Sonrası ise biraz intihar, biraz orgazm teri, biraz eroin beyazlığı. Tekirdağ/Eskişehir
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Selamlar.
Epey şey değişti, değişmeye devam ediyor blabla. Eskilere bakarken buluyorum kendimi şimdilerde onca şey değişirken. evlendim epey oldu hatta inanır mısınız baba dahi oldum. bir oğlum var. ve de ben bunların tam olarak neresindeyim bilemiyorum. 15 yıl içtiğim sigarayı bir şeyler değişmeli diyerek tekte bıraktım, 1 buçuk sene oldu.
bazı şeyleri kaybetmenin verdiği korku hiç bir şeye sahip olamayacakmışım ve de hiç bir şeyi haketmiyormuşum gibi yaşamama sebep olmuş, öyle hissettirmiş. bir şeylere sahip olmaya hakkım yokmuş gibiymiş. plansız programsız. savrulurken tutunduğum küçük dalgaları koydum üst üste. epeydir ayık değilim. epeydirden kastım yıllardır. kaybolmak istedim kayboldum. kimse bulamadı. bulunmak istemedim.
Ölüyoruz ve de öldürüyoruz en güzel düşüncelerimizi saniyeler içerisinde. Geçenlerde kafam güzelken düşünmüştüm -her zamanki gibi- sanırım iyi bir insan olma çabamızın nedeni ölüm korkusu ya da başka bir şeyden ziyade her an hayatlarına dokunarak geleceklerini şekillendirdiğimiz insanların; hayatlarını daha yaşanabilir kılabilmiş olmayı istememiz olmalı. Olmasa bile daha asil bir şey. Şuan anlamadığını biliyorum ama anlayacaksın. ...
Hayatımın farklı bir evresine girerken nadir de olsa yaptığım doğru şeylerden biri olan yazmaya geri mi dönsem acaba diye düşündüm. bilmiyorum, public ve anonim olmadan tekrar yazabileceğimi düşünmediğim için bırakmıştım. ama bakalım.
çığlık atarcasına yaşa olur mu oğlum. ben uçlardaydım ama hayata bağlanma dürtüm her zaman sınırlar çerçevesinde tuttu beni. büyük yıkımlarım da olabilirdi büyük patlamalarım da. ama ben sıradan bir hayatı seçtim, biraz da vicdanım beni rehin aldı. sana sahip olabilmek için. şimdi farkediyorum. beni tanı, benimle gurur duy, kozmik ve doğa olayları neticesine yarın yanında olamayabilirim ama baban nice galaksiler patlattı oğlum. bir kulağım, bir gözüm ve binlerce elim her zaman üzerinde. kalbim ne kadar kırıldıysa o kadar büyüdü. ne kadar çaldılarsa o kadar da ben verdim kendimden. benden giden gitsin ben yıkılmam, bir rüzgarın saçlarımı savurması kadar olur ancak bunca curcuna. o kadar küçüksünüz ki; bir buğday tanesi bile daha dik durmaya dirençli her birinizden. erdem güzel bir isim. hiç bir şey bilmiyorsunuz. neler yapabileceğimi biliyordum, ama onun yerine çentik atmak istedim. çünkü bazı çentikler asırlarca kalır ve tarihi bile değiştirebilir. çocukken, ellerime bulaşan kanlarla haykırırken kazındı bugünler. her gün, her birinizi. anıyorum. kaosun içinde olabilecek tek bir pattern vardı, ve de olabilecek bütün olasılıkların en küçüğünde. sıy-rıl-dım. bir dalım ben ardıç ağacında. milyarlarca dallar arasında. her birinde gezindim izinsizce. biraz da olsa torpilim vardı kendimden verdiğim rüşvetlerle. senin için. nefes al, nefes ver. nefes al, nefes ver.
2 notes
·
View notes
Text
bak ne galaksiler patlattik 5 metre kare odalarda, ne kafalar yaşandı; yaşanmaya zaman yetemeyenler kıskandı. kaç tam tur attın ya da kaç ardışık adım? dönüyorum dönüyorum dönüyorum.
dünyaya ilk çentiğimi atıyorum. bak işte tam olarak onu diyorum. akan hayatın içerisinde hafif dalgara göre ya da göreleliğe göre rotası olan bir kayık gibiyim asla kıyıya vuramayan. çırpınmayı bırakalı çok uzun zaman oldu. önemin önemini bir ceket gibi kapının girişine astım. ama ben dünyaya ilk çentiğimi atıyorum.
dönüyorum dönüyorum dönüyorum. etrafında. adım adım.
34 17
1 note
·
View note
Text
30.04.2022 06:20
bu hep böyle oldu diye böyle olmak zorunda değil. korkuyoruz, en ufak değişimden bile. hamam böceğinden ne farkımız var? düşüncelerimi yakalayamıyorum. değişmeyen tek şey; klişe olarak değişimin kendisi mi yoksa değişemeyen kalıplaşmış şeyler mi? saçmalama, sence bu kadar basit olabilir mi? daha derine daha derine, bir daha, bir kere daha. bazı geceler nefesim kesiliyor ve de o anlarda en derin dalgaların üzerinde usulca süzülen bir yaprak gibi hissediyorum kendimi. tırnaklarımla kazıdım ulan tırnaklarımla! şimdi karşıma geçip de hangi hakla hor görebiliyorsunuz beni? üzerimdeki tonlarca ağırlığın ne kadarını omuzlarınızda hissettiniz, peki ya kaç kere her adımının sonrasını düşünürken kaosun içinde oradan oraya salınarak var olmaya çalışan bir karahindiba gibi düşünerek kendinizi sakinleştirmeye çalıştınız? ezilmek isterken ezilemeyen atlas gibi, ya da bir kayanın üzerinde her adımı matematiksel ve neden-sonuç olarak şekillenebilecek bütün yollarıyla ele alan le penseur gibi. gülüyorum bilmiyorsun, kusuyorum bilmiyorsun. ��eytanı korkuttuğumu biliyorum. rüzgarda en güzel salınan da benim, un ufak olmak istedikçe her geçen gün devleşen de. insan olmanın, varlığının çok ötesine geçtiğimi farkediyorum artık. daha büyük şeyler olmalı, bir şeyler değişirken ya tam yıkıcı olmalı ya da kapsayıcı bir şekilde yapıcı. tarihi bir düşünsene. bütün insanlık tarihini ve de o yüce, muhteşem insanları ve tarihe y��n veren düşüncelerini, buluşlarını. düşündün mü? peki anladın mı? düşüncelerini ya da muhteşemliklerini değil. ne kadar çok olduklarını! o yüzden her şeyin seni içine çekerken bilerek seni yalnızlaştırmaya ve dizginlemeye çalıştığını fark etmelisin. bileklerim kırılana kadar duvarları yumruklamak istiyorum, prometheus gibi cezalandırılıp her sabaha kahkaha ile uyanmak ve de kargamı her gelişinde büyük bir tebessümle selamlamak. şuan! bak tam olarak şuan! evet evet tam olarak şuan! lütfen şuanın varlığının farkına varamadığını ve de bunun seni çıldırtmıyor oluşundan bahsetme bana. çünkü sadece şuana sahibiz. güzel tezatlık: sahip olduğumuz tek şeyin bizi çıldırtacak ya da çıldırtamayacak olması. güzel. hayat sana hiç bir şey vermeyecek ki başkalarının hayalini yaşadığının bile farkında olmadan her zaman başka hayallerin olacak. olacak ki meşgul olasın, olacak ki düşünemeyesin. o yüzden aramayı bırak. sadece kendi öz benliğini ve kendini tanımaya çalış. kendinle konuş, kendinle çeliş, en çok kendinle kavga et, en çok kendine kız. bunu becerebilen o kadar az insan var ki bunu bir nimet olarak gör. sokaklarda geçirilen çocukluklar. para denilen kağıt parçaları peşinde koşarken hayatını (zamanını) satan gençler. sürekli herkesin bir şeyleri nasıl yapman gerektiğini söylemesi ve de onu söyleyen insanların aslında hep senin gibi olmak istediklerini farkettiğin zaman; kendinden ödün vermenin acısını yine kendinden çıkarmaya çalışıp da çıkaramayarak geçen en güzel yıllar. gençliğimiz imrenmek olmuş. oysa bilmiyoruz bilmiyoruz bilmiyoruz bilmiyoruz bilmiyoruz bilmiyoruz bilmiyoruz. belki de sinirimiz alenen olan şeye karşı bilmiyormuşuz gibi davranmaktandır? çocukluğumuzu çaldılar, en güzel yıllarımızı çaldılar, tırnaklarımızla bir yerlere gelirken bütün parmaklarımızın kırıldığını umursamadılar ve de umursamadıkları gibi onların suçu değilmiş gibi bizi ötekileştirdiler. zaten onların umursamasını beklemiyorduk zira o sapağı geçeli çok olmuştu fakat umursayamayışımızı serseriliğimizden sandılar oysa sadece var olmaya, yolumuzu bulmaya çalışıyorduk. şimdi ise her gece sinirle karışık, kırık parmaklarımızla kendimize zarar verirken gülerek buluyoruz kendimizi. ve de onlar! onlar biz gülüyoruz diye bize kızıyorlar. bile bile yanlış yapmak istemenin, bile bile duvara karşı son sürat arabayı sürmenin ve de tüm bunlar olurken yüzümüzdeki gülümsemenin ne demek olduğunu anlayamayacaklar! ama gün geldiğinde tek seferlik de olsa bütün bilekler, bütün parmaklar, bütün düşünceler ve galaksiler onların üzerinde un ufak olacak. yarattığınız yaratık gün geldiğinde sizin de kapınızı çalacak. bu belki ben ya da herhangi biri olmayacak ama elbet o kapı bir gün çalınacak; teker teker, tırnaklarımızla bir yerlere gelmeye çalışırken kırılan parmaklarımızla. evet parmaklarımızla, her birimizin.
8 notes
·
View notes
Text
Tekrar yazmaya karar verdim. hiç biri ayık kafayla değil. gerçi artık ayık gezdiğim de söylenemez. keyifliyim aslında, hiç bir sıkıntım yok, evliliğimde her şey yolunda, seven ve sevilen bir eşim var. ama bir yanım eksik her zaman. sebebini bilmiyorum. ama atamadığım bir şeyler var ne olduğunu bile bilmediğim. acaba diyorum sorumluluklarımdan kaçmam kendimden kaçmama mı sebep oluyor diye düşünerek belli bir süre o şekilde yaşadım ama yok yine de o değildi. rasyonel düşüncelerime hayat görüşüme ters gelen şeyleri anlamakta zorlandığım için mi acaba içimde bir boşluk yarattığımı düşündüm ama hayır; her ne kadar sebep-sonuç etki-tepki şeklinde düşünce şeklim, kaderciliğe zıt ve aynı zamanda; aslında her bir anın dallanarak sonsuz bir ağaca dönüştüğünün ve de o ağacın sadece minik bir dalı olduğunu düşününce hayatımın acaba bunun mu beni rahatsız ettiğini düşündüm. ama yok hayır bu da değildi. gayet net bir şey çünkü bu.
uzun zamandır arıyorum. son zamanlarda yaşadıklarımdan sonra bulmaya yaklaştığımı hissediyorum.
Ağlayamadığımı farkettim. İçimde her şeyin taşa dönüştüğünü. Hatta en değer verdiğim insanı toprağa kendi ellerimle gömerken, yetmez: 3 ay sonra bir diğerini yine kendi ellerimle de gömerken tek bir damla göz yaşı aktı ikisinde de. o zamanlar bunu güçlü görünmek zorunda olduğumun getirisi(?) olduğunu düşünmüştüm ama öyle olmadığını fark eder oldum ağlayamamanın üzerine kafa yorunca. tüm hayatımı gözlerimin önünden geçirdim. tek tek. beni yerden yere vuran çoğu şeyin çocukluğum olduğunu fark ettim. çocukluğumda yaşadığım en ufak bir şeyin bile beni hüngür hüngür ağlattığını fark etmem başka şeylere düşünmeye itti beni. çocukken öldürmüşüm bazı şeyleri içimde. ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok. bu düşünceyi aylar önce fark ettiğimde ekşide
sorunlu çocukluk geçirmiş insanların sıradan tekdüze bir hayata alışmasını istemek; kendini tanıdığından (çocukluk) beri sorunlarla uğraşan birisi için sıkıcı bir hayat demek. ve de bu hayatında hep bir şeyleri arama isteğine yol açarken elindeki hayatı yaşayamamaya sebep olmakta. rüyamda çocukluğumu gördüm. farklı biri gibi geldi.
şeklinde yazmıştım. Bugün ise bu düşüncelerden sonra doğrular gibi sanki bu entryi.
Lunaparkta çocukları tebessüm ve biraz da hüzünle izleyen; kafası güzel yaşlı bir dede gibi hissediyorum kendimi. Sıkılıyorum ama sıkılmak gibi de değil.
Eskiden de hep devrik cümleler kurardım fakat artık anlamlı olup olmadığıyla ilgilenmiyorum. öyleyse öyledir.
Dünyanın her yerine gidebilirim, istersem sokakta çırılçıplak koşup bir tapınakta monk bile olabilirim. ama “ne gerek var dimi amına koyim??”. Aferin.
lalala.
Gülüyorum.
1 note
·
View note
Text
İki çeşit insan var. Birincisi kalbindeki mavi kuşun farkında olup da dışarı çıkmasına izin vemeyen, ikincisi ise mavi kuştan haberi bile olmayan. Bugün birincisinden bahsetmek istiyorum.
Kimsenin görmesini istemiyoruz. Özümüzü, pişmanlıklarımızı, korkularımızı ve daha kaçtığımız, kafamızı çevirdiğimiz ne kadar şey varsa. Mavi kuş bunların vücut bulmuş hali. Sürekli dışarı çıkmak isteyen ama sürekli kafesinde tutmaya çalıştığımız, kanat çırpışları duyulacak diye ödümüzün koptuğu.
Oysa özgür olsak onunla beraber bütün her şeyden kurtulacakmışız gibi, nefes alabilecekmişiz gibi.
Nefes almak istiyorum.
2 notes
·
View notes
Note
artik yazmiyorsun sanirim bunu görür müsün onu da bilmem ama yazdigin başka yerler varsa paylasmani rica edecektim
evet artık burada yazmıyorum arada bir girip bir şeyler döküp çıkıyorum. yazdığım başka yerler var ama format olarak çok farklı şeyler ve de benim için özel ve anonim kalmak istiyorum.
1 note
·
View note
Text
eylül ‘22
Bir şeyler değişmeli derdim ya hani hep yazılarımda, değişti gerçekten. Kökten, isteyerek, ilmek ilmek.
Şaşırıyorum. Yapmam dediğim şeyleri yaparken buluyorum kendimi. Sorumluluklarımız yarınlarımız mı oluyor gerçekten? Oysa en asi de bizdik en anarşik de yarını düşünmeyen de. Hem o zamanki hem de şimdiki düşüncelerimin ve kararlarımın arkasında hala durabiliyorum. Tezatlıklar birbiriyle kavga ederken yumrukları en çok yiyen ben olmak istiyorum. Bir geçmişe, bir şimdiye, belki de geleceğe ama hepsi kendime. Gözlerim karahindibaları ararken içime akıtmak istediğim ne varsa yutkunamadığım aklıma geliyor. Tükürmek değil yutkunmak istiyorum. Bilmiyorsunuz. Gülüyorum. Her zamanki gibi. Şeytan kıskanırdı ya hani, hala öyle. Sadece daha tahmin edilemez, daha keskin, kendime bile yabancı.
Uyuşmak, düşüncelerimi susturmak istiyorum saklandığım kayaların arasında. Her yerde iğneler var.
Değer yargılarınız parmaklamak istiyorum demişti bir zamanlar birisi. Şimdi daha iyi anlıyorum. Değerler değerler değerler değerler değerler. Öfkem, kırgınlığım, içimdeki kayalar hepsi birbirine karışıyor. Evrende ve benliğimde bana yer kalmamış.
Suskunluğumu gören kayalar halime üzüldü. Oysa gözünüzün ucundaydım, sürekli kadraja girmeye çalışan küçük bir çocuk gibi. Süzüldüm gözlerinizin önünde en alenen olan yerimden kırılırken. Tahminleri tahmin ederken kafatasımı çatlattım, uykularımı en tatlı yerinde bıçaklarla yardım. Eskiden bir çınarın hüznünü paylaşırken şimdilerde o çınarın ta kendisi oldum. Görmezden gel.
Bak şuan buradasın. Şuan, evet evet şuan. Bak. Yakala. Lütfen. Yakala ki hala hissedebildiğinin farkına var, bütün her şey tam tersini gösterse de, ne yaparsan yap olmasa da. Çünkü kayalar hep aynı yerlerinde olacak, ve de kullanıp atılmış iğneler. Karahindibalar hala aynı şekilde raks ederek uçuşacak. Çınarlar yine bütün hüznüyle var olacak. Tahminler sonsuzlukla yarışacak. Ama biz yarın olmayacağız.
Umrumda mı sanıyorsun kendimden bile kaçmak isterken yarın olup olmayacağımın? Şuanı yaşayamıyorken ve kendine yaşatamıyorken... Gülüyorum. En çok kendime. Kızıyorum. En çok kendime. Susuyorum. En çok kendime.
Bir şeyler daha değişmeli. Kendimde.
1 note
·
View note
Photo
3K notes
·
View notes
Text
“İşte geliyor.”
“Yıldızlar kayıyor!” diye düşündü bir sigara daha sararken, sararan parmaklarına ve sakallarına inat. Yine de buradayım; bir çınarın hüznüyle, yerle yeksan bir halde. “İşte geliyor.” diye düşündü; hayatı her zaman yarım yaşıyormuş hissiyle, her geçen saniye bunu kanıtlama çabası içerisinde olmadan, öylece, umursama ve yadırgama gibi kaygıları olmayan. Düşünceleri duman etkisi yaratırken “Delirmek isterdim” diyebilmenin acizliğini yaşadı bir balkon pervazında. O an olsaydı bir şırınga; asırlarca yetecek eroin vururdu damarlarına, ya da balkon pervazından ağaçların üzerine atlardı, bedeninde dallardan izler bırakabilmek adına. İşin kötüsü neden yapmadığını da bilmiyordu. “Hepimiz herhangi bir şey hissedebilmek adına umutsuz bir haldeyiz.” diye düşündü yanındaki kadının dudaklarından tattığı şarap ile ıslanmış eleştirileri olan. Dünyanın ortası değil bizim bulunduğumuz yer, en keskin uçurum, en uç. Kendisiyle konuşup, alay ediyordu ve de tek başına kahkaha atarken birden durdu, önüne baktı uzun uzun. Sanki o an gerçekten bir uçurumdaymış gibi. Hissiz, soğuk ve donuk. Sigarasından bir duman daha aldı, başını kaldırdı ve dimdik bir şekilde bir adım daha attı. Yüzündeki sırıtış şeytanı bile kıskandırırken, düşeceğini biliyordu.
Ağaçlar ağladı.
15 notes
·
View notes
Text
2012′de üniversiteye girdim ve de 2018 Ağustos’ta mezun oldum. Mezun olmadan önce 2 senelik bir ilişkim vardı. Aralık 2018′de askere gittim. Askerde uzaklaştık. Ve de ben askerdeyken o zamanlar Eskişehir’de tanıştığım kadın beni her gün aradı. Zaten aramızda uzun uzadıya bir çekim vardı ve de ben askerden döndükten sonra ilişkim sonlanınca bir şekilde o kişiyle ilişkim başladı. Ve de şuan 2 buçuk senelik bir ilişkimiz var.
1 buçuk sene işsiz kaldım. Nereye başvurursam başvurayım bir türlü olmuyordu: piyasanın bokluğu, insanların saçmalaması vsvsvs. tek bir amacımız vardı. Ben bir iş bulacaktım ve de istanbul’a taşınacaktık. Aynı şey onun için de geçerliydi. O da bir şekilde yolunu çizecekti ve de beraber mutlu bir hayat kuracaktık.
1 buçuk senelik iş arama sürecinde o kadar çok şeyle karşılaştım ve de o kadar çok yıpratıcıydı ki anlatamam. İstanbul olmayınca Eskişehir’i düşünüp Eskişehir’deki evi kapatmama rağmen arkadaşlarda kalıp tek tek şirketleri gezip CV bırakmama rağmen yine olmadı. Bunu hezimetini ve hayal kırıklığını anlatamam. Ama yine de yılmadım. Kendimi geliştirdim, her hafta bir şeyler öğrendim. Projeler geliştirdim. Ve de sonunda 2020 eylül ayında iş buldum. Ne tesadüf ki aynı hafta kız arkadaşım da iş buldu. Ve de 6 ay para biriktirdik. Sonra İstanbul’a taşımdım. (kendisi zaten istanbuldaydı.). Yeni bir hayat kurduk kendimize. Sıfırdan. Kendimiz.
Her ne kadar hedeflerinize ulaşsanız da her zaman karşınıza bir takım sorunlar çıkacak ve de yeni hedefleriniz olacak. Yeni hedefleriniz olmak zorunda.. Bu hayatın size “o kadar kolay değil” demesi gibi bir şey.
Yeni bir hayat kurup bir şeyleri başarmak işin giriş noktası. Zor olan bu devamlılığı sağlamak. Bir şekilde altında kaldığınız bir şeyler var ve de bunları bir şekilde sağlamalısınız, Her ne kadar bunu sağlamanız kendinizden ödün verse de -ki zaten bu raddeden sevdiğiniz insan için bir şeyleri göze almanız devreye giriyor- bir çıkar yol olmalı diye düşünüyorsunuz. Bunun böyle devam etmesi bize zarar veriyor fakat bir çıkar yol da olmalı. Bunları niye söylüyorum: kendi yüzüme vurmak için. Sıkıntılı süreci minimize etmek için. Hayat bir süreç. 80 yaşınıza da gelseniz bu böyle.
Bu yazı yazmaya özlemle bir şeyler anlatmanın güzelliğini tekrar hissetmek için yazıldı. Yoksa hiç birinizin bizim neler yaşadığımızı ya da neler hissettiğimizi siklediğinizi sanmıyorum. Ki ben de siklemiyorum.
Kendinize dikkat edin. Hayatın içinde kaybolmayın. Her zaman kendinize kulak verin ve dinleyin.
İyi gece olsun.
1 note
·
View note
Note
Nerede çalışıyorsun?
şirket ismi veremem ama global bir firmada java takımında developer olarak çalışıyorum. bu arada java'nın allah belasını versin. .net yazın gençler. swh.
1 note
·
View note
Note
sona yaklasiyorum yigit az kaldi
dayan. vazgecersen ne anlami kalir?
0 notes
Note
beni unutmazsin degil mi?
hala hepiniz hatirimdasiniz, bazen aklima geliyorsunuz ve de hepinizi guzel aniyorum. keskem ya da ah'im yok. dikkat et kendine. hayatin icinde kaybolma.
0 notes
Note
senin evinin onunden gectim. kapini calmaya cesaret edemedim. seni hala cok seviyorum.
ben de seni hala cok seviyorum anon
0 notes
Note
hayatimdan ciktigindan beri her sey boka sardi. asla toparlayamiyorum. her sey harika dedigim her an dusuyorum tekrardan. yuruyemiyorum simdi, tum gun tek basima oturuyorum evde, konusabilecegim biri dahi yok. seni cok ozluyorum.
biliyorum anon biliyorum. kim bilir bunu ne zaman yazdin. hayat. simdi gormek kismetmis.
0 notes