Olaylardan ve insanlardan uzak, kendi benliğime ulaşmaya çalışan, içimdeki savaşın özeti
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
youtube
Kovuldum, yerildim, yaşamdan uzakça belirdim. En hakiki derdimmiş bir balkondan denizi izlerken martıların çığlıklarını duyabilmek. En yalnız günlerimde kendimi keşfedince farkettim.
1 note
·
View note
Text
Hastalık, 00:13, 20 Ocak, 2025
Dört gün boyunca yataktan çıkamadın. Tam dört gün boyunca gördüğün her bir uykuda aklını delip geçen kabuslarla uyandın. Bu dört günün sonunda ise tam yedi gün önce yazdığın “durursam kafayı yerim” cümlesi başında dönüp durdu. Gördüğün her bir kabus ve bu kabusların her birinde geçirdiğin her bir saniye fazlasıyla gerçekti. Durmak istemiyorsun. Sen durmadığın için bedenin durduğunda durmanın ne kadar büyük bir külfet olduğunu aklında yaşıyorsun. Bedenini bu kadar zorlamaman gerektiğini biliyorsun. Fakat iki ucu boklu değnekte aklını başında tutmak pahasına bıçak üstünde bedenini yürütüyorsun.
Gözlerin kayıyor. Bunu yazamayacak kadar yorgun oldukları için, sesini kaydederek telefonun yazmasına izin veriyorsun. Ekrana bakmak bir cehennem.
Bunu daha ne kadar devam ettirebileceğime dair hiçbir fikrim yok.
0 notes
Text
Ateşlerde yürümenin kolay geldiği bir dünyada, yattığın yerin aklını huzursuz etmesi ne büyük bir ironi.
02:10, 10 Ocak Pazartesi, 2025
Bir şeylerin beklentisi. İçimde bazı geceler yükselen huzursuzluk. Şaşan bir denge. Aklımın dengesizliği.
Başım, başım, başım, aklımı avuçlamak için arasında ellerimin. Somutlaştırmak ve kavuşturmak için. Rüzgar içimi titretiyor. Çürümüşlük ve geç kalmışlığı kusuyorum dolu dolu. Doluyorum. Dünyalarca, insanlığın kendisiyle, insan yanımı düşünmekten delirerek doluyorum.
Uyuyabilirim. Fakat uyumuyorum. Gündüzleri kuduz bir köpeğin ta kendisiyim. Geceye kadar gözlerim kanar. Saatler geçtikçe ben koşturuyorum. Yetersiz hissetmek.
Dur diyorlar. Fazla yükleniyorsun kendine. Duramıyorum. Durduramıyorum. Durmak istemiyorum. Durduğum yerde dizlerimin üstüne çöküp hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı biliyorum. Gizli saklı dolup taşmaktan aklımı kaybediyorum. Savaşımın kudreti insanı kıskandırır. Ben ise görkemin perde arkasında, yamalı zırhımın altındaki delik deşik bedenimin kanayan yaralarımla dik duruyorum.
Durduramıyorum. Kafamı durduramıyorum. Bu hayatı durduramıyorum. Zamanın akışına elim varmadığı için delirdiğim günlerde vazgeçişin kapanışında neler olduğunu bildiğim için geri dönemiyorum. Ruhsuz bir makina gibi davranmaktan çok yoruluyorum. En dik duruşumu bu yaşımda sergiliyorum. Eminim ki elimde tuttuğum sigarada bile bir görkeme sarılıyorum. Nitekim ben, dizlerimin üstüne çökmüş, yara bere içindeyken, ruhumla konuşacak ve zamanı durduracak bir şeyleri keşfetmek istiyorum.
Rüyalarıma giriyor. Huzurlu insanların yanından son hızla geçip giderek bir yerlere yetişmeye çalışıyorum.
Ben hiçbir şey istemedim. Hiçbir şeyi oldurmak olmadı derdim. Ben bugün bu kadere küfredip ayaklandıysam ve bütün herkesi karşıma aldıysam, bu benim içimdeki gücün ibaresi değil, gözümdeki öfkenin esamesidir.
Ama şu parça, haftalardır kulağımda dönen iki cümle. Aklımdan çıkmayan iki söz.
