Text
35. hafta zorluk sosunu biraz daha arttırarak geçiyor. annem sağ yanımda küçük bir berjer üstünde hayatın yorgunluğunu atma hevesiyle refakatçi, bense bedenimde keskin ve ağır bir kokuyla yaşamı ileriye sarma hevesindeyim
0 notes
Text
29. haftaya giriş kasık ağrılarıyla giriş yaptık. bunu duyan kaburgalarım “ben ne güne duruyorum” diyerek koşarak geldi. kasık ve kaburga ağrılarımla uzanıyoruz şuan.
0 notes
Text
bazı karelerin melodisi kendinden menkul.
mesela galeriyi dolaşırken rastladığım bu resim geçen sene annemlerin adilcevaz ziyaretinden kalma. görünce kafamın içinde çaldı melodisi.
şu aralar arttırdığım tefekkür seansları ile daha sık geçmişe gitmeye başladım.
hayatına bir şekilde girdiğim herkesin zihninde müthiş biri değildim. girdiğim herkesin hayat yolculuğunda kalmadım da. kimine bikaç durak eşlik edip uzaklaştım. kimi kaybetmeyi göze alarak açtı kapılarını. kimi üslup rotasını çevirince sessizce ayrılmam gerekti yanından. şunu anladım ki niyeti kalbimizde her daim yankı bulmuş kimse hayatımızdan ebediyen çıkamıyor.
“geçtiğim yolları güzelleştirmeye çalışacağım, taşıdığım ne kadar çiçek varsa herkese dağıtacağım” derdim eskiden. çünkü hayat misyonum buydu. fakat bazı yollar geçilmek içinmiş, vakit geçirmek için değil. bazı yollarda vaden dolmuştur, yol ayrımı gerekli. aldığın, verdiğin çiçeklere yazık etmeden ayrılırsın. hayatımın 29 yıllık sermayesini elime alınca bazı şeyler yine de canımı sıkıyor. peygamber efendimiz süper bi insandı mesela. hoşgörüsü ve affedici oluşu herkesi kucaklardı. ben o kadar iyi değilim. kalbimde aşamadıklarım ve hoş göremediklerimden oluşan bi koleksiyonum var.
içine düştüğüm şu saçma retoriği kendime yazayım da düşüncelerimi iyice pekiştireyim. aa benim de bi “kendime düşüncelerim” serisi mi olacak yoksa.
marcus aurelius görse bi özlü sözle ağzımın payını verirdi kral.
neyse ki arada bi haddimi bilip susuyorum.
0 notes
Text
Yorgunluk ve tembellik arasındaki ince çizginin hangi tarafında olduğumu düşünüyorum günlerdir. mütemadiyen bir iş yapmaya ikna etmeye çalışırken buluyorum kendimi. bir de yorgun bir çaba içindeyim. yarım kalan işlerimi, kitaplarımı tamamlamaya çalışıyorum. bu çabanın ortasında şairin “ ne kadar yaşarsak yaşayalım tamamlanmamış cümlelerimiz olacak” dediği aklıma geliyor. motivasyonum hasar alıyor ucundan. çabam ve ümidim birbirine çarpıyor ve ben hem yorgun hem mağlup hissediyorum.
Yapmak istediğim çok şey, okumak istediğim çok kitap, gezmek istediğim yerler, en kötüsü olmak istediğim çok kişi var.
sonuçta üste mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe ümidini kim bitirebilir? diyerek tutuyorum kendimi yakamdan.
beşeriz ve şaşarız nihayetinde. hem “hata yapmak payını Adem’e veren sendin” diyor ismet bey. ondan aldığım cesaretle beni mahçup eden hatalarımı yanıma alıp yeniden başlıyorum.
kızlarla seminer kapanı sonrası kuğulu parkta tıklım tıklım olmuş düşüncelerimizden meyve soyarken ortaya dökülenler.
evet meyve soyarken.
0 notes
Text
ikinci doz tetanoz ağrısı.
24. hafta kıpırtısı.
enfeksiyon kırıntısının sancısı.
0 notes
Text
0 notes
Text
kahve nimetine şükürler olsun derken dilandan ayar geldi. ne kahve nimeti abla ben yaptım kardeş nimeti diyeceksin
0 notes
Text
0 notes
Text
0 notes
Text
.. çünkü bir annenin evladına olan sevgisinden daha büyük bir sevgi yoktur.
0 notes
Text
falafel dürüm yerken zihnimde dolaşan düşünce: “samimiyet çok nadir bulunan bir muhabbet türüdür.” durumun dürümle ilgisi yok tabiki
0 notes
Text
Hiçbir bâtıl din, her gün ama her gün, ortalık ışımaya başlarken, kurt kuş uykuda iken, insanı ayağa kaldırmaya cesaret edemez.
0 notes
Text
günler çok uzun her şeyi yapmak için yeterli ölçüde ama nasıl oluyor anlamıyorum ömür çok kısa hiçbir şeyi tamamlamaya yetmeyecek kadar. her şey yarım kalacak gibi.
Rabbimiz tamamlanmış iş istemiyor. Yarım da kalsa o niyetle yola çıkmak gerek.
0 notes