini söyledim.
Masanın altından yarağımı düzelttim, eğer anlarsa rezil olacağımı düşündüm ve sakinleşmek için birkaç dakika dikkatimi dağıttım, masadaki evrakları dosyaları falan toparladım. Sakinleşince de,
“Hadi kalkalım!” deyip çocuğu kucakladım ve arabaya kadar ben götürdüm. Arabaya varınca çocuğu almasını, kapıları açacağımı söyledim.
Çocuğu alırken ben biraz çekingen davrandım, ama o çok rahattı ve yanaştı, çocuğu sıkı tutabilmek için sarılarak alırken, benim kolumun birisi çocukla onun arasında kaldı ve pardesünün üzerinden taş gibi göğüslerini ilk defa hissederken neredeyse kalp krizi geçirecektim. Kapıları açtım, arkaya binmek istedi.
“Aşk olsun, bu da ne demek oluyor? Hakaret sayarım bunu!” deyince,
“Ay abi özür dilerim, böyle düşüneceğini bilemedim!” dedi ve ön tarafa geçti.
Neyse yola çıktık, bu arada hava iyice kararmıştı. Ben acele etmiyor, yolu uzattıkça uzatmaya çalışıyorum. Gideceğimiz yer normal trafikte yarım saatlik yoldu, ama akşam trafiği de işin içine girince baya bir uzadı.
Trafik durunca, ben kucağındaki çocuğun yanağını okşamak bahanesiyle ona yanaşıyor, zaman zaman kazara olmuş gibi göğüslerine elimi sürtüyordum… Çaktırmadan kalkmış yarağımı düzelttim ve konu açılsın diye,
“Demek Erkan benden çok bahsetti ha, öyle mi?” diye sordum.
“Sorma Nahit abi, seni yere göğe sığdıramıyor, ben de merakımdan çatlıyordum.”
“Eee merakın geçti mi? Nasıl, merak ettiğin kadar varmışım bari?” dediğimde, bir iki saniye sustu ve
“Evet, çok iyi bir insansınız!” dedi.
“Teşekkür ederim, siz de iyisiniz, Erkan'ı severim, çok saygılı çok efendi bir çocuk. Onunla evli olduğun için çok şanslısın! Eminim iyi bir kocadır!” diye zarf attım. Hayriye yine bir iki saniye sustuktan sonra,
“Eh işte, öyledir…” dedi.
“Ne demek şimdi bu? Nasıl eh işte? Evliliğinizde sorun mu yaşıyorsunuz?” diye sordum.
“Abi evlilik olur da sorun olmaz mı?”
“Hayırdır, büyük bir sorun mu? Bak üzüldüm şimdi, oysa ben sizi çok mutlu görmüştüm.”
“Yok, tabi ki mutluyuz, ama bizim de kendimize göre sorunlarımız var tabi, biraz özel sorunlar Nahit abi.”
“Bana güvenebilirsin, eğer paylaşmak istersen seni dinlerim ve elimden geldiğince de çözümü konusunda yardımcı olurum, ayrıca bende sır olarak kalır, bu konuda bana güvenebilirsin!”
“Nahit abi sana güvenmesem bu kadarını da söylemezdim zaten, ama güvensem de daha fazlasını anlatmam doğru olmaz.”
“Peki sen bilirsin!” deyip, torpidodan bir kartvizitimi çıkardım ve uzattım, “Eğer çok daralır da konuşmaya ihtiyaç duyarsan çağrı bırak, ben seni ararım!” dedim. Kartı aldı,
“Tamam abi, ararım!” dedi. Bu arada yüzü değişmiş, hüzün, utanma, çekinme ve korku karışımı tuhaf bir ifade almış, gözlerini karşıya dikmiş anlamsızca yola bakıyordu. Bir kart daha çıkardım ve bir kalemle birlikte uzattım,
“Buna da sizin numarayı yaz, bende de sizin numaranız bulunsun.” dedim. Numarasını yazdı ve uzattı. Baktım ev numarasını yazmış sadece, “Cep numaranı da yazsaydın.” dedim.
“Ben cep telefonu kullanmıyorum, hep evde olduğum için ihtiyacım olmuyor.” dedi.
“Peki tamam!” dedim.
Bu arada gideceğimiz yere varmıştık. Hayriye'ye arabadan inmeden ona,
“Sen kötü görünüyorsun, büyük bir sorununuz var galiba?” diye sordum.