Ben kimim? Evim nerede?
Ben kimim ve, evim; neredesin?
Savaşmak artık ruhumun bir parçası, ondan asla vazgeçemem. Kendime bundan keyif almayı öğretecek kadar kafayı sıyırdım. Çünkü değişimin kendisi olmadığım sürece hayatta kalamazdım.
Fakat şimdi, şu an, var olan ve dimdik hayatta kalan! Sen, Ahmet! Senin bu görkemli ve kudretli hayatta kalışın! Seni en derin çukurlara atsalar tırnakların kanayarak tırmanırsın. Seni ateşlere atsalar, içindeki ateşin kudretiyle yanarak yürür ve çıkarsın. Seni cam kırıkları üzerinde yürütseler, ayakların kanadığında sesini çıkarmazsın.
Sen savaştın. Canını dişine takarak mükemmelleştirdin. Hayatta kalma sanatını en güzel şekilde icra ettin. Bu yüzden insanlar seni yaşıyor sanıyor. Sen ise yaşama tutunmak için hayatta kalmanın gücüyle sarılıp sarmalandın.
Fakat, her geçen gün hayatta kalıyorum.
İnsan değil miyim ben de? Bir tutam yaşama kavuşsam fazla mı olurdu? Başımı yasladığımda huzur bulacağım bir yastığa kavuşabilmek bu kadar mı zordu?
Ateşlerde yürümenin kolay geldiği bir dünyada, yattığın yerin aklını huzursuz etmesi ne büyük bir ironi. Hayatta kalmak bir oyuna dönüşecek kadar basitleştiğinde, gecelerin can sıkıntısı baş gösterdi.
Gecelerin sıkıntısı.
1 note
·
View note
Text
22:47, 3 Ocak 2025, Sessizlik.
26 yaşımın ilk çeyreği, yaşlı hissettiğim anların geride kalması ve hayatımın içimden akıp giderek zamanda savruluşumu kabullenmem. Beklemelerin sona ermesi ve olmazlara inanarak geçen gecelerin durulması. Telefonumdaki sessizlik ve benim kendimle geçen hayatımın sıklaşması. Boşlukta hissetmemek için ortaya atılan sahte ilişkiler ve arkadaşlıkların temelli koparılması.
Bir yerlere yalnız gitmek. Bir yerlere gitmemek. Sigaramı çoğunlukla yalnız içmek ve antrenman sonrası tanıdığım herkesle yaptığım birkaç dakikalık hoşsohbetlerim.
Nereye gideceğimi bilemediğim için yaşadığım anksiyetenin, olduğum yerde bezgin bir huzuru kucaklayarak azalması. İki arada bir derede bazı geceler gelip gitmeler ve sessizlik. Dışa dönük olan hayatımın iplerini sıkıca elimde tutma çabasının birilerine hayatımda olmak için fırsat veremeyecek kadar yoğun olması.
Her şeyden ötesi de. Yalnızlığın gerçekten iliklerime kadar işlemesi. Birilerinin hayatımda olması için yetişmesi gerekir. Ben ise canını dişine takmış halde gözünü kan bürümüş bir şekilde bir ceset gibi uyuyup beni mahveden rüyalar ertesine her sabah uyanmakta, sakin bir şekilde saatlerce yemeklerimi hazırlayıp işlerimi halletmek için hazırlanmaktayım.
Her gün çalan alarmın kafamı tırmalaması, her gece başıma vuran yalnızlık hissinin ise aklımı tırmalaması.
Kabullenmek. Geçmişe dair hiçbir şeyin geleceğe yansıyamayacak kadar uzakta olduğunu kabullenmek.
Bir ada bankına oturmuş halde hayattan konuşmaya duyulan özlem. Basit mutluluklar. Çocukluk telaşı.
Hiçbir parça eklemedim. Çünkü bu kelimeler, iliklerime kadar işlemiş bir sessizliği dinlerken yazıldı. Umarım gözüm iyileşir. Umarım işlerim de bunu takip eder. Bu sıralar günlük hayatımın tek telaşı bu. Bu sıralar gece hayatım ise birkaç kelimeyi aklımdan buraya dökmek ve uyumaktan ibaret.
