Marketing man with a taste of product development. Likes to develop new lines of business, never shy of working hard.
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
“Awareness Zone”
All technology experts have an idea on how a digital transformation should look like. Most of us come up with solutions with some supporting facts, things that need to change and many other things.
As a matter of fact, in this fast spinning spiral of technology, it is not an easy task to come up with a single answer. That leads me to think beyond the singularity, Industry 4.0, developments in AI and also changing needs of the workforce.
What is coming with digital disruption needs a somewhat more detailed description of what we are experiencing now. The industrial revolution brought wealth and prosperity. Nothing comes without a cost as it happened with the industrial revolution. Jobs are lost, people suffered, educational institutions altered their teaching methods to this new world but people reacted and adapted. Same happened with the 2nd and the 3rd wave but this time we are facing a bigger crisis.
The world is crowded, polarized and the speed of development is beyond imagination. Anything or anyone stays behind is stuck in time. Our knowledge base is not enough to cover many subjects and our educational system is not supporting this new world adequately.
Anything that governments or NGO’s need to do today should be done fast and immediate. In the good old days, we had a chance of doing a leapfrog to catch with the rest of the world but a quantum leap is on the horizon and no speed can catch up that much easy.
If we need to mention. What is the future of education with these new professions coming? Who will educate this workforce? What will happen to banking?What will happen to the legal system when AI and technologies like blockchain start taking over? Who is responsible ethically and legally from all these changes? What will be the future of production if we are turning a printing industry? What will happen if AI will start deciding on health issues? All these are questions that need an answer today. As the face of retailing, transportation, law, health is changing, do you really feel comfortable?
This is the new “Awareness zone”, the news is fake, visuals are virtual, the reality is distracted and humans are in the search of new planets. If nations miss this new “awareness zone”, following 50 years will be so much painful for the underdeveloped and developing countries. We need to make our leaders understand, react and start making changes for this upcoming wave.
1 note
·
View note
Text
Henüz Tren Kaçmadan
Blockchain ve Bitcoin ile birlikte kriptopara tartışmaları tüm Dünya ile birlikte Türkiye’yi de kasıp kavuruyor. Finansal getirinin zorlaştığı, 2008 sonrası finansal kurumların kendi yarattıkları krizin ortasında kaldığı bu ortamda, teknolojinin getirdiği bu yeni alan herkeste doğal olarak büyük bir heyecan yarattı ama bu tatışmaların arasında asıl büyük resmi gözden kaçırmaya çoktan başladık.
Yapay Zeka ve karar sistemleri büyük bir hızla hayatımıza giriyor. Google’ın 19 Ekim 2017′de lanse ettiği akıllı ev asistanı Google Home Mini’den bir kaç ayda 7 milyon adedin üzerinde satış gerçekleştirdi. Amazon’un Android temelli Alexa sistemininde 10 milyonlarca eve ulaştığı tahmin ediliyor. Günlük hayatımızda küçük bir devrim yaşanıyor. İnsanlar artık daha fazla internet aramasını ve mobil cihaz etkileşmini ses arayüzleri ve yapay zeka ile çalışan cihazlar üzerinden gerçekleştiriyorlar.
Önümüzdeki 10 senede el emeği ile geçekleştirilen işlerin büyük bir kısmı yanında, rutin kontrol ve takip gerektiren işler de emek piyasasından çekiliyor olacaklar. Bu işleri yapmak için makineler var ve sayıları her geçen gün artıyor. Artık daha yetkin, yüksek eğitimli, düşünce ve bilgiye dayalı bir emek havuzuna ihtiyaç var. Bugün çalışan pek çok insan, üniversitelerde okuyan öğrenciler ve üniversite çağına gelen liseliler, bu büyük dönüşümün ilk tsunami dalgalarını göğüslemek zorundalar.
Peki, biz bu değişen dünyaya ülke olarak ne kadar hazırız? Bu konuda bir stratejimiz var mı? Sadece fabrikalar değil, tüm kritik karar ve yönetim sistemleri akıllı makinelere devredildiğinde bu altyapıları yönetecek, üretecek, değiştirebilecilecek ve gerekirse yenileyebilecek kapasitemiz var mı? Tüm bu konularda uzun ve orta vadeli stratejimiz nedir?
Eminim gazete sütunlarında, bloglarda veya haber kaynaklarında arada sırada başarılı birkaç proje okuyorsunuz. Bu yeterli mi? Ülkenin insan kaynağının hazır hale getirilmesi, bu stratejiye uygun bir eğitim politikası gerektiriyor. Bu insanların doğru formasyona kavuşmasını sağlayacak yüksek öğretim stratejisi şart. Bunun yanında kurumların bu değişen duruma uyumunu sağlayacak altyapı, uzman ve kaynak ihtiyaçları var.
Yapay zekanın etik ve kanuni sonuçlarının ve etkilerinin tartışılması zorunluluğu uzun süreden beri konuşuldu. Bu konuda alınan irili ufaklı insiyatifler olması muhakkak önemli ama ulusal bir strateji belgesi haline getirilerek takip edilemediği sürece, iyi niyetli çaba olmaktan öteye gidemiyor.
Yapay zeka, karar sistemleri ve bu sistemlere yönelik çalışmaların hangi kurum veya kurumlarca yönetileceğinin belirlenmesi, bu kurumların tüm altyapıların uyumluluğu, yeterliliği ve nasıl çalışacağı konusunda karar alması gereken sürecin son noktalarına hızla yaklaşıyoruz. Artık kaybedecek zaman yok.
İşin bir de güvenlik boyutu var muhakkak. Bu sistemler yerli kaynak kullanılarak mı oluşturulacak, yoksa bu altyapılar bugün bilinen büyük iş ortakları ile beraber mi oluşturulacak? Bu büyük soru, elektrikten, internet güvenliğine, ülke içi haberleşmeden, ulaşıma kadar her konuyu ilgilendiren kritik bir karar. Bu kararın uzun vade de ülkenin üzerinden yaratacağı etki ve sonuçlar düşünülerek iyi bir karar verilmesi, düşünülmesi ve hızlıca ilerlenmesi gerekiyor.
Endüstriyel seviyede yıllardır anlattığımız dijital dönüşümün bir parçası olarak tüm ülkenin yapay zeka üzerinde acilen düşünmeye başlaması, bu konuda bir çerçeve belirlenmesi ve bu çerçeveye uygun politika ve stratejileri uygulamaya başlaması kritik bir öneme sahip. Bu konuda yaşanacak zaman kaybı, ekonomik ve stratejik sonuçları açısından büyük sorun yaratma potansiyeline sahip.
