backtoblackforme
backtoblackforme
Back to Black
2 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
backtoblackforme · 4 years ago
Text
story.
Bir çizgi çekip bekledi. Yazacaklarının yaratacağı etkiden asla emin olamama durumu belki onu en çok zorlayan detay olmuştu başlamadan önce. Kulaklığını taktı. Kahvesini dolduracağı kupayı özenle seçti. Onun tabiriyle kocaman kupada çok fazla kafeine sarılma anı yaklaşıyordu. Hava açık, aralık ayından beklenmeyecek derecede huzur vericiydi hava. Açık ve yer yer kendini belli eden güneş.. O muhteşem manzaranın tadını çıkarmak için, kahvesine sarılıp balkona çıktı. Sandalyesini ayarlayıp ayaklarını balkon demirlerine uzattı. Kulaklığını takıp müziğini açtı, güneş gözlüğünün kutusundan çıkması için yeterli miktarda güneşe doğru çevirdi kafasını. Düşünmeye başladı..
İçindeki sesi susturamadığı için en çok zorlandığı günleri yine aç karnına ve yine sadece kahveyle geçirmeye başlamıştı. İlerleyen saatlerde sosyal medya hesabından bir çırpıda kaçmış, iyice içine kapanmış ve yalnızlaşmıştı. Kulaklığındaki ses derinlerden gelen bir uğultu halinden çıkıp daha net gelmeye başlamıştı .“Sevmenin alakası yokmuş sevilmekle” diyordu şarkı söylerken kendinden geçen kadın..
Çekim gücü yasasını öğrendikten bir gün sonrasını yaşıyordu. En zoru da hislerinin yanıltmadığı her şeyin somut bir hal almış olmasıydı. Uyanmış, yatakta öylece sere serpe uzanırken o boş duvarları, tavanı dakikalarca izlemişti. Kitaplığında özenle sıraladığı kitaplara gözü takıldı. Her birinin alındığı zamanlar, geçtikleri şehirler, öğrettikleri bambaşkaydı. O kitaplardan ne öğrendiyse kendini hep bir adım ileri götürmek içindi. Buna kararlıydı daha çok okuyacak öğrenecek ve aldığı her şeyi hayatına aktaracaktı. Hayatına kattıkları epey fazlaydı da o kitapların sayfaları hayatındaki sayfalardan çok daha fazlaydı. Kendine bu denli yüklenmesinin sebebi açıktı. Bir şeylerin eksikliğini hissettiği her an, bu zamana dek öğrendiği ve öğrettiği her şeye ihanet ettiğini düşünüyordu.
Geçmişe dönüp her bakışında kendini suçladığı, kendini üzüp sanki dünyanın sonu gelmiş gibi kendisine eziyet ettiği anları tek tek düşündü, tarttı.  Yıllar, yollar, insanlar, kadınlar, erkekler… Hayatına destursuz giren ve girdiği gibi de çıkan herkesi tek tek anımsadı. Yataktan doğruldu ve yine kendine kahvesine sarılmaya giderken, anımsadığı tüm o medcezirlerin yarattığı sarsıcı boşluğu kocaman kupasına kahve koyup tamamlamak istedi.  
Su kaynamış, içinde kahve dolu kocaman kupaya göz kırpmıştı. Kadın o esnada yüzleşmeye sorgulamaya devam ediyordu. Nihayet suyun kahveyle dans etmesini izlemek için bir hamlede bulundu. Yayılan kokuyla beraber gözlerini kapattı, derin bir iç çekiş sonrasında bir yudum aldı. “Hayattayım” dedi kendine. “Hala yaşıyorum..”
Kafasındaki konuşmaları duyup susturamadığında 20’li yaşlarının başındaydı. O konuşmalar şimdilerde tamamen kesilmiş içsel hesaplaşmalara bırakmıştı yerini.. Oysa insan hayatı boyunca suçlayamaz kendini, kırıp dökemez, üzemez ve nihayetinde de paramparça edemezdi. Biliyordu, farkındaydı. Terapiye verdiği aranın üzerinden tam 8 ay geçmiş, anımsadığı ve her şeyin çok güzel olacağı günlere olan inancını o zamanlar gerçekten yakaladığını hissetmişti. Oysa şimdi yeniden savunmasız, o güçsüz kadına aynadan bakıyor olmaktan nefret ediyordu.
Kayboluyordu.. Kendine verdiği sözlerden tek tek vazgeçtiği, alkole ve kahveye sımsıkı sarıldığı ve kendini zerre mutlu hissetmediği günlere dönmüştü. Yazdıklarına dönüp baktığında aslında kafasındaki hikâyeyi hala rayına oturtamadığını fark etmişti. Giriş, gelişme ve sonucun değil de her şeyin sonuçtan ibaret olduğunu düşündüğü bir konuşmayı hiç durmadan sürdürüyor gibiydi. Oldum olası hislerine güvenen, bu konuda hiçbir zaman yanılmayan biri, aynı zamanda bugüne kadar hiç kimseyi yanıltmayan da biri olarak kendisinin de bir şekilde yanıltabilecek biri olabilme ihtimalinin olup olmadığını düşünmeye başlamıştı.
Son sigarasını 603 gün önce içmişti. O sigarayı tekrar yakmamak için iradesinin çok üstünde bir çaba sarf ediyor fakat alkolün aklını başından almaması için en ufak bir çaba sarf etmiyordu. İşte tam bu konuda olduğu gibi hayatında yaptığı seçimlerin de tek sorumlusu kendisi ve onun kendi seçimleriydi aslında. Seçmeyi tercih ettikleri… Ona sunulanı asla kabul etmeyip kendi seçtikleri…
İçindeki ası kadın, tercihlerinin hiçbir zaman yeterli olmadığını hep farklı hep başka seçenekler olabileceğini fısıldıyordu ona. Daha iyisini seçebilirmiş gibi. Hâlbuki en çok o yanılttı aslında. İnsanların ne söylediği değil, ne yaptıkları önemliydi. Bu cümleyi sesli düşündü ve aklından çıkardığı her bir için özür diledi kendinden… Özür diledi, çünkü onu yanlış yola sürükleyecek her şey ona daima çekici geldi. İstedi, yargılanmadan durabildiği her yerde daha çok kalmak istedi. Sevdi, onlara inanılmaz bir istekle yaklaşarak sevdi. Ulaşılmaz olanı arzuladı, onu daha istekli biri yaptı bu arzu. Henüz on beş yaşındayken okula gitmeden önce alkol alışı gibi heyecanlandırıyordu bu yasaklar. Sonra düşündü. Hiçbir zaman 15-16 yaşlarına geri dönemeyecek o zamanki heyecanını yaşayamayacaktı. Belki de tüm bu istek o yaşlarına geri dönemeyecek oluşunun üstünde yarattığı baskı ve hırs yüzündendi. Çalışıyor para kazanıyor ve istediği her şeye sahip olabilme lüksüne sahip olduğunu kendine her fırsatta hatırlatıyordu. İstediği gibi alkol alabiliyor, beğendiği bir şeyi alabilmek için birinden para istemesi ya da aldığı harçlıkları biriktirmesi gerekmiyordu artık. Bundan da büyük bir haz duyuyordu..
Sonsuz boşlukta oluşunun, özgürlüğünün, hayatında birine bağlı olmamanın ona hissettirdiğini hiçbir şeyin ve hiç kimsenin veremeyeceğine o kadar emindi ki.. O boşluk ve özgürlük hissinin onda yarattığı muhteşem hazzı hiçbir zaman tarif edemeyeceğini bilse de buna zaten gerek olmadığını düşünüp bunu yaşamak için kendine bir söz verdi. Herkese ve her şeye inat bu hazzı, bu özgür kadına yaşatmak için her şeyi yapabilecek gücü kendinde görüyordu. Kendisine verdiği sözleri unuttuğu, üstesinden gelemediği bir yıl geçirmişti fakat şimdi kendi kendine ne kadar değerli biri olduğunu ve ona değer vermeyen hiç kimseyle ne arkadaş olacak, ne ilişki kuracak ne de aşk yaşayacaktı.
Ne söyledikleri değil ne yaptıkları önemli demişti kendine. Bunu asla unutmayacaktı. Onu huzursuz eden her şeyi ve herkesi, yeniden huzursuz hissetmemek için hiçbir zaman unutmayacaktı. Unutmayacaktı ki, dimdik ayakta durabilecekti. Unutmayacaktı ki, o çocukluk fotoğraflarındaki daha 5 yaşında ama ağız dolusu gülmeyi başarabilen kız çocuğuna ihanet edilmesine hiç müsaade etmeyecekti. Unutmayacaktı ki, gözünden tek damla bile yaş akıtabilecek biri çıktığında karşısına buna izin vermeyecek ve arkasına bakmadan gitmeyi becerebilecekti.  
Herkesi kendi gibi görmekten vazgeçmeyi koymuştu kafasına. Bir şeyler yaşadığında karşısındakilerin değer yargılarına göre değerini belirlemeyecekti artık. “Bu yanlış!” dedi kendine, “Bu çok yanlış!” Çünkü kimse kendiyle aynı pencereden bakmamıştı bu hayata. Bu yüzden de kimseye gül bahçesi vaat etmeyecekti . Özellikle de dikeninden başka hiçbir şeyi kalmamış, meyve bile vermeyi beceremeyen bitkilere izin vermeyecekti. İzin vermeyecekti ki kendi çiçeklerini de koparmasın kimse..
 En son ağladığı geceyi düşündü. Yastığına sımsıkı sarılıp ciğerleri patlayacak raddeye gelene dek kendini sıktığı avazı çıktığı kadar bağırmak, haykırmak istediği o son geceyi… Üzerinden geçen zamanı düşündü sonra. Biliyordu… O gece bile aslında tüm bu olan bitenin farkındaydı. Bitecek ve bittiğinde ise arkasına bile dönüp bakmayacaktı hiçbir şeyin. Bundan her ne kadar emin olsa da o gece içindeki zehri akıtmak için son bir şans verdi kendine.
Yazmaya başladı yeniden. Kahvesini yine kocaman kupasıyla buluşturup o rutin dans ritüelini izlemişti ve bu rutin onun bir parçası haline gelmişti artık. Dudaklarını kemiriyor, aklından geçenlerle buluşacak bomboş kâğıdı izliyordu. İçinden bağırmak, çağırmak sonunda da deniz kıyısına gidip dakikalarca bomboş durmak çekiyordu canı. Elini uzatıp da tutamadığı her şeye yeniden sarılıyordu böylece hayallerinde. Orada özgürdü, orada sonsuz düşüncelerinin sahibi ve tek kontrol noktasıydı. Devam etse, fakat devam edemiyordu. Aklına gelen her şey boğazını düğümlemeye yetiyordu. Kimsenin boş konuşmalarını dinleyecek, tutamayacağı sözlerine takılacak ya da mükemmel bir geri kalan hayat hayalini kuracak takati kalmamıştı. Emindi artık ve her emin olduğunda yine de bir açık kapı bıraktı hep. Bu belki de sosyal çevresi ve ailesinin belkilerinden kaynaklanmıştı. Oysa her şey apaçık ortada olan kadar gerçek değildi, bunu biliyordu. Her eminim dediğinde açık kapı bırakmaması gerektiğini, o açık bıraktığı kapının suratına vurulmasından anlıyordu. Her seferinde yeni baştan.. Yeniden… Zor öyle değil mi?
Aslında hayat kendini bir kenara koyup başkalarının düşüncelerini kendinin üzerine bindirecek kadar değer vermiyor sana. Değer vermek? Tüm bu olanlardan sonra birinin değer verebilecek ya da değer verebilecek noktada olduğunu düşünmüyordu aslında. Birisi seviyor diye sevmemişti kimseyi, hazır olduğunda açmıştı kalbini. Birisi değer verdi diye değil kalbi gerçekten değer verebileceğine inandıysa verdi o değeri. Karşılık bulsun veya bulmasın kalbinin inandığına göre, canı nasıl istediyse öyle yaşadı her şeyi. Keşke demeden, pişman olmadan. Yaşanması gerekiyordu ve yaşandı tüm bunlar diyerek geçip gidiyordu hayat. Akıyordu sonsuz dehlizlerinde zamanın. Akıp gidiyor ve karşı konulamaz hızıyla belki de sadece ihtişamlı sıfatları hak ettiğini düşündürüyordu herkese.
Oysa hayat bir bilmece, devamını çözmeye gücümüz yettiği kadar hayattayız sadece…
3 notes · View notes
backtoblackforme · 4 years ago
Text
hi again.
Yetmediğimi düşündüren hayat, yetersiz kaldığımı düşündüren her şeyden nefret ettiğim bir döngünün içinde boğulmak üzereyim.  Sorulan tüm sorulardan, yaşanmaması gereken her şeyden ama inatla ateşe yürüdüğüm o yollardan bunalmış durumdayım. Yardıma ihtiyacım olduğunu, sıkıştığımı, zaman zaman asla toparlayamayacağımı düşündüren şeyler var kafamda. O kadar bıkmış vaziyetteyim ki… Evimden hatta yatağımdan bile uzaklaşmak istiyorum belki de o sonsuz yatağıma geçmenin vakti çoktan gelmiştir. Herkesin acıları kendine büyük değil mi? Herkesin yarası kendine kadar açık ve bazı yaralar asla kapanmıyor.
Bazı yaralar asla kapanmıyor…
Boğazımı düğümleyen her şeyi tek tek anlatmak isterdim, seçebileceğim tek yolun dönüşü olmayan bir yola girmek olduğunun farkındayım. O yola giderken yazmak istediğim her şeyi isim vermeden yazacaktım mecburen ve şuan tam olarak burada bunu yapmak için varım. Ben o yola çoktan girdim aslında. Bunu en yakınımdakiler bile asla bilmeyecek. Öğrendiklerinde o yolun sonunda olacağım ve muhtemelen terapi notlarım da ardımdan gelmiş olacak.
1 note · View note