Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Her Koşulda Hanımcılığa Bağlamak
Bir zamanlar çok yazdım, sadece kendim için. Sayfalar dolusu yazdım ve bir daha geri dönüp okumadım. Biriktirdim, üst üste yığdım, öylece durdular, bir buçuk meydan Larousse etti yıllar yılı. Sonunda hepsini yaktım 2014'te ve o an, yazarken hissettiğimden çok daha derin bir rahatlama yaşadım. O anıların, kimi yüklerin tamamen geçmişte kalması mıydı beni ferahlatan, yoksa o alevlerin çıtır çıtır yükselişi miydi, hala emin değilim.
Belki birçoğunuz bilirsiniz, şu sıralar Japon "Kaizen" felsefesini benimsedim. Buna ek olarak beni asıl motive eden, "Ikigai" felsefesi. Sabahları uyanmak için bir sebep olmadan, hayat benim için tamamen anlamsız. Evlenmeseydim, yalnız ve bekar bir hayatı seçseydim, bu lanet olası bohemlikle ne yapardım kestiremiyorum açıkçası. Yolum doğruymuş meğer; ne mutlu bana, ne mutlu canım eşime!
Ve şunu da eklemeden geçemeyeceğim: "Hanımcılık", bir erkeğin en erkek olduğu andır. Aksini iddia edenle sokakta ya da kumar masasında kozlarımı paylaşırım.
#kaizen#ikigai#kişiselgelişim#felsefe#hayatfelsefesi#aşk#evlilik#mutluluk#yazı#düşünceler#hanımcılık#minimalizm#içselyolculuk#kendinibulma
0 notes
Text
Holding On and Letting Go: A Journey of Family and Time
The topic had gone beyond mere exhaustion. It wasn't depression, but rather a sense of being overwhelmed. If you asked him what was weighing on him, he probably wouldn't even have an answer. Is it burnout caused by today's problems? "I'm not burned out, and I won't be. I have the strength to keep going," he would say. There was a fatigue in his eyes, clearly not a personal one. Was it a fatigue related to his responsibilities? When he did some introspection, he would explain these feelings.
"My issue isn’t my responsibilities; on the contrary, the areas where I have responsibilities bring me joy beyond measure. How can the concept of family not make me happy? Tell me, man! I had a wonderful family, and now I’m going to have an even greater one with my wife and child. Can you believe it? I'm going to have a child! I’m soaring with happiness, and the responsibilities that come with that happiness—can they ever be a burden? Not at all. I do worry about finances a bit. Thank God, we're doing okay, and while it's good to be grateful, don't we deserve more than just 'okay'? I can’t help but think about that. Now, because we’re okay, I can't take any risks that might derail us. I didn’t realize that all the risks I took when I was single were time-bound. I’m not angry at those who guided me; I had mapped out a path—whether it was right or wrong, I can’t say. I had a great time, and there's nothing more valuable to me. And now, I’m heading towards an even better time. We can’t wait to hold our son in our arms. This is what I mean when I say time—if only it could be pulled forward or pushed back. But life is such that, given the option, would anyone really want to push time forward? It’s a big risk, who knows. Why would someone want to go back? To retrieve what was lost? Time, man, let them bring back time. Let them bring back time so I can feel more at ease now, because, you see, I would use one-third of the time I spent playing Pollyanna back then to take a financial leap and take risks alone. In this life where there’s now two of us, I can’t afford to act irresponsibly and take risks. That’s not a risk—it’s disrespectful. Taking this risk together might be the ultimate act of trust, or maybe not, but it’s not about starting a journey together and continuing if things don’t work out. I don’t want it to fail, which is why I don’t talk about it with my wife. I don’t want to burden her with the risk of something not working out. I want her shoulders to be light and her face always smiling. Is this selfishness? The selfishness of love? But I can't bear to see her in this lousy state of mind. Even when there’s nothing wrong, there’s still something wrong. It’s such a classic statement from today’s generation, but damn, it’s so true. Even when there’s nothing wrong, there’s still something wrong, and it’s true. So many problems without a name, and some aren’t even problems. We ended up as a generation caught in the middle. As kids of the '90s, we still have the ability to pluck the good moments with tweezers. The generation after us sees things more directly, but if I may offer a small criticism, what we express seems more direct to them. What generation will my son belong to? Z is already gone, and we’re not quite in the Jetsons era yet. His generation is dangling in the air—let’s see where it lands. Consider this a little joke about having a son. My dear son.