Kendimizi teknolojideki moda işleri konuşmaktan alıkoyarak, gerçekten fark yaratacak konulara eğilmemiz gerekiyor. Büyük değişim başlarken, saha kenarından seyretmemek için bugün karar almamız ve yola koyulmamız ilk hedefimiz olmalı.
2 notes
·
View notes
Text
The year is New. How about our work habits?
Every time New Year comes, we all hope for something new to come. We all look forward a positive change in our lives. We all wish for a change, knowing that the variables of the existing situation are not changing but we expect a different outcome.
If you are not changing anything in your work environment, how you may expect a change in the end results. Is your company looking for innovation, do you feel that all your top management and your peers are feeling a discomfort in their existing work practices, even though all is going according to the plan. How many people are asking the question “Are we doing the best we can?” ? Is there a manager walking around and talking to people about what they want to do different for the next year, next sales campaign, next product, next service or how will you improve your existing ones? Do you see more managers locked in their rooms and looking at this complex excel tables every day, just with the aim of answering the next question that will come from their boss?
Unfortunately, this is what most of the companies are doing nowadays. The Year is New but the practices are not.
Customers are evolving at a faster pace than ever. Technology is coming with many options every day but our companies do not run at the same pace. Why don’t you take this chance to make a difference in your company? Start thinking and discussing the ways to be more creative in your products and services. Give your company a new life by involving everyone in the process to the discussion. Let all the C level get their hands dirty with work and share all their experiences and knowledge with every level of the company to inspire new thinking or utilize the experiences.
Let this New Year be New to all the company.
1 note
·
View note
Text
On the brink of extinction
It sounds like a documentary headline talking about the wildlife. A living species is about to go extinct. As a matter of fact. This is a real definition of non-transformative leaders.
The generation which grew between the conflicts of 70's and the struggles of 80's could not really understand the real value which this new world is about to offer them. We have seen some inspirational leaders but many of them were all about the status quo and keeping the existing balances.It is not just the changes in technology but the deep impact of this transformation in social life, execution of business and being a global leader has mostly never occurred to them.
No, I am not talking about a social phenomenon or a very ordinary cultural business issues here. I am talking about the fundamental change in terms of thinking and taking action.
Many believed that making the investment in technology will make a great impact and change the organizations for good in a short while, which never happened. What we see most is the resistant, non-adaptive, non-transformational leadership struggling with the new truth in business life.
From the applications of human resource policies to the changes in information technology all created a wide gap within the organization.
Why is it that much important?
Because it is about survival. No company dies overnight, especially for the big ones, it is more like a long painful death. It takes its toll on people who suffer from losing their jobs. It distributes the wave of negative news around. The slow death of a company can become a soap opera story as it happened in many cases. Leaders are there to make changes, to lead, to inspire, to motivate and to make a difference, they are not there only to keep the revenues, make nice compliments to shareholders and play golf with the boss. They owe a lot to their business community to the society and protect the best interest of the capital owner ultimately. What is most surprising in all this picture is how non-transformational leaders find space for themselves to take positions and to stay there forever.
Now, we are on the brink of extinction, either new leadership style with more transformation will prevail or the companies will extinct. It is not a matter of time anymore. It is a matter of survival. Boardrooms, capital owners need to start rethinking what change really means. How you can convert a company from a running organization to a thinking, evaluating and deciding organism.
This is the age of knowledge and change.
0 notes
Text
Your top management ready for the digital divide?
The digital divide has always mentioned together with the global economic discussions. Most of us in the technology business now understand the impact of technological development on society and the new economy. This great wave of change will widen the gap between the nations and their wealth in general. It is not only economies on the national level but companies will also suffer from the effects of this digital divide. The effects of digital transformation efforts at company levels will decide the results in a competitive environment where we will see the destructive effects of the digital divide on a company level. Organisations that will prepare themselves for that upcoming series of events will have a better survival rate compared to the competition.
This is the point where the management capability will come in to play. For quite some time, we, advocates of digital transformation are discussing the impact of digital technology in organizational processes but we didn’t have much time to add the human factor to the discussion. Most of you will think about the quality of the human resource as a primary factor but it is not what you think. The new generation of employees are already coming with a general culture of digital and they have the habit of using the digital infrastructures and technology on a regular base in their life. Where you suffer most is the decision makers. Either they are late to react to this fast-changing environment or they are just resisting to change to stay in their comfort zone. In both scenarios, organizations are suffering heavily and paying great prices. The radical shift in retailing, banking systems, services, and many other areas have a deeper impact due to the deficiencies that have been created by the top management. A number of organizational changes in the lower levels of the organization or the speed of employee turnover are just the reflections of this new phenomenon. Digitial divide between the senior and junior levels of the company also creates a huge negative impact on the general performance of the organization.
Now, managers should start thinking about this new equilibrium in the workplace, every late decision, every postponed change in technology decision and every structural change they do within the company to keep the existing balance will have a strong effect in the future of the company. The digital divide is not between the countries anymore. The digital divide is a decider of competition, it is the loss of communication between the senior and junior levels of the company and it is the survival of the business.
#digital tranformation#digital divide#organizational change#organizational culture#new business#new economy
0 notes
Text
How digital divide will impact?
For a very long time, experts in the area of education, finance, high technology products are experiencing the impact of digital in their daily work life. Digital not only changed the way we talk to our customer but also the way we do the things. We now know much about the consumer, we have systems in place that can make real-time decisions. We can take a look at our profitability and pricing in a dynamic way.
With the introduction of personal assistants, artificial intelligence, autonomous machines, we will witness a radical change which will have a deeper impact on ordinary peoples lives. Machines will decide and execute a lot of manual work. They will run support systems and routine works will be a part of the history in the very near future.
Education, training and creating awareness around these subjects are important but far from being enough to tell the people what they may expect in the near future. In the good old days of sci-fi movies, we have always dreamed of a far future where the human kind will have all this luxury but it is becoming more of a reality on a daily basis.
We need a radical cultural change, as governments and politicians are losing time in adapting the society, education policies, people on the street to this coming wave of changes, it is making more harm than good for the ordinary people on the street. As this change is knocking on their door.
This cultural change starts from daily life, every professional is becoming aware of the fact that, they will need more training and change the course of their career during their professional life, probably this would not be enough and they need to utilize the resources on the internet and get more online training. Students need to develop their cognitive capabilities and develop a habit to analyze data and interpret data into results (in marketing, sales, health issues, sports and every type of profession).
