Text
Çöpsün çöp!
Çöp, antitezdir. Olması gerekendir, sentez içindir. İnsan denen varlık çöp ile varoluşunu sürdürebilir. Çöpsüz bir dünya demek yokoluş demektir.
Dünya ve diğer gezegenler de büyük patlamanın çöpüdür. Kapital dünya büyük buhranın, çiş suyun çöpüdür.
İnsanın hayatında çöpün yeri, yedikten sonra attığı çikolata ambalajı ile sınırlı değildir. Çöp, insan yaşamının en somut ve hatta en soyut ispatıdır.
Çöp biriktikçe yaşam birikir. İçtiklerimiz, yediklerimiz, giydiklerimiz. Evet, işte apartmanın merdivenlerinden inerken kapıların önündeki çöplere bakma içgüdüsü, diğer insana karşı duyulan meraktan ibarettir. Ne attıysa, ne atmadığını anlamak için.
İnsanın neyi yok ettiği, neyi var ettiğinin aynasıdır.
Hiçbirşey yoktan varolmayacağı ve vardan yok olmayacağı için, yok olan bir şekilde varlığa dönüşendir. İçtiğin su vucudunda dolaşır, hücrelerinde varolur, şişesi çöpündedir.
Ne kadar var olursa o kadar yok olmak zorundadır. Çöplükler tarihi anlatır. Dün akşam ne yediğini, ayakkabılarının nereye gittiğini, geçen bayramda ne giydiğini, hayvanları mı şehirleri mi sevdiğini, aşık olduğunda hangi müzikte ağladığını.
Kişinin tarihini ve belki ülkelerin tarihini, toplumların geçmişini, modanın akışını, savaşların sebeplerini, kurulan sistemleri, yokedilen ve varedilenleri anlatır.
Araba çöplükleri, yolları anlatır. Gidilmiş uzakları, keyifli yol şarkılarından, trafikte çalınan kornalara uzanan tarihi.
Renkleri anlatır, pastel pembe ve uçuk maviden, gri ve siyaha geçişini anlatır insanoğlunun.
Sahaflar da çöplüktür, antikacılar da, değer verilen, dönülmek istenen çöplükler de vardır, yakılan çöplükler de. İnsanın bugünü, geçmişin çöpünde yatar. Attığın ve yokettiğin ne ise, geleceğin de o olur.
Bir insanın çöplerini sergilersek, biyografisine gerek kalmaz örneğin, ya da toplumların çöpleri arşivlenseydi tarih tezlerini ispatlamaya-çürütmeye gerek olmazdı.
Çöplerini atmayan insanlar kimdir örnegin, geçmişi şimdinin her anında yaşamak isteyenler mi, geçmişini yokedip varolmasından korkanlar mı?
Çöplüğünde neler var şimdi? Dökül! Hangi insanlar çöp oldu, hangi sayfaları attın, nesin sen kimsin? çöpündeki zamanlara bak bi, onlar senin filmşeridin olacak. Şimdi çöp olanların bir parçası sende var oluyor.
Kafan karışmasın, çöp, harcadıklarını, tükettiklerini, neydin-ne oldunları gösterir.
Çöplerimi severim, sanırım.
24.12.2009
0 notes
Text
Koleksiyon laşmalar.
Çöp yazıma gönderme yaparak başlıyorum, tarihini çöplerinde görebilirsin.
Hıı çöplerini atmazsan koleksiyonun olur işte.
Şimdi koleksiyoncu insan tipi var, bir de tutamayan atan.
Ben koleksiyoncuyum. Aslında hem cok tatmin edici hem de çok sıkıcı bişey bu toplama,biriktirme olayı.
Sadece bu işi amaçlıyorsan,Guinnes'e gireceksen 5718 Barbie bebeğinle, heralde 700-800 bebeğe kadar normal olabilir ama, daha sonrası bence sırf bu işe odaklanarak gerçekleşebilir.
Örneğin üretilen bütün Barbieleri sipariş etmek. Bu profesyonel toplayıcılıktır. Ruhu kalmaz, hedefi tutturmak için yapılır.
Önemli olan hayatını normal yaşarken onların birikmesidir. Çok parçan olmaz ama anlamlı olur. Hepsinin hikayesi 5000 Bebeğe bedeldir.