İyi geceler. Her kimsen, neredeysen, ne yapıyorsan. İyi geceler.
0 notes
Text
Gündüzleri bir şeyleri oldurmak için koşmak. Geceleri bir şey olsun diye beklerken uyuyamamak.
3 ocak 2025, 02:23
3 notes
·
View notes
Text
Kendi başıma, kendimle başbaşa. Bu sıkıntı başıma bela. Uyumam lazım.
0 notes
Text
Kaç her şeyden. Kendinden.
Hayatlar bulanır üstüne. Geçmişin geçmişte kalır belki ama aklına kazınmıştır.
Kaç kurtulmak için. Kurtulabileceğine inanarak kabul ettir kendine her şeyi.
Kaç gecelerden.
Başını yastığa koyduğun insanlayken dahi hissettiğin yalnızlıktan, uzaklaş.
Sen delirdin. Deli deliden anlar bilirsin.
Kaç gerçeğin doğumlarından. Aklına kök salmışlığından.
Zaman ve sevilmek, sevilince sarıldığını sanan yaraların zamanla derinin altında, içten içe kanadığına şahit ol.
Çünkü böylesin.
Çünkü sevgi bile senin çözümün değil.
Çünkü seni mutlu edeceğine inandığın her şeye sahipsin.
Fakat, durmuyor değil mi?
Bir yerlerde bir sorun var.
Kapatamadığın bir defter, unutamadığın bir şeyler, bilmediğin gerçekler.
Kapat kendini. Tüm gücünle kilitle o defterleri.
Kim bilir. Belki bir daha ulaşamayacak kadar derinlere gömersin.
Defterini, gerçeğini, özündeki kimliği. Benliğini.
Ensendeki nefesim, özündeki gerçek.
0 notes
Text
Huzurun Tanımındaki Eksik: 02:31, 26 Aralık 2024
Ne garip bir bakış açısı. Ne garip bir hayata tutunma çabası. Bugün, arabayla giderken aklıma geldi. Ufak, bir anlık kıvılcım gibiydi. Bir aydınlanma misali. Ben ne ilişkilerimde, ne de arkadaşlıklarımda, sonsuz bir yakınlığı yakalayamıyormuşum. Yakınlığın korkusu ve hayatıma yön verebilecek kadar içinde bulunma ihtimali olan insanları barındırmanın korkunçluğu gözümü döndürüyor. Eskiden sadece bunun, hayatıma giren insanlar için geçerli olduğunu düşünürdüm. Şimdi ise bugün, özümde ailem dahil herkes için geçerli olduğunu gördüm.
Kafam bir makina. Çalışmakla çalışmakta. Makinama çomak sokup dikkatimi dağıtabilecek her şeyden aklım arınmış durumda. Hayatıma yön vermesi için kapımı açtığım, birlikte yön veririm diyebileceğim iki kişi olmuş. Hatta birinin ise değeri çok çok kısa sürmüş.
Ah bu kafam bir makina, üretmekle savaşmakta ve kendimle yarışmakta. Yaşamak umudundan değil de yılgın bir öfkeyle sarılmakta. Dişlerim kasılmakta hayata bakarken savaşmakta. Keyif aldığım şeyleri satmak için uğraşmakta. Cebime giren destelerle kuracağım minimal bir hayat için son birkaç ayım önce kendimin bile, sonrasında ise ailemin bile inanmadığı bir şeylerin peşinden koşmakta. Ben inanır gibi konuştukça o güler yüzüm herkesi peşime takmakta.
Gülümsüyorum. Dik duruşlu Ahmet. Çalışan ve çabalayan, yapan ve yaratan. Hayranlığın kapısını aralayan, sevilen ve sayılan, asla ulaşılamayan.
Herkes takdir eder dışarıdan. Ben ise tatminsiz oluşumla yarattığım kendi savaşlarımdan yaralar ve bereler içinde kalkarak her gün yataktan güçlenmekteyim.
Nereye kadar? Sonu nedir bunun? Ben kayıp gitmek istiyorum. Akıp gitmek istiyorum. Tanımladığım huzurdan bir tutam pay alsam, aklım başıma gelirdi diyorum.