We now know that we need more brains to be creative and analytic rather than doing a routine work. Multitasking people with different interests will have a better chance of survival in this new life.
This brings us to the moment of truth about how the developing countries will be affected by all these changes to come. Countries need to adapt their workforce immediately to this new change by public training programs, politicians should focus on the truth of today rather than the dogmas of yesterday and we should know that employment rates will not be better by putting more people to do a routine work but helping these people to get ready for the near future that is upon all of us. Any government, political movement who will provide such a solution will help its people to have a better future.
1 note
·
View note
Text
İnovasyon kültürü - 3 (organizasyon ses vermiyor)
Bu bölümde şirket içi organizasyonda inovasyonun yerini ve rolünü tartışacağım.
Şirket içi akış ve önceliklerin nasıl belirlenmesi gerektiği konusunu irdeleyerek, şirketleri ve kurumları nasıl daha üretken hale getirebileceğimizi tartışacağım.
Bir organizasyon neden daha inovatif olmak konusunda motive olur? amaçları nelerdir? herkesin farklı cevapları olabilir. Rekabet, pazar şartları, teknolojik gelişmeler, müşteri talepleri. Nihayetinde yukarıda bahsettiğim unsurlar kapınızı çaldıysa, bu noktadan sonra yaptığınız herhangi bir revizyona inovasyon demek gerçekten zor olacak. İnovasyonun pazar dinamiklerini değiştirmesini hata bazı örneklerde yeni baştan kurmasını bekliyoruz. 3G bir teknolojik yenilik olmasına rağmen, potansiyeli büyük ama etkisi küçük bir gelişim olarak pazarda yerini aldı. 3G'yi gerçekten değerli kılan 2007'de iPhone ile başlayan ve bir anda popülerleşen akıllı telefon ürünleri oldu. O noktaya kadar iPhone üzerinde kullanılan teknolojiler pekçok üründe sunulmuş olmasına rağmen doğru bir pakette biraraya getirilememişti. Bunun daha ötesinde uygulamalar ve widgetlar hayatımıza konsept olarak çok önceden girmiş olmasına rağmen bu kadar geniş anlamda bir mobil alan kendisine hiçbir zaman bulamamıştı. Apple iTunes ile kazandığı pazar deneyimini uygulama pazarı ile yeni bir boyuta taşıdı ve kendisini rekabetten radikal şekilde ayırdı. İlk 3G iPhone telefon çıkana kadar bu ürüne şüpheli yaklaşanlar günün sonunda yanıldıklarını anladılar. Rekabetin kendini bu değişen duruma uydurması oldukça uzun bir süre aldı. Günün sonunda bu değişim Apple'a artık çok radikal değişklik beklenmeyen pazar alanında yepyeni bir potansiyel ve finansal büyüklük yarattı.
Peki tüm bu değişimi tetikleyen neydi?
Steve Jobs gibi bir fikir liderinin tüm şirketi sürükleyen inatçı karizması tüm bu ürünün ortaya çıkması için yeterli olabilir mi? veya iPhone'un sunduğu bu yeni arayüz yaklaşımı sadece şirket liderinin vizyonuna bağlanabilir mi? Tasarım, pazarlama ve satış ekipleri bu gelişimde nasıl bir rol aldılar? İşinin birde bu yönüne bakmak gerekir. Biz bir mucidin geliştirmeyi yaptığı anda söylenen sözlerine ve icatlarına bakarız ama bu sürecin olgunlaşma evreleri ve son ürün haline gelme aşamalarını sürekli gözden kaçırıyoruz. Çok popüler örneklerden biri olan Da Vinci'nin helikopter çizimi ile ilk helikopterin uçması arasında geçen 500 seneyi düşünebiliriz. İnovasyonda beklentimiz bu sürenin mümkün olduğunca kısalmasıdır. Bu da ancak eldeki teknoloji, pazar ve yaratabileceğimiz etkinin sınırlarını iyi bilen ekiplerin biraraya gelmesi ile mümkündür.
Bu ekipler aynı masada oturur mu?
Eğer sonunda bir hedef ve amaç varsa neden olmasın? Sonsuza kadar aynı ürünü satamazsınız. Bugün hayatımızda mesela bir otomobil sadece otomobil değil. Özellikle büyük şehirlerde otomobiller içinde hayat geçirdiğimiz bir mekan haline geliyor. Aracın konforu sadece bardak tutucuları ile sağlanamıyor. İnternete bağlantısından, araç içi eğlence sistemlerine kadar pekçok ürünü talep ediyoruz artık. Bir aracı alma kriteriniz artık sadece performans nedenleri değil ve üstelik değişim bununla da bitmiyor. Bir aracı tercih etmenizde sosyal etki de büyük oranda devreye giriyor. Aracın çevreye karşı hassisiyetinden, geri dönüşüm oranlarına kadar pekçok detay alım kararımızı etkiliyor. Bu durumda inovasyon süreçleri sadece ar-ge departmanlarına bırakılamayacak kadar müşterinin önünden gitmeyi gerektiren bir pazarlama süreci, bir yandan da varılmak istenen son ürünün ne kadar kullanışlı ve uygulanabilir olduğu pazarlamaya terk edilemeyecek kadar önemli teknik bir iş. Yarattığı sosyal etkiler ve sonuçlar bakımından da, müşteri hizmetlerinden satış argümanlarına kadar pekçok çalışanın ortak amaca hizmet etmesi gerektiği bir süreç ortaya çıkıyor.
Bu süreçte ortak payda işin olmazsa olmazı. Şirket içinde bulunduğu pazarı ne kadar domine etmek istiyor? Çalışanları bunun neresinde ve çalışanlar ve departmanlar için gerçek ödüller hangi noktalarda. Her çalışan sattığı, pazarladığı, yönettiği ürün ve servis ile gurur duymak ister. O zaman onların gurur duymasını sağlayın "bu ilerleme de benim de payım var desinler". Süreci şeffaf yönetin herkes ne kattığını net olarak görsün. Kişilerin kariyerlerine katkı sağlayın, çalışanlarınızı yeni ürün ve fikir patentleri almak için destekleyin. Patent programını siz sponsor edin ve orjinal fikirleri onlardan satın almaya hazır ilk girişimci siz olun. Şirketin onlara çalışan ve aynı zamanda değerli fikir insanları olarak yaklaşmalarını sağlayın. Fikirlerinin sonuç ve değer ürettiklerini gören her çalışanı daha inovatif olmak konusunda gönüllendirmek çok daha kolay olacaktır.