Benim hayatımdaki koleksiyonlar; 1.klasik olarak "Babamın pul koleksiyonu" buna sadece filmlerde duydugumuz esprinin nesnesi olarak baktık, 2.klasik olarak "ilkokuldaki peçete kolaksiyonu", 3. klasik olarak da "dergi koleksiyonu"dur.
Bunların yanında, kalem, bardak gibi kolay ve sık rastlananlar da vardı, anahtarlık, harita, mekan kibritleri de olur!
En sevdiğim ama annemin suikastına uğrayan koleksiyonum da "sakız"dı. Bence şuan varolsa, gayet değerli olabilecek bir toplamaydı. Eskiden sakız böle müttefikler gibi bir arada durmaz, bi kutuya atılıp,çalkalanamazdı. Hepsi tek ve farklı, avuçlanabilen ve para üstü değeri olan objelerdi.
O farklı tek tek olan sakızları biriktiriyordum işte. Harikaydı. Ama annem bir gün onlara, bize gelen bir misafirin sakız var mı? sorusu üzerine, ikram muamelesi yapınca, benim koleksiyoner ruhumu bir bozguna uratmış oldu. Motivasyonum gitti, sakızlar gitti, annem hala beni anlayamadı ama bu konuda. Hem ben sana alırım da demişti, ama yapmadı.
O falımlar, sulu gözler, tipitipler hepsi çiğnendi ve atıldı, ayaklar altına yapıştı.
Bir sakız doğada ne kadar zamanda dönüşür bilmiyorum, hala orda bir yerde duruyorlarsa selamlar:)
Sakızdan sonra ben böyle ilginç toplama işlerine girmedim, klasik çöplemelerim oldu ama, kart, afiş topladım mesela.
Bu işin stresli yanını hep yaşadım. Arkadaşlarınla bir mekana gidersen bi freecard görürsün, onu almak, çantana koymak, kıvrılmasın, üzerine bişey dökülmesin aman ha unutmıyım gerginliği. Of millet rahat elini kolunu sallayarak yürüken sen onu da almalıyım, hayır bunu da almalıyım derdine düşersin. Ha bu arada arkadaşların artık sana, Anı tamam ben aldım senin için diye destek olmaya çalışır, kötü gün dostu olduklarını da gösterirler:P
Sakız dedim, kart dedim... ve bileti unuttum, özellikle sinema olan bilet.
Aman Tanrım, ilkokulda başladım ve hala toplarım. Biletler değişti, filmler değişti, teknoloji değişti, ama ben? ya ben? İşte bu en çok hoşuma gideni aslında. Ama eskisi gibi kişi başına bir bilet olmadıgı için, o toplu biletin kimde olduğu, kimdeyse bileti istemek, istemeyi unutmamak, şüpheli bir şekilde -neden? denirse açıklama yapmak, bunlar yorar adamı. Bir de artık fiş sinema biletleri var, mürekkebi uçuyo, dağılıyo, o sorunu çözemedim daha.
Şimdi, bu yazımın amacı, değişik, ilginç, sık ratlanmayan koleksiyonlardı aslında. İnsan ne biriktirebilir? Gazoz kapaklarından daha üst seviyelere gelmiş olabiliriz.
Bi bakalım,
-Bilimum oyuncak, ki sevmem şahsen.
-ayakkabı, ki her kadın yapar.
-kağıtsal şeyler, çok çeşitli olabilir, hatta sadece kağıt bile birikebilir, reklam afişi, bilet, iskambil desteleri.
-bardak,şişe,bardak altlığı, fena sayılmaz,
-orjinal araba koleksiyonu, ooo super olur.
-kemik koleksiyonu, yani mümkün sonuçta.
-böcek, kelebek, avlanan hayvan kafası,postu (bunu filmlerde görmüştük)
-rotring koleksiyonu, evet bunu da yaptılar.
-şampuan kutuları, bu fena olmaz, şampuan kutusu severim ben.
-o kadar çok var ki, 1 günde bile koca bir koleksiyonun olabilir; anahtarlık.