“Yok bir şey abi, sonra anlatırım!”
“Tamam o zaman, yarın mutlaka telefonunu bekliyorum, anlatacaksın bana!”
“Tamam! Erkan öğleden sonra saat 2:30 gibi evden çıkıyor, o zaman ararım.”
“Tamam o zaman saat 2:30 dan sonra telefonunu bekliyorum, mutlaka ara bak! Bu arada sen geri nasıl döneceksin, saatte epeyce oldu?”
“Ben bu gece burada kalacağım abi, kardeşimin düğün hazırlıkları var, yarın alışverişe çıkacağız, alışverişten sonra oradan direkt minibüsle dönerim eve. Abi çok teşekkür ederim, sana zahmet oldu bu geç saatte.”
“Ne zahmeti canım, ne olacak ki, ne zaman arabalık bir durum olursa, gece gündüz fark etmez, aramazsan gücenirim!” dedim ve tokalaşmak için elimi uzattım. Çocuğun başını dizine koydu ve tokalaştık. Eli elimde,
“Yok bu sıcaklık normal bir şey değil!” diyerek gülümsedim.
“Abi benim elim hep böyledir, pek tokalaşmam ama kimle tokalaşsam çocukluğumdan beri hep bunu söylüyorlar, demek ki sıcak kanlı birisiyim!” diyerek o da gülümsedi ve arabadan indi.
Hemen geri döndüm, ama içim içime sığmıyordu, eve nasıl vardım bilmiyorum. Gözümün önünden gitmiyordu, ertesi gün öğlene kadar bana bir yıl kadar uzun geldi. Saat 14:30 gibi çıktım dışarıya ve Erkanın geçmesini bekliyorum, ama geçmedi.
Saat 15:30 oldu, ne Erkan geçti ne Hayriye'den telefon geldi, kafayı yiyordum. Masama geçip koltuğuma oturup gözlerimi saate diktim, kulağım telefonda. Saat 16:15 oldu halen telefon yok.
Ne olursa olsun ben arayacaktım, eğer Erkan açarsa (Hafta sonu müsaitseniz, ya siz gelin, ya da biz gelelim) deyip bir şekilde olayı kapatacaktım. Kaldırdım telefonu, çevirdim numarayı, daha ilk çalışının ilk saniyesinde telefon açıldı…
“Alo.” dedim. Hayriyeden titrek ve kısık bir sesle cevap geldi,
“Alo?” dedi.
“Ben Nahit, Erkan evde mi?” diye sordum.
“Yok Nahit abi, saat ikibuçukta gitti o…” dedi.
“Buradan geçmedi, kapıda bekledim ama g��remedim?”
“Abi motorla gitmedi, servisle gitti, normalde servis alıyor onu, ara sıra motorla gidiyor.”
“Anladım. Hani arayacaktın, neden aramadın?”
“Aramadım işte…”
“Neden? Hani konuşacaktık?” Kısa bir sessizlik oldu,
“Boşver Nahit abi, konuşmayalım!”
“Hmmm. Pardon, sanırım aramakla ben yanlış yaptım. Ben konuşacağımızı, bana sıkıntılarını anlatacağını düşünmüştüm.” Yine kısa bir sessizlikten sonra,
“Abi hangi sıfatla dinleyeceksin benim sorunlarımı, yani sana neden anlatayım, seninle neden konuşayım bunları?”
“Dost olduğumuzu düşünüyordum ben…”
“Tamam abi dostuz, ama aile dostuyuz, sorunlarımızla seni meşgul etmek istemem.”
“Sen bilirsin, ama akşam da dediğim gibi, eğer anlatmak, boşalmak istersen dinlerim ve anlattıklarını da bir sır olarak saklarım (burada boşalmak kelimesini özellikle kullanmıştım), her şeyi içine atmak sağlığına zarar verebilir, insanda bazen dışa vurma ihtiyacı doğar.”
“Ya elbette konuşmaya ihtiyacım var, elbette birilerine anlatsam rahatlarım, ama bu neden siz olasınız? İşte benim kafamı karıştıran bu, yoksa birileriyle sıkıntımı paylaşmayı ben de isterim.”
“Sen bilirsin, kime güveniyorsan onunla paylaşırsın, güvendiğin birisi varsa ona anlat, ama içinde tutma. Akşam bir ara çok kötü oldun, o halin aklımda kaldı, üzüldüğüm için aradım, onun için anlatmanı istedim, bana güvenebileceğini düşündüm.”