Her ekibi yöneten orta düzey yöneticilerinizi takımlarından çıkarabildikleri ürün ve diğer takımlarla fikirleri paylaşma ve hayata geçirme becerileri üzerinden de değerlendirin. Özellikle orta düzey yöneticilerinizi şirket içinde birer girişimci haline getirin. Kar ve zarar sorumluluğu almayan ve bu sorumluluğu departmanını daha ileriye taşımak konusunda uygulamayan bir yöneticiden ancak iyi bir amir olabilir. Yöneticilerinizin amir değil, işlerinin sorumluluğunu alan patronlar olmasını sağlayın.
Şirket üst düzeyinin her düzeyle sürekli kontakta olmasını sağlayın. Bunu schedule edilmiş toplantılar ve içi boş çoğunlukla işe yaramayan basit motivasyon toplantıları gibi ele almak çok hatalı olur. C level ekibin kendi ekipleriyle sürekli konuşması, toplantılarına katılması, anlatandan çok dinleyen ve bunun yanında kurumun vizyonunu en alt seviyeye taşıyan elçiler olmasını sağlayın. Odasında oturan, katını ve departmanını gezmeyen, konuşmayan yönetici formatlarını bu anlamda ciddi gözden geçirmek gerekiyor. Bu tip yönetilen departmanlarda yaratcılık seviyesinin oldukça düştüğüne şahit olmak sürpriz olmayacaktır.
İnovasyon sadece teknoloji şirketlerinde mi olur?
Şaka yapıyorsunuz herhalde. Müşteri inanılmaz bir hızda hareket ediyor. Gıdadan tekstile, otomobilden, beyaz eşyaya kadar pekçok alanda hergün yeni bir müşteri talebi ortaya çıkıyor. Bu talepler ortaya çıkmadan öngörebilmeniz için müşterinin önünde koşabilecek yeteneklere ve akla ihtiyacınız olduğunu göz ardı etmeyin. Her zaman en büyük etiketli okuldan mezun olanı değil. Vizyonu, merakı olan, araştırmaya hevesli ve neden sorusunu sık soran adayları gözden geçirin. Unutmayın şirketinizi diplomalar değil, meraklı ve daha iyiyi arayanlar kurtarabilir. Başarıyı bu insanlarla paylaşmayı ihmal etmeyin. Paylaşmak tüm süreci kolaylaştırdığı gibi departmanlar arası rekabeti engelleyerek herkesi yüksek motivasyonla çalıştırmayı kolaylaştıracaktır.
Bir sonraki yazımda bu süreci nasıl yöneteceğimizi anlatacağım. İyi bir kurum kendi içerisinde rekabetçi girişimciler de yetiştirebilir mi? Girişimci bir ruh ile bir kuruma yeni rekabet ve pazar alanları açmak mümkün mü? Birkaç gün sonra burada.
0 notes
Text
İnovasyon Kültürü - 2
Genel çerçevede neden inovasyona ihtiyaç var sorusuna baktığımız ilk yazının ardından hızla devam edelim.
Şirketler ve kurumlar piyasaya verdikleri ürünler ve servisler ile yaşamlarını sürdürür, bu süreç içerisinde piyasa ürünlerle ilgili pekçok hikaye anlatırken, istediklerini de size hızla iletmeye başlar. Günümüzün dünyasında bu artık çok da kolay doğrusu. Her müşteriniz sizinle neredeyse hergün sosyal medya ve internet üzerinde konuşuyor ve anlatıyorlar. Ürün ve servislerin amacı bir sorunu ortadan kaldırmak, iyileştirmek ve hayatı kolaylaştırmak ise bu taleplere gözünüzü kapamanız mümkün değil.
Düşüncelerinizi okur gibiyim. Çoğu insan iyi bir müşteri hizmeti bu açığı kapatır diye düşünüyor. Bu fikrinizi paylaşmıyorum. Müşteri hizmetleri bugün var olan sorunlarınızı hafifletmek ve çözmek için var. Bir sonraki gelişmenin ne olması gerektiği konusu, içinde müşteri hizmetlerinin de bulunduğu yeni bir geliştirme süreci. Bu süreç var olan ürün ve servislere getireceği yeni yöntem, yeni fayda ve sonuçlarla ancak bir inovasyon olabilir. Bu süreçlerin departmanlar arası oldukça hızlı hareket eden bir iletişimle çözülebileceğini belirtmek lazım, açık bir inovasyon sürecinin varlığı, piyasa hareketlerin hızlı cevap vermenizi sağlarken, kapalı inovasyon süreçleri, özellikle teknoloji departmanın da mühendislik süreçlerinin kurbanı olmak zorunda kalabilirler. Bu sebeple açık bir iletişimin yapıldığı açık inovasyon süreçleri özellikle tüketici ürünleri ve servisleri ile uğraşan firmalarda teşvik edilmeli.
Peki sorun sadece açık iletişimin teşvik edilmesi ile çözülebilir mi? Cevabım kesinlikle hayır. Öncelikleri hedef tutturmak, var olan stoğu eritmek ve olanı pazarlamak olan özellikle orta düzey yöneticilerin kendilerine bu konuda bir hedef verilmediği sürece var olan yapıyı yenilemek, iyileştirmek konusunda bir çabaları olması ihtimali düşük. Bu durumda organizasyonel olarak alttan bu konuda gelecek fikir ve çalışmaların da günlük iş hedefleri içerisinde kaybolması ihtimali oldukça yüksek. Tüm bu süreçler açısından bir vahim durumda taleplerin çoğunlukla ar-ge veya teknoloji departmanlarından gelmesi durumunda satış ve pazarlama ekiplerinin taleplerin kendilerinden gelmemesinden kaynaklı bir şekilde sürece itiraz edecekleri kati bir gerçeklik olarak ortaya çıkıyor.
Bu durumda ne yapmalı?
Üst düzey yönetici, altında çalışan ekiplerden bu konuda sonuçlar beklemez ve hedefler koymazsa orta düzeyin bu konuda karar almayacağını, almak istemeyeceğini ve çoğunlukla bu konudaki talepleri reddeceğini mutlaka hesaba katmalı. Hedefler koymalı.
Şirketin yeni jenerasyon çalışanlarına daha fazla ve daha sık konuşma alanları açılmalı. Neden hergün Linkedin veya Apple kampüslerini konuşuyoruz. Bu kampüsler bu fırsatları sundukları gibi, buna imkan yaratacak çevreyi de sunuyorlar.