-telefon tuşu koleksiyonu,
-şimdilik bu kadar,
Collectors are a certain breed of people. They are passionate, they are focused and the best ones know a ton about what they collect, making them experts in their field. And there is a difference between a good and a bad collection. A good one can become art. A bad one? Clutter.
04.01.2010
0 notes
Text
Dünyanın Orta Yerinde : Babil
Beklentinin fazlalığı eleştirmeni bloklar ve ben de bir eleştirmen olmadığıma göre kafama bunu takmamalıyım. İç içe geçme hadisesinin ilk akla hayale yatkın işlerini gözler önüne sermiş, ortalama zihinleri vitamin depolamaya zorlamış, bağlantıları kanıtlamış adamımız yüzünden beklentiye girmem de normal aslında.
http://www.imdb.com/name/nm0327944/
Paramparça dediğim an, -aslında kelimeler söylenmediği zaman esas anlamını yitirmez, sonsuzlukta yol almaya devam eder, işte o yüzden paramparça söylendiğinde-, aslında; yoluna ara veren anlam şu oluyor; paramparça olmanın ilk şartı bütün olma! Biz paramparça parçaları toplayaduralım hala, adamımız bir başka bütüne geçmiş çoktan.
Amores Perros tan sonra Babil daha bir bütün geldi bana, pek de parçalanamamış gibi.. Her şey tam da aynı parça. Çaresizlik diyoruz biz ona. Tabiî ki hayatımızda çaresiz kaldık, göklere seslendik durduk, yıldızlara baktık kaysınlar diye… İnsanoğlu medet umar çaresine, dünya ayaklarına kapanır. Kural böyle. Dünyadan beklemek, sonsuz boşlukta yol alan kelimelerin son duraklarının sende bitmesini istemek kolay. Evrenin dengesi zamazingosu filan. “Derdini söyle derman olayım” sözünün evren için söylenmiş olması muhtemel, tamam. Ama insanlar için asla. Eğer ki ilahi bir güç itmiyorsa bir insancağızı, ya da robotluk damarları kabarmamışsa, sanmam ki çare olmak istesin sana. Yaradılıştan bozuğuz. Ah bu Havva, ve ah aslında hep kendini kandırılmış hisseden Adem! İlk günah sonuncusundan 27 kat daha mı günah? Sanmam.
Sadede gelmek isterken paramparça olmuş sonsuz yolcuları bir bütün yapma niyetindeyim aslında. Babil işte o çaresiz insanoğlunu var eden. Ne yazık ki çaresini Tanrılarda değildi de, kendi gibi olanda aramak zorunda olan insanoğlunu. Diğerleri, kendisi gibi olan diğerleri, onun çaresi olmak için aslında hiç de fazladan bir harf tuşlaması gerekmeyen, aslında sadece orda olarak, kaçmayarak; çare olması için yapılan haykırışa icabet edecek ilk insan, seçeneğini hemen ego asansörünün üst katlarına doğru hızlanmaktan yana kullanıyor.. Çare olmanın kendi için çaresizlik olacağını düşünecek kadar çaresiz insan işte O., yardım insanı, sözde yardım insanı. Çare olmayı bırak hiçbir şey olmamaya da devam etmiyor. Kaçıyor, karşısındakinin çaresizliğini fazlalaştırarak, arttırarak, çoğaltarak, parçalara parçalar ekleyerek, çaresizlik bütününü büyüterek.
Silah, avcı Japon, 3km giden kurşun, çocukların insan doğasını yaşamaktan gocunmayan dalaşı, vurulan beyaz Anglosakson Amerikalı, Meksika sınırı, kurda kuşa yem olma ihtimali olan 2 Hollywood bebesi.
Avcı Japonun verdiği silahın içinden çıkıp 3 km uzaktaki otobüsün içindeki kadını vuran kurşun, kendi kızının kurşun gibi hızlanan sessizliğinin son noktasındaki haykırışı olabilir mi? Olmalı, değilse de olmalı.
Hanselle Gratel misalı izlerini bulamayan çocuklarımız Dune dan gelen kumların yarattığı dekorun ortasında, dadılarının çaresizliğine sebep olduklarını bilmeksizin, babalarının çaresizliğini paylaşmıyorlar mı?