Sahi ney buldurur? Hayalimdeki senaryo aklımı kapı dışı bıraktığı için huzurludur. Oysa bir gün elde etsem bile, o güne kadar kök salmış olan aklımın derin dehlizleri varlığını, ben ahşap evden gün doğumunda martıları izlerken bile hatırlatır.
Yaşamak. Ah yaşamak. Ne garip parçalarda ruhunun okşanması.
Sen benim ümidimdin. Görünce bir öfkeyle dolup adına sevindiğim. Biriyle bir olacak kadar onu sevince akıl belki durur da yazmayı keser dediğim. Sen bendin. Fakat kesmedin. Aklın huzur bulmadı. Ya gerçekten sevmedin ya da sevgin aklını dizginlemeye yetmedi.
Şimdi hiçbir mısraya sığdıramadığım bu gerçek bana Delibal’ın hakikatini hatırlatıyor.
Yaşamda huzur bulunmaz belki de. Belki de tanımlamak, limite yaklaşmaktan ibarettir.
Huzura yaklaşmak. Yaşamda huzur bulunmaz belki. Bak, yıl şimdi 2018, kurduğum cümle aklımda.
Ben birlikte huzur bulacağım değil, acımı paylaşacağım birini istiyorum.
Like it is; my tunnels are long and dark these days.
We are not those, my friend.
Bu derin hüküm içimde çalkantılar yaratıyor. Ben ise ne yapacağım bilmiyorum.
Anladığına inandığım biriyle, her şeyden uzak bir sohbeti hiçbir şeye değişmezdim.
Çünkü içimi buraya dökmek beni varoluşumun sancısıyla yüzleştireduruyor.
Sancılar.
Sancılar.
Sancılar.
Birkaç satıra sığamayacak kadar yoğun. Bir kitapta bitmeyecek kadar dolu. Bir dille kavranamayacak kadar karmaşık. Hiçbir dilin anlatamadığı kadar derinlerde.
Gözlerime bak.
Görüyor musun?
Benim dilimden anlıyor musun?
Yorgunluğumu okudun mu?
Beni anladın mı?
Severim ben kendimi. Nefret dolu bir şekilde sevdim.
Bu sıralar akşamın çöküşü beni de çöktürüyor. Sessiz ve sakin bir yerde olmak kafamı gürültüyle dolduruyor. Dünyanın susması beni konuşturuyor. Bu yüzden gürültülü bir dünyaya sarılıyorum. Sanırım bu yüzden işlerim de güzel gidiyor. Çünkü gecenin korkunç ellerinden uzaklaşmak için gündüzün akıl almaz kaosuna kendimi bırakıyorum.
Aklıma yazdığım o yazı geliyor. Ben cesetlerin üzerinde yürürüm belki, fakat kumdan bir kalede yaşamak isterdim.
Üstüme devrildiği vakit kaldım altında. Lakin güç bela ve bütün varlığımla, canımı dişime takışımla kaldırdım bu dünya sancısını.
Ölümü avuçlarımın arasında tutuyorum.
Görünmez biri. Akıl almaz biri. Herkesin gözdesi, hiçbir şeyin tanrısı.
1 note
·
View note
Text
Hiçbir şey yoluna girmez. Çünkü aklıma çakılmış kazıklar var. Durulamadım. Bir gelemedim kendime. Bir sarılamadım ve sevemedim. Bir kere olsun barışamadım kendimle tamamen. Kendi başını okşayamaz insan. Zaman akıp gidiyor. Bir şeyler çıksaydı ya karşıma.
2 notes
·
View notes
Text
Kabul. 28 Kasım, 2024, 02:12
Sakin bir akıntının kenarındaki taş. Suyun nazik okşaması yüzeyini pürüzsüz ve parlak bir hale getirmekte. Nitekim üstünden geçip giden bu nazik akıntı, zamana benzer bir şekilde. Yüzeyini pürüzsüzleştirmek için, sivri duyguları sindirmekte ve köreltmekte.
İçime oturmuşluk. Göğüs kafesime nükseden ağırlık. Sakin bir hayatın rölantisi. Akışta bir eksiklik var.