“Güveniyorum…”
“Güveniyorsan anlatırsın.”
“Şimdi değil, ama belki daha sonra anlatırım.”
“Peki ne zaman istersen anlatabilirsin, bilesin ki ben dinlemeye hazırım!”
“Tamam abi bunu bilmek içimi rahatlattı.”
“Seni tutmayayım, eğer işin varsa kapatabiliriz.”
“Yoo işim yok, çocuk uyuyor zaten.”
“İyi, benim de canım sıkılıyordu, sakıncası yoksa öylesine sohbet edelim.”
“Sakıncası yok…”
“Alışverişi yaptınız mı?”
“Evet yaptık, çok güzel şeyler aldık.”
“Senin güzel şeylere ihtiyacın yok ki.”
“Bana değil, kardeşime aldık… (Biraz sessizlik oldu) Hem benim neden güzel şeylere ihtiyacım olmasın ki?” diye sordu. Sustum, terledim ve titremeye başladım. Titrek bir sesle,
“Sen zaten çok güzelsin, ekstra güzel bir şeye ihtiyacın yok!” dedim. Yine kısa bir sessizlikten sonra,
“Ciddi ben güzel miyim?” diye sordu.
“Hem de çok!”
“İltifatın için teşekkür ederim, bunu duymak çok güzel!” Hayriyenin bu sözleri bana cesaret vermişti, artık balık oltaya geliyordu,
“İltifat değil, gerçekten çok güzelsin, hatta hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın!”
“Yok artık, o kadar da abartmayın lütfen!”
“Abartmıyorum!”
“Nerem güzel ki?”
“Yüzünden başka nereni gördüm ki?” deyince gülüştük…
“Beni güzel bulmana sevindim Nahit abi!”
“Sorununuz bu mu yoksa, Erkan seni güzel bulmuyor mu?”
“Yok, o da güzel olduğumu söyler ara sıra.”
“Hmmm, tutturamadım!”
“Abi sonunda konuşturacaksın beni, bizim sorunumuz sağlık sorunu!”
“Nasıl yani, sağlık derken? Yoksa hasta mısın? Demiştim sana bu sıcaklık normal değil diye.”
“Yok abi, sorun Erkan'da, bende değil!”
“Öyle mi? Peki nesi var? Hemen tedavi ettirelim, ağır bir hastalığı falan mı var? Doktora gittiniz mi?”
“Hayır gitmedik! Zaten sorun da bu! Doktora gitmemesi!”
“Nasıl yani? Niye gitmiyor ki?”
“Gitmiyor işte!”
“Ben götürürüm onu, sen hastalığını söyle bana!”
“Gitmez abi! Utanıyor!”
“Yahu sağlığın utanması mı olur, bu nasıl bir zihniyet, doktora gidilmez mi, nesi var bunun? Verem mi? Kanser mi?”
“Yok abi, öyle bir şey değil, erkekliği ile ilgili…” dedi. İşte tuzağıma düşmüştü. Biraz sessizlik oldu.
“Hmmm, sanırım anlıyorum, ama sağlık sağlıktır, ben öyle düşünürüm, eğer tedavisi olan bir rahatsızlıksa gitmeli doktora!”
“Abi özür dilerim, ama bir şey soracağım, tamam ben sana güveniyorum, ama aynı zamanda da senden utanıyorum, biraz açık konuşsam ayıp olur mu?”
“Ne ayıbı yaa! Sen ne saçmalıyorsun, ayıp falan olmaz, istediğin gibi konuş! Anlat şimdi, nedir sorun?”
“Abi Erkan'ın erken boşalma sorunu var!”
“Öyle mi? Hmmm, anladıımm, peki ne kadar erken?”
“Çok erken! Dakika bile sürmeden! Bir defasında içine bile giremeden üç kere boşaldı, dördüncüde de içine girer girmez boşaldı ve o gün de çocuk kaldı. Aslında gerdeği de o gün yapmış olduk, yani düğünden iki ay sonra! Ara sıra söylüyorum doktora gidelim diye, doktora gideceğimize beni öldür diyor.”
“Hmmm, durum baya kötüymüş Hayriye… Senin adına ne kadar üzüldüğümü bilemezsin!”