Herkes için olduğu yer dünyanın tam ortası ve en çaresiz coğrafyada herkes tek başına.
İnsanın tüm sinir uçlarının aynı anda dans etmesine göz yuman, çare esirgeyenlerin karşısında aslında hakkı olan dermanı bekleyen ama onlara göre çok da fazlasını isteyen kahramanlarımızın hali.
Sonu mutlu mu bilmem, zaten hakkı olanı alınca insan neden mutlu olsun ki?
İnsan zavallı insan, nerde olursan ol, hep muhtaçsın. İşte tam da bu yüzden hiçbir şeyi hak ettiğini düşünme. Çaresizlik dünyanın orta yerinde, senin ayağının altındaki merkezde, hep seninle.
2007
0 notes
Text
Bebekler korkunçtur.
Yok o bebekler değil, oyuncak olanlar.
Chucky'yi üvey kardeşi gibi hissetmeyen var mı? Kendimi bildim bileli, Star Tv'nin Cuma geceyarısı korku kuşağında lanetli Chucky'yi gördüm ben.
Sonra odama gidip, Chucky'e benzemeyen bebeklerimin günahını aldım.
Hala da oyuncak bebeklerin bir gün canlanma ihtimaline 1'e 5 koyarım.
Peki neden "korkunç" olarak algılanacak bu figür için, insanın en masum evresi yani çocukluğu alet edildi.
Eğer korku figürü "insan" olacaksa, neden onun çocukluğundan korktuk biz. Çünkü insan beklemediği, korkunun tam da karşıtı anlamlar yüklediği figürden daha çok tırsıyor.
Bu konuda bir araştırmam yok, sadece fikrim var. Üzerine fikir yürüteceğim kavram: Pedyofobi, oyuncak bebek korkusu. (bkz: pediophobia)
Hangi çağda, hangi toplumda, nasıl ortaya çıkmaya başladı bilmiyorum. Tabiki her fobi gibi, fobik olunan nesnenin varolması ile çıktğı kesin. İşte ben burda Chucky'den şüpheleniyorum.
Şu an Pedyofobik olan insanların çoğu, en azından günümüzde, Chucky yüzünden bu hale geldi.
Pedyofobinin halka inmesi de diyebiliriz. Korku filmi yapımcıları zaten yoğun olarak insan doğasında bulunan bu korkuyu keşfedip, üzerine mi oynadı; yoksa dediğim gibi, Chuckygillerden sonra mı olay koptu bilemiyorum.
Masum duran, insanın saflığının naifliğinin atıfı çocukluğun sembolü oyuncak, gözlerini gece siz uyuduktan sonra aniden açan, hain hain sağa sola döndüren, elindeki bıçağı sallayarak küçük hızlı adımlarıyla başucunuzdan kalkıp yürümeye başlayan bir kabus objesine dönüşür. Yaşlı, çirkin, salyaları akan, nihaha diye gülen baltalı bir adamdan, ya da Freddy Krueger'den zaten korkarsınız. Korkuyu bariz, çetrefilsiz, kendi figüründe bir bütün olarak somutlaştırmış bu figürden 1-korkarsınız, 2-kaçarsınız. Ama masumiyetin simgesi çocuk, en güvendiği mekan olan odasında, en huzurlu anı olan gece mışılmışıl uykusunda, belki de karanlıktan korkmamak için sarılarak uyuduğu oyuncağından korkmayı beklemez ki. O yüzden 1-güvenirsiniz, 2-korkarsınız, 3- kaçarsınız, ve kesinlikle bu süreç ilkinden daha travmatik, acılı, sancılı, paranoyaklaştırma dozu yüksek ve ilginçtir.
Gördüğ��m pedyofobik imajlardan sonra, hiç bir oyuncağa sahip olamamış zavallı bebelerin aslında bi bakıma ne kadar da şanslı olabileceğini de düşünmedim değil.
Örneğin, çok yakın arkadaşlarımın evinin karşısındaki Sunay Akın imzalı Oyuncak Müzesi'ne bile senelerdir adım atmamamın altında Chucky mi var? Neden ıyghkk! diyorum kafamda canlanan fikre bile?
