Text
Önünde olduğum bir geçmişten, yönünde olduğum bir geleceğe… Uykusuzluğumun uyandığı bin bilmeceye, bir hevesten diğerine sürüklenir etten kafes içinde us. Oysa bilinç ile övünür ahmak olan. Zira akrep, iğnesiyle; yılan, zehriyle yaşar. Güç, zayıflıktan doğar. En güçlüsü isek bu dünyanın, bir zamanlar en güçsüzü olduğumuzdan. Ah bilgiye olan ilgisizliğiyle mutlu olan! Bilmezsin ki ne de çok kıskanırım ay ışığıyla yetinen zihnini. Güneş nedir senin için? Tasmasına aşık bir köpeğin özgürlüğe olan ürperişi mi? Hakikaten de ona yabancı gözlerin. Şimdi görsen dahi güneşi…karanlıktan başka bir şey göremezsin. Az su da can alır, çok su da. Az ışık da körlüktür, çok ışık da elbet. Solucan nasıl koşsun, balık nasıl uçsun, değil mi ama! İyi de öz ne şekil bir mahluktur ki aynı şeyler başkalaşır onda? Kiminde başarı olan, kimisinde hezimet sayılır da güzele çirkin, çirkine güzel derler… Sahi var mıdır bir ölçüt şu insanda? Zaman dahi göreceli ise ne mümkün… Ya matematik? Sayılar yorum yapamaz ya… Evren, astronomi, fizik: bir sorudan, birbiriyle çelişen bin cevap türetemez nihayetinde. Felsefe ve bilim mi? Bilinç elindeki bir kılıcın iki keskin kenarı misali. Güzel, bunu sevdim. Kılıç! Peki ne için gerek? Akıllanmaktan çok delirmek için diyesim var lakin biliyorum: öldürmek için. Böylece yaşatmak…
***
185 notes
·
View notes
Text
Ruh halimi saklayamıyor, insanları öyle kolayca kıramıyor ve pahalı şeylerden etkilenemiyorum. Bitmedi: Yalan söylemeye yeltendiğim an yakalanıyor, aklım hiçbir zaman kalbimi yenemiyor ve sevmeden sevişemiyorum. Bana bakan gözlerden anlayabiliyorum: Tuhaf, yalnız, gereksizce ince ve -bu yüzden- zayıf biri olduğumu düşünüyorlar. Nasıl kızarım onlara? Belli ki ben bu yüzyıla ait değilim.. Ya da…belki de onlar haklı: Hayır, bu çağdan değil; ben, normal olamayacak kadar uzağım bu toplumdan. Oysa uzun zamandır dışlandığımı düşünmüşümdür. Özgün bir benlik uğruna yalnızlığa sarılmış, lakin topluma kızmışım. Ne hakkım var buna? Ben onu kabullenemezken onun beni bağrına basması tezat olmaz mıydı zaten? Ah şu kabul görme ihtiyacı ne fena şey sahiden! İnsan, -benliğinin tüm hırs ve arzularına rağmen- kendini nasıl ikna edemez de doğrularını kutsayacak, yöneldiği istikamete alkış tutacak ellere muhtaç hisseder kendini, aklım almıyor. Bu tuhaf ve yalnız aklımın alamadığı daha nice ‘‘normal’’ şey var fakat deliliğimi fark edip beni -bilakis kendinizi- daha fazla okumaya tenezzül etmemenizden çekiniyorum.
…
437 notes
·
View notes
Text
Bu dünyaya geldiğinde ilk şunu öğrenmeli insan: iyi biri olmak, sevilmek için asla yeterli değildir. Dünyanın tüm yalnızlarını bir meydanda toplasak mesela, içlerinde kötü bir insan bulma ihtimaliniz çok düşüktür. Çünkü hiçbiri, toplumun onlardan beklediği kötülükleri kendilerine yakıştıramamıştır. Yalan söylemeyi beceremeyenler, gösterişten kaçınanlar, rol yapamayanlar, sürüyü takip etmek istemeyenler ve hayatı fazlasıyla sorgulayanlar daima yalnızdırlar.
İyi biri olmak sizi popüler kılmaz, aksine toplum nazarında sizi bayağı ve sıkıcı gösterir. Şeytan tüyü dedikleri şeyin bir mantığı var. Nitekim kötülüğün daima bir cazibesi olmuştur. Kumarın, riske girmenin ve tahmin edilemeyene yönelmenin cazibesi… Zira insan, ana yolda olanı basit bulur. Patikalardaki insanlara göz diker, lakin onları tutup ana yola iteklemeye de kalkar. Siyahı sevip daha sonra onu beyaza boyamak ne saçma şeydir oysa. Hem boyandığını ve artık beyaz olduğunu var sayalım: o artık sevilen midir?