“Nahit abi bana bunları anlattırıyorsun da, peki yengemle sizin sevişmeniz ne kadar sürüyor? Ne sıklıkta yapıyorsunuz?” diye sorduğunda bir üst Levele geçtiğimizin göstergesiydi bu soru. Zafer kazanma yolunda ilerliyordum. Konuşmanın bundan sonrasını iyi yönlendirebilirsem, Hayriye'yi kesin sikebilecektim.
“Yengenle hemen hemen hergün sevişiriz ve 20-25 dakikadan tut da bir saati geçer bazen!” dedim. Hayriye'nin şaşkınlığını telefondan bile hissedebiliyordum,
“Yok yaa? O kadar sürüyor mu abi? O kadar süre yengemle ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
“Vaktimiz kısıtlıysa hemen yengene girerim ve 20-25 dakika yaparım yengeni… Fakat vaktimiz bol olduğunda, yarım saate yakın birbirimize Oral yaparız, 69 yaparız, Rus işi, Fransız işi yaparız, Amerikan işi yaparız, değişik fantaziler yaparız, Dirty Talking yaparız, birbirimizi birer ikişer kez orgazm ettikten sonra finali Doggy veya Jokeyle yaparız!” dedim. Bilerek bu kelimeleri seçmiştim!
“Oral? 69? Dörti Tolkink? Jokey? Dogi? Rus işi…? Abi anlatacaksan Türkçe anlat da anlayayım!”
“Oooo, pardon canım! Haklısın! Örneklerle anlatsam daha iyi olur aslında, fakat biraz açık saçık olur, sakıncası var mı?”
“Yoo, sakıncası yok, istediğin gibi anlat abi!”
“Bak şimdi, sevişmeden önce, yani sikişmeden önce, ön sevişme denilen bir şey var, 69 bunlara en güzel örnek. 69’u sana şöyle açıklayım: Mesela ben yatakta sırtüstü yatıyorum, sen de benim üzerime ters yatıyorsun, ben seninkini yalarken, sen de benimkini yalıyorsun.”
“Yalamak mı? Baya dilinle?”
“Evet, ikimiz de dilimizle yalıyoruz, sen ağzına sokuyorsun… Bunları yaparken de Dirty Talking yapıyoruz. Argo, müstehcen konuşmalar yani…”
“Ne gibi?” Öğrencim çok meraklıydı ve ben de dibine kadar gittim olayın…
“Mesela, Yarrağımı iyi yala Orosopu! Taşaklarımı em amına koduğumun Kaltağı! Birazdan senin bu daracık amcığını sikip parçalayacam! Domaltıp, osurta osurta sikecem seni Fahişe! Yarak hastası azgın Orospu seni! diyorum. Sen de, Sik parçala amcığımı koca yaraklı sikicim, erkeğim, kökle amıma, geçir yarrağını! falan diyorsun!”
Hayriye belli ki bu kadar da açık beklemiyordu, sesi kesilmiş, telefonda hızlı hızlı nefes alışını duyabiliyordum. Muhtemelen eli amına gitmişti. Gerçi benim de elim sikimdeydi. Birkaç saniye suskunluktan sonra Hayriye heyecanla ve titrek bir sesle,
“Eee, sonra…?” diye sorunca, bir üst Levele daha geçmiş olduk ve anlatmaya devam ettim. Artık resmen telefonda sekse dökmüştüm işi,
“Bak mesela, amın kıllı mı?” diye sordum. Hayriye burnundan soluyarak, heyecanla,
“Yok değil, devam et lütfen!” dedi.
“Ohhh, yani amın kaymak gibi, kaymak gibi amlara bayılırım! Amının dudaklarını ağzıma alıp sündürüyorum, emiyorum, amcığına dilini sokuyorum, götünün deliğini parmaklıyorum! Sen de yarağımı hızlı hızlı emiyor, aynı zamanda amını yüzüme bastıra bastıra sürtüyorsun.” Telefonda nefes alıp vermelerini duyabiliyordum.
“İkimiz de birbirimizin ağzına boşalıyoruz, ben senin amının sularını yalarken, sen de benim döllerimi yalayıp yutuyorsun!” deyince, Hayriye köpek gibi soluyarak, telefonda inlemeye başladı. Çok geçmeden,
“Ağıhhhh Ihhhhh…” diye bir inleme çıktı ve hiç bir şey söylemeden telefonu kapatıverdi. Kesin orgazm olmuştu ve utancından kapatmıştı telefonu. Bu arada ben de küloduma boşalmıştım!