Bir de şu Taksim Emek Sinemasının köşesindeki tezgahta binbir çeşidi sergilenen bebeklerle de pek gözgöze gelmek istemiyorum.
Pediophobia :fear of dolls, Pedophobia ise: fear of little children mış.
Benim bahsettiğim oyuncak bebek korkusu ama küçük çocuklar da korku filmlerinde bahsettiklerime paralel olarak kullanılmakta.
Aklıma mesela Little Children filmi geldi, küçük çocuklara tacizde bulunan deli dolu sapık karakterin annesinin bir biblo koleksiyonu var ki, evlere şenlik, küçük çocuk biblolarından oluşuyor.
Sinema sektörü filmlere konu yapmaktan çok, izleyicinin fobik olabileceği durumlar yaratmış. İçine şeytan giren çocuklar, su kuyusunda yaşayan saç-baş dağıtmış kız çocukları, cinayete kurban gitmiş daha sonra yeni evsahibini rahtsız etmek geri dönmüş ikiz kız kardeşler, yetimhanede ölmüş ve ruhları tutsak kalmış bebekler... gibi.
Ama en bombası bence kesinlikle Turkcell'in yaptığıdır.Turkcell'in cellocanları bildiğin korku öğesidir, -bence gerçekten korkunçlar-. O kimsenin göremediği sevimli, tatlı, pıtırcık, yanakları sıkılası "cell-o-can" lardan korkuyorum işte.
Sonuçta oyuncak korkusuna geri dönersem, içinde ne olduğunu bilmediğim şeyden korkarım kardeş, demek istiyorum, Portakalı soymadan içindekini bilemem ki.
Aşağıda görecekleriniz, olmayan pediophobianızı var edebilir, benden söylemesi.
Ps:Ayrıca burdan, kapitalist dünyanın harikası olan başka bir ticari fikre atıfta bulunacağım ama o bir sonraki yazıda.
14.01.2010
0 notes
Text
Bence Löv
Bence Löv, insanın kendisine yakışanı sevmesi değil de, yakıştığını sandığını sevmesidir.Tıpkı moda gibi, devamlı değişmesinin sebebi hep bir hata olduğunun anlaşılmasıdır. Ben ne Löv’a ne de modaya inanırım. Ben gerçek Löv'a inanırım. Bence gerçek Löv, moda ne olursa olsun insanın bir rengi sevmesidir. Bence gerçek Löv, siyahtır.
12.03.2010
0 notes
Text
yokol-du.
Bu, profesyonel bir veda yazısı. Birikerek yokoluş üzerine.
Ciddiyetsiz bir dünyanın çocuklarının sürdürülebilirlikle savaşının hazin sonu bugün.
Hiçbir şeyin olmadığını, her şeyin aynı şey olarak var olduğunu anladığımız gün.
Elimden kaçanlar, arkamda bıraktıklarımmış.
Bazen zekam geriliyor, ileriye gidebilmem için. Çocuklar çok eğlendik evet. Güldük.
Güldük.
Bomboş ellerimi sallıyorum şimdi.
11.07.2010
0 notes
Text
Elim işte kafam bende kalsaydı
Yazmak çizmek istedim ben hep, ellerimle bişeyler karıştırmak istedim.
Biber doğramak ya da boya yapmak istedim.
Elişi yapabilirdim hep.
Barbilere kıyafet diktim, örgü ördüm.
Telefon kablolarını bağladım.
Çivileri söktüm, vidaları çıkardım.
İğnenin deliğinden iplik geçirdim, iki ucunu aynı boya getirdim.
bileklik ördüm renk renk sonra.
Kumdan çamurdan elim çıkmadı, çimento çalıp sokağa beton bile döktüm ben.
Güzel katlarım sonra, çok dağınık olmamla ironi olsa da.
Kesmek favorimdir, bi kağıda çizilen şekli keseyim ömür boyu.
Şekilleri de boyarım.
Bana yüz sayfa ver, temize geçiririm, şimdi bi düşün hayatındaki insanların el yazısını bile görmedin belki.
Ben elim işlerken kafam rahat rahat düşünsün istedim. Kafam bana kalsın istedim.
Nerde?
Kafam hep size kaldı.