Kafamı kurcalayan, beni aklına gaipten sesler duyarcasına kafasını ara ara kaşıyarak sağa sola bakan bir garip gibi göstermekte. Ruhumda birikmişlik hakim. Neyin biriktiğine dair çok fazla bir fikrim yok. Fakat elimi attığım her şeyde bir çürümüşlük hissi gözlerime dokunmakta.
Çok fazla böyle anlarım olmaz. Eskiden olurdu fakat şimdilerde olmaz. Fakat olmaması böyle olmadığım anlamına gelmiyor. Bir şeylerin değiştiğini, bir şeylerin daha tat alınır olduğunu göstermiyor. Ben sadece olup biteni kafamın arkasında bir odaya kitliyor ve saklıyorum. Zaman zaman içine attıklarım dolup taştığında, ve sığmadığında içim içime;
İki seçenekle baş başa kalıyorum. Ya bir kara deliğe dönüşecek ve içime çökeceğim, ya da kapıyı açıp her şeyin beni eli geçirmesine izin verip bazı geceler uzun bir savaş vererek yara bere içinde gün doğumuna uyanacağım.
Her zaman ikincisiyle yaşadım. Nadiren 1.sini yaşamayı düşündüm. Bunu düşündüğümde de dile getirdim.
Yaşamın en ufak bir kıvılcımı bile değerlidir.
Fakat böyle işte. Bazı geceler, bir farklı oluyor. Bir meşguliyet, bir insan, hissetmeye değer birkaç his arıyorsun. Hissetmek. Çok derinlerine tıkanmış bir duygu. Bu koca okyanustan kaşıklarla araklayarak yaşama tutundun.
25 yaşını bitirdin. 30’un artık 20 yaşından daha yakın. 18 yaşına ise çok uzaksın. Hayat sana çok fazla şeyi öğretti. Özellikle de sahip olduklarınla yaşamayı kafanı zorla soktu. Çalışmaya ve hayatında bir şeyler yaratmaya meyilli ol, fakat umut seni öldüren yegâne zehir olduğu için elindekilerden keyif al.
Bak işte, tam böyle gecelerde, elindekilerin tadı tuzu kaçtığında, tam da böyle gecelerde, elinde hiçbir şey kalmamış gibi hissetmeye başladığında yazıyorsun.
Kafana en korkunç, hem de olabilecek en korkunç şekilde oturan cümle şu oldu.
“Artık beş sene sonra nerede olacağımı merak etmiyorum.”
5 sene sonra daha iyi bir yerde olmak için çalışacağımı biliyorum. Fakat 2 sene öncesine kadar, çok iyi yerlerde olma umudu taşımış biri olarak. 5 sene sonra kendimi hiçbir yerde görmüyorum. Akışında yaşamış, belki bir şeyleri gerçekten içine sinecek şekilde başarmış, fakat artık otuzuna dayadığı merdivenle birlikte gençliğini bunu yaratmak için harcamış bir adam olacaksın. Biliyorsun.
Yaşam. Sen ne garip bir hengâmesin.
Seni öylesine çok yaşamak istemiştim ki, hem de öyle ufak şeylerde mutluluk bularak.
Fakat hayat, ne olacağı, neyin ne zaman biteceği ve başlayacağı, asla belli olmayan o garip olgu.
Belki bir yerlerde, bir zaman, iyi bir şeyler olabilir. Hiç iyi bir şey oluyormuş gibi hissetmesem de çalışır ve çabalarım. Arada bir de gelir, 2. Seçeneği kullanarak böyle içimden taşanları kusarım.
He bir de belki bir gün, bir ara, üşenmez isem, 18 yaşımdan beri yazdıklarımı bir kitap yapıp toplarım. Bu dünyaya katı bir şey bırakırım.
0 notes
Text
Bulunamaz.
Ruhum, ağladığını ve kanadığını, derinlerde hissediyorum.
Yerimde sayıyorum. Kafamı durduramıyorum. Kafamı kaldırım taşına vurmak istiyorum. Tenimi deşeceğim. Paramparça edeceğim kendimi. Darmadağınım. Toparlanamıyorum.
1 note
·
View note
Text
Beklenen
26 ekim 2024, 00:37
Beklediğim zamanda gelen. Beklenmedik şeyleri yapınca gösteren.