Ertesi gün yine aynı vakitte aradım. Hemen açtı yine telefonu,
“Alo benim, Nahit! Dün hata ettim galiba, özür dilemek ve vedalaşmak için arıyorum, söz bir daha aramayacam! Kendine iyi bak, bye!” dedim. Hayriye hemen,
“Dur kapatma!” dedi.
“Efendim canım?”
“Eğer dünkü bir hataysa, bu sadece senin hatan değil, bunu ben de istedim! Bana kızma, dün çok tuhaf oldum, ondan kapattım telefonu! İlk defa kendimi gerçek bir kadın gibi hissettim, ne olur konuş benimle. Beni bir daha aramazsan, ot gibi yaşamaya mahkum olurum, hayatımda hiç heyecan kalmaz!” Hayriye tam istediğim kıvama gelmişti, biraz daha üstüne gitmeye karar verdim ve
“Bak canım, bu yaptığımızın yanlış olduğunu ve de sonunun nereye varacağını sen de biliyorsun, en iyisi burada bitirelim bu işi!” dedim. Hayriye ağlamaklı bir ses tonuyla,
“Bunu bana yapma! Eğer yalvarmamı istiyorsan yalvarırım! Ne yapmamı istersen yaparım, nasıl olmamı istiyorsan öyle olurum! Altına yatmaya bile hazırım! Orospun olurum! Kaltağın olurum! Yarağını yalarım, döllerini yutarım! Erkeğim benim, sikicim benim! Domalt sik beni! Geçir yarağını amıma! Götümü sik, parçala!” deyince, dünkü kaldığımız yerden telefon seksine devam ettik…
Yaklaşık bir hafta boyunca her gün telefonda seks yaptıktan sonra, arkadaşımın o kapalı ve utangaç karısı Hayriye, artık tam bir orospu gibi olmuştu ve artık gerçekten sikilmek istiyordu. Ben de dayanamıyordum artık ve ne zamandır yüzünü görmemiştim,
“Yarın sabah işyerime uğrasana aşkım, seni çok özledim!” dedim.
“Kocam evde, çıkamam!” dedi.
“Karımdan yemek tarifi almaya gideceğini söylersin, beş dakika görsem yeter!”
“Tamam bakarız!”
Hayriye ertesi sabah saat 08:45 gibi işyerime geldiğinde içim içime sığmıyor, çıldırıyorum. Hemen kapıyı kilitledim, panjurları indirdim ve yanına geçtim.
Aman tanrım o ne güzellik! Hafif bir makyaj yapmış, başında desenli saten bir başörtüsü vardı. Pardesüsünü çıkardığında, üzerinde beyaz sıfır yaka bir badi, altında topuklarına kadar inen, tüm hatlarını belli eden, kırmızı dar bir etek.
Direk yanına yaklaştım, ellerimi uzattım, ellerimden tuttu. Koltukta oturuyordu, kendime doğru çekerek kaldırdım ve direk dudaklarına yapıştım… Önce tutuk ve çekingen davranıyordu ama hemen bana katıldı. Çılgınlar gibi öpüşmeye başladık.
“Aşkım gel arka odaya geçelim!” dedim, elinden tuttum, arkadaki küçük odada çekyat vardı, hemen oraya girdik.
“Dur yapma, yakalanırsak rezil oluruz!”
“Aşkım ben o riski alacak kadar istiyorum seni! Ya sen?” dediğimde, eteğini kaldırdı külodunu sıyırdı, çekyata yattı ve
“Ben de kocamı ve çocuğumu evde bırakıp sabahın köründe karından yemek tarifi almak gibi sudan bahaneyle buraya gelecek kadar istiyorum! Hadi sik beni!” dedi.
Hemen amına yumuldum, bir iki dil darbesi atmak için, fakat sanki hiç am yok, orada incecik bir çizgi varmış gibi duruyordu amcığı. Hayatımda siktiğim karının haddi hesabı yoktur, ama böylesini hiç görmemiştim, üç dört santim uzunluğunda ince bir çizgi!
“Aşkım bu ne böyle?”
“Ne var, ne oldu?”