Bu yeterli mi?
Hayır, bu da yeterli değil. Şirketi yönetenler ve günlük işleri çözenler bir masa ve amaç etrafında toplanmadıkları sürece bu çalışmanın sonuca varması düşünülemez. C level ve jr level daha sık bir araya gelmeli, konuşmalı, tartışmalı ve sahanın dertlerini daha yakından anlamaya çalışmalı.
Sadece bu yapılanlarla bir inovasyon kültürüne sahip olmak mümkün olur mu? Hayır kesinlikle yeterl değil.
Bir sonraki yazımda organizasyon içerisinde bu sürecin engellerini, nasıl ilerlemek gerektiğini, teknolojinin rolünü ve bu çalışmaya herkesi ortak etmenin yollarını konuşacağız.
1 note
·
View note
Text
İnovasyon kültürü
Ülkelerin ilerleme çabalarına yakından bakıldığında hep hamlelerden bahsedilir. Bu hamleleri yakından incelediğinizde insanlar ve ülkeler içerisinde bulundukları zamanın düşünce yapısının dışına çıkmayı başardıkları ölçüde bu hamleyi gerçekleştirdiklerini görüyoruz.
Bir fikrin inovasyon olması için öncelikle bir yenilik taşıması, sosyal bir etki yaratması, ticari sonuçlar üretmesi ve iş yapış şekline o ana kadar düşünülmemiş bir şekil getirmesi beklenir.
Kariyerimde 20 yılı geride bırakırken ülkenin kurum ve kuruluşlarına, o kurumları yönetenlere ve karar vericilere dönüp bakıyorum. Statükonun koruduğu, yeni yollar denemenin riskli görüldüğü ve herkesin olduğu alanı koruma güdüsüyle hareket ettiği bir yapıda insanlardan yeniliklere karşı açık, yeniliği isteyen veya yeni iş yapma yöntemleri geliştiren profesyoneller olmalarını beklemek zor. İş piyasasının dar yapısında iş bulmak büyük bir macera iken, kendi yöneticinizi veya şirketinizi başka bir statüye taşıyacak bir iş yapış şekline ikna etmek gerçekten zor.
İşin sadece iş piyasası boyutu da yok. Bir şirketin kültürel olarak hep daha iyiyi ve yeniyi araması tek başına bir departman veya karar alıcının başa çıkabileceğinden çok daha büyük bir efor. Şirketin içerisinde iş bilgisini ilerletmek ve yeni iş yapma şekillerine karşı esnek davranacak insan sayısının da çoğalması gerekiyor. Halbuki ülke insanının kültüründe yeniye karşı bir açlıktan daha çok günü olduğu gibi bitirmenin dayanılmaz hafifliği var. Ürün ve servisler açısından rekabetin dar, iş piyasasının sığ ve hedef müşterinin bu miktarda bilinçsiz olduğu bir pazarda innovasyon kültürü yaratmak bir o kadar zor oluyor.
Yukarıda bahsedilen durumun çok doğal bir sonucu olarak ihracatımız da çeşitlenmiyor. Malınızı alan insanların size bağımlılıkları sadece fiyatla sınırlı kalıyor.Sizin yönetebildiğiniz bir teknoloji veya iş alanı olmayınca da, bizim gibi ülkelerin sunduğu ucuz işgücü ve ara eleman dışında anlamlı bir kaynak olmuyor. Yani tipik tembelliğimiz ayağımıza sıkılan bir kurşun gibi bizi yaralıyor. Potansiyel pazarlarda meydana gelen daralmalarda nihayetinde bizi anında etkiliyor. Bugünlerde Afrika, Güney Amerika gibi bölgelerde yapılan pazar çeşitlemesi de o ülkelerin tüketim potansiyelleri ile sınırlı kalıyor.
İnovasyon bir kültür ve bir iş yapış şekli olarak hayatımıza girmediği sürece, yaptığımız işin kalitesi ve rekabet edebilirliği de o dar alanda sıkışıp kalıyor. Sizden daha ucuza aynı malı üreten birileri olduğu sürece de sizin kaderiniz başka bir 3. dünya ülkesinin ucuz işçilerine teslim edilmiş oluyor.
Ülke de ilerlemek, yeni makineleri almak ve birbirimize hava atmak seviyesinde kaldığı için bu makineleri bile ne kadar verimli kullanıp gerçekten sermaye ye dönüşüp dönüşmediği anlaşılamıyor.
Peki bu konuda nasıl ilerlemek lazım? Organizasyonları innovasyon kültürü ile nasıl tanıştırmalı? Nasıl teşvik etmeli? bir şirketi rekabet içerisinde ileriye taşıyacak noktaya nasıl getirmeli? Pazarın sadece yurtiçi ile sınırlı olmadığını tüm Dünya'nın potansiyel bir pazar olduğu nasıl anlatılmalı?
Yarın bu konuyu ele alacağım.
1 note
·
View note
Text
Hız mı? tarz mı?
Hayatın hızını arttırmak belki quantum fiziği bilmeyi gerektirir ama organizasyonun hızını arttırmak için temel birkaç değişiklik yeterlidir.
Benim istediğim hız değil, organizasyonun tercih ettiği hız vardır. Hız, her şeyi büyük bir savurganlıkla yapmak değildir.
İşi yetiştirmek hızın göstergesi de sayılamaz. İşi ben düşünmeden bana sunmak, herkesten önce düşünmek ve uygulama kararını vermek hız demektir. Bu süre tamamen izafidir. Mesele hız değil atiklik olur o zaman.
Innovasyon şirket içerisinde bunu için var. Hız dediğin şeyi sağlamanın tek yolu, organizasyonun doğru ana hazır olmasını sağlamaktır. Panik halde olan biteni yakalamaya çalışma eforuna hız denemez. Buna olsa olsa, geriden gelip panik olmak denir :-)
Her şey şirketlerin/organizasyonların kavrama yeteneği ve adaptasyon yeteneği ile sınırlıdır. Bu sebeple bu kavram, hızın değil, hazır ve geniş görüşlü olmanın bir uzantısıdır.
2 notes
·
View notes
Text
Aynı şeyi yaparak farklı sonuçlar beklemek
Bu lafı Einstein söylemiş diyorlar. Teyid edemediğim için kim söyledi bilmiyorum ama doğru söylediği muhakkak.
