Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
İki Teker Hürriyet'le tanışın
İki Teker Hürriyet bir bisiklet turu. Boran Ovayolu 'idealler daha güzel yarınlar içindir' diyen abisine kulak vermekle kalmamış, onları hayata geçirmek için yola da koyulmuş.
Boran Ovayolu, Mersin Üniversitesi'nde Şehir ve Bölge Planma bölümünde okuyor. Hayat pek bütünlüklü olunca kentlere ve yaşama dair derdi olan Ovayolu'na İki Teker Hürriyet turunun amacı sorulduğunda da "Doğayı önemseyen ve koruyan, kaliteli yaşam standartları olan ve içinde yaşayan canlıların hür yaşadığı kentler için pedallıyorum" diyor. İki Teker Hürriyet'e dair bilgilendirmeye geçmeden önce bir 'gözlük' önerim olacak, dilerseniz onu takın devam ederken. Genelde Boran gibi arkadaşların yaptığı işleri gördüğümüzde bir şekilde verdiğimiz tepki 'oh, hayat sana güzel' oluveriyor. İşte önerdiğim gözlüğü takınca hayatın aslında size de güzel olabileceğini görüyor, yalnızca bu projelerle tanışmakla kalmayıp kendi güzelliğinizi nasıl varedebileceğinizi de düşünmeye başlıyorsunuz. Gözlüklü ya da gözlüksüz devam ederek daha yakından tanıyalım. Tur nereden nereye?
Boran Ovayolu'nun turu tek başına gerçekleştirecek şekilde kurguladığını söyleyeyim. Akdeniz, Ege ve Marmara bölgesini kapsayan bir rotayı izleyerek Mersin'den İstanbul'a doğru yol alıyor. Rota ve belirlediği duraklar da şöyle:
MERSİN - Taşucu - Bozyazı (Tekeli) - Anamur - Gazipaşa - Alanya - Manavgat - Antalya - Olympos - Demre - Kaş - Fethiye - Dalaman - Akyaka - Marmaris - Datça - Bodrum - Didim - Kuşadası (Özdere) - Urla - Alaçatı - Çeşme - İzmir - Ayvalık - Edremit (Akçay - Altınoluk - Ezine - Çanakkale - Gelibolu - Lapseki - Bandırma - İSTANBUL
Ne yiyor, ne içiyor, nerede kalıyor?
Konaklama işini 4 gün çadırda, 1 gün de pansiyon ya da yereldeki bir tanıdıkta kalma şeklinde kurgulamış. Ama genellikle kamp kuruyor. Beslenme meselesine dair şöyle açıklık getiriyor: Genellikle yerleşim yerlerinde karbonhidrat ve protein ağırlıklı yemek yiyorum. Günlük (dinlendiğim günler hariç) vitamin tableti içiyorum. Sabah kahvaltısını domates, biber, salatalık ve peynir ağırlıklı yapıyorum. Çadır dışında kaldığım yerlerde yumurta yemeye çalışıyorum. Genellikle meyve yiyorum. Powerade ve Soda içiyorum. Su çok fazla tüketiyorum. Bisikletimin üzerindeki iki mataradan hariç bagajımdada bir tane fazladan su bulunduruyorum. (susuz kaldım çünkü Karatepe yokuşunda ama sağolsun tırdan su takviyesi yaptım). Yanında neler taşıyor? Mobilitesini ve yollarda geçireceği zamanı düşününce bu de merak uyandıran sorulardan biri elbette. Şöyle bir listesi var: Sağlık çantası (supradyn ya da vitamin tableti, kas gevşetici, antiseptik jel, oksijenli su, sargı bezi, bepanthol, refrol, yarabandı, tentürdiyot), şampuan, diş fırçası ve macun, deodorant, güneş kremi, sinek kovucu. Kıyafetler, çadır, mat, şişme yastık ve kişisel küçük eşyalar. Teknik ekipmanlar: Patlak takımı, yedek lastik, Alyans Takımı, Pompa ve disk fren kilidi, bisiklet kilidi.
Pedallamaya dair bilgiler Mevsim yaz, yola çıkılan yer Akdeniz, sıcaklık ve nem oranları tahmin edilebilir durumda. Hal böyle olunca Ovayolu pedallamak için günün erken saatlerini tercih ediyor. Genellikle sabaha karşı saat 5.00-11.00 arası yol alıyor. Eğer istediği yere ulaşamadıysa da 16.00- 20.00 arası pedallıyor. Öğle saatlerinde sıcaktan dolayı sürmemeyi tercih ederken akşamüstü de batıya pedalladığı için güneşi karşıdan almanın onu zor durumda bıraktığını belirterek genelde akşam da sürmemeye dikkat ettiğini belirtiyor. Gece sürüşü yapmıyor olması ise sanıyorum akıllarda pek soru işaretine yer bırakmıyor.
Yol her vakit düz gitmiyor. Yokuşlar ve rampalarla karşılaştığında bir tempoyla çıkıyor. "Belirli bir ivme yakaladıktan sonra ayaklarım alışıyor. İlk başlarda ayaklarım çok fazla ağrıyor. Ama 20 km sonra alışıyor ve ısınıyor." diyor. Tekerim patladığında ise kendi yapıyor.
Gelelim sponsorlara Sponsorsuz yapabiliyorsunuz ne ala. Boran Ovayolu turunu sponsorlarla gerçekleştirenlerden. Ana sponsoru Özel SANKO Üniversitesi. Tura gözattığınızda karşılaşacağınız fotoğraf ve videolar konusunda teknik ekipman konusunda da abisi "Atölye Hüseyin Ovayolu" yardımcı oluyor. İşin neredeyse olmazsa olmazı haline gelen sosyal medya yönetimi konusunda da destek alıyor. www.ikitekerhurriyet.com ve İki Teker Hürriyet sosyal medya takip ve yönetimi ise "Fagus Media" sponsorluğunda gerçekleşiyor.
Ve son olarak.. Boran Ovayolu'nun yola koyulduktan sonraki hissiyatına da kulak verelim:
Tur'un ikinci günü Büyükeceli - Aydıncık arasında Karatepe diye bir yokuş var. Çok uzun değil. 8 km falan. Sonra daha uzun yokuşlar çıktım. Ama gün sonunda çıktığım için çok yordu beni. Sıfır rakımdan 500 metreye tırmandım. Deniz kenarında iken bulutların arasına çıktım. Göğsüme bulutlar çarptı. Kan ter içindeydim. Nasıl çıktım kendimde şaşırdım. Ne yapıyorum dedim? Yolda kimse yok. İftar vakti 15 dakika yoldan araba geçmedi. Bir taraf yeşil bir taraf masmavi Akdeniz. O an hissettiklerimi yaşamak için çıktım bu yola. Zor mu ? Çok zor. Bıktıran yerler oldu. Ama çok güzel insanlar tanıdım. Kendimde çok yeni şey fark ettim. Kendimi buldum. Hür olduğumu, yaşadığımı hissettim ve 6 sene önce hedeflediğim idealimi gerçekleştiriyorum ve benim bu ideallimin gerçekleşmesinde çok büyük etken olan Abi'm Hüseyin'in sözü ile bitireceğim.
"İdealler daha güzel yarınlar içindir."
Daha güzel yarınlara...
Tura dair güncellemeleri takip edebileceğiniz hesaplar: facebook.com/ikitekerhurriyet
twitter.com/2tekerhurriyet
2 notes
·
View notes
Text
Nükleer enerji çözüm değil
Nükleer felaketlerin yaşandığı ve nükleerden 'enerji' olarak yararlanma politikasının da küresel ölçekte terkedilmeye başlandığı bir dönemde Türkiye'ye nükleer santral açma hazırlıkları sürüyor. Bir yandan faciaya dönüşen nükleeri en iyi bilen Japon halkı bizleri uyarıyor öte yandan en olmayacak yerlerde santral inşaatları devam ediyor. Nükleer meselesi, nükleer karşıtı hareketin yükselişiyle birlikte bir 'ilgi' alanı olarak Türkiye'de gündem unsurlarından biri haline geldi. Konuyu farklı açılardan değerlendiren pek çok çalışma mevcut. Bir araştırma yapmak istediğinizde enerji politikaları açısından, bir silah olarak ya da sağlık boyutuyla ilgili farklı çalışmalara ulaşabilirsiniz. Ancak Yeni İnsan Yayınevi'nin bizlerle buluşturduğu 'Nükleer Enerji Çözüm Değil', farklı perspektifleri derleme yönüyle oldukça önemli bir yere sahip. Yazar Helen Caldicott, çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı kimliğinin yanında nükleer karşıtı aktivist oluşu ile hazırladığı çalışmanın çok yönlülüğüne ve yetkinliğine de işaret ediyor. 2006 yılında basımı gerçekleşen kitap oldukça önemli bir başvuru kaynağı olmasının yanında 2011 yılında gerçekleşen ve nükleere santrallere dair algıları altüst eden Fukushima nükleer kazasını ele alamıyor. Bu noktada hem güncel değerlendirmelerin hem de Türkiye'ye dair soruların yanıtlarının yer aldığı Ümit Şahin tarafından kaleme alınmış oldukça önemli bir sunuş yazısı var. Bu sunuş yazısında Türkiye'de kurulmak istenen nükleer santrallerin geçirdiği tüm evreleri, yaşanan gelişmeleri, inşaaları için yapılan sözleşmelerin esaslarını, çevre etki değerlendirme süreçlerinin, raporların nasıl hazırlandığı ve çok daha fazlasını bulabilirsiniz. Nükleer enerjiye karşı yükselen sesleri daha iyi anlamak isteyenler için oldukça anlamlı bir rehber niteliğindeki kitap, yaşamı savunanların kütüphanesinde yer almalı. Helen Caldicott Nükleer Enerji Çözüm Değil Yeni İnsan Yayınevi 272 s. Beste Bal twitter.com/beste_bal
1 note
·
View note
Text
Bisiklet treniyle tanışın
İstanbul'da gündelik ulaşımda yalnızca bisikletle yol almak oldukça zor. Bu sadece mesafelerden değil, her şeyden önce yolların bisiklet trafiğine uygun olmayışından kaynaklanıyor. Bisiklet kullanıcıları da yolların bir kısmını toplu taşımayla katetmeyi tercih edebiliyor. Bir başka seçenek ise trafikte toplu bir şekilde varolmak.
İstanbul trafiğinde de toplu bir şekilde, aynı rotada yol alan bisikletlileri benim gibi siz de görmüşsünüzdür. Sabahları işe koştururken otobüslerle birlikte yol alan, giyiminden de bisiklet sürme faaliyetini spor olarak icra etmediği anlaşılan insanlarla karşılaşıyorum. Nasıl bir iletişim kanalı ile bir araya geldiklerini, bu grupların nasıl yaratılabileceğini düşünürken bir uygulama ile karşılaştım: bisiklet treni. Los Angeles'ta 'bike trains' olarak hayata geçirilen proje oldukça ilham verici. Tamamen gönüllülük ile işleyen organizasyon sizi bir platformda buluşturuyor. İşe bisikletle gitmek isteyenler için daha önce şehrin içerisinde belirlenmiş farklı rotalarla karşılaşıyorsunuz ve sizin işinize ve evinize en uygun mesafedeki rotayı seçiyorsunuz. Her rotanın bir sorumlu kondüktörü var. Bu kişi hem rotaya hakim hem de yeni katılanlarla grubun geri kalanı arasında yolculuk ve iletişim koordinasyonunu sağlıyor. Dilerseniz siz de kendi rotanızı oluşturabilir ve kondüktör olabilirsiniz, organizasyon böyle bir güncellemeye de açık.
Diyelim ki rotanızı seçtiniz, o rotanın kondüktörüne mail atıyorsunuz ve ekibinizin buluşma yerini ve saatini öğreniyorsunuz. Yeni katılanlara özel bir defaya mahsus 'vale' hizmetleri de var. Sizi evinizden alıyor ve buluşma noktasına kadar izleyeceğiniz rotayı size gösteriyor. Ekipler yola çıkış saatinden 20 dakika kadar erken buluşup bir kahve ve sohbet seansı da yapıyorlar ama buna katılıp katılmamak tamamen size bağlı. Böyle bir sosyalleşmenin parçası olmak istemiyorsanız aynen toplu taşımalarda olduğu gibi hareket saatinde yola çıkacağınız noktada ekibinizle buluşabilirsiniz. Neticede buluşma noktasına kadar da bir trafiğin içerisinde yer alacaksınız. Geç kalacağınızı farkettiğiniz anda kondüktörünüzle iletişime geçiyorsunuz ve ekibi yakalamanız için ne yapılabileceğini konuşuyorsunuz. Herkesin çok iyi bisiklet kullanabiliyor olması gerekmiyor, amaç da olabilecek en hızlı şekilde işlere varmak değil, hayatın akışını da farklı bir ritme kavuşturabilmek, ferah ve yavaş bir yolculuk sağlamak. Bunun için mükemmel donanımlara sahip bir bisikletiniz olmasına da gerek yok, bakımını yapmış olmanız ve bu işi gönülden isteyerek yapıyor olmanız kafi. Bulunduğumuz şehirlerde kendi rotalarımızı ve bisiklet trenlerimizi oluşturmak için kolları sıvamanın zamanı!
2 notes
·
View notes
Text
Balinalarla deniz kayağı
Hayvanlara temas etmek, hatta kimi zaman onlarla rastlaşmak bile insanı iyileştiren bir güce sahip. Bu iyilik hali için hayvanları bir yerlere kapatmaksa sizi iyileştirene zulümden başka bir şey değil. Dün sabah bezgin bir şekilde iki yaka arasındaki vapurda birbirini tanımayan ve içerisinde benim de yer aldığım bir grup yolcu denize en yakın, dalgaları en çok hissedebileceğimiz yerde mevzilenmiş yol alıyorduk. Birbirimizin pek yüzüne baktığımız da söylenemezdi, ta ki denizdeki minik iniş çıkışları farkedene kadar. Bir grup yunus Boğaz sularında daireler çiziyordu. O anı yakalayanlar bir şey demeden yalnızca yüzünde koca bir tebessümle birbirine bakıp, bakışlarla da çok şey söylüyordu. Vapura binerken üzerimize yapışan o hal yerini bambaşka bir ruh haline bırakmıştı. Aşağıdaki video da Patagonya açıklarından. Deniz kayağı yapan ikilinin karşısına balina çıkıyor, iki taraf da soğuk kanlı ve hayatlarında hiçir yerde yaşamayacakları bir heyecanı yaşıyor ikili. Müthiş bir karşılaşma, harika bir dokunuş.
youtube
Hayvanların kullanıldığı hiçbir gösteriye gitmeyin. Karşılaşmaların tadını çıkarın, işinizi tesadüflere bırakmak istemiyorsanız da doğal ortamlarında onlarla karşılaşmayı deneyin. Bu mümkün değilse neden mümkün olmadığını bir gözden geçirin, iki tarafın da yararına olmayacak her türlü hamleden uzak durun. Yunus parklarının kapatılması için verilen mücadeleye dair daha bilgi almak için burayı ziyaret edebilirsiniz. Ve unutmayın, tesadüfler güzeldir.
0 notes
Text
İstanbul'da toplu taşımada bisiklet
İstanbul'da hangi toplu taşıma aracında, hangi saatlerde bisikletinizle nasıl yol katedebileceğinizi biliyor musunuz? Bisikletli Ulaşım Platformu dev bir hizmetle daha karşımızda. Gündelik yaşamda kullanılabilecek her türlü toplu taşıma aracını saatlere göre sınıflandırmışlar ve ek bir ücrete tabi tutulup tutulmayacağınızı önceden bilip belki de rotanızı ona göre belirlemeniz için 'Toplu Taşımada Bisiklet' haritası çıkarmışlar. Yola koyulurken bir kopyasını cepte bulundurmakta fayda var - alışana kadar. En avantajlıların da katlanabilir bisiklet kullanıcıları olduğuna dikkat çekmeden edemeyeceğim. Keyifli sürüşler!
0 notes
Text
Velopresso: Pedallı kahve dükkanı
Bol kahveli ve pedallamalı bir işiniz olsun ister misiniz? Kahve ve bisiklet tutkusunu aynı bünyede barındıranlar için alternatif iş, harika tasarım: Velopresso.
Velopresso kahve tutkunlarının bisiklet üstündeki rüyası. Royal College of Art mezunu Amos Field Reid ve Lasse Ovia tarafından tasarlanan ve pedal gücüyle çalışan mobil kahve aracı, sessizlik içinde yol alıyor, motorsuz ve oldukça minik bir karbon ayak iziyle ( ya da pedal iziyle) çalışan düşük enerjili bir iş seçeneği. Pedal gücüyle çalışan kahve dükkanı Velopresso müşterinin isteklerinin de göz önünde bulundurulduğu, üç tekerli bir iskeletin üzerinde tasarlamış mobil bir üretim aracı. İskeletin dişlileri hem aracı hareket ettirecek hem de kahveyi öğütecek bir mekanizmayı harekete geçirecek şekilde kurgulanmış durumda. Kahve suyu, minik ve portatif bir gaz kaynağı ile ısıtılıyor. Bu ikili sistemle eski öğütülmüş kahvelerin etanola dönüşümüne imkan da sağlanıyor ve ekoloji dostu bir dönüşüm gerçekleşiyor. Bir prototiple yola çıkan Velopresso artık küresel ölçekte dolaşımda! İşinizden bunaldığınız zamanlarda aklınıza gelecek ve yüzünüzü güldürecek alternatiflerden biri olacağına inandığım tasarımla ilgili daha fazla bilgiye buradan erişebilirsiniz. Nasıl çalıştığını merak edenler için de videomuz aşağıda, buyursunlar.
vimeo
0 notes
Text
Çocuklarla yapılabilecek 9 aktivite
Yaz geldi. Tatil planları yapanlar yollara düştü, şehirde kalanlar alternatif arayışlarda, çalışanlarsa haftasonlarının yolunu gözlüyor. Bu tabi ki yetişkinlerin dünyası, çocuklar için her gün tatil! Ama nasıl? Erişkin çocuklardan bahsetmemekle birlikte çocuğunuzun tatiline, kapsamlı bir planla olmasa da, bir yerinden dahil olsanız güzel olmaz mı? Beraber geçireceğiniz her an ikinize de bir şeyler katacak, emin olun. Ve baştan belirtmekte fayda var; neyi, ne kadar birlikte yapacağınız/ paylaşacağınız çocuğunuzun yaşına ve başka pek çok faktöre göre değişkenlik gösterecek şekilde yine ebeveyn ve çocuğun birlikte aldığı kararla belirlenmeli. Keyifli zamanların tadını çıkarmaya bir an önce başlayın!
1. Yüzün: Suyun kaldırma kuvvetini hissetmek bir yetişkin için ne kadar büyülüyse bir çocuk için çok daha heyecan verici. Bu anları, mümkünse açık havada ve denizde birlikte yaşamaya bakın. Eğer denizdeyseniz mutlaka dalın! Denizi birlikte bütünüyle kavrayın. Bırakın biraz su yutsun, zaman zaman dengesini yitirsin, kulağına su kaçsın ama en nihayetinde yalnızca karada değil denizde de var olabildiğini görsün. Kendine güvensin. Siz yanında yalnızca koruyucusu olarak bulunmuyorsunuz, unutmayın, bu keyifi beraber yaşayın!
2. Kamp yapın: Kamp yapmak sizin işiniz mi? O halde deneyimlerinizi aktarma zamanı! 'Kamp yapmak da neymiş' diyorsanız işte beraber deneyimlenecek harika bir keşif sizi bekliyor! Artık kamp yapma alanları oldukça fazla, tüm tatilinizi kamp yapacak şekilde kurgulayabilirsiniz. Günübirlik ya da haftasonu için dahi olsa böyle bir organizasyon hepinize iyi gelecek. Öncelikle 'tatil' algısının dört duvar arasından başka bir dört duvar arasına geçiş formunu bozguna uğratmış olacaksınız. Kamp yaptığınız alan bir de doğayla iç içeyse, konfor algısının yerini keşfe bırakmasını sağlayacaksınız. Bu sürece çocuğunuzun kendisinden birşeyler katmasına özen gösterin, teşvik edin. Her şeyi bilen kişi konumunun dezavantajlarından sıyrılmak için müthiş bir fırsat, değerlendirin.
3. Göğe bakın: Gündüz birlikte vakit geçiremiyorsanız günbatımları ve sonrası var, endişelenmeyin. Hava artık berrak. Bütün bir kış bulutların arkasına saklanan gök artık sizin! Olduğunuz yerin ışıklara boğulmamış bir kıyısını, köşesini bulun. Gün ortasında görünmeye başlayan Ay'dan parıldamaya başlayan yıldızlara kadar çarşaf gibi serili göğü beraber inceleyin. Küçük Ayı cezve şeklinde olan mıydı, yoksa o Büyük Ayı mıydı? Bilgi aktarımının sonu yoktur, en güzeliyse beraber keşfetmektir. Çocuğunuzun hayal gücü, bırakın sizinkini de harekete geçirsin. 'Sınır' algısını altüst eden bu şahane varlığı doya doya izleyin.
4. Uçurtma yapın: Evet evet, yapın. Uçurtma uçurmak ne kadar çocukluğa has bir güzelliği taşıyorsa inanın yapmak da bir o kadar özel bir icraat. Gökyüzünde dalgalanan o güzelliğin kendi eseri olduğunu bilmek sizce de güzel değil mi? Bu sorunun cevabı biraz da sizde saklı, ne de olsa beraber yapacaksınız. Uçurtma yapmayı bilmiyor musunuz? Yalnız değilsiniz, artık hemen her şey yapılı şekilde piyasada bulunduğu için tadını çıkara çıkara işlemeyi unuttuklarımızdan biri de uçurtma. Bunun için dilediğiniz uçurtma tipini seçip nasıl yapılacağını şuradan öğrenmeniz mümkün. Gerisi artık çocuğunuzun ve sizin yeteneklerinize kalmış durumda. Şimdiden keyifli uçurmalar!
5. Bisiklete binin: Tatil hediyesi olarak pek çok ebeveynin aklına gelen ilk şey bisiklet olur. Çocukların da aklı pek farklı çalışmaz aslında, ayaklarını yerden kesecek tekerleklerin heyecanı hıza karışır. Peki ya siz? Sizin de bisikletiniz var mı? Yoksa hemen edinin. Ya da kullanacağınız zaman kiralayabileceğiniz bisikletçiler keşfedin. Ve çocuğunuzla, onun tek başına gidemeyeceği yerlere/mesafelere beraber pedal çevirin. Evin etrafında tur atmanın ötesinde bisikletle tanışmasını sağlayın. 'Bisikletle tanışması'nı özellikle sağlayın ki yaş aldıkça spor salonlarında ola ki pedal çevirecekse aklına bu anlar gelsin, kendini sayenizde doğaya bıraksın. 'Çare bisiklet', inanın.
6. Kirlenin: İşte maaile yapılabilecek en güzel eylem! Deterjan reklamı sloganıyla çıkmayacağım karşınıza, ama kirlenmenin de akışın bir parçası olduğunu hem siz aklınızın bir yerinde tutun hem de bunu çocuğunuza mutlaka aktarın. Giysinizlerinizden çıkmayan lekeler mi var? Estetik açıdan nasıl göründüğüne takılmayın, o 'lekeler' aslında yaşanmışlık belirtisi. Dikkatli davranıp hayatın akışına karışmadan tertemiz, pırıl pırıl kıyafetleriyle bir kenarda oturan bir çocuk yetiştirmek ister misiniz? Kulağa pek hoş gelmiyor değil mi? Bu algıyı sizin tersyüz etmeniz çok önemli, unutmayın.
7. Toprağa dokunun: Dokunun ki toprağın başına geleceklerden neden sorumlu olduğumuzu ve bunun insan hayatını nasıl etkileyebileceğini de şimdiden kavrayabilsin çocuğunuz. Gıdaların süpermarketlere nereden gittiğini, nasıl ekildiğini, biçildiğini ya sizden dinlesin, öğresin ya da bir bilenden beraber dinleyin, öğrenin. Bunun için İstanbul gibi metropol bile fokur fokur imkanla kaynıyor diyebiliriz. Yedikule Bostanları, Kuzguncuk Bostanı ve Bostan Dayanışması'nın çeperindeki küçüklü-büyüklü kent bostanları size ve çocuklarınıza her daim açık. Peki Komşuköy'ü duymuş muydunuz? Bunların hiçbiri mümkün değilse evinizin bahçesinde bir toprak alan olduğunu umuyor ve ekim-dikim işlemleriniz için gözünüzü o toprağa dikmenizi öneriyorum. Hem kokusuyla sizi ferahlatacak hem yiyebileceğiniz naneyi ekmeye ne dersiniz?
8. Yemek yapın: Oldukça önemli, bunu ihmal etmeyin. Çocuğunuzun bir yemeğin malzemeleri olarak yediği gıdaları bilmesi başka, bir bütün halindeyken gıdayla tanışması başka. Sebze ve meyveyi, otları tanıtın ve hatta siz de tanıyın. Sadece yemeğin içindeki tadına odaklı bir tüketim içerisinde olmayın. Hem çocuğunuzun ne yediğini bilmeye de hakkı var. Mesela etin çiğ haliyle de temas etmesini sağlayın. Sorularına dürüstlükle yanıt vermeye özen gösterin. Hangi gıdayı neden tüketmek gerektiğine, alternatiflerinin neler olabileceğine paylaşımlarınızda yer verin. Siz de bu konuda sahip olduğunuz genel bilgilerden sıyrılın ve biraz araştırma yapın. Sorduğu oldukça basit sorularla yeme alışkanlıklarınız değişir belki, kim bilir!
9. Dinleyin: Doğayı dinleyin, evdeyseniz camı açın sokağı dinleyin, parktaysanız etrafı dinleyin ama dinleyin. Bu duyunun tadını çıkarın. Sesleri karşılaştırın, zihninizde yer etmesini sağlayın. Her sesin ne kadar biricik olduğuna dikkat edin. Konuşurken birbirinizin yalnızca neyi,nasıl söylediğine değil aynı zamanda sesine de dikkat edin. Günün sonunda o gün esen rüzgarı düşünürken uğultusuyla birlikte canlanacak hafızanızda, ya da çocuğunuzun size söylediği bir cümleyi kendi sesiyle hatırlayacaksınız. İnsanların, hayvanların, canlı ve cansızların sesleri ve sessizlikleriyle hafınızda yer etmesinin tadını çıkarın.
0 notes
Text
Türkiye'nin zeytinliklerinin ölüm fermanına hayır
İmara açılması sırası yazık ki zeytinliklere geldi. Yeni tasarının bugün mecliste görüşülmesi beklenirken zeytinlikleri tehdit eden bu tasarıya karşı şimdiden 40.000'in üzerinde imza toplandı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan “Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişikliğe Dair Kanun Tasarısı”nın 4. maddesi zeytin alanlarına dair bir düzenlemeyi kapsıyor. Buna göre 25 dönümden küçük zeytinlikler sıradan arazi kabul edilecek. Türkiye'deki zeytinliklerin ortalama üyüklüğü ise 10 dönüm, hatta yeni sayılabilecek zeytinliklerin yüzölçümü bundan da küçük.
Aynı tasarının Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın izniyle tesisler yapılabileceği hükmünü de içeriyor olması, tasarının kanunlaşması halinde zeytinliklerin çok büyük bir bölümünün şimdilerde Kuzey Ormanlarının karşı karşıya olduğu 'tesis tehdidi'nin kurbanı olacağına işaret ediyor. Bu vesileyle imara açılan alanlarda konut dahil her türlü inşa faaliyeti mümkün olabilecek.
Amaç zeytinlikleri madencilik ve enerji yatırımlarına açmak 2002 yılından beri 6 kere zeytin alanlarının madenciliğe ve enerji yatırımlarına açılmasının gündeme getirildiğine dikkat çeken tarım uzmanı Ali Ekber Yıldırım, yasa tasarısının şu haliyle hayata geçmesinin zeytinciliğin idam fermanı olacağını dile getiriyor. Yıldırım bu tasarının yaratacağı olumsuzlukları da şöyle özetliyor: 1- Zeytincilik, Türkiye’ de yaklaşık 500 bin ailenin geçim kaynağını, işlenen tarım alanlarının yüzde 3.5’ini oluşturuyor. Doğrudan ve dolaylı 10 milyon kişinin geçimini sağladığı bir alan, ciddi darbe alacak.
2- Son 2 yıllık ortalamaya göre, zeytinyağı üretimi 165 bin ton ve üretim değeri yaklaşık 600 milyon dolar. 2023’te bu değerin yaklaşık 700 bin ton zeytinyağı için yaklaşık 3 milyar dolar olması hedefleniyor. Sofralık zeytin üretimi yaklaşık 450 bin ton ve üretim değeri yaklaşık 900 milyon dolar. 2023’te bu değer yaklaşık 3,5 milyar dolar olacak. Bu ekonomik getiriler birkaç yıl veya 15-20 yıllık bir süre ile sınırlı değil. Zeytin ağacı Anadolu’da 6 bin yıldır insanoğlunun, geçim, beslenme, sağlık ve güzellik kaynağı olarak görevini yerine getiriyor. Dünya var oldukça da insanlığa ve çevreye hizmete devam edecek. Bu yönüyle yeryüzünde hiçbir madenin getirisi zeytin ağacının toplam getirisi kadar olamaz.
3- Zeytin dünyada ve Türkiye’de stratejik bir üründür.Türkiye zeytin ağacının genetik anavatanıdır, zeytinin tüm dünyaya yürüyüşünün başlangıç noktasını teşkil etmektedir ve bu anlamda dünya mirasıdır. Kanun Tasarısı ile yapılacak değişiklik, bu potansiyel ve değerin ortadan kaldırılması anlamına da gelecektir.
4- Ülkemiz son yıllarda, zeytincilik alanında ulusal ve uluslararası arenada önemli büyüklüklere ulaştı. Marka ülke hedefine hızla yürümektedir. Yurt içinde milyarlarca liralık yatırımlar yapıldı. Böylesi bir değişiklikle bu yatırımların kaynağı ortadan kaldırılmış olacak.
5- Bugüne kadar zeytincilik yasasında yapılmak istenen değişiklik girişimlerine sektör başta olmak üzere bilim dünyası da karşı çıktı. Zeytinci yörelerdeki bütün siyasi partiler, ortak bildiri ile Zeytincilik Yasası’nda değişiklik yapılmaması istemini TBMM’ne bildirdi. Bu konudaki toplumsal duyarlılık istismar edilmemeli.
6- Zeytinlik saha tanımında getirilen en az 25 dekarlık alanın hiçbir bilimsel temeli yoktur. Bu değişiklik ile 25 dekardan az olan özel mülkiyete konu zeytinliklerin yönetmelik kapsamında değerlendirilmeye alınmamasının önü açılmaktadır. Ege’deki köylünün üreticinin, üç beş dekar zeytinliği zeytinden sayılmayacak böylece kolayca madencilik faaliyetine ve diğer yatırımlara açılabilecektir. Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’nin yanı sıra, Ziraat Mühendisleri Odası, üreticiler, sanayiciler, ihracatçılar, sektördeki herkes bu kanun tasarısına karşı. Ortak görüş, tasarının hemen geri çekilmesi yönünde. Siz de destek olun
Hazırlanan yasa tasarısının geri çekilmesi için siz de imzanızla destek olabilirsiniz.
İmza kampanyasına buradan ulaşabilirsiniz.
0 notes
Text
Sebze ve meyve tüketimini artırarak kilo verilir mi?
Daha fazla sebze ve meyve tüketmek elbette iyi bir fikir, ancak tek başına uygulandığında kilo vermek için yeterli bir yöntem olduğunu söylemek mümkün değil.
Araştırmacılar, daha fazla sebze ve meyve tüketimi ile kilo verme üzerine neredeyse 1.200 kişi ile yapılan araştırmaların verilerini analiz ettiler. Diğer besin kaynaklarından alınan kalori miktarında herhangi bir değişiklik yapmaksızın daha fazla sebze ve meyve tüketiminin, bünyede herhangi bir kilo kaybı ya da kazanımına yol açmadığı ortaya çıktı. Uzmanlar sebze ve meyvelerin de kalorileri olduğunu, zayıflamak isteyenlerin genel enerji alımlarını azaltmaları gerektiğini belirtiyor.
Sebze ve meyvelerin yararının oldukça fazla olduğu bilinir ve tüketimlerini artırma yönünde teşvikte bulunulurken atlanılan önemli bir adım, beslenme düzeninizin geneline dair herhangi bir söz edilmiyor oluşu. Bu durumda dahi herhangi bir kilo artışına yol açmadığını da özellikle belirtelim.
Meyve ve sebzeler lifli ve besin değeri oldukça yüksek olan gıdalar. Sağlıklı bir yaşamın olmazsa olmazı kabul edilir. Sağlığınıza yaptığı katkının yanında eğer kilo vermenizde de yardımcı olmalarını istiyorsanız tükettiğiniz porsiyonları yeniden gözden geçirin ve bir düzenleme yapın. Sebze ve meyveyi ekstra tüketmek yerine beslenme düzeninizin temeline yerleştirmeyi deneyin.
0 notes
Text
Etekle bisiklet sürmenin püf noktası
Kadınlar, tarzlarından ödün vermeden de bisiklet kullanarak sosyal yaşamlarına devam edebilmek için yaratıcılıklarını konuşturuyor.
Gündelik yaşamında bisiklet kullanmak isteyen kadınlar, yalnızca bisiklet kullanımına dair genel sorunlardan muzdarip değil. Elbette kimseyi takmadan gönlünce eteğini-elbisesini giyip bisikletini süren kadınlarımız var - ki önlerinde saygıyla eğiliyorum- ama bir de bu nedenle bisiklet kullanımını sınırlandırmak zorunda kalanlarımız var. Bisiklet kullanımına uygun tasarlanan etekler ve bir takım aparatlar var, yok değil. Dilediğiniz eteği ya da elbiseyi giyip çok basit bir hamleyle gönlünüzce bisiklet sürebilmek de mümkün! Bunun için iki şeye ihtiyacınız var: bozuk para ve lastik. Uygulamalı halini videodan seyredebilirsiniz.
vimeo
0 notes
Text
Uykusuzluk çeken teknoloji bağımlılarına 5 öneri
Teknoloji ve internet artık 'işi işte bırakma'yı bir mit haline getirdi. Mesafe ve zaman erişilebilirlik açısından pek bir anlam ifade etmez oldu. Bu hal uykularımızı kaçırıyor, sağlığımızı tehdit ediyor.
Teknolojiye bağımlı bir yaşam eğer tercihlerden kaynaklanmıyorsa koca bir kabusa dönüşebiliyor. Bugün 'masabaşı' dediğimiz işler aslında bilgisayar karşısında tüm gününü geçirmek anlamına geliyor. Sorun şu ki artık mesai saatlerimiz de süreğenlik taşıyor, akşam evinizdeyken bile maillerinizi kontrol etmek zorunda kalabiliyorsunuz/ hissediyorsunuz. Tatilde dahi teknolojinin sunduğu imkanlar(!) sayesinde bir yandan hep ofisinizle, işinizle, işvereninizle ilişki içerisinde olabiliyorsunuz. Gün içerisinde kullandığınız teknoloji harikası cihazların sizi uykusuz bıraktığını biliyor muydunuz?
Uykusuzluk, sonuçları göz önünde bulundurulduğunda ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir konu. Yalnızca gün içinde verimliliğinizin düşmesine neden olmuyor diabet ve obeziteyi tetikliyor, kalp-damar hastalıklarına yol açtığı ve depresyona sürüklediği biliniyor. Değiştirmek ise elbette mümkün. 5 öneriden birini seçin ve hayata geçirin.
1. Cihazlarınız sizden 1 saat önce uyusun: Bu öneriye uyarak beyninize rahatlama mesajı göndermiş olacaksınız. Bilgisayar ve diğer taşınabilir cihazlardan yayılan mavi ışık, uyumak için ihtiyaç duyduğunuz melatonin hormonunun akışını engeller. Bu konuda yapılan araştırmalar ve NASA, mavi ışığın uyanık kalmaya teşvik ettiğini doğruluyor. Ciddiye alıp bu öneriye hayatınızda yer açın.
2. Cihazınızdan ayrılamıyor musunuz? Mavi ışık dalgalarını önlemeye çalışın: Kimileri için cihazlardan ayrılmak/kurtulmak o kadar da kolay olmuyor. Geç saatler daha verimli olabiliyor, ya da çocukları uyuttuktan sonra anca günlük rutine dönülüp fatura ödemesi, maillerin kontrolü, finansal hesaplamalar yapmak mümkün oluyor. Eğer siz de bu gruptaysanız B planını uygulamalısınız: mavi ışık filtresi. Cihazınıza harici olarak ekleyebileceğiniz gibi aplikasyonlar sayesinde de bu filtreyi edinmeniz mümkün. Kanada'da gece vardiyasında çalışanların kullanmak zorunda olduğu filtreler, gün ışığından olumsuz etkilenmelerini engelliyor ve gündüz de rahatlıklauyuyabilmelerini sağlıyor. Siz de bir kere daha düşünün.
3. Teknolojiyi yatak odanızdan çıkarın: Yapılan araştırmalar özellikle yatak odalarındaki televizyonların uyku kalitesini ne denli düşürdüğünü ortaya koyuyor. Hem bir zaman sonra neredeyse alışkanlık haline geliyor hem de dinlendirici bir uyku ile aranıza giriyor. Yatağınızı uyku tapınağınız gibi düşünün ve onu diğer etkenlerden arındırın. 4. Rahatlamak için alkol almayın: İçeceğiniz bir kadeh alkollü içki belki daha hızlı uyumanızı sağlayabilir, gevşemenizi sağlar; ancak uyku kaliteniz için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Hem uyku döngülerinizi hem de fiziksel ve ruhsal olarak dinçleşmek için ihtiyaç duyduğunuz REM uykusunu sekteye uğratacaktır. Sonuçta oldukça verimsiz bir uyku süreci yaşayacaksınız. Rahat ve güzel bir uyku için bu mite daha fazla kulak vermeyin.
5. Öğleden sonra kafein almayı bırakın: Pek çok insan ayılabilmek ve gün boyunca da zihninin açık olmasını sağlamak için kahve ya da kafeinli başka içeceklere yöneliyor. Yapılan araştırmalara göre , belki de birçoğumuzu şaşırtacak şekilde, aldığımız kafeinin yarısı aradan 6 saat geçmesine rağmen vücudunuzda sirkülasyona devam ediyor. Tam da bu nedenle uzmanlar kafeinli içecekleri ve enerji içeceklerini öğleden itibaren tüketmeyi bırakmanızı tavsiye ediyor. Alkolsüz içeceklerin tüketimi konusunda da dikkatli olmak gerekiyor, onların da fazla tüketimi yine uyku sürecinizi etkileyecektir.
0 notes
Text
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bir kuruluşu olan İSTAÇ, yapılan su altı temizlik çalışmalarından çıkan atıkları farklı periyodlarda ve mekanlarda sergiliyor. Kalıcı bir sergileme alanları olmayan ekibin bugünkü durağı Beşiktaş İskelesi.
1 Temmuz Kabotaj Bayramı vesilesiyle düzenlenen sergi, Beşiktaş İskele Meydanı'nda yer alıyor. Denizde ne işi olduğuna bir anlam veremediğiniz bu atıklar yazık ki çıkarılan atıkların çok küçük bir parçası. Atıklar aslında çok şey söylüyor, fazla söze gerek yok; ama hatırlatmaya gerek var.
Geri dönüşüm konusunda çok konuşuyoruz ama icraat konusunda pek zayıfız. Bu konuda harekete geçmenizi teşvik etmek için hazırladığımız geri dönüşüm rehberine buradan ulaşabilirsiniz. Daha farklı ölçekteki atıklarınız içinse İSTAÇ'la buradan iletişime geçebilirsiniz.
Şimdi Marmara Denizi'nden çıkanlara hep birlikte göz atabiliriz..
Denizden çok sayıda cep telefonu çıktığını söylemek mümkün. Siz de eminim en azından bir kere tanıdığınız ya da tanımadığınız birinin cep telefonunu denize düşürmesine tanıklık etmiş ya da benzer bir hikayeyi duymuşsunuzdur. Peki ya ahizeli telefon? Muamma. Direksiyonun varlığınınsa elim bir kazadan dolayı olmadığını ummaktan başka çare yok. Şöyle bir bakıldığında aslında tüketim dünyasındaki değişimleri de aynı karede görmek mümkün. Özellikle cep telefonu modellerindeki değişim çarpıcı.
Tüplü televizyon ve matkap. Diyelim ki matkap denize 'düştü', ama tüplü televizyon nasıl denize düşer? Çok iyi niyetli değilim yazık ki bu konuda, işimize yaramayacak her şeyi oradan uzaklaştırmanın en kısa yolu neyse onu seçme eğilimi içindeyiz genellikle. Buna evinizdeyken elinizdeki çöpü atmak için aklınıza gelen ilk seçeneğin cama yakınsanız 'sokak' olması da dahil. Dolayısıyla bir deniz aracındaki televizyonun tüpü bitince denize atılması da çok şaşırtıcı değil bu nedenle yazık ki.
Çok sayıda şişe çıkarılıyormuş. Şişeler de aslında tarihlerine tanıklık edebileceğiniz bir skalada adeta. 'Denizin altında bir tarih yatıyor' denildiğinde bu kadar yakın bir tarihin yattığını düşünmezdim açıkçası. Bu kadar şişeyi görünce aklıma şişelerin içine notlar yazıp denize atma hali geldi ve evet sordum. Çıkarılan şişelerin arasında içinde not olan da var mıdır dediğimde kocaman bir gülümseme yayıldı görevlinin yüzüne, 'ben denk gelmedim ama vardır herhalde' dedi. Öyle de olsa atık atıktır tabi(!).
Evet, gördüğünüz şey bir labut. Yine azıcık zorlarsak 'düşmüş' olacağına inanabileceğimiz diğer şeylerle birlikte karşımızda bir labut duruyor. Hakikaten denizler ve deniz canlıları bunu haketmiyor.
Maketler, telefon parçaları, bir adet silah, kalemler, gözlük.. Ama benim burada en çok dikkatimi çeken yine yakın tarihimizin müzesinde yer alabilecek nitelikteki iki şey. Biri dijital fotoğraf makineleri çıktı çıkalı neredeyse unuttuğumuz fotoğraf makinesi filmi, diğeri de Cengiz Kurtoğlu kaseti. Onlar artık yaşanmışlık kokan 'atıklar'.
Çöpleri düşündüğünüz zaman aklınıza yalnızca kir, pas, pis geliyorsa bu imajı yıkmak için çabalayın. Çöplerde hem geçmişimiz hem de geleceğimiz yatıyor. Nasıl biz şimdi insanlık tarihini kavrayabilmek için kalıntıların izini sürüyorsak bizden geriye kalanlar da hem gelecek kuşakların yaşamını belirleyecek hem de bize dair elde edecekleri verileri.
Üzerine bir düşünün: Nasıl bir dünya bırakmak, nasıl bir imaj yaratmak istersiniz?
1 note
·
View note
Text
Farkında olmadan israf ettiğiniz 8 gıda
Bir gıdayı nasıl yiyeceğimizi düşünmeye başladığımızda aslında yaptığımız onun 'genel olarak' nasıl yendiği üzerine akıl yürütmek oluyor. Bu sayede belki de kuşaklar boyunca aynı israfı yaratanların arasında yer alıyoruz. En sık yaptığımız 8 gıda israfıyla yüzleşirken aslında neyi nasıl yiyeceğimiz üzerine düşünürken genel kanılardan kaçınmamız gerektiğine siz de ikna olacaksınız.
Yeşillenmeye başlayan soğanların artık kullanılamayacağı düşünülür. Oysa lifli filizler de yenebiliyor. Soğanın filizlenmeye başladığını farkettiğinizde soğanınızı bir miktar suyun bulunduğu bir kaseye alın. Suyun miktarının yalnızca soğanın tabanının suya temas etmesini sağlayacak düzeyde olmasına dikkat edin. Oldukça güneşli bir yer seçin ve kaseyi oraya yerleştirin. Birkaç gün içerisinde yeşil soğan görünümüne ve lezzetine kavuşacak olan soğanlarınızı yine aynı yöntemle yiyeceklerinizde kullanabilirsiniz. Siz de hayatı boyunca elmayı yanlış yemiş olanlardan mısınız? Elmanın bir çekirdeği olduğu ve bunun yenmeyeceği algısı ile yediğimiz elmaların aslında %30'unun yenebilir haldeyken çöpe gittiği acı bir gerçek. Gelin bir değişiklik yapın ve elmanın bir çekirdeği olduğunu unutun! Her zaman yediğiniz şekilde yemek yerine bu defa yemeye elmanın üstünden ya da altından başlayın. Uygulamalı halini şuradan izleyebilirsiniz. Tüm övgüyü brokolinin çiçekleri alırken, sapları yazık ki kendini çöpte bulur. Brokolili bir tarifi hazırlarken saplarını saklayın, buharda pişirin ya da kaynatın. Ardından tavada hafifçe kızarttığınız soğan, tuz, biber ve bol sebze ile birlikte püre haline getirerek oldukça lezzetli bir sebze çorbası hazırlayabilirsiniz. Taze otların yemeğin lezzetini ne denli belirlediği konusunda sanıyorum hemfikiriz. Ancak marketlerden aldığınız otları kaç yemek için kullanabiliyor, ne kadar süre buzdolabında muhafaza edebiliyorsunuz? Cevapları tahmin etmek güç değil. Tavsimeyiz evinize en yakın fideliğe gitmeniz ve yemeklerinize lezzet kattığını düşündüğünüz otları evinizde yetiştirmeye başlamanız! Hem böylece marketlerden aldığınız kesilmiş ve hızla ölmeye mahkum otlar yerine her daim taze olan, sürekliliğini de sağlayabildiğiniz minik bir bostanınız olacak. Taze toprak ile bakımlarını yapmayı ihmal etmeyin. Hem doğayı hem de kesenizi korumuş olun. Brokolinin sapları ile mantarların saplarının aynı kaderi paylaştığını söyleyebiliriz. Üstelik bazı mantarların sapları oldukça kısa ve kolaylıkla yenebilir olmasına rağmen genellikle ayrılması tercih ediliyor. Bir mantar yemeği yapabileceğiniz zaman - ki bazı tarifler yemeğe mantarların saplarını da dahil etmenizi söyler ama diyelim ki öyle bir tarif değil elinizdeki - sapları daha sonra bir yemekte kullanmak üzere saklayın. Bir yemek tarifi de biz verelim: mantarın saplarını küp şeklinde doğrayın; kıyılmış sarımsak, galeta unu ve isteğe bağlı bir şekilde parmesan peyniri ile zeytin yağında soteleyin ve karışımı mantarların şapkasını doldurmak için kullanın. 200 derecelik fırında 20 dakika boyunca ya da istediğiniz gevrekliğe ulaşıncaya kadar pişirmeyi deneyin.
Limonlar ve misket limonları da israftan nasbini alan gıdalar arasında. Genellikle sadece suyunu kullandığımız ve kabuklarını nasıl kullanabileceğimize dair akıl bile yürütmediğimiz 'sulu' gıdaların en sık kullanılanlarından. Limonların suyunu kullandıktan sonra kabuklarını dilimleyin ve içme suyunuzun içine atın. Tadını nasıl ferahlattığını göreceksiniz. Rendeleyerek yemeklerin içinde de kullanabileceğiniz gibi tazelik veren tadıyla farklı bir şekillendirici olarak da kullanılabilir. Buzlarınızın limon tadında olmasına ne dersiniz? Nasıl yapabileceğinize dair bir uygulamayı buradan inceleyebilirsiniz. Havuçları saplarıyla birlikte satın aldığınızda aslında iki sebzeyi tek bir gövdede almış oluyorsunuz. Saplarını ayıklayıp atmak yerine bir sonraki sebze yemeğinizde kullanmak üzere saklayın ya da salatanızda ve pesto sosunda kulanın! Kivi oldukça lezzetli gövdesinin yanında incecik kabuğunu soymaya çalışırken büyük bir kısmını da israf ettiğimiz gıdalardan. Kivi yiyeceğiniz zaman - ki kivinin kabuğu da aslında yenebilir ve besin değeri de oldukça yüksektir - kabuğunu soymadan yemeyi deneyin. Kabuklu yemem mümkün değil diyorsanız da bir kaşıkla olabildiğince az israf edecek şekilde yemeyi deneyin.
0 notes
Text
Yeşil Politika Okulu'nun kitabı basıldı
Yeşil Politika Okulu'nun kitabı basıldı
Beste Bal
Nisan 2014'te 3'üncüsü tamamlanan Yeşil Politika Okulu'nun kitabı basıldı.
Yeşil Düşünce Derneği ve Avrupa Yeşil Vakfı (Green European Foundation-GEF) işbirliği ile organize edilen Yeşil Politika Okulu online eğitim programıyla yeşil politikanın teorik, tarihi ve pratik temellerini inceleyerek olanaklarını tartışma ve yaratma imkanı sağlıyor.
Bu sene üçüncüsü düzenlenen Okul'da online ortamda erişime açık metinler üzerinden eğitimler sürdürülüyordu. Bu metinlere bir katkı da Okul'un eğitmenlerinden gelmiş. "Gülümseyen Bir Bugün İçin Yeşil Politika" adlı kitapta derlenen yazılar, konuya ilgi duyan herkes için ufuk açıcı nitelikte. Kitaba online erişim mümkün, linki de burada. Bununla da yetinmeyip kütüphanelerde de yerini alabilmesi için geri dönüştürülmüş kağıt üzerine baskısını da yapmışlar. Geriye iki seçenekten birini tercih edip okumak kalıyor.
Kitabı dernek ofisinden Ağustos başına kadar ücretsiz olarak temin edebiliyorsunuz. Bunun için iletişim bilgilerine de şuradan ulaşmak mümkün. Eğer dernekten edinmeye niyetliyseniz önceden iletişime geçmenizi tavsiye ederiz. Gelelim kitabın içinde yer alan yazılara:
Editörün Notu -Durukan Dudu Gıda Ve Kırsal Yaşam Politikaları - Güneşin Aydemir Ekofeminizm “Başka Bir Dünyanın Mümkün Olduğunu Bildiğinizde…” - Vesna Jusup Gerçek Demokrasi -Serkan Köybaşı Adem-i Merkeziyet : Bir Engeller ve Fırsatlar Değerlendirmesi -Cengiz Aktar “Zor”un Örgütlenmesine Karşı: Antimilitarizm, Pasifizm, Savaş Karşıtı Hareket ve Vicdani Ret - İnan Mayıs Aru “Hocam Merhaba, Yine Kaldım Değil mi?” :Okulların Ne Öğrettiği, Ne Öğretemediği Üzerine -Sezai Ozan Zeybek Korsan Politikalar, İnternet ve Sansür - Şevket Uyanık Yerel Yönetimler Ve Yerel Ekonomiler: Talebin Çöküşü - Ahmet Atıl Aşıcı Kahverengi Teknoloji Çağı’na Hoş Geldiniz! - David Holmgren Enerji Devriminin Faydaları: Enerji Kooperatifleri - Community Power Projesi, Ed. Molly Walsh Hiçbir Yere Varmayan Yavaş Ve Pahalı Bir Yol: Avrupa’da Kaya Gazının Gelişimi - Friends of the Earth Europe, Fabian Flues ve Antoine Simon Alışılmışın Dışında Ve Asılsız: ABD’de Ucuz ve Bol Kaya Gazı Efsanesi - Friends of the Earth Europe, Fabian Flues ve Antoine İyi okumalar!
0 notes
Text
Ofis çalışanları için 18 yeşil tüyo
Zamanının büyük bir bölümünü ofiste çalışarak geçirenler bir zaman sonra kendini hayatın oldukça dışında hissediyor, temas ettiği noktaları ve değişim imkanlarını kaçırıyor. Oysa nerede olursak olalım daha yeşil bir dünya için yapabileceğimiz bir şeyler mutlaka var. Ofis çalışanları da bu değişimden muaf değil! Doğru zaman, hemen şimdi. Uygulayabileceğiniz tüyoları seçin ve harekete geçin. Masanızla başlayalım 1- Plastik kullanmayın: Ofiste plastiğin en yaygın kullanımı içecek tüketimi sırasında gerçekleşiyor. Çayınızı, kahvenizi ya da suyunu plastik bardaklarda içmek istediğinize emin misiniz? Özellikle sıcak içecekleri tüketirken ağzınıza plastik ya da kağıt bardakların tadı gelmiyor mu? Kendi zevknize uygun bir mug'la hem plastik tüketiminin azalmasını sağlayın hem de içeceğinizin tadını alın. Şekersiz içemeyenler bir de kaşık bulundursa ne hoş olur tabi. Sağlığınız için de içeceğinize şeker yerine bal ya da tarçın koyun. 2- Çiçeklenin : Küçücük masalarda kendine zor yer bulanlar, evet siz de çiçeklenenin. Öyle serpilerek çok yer işgal etmeyen, düşük seviyede ışık ve su ile yaşamını sürdüren, hem ofisinizin havasını hem de sizin modunuzu olumlu yönde etkileyecek bitkileri sizin için şurada derledik. Mutlaka göz atın, edinin. Ofis ortamına genel bakış
3- Işıkları söndürün: Olabildiğince gün ışığından faydalanmaya çalışın. Sürekli ışıl ışıl bir ortamda bulunmak bünyeye de zarar veriyor, üstelik doğal ışıktan faydalanmak varken ofisten çıktıktan sonra da maruz kalacağınız ışıkla neden gününüz geçsin? 4- Elekronik cihazları kapatın: Ofisten çıkarken masanızdaki elektronik cihazların kapandığından emin olun. Bekleme moduna almayın, elektrik kullanımını azaltmada önemli bir etken olduğunu unutmayın. Bu kural öğle tatili için de geçerli.
5- Isı sorunu: Isı, ofis için her daim sorun. En iyisi duvar ve pencerelerde sağlıklı ısı yalıtımlarının bulunması. Ancak bu mevcut değilse, klima ile ortamın ısısı belirleniyorsa 21 derecelik üst sınıra dikkat edin. Eğer bol pencereli bir ofisteyseniz ve mümkünse camlarınızı sonuna kadar açın. Ama tek çare klimaysa da enerji tasarruflu klima kullanımına yöneticilerinizi teşvik etmeye çalışın, pes etmeyin.
6- Yazıcı ve kağıt kullanımı seçeneklerinizi gözden geçirin: Doğa dostu yazıcı ve kartuş seçenekleri olduğunu biliyor muydunuz? Yazıcıyı siz seçemiyorsanız dahi yapabileceğiniz çok önemli bir şey var, o da kağıt kullanımı. Daha önce kullanmış olduğunuz kağıtların her iki yüzeyini de kullanmadan o kağıdı geri dönüşüm kutusuna atmayın. Ayrıca çıktı alacağınız zaman yazıların olabilecek en küçük puntoda ve en tasarruflu fontta olmasına özen gösterin. Ecofont bunun için biçilmiş kaftan.
7- Cam damacana kullanın: Plastiği hayatınızın her yerinden olabildiğince çıkarmaya çalışırken suyu plastikten içmek mi? Doğa için attığınız her adım aslında sağlığınızı da doğrudan etkiliyor, unutmayın.
8- Geri dönüşüm şart: Çöp kutusu ile yetinmeyin. Ofis ortamında oluşacak kağıt atıklarınız için ve olası ambalaj atıklarınız için birer tane geri dönüşüm kutusu edinmeye çalışın. Baktınız bina yönetimi pek de ilgilenmiyor, ofisinizin bulunduğu ilçenin belediyesini arayarak siz geri dönüşüm kutusu talep edin, göndersinler. Dolunca da arayın gelip alsınlar.
9- Bisikletli kurye: Kurye işleriniz için de alternatifler mevcut. Bisiklet Kurye, karbon nötr teslimat ile karbon ayakizinizi küçülterek gönderilerinizi ulaştırmanızı sağlıyor. Eğer sizin ilinizde de varsa kaçırmayın. Aynı gün içerisinde teslimat ve toplu gönderim seçenekleri var, hemen belirtelim.
Hijyen konusu
10- Gri su kullanımı mümkün: Gri su, kısaca foseptik atık içermeyen evsel atık suları. Evsel atıkları düşündüğümüz zaman ofislerde oluşan gri suyun dönüşümünü sağlamak çok daha kolay olacaktır. Bu dönüşümle kullanım suyu olarak içme suyu kaynaklarımızın tüketilmesini de büyük ölçüde önlemek mümkün. Ofisinizde böyle bir dönüşüm yaratmak sizin elinizde. 11- Havlu kağıt kullanımını azaltın: Oldukça önemli. Bir şekilde hayatlarımıza dahil oldular ve şimdi onlarsız yapamıyoruz. Ellerinizi yıkadıktan sonra kaç havlu kağıtla kuruluyorsunuz, hiç saydınız mı? 2, 3, 4? Oysa tek bir havlu kağıtla ellerinizi kurulamanız mümkün. Yöntem basit: salla ve katla. Videoya mutlaka göz atın.
youtube
12- Musluklara dikkat: Eğer musluklarınız sensörlü değilse su kullanım oranını ayarlamak sizin elinizde. Hijyeninizi sağlamaya yetecek tazyikte su kullanmaya ve işiniz bitince musluğun kapalı olduğundan emin olmaya özen gösterin. Açık olan musluk gördüğünüzde de kapatıverirseniz harika olur. Yedikleriniz ve yemedikleriniz
13- Yemekhanesi olanların dikkatine: Yemekhanelerinizin yemeğini nasıl bir iştahla tükettiğinizi bilemiyoruz ama yemek artığının oluşmama ihtimalinin çok düşük olduğunu kestirmek mümkün. Siz de yemekhanenizin bir hayvan barınağı ile anlaşmasını sağlayarak gün sonunda oluşan yemek artıklarını barınaklardaki dostlarımızla paylaşabilirsiniz.
14- Paket servislerle beslenenler: Siparişinizi verirken servis seçeneklerini işaretlemeyi ve 'servis istemiyorum' demeyi unutmayın. Ne demiştik, plastiği hayatımızdan çıkarıyoruz. Bunu yapmak için de ofiste kaşık-çatal-bıçak bulundurmanız gerekiyor. Bu sayede ambalaj ve plastik tüketimini azaltmış olacaksınız. Gelelim iş ilişkilerine 15- İmzanızı değiştirin: Maillerinizde kullandığınız imzanıza bir ibare ekleyerek büyük bir değişimin parçası olmak elinizde. Bazen ne kadar gerekli olduğunu düşünmeden bir cümlelik not için hemen printer tuşuna basıveriyoruz ya hani, bunu engelleyebilirsiniz. Aşağıda bizim yazışmalarımızda kullandığımız görseli bulabilirsiniz, buyrun siz de kullanın. Ayrıca ecofont ile sağlayacağınız tasarrufu da es geçmeyin.
16- Kartvizit dağıtmadan önce düşünün: Artık akıllı cep telefonları ve aplikasyonlar ile kartvizitlerin görüntüsünü alıp doğrudan rehberinize eklemeniz mümkün. Hem sizi bir kartvizit yığınından kurtarır hem de tasarruf sağlamış olursunuz. Ama diyelim ki bu teknolojiyle mesafeli bir haliniz var, o zaman kurduğunuz ilişkinin ne derece 'formal' olduğunu bir düşünün, kartvizitini almadan iletişim bilgilerinizi paylaşmanız mümkünse bu yolu tercih ederek daha yeşil olacaksınız. Ve ofise giden yollar
17- Servisi olmayanlar da var: Olabildiğince toplu taşıma kullanmaya çalışın. Evet, özellikle mesai saatlerinde şehir allak bullak oluyor, toplu taşıma araçlarında istifler halindeyiz ama trafiği bu sayede asgariye çekebiliyoruz. Hem bu sayede karbon salımını azaltma konusunda önemli bir adım atmış oluyoruz (İstanbul'da yaşayanlar buraya bir baksın lütfen). Toplu taşıma imkanlarını kendiniz de yaratabilirsiniz elbette. Yol masraflarını paylaşım ağı olarak yolyola ve aracında boş yer olanla bir nevi otostopçunun buluşma noktası ekoyol oldukça aktif ağlar. Unutmayın, trafikten eksilecek her araçla daha temiz hava soluyacak ve istediğiniz yere daha kısa sürede ulaşabileceksiniz.
18- Yürüyün: Günboyu oturuyorsunuz, hatta fırsat bulursanız ulaşım araçlarında da öyle. Güzel havalarda ofisinize en yakın durakta inmek yerine bir önceki durakta inin ve temiz havayı soluyarak yürüyün, çıkışta da dizlerinizi açmak iyi gelecektir. Öğle aralarınızda kavurucu sıcak yoksa herhangi bir mesafede egzersiz yapmış olmak için yine hareket halinde olmaya çalışın.
0 notes
Text
Sebze ve meyvelerinizin tazeliğini korumanın 6 yolu
Yaz mevsimi lezzetli sebze ve meyvelerle buluştuğumuz ayları bize müjdeliyor. Manavların yoluna düşüyoruz ancak zaman açısından hepimiz pek de şanslı olmadığımızdan bir haftada tüketeceğimiz sebze ve meyveyi bir kerede almak zorunda kalabiliyoruz. Sorun orada başlıyor.
Hava her yaz 'daha sıcak' oluyor. Ve buzdolabına da konulsa yiyeceklerimiz hızla tazeliğini yitirmeye başlıyor. Çözüm bu da değilse ne diye düşünenler için yiyeceklerini hem daha uzun süre hem de daha taze korumasını sağlayacak 6 önerimiz var.
Salkımlı yiyeceklerinizi sıcak suda yıkayın
Dut, üzüm, çilek, böğürtlen, ahududu gibi salkımlı meyveleri bolca alanların en büyük sorunu üzerlerinde hızla oluşan mantarlar. Bunlardan kurtulmanın sağlıklı yoluysa tabi ki pesticide değil. Salkımlı yiyeceklerinizi önce sıcak bir suda yıkayın ve ardından saklayın. Bu yönteme termoterapi adı veriliyor. Sıcak su, yiyeceklerin üzerinde küf yapacak kökleri öldürüyor ve onların daha uzun süre taze kalmasını sağlıyor. Çilek, ahududu ve yabanmersinini 50 derecelik bir suda 30 dakika bekletin. Farkı göreceksiniz.
Domateslerinizi buzdolabından çıkarın
Domatesler toprakta neredeyse bir sene boyunca kalabilir ancak onu köklerinden ayırdıktan sonra işler biraz zorlaşıyor. Yapılan en genel hata ise domatesi buzdolabında saklamaya çalışmak oluyor. Soğuk havada bekletmek önce tadını kaçırıyor ardından da birkaç gün içerisinde tüm yapısının bozulmasına neden oluyor. Bu nedenle, içine kağıt havlu serdiğiniz bir kabın içerisine sapları yukarıya gelecek şekilde koyun. Sapların yukarıya gelmesine dikkat edin, genellikle çürüme buradan başlar. Sıcaklık ise bir diğer önemli faktör. Sıcaklık veren kaynaklardan ve doğrudan güneş ışığından uzak tutun. Domatesleriniz böylece en az bir hafta tazeliğini koruyacaktır.
Lifli yeşilliklerinizi sarın
Lifli yeşillikler hem tazeliği hem de size sağlayacağı besin değeri gözönünde bulundurulduğunda 1-2 gün içerisinde tüketilmelidir. Ama eğer siz daha uzun bir süre korumak istiyorsanız yapılacak en iyi şey yıkanmamış yapraklarını kağıt havlu ile sarmak. Böylece nemle buluşmalarını ve bozulmalarını engellemiş olacaksınız. Sardıktan sonra cam kaplar içerinde buzdolabına yerleştirin. Bir kere bozulmaya başladı mı hızla yayılacağından farklı yeşillikleri farklı kaplarda tutmaya özen gösterin.
Marul ve bitkileri buz banyosu ile yenileyin
Eğer yeşillikleriniz buzdolabında tazeliğini yitirmeye başladıysa hızlıca onları yenileme imkanınız var. Basit bir şekilde marulların yapraklarını ya da bitkilerinizi içi buzla dolu koca bir kasenin içerisine koyun ve bir süre karıştırın. 1-2 dakika içerisinde canlanmaya başladıklarını göreceksiniz.
Sebze ve meyvelerinizi dondurun
Eğer çok daha uzun vadede kullanmayı arzu ediyorsanız yaşam süresini uzatmak da elinizde. Olgunlaşmış sebze ve meyvelerinizi doğrayarak dondurucuda muhafaza edin. Bu şekilde koruyabileceğiniz ürünler dolmalık biber, yeşil fasülye, brokoli, brüksel lahanası, kabak, kereviz, salatalık, soğan, mantar, çilek, muz.. diye giden bir liste! Dondurmadan önce sıcak suda iyice arındırdığınızdan emin olun. Arındırmak, olası bakterilerden korur ve bozulmayı geciktirir.
Olgunlaşmış muzları buzdolabında saklamak
Olgunlaşmış muzları buzdolabında muhafaza etmeye çalışmanın onların çok daha hızlı bozulmasına yol açtığı artık bir mit haline gelmiş durumda. Evet, buzbolabına konulan muz birkaç saat içerisinde kahverengi ya da siyah bir hal almaya başlar. Soğuk hava muzun içinde bulunan bir enzimi harekete geçirerek, kabuğundaki fenollerin polimerleşmesine neden olur. Kabukta gördüğümüz siyahlaşmanın temelinde bu vardır. Eğer siyah kabuklarla karşılaşmak istemiyorsanız buzbolabına koymadan önce onu bir saklama kabına koyun ve sebzeliğe öyle yerleştirin. Bu küçük hamleyle çok daha lezzetli bir şekilde muhafaza edebilirsiniz.
0 notes
Text
Kedi ve köpekler için de sahil zamanı
Hava sıcaklığındaki artış sadece bizi etkilemiyor, beraber yaşadığımız hayvan dostlarımız da bu durumdan nasbini alıyor.
Kendinizi kızgın kumlardan serin sulara atma hayalleri kurmaya başladınız mı? Belki harekete de geçenleriniz vardır. Minik bir hatırlatma: buna tek ihtiyaç duyan bizler değiliz, tüylü dostlarımız da o anların yolunu gözlüyor. Hayvanlara dokunmanın, özellikle kedi ve köpeklerle zaman geçirmenin iyileştirici gücü olduğu artık biliniyor. Sahile yolunuz düşecekse yalnız gitmeyin. Bakın onları izlemek bile nasıl iyi geliyor:
youtube
Bu arada eğer bir henüz bir hyavna dostunuz yoksa ve pek istekliyseniz lütfen satın almayın sahiplenin. Bakımları da artık hiç zor değil, en sık görülebilecek sağlık sorunlarını doğal yöntemlerle tedavi etmek mümkün. Eğer aynı evi paylaşmak sizin için mümkün değilse bu sıcak günlerde sokaklardaki dostlarımız ihmal etmeyin, unutmayın bir kap suyun şakası yok!
0 notes