“Aşkım bence Erkan'da sorun yok, bu amcığa giremeden boşalmak hastalık değil, kimse dayanamaz buna!” Hayriye saçlarımdan tutup beni kendine doğru çekti,
“Çok konuşma şimdi karın falan gelir, hadi aç şu amcığımı!” dedi. Benim yarak zaten akşamdan beri kazık vaziyette, o amcığı da görünce damarlar patlayacak hale geldi. Hemen kafasını bolca tükürükledim ve Hayriye'nin amına aşağı yukarı sürtmeye başladım. Yarağımın kafasını amının dudaklarında hissedince, Hayriye'nin gözleri kaydı,
“Aşkım, ilk erkeğim sen olacaksın, çok özledim bu anı, hadi sevgilim, geçir artık bana!”
“Aşkım sen doğum yapmadın mı? Bu amcık sanki hiç açılmamış gibi!”
“Sezeryanla doğurdum! Zaten Erkan içine girdi bir defa bile git gel yapmadan patladı, amımın gördüğü yarak bu kadar! Şimdi sen patlat, hadi göster marifetini, Zifaf yaptır bana, acıt canımı!” diyerek habire üstüne çekiyordu.
“Hazırmısın aşkım?” dedim.
“Hazırım erkeğim! Hem de nasıl hazırım! Anladın mı şimdi elimdeki ateşin sebebini?”
Yüklendim! Sanki yarağımla çarşaf yırtıyorum, o kadar dar amcık! Zar zor yarısına kadar soktum, Hayriye kolunu ısırıyor, gözleri sım sıkı kapalı, sanki nefes almıyordu. Biraz bekledim, kollarını açtım, parmaklarımı parmaklarına geçirdim,
“Gözlerini aç sevgilim!” dedim, açtı. Gözgözeyiz, nefeslerimiz birbirine karışıyor,
“Hadi kökle erkeğim!” diye inliyor. Bir daha yüklendim ve artık dibindeydim.
Gözleri gözlerimde, dişlerini sıkıyor ve öyle bir bakışı vardı ki, gözlerinden birer damla yaş başörtüsüne doğru süzüldü. Sikimi yavaşça geri çektim, tekrar yüklendim. Bir daha, bir daha derken titremeye başladı.
O tapılası güzellik altımdaydı ve ben onu sikiyordum, hem de göz göze, inanamıyordum. Saatlerce öyle kalabilirdim, fakat acele etmeliydim, vaktimiz çok dardı, başladım pompalamaya ve gözlerinin içine bakarak,
“Aşkımsın! Sevgilimsin! Kadınımsın! Orospumsun! Fahişemsin!” diyordum… Hayriye de,
“Erkeğimsin! Sikicimsin! Vurucumsun! Hadi sik beni! Hadi kökle! Vur dibime! Ohhhh yedir yarrağını bana, hadi sik Erkan'ın karısını, hadi vur koçum, vur erkeğim, çatır çatır sik, doyur amımı! Ohhhh, ilk erkeğimsin! Kökle orospuna! Kökle fahişene! Hadi hadi sik beni! Sik arkadaşının karısını! Senin orospunum hadi!” diyordu. Bir süre pompaladım ve Hayriye sara hastası gibi titreyerek orgazm oldu ve
“Ben bittim, hadi sen de boşal erkeğim!” dedi.
“Korunuyor musun?” dedim.
“Hayır, fakat patla amıma, fışkırt, dibimi dölle erkeğim!” deyince ben de öyle bir patladım ki, on yıldır böyle boşalmamıştım.
Bir kaç dakika içinden çıkmadan üzerinde yattım dudak dudağa… Sonra hemen kalktık toparlandık. Panjurları ve kapıyı açtım hem caddeye bakıyoruz hem konuşuyoruz.
“Harikaydın aşkım, bana kadınlığımı tattırdın!” dedi.
“Sen de öyle aşkım, o nasıl amcık öyle, neredeyse hiç olmayacakmış, resmen yarağımı acıttın!”
“Bendeki amcık amcık da, siken yarak olmayınca amcık ne yapsın? Aşkım ben gideyim artık, kimseyi şüphelendirmeyelim!”
“Tamam aşkım, yalnız bu sikişi ben saymıyorum! Bu akşam geleceğim, seni evinde doya doya sikeceğim, olur mu canım?”
“Aşkım çok korkuyorum gören olur diye!”
“Yok ben kimseye görünmeden gelirim aşkım. Saat tam 20:30 da sendeyim, tamam mı Hayriye?”
“Tamam Nahit!” dedi, gitti.