Adına ister zor olana meyil diyelim, ister hastalıklı olanı iyileştirme güdüsü, sonuç hep aynıdır. Kimse sizi iyi olduğunuz ve sevilmeyi hak ettiğiniz için sevmez. Sevgi, sizde olanın bir başkası tarafından görünmesiyle değil, sizi seven kişinin gördüğüyle ilgilidir. Ne eksik ne fazla.
…
746 notes
·
View notes
Text
Şu et ve kemikten ibaret narin kıyafet, Taşımak ve aşmak ne zor şey seni Ne zor şey hapsolmak ona, dünyaya, zamana Algının sınırlarında durup dalga geçmek aynalarla Hayatla savaşırken ölümle barışmak bilhassa Ne zor şey tatmak insanlığı: ve anlamak güç olsa da Hiçliğin içinden kopup da açlaşmak her şeye Varoluşsal bir sancı ile, kibir ile, us içindeki pus ile Aklı bileyledikçe hani imrenmek deliliğe Ve ölmek: yıkılan her sanrının içinden doğmak yine ***
114 notes
·
View notes
Text
Yalnızlık zor değil mi ya Ebu Zer?
Ebu Zer:
İnsanlar daha zor ..
495 notes
·
View notes
Text
“Benim ömrüm kimsenin uğramadığı yerler gibi...”
16 notes
·
View notes
Text
Herkes keder çiftçisi olmuş. Buna öylesine takılı kalınmış ki. Güzel şeyler yaşayamamaktan dert yanarken, tam da bu sebepten güzel şeyleri kendi elleriyle yok eden, kendine bundan mahsul üreten ve yine kendine yalnızca melankoliyi reva gören insanlara dönüşmüşler. Çok trajik.
59 notes
·
View notes
Photo
500 notes
·
View notes
Text
herhangi bir kişiyle oturduğun zaman rûhun zevk almaz, gönlün huzur bulmaz, beşeriyetten kurtulmazsan o kişinin sohbetinden sakın.
| mevlânâ
314 notes
·
View notes
Text
Haya..
Hem Kur'an merhameten, kadınların hürmetini muhafaza için, hayâ perdesini takmasını emreder. Tâ hevesat-ı rezilenin ayağı altında o şefkat madenleri zillet çekmesinler. Âlet-i hevesat, ehemmiyetsiz bir meta’ hükmüne geçmesinler.
(Sözler, Risale-i Nur)
35 notes
·
View notes
Photo
1K notes
·
View notes
Photo
3K notes
·
View notes
Photo
Ve insan en çok göğe vurgun.. Sonra zifiriye.. Şiire.. Ve hep Allah'a…
-A.C.Z.
27 notes
·
View notes
Photo
20 notes
·
View notes
Text
saat; ‘map’us.
içinde bulunduğum beşik gıcırdıyor mu ne, beni uyku tutmuyor. insan böyle uzun gecelerde, daima bir dünya haritası açıyor yatağının üstüne, kendine dönmemek üzere gideceği bir yer seçiyor. ama harita eski, harita çok eski… seçtiğin ülkeler parçalanmış. savaşlar… kötü ruhlar… kötü ruhların şekillendirdiği bir insanlık tarihi… kötü insanlara mecbur kalan hassas ruhlar… hevesin kaçıyor gitmeye… ve takdir edeceğiniz üzere; insanın en beter hali, kalmaya mecbur kalması. ne kapıdan giriyorsun, ne de kapıdan çıkıyorsun. eşikte geçen bir ömür. beklediğim bu eşik gıcırdıyor mu ne, beni uyku tutmuyor.
0 notes
Text
Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken ...
Hani erken inerdi karanlık, Hani yağmur yağardı inceden, Hani okuldan, işten dönerken, Işıklar yanardı evlerde, Eskidendi, çok eskiden. Hani ay herkese gülümserken, Mevsimler kimseyi dinlemezken… Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken, Eskidendi, çok eskiden. Hani hepimiz arkadaşken, Hani oyunlar tükenmemişken, Henüz kimse bize ihanet etmemiş, Biz kimseyi aldatmamışken, Eskidendi, çok eskiden. Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken, Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden, Daha biz kimseye küsmemiş, Daha kimse ölmemişken, Eskidendi, çok eskiden. Şimdi ay usul, yıldızlar eski Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden Geçen geçti, Geçen geçti, Geceyi söndür kalbim Geceler de gençlik gibi eskidendi…
Murathan Mungan - Eskidendi Çok Eskiden
98 notes
·
View notes