19.07.2010
0 notes
Text
10
Kudretleri damarların kendini yenmeyi başardığı her gece için, bir sinek sesi yarattım.
Kaşınan kulların, bir bahaneye ihtiyacı var.
Rüyaların gerçeğe çelme taktığı uykuların her sabahı, her gecesi ve hecesi senin ellerinin izinde saklı.
Beyaz, sarı ve kırmızı olarak gördüm, gökkuşağına tamamlayamadım, sorun olmadı. Renksiz olmak, hiç olmakla aynı şey değildir zaten.
Renksiz olmak bir varoluş biçimi, hiçlik ise ebedi sırdır.
Var ile yok olman bir oldu.
10'dan geriye sayamadan, hepsi aynı anda geriye çekildi rakamların. 0 ile 10 aynı anda iyileşti bu yarada.
Korkutmak zordur, kim korkmak ister, kim korkmak için uğraşır ki? Korku varsa, korkulan şey çok sahici, çok baskın, heryeri kaplamış, çaresiz bırakmış bir kötülük ve hatta bir iyilik olabilir. Büsbüyük bir heykeldim. Kare mermerden ne hale geldim, onu da çizikleri atanlar anlatsın. Sanatsal, zalimce, düşünceli, yumuşak çizikler ile ben bir sanat eseriyim.
Hepimizin birbirimizin eseri olduğu, odaksal yerçekimi ile sergilenen yuvarlak bir müzedeyiz şimdi, küratörü Tanrı.
Bir an günışığına çıkman, sonra baraj suları altında kalman senin sanat değerini değiştirmez. Apollo'nun Mitolojideki yeri gibisin,benim mitlerimin sarı güneşisin.
26.08.2010
1 note
·
View note
Text
ilham
Bazı geceler ilham gelir bi' peri kızı belirir odanın duvarında
İlhamı hep peri kızları getirir
Belki ilham 50 kiloluk bir çoban
İlham Güney Afrika'daki aç ama mutlu çocuk, sinekli
İlham poposunu sallayan bir Brezilya dilberi
İlham kendini noel ağacına çeviren Tokyo genci
Belki ilham köpekbalığının peşinde okyanus sörfçüsü
Belki ilham Kavimler Göçü'nü başlatan halk
İlham Eskimonun buz tutan bıyığı
İlham müşterisine ağlayan taksici
İlham seni güldüren o ciddi insan
İlham en çok canını acıtan sevgili
Belki havuç kabuğunu soyan alet
Belki çocukken korktuğun mahallenin delisi
Hadi, severdin onu, merak eder beklerdin, kaçmazdın korksan da beklerdin
Evet ilham bunlardan biri. Ama sarı saçlı pembeler içinde uçuşan peri! Sen benim gibilere, ilham değil anca ziyan, anca popüler hastalık, anca zul, anca KDV olursun.
10.07.2011
1 note
·
View note
Text
NL 000
Su havada durmadı, aktı
Binlerce yıllık kilimlerin Kilimlerin öykünemediği tek şey havada durmamaktı su saygısızlık yapmadı
Bilseydi zordur akmak havaya tırmanırdı
Hayal gerçek oldu acıdı, hayal olmanın hafifliğini ezdi bir insanı önemsedi
Zihin kalbe yol verdi
Beyin ruhu kutsadı görevi devretti
Çok uzaktan dondu spiral evren
Benim hayatıma ne etkisi var H.Y'ın aşağlaması yanlıştı.
Gözlerim ağlamamaktan şişti bugün. İndiler.