Heyecanla akşamı beklemeye başladım. Akşam saat 20:30 da evinin önünden geçerken sokak kapısının açık olduğunu gördüm ve hemen içeri daldım. Kapıdan içeri girer girmez kapı arkamdan kapandı.
Baktım kapıya sırtını dayamış, öyle bekliyordu. Evin ışıkları tamamen sönüktü, ancak sokak lambasının ışıkları pencereden sızıyor ve evin içini loş bir aydınlık kaplamıştı.
Hemen kucağıma aldım ve odaya götürdüm hiç konuşmuyorduk. Öpmeye başladım. Yavaşça çömeldi ve gözlerimin içine bakarak fermuarımı açtı, yarağımı ağzına alarak öyle bir emmeye başladı ki, daha bir dakika olmamıştı, benim yarak beton gibi olmuştu bile. Ben de onu yalamak istiyordum, yarağımı iki eliyle kavradı,
“Hayır ben bunu istiyorum hemen, sen sonra yalarsın, vaktimiz çok nasıl olsa!” dedi. Hemen birbirimizi soyduk, yere uzandı,
“Hadi koçum! Hadi benim hovardam! Göster şu erkekliğini! Yarağa doyur şu amcığımı!” dedi.
Hiç beklemedim, hemen bacaklarının arasında yerimi aldım, yarağımı amının dudaklarında aşağı yukarı gezindirmeye başladım. Hayriye çıldırmıştı, kıvaranıyor,
“Geçir kökle artık, ne olur dayanamıyorum, sok koca yaraklım, sok orospun olayım, sok artık!” diye yalvarıyordu.
Öyle bir kökledim ki yarağımı, sanki kızgın bir taşın deliğine sokmuşum gibi acı duydum. Onun ise çığlıkları evin içini doldurdu. Gözleri hafif kaydı, bayılacak sandım. Derin derin nefes alıyordu.
Ben yarağımı amından yavaşça geri çekip, çok sert bir şekilde tekrar yüklendim. Kısık bir sesle inliyor, boynumu ve kulaklarımı yalıyor, küçük ısırıklar konduruyordu. Ben hızlanmıştım, kısık kısık nefes alıyordu,
“Vur erkeğim, dibime vur! Vur koçum! Sik, becer beni! Sen benim ilk erkeğimsin, yırt şu amımın yarak görmeyen yerlerini, yırt aşkım, kocacığım, koca yaraklı hovardam, sik parçala amımı koca yaraklım, sikemeyenin amını böyle sikerler, off dayanamıyorum, içimi yakıyorsun, pompala canım, hadiiiiii geçirrrrr aslanım!” dedikçe hayvanlaşmıştım…
Hayriye amının kaslarını sıkarak adeta yarağımı bırakmamacasına eziyordu. Amcığı gevşeyeceğine sanki daha da sıkılıyor, daralıyordu. Susmak bilmiyor, haykırıyordu,
“Açım koca yaraklım, açım yarağa, açım sikilmeye! Of ne güzel sikiyorsun! Seni ilk gördüğümde amımdan akan suyu görseydin oracıkta Erkan'ın yanında tecavüz ederdin bana, Erkan'a da başımı tuttururdun!” dedi.
“Tutar mıydı?”
“Böyle siktiğini görse eminim beni kendisi siktirir sana, zaten tapıyor sana!” dedi.
Bunları duyunca anladım ki, o hanım hanımcık, çıtı pıtı, kapalı kadının fantazi dünyası sınırsızmış, sikişirken konuşmak ve özellikle kocasını aşağılamaktan müthiş zevk alıyordu. Hemen ben de buna yardım etmeye başladım,
“Senin o boynuzlu kocanın amına koyayım ben! Karısını siktiğimin pezevengi!” dedim.
“Oooohhh, eveeet, sik Erkan'ın karısını! Pezevenk kocamın sikemediği amına koyyy errkeğimmm. Sik, boynuzlat arkadaşını, Erkana boynuz taktır bana, sikicim sen ol, boynuzlu pezevengim o olsun, yırt amımı, yırt götümü, sana kendimi o pezevengin kucağında siktirmezsem bu yarrak bana haram olsun sikicim!” diye haykırıyordu.
“Sen tam bir orospuymuşsun, amına koyduğumun kahpesi, amının ateşi vücuduna, eline vurmuş, anlasaydım ilk fırsatta zorla sikerdim seni, adi fahişe!”
