Text
Lig başlarken şampiyonluk favorimi sizlerle paylaşmak isterim. Bu sene büyük favoriler Lakers ve Nets olsa da Kyle Lowry'nin gelişiyle Heat'den bir çıkış ve Jazz'in playoff çıkmazından çıkıp tepeye oynamasını bekliyorum. Giannis aynı oyununu sürdürürse Bucks yine Konferans Finali'ne rahatlıkla ulaşabilir. Nitekim geçen seneyi tekrarlaması bu sene zor olacak orası kesin.
Gelelim favorime... Lakers... Yaşlı ve 2000'ler tarzı oyunun, genç ve atletik güncel NBA'ye kafa tutuşu tadında olacak olan bu Lakers sezonu, LeBron ve arkadaşları için son bir şarkı niteliğinde olacak. Melo'lu, WBrook'lu, Dwight Howard'lı ve AD'li bu kadro, Rondo'nun da katılışıyla yaş ortalamasını yükseltmiş olsa da tecrübelerinin ve yaşattıklarının yanına LeBron'un liderliğini de ekleyince kaçınılmaz favori konumuna geliyor. Bu kadronun 2010'da kurulduğunu hayal edip adeta kendimden geçiyorum. Umarım yıllarca bize yaşatmış oldukları basketbol harikalarını bu "son şarkı"da da yaşatmayı bilirler. Bu seneyi tecrübenin, gençliği yenmesini umarak geçireceğim. He! bir de Kyrie'nin "düz dünyacılık" yapmaya devam etmesini... Nets'in kaderinin Kyrie'nin akıl sağlığına bağlı oluşu eminim Harden'ın ve KD'nin iyi niyetli ve paylaşımcı oyununu etkileyecektir. Aman ne olursa olsun! Sakatlıksız ve Covid-19'suz bir sezon dileyip yazımı bitiriyorum.
1 note
·
View note
Text
Disiplin ve özverinin vücut bulmuş hali, bir oyun kurucu nasıl olmalı? Sorusunun cevabı John Stockton... Oynadığı 19 sezonun tamamını Jazz formasıyla geçiren Stockton, bir sporcu olarak en çalışkan ve kendine bakanlarından biri olduğu şüphesiz hepimizin kabulüdür. Neden diye soracak olursak cevabı oldukça basittir. 19 sezonun sadece 3 tanesinde 82 maç oynamamıştır. Neredeyse tüm sezonlarda 82/82 başlayan Stockton aynı zamanda günümüzde dahi kırılması zor istatistikler bırakmıştır. Yazılarımda istatistik kullanmamaya çalışsam da Stockton için kullanmak durumunda kalıyorum. Asist konusunda tarihin en iyisi olduğunu en yakın rakibine 3000 asist fark atarak ispatlamıştır. Peki ya en iyi olduğu alan sadece asist değil desem... Top çalma konusunda ise 3000'in üzerinde top çalma istatistiği bulunmakta bu hususta da NBA tarihinin lideri konumunda. Stockton'u sadece bu istatistikleri üzerinden anlatmak belki soyut kalabilir ancak onu Jazz ile Bulls arasındaki çekişmeden hatırlayacak olanlar olacaktır. Karl Malone ile olan uyumuna rağmen MJ'e karşı oynadıkları finalleri kaybetmişlerdir. 9 kez asist kralı olan, 10 kere All-Star seçilen ve Hall of Fame olan aynı zamanda NBA tarihinin en iyi 50 oyuncusundan biri seçilen Stockton, şu an mütevazi bir yaşam yaşamaktadır.
2 notes
·
View notes
Text
Bu yazıyı "eurostep"i NBA'ye kazandıran aynı zamanda bir takıma vefayı ve bağlılığı anlamdıran, benim için tarihin en iyi 6. adamı olan Manu Ginobili için yazıyorum. Ginobili hayranlığımı yakın arkadaşlarım tam olarak bilirler...
Ginobili, Spurs'un altın çağında hem genç olarak hem tecrübeli olarak bulunmuş oyunun her yerinde fazlasıyla görev almış güzide bir oyuncudur. Onu Spurs formasıyla sahada saçları uzun, atletizmi tavanda, "eurostep"i yaparken attığı adımlarla rakiplerini yerle bir ederken de gördük ve artık saçları dökülmüş yaşlanmış haliyle de...Avrupa basketbolunun en gelişmiş halini NBA'de sergilemiş olan Ginobili, sol elinden çıkardığı estetik şutlar ile takımını en ihtiyacı olduğu anlarda zafere taşımayı bilmiştir. Bana göre daha fazla seçilmesi gerekirken sadece iki kez All-Star seçilen Ginobili, rüştünü herkese ispatlamayı bilmiştir. Savunmada da rakibin yıldız oyuncularını tutan Ginobili, en son akıllarda kalan savunma anı Harden'a arkadan vurduğu bloktur.
Spurs ile 4 şampiyonlukta da çok büyük bir paya sahiptir. Yaklaşık 20 sene süren bu Spurs hanedanlığında "Big 3"nin 3. halkası olup sadece üzerine düşenleri eksiksiz yapmasıyla görevlendirilmişir. (Spurs'un hanedanlığını başka bir yazımda detaylı olarak inceleyeceğim.) En yaşlı halinde bile atletizminden ufak kayıplar yaşamış olsa bile 20'lik delikanlılar onun eline su dökememişlerdir. Böylesi uzun bir kariyerde sağlamış olduğu başarı sabitliği onun 20 numaralı formasının emekli edilmesine ancak insanların gönlünde daima oynamaya devam etmesine neden olmuştur.
0 notes
Text
MVP Rose... Sanırım bir dönemin "cool" tanımını karşılayan, aynı zamanda sokakta basketbol oynayan çocukların en basit turnikesinde bile Rose gibi hissedip onun atletizm ve patlayıcılığını potaya yansıttığını düşündüğü idoldür. Bulls'un kırmızı formasını hala gördüğümüzde belki de aklımıza Jordan'dan bile önce gelmesini sağlayacak kadar büyük oyuncuydu. Seyirciler, Rose topu eline aldığında önünde kim varsa onu geçeceğinden emin tavırla maçı seyrederlerdi. Rose öyle oynuyor ve öyle seviliyordu ki NBA'da 2003 senesinden yani LeBron'un gelişinden beri bu etkiyi yaratmış bir oyuncu gelmemişti. Rose'un neden bu kadar sevildiğini düşündüğüm zaman cevabını şu şekilde buluyorum: "Sanırım herkesin olmak istediği şeydi Rose... Asiydi, başarılıydı ve havalıydı."Tüm bunların bitmesi ve Rose'un sakatlığı hiç beklenmedik bir anda gerçekleşti ve ben dahil tüm basketbolseverler derin bir üzüntü ve şaşkınlık içerisinde Rose'un "Return"ünü beklemeye koyuldu. Ancak o dönüş kimsenin beklediği gibi olmadı... NBA tarihinin en genç MVP'sinin kariyeri böyle noktalanmamalıydı...Rose, Bulls ile yollarını ayırdıktan sonra birçok takımın yolunu tuttu ancak beklenen hiçbir zaman gerçekleşmedi. Timberwolves formasıyla atmış olduğu 50 sayı ile hem kendisinin hem basketbolseverleri duygusal anlara boğan Rose, şu an Pistons formasıyla 6. Adam rolünde görevini hakkıyla yerine getirmekle birlikte belki de hala NBA'in en sevilen ve saygı duyulan oyuncusu durumunda.
2 notes
·
View notes