Merdivenler dikti çabuk sürdü
Yalnız
Zor zanaat
Saatlerin ellerle yaratılması kader kadar zemberek olması
Sus
Şehirler uyur
Senin hakkın olmaz bir şehri kendine benzetmek, ancak bir şehre benzemek isteyebilirsin biraz,
Şehre uy izin verirse
Vermezse annenin karnı var
Uyku
Tüm zamanların tek düşü
Tufan uykudan uyanma anı
Uykumdan uyanmak her tufanın sen oluşu
Uzaklardan iklimi degiştirmen pembe kokan güller gibi
Yazı
Sen yazıya döküldün ilk
Ne dese bilemez insan
20.07.2011
1 note
·
View note
Text
siyah
Göz. hep sokak geliyor aklıma bir oda. yanamamış mum olabilir.. kesilmiş resim, fotoğrafa resim demek de olabilir? neler olmaz ki. nelerin peşinde balık olmaz ki. çok şık akar nehirler uzaksa kıyıları, ve dallar.. tam zamanı yitirmenin! uykunun aksaklığından faydalan sen de; gelme! dans etmeyi bilsek müziğe ihtiyaç duymazdık müziksiz olmuyor işte. gösterdiğin sen, benim senim değil! ben kabul edemem isteyemem sağa ve sola bakamaz göz, tek görmek, bir anlamak, inanmak ister göz. Göz geliyor gözüme. göz diyor bir ses. eller diyor içim. ya eller ne olacak? göz kaplamş elleri. El. gözün gördüğünü tutabilir mi? yırtıp atabilir mi siler mi? koparır mı? yok edebilir mi? yok! yok olmaz. gözleri buruşturup atamaz eller. Ben, elim! elin yapabildiği ellerin tuttuğuyum gözlerin gördüğü değil of ne acıdır el olmak, gözlerin hükmü altında ellere varmak. hikayeler ön ve arka, aynı anda okunmuyor. "-1"e dönüştüm ben ve düştüm senden. "O"ız biz istediğin kadar büyük çiz. koskoca bir sıfır olsun benden sana. her renk vardı her renk, siyah yoktu sende. kolaydır hayat siyahsız ve anlamsız dışladıgın herkes oldum ben, simsiyah sensiz herşey oldu dünyanın benden tarafı. böldük dünyayı sınırlarla değil, gözlerle böldük herkes kendi tarafına çekilecek, biz blind restaurantlarda yiyeceğiz yemekleri, ve sen beybeyaz renklerle bir olacaksın. ben siyahtan bir sıfır yazacagım dünyanın petrol karışan denizlerini temsilen. petrol karışmasın diye mavilerine ben gideceğim çok uzaklara, Niagaranın ulaşamayacağı hızda. zor olan ne varsa tarihten zaman çalan, süreler benim olacak. sürünecek zaman yaralı atlar gibi. zamanı götüreceğim derdin olmasın herşey heran sende kalsın. mavilerin, yeşillerin, zamanın altında kalmasın. çünkü zaman yer, sabredemez bitirir, siyahtır o. siyah zordur tüneldir, labirenttir evren siyahın olmadığı yerde ve zamanda varolur. siyah derinlik, bilinmezlik, güç, korku besler. ama maviler ama yeşiller tıpkı basit bir taklidi gibi vardır, var olacaktır. ama her şeyin siyahı, olanı, var edeni, zaman mefhumunu bileni, hissi, hayali, karadelikli evreni.. siyahı... beyazı... siyah olsun ki beyazı... siyahı makbuldür.
02.12.2011
1 note
·
View note
Text
odamın cikleri
Yine hava ısındı yine bir yaz başladı, denizler ve güneş siper almış bekler.
Benim kuşlarım odamda bekler. Şimdi bir şiirle bu eşsiz anı ölümsüzleştirelim.
bkz: geçen yaz
http://anilar.posterous.com/8-count-0#!/
*************************************************************************************************************
kuşların ciklemesi, benim ciklememden iyidir mutlaka.
her yaz gelir kuşlar, bahar kalmadı ki,
odamın panjuru onların sahası, sıkışsalar bile üzülmeden cikler cikler sonra giderler.
hep aynı kuşlar mı acaba gelen, orası muamma.
kafese koysan bu kadar bağlı kuşlar olmaz
bıldırcın mı acaba? yoksa serçe mi?
hiç anlamam ciklerinden içlerindeki sesi
beni uyandırmaları moralimi bozar, doğaya olan itimadımdan bilirim erken uyanmam gerek o an
kuşların mevsimi odamda açar
penceremden yakın bana cikler
cik cik cikler
bir gün panjur kalktığında bir daha yaz gelmeyecek mi? korkarım
bu kuşiler nereye uçar kim yol gösterecek boğazlarındaki şarkıya
kimin beynini ütüleyecekler ciksiz
cik cik size de 23 nisan.