“Evet tecavüz etmeliydin bana, zorla, bağırta bağırta, ağlata ağlata sikmeliydin, o gün arabanla dağa kaldırmalıydın beni!”
“Sende bu orospuluk varken seni daha öyle çok sikerim ki, o pezevenk kocanın boynuzları caddelere sığmaz, merak etme!”
“Ooohhh sik erkeğim Erkan'ın karısının tazecik amcığını! Daha bu orospu kocasının taptığı bu arkadaşına neler verecek!”
“Neler vereceksin?”
“Amcığımı verecem!”
“Onu zaten verdin amcık karı, dalga mı geçiyorsun, amına koyduğumun orospusu seni!”
“Götümü de verecem, bakire el değmemiş götümün de sahibi sen olacaksın erkeğim!”
“İşte bu güzel!”
“Götümü de siktirecem sana, fakat önce şu doymamış amcığımı doyurmalısın, sik Nahit'im! Sik erkeğim, hovardam benim! Oohhh! Kocam olacak o pezevengin boynuzları uzasın, arkadaşının altında amımı siktiriyorum, ohhhh! Hadi vur! Sakın durma! Oooof, aaaah dayanamıyorum, bana bir şeyler oluyor, içim gidiyor, sakın durma, kökle birtanem, kökle! Ahhhh…” dedi ve titremeye başladı.
Boşalmak üzereydi, zevk alması için yarağımı geri çektim, başının yarısına kadar çıkardım ve tekrar kökledim ve öyle bir bastırdım ki, dibinde bekledim ve boşaldığını hissettim.
Ben ise hızımı daha alamamıştım, kendimi sıkıyor boşalmamak için direniyordum…
Yaklaşık bir saat sonra Hayriye dördüncü kez boşalırken, ben de patlamak üzereydim ve makina gibi hızlandım,
“Geliyorum orospum, nerene boşalayım?” dedim. Hemen bacaklarını sımsıkı belime, kollarını da boynuma doladı, gözlerimin içine bakıyor, sıktığı dişlerinin arasından,
“İçime boşal koçum, içime boşal aslanım! Her yerim senin, istediğin yerime boşalabilirsin, ama önce şu orospunun döle susamış taze amını döllerinle bir sula, arkadaşının sikemediği karısını dölle, bu am senin döllerine kurban olsun, hadi sikicim, hadi fışkırt amıma, fışkırt döllerini!”
“Ya hamile kalırsan?”
“Offff, hadiii, fışkıırrrrt aşkımm, bırak kendini, hadiii ak içimeee, ak amımaa, ohhh hadi sikicim, yolla döllerini hadiii, kalırsam sana hamile kalayım, senin çocuğunu doğurayım, hadiiii!” diye bağırdı.
Öyle tahrik olmuştum ki, artık bu sözler üzerine o anda patladım! Ama ne patlayış, amının içi, en ücra köşesine kadar dolmuştu. Adeta kısa bir baygınlık geçirdi…
O gece Hayriyeyi defalarca siktim. Tabi, götünün kızlığını da aldım. İlişkimiz üç yıldır sürüyor. Her fırsatta amdan, götten, ağzından, neresi denk gelirse orasından çılgınca siktim. Eve gidince de karımı bıktırana kadar sikiyorum, şüphelenmesine fırsat bırakmıyorum.
Hayriye benden hamile kalınca yine içine girmeden erken boşaldığı bir gece, iyice ezikleşen Erkan'a her şeyi anlatmış. Kocası önce kızmış köpürmüş, ama sonra çaresiz olduğu için kabullenmiş.
“Her şeye razıyım Hayriye’m, yeter ki beni bırakma… Senin çocuğun benim çocuğum…”
Bunu bana Hayriye'yi domaltmış, o daracık amcığını çatır çatır, inlete inlete sikerken anlattı.
“Söyle o kocan olacak pezevenge, merak etmesin” dedim. “Size ben yardımcı olurum. Azgın karısını yarrağımla doyuruyorum, sikmesini beceremeyen kocana da paramla destek olurum.”
1K notes
·
View notes
Video
Bununla sikiş çok tatlı olur
tumblr
17K notes
·
View notes
Video
White Legs Spread Wide When a Black Man Gets In Between Them!
70K notes
·
View notes
Video
Let me cream on you, Daddy. 😏🤤
40K notes
·
View notes
Text
5 notes
·
View notes
Video
255K notes
·
View notes