Spor ve hayat günlük yaşadıklarımızın küçük birer modeli ve yansıması olarak karşımızda. Şikeli bir ligin 2 takımına biz ceza veremedik, UEFA verince yerimizde duramaz olduk. Milli Takım'a bir hoca bulduk, neden 2. aday yok diye sormadık. Sorsak ne olurdu? cevabı var mı emin değilim.
Basketbol ve futbolda son saniyelerde alınmış başarılarla epey oyalandık ama herkes kendisinin vazgeçilmez olduğunu düşününce sonuçlarının ne olduğunu hep beraber gördük. Suçu hiç kendimizde aramadık. Hep bir başkası olduğunu düşündük ama başkası konusunda bile senaryolarımız kısıtlı. Yalnızlığımızı bile hatamıza değil üstün kararlarımıza bağladık.
Güreşten haltere, atletizmden basketbola kadar doping yapılmayan alan kalmadı. O da yetmedi yabancı da devşirdik ama adamlar da sonunda bize benzedi. Neyi neden yaptıklarını bilmedikleri gibi, spor yapmayı bile unuttular. Başarılı pekçok adamı harcamak yeteneğimizle genç hiçbir çocuğun önünü açamadık.
İç çekişmemiz ileriyi görmemizi engelledi, engellemeye devam ediyor. Dış dünyadan koptuğumuz gibi gerçekliğimizi ve neyin önemli olduğu konusundaki önceliklerimizi de kaybediyoruz. Aynı hataları sürekli yapıp farklı sonuçlar çıkmasını bekliyoruz. O sonuçlar gelmeyince de yine bir günah keçisi bulup, bir sonraki adamla aynı şeyi yapmaya devam ediyoruz. O adamı da işe yaramaz ilan ettiğimizde gidip eskisine sarılıyoruz bir ümitle, nedenleri, sonuçları, getirdikleri, götürdüklerini hiç hesap etmiyoruz. Muhasebeyi yapmıyoruz, olduğumuz yerde sayıyoruz.
Kimseye kızma hakkımız yok, aslında tüm sorunları biz yaratıyoruz.
0 notes
Text
Akıl tutulması
Engel anlaşılmadık şekilde çıkar. Eline alırsın ama istediğin gibi yapma lüksün yoktur. Onların yöntemiyle yapıp başarısız olursun, hata senin olur, teasdüfen başarı gelirse zaten biz biliyorduk olur. Başarısızlık bir ihale konusuysa, başarı hep başkalarının olur.
Üste anlatsan anlamak istemez, alttaki zaten çok takmaz. Takan birkaç akıllı varsa onlar da çaresizliğin farkında susup bekler sadece.
Bu ülkede ve benzer şirketlerde hergün yeniden aynı şekilde yaşanır. Öğrenmeden, bilmeden ama başarıyı hep bilindik ezberlerde, hep aynı çemberin içinde arayarak.
Bir yeni yol ve yöntem gelirse illa bir yabancı gibi algılanır.
Birde çok konuşanlar var, sen 30 kere yaparsın, o 3 kere yapar. Senden daha iyi bildiğini düşünür. Her işe burnunu sokar. İşini doğru yapmanı engellemekle kalmaz. İnsanların aklını karıştırır. Yanlış yönlendirir. Sorumluluk almaz ama ortalığı karıştırmaya baylır.
İşte Türkiye'de buna iş hayatı denir.
0 notes
Text
Sosyal Medya Pazarlaması'nda Yaklaşımlar 4
Medya hızla şekil değiştirdikçe, bugün sosyal medya olarak tanımladığımız alan aslında medya ve itibar yönetiminin ana aksı halini alıyor. Bu gerçeği gözardı etmeden itibar yönetimine başlamak iyi bir başlangıç olacaktır.
Eski zamanın popüler köşe yazarlarının yerini bloggerlar yavaş yavaş dolduruyor. Artık birkaç yazarı değil blok halinde birkaçyüz fikir liderini konuşur olduk. Bu durum gayet doğal olarak sosyal medya olgusuna yaklaşım tavrımızı da etkiliyor. Artık bu medya alanı yukarıda tarif edildiği gibi iletişimin ana ekseni ise, burada yapılacak tüm etkilniklerde aslında yaptığımız tüm ana iletişim çalışmalarının başlangıç ve büyütme noktasını teşkil edecektir.
Hayatımızda uzun süreden beri var olan ama aslında içini doldurmakta hep sıkıntı çektiğimiz sosyal sorumluluk çalışmaları da bu işin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Sosyal sorumluluktan anladığımız şeyin, sadece kurumların yaptığı kar veya gelirleri sosyal paydaşlar veya ihtiyaç sahipleriyle paylaşmaktan ibaret olmadığı, kurumların var oldukları alan içerisinde bir birey ve o topluluğa karşı sorumlulkları olan bir yapı olarak geniş bir etki alanına sahip oldukları unutulmamalıdır. Yaptıklarınızla örnek teşkil etmenin yanısıra, aslında aldığınız her aksiyonun etrafınızda ve daha geniş çerçevede dünya üzerinde yarattığı etkileri hep gözönünde bulundurmak durumunda kalacaksınız.
Kurum, ürettiği karbon ayak izinden, çalıştırdığı insanların yaşam kalitesine ve dolayısıyla içerisinde bulunduğu topluluğun hayatında yarattığı ayakizine kadar her adımını bu sorumluluğun bir parçası olarak görmeye başlamalı.
Dijital alanın bu sahaya getirdiği en büyük yenilik, her yazı da ısrarla bahsedilen amfi etkisinin doğru düşünülerek bu etkinin kurumun yaptığı her çalışmayla daha gür çıkan bir dengeli ses tonu yaratması.
Fabrikanız çevreyi kirletirken, insanların sağlığını tehdit ederken çevre konularına verdiğiniz destekten bahsetmeyin. Önce evinizin önünü temizleyin, fabrikayı dönüştürün, bunu insanlarla paylaşın, başkalarının sizin adınıza bu konuda bilgilendirme hazırlamalarına izin verecek şeffaf ortamı yaratın, bir şehrin suyunu kirlettikten sonra, insanlara su veya para yardımı yapmanın anlamı yok. Siz kendi sorumluluğunuzu doğru şekilde yerine getirin. Siz isteseniz de istemeseniz de, sosyal medya alanı bu sıkıntıları hızlı bir şekilde duyuracak ve bilinci kısa sürede yaratacak. Bununla mücadele etmek yerinde dürüstçe ne yaptığınız anlatmak daha doğru olabilir. Bu toplumun bir bireyi olarak topluma karşı sorumluluklarınızdan kaçamazsınız.