Beklenmedik diye dile getirdiklerimin, beklenmedik şeyler olduğunda var olması beklenir.
Yaşamak için yaşamak varken, yaşamak hayatta kalmak amacıyla. Amacın olmadan yaşamda kalmanın kuşkusuna takılmak. Etraftaki amaçsızlığı görecek kadar ona tekrar yakınlaşmak. İçinde bulunduğun en banel anlarda bile kendine bir ders çıkarmak. Güneşin rengine ve yönüne bile bir anlam yaratmak.
En güzeli sensin. En güzeli sessizlik. Olmadığın biri gibi davranamazsın. Bunu yapmaya çalışmak kadar seni senden kaçıran başka bir şey yok. Olduğunca seni kabullenmeli herkes. Burun kıvıranları umursamaz, burnunu sokanların ise burnunu kırmak zorunda kalırsın.
Sen günlük hayatın savaşçısı değilsin. Sesini gür çıkarmana gerek yok. Sen asıp kesecek biri değilsin. Sen işinde ve gücünde bir sükunetlesin. Dilin dönmüyor değil. Sen boş konuşamayacak kadar yorgunsun. Anlamsızlıklar suskunlukları doğuruyor, sen ise bu aptallığa bakıp gülümsüyorsun. Aynı konuları farklı insanlarla döndürüp durmanın saçmalığında boğuluyorsun.
Derin bir şeylere muhtaç olduğunu biliyorsun. Fakat manevi bir tatmine giden yolun aynı Maslow hiyerarşisinde belirtildiği gibi maddi bir temelden geçtiğini biliyorsun.
Bu yüzden dişini sıktın. Bu yüzden dilini ısırdın. Bu yüzden gözün bakamazken bile gözün yaşarana kadar çalıştın. Bu yüzden her türlü aptallığı ve dikkatini dağıtabilecek olan şeyleri çıkardın. Sakinsin, durgunsun, hırsın sadece işine. Hırsın sadece kendine. İnsanda ise yerin hiç yok.
Böylesi her zaman daha iyiydi. Sen yoluna bakacaksın. Yolunun kesiştiği bir insan olursa bakacaksın. Şimdi yolundasın. Beklenen, beklenmedik olunca beklenir. Yolundan beklenmedik bir şekilde çıkarsan kendini gösterir.
0 notes
Text
13:40, 17 Ekim 2024
Günün en aydın saatinde;
BEKLENMEYEN
Görülmeyen, ansızın yakalayan, günün en parlak saatinde bile karanlığa gömebilen. Beklenmeyen o hisler. Bir anda kendini gösterip aklını baltalayan. Kurcalıyor, kemiriyor. Ben buradayım diyor.
Saat 13:29. Tek başıma dışarıda oturuyorum. Bu saatlerde çoğu zaman iyi olurum. Fakat şu an hiç iyi değilim. Şu an hava benim için fazlasıyla bulanık. Şu an içimde büyük bir fırtına kopmakta ve bir şey yapmaya ise hiç mecalim yok.
Korkunç bir ağırlık sindi üzerime. Bir anda sebepsizce ortaya çıkan bu sancıyı çok iyi tanıyor ve biliyor oluşum ise işin fazlasıyla trajik bir yanıdır.
Etraftan geçen insanların suratlarına bakıyorum. Herkes bir sohbet, bir iletişim, bir koşuşturma içerisinde. Ben ise yapmam gerekenleri bir kenara bırakmış halde boşluğa bakıyorum. Yufka yürekliyim. Fazla yorgunum. Sevgiyi tatmak istedim. Yorgunum. İliklerime kadar yalnızlığı en kalabalık anlarda bile hissediyorum. Anlaşılmanın güçlüğünde kayboluyorum. Acılarımı bir tepeye kondurmadım. En çok ben demedim. Fakat biraz ben demek istedim.
Güneş yüzüme vuruyor, ben ise karanlığa gömülüyorum. Günün en aydın saatinde bile, en derinlerde yüzebiliyorum.
0 notes
Text
Ölene kadar yazacağım. Değişmeyen tek şey burası olacak.
0 notes
Text
Sancılar. Her şey iyi gitse de dinmezlik. İçinde bir yerde her şey harika olsa bile süren o boşluk. Materyalist başarıların seni tatminsiz bırakması. Nadir de olsa gitgeller. Fakat su tamamen durgun değil. Hala naif bir akıntı. Hala bir sızıntı. Hala bir sızı.
Anlayan biriyle konuşabilmek isterdim. Bu yanımı kimseler bilmiyor.
1 note
·
View note
Text
Yani, belliydi böyle olacağı. Benim kafamı tıklatırlar. Her şeyim iyi olsa da arar bulurlar. Beni ben yapanlar.
Şöyle bir parça keşfettim. İrem yapmış yapacağını. Dinlerken yine ruhumda esintiler belirdi.
Bu sıralar doluyum. işle de doluyum. Bir umutla atıldığım işim iyi gidiyor sanki. Bir yeteneğim daha varmış keşfettim. Sanırım bahsettiğim ve hayal kurduğum birçok basit şeyi bu gidişle 27me merdiven dayadığın esnalarda gerçekleştirmiş olacağım.
Ama yok ki hevesim. Yok ki içimde hiçbir hevesim.
Ben bu sıralar sevilmek istedim. Hem de çok istedim. Ben bu aralar, bu gece, kim olduğu belirsiz, saçlarımda gezen bir el hayal ettim. Ben bu sıralar kafamı susturan bir hayat hayal ettim. Bulanları takdir ettim. Elimi cebime attım ve devam ettim. Huzuru tanımlamıştım ya. İşte onu hayal ettim.
İçimde koskocaman, hem de koskocaman bir boşluk var. Kocaman bir karanlık var benimle büyümüş. Kocaman bir eksiklik var beni ben yapmış. İçimde oldukça kendini anlatmış. Benim de bunla yaşamam gerektiğini dile getirmiş.
Uzun zamandır ağlamıyordum. Bak yine doldum. Bak tam şu an bu kelimeyi yazarken gözüm bulandı. Bak tam şu an dakika 1:21 parçada, ben ise ağlamanın eşiğindeyim. Her geçen saniye ruhumdaki sancı gösteriyor kendini. Aylar oldu. Son birkaç ayda ben bambaşka oldum. Fakat özüm değişmedi.
Güçsüzlüğümü sadece burada dile getirecek kadar güçlüyüm. Ve şimdi ise acı bir dolulukla gözlerimden yaş akarken, tutunacak bir el düşünüyorum.
Hayır. Salak değilim. Çözüm birini sevmekte ya da sevilmekte değildi. Çözüm aklımda bunu metaforlaştırmış oluşumdu. Çözüm susmuş bir kafaydı. Belki de, belki de gerçekten sevmiş ve sevilmiş olsaydım kafam biraz susardı. Motorun sesi kulağımda yankılandığında ve gecenin 2sinde ölümle burun buruna geldiğimde susuyor mesela. Anlarda susuyor. Anlar beni çeliyor. Anda kalmaya çalışıyorum. Anlarda ve anlamsız hayal parçalarından oluşma anı planlarında.
Sevmek, sevilmek, özgür ve dingin bir hayat yaşamak. Hayır.
Buna erişmeyi hayal etmeyi kestim. Buna erişme hayalim olsaydı çoktan pes etmiştim. Beni ayakta tutan tek şey yaşamın geçiyor olması. Umut insana hakarettir. Gerçekler ise olgunlaştıran yegane olgudur. En pozitif pencerem en karanlık anlarımdan yansımadır.
Sakinim. Çok sakinim. Çok doluyum. Çok dinginim. Çok gerginim. Fakat ellerim hiç titremiyor. Çok sinirliyim. Fakat yüzümden huzur okunuyor. Çok olgunum. Çünkü içimdeki çocuğu bir ormanda hayatta kalmaya terk etmem gerektiğini bildim. Yaşam, zaman, kum taneleri gibi elimden kayan, özünde kaskatı bir gerçekken tuzla buz olmuş. İçimden, özümden geçiyor. Benden ve her şeyden.
0 notes
Text
Hiç bu kadar sızıyı tek bir seferde hissetmemiştim sanırım.
0 notes