Olaylardan ve insanlardan uzak, kendi benliğime ulaşmaya çalışan, içimdeki savaşın özeti
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Kabul. 28 Kasım, 2024, 02:12
Sakin bir akıntının kenarındaki taş. Suyun nazik okşaması yüzeyini pürüzsüz ve parlak bir hale getirmekte. Nitekim üstünden geçip giden bu nazik akıntı, zamana benzer bir şekilde. Yüzeyini pürüzsüzleştirmek için, sivri duyguları sindirmekte ve köreltmekte.
İçime oturmuşluk. Göğüs kafesime nükseden ağırlık. Sakin bir hayatın rölantisi. Akışta bir eksiklik var.
Kafamı kurcalayan, beni aklına gaipten sesler duyarcasına kafasını ara ara kaşıyarak sağa sola bakan bir garip gibi göstermekte. Ruhumda birikmişlik hakim. Neyin biriktiğine dair çok fazla bir fikrim yok. Fakat elimi attığım her şeyde bir çürümüşlük hissi gözlerime dokunmakta.
Çok fazla böyle anlarım olmaz. Eskiden olurdu fakat şimdilerde olmaz. Fakat olmaması böyle olmadığım anlamına gelmiyor. Bir şeylerin değiştiğini, bir şeylerin daha tat alınır olduğunu göstermiyor. Ben sadece olup biteni kafamın arkasında bir odaya kitliyor ve saklıyorum. Zaman zaman içine attıklarım dolup taştığında, ve sığmadığında içim içime;
İki seçenekle baş başa kalıyorum. Ya bir kara deliğe dönüşecek ve içime çökeceğim, ya da kapıyı açıp her şeyin beni eli geçirmesine izin verip bazı geceler uzun bir savaş vererek yara bere içinde gün doğumuna uyanacağım.
Her zaman ikincisiyle yaşadım. Nadiren 1.sini yaşamayı düşündüm. Bunu düşündüğümde de dile getirdim.
Yaşamın en ufak bir kıvılcımı bile değerlidir.
Fakat böyle işte. Bazı geceler, bir farklı oluyor. Bir meşguliyet, bir insan, hissetmeye değer birkaç his arıyorsun. Hissetmek. Çok derinlerine tıkanmış bir duygu. Bu koca okyanustan kaşıklarla araklayarak yaşama tutundun.
25 yaşını bitirdin. 30’un artık 20 yaşından daha yakın. 18 yaşına ise çok uzaksın. Hayat sana çok fazla şeyi öğretti. Özellikle de sahip olduklarınla yaşamayı kafanı zorla soktu. Çalışmaya ve hayatında bir şeyler yaratmaya meyilli ol, fakat umut seni öldüren yegâne zehir olduğu için elindekilerden keyif al.
Bak işte, tam böyle gecelerde, elindekilerin tadı tuzu kaçtığında, tam da böyle gecelerde, elinde hiçbir şey kalmamış gibi hissetmeye başladığında yazıyorsun.
Kafana en korkunç, hem de olabilecek en korkunç şekilde oturan cümle şu oldu.
“Artık beş sene sonra nerede olacağımı merak etmiyorum.”
5 sene sonra daha iyi bir yerde olmak için çalışacağımı biliyorum. Fakat 2 sene öncesine kadar, çok iyi yerlerde olma umudu taşımış biri olarak. 5 sene sonra kendimi hiçbir yerde görmüyorum. Akışında yaşamış, belki bir şeyleri gerçekten içine sinecek şekilde başarmış, fakat artık otuzuna dayadığı merdivenle birlikte gençliğini bunu yaratmak için harcamış bir adam olacaksın. Biliyorsun.
Yaşam. Sen ne garip bir hengâmesin.
Seni öylesine çok yaşamak istemiştim ki, hem de öyle ufak şeylerde mutluluk bularak.
Fakat hayat, ne olacağı, neyin ne zaman biteceği ve başlayacağı, asla belli olmayan o garip olgu.
Belki bir yerlerde, bir zaman, iyi bir şeyler olabilir. Hiç iyi bir şey oluyormuş gibi hissetmesem de çalışır ve çabalarım. Arada bir de gelir, 2. Seçeneği kullanarak böyle içimden taşanları kusarım.
He bir de belki bir gün, bir ara, üşenmez isem, 18 yaşımdan beri yazdıklarımı bir kitap yapıp toplarım. Bu dünyaya katı bir şey bırakırım.
0 notes
Text
Bulunamaz.
Ruhum, ağladığını ve kanadığını, derinlerde hissediyorum.
Yerimde sayıyorum. Kafamı durduramıyorum. Kafamı kaldırım taşına vurmak istiyorum. Tenimi deşeceğim. Paramparça edeceğim kendimi. Darmadağınım. Toparlanamıyorum.
1 note
·
View note
Text
Beklenen
26 ekim 2024, 00:37
Beklediğim zamanda gelen. Beklenmedik şeyleri yapınca gösteren.
Beklenmedik diye dile getirdiklerimin, beklenmedik şeyler olduğunda var olması beklenir.
Yaşamak için yaşamak varken, yaşamak hayatta kalmak amacıyla. Amacın olmadan yaşamda kalmanın kuşkusuna takılmak. Etraftaki amