Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
ibrâhîm içimdeki putları devir elindeki baltayla kırılan putların yerine yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı koca buzlar düştü putların boyunları kırıldı ibrâhîm güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri buhtunnasır put yaptı ben ki zamansız bahçeleri kucakladım güzeller bende kaldı ibrâhîm gönlümü put sanıp da kıran kim
-asaf halet çelebi
0 notes
Text
bir kış akşamı, yemek almak için kebapçıya girdim, loş denebilecek bir ışık, camlar buğulanmış, içeride grup grup insanlar gülüşüp sohbet ediyor. yalnızım, oturdum, çay ikram ettiler paketimi beklerken. buğulu camdan dışarıyı izliyorum. çok derinlerden duyulan bir neşet ertaş türküsü çalıyor. buralarda böyle, girdiğin her dükkanda, restoranda içli bir türkü. başka bir tadı var bunun da. iç anadolu'nun dibi bir ilçede bu kadar uzun süre yaşamasaydım belki bu tadı hiç alamazdım. o alabildiğine sınırsız gibi görünen düzlüklerin insanın içine verdiği dinginliği de fark edemezdim mesela. her mevsim başka bir renge bürünen o sonsuz düzlükler, insanın içine sürekli gitmek gitmek gitmek isteği veren o düzlükler..
0 notes
Text
şöyle dedi: "bazen doğmak için, önce öldürmek gerekir"
0 notes
Text
“Of course, I’ll hurt you. Of course, you’ll hurt me. Of course, we will hurt each other. But this is the very condition of existence. To become spring, means accepting the risk of winter. To become presence, means accepting the risk of absence.”
Antoine de Saint-Exupéry
0 notes
Text
-kendi hayatına yerleşmek -"nekahat dönemi" -zamanlamalar
0 notes
Text
0 notes
Text
gariptir ama lisede sirama kazimistim: aidiyet
0 notes
Text
Tunali’da bir otel odasindayim, 1-2 saat vaktim var, arkadasim E.’i bekliyorum. Birami actim, sonra televizyonu, TRT 1’de Godfather II var. Dublajli izlemek biraz garipmis ama sanirim acar acmaz karsima cikabilecek en iyi seyi gordugum icin sevindim.
Aklima geldin. Black Pub buraya yuruyerek 15 dakikaymis. Canim hic istemedi. Ayni olamaz ki. O yuzden Micheal Corleone viskisini icerken ben de birami yudumlamaya devam ettim.
Bugun, yeniden eskiden oldugum bir sey olusumun ilk gunu.. tam da oyle bir yerlerdeyim, yerle gok arasindayim iste..
0 notes
Text
En sonunda kendimi yine bir bilinmezlige dua ederken buldum.
Yillardir duydugum ve gordugum seylerin, aslinda yasamayi kabul ettigim seylerin telafisinin kimse tarafindan yapilamayacagini ve belki tamir de edilemeyecegini cok gec idrak edecegim sanirim.
(Bunu ne zaman yazmisim bilmiyorum??)
0 notes
Text
Dun uyumadan once bir fotograf gordum, bir tanidik paylasmis. Cocuklariyla beraber bir aile fotografi. Oyle alelade ama oyle guzel bir fotograf ki. Hepsinin gozlerinin ici guluyor. Ama nasil guluyor. O an icimden “dunyada cenneti yasamak bu olsa gerek” diyiverdim.
0 notes
Text
“Hissiz olmak, kolaydır. Bir şeyi önemsemekse cesaret ve ahlak ister.” Boyle diyordu dun Lucy Liu Detachment’ta ben ona oldukca hak verirken, aslinda haykiriyordu da diyebiliriz. Yatip uyuyacaktim aslinda ama sonra aklima bu geldi, ve benim kendi hissizlik bulutuma dogru nasil da kosar adim gittigim. Bugun bile hem. Yazmak bile agir geliyor son zamanlarda. Ucusup duran dusunceleri belli bir hizada toparlamak, en azindan denemek. Hissizlik bulutu guvenli, olumden sonrasi gibi..
Sonunda oluyor galiba. Kendi kendini gerceklestiren bir adet kehanet.. Daha kotu bir Eylul gordum mu bilmiyorum. Daha iyisini gorur muyum, onu da bilmiyorum. Bugunlerde klise olmayan pek bir sey soylemeyi beceremiyorum. Ama uzun zamandir iyi olmayi bekliyorum ve sanirim yanlis yapiyorum.. Bugun yine aklimdaki binbir soruyla bogusup durdum, bogusmadim da boguldum.. Cevaplarinin zerre kadar onemi olmadigini, bombos ve bombok hayattaki kucucuk bir zerrecik oldugumu biliyorum tabi.. Yine de insan, istiyor iste. O seyi istiyor durmadan: anlam, ask, tanri.. bir hayata sigdirilmis kucuk bir sonsuzluk. Yasamak budur cunku, istemektir, umit etmektir. Yasadigim surece umit eden bir karamsarim ben de.
Maria Callas’tan Costa Diva caliyor, oyle yakisti ki geceye, sanirim eski zamanlardaki gibi en az elli kere dinlemeden de kapatamayacagim. Geceye yakisan, Dipsiz Testi’si geliyor bir de aklima Edip Cansever’in. Yeni yasima bir dipsiz testi olarak girmeseydim keske.
Hayat guzeldir bu arada aslinda, bombok olan insanlardir, dogum gunleridir, hissizlik bulutlaridir.. Kalbindekiyle yasadiginin arasindaki ucurumlardir, o ucurumun sana, senin ucuruma bakip durmandir.. Gozyaslari da guzeldir ayrica. Yalnizliginsa cesitleri var, turlu turlu..
Ben kucukken hep hic buyumemeyi dilerdim, galiba ben hic buyumedim. Mutlu ve sihirlere inanan bir cocuktum. Sihirlerin coktan oldugu bir dunyada, yalniz ve kalbi cok yasli bir cocuk oldum simdi. Yine de hala hissettiklerim icin sansli sayiyorum kendimi. Goklere ciktigim oldu, yerin dibine indigim de. Dunyadan buyulendigim de, cekip gitmeyi arzuyla istedigim de. Ama ben varim ve simdilik hala buradayim iste..
0 notes
Text
bazen seni çok özlüyorum.
bugün kırşehir’e gittim. sensiz. yolda sık sık seni düşündüm. ansızın sağdaki yola sapıp sonsuz bir bozkır içinde kaybolmayı mesela (o zamanki gibi yeşil değil bu kirli ağustosta hiçbir yer). sağa çekip bira yudumlamayı. pek sık yapmadığımız şekilde, uyumlu bir ritimde hayata dair konuşmayı. sana “yanlışlıkla bile seninle ilgili bir hayal kurmayacağım” dediğim aklıma geldi sonra. gaza bastım.
a. ile buluştum bugün. geçmişimden öyle izole olmuşum ki, uzaklardan tanıdık bir yüz görmek tahmin edebileceğimden de iyi geldi. senden hiç bahsedemedim. o da soracak gibi oldu, sormadı. galiba sandığımdan iyi bir kalkanım var seninle ilgili. mesela sekreter ayşe bile soramıyor artık seni bana. belki de herkes neyin ne olduğunu benden daha iyi biliyor.
o’sullivan’dan alone again naturally çalıyor. nedense dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyorum, seneler sonra bile. bak yine tıkandım. kendimi durdurma mekanizmalarım o kadar güçlenmiş ki artık, akamıyor kelimeler bile.
sen nasıl duruyorsun? nasıl dayanabiliyorsun bütün bunlara? bunu aklım pek almıyor. bana hadi, desen hazırdım biliyordun, ama yapamadın. kafamdaki “biz” hayalinin aslında hiç gerçek olmadığı fikri beni hala çok yaralıyor. o “biz” benim yaşama motivasyonumdu (eminim bunu da doğru bulmaz ve karşı çıkarsın ama budur tam da aşk..). sen de ağlıyor musun hiç mesela? benim gibi hissetseydin, böyle olmazdık onu biliyorum sadece. ben seni, eski günleri hala çok arıyorum.
a. antik kentleri gezmeyi seviyor. geçen sene izninde tek başına birsürü antik kent gezmiş. sohbetin bir yerinde dedi ki “phaselis’i senden görmüştüm, çok geziyordun o zamanlar sen de”. orada, yüzlerce yıllık bir tarihin içinde o koyda yüzdüğümüzü hatırladım beraber, senin deniz ayakkabıların vardı. içim yandı.
ben biliyordum. mesela bu boktan yerdeyken bile biliyordum, bir daha asla aynı yerde çalışmayacağız, bir daha öğle aralarımız beraber geçmeyecek. bunun kıymeti bilinmesi gereken bir şey olduğunu biliyordum. buraya ilk geldiğimde içime dolan pembe gökyüzü gibi biliyordum. sen niye hiç göremedin?
yazamıyorum.
eve gelince saçımdan kocaman siyah bir böcek düştü. çok korktum. keşke burada olsaydın.
bu saatte bira açmak bana göre değil.
kocatepe’nin oralarda arabaları park edip buluşurduk hatırlar mısın? o günler geliyor aklıma. yarı sarhoş eve dönüşlerimiz. ben o zaman da biliyordum. mutluydum, tamamlanmışlığı tatmıştım. farkındaydım. sonra her bir zerremle eksik kaldım. şansımız yaver gitseydi ya yine her adımda. ben birhan keskin’i tek bir dizesinden tanırım. sen köprüdeki kız’ı izledin mi peki? söylesene neredesin?
neredesin?
neredesin?
0 notes
Text
Spotify’da begendigim sarkilar listesini acmistim, ben sag koltuktaydim arabada gidiyorduk, sonra Nothing Compares 2 You calmaya basladi ve ben tam sarkiya mirildanarak eslik etmeye baslarken o “ne salak bir sarki bu ya” diyerek siradaki sarkiya gecti. Yutkundum.
Ben cok aglamisim onun sarkilariyla, genelde asik oldugumda. Sinead O’Connor olmus bugun. Aklimdan nedense ‘lost soul’ diye gecti Twitter’daki videolarini filan izlerken. Loss of a lost soul.
1 note
·
View note
Text
sosyal intihar kavramını seneler önce duymuş olmalıyım. bugün nedense aklıma geldi. ben kendi sosyal intiharımı bir süre önce gerçekleştirdim sanırım. vazgeçtim. sesimi duyurmaya ve görünür olmaya çalışmaktan, sahte arkadaşlardan, akademik hırslardan, hatta ve hatta benim için bir şekilde hayatın anlamına denk olan tanrısal aşk inancından. ölümle eşdeğer demiş kimi. bilmiyorum öyle mi ama, hiçliğin orta yerinde yapayalnız olmak ve bazen konuşmamaktan sesini bile yabancılamak oldukça boktan bir duygu. ama bunun içinden çıkacak ne enerjim, ne isteğim ne de cesaretim var. beceremedim galiba ben bu büyümek işini. çocukken, hep bilirdim büyümenin pek de matah bir şey olmadığını. o yüzden hızla büyümeyi hiç istemedim. çünkü büyüdükçe daralan yollar vardı ve azalan ihtimaller. oysa sonsuz ihtimal varlığı ne güzel şeydi. yarın bir piyano sanatçısı olabilir veya aşık olup dünyayı gezebilirdim. belki bir yazar olurdum. belki bir iskeleden yengeçleri izlerdim veya gülümseyen papatyanın fotoğrafını çekerdim. ama otuzlarımın başındayken yıllarımı, daha önce varlığını bilmediğim bir izbe yerde ‘yok olarak’ harcayacağımı hayal edemezdim. yok oluyorum, evet. her kelimeyle birlikte biraz daha derine batıyorum. son günlerde sık sık oğuz atay’ın cümlelerini düşünüyorum, tehlikeli oyunlar’ı, tutunamayanlar’ı. keşke batışımı, onunkiler gibi hatırlanmaya değer cümlelerle anlatabilseydim ama onu da yapamıyorum. her şey biraz eksik ve biraz yarım. silik. bana biçilen rol de bu belki veya benim bilmeden kendime biçtiğim.
2 notes
·
View notes