İşveren her çıkardığı işçiden, yarattığı kirlilikten (ses, hava,su,toprak) sorumludur.Bu basit sorumlulukları yerine getirmeden biryerlere gidip okul yaptırmanız sizi diğer insanların yönelttiği sorulardan kurtarmıyor.
Bunun yanında endüstrinin gelişmesi, hayat kalitesinin artması ve toplumdan aldığınız topluma geri vermeniz için, yaptığınız çalışmayı tek seferlik planlamamalı, bunun devamlılığı da sizin sorumluluğunuzda olmalı. Devamlılığı olmayan anlık projelerin uzun vade de faydadan çok zarar getireceğini gözardı etmeyin. Üniversiteler ile yürütülecek akademik projelerden, basit yardım çalışmalarına kadar tüm fikirlerin devamlılık ve zaman içerisinde iyileşerek gelişen bir yapıda olmaları gerekiyor.
Burada söylemeden geçmemek lazım Banka'larımızın 10 yıllardır heves koyduğu caz festivali gibi etkinlikler takdire şayan ama 10 yıllardır bu bankalara faiz ödeyen insanlar kendi ceplerinden çıkan parayla finanse edilen bu çalışmalar konusunda ne düşünüyorlar gerçekten sormak isterdim. Bir bankaya 10 yıllar boyu düzenli para ödeyip, birgün aksattığınızda başınıza gelecek felaketleri düşünüdüğünüzde ödediğiniz her liranın Banka'lar tarafından ne kadar değersiz algılandığını birkez daha görüyorsunuz. Bu anlamda dayanışma ruhu denen şeyin de bir sosyal sorumluluk olduğunu unutmamak gerekir.
Maalesef ülkemizin sermaye sahipleri sözkonusu başkasının parası olunca ne kadar vurdumduymaz iseler, konu kendilelerine gelince o kadar saygısız ve sıradan hale gelebiliyorlar. Bu kısmı da ayrıca iş etiği adına gözden geçirilmeli. Buna benzer alanlar sadece düzenleyici üst kurul kararlarıyla yönetilemeyecek kadar geniş ve doğrudan her firmanın itibarının bir parçası olarak değerlendirmesi gereken konular olduğunu unutmamak gerekir. Bir işyerinin prensipler, iş yapma ahlakı ve bu ahlak konusunda tutarlılığı olmalı. Günümüz iletişim ortamında bu konudaki tutarsızlığın cezalandırılması olasılığı çok yüksek ve sonuçları da bir o kadar çabuk fark edilebilir durumda.
İş sahipleri sokaktaki insanları zor durumda bırakarak itibarsızlıştırdıkları kadar kendi işlerine zarar verdiklerini akıllarından çıkarmamalılar. İnsanları finansal yeteneklerine göre sınıflayan bir iş yapma biçimi, itibar yönetimi dediğimiz bütüne ciddi zararlar verebilir. Ortaya çıkan en sıradan alternatifler bile yerinizi doldurabilir. Bu anlamda telekom firmaları tarafından yapılan geriye dönük faiz alacakların affedilmesi gibi çalışmaların sadece bir finansal karşılık taşımadığını toplum adına bir rahatlatma yaratan pozitif bir sosyal sorumluluk alanı taşıdığına dikkat çekmek gerekir. Bu çalşımalar için en anlamlı iletişim alanının yeni medya alanları olduğu gerçeği de gözardı edilmemeli.
Kurumların sosyal sorumluluğu çevre, eğitim, spor, toplumsal konular da dahil olmak üzere geniş bir kapsamdan oluşuyor. Bu kapsamı doğru tanımlamak için iyi bir stratejiye, bu stratejiyi taktik parçalara bölecek doğru bir iletişim ekibine, bu çalışmayı sağl��klı şekilde yayacak ve yayınlayacak bir sosyal medya yönetimine ve bu sonuçları iş sonuçlarına çevirecek bir karar mekanizmasına ihtiyaç var. Bu bütünsellikte bir yaklaşım tüm bu çalışmalardan doğru sonuçlar alınmasına destek olacaktır.
#social media#social marketing#sosyal medya#sosyal pazarlama#sosyal ağlar#pazarlama#sosyal sorumluluk
0 notes
Text
Sosyal Medya Pazarlaması'nda Yaklaşımlar 3
Sosyal Medya bir itici güç olarak tüm kurumların eğildikleri bir alan haline geleli uzun bir zaman oluyor. Bu farkındalık konusunda şüphesiz sosyal medya kullanıcılarının yarattığı etkili iletişimin büyük bir payı var. Buna rağmen kurumların bu alanı nasıl kullanmaları gerektiği konusunu hala çözümleyememiş olmaları, bunca geçen zamana rağmen, klasik mecra yönetimiyle yetişmiş klasik pazarlamacıların bu alanı hala anlamak konusunda ciddi sıkıntı çektiklerinin çok açık bir göstergesi.
Pekçok klasik reklam ajansının bünyesinde çalışan havalı dijital ekiplerin yapmaya çalıştığı basit sosyal medya hesap yönetimi ve günlük mesaj aktarma çalışmalarının bilinen klasik mecra uygulamalarındaki tek taraflı iletişimden radikal bir farklılığı olduğunu söylemek zor. Üstelik bu şekilde insanların kişisel profil sayfalarından, kişisel mesaj alanlarına kadar pekçok özel yere ulaşıldığı için, insanların çok kısa süre içerisinde mesajlarınızı bloklama ve sizi takipten vazgeçme eğilimleri yükseliyor.
Pekçok incentive kampanyası ile ayakta tutmaya çalıştığımız sosyal medya hesaplarımızda sentiment ve mesaj sayılarıyla uğraşıyor ama bu alandan nasıl en etkin şekilde yararlanacağımız konusunda fikir üretmekte sıkıntı çekiyoruz. Bu özellikle Türkiye gibi ülkelerde kendisiyle yüzleşme konusunda yetkin olmayan yönetici profillerinden ve gerçekleri olduğu gibi göstermekten kaçınan iletişimci profillerinden kaynaklanıyor. Yıllardır üzerinde oturduğumuz std araştırma formatlarında belirtilen TOMA ve marka algı değerlerine kendimizi o kadar kaptırmış durumdayız ki, gerçek müşteri bildirimlerini karşılamak konusunda sıkıntı yaşıyoruz.
