Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
İlk panik atak krizi...
Belki de bu kadar güçlü görünmeye çalışmaktı asıl yoran.
#15.08.2024
3 notes
·
View notes
Text
Mutlu muyum?
Bilmiyorum.
Mutsuz mu peki? O da muamma. Kendim olma yolunda koşuyorum ama bir yere varabilmiş değilim. 30'u aşan yaşımla birçok şeyi kaçırmış olmanın verdiği o huzursuzluk içindeyim. Bir şeyler yapmaya çalışmak ile her şeyden vazgeçmek arasında gidip geliyorum.
İşin aslı boğuluyorum. Hiçbir şeyde dikiş tutturamıyor gibiyim.
Özetle; bilmiyorum....
8 notes
·
View notes
Text
Neresinden tutunmaya çalışsa şu hayata, elinde kalıyordu her parçası. Bu da yetmezmiş gibi avuçları her çabasında daha büyük yaralarla doluyordu. Belki bundan artık zor geliyordu tutunmak. Acıdan midesi bulanıyor, başı dönüyordu. Doğrusu yanlışı kalmamıştı bu kadar olmamışlığın içinde. Kaçıyordu. Kendinden mi yoksa bir türlü doğrultamadığı yanlışlardan mı? Bir cevap bulabilse bir şeyleri değiştirebilecekti. Sabah kalkıp hiçbir şey olmamış gibi günlük işlerine koşturmayacaktı belki. Bu öylesine zor bir işti ki... Gülümseyerek yanından geçtiği insanlar artlarına döndüklerinde saf nefreti -hayır, hayır nefreti değil; olsa olsa yorgunluğu- düşen dudak kenarlarında görebilirlerdi. Oysa hiçbir şey olmamış gibi yapmasa mesela, vazgeçse iyi görünme çabalarından bir şeyleri değiştirebilecekti.
Değiştiremedi ama...
3 notes
·
View notes
Text
Onun yanında mutluyken bir şeyler kırıldı bugün bende. Paldır küldür düştüler başımdan aşağı. Kahkahalarımı durduramadım. Ben çok gülerim zaten anlamasınlar diye. Ne kadar çok gülersem o kadar görünmez olurlar çünkü. O kırılma seslerini kimse duyamaz. Hatta ben bile unuturum onları. Onlar işte...Beni mutsuz eden şeyler.
İçimdeki bu bozukluğu, onlarca kırığı nasıl geçiririm, bilmiyorum.
5 notes
·
View notes
Text
“Doktor hiç düzgün beslenememişsin, vücudun çok kötü durumda dedi. Biliyor musun bana hiç yemek vermediler.” Ölümünden kaç saat önce söylemişti bunu? Toplasan 20 metre ötende yaşayan, vaktiyle canından can kopardığın insana söylenir miydi? İnsan ardında vicdan azapları bırakırken 65 yıllık bir hayatı hiç istemediği bir rolde yaşayarak geçiriyormuş.
“Beni evime götür, iyi olmayacağım, biliyorum.” Sahi neresiydi evin? Yıllar yılı herkesi o evin yakınından dahi geçmek istemeyecek duruma getiren o kadının sana biçip diktiği yalnızlıklardan küf kokan odalarının olduğu yer miydi? Oysa hiç sevmemiştin o kadını. Boktan bir hayatın ortasına zorla konulmuştun. Onlar yemeklerini bahçede yerken sen onları camdan izlemiştin. Açtın ama yemek istemeyecektin. Bekleyecektin öylece. Belki ölen kızını düşünecek, belki kaçıp gitseydin, kabul etmeseydin sana uygun görülmüş bu hayatı şimdi nerede yaşıyor olacağını düşleyecektin. Çok geç ama değil mi? Hayal kurmak için bile çok geç. Şişmiş ayakların seni nereye kadar götürebilirdi ki? Sen aslında ölümünden çok önce pes etmiştin. Her gün kendi cenazene uyanıyordun. Bir süre herkes senin gibi kendi cenazesine uyansın istedin. Öylece çırpındın durdun. Sana haksızdın diyemem ki. Saf bir kötülüğün yanında çalınmış bir hayatla insan yaşayamazdı ki. Vaktinden önce ölmüşler nasıl istesin diğerlerinin mutluluğunu? Bugün anlıyorum bunu.
3 notes
·
View notes
Text
Kayan yıldızları tutmaya çalışmak bu benimki. Hayatımı üçüncü tekil şahıs gibi izliyorum. Üstelik en ufak bir heyecan kırıntısı bile yok içimde. Her şey o kadar tahmin edilebilir ki kendimle girdiğim iddiaların sayısını bile unuttum. İşin komiği kazanan da kaybeden de benim. İnsan böyle bir durumda sevinse kendine ihanet etmiş olur mu? Ya üzülse? Sahi kaç ben olabilir insanın içinde? Ben saymaktan yoruldum. Benim yerime sen sayar mısın? Çünkü artık yoruldum sürekli başa dönmekten. Ben biraz daha uyusam ve uyandığımda bitmiş olsa yoklama, dönmüş olsalar hepsi evlerine.
Hadi sen say artık benim yerime. Benim gücüm kalmadı.