Sorry, I’m getting off track. Wow, how many rounds have we had dad? We’ve finished the whole bottle already. By the way, like I said, I apologize. My thoughts aren’t jumping from branch to branch, nor are there a thousand foxes running around in my head, but my thoughts won’t stop. That’s why I can’t pour out my heart as if I only have one problem. I hope you understand me. If not, no worries—I just don’t want to bore you, I know you faced with these kind of thoughts and many more probably. Is that why you’re drinking faster than I am? Waiter, could you come here, please…”
As the bottle arrived at the table, his father raised his glass towards his son, toasting to his future grandson. It felt as though his own youth was sitting across from him, having a conversation with the father he never got to meet. His throat tightened for a moment. He paused, sighed, and with a smile, as if he were gently placing his hand on his son's shoulder, the words spilled out as their glasses clinked together: "Don’t worry, son. I’m here—whenever you need me, no matter what, I’m always by your side. To my dear grandson… to your son…”
For a moment, the smiles on their faces touched eternity, and time stood still as their glasses, filled with just a finger of rakı, hovered in the air. It was the last sip of the night—no worries, no troubles, only happiness remained. The bottle arrived at the table again, the glasses were filled once more, and the waiter was asked to refresh the melon slices. Cheers.
0 notes
Text
Geçmişten Geleceğe: Aile ve Zaman Üzerine Düşünceler
Konu, artık bıkkınlık ötesine geçmişti. Depresyon değil, bir bunalmışlık hâli vardı. Neyden bunaldığını sorsan, kendisine muhtemelen verecek bir cevabı bile olmayacaktı. Günümüz dertleriyle birlikte tükenmişlik sendromu mu? Tükenmiş değilim, tükenmeyeceğim, buna gücüm var diyordu. Gözlerinde bir yorgunluk vardı, kişisel bir yorgunluk değil. Sorumluluklarına karşı bir yorgunluk mu? İçsel sorgulamasında, bu hissettiklerini anlatıyordu.
“Derdim sorumluluklarım değil, aksine sorumluluklarım bana dert değil, mutluluk ötesi hissettiriyor. Aile kavramı nasıl mutlu etmesin, söylesene be adam! Çok güzel bir ailem vardı; artık eşim ve çocuğumla bunun ötesinde bir ailem olacak, inanabiliyor musun? Çocuğum olacak!! Uçuyorum mutluluktan ve bu mutluluğun getirisi olan sorumluluklar bana dert olarak gelir mi, yanından bile geçmiyor. Maddiyatı biraz kafama takıyorum. Çok şükür yolundayız, halimize şükretmek iyi hoş güzel, ama biz yolundayızın ötesini hak etmedik mi? İşte bunu düşünmeden edemiyorum. Şimdi yolunda olduğumuz için, yolundan saptıracak riski alamıyorum. Henüz bekarken aldığım risklerin hepsi zaman ödemeliymiş, bilemedim. Yol gösterenlerime kızmıyorum; bir yol çizmiştim, doğru veya yanlış diyemem, çok güzel vakit geçirdim, bundan daha değerli bir şey olduğunu düşündüğüm bir şey yok. Ve şu an daha da güzel bir zamana doğru yolculuk etmekteyim, oğlumuzu kucağımıza almayı iple çekiyoruz. İşte bunu diyorum, tam olarak zaman keşke iple çekilen veya itilebilen bir şey olsaymış ve hayat öyle bir şey ki, opsiyon olarak itilebilen zamanı kullanmak ister mi kimse? Büyük risk bilemiyorum. Geriye dönmeyi niye ister insan, geride kaybettiklerin mi? Zaman abi, zamanı geri getirsinler. Zamanı geri getirsinler ki, şu andan daha rahat hissedeyim. Sebebi de, o içinde polyannacılık oynadığım zamanın üçte birini değerlendireceğim maddi yükseliş bilinciyle tek başına risk almak. Birden iki olduğun bu hayatta artık bir hareket etmek, sorumsuzluğunu göze alamam, bu risk değil, saygısızlık. Bu riski beraber almak, güven duygusunun son noktası belki olur veya olmaz diyerek bir yola çıkmak, olmayınca birlikte devam etmek. Olmamasını istemiyorum, bu yüzden konu etmiyorum eşime, çünkü bir işin yürümeme riskini aynı yükü ona yüklemek istemiyorum. Onun omzu hafif olsun, yüzü hep gülsün. Bencillik mi bu? Aşk bencilliği mi? Ama kıyamam, baksana şu boktan ruh haline, hiçbir şey yokken bile bir şeyler var. Tam bir günümüz kuşağı ergen cümlesi; ulan ne kadar da güzel ama. Hiçbir şey yokken bile bir şeyler var ve doğru, adını koyamadığın birçok sorun, üstelik kimi sorun bile değil. Biz çok arada kalmış bir nesil olduk. 90’lar çocukları olarak hala daha güzel anları cımbızla çekme yetimiz var bizim. Bizden sonrakilerin gördükleri daha direkt, ancak ufak bir eleştiri olsun; onlara bizim dile getirdiklerimiz, onlara göre daha direkt oluyor. Benim oğlum ne kuşağı olacak? Z elden gitti, Jetgiller devrine gittiğimizde yok yavrumun kuşağı elinde sallanıyor. Hadi bakalım, bu da erkek çocuğu nüktesi olsun. Canım oğlum.
Konudan sapıyorum, kusura bakma. Haydaa, kaçıncı dubledeyiz de koca şişeyi devirmişiz? Bu arada dediğim gibi kusura bakma, lütfen. Daldan dala tırmanmamaya çalışıyor veya kafamda bin tilki dönmüyor olsa da, düşüncelerim susmuyor. Bu yüzden tek konu ile bir derdim varmış gibi dökemiyorum içimi. Umarım anlıyorsundur beni, anlamıyorsan da canın sağ olsun. Ancak biliyorum sen de yaşadın bunları veya benzerlerini üstelik daha uzun süredir. Sadece kafanı şişirmiş olmak istemem. Yoksa rakıyı bu yüzden mi benden hızlı içtin sen? Garson, bakar mısın…”
Rakı masaya gelirken, babası kadehini oğluna doğru torunu için kaldırdı. Kendi gençliği, sanki babasıyla birlikteydi; daha önce tanışamadığı babasıyla dertleşiyordu. Boğazı düğümlendi bir an için. Şöyle bir duraksadı, iç geçirdi ve gülümsemesiyle sanki oğlunun omzuna dokunurmuşçasına şu cümleler döküldü kadehler birbirine vurduğunda: “Sen merak etme oğlum, ben buradayım. Gerektiğinde karşında ve her zaman ne koşulda olursa olsun yanındayım. Canım torunuma… oğluna…”
Yüzlerindeki gülümseme sonsuzluğa değmişti bir an için ve zaman durmuştu, tek parmak rakı dolu kadehler havadayken. Öyle bir son yudumdu, ne dert kaldı ne tasa; o akşam sadece mutluluğa... Şişe geldi masaya, doldu yine kadehler. Şu kavunu da tazelesen ya garson bey, hadi eyvallah.
1 note
·
View note