Sosyal medyanın müşteri geri beslemesi için en uygun alan olması yanında, hedefli mesaj verebilmek için de yüksek etkinlikte olduğunu kavramak ve segmente etmek, zaman içerisinde müşterilere, doğru mesajları, gereken zamanlarda iletmek, müşteriyi dinlemek ve destek vermek adına bize altın fırsatlar sunacak.
Bugün örneğini gördüğümüz teknik destek alanları dışında müşterinin günlük sosyal/iş/kültür hayatı, bulunduğu lokasyonlar, bizim bu lokasyon ve hobi alanları içerisinde sunabileceğimiz hizmet ve ürünlerin belirlenmesinde oldukça büyük fayda sağlıyor. Şu anda bu alanı yeterince iyi filtreleyebilen ve hedefli teklifler yapabilen marka ve ürünlere şahit olmadık. Önümüzdeki yıllar içerisinde lokasyon bazlı servislerle beraber gerçek zamanlı kullanıcı verisinin ana kaynağı olacak micro blog, dikey hobi alanları ve pinboardlar giderek büyüyen bir önem arz etmeye başlıyorlar. Meselenin başka bir boyutundan bakıldığında bizim yıllardır araştırmalarla ortaya çıkarmaya çalıştığımız müşteri alışkanlıklarına yönelik verilerin gönüllü olarak bize aktarıldığını artan bir şekilde göreceğiz.
Bu iletişim değişimine hızlı bir hazırlık sağlamak, iletişimcileri ileride pazarlama alanında rekabetin önüne hızla geçirecektir.
#social marketing#social media#marketing#sosyal ağlar#sosyal medya#sosyal pazarlama#müşteri hizmetleri
0 notes
Text
Sosyal Medya Pazarlaması'nda Yaklaşımlar 2
Bir önceki bölümde Sosyal Medya Pazarlama alanına daha geniş bir açıdan , bütünsel bir açıyla bakmanın markamıza neler kazandırabileceği konusuna kısaca değinmiştik.
Bu bölümde iletişim çalışmalarımızın spesifik alanlarında Sosyal Medya'nın değerlendirilmesi konusunda bazı ana başlıkları inceleyeceğiz.
Her firma, sunduğu hizmet veya ürünün tanıtımı için bir seri iletişim çalışması yürütüyor. Bir sosyal alanda yaşayan her insan gibi kurum da içerisinde bulunduğu toplumun bir parçası, ekolojik çevrenin bir unsuru ve sorumlulukları bakımından da fikirleri taşıyan ve desteleyen lider konumunu üstlenir. Yarattığı ekonomik çevre ile kurum, kararları ile sadece kendi hayatını değil, kendisi ile beraber pek çok insanın hayatına katkı sağlar ve değişimler yaratır.
Kurum bu farkındalıklarını ilerletmeden sadece ticari amaçlar ve öncelikler ile yönetilemez, aksi halde parçası olduğu yapıyı reddettiği gibi, karşısındakilerin önceliklerini doğru değerlendirememek ve bilmemek gibi bir durumla karşı karşıya kalır.İşte yukarıda saydığım sebepler (Kurumsal pazarlama konusunda daha derin bir anlamda inceleyerek bu alanları daha net ayırmak mümkün olacaktır.) ile Sosyal Medya'da yapılan iletişim giderek artan bir önem arz etmektedir.
Sosyal Medya alanları sadece arkadaş çevrelerinden değil, aynı zamanda hobi, düşünce, eğitim ve çevre birlikleri gibi müşteri öbeklerinden oluşmaktadır. Aynı zamanda şirketimizin profesyonel paydaşları da (hissedarlar, çalışanlar) bu iletişim tonu ile kendilerini tanımlamaktadırlar. Bu durumda her söylediğiniz aynı zamanda şirketimiz adına bir ifade oluşturduğuna göre, çalışanlarımızın da söylediklerimiz hakkında ne düşündükleri, kendileri hakkında düşündükleri ile özdeşleşecektir.
Paydaşlar diye kısaca geçiştirdiğimiz alan, aslında markamız adına konuşan kişilerin olduğu geniş, kuvvetli ve etkileri bakımından bize en büyük getiri ve faydayı sağlayacak alan olmasına rağmen, kötü personel politikaları, birkaç kişiye bağlı iyi tartılmamış iletişim planları ve içi doldurulmayan veya hiç bir zaman doldurulmaya çalışılmayan vaatler yüzünden boş bir iletişim ağı olmaktan öteye gidememektedir.
Unutmayın, tüm iletişimleriniz büyük ihtimalle herkes tarafından görülüyor, gizli veya açık eleştiriliyor ve gerçekliği her zaman sorgulanıyor. Yazımın birinci bölümünde belirttiğim gibi şeffaf olmayan, gerçeklikten uzak, sadece itibarı arttırmak için yazılan boş sözler kısa sürede varlıklarını yitirmeye mahkumlar.
Kendisine karşı dürüst olmayan bir iletişim planının, müşterilere karşı ne kadar uzun süreli savunulabileceği veya arkasında durulabileceği tartışmalı. İnanmadıklarınız için değil, gerçekten inanıp arkasında durabildikleriniz için tüm paydaşlarınızla ayakta durun. İçini doldurun. İçini doldurmak için sadece FB, Twitter gibi alanlardan oluşan bir iletişim planından daha çok Blogger topluluğu, forumlar, tüketici yorumları ve müşterilerden oluşan bir yapı kurmanın yollarını arayın.
Youtube/Dailymotion ve benzerleri sadece reklam filmleriniz için değil, ürün eğitimleri ve olası arıza çözüm yollarını göstermek için var. Bu alanlar aynı zamanda pek çok yerde paylaşılarak genişletilebilecek bir bilgilendirme imkanı sunduğuna göre tüm video siteleri sizin olası satış sonrası teknik destek hattınızı kurmak için başlangıç noktasını oluşturacaktır. Satış sonrası teknik desteğin bu kadar maliyetli olduğu bir sistemde bu imkanları hızlıca lehinize kullanmamanız için bir sebep yok (müşteri, randevu, eve ulaşma zamanınız; tüm bu süreçleri düşünün).
Tüm bu alanları etkin kullanamadığımız gibi bir yandan da aslında burada ulaştığımız insanları kısa sürede yorarak, ileride yaratılabilecek olası fırsatlara da kapıları kapatıyoruz.
Şimdi durmamak zamanı, müşteriyi yormadan memnun etmek için fırsatları yaratmak ve önüne servisi koymak zamanı.
#social marketing#social media#media#marketing#sosyal ağlar#sosyal medya#sosyal pazarlama#pazarlama#dijital#Branding
0 notes