3 notes
·
View notes
Text
Yine kendimi çıkılamaz bir kuyunun içine attım. Tırnaklarımla duvarları kazımam onları kırmızıya boyamamdan başka bir işe yaramıyor. İçimdeki ses küskün bana. Dinlemedim onu buraya düşmeden önce. Çok çaba sarf etti biliyor musunuz benim için? Ama işte sonu burada bitti. Çünkü sağırdım o zamanlar. Ya da sağır numarası yapıyordum. Bilmiyorum. Her şey karanlıkla birleşti artık, ayırt edemiyorum.
4 notes
·
View notes
Text
Kendi ellerimden tutuyorum bugün. Tüm affedilmezliklerimi affediyorum. Çünkü nasılsam öyleyim.
4 notes
·
View notes
Text
4 notes
·
View notes
Text
Huzursuzluk mu dersin yoksa başka bir şey mi bilemem. İçimde buz gibi esen rüzgârların titrettiği bir ruhun atamadığı çığlıkların yankısı dolaşıyor.
2 notes
·
View notes
Text
Kalbimin şimdikinden daha büyük olduğu vakitler vardı. Az gitsem, uz gitsem, dere tepe düz gitsem yine de ulaşamayacağım kadar uzakta kaldılar. Şu an oturduğum yerde zaman durmuş da bir tek ben kalmışım gözlerini kırpıştıran sanki. Sahi o kadar uzakta mıydı? Herkesi seven, kimselere küsemeyen, kalbini kıranlara bile hiçbir şey olmamış gibi yaklaşan-ki sanki çocuklukta çarçabuk iyileşirdi o kırıklık- o çocuk hiç dönmeyecek miydi yurduna? Artık tüm kelimeler ve nihayetinde cümleler boşuna. Küçük Kara Balık misali koca bir okyanusun içinde yitip gitti. Ya ben, bulunmuş muydum ki? Oradan oraya koşup çarpmıyor muydum duvarlara? Hem iyileşmiyordu da incinen yerlerim. Koca boşlukta salınıp duran yalnızca benim göz bebeklerimdi. Kalbimse kimseleri misafir edemeyecek kadar huysuz bir ev sahibesi olup çıktı. Neydi o cümle bundan bir hafta belki bir ay belki bir asır önce söylenmiş olan? Hah, hatırladım: "Kirpi gibisin." Ne eksik ne fazla.
2 notes
·
View notes
Text
Bu aralar denk geldiğim bir mesele var ki öfkelenmeme sebep oluyor. Şehrin karmaşasından bıkmış, çantasını sırtına alıp Ege'de bir sahil kasabasına göç etmiş ve geçimini bahçesine ektiği ürünlerden elde ediyormuş gibi davrananlar türedi. Tam da böyle bir yerde yaşadığım için çok denk geliyorum böylelerine. İnanmayın. Sizi hayatınızdan nefret ettiren bu insanların doğal yaşamları sadece sosyal medya üzerinde varlığını sürdürüyor. Hatta bir tanesini örnek vereyim size. Bir çift-tabi ki yine başta bahsettiğim gruptan olan- gelip buraya yerleşmiş. Her gün sosyal medya hesaplarında tarlalarından fotoğraflar, videolar paylaşıp huşu içinde doğa ile bütünleşiktiklerinden bahseden açıklamalar yapıyorlar. Buraya kadar her şey çok güzel;fakat işin çirkin yanı aslında bir tarlalarının olmaması. "İnsanın tarlasının olmaması neden çirkin olsun canım?" diyebilirsiniz. Bu noktada, olmayan tarlada nasıl üretim yapıyorlar diye sormanızı beklerim açıkçası. Cevabı vereyim: Yapmıyorlar. Komşularının, tanıdıklarının tarlalarına, bahçelerine gidip fotoğraf ve video çekiyorlar. Neden mi? Daha fazla etkileşim almak için. Aslında doğa, dalından koparılmış taze domates, kuş sesleri falan zerre umurlarında değil. Umurlarında olan şeyse başkalarının iç çekerek onların gönderilerini beğenip onlara sosyal medya üzerinden bir gelir sağlamaları. Bak şimdi bir tane daha örnek geldi aklıma. Yine böyle bir çift-doğa aşıkları- hayvanlara bayılıyorlar. Her gün çarşaf çarşaf hayvan hakları ile ilgili gönderiler paylaşıyorlar. Kendi evcil hayvanlarına ne mi yaptılar? Doğa ile iç içe olmak için çıktıkları yurtdışı gezilerinden hemen önce tanımadıkları bir kadının bahçesine atıp gittiler. Elbette ki hayatları sadece bu çelişkiden oluşmuyor ama ben daha fazla yazmak istemiyorum. Diyeceğim odur ki böyle insanlardan yüzlerce var. Kendi hayatınızdan bu samimiyetsizlerden ötürü nefret etmeyin. İkinci kez düşünün böylelerine özenirken. Eğer hayatınızda sizi mutsuz eden bir şey varsa onu değiştirmeye çalışın. Ama yalnızca siz istiyorsanız. Bu gibi insanların yönlendirmesi yüzünden mutsuz olmayın.
8 notes
·
View notes
Text
2 notes
·
View notes