25.04.2012
0 notes
Text
satürn halkası
Tam istediği gibi mallarım vardı.
Hiç bi zaman olmadı tezgah açamadım.
Yemek yemeyi sevmedi hiç
Aklı başka yerlerde kaldı
Ben aklımı onunla yemelere doyamadım.
O, başlamayı bekledi.
Ben bitirmeyi
İkisi aynı anda olduysa da, olamadı.
Kimsesiz olamadı
Kimselerle olamadım
Derdi vardı büyükten
Derdim oldu büyükten
Şiirleri okurdu herhalde güzel
Ben, hiç mi güzel yazamadım.
Soramadım.
Şimdi O, Satürn’ün halkası bir kral.
Ben gezegenliği tartışmalı Plüton.
O hep krallık peşindeydi 1 kişilik halkına
Ben hep felsefeyi sevdim kral bile yasaklasa.
1 note
·
View note
Text
O
O, oturarak okurdu kitabı
Ben, yayılarak
O uzaktan severdi, durarak
Ben yakından, yakınarak
O arkada kalırdı giderken,
Ben, beklerken giderdim, uzatarak
Kalbi sessiz de, atması küheylan
Ben zurnanın son deliği olmuş davulun derisi
Annesi yorgundu, annesine kızgın
Bir pamuktu yatağım, tüyden de hafif kucak
Kendine sahip çıkardı, hiç paylaşmadan
Kendimi pay eder dağıtırdım, sevaba giremeden
Ruhunu bi dalgalı denizde bırakmıştı yaşlanmadan hemen önce
Umutları benim küçüklüğümdü gel zaman git zaman
Büyümeden inandım
Küçücük kaldı
Bir çocuktu kalbi, kendi yalandı
Beni sevemeden ben olmak istedi.
Ben olamadan, onu sevmekti derdim.
0 notes
Text
çoban ve balık
Kader
ağlar
kutsal hayvanlar
ve çobanlar
Kadim zamanın ganimetleri
Şimdi anlatılır hikayeleri
Ruhun denizine yüzme, bilmeden gir
Bırak.
Aklına hakim ol, karışmasın ruhuna
Denizde bilerek yüzülmez
Su dinlenir, su tanınır, keşif ve zaman
Hakikat akılla bulunamadı
Yüzmeyi unut, ruhunu sar, sana
can yeleği ve,
ve bırak
Çobanlar, balıklara bakıcılık yapsaydı biraz
Belki biraz.
Kıymetli hakikati hep karada değil,
dünyanın dibe çeken tortusunda arasaydı biraz.
Belki olurdu.
Hazineler akılla keşfedilemezdi.
Bırak gitsindi.
2 notes
·
View notes
Text
eğer
Eğer bir kere yamulmasaydı gözlerim
Sokakları kazmasaydı belediyenin sarı kum solucanları
Güneş ıssız evleri kurutmasaydı
Her duası kabul olmuş kulun
pişman olmasaydı rüyalarının çokluğundan
Siyah ve sarı çocukları gördüğünde bakakalmasaydı alem
Senin aşkı görüp tanıdığını annende, görüp tanımasaydım
Mumlar yuvarlanıp göğe uzanmasalardı
kendi etraflarında
Otoparklar, geometrisi iyi olmayanların
eline düşmeseydi.
İstanbulun yokuşları kalplere de talim yaptırmasaydı
eğer
Seni tanımamayı bundan sonra,
unutmayı ve ummamayı
başarırdım sonsuz zamanlarda
2 notes
·
View notes
Text
ruhlar ve gözler
Ruhlar ve gözler
Asla yaşlanmazdı.
Onlar kadim zamanlara uzanan DNA’lardı.
Hep gözüne ve ruhuna inan.
Ben 1-gözlere, 2-ruhlara aşık olurum.
Gerisi beni benden satar.
Ruhunu sevdiğim,
Gözünü, gözümün suyuna banıp yediğim.
Nerelere bakakaldın.
Nereye astın ruhunu da kaldın
Nerde kaldın
Kal, zaman uzun.
Gelirsin,
Ruhlar ve gözler
Zaman gibi sonsuz olanlar.
1 note
·
View note