echoesof30
echoesof30
İçsel Yolculuklar/Inner Journeys
3 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
echoesof30 · 17 days ago
Text
Bir Babanın İç Sesi
Sabah 9, akşam 7… Kalabalık, gürültü, koşturma. Ama aklımda tek bir şey var: Eve gitmek. Kapıyı açtığımda yüzüme bakan iki çift göz… Biri sevdiğim kadın, diğeri hayatımın anlamı olan oğlum. Günün tüm yükünü o bakışlar siliyor.
Ama kolay değil. İçimde bir boşluk var, çünkü sadece geçinmek yetmiyor artık. Sadece bir işte çalışmak değil mesele, gelecek kurmak derdim. İçimde bir huzursuzluk, bir telaş… Çünkü bu dünyada iyi bir baba olmanın yolu sadece sevgiden geçmiyor. Güvende tutmak gerek, fırsatlar yaratmak gerek, bir yol açmak gerek.
Oğlum büyürken yanında olmak istiyorum. Gün içinde bir gülüşünü bile kaçırmak, ömrümden ömür alıyor. Henüz çok ufak ama ileride her “baba” deyişinde biraz daha tutunacağım hayata. Şu an gülüşüne sarılıyorum. Ama aynı anda da düşünüyorum: “Yarın ne olacak? Bu ülkede ona ne bırakacağım? Nereye gidiyoruz?”
Kimi zaman içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Kimi zaman sadece bir ağacın gölgesine oturup düşünmek istiyorum. Ama olmuyor. Çünkü artık yalnız değilim. Artık ben değil, biz varız.
Apolitik değilim, sadece önceliğim evim. Oğlumun mamasını, uykusunu, güvenliğini düşünmeden sokaklara dökülmek kolay mı? Benim savaşım hanemde başlıyor.
Bu toplum… Bu yapıdan nasıl uzaklaştı? Aile yapısından.. Kömüre mi tavlandınız gerçekten? Oyunuzu parayla satarken karşılığında aldığınız erzaklara mı? Hiç birinizde 1 Mayıs Mahallesini kuran insanların onuru yok. Şerefinizi satmışsınız. Ve ardından, Nasıl bu kadar körü körüne, sapkın bir şekilde bağlandınız tek bir adama? Gerçekten, kahretsin sizi ve bağnaz düşüncelerinizi.
.
Boykot ulan ürünlerinize de düşüncelerinize de gidin artık hayatımızdan.
. .
İşin özü ve asıl derdim,
Biliyorum… O küçük eller bir gün büyüyecek. Ve bana “Sen ne yaptın baba?” diye soracak.
Ben o gün gözünün içine bakıp, “Elimden gelenin en iyisini yaptım” demek istiyorum.
.
.
.
Sadece içimi döktüm. Duyan olur mu bilmem ama içimde tutamadım.
0 notes
echoesof30 · 8 months ago
Text
Her Koşulda Hanımcılığa Bağlamak
Belki birçoğunuz bilirsiniz, şu sıralar Japon "Kaizen" felsefesini benimsedim. Buna ek olarak beni asıl motive eden, "Ikigai" felsefesi. Sabahları uyanmak için bir sebep olmadan, hayat benim için tamamen anlamsız. Evlenmeseydim, yalnız ve bekar bir hayatı seçseydim, bu lanet olası bohemlikle ne yapardım kestiremiyorum açıkçası. Yolum doğruymuş meğer; ne mutlu canım eşime! ve ne mutlu bana.
Ve şunu da eklemeden geçemeyeceğim: "Hanımcılık", bir erkeğin en erkek olduğu andır. Aksini iddia edenle tertemiz kapışırız.
0 notes
echoesof30 · 8 months ago
Text
Geçmişten Geleceğe: Aile ve Zaman Üzerine Düşünceler
Konu, artık bıkkınlık ötesine geçmişti. Depresyon değil, bir bunalmışlık hâli vardı. Neyden bunaldığını sorsan, kendisine muhtemelen verecek bir cevabı bile olmayacaktı. Günümüz dertleriyle birlikte tükenmişlik sendromu mu? Tükenmiş değilim, tükenmeyeceğim, buna gücüm var diyordu. Gözlerinde bir yorgunluk vardı, kişisel bir yorgunluk değil. Sorumluluklarına karşı bir yorgunluk mu? İçsel sorgulamasında, bu hissettiklerini anlatıyordu.
“Derdim sorumluluklarım değil, aksine sorumluluklarım bana dert değil, mutluluk ötesi hissettiriyor. Aile kavramı nasıl mutlu etmesin, söylesene be adam! Çok güzel bir ailem vardı; artık eşim ve çocuğumla bunun ötesinde bir ailem olacak, inanabiliyor musun? Çocuğum olacak!! Uçuyorum mutluluktan ve bu mutluluğun getirisi olan sorumluluklar bana dert olarak gelir mi, yanından bile geçmiyor. Maddiyatı biraz kafama takıyorum. Çok şükür yolundayız, halimize şükretmek iyi hoş güzel, ama biz yolundayızın ötesini hak etmedik mi? İşte bunu düşünmeden edemiyorum. Şimdi yolunda olduğumuz için, yolundan saptıracak riski alamıyorum. Henüz bekarken aldığım risklerin hepsi zaman ödemeliymiş, bilemedim. Yol gösterenlerime kızmıyorum; bir yol çizmiştim, doğru veya yanlış diyemem, çok güzel vakit geçirdim, bundan daha değerli bir şey olduğunu düşündüğüm bir şey yok. Ve şu an daha da güzel bir zamana doğru yolculuk etmekteyim, oğlumuzu kucağımıza almayı iple çekiyoruz. İşte bunu diyorum, tam olarak zaman keşke iple çekilen veya itilebilen bir şey olsaymış ve hayat öyle bir şey ki, opsiyon olarak itilebilen zamanı kullanmak ister mi kimse? Büyük risk bilemiyorum. Geriye dönmeyi niye ister insan, geride kaybettiklerin mi? Zaman abi, zamanı geri getirsinler. Zamanı geri getirsinler ki, şu andan daha rahat hissedeyim. Sebebi de, o içinde polyannacılık oynadığım zamanın üçte birini değerlendireceğim maddi yükseliş bilinciyle tek başına risk almak. Birden iki olduğun bu hayatta artık bir hareket etmek, sorumsuzluğunu göze alamam, bu risk değil, saygısızlık. Bu riski beraber almak, güven duygusunun son noktası belki olur veya olmaz diyerek bir yola çıkmak, olmayınca birlikte devam etmek. Olmamasını istemiyorum, bu yüzden konu etmiyorum eşime, çünkü bir işin yürümeme riskini aynı yükü ona yüklemek istemiyorum. Onun omzu hafif olsun, yüzü hep gülsün. Bencillik mi bu? Aşk bencilliği mi? Ama kıyamam, baksana şu boktan ruh haline, hiçbir şey yokken bile bir şeyler var. Tam bir günümüz kuşağı ergen cümlesi; ulan ne kadar da güzel ama. Hiçbir şey yokken bile bir şeyler var ve doğru, adını koyamadığın birçok sorun, üstelik kimi sorun bile değil. Biz çok arada kalmış bir nesil olduk. 90’lar çocukları olarak hala daha güzel anları cımbızla çekme yetimiz var bizim. Bizden sonrakilerin gördükleri daha direkt, ancak ufak bir eleştiri olsun; onlara bizim dile getirdiklerimiz, onlara göre daha direkt oluyor. Benim oğlum ne kuşağı olacak? Z elden gitti, Jetgiller devrine gittiğimizde yok yavrumun kuşağı elinde sallanıyor. Hadi bakalım, bu da erkek çocuğu nüktesi olsun. Canım oğlum.
Konudan sapıyorum, kusura bakma. Haydaa, kaçıncı dubledeyiz de koca şişeyi devirmişiz? Bu arada dediğim gibi kusura bakma, lütfen. Daldan dala tırmanmamaya çalışıyor veya kafamda bin tilki dönmüyor olsa da, düşüncelerim susmuyor. Bu yüzden tek konu ile bir derdim varmış gibi dökemiyorum içimi. Umarım anlıyorsundur beni, anlamıyorsan da canın sağ olsun. Ancak biliyorum sen de yaşadın bunları veya benzerlerini üstelik daha uzun süredir. Sadece kafanı şişirmiş olmak istemem. Yoksa rakıyı bu yüzden mi benden hızlı içtin sen? Garson, bakar mısın…”
Rakı masaya gelirken, babası kadehini oğluna doğru torunu için kaldırdı. Kendi gençliği, sanki babasıyla birlikteydi; daha önce tanışamadığı babasıyla dertleşiyordu. Boğazı düğümlendi bir an için. Şöyle bir duraksadı, iç geçirdi ve gülümsemesiyle sanki oğlunun omzuna dokunurmuşçasına şu cümleler döküldü kadehler birbirine vurduğunda: “Sen merak etme oğlum, ben buradayım. Gerektiğinde karşında ve her zaman ne koşulda olursa olsun yanındayım. Canım torunuma… oğluna…”
Yüzlerindeki gülümseme sonsuzluğa değmişti bir an için ve zaman durmuştu, tek parmak rakı dolu kadehler havadayken. Öyle bir son yudumdu, ne dert kaldı ne tasa; o akşam sadece mutluluğa... Şişe geldi masaya, doldu yine kadehler. Şu kavunu da tazelesen ya garson bey, hadi eyvallah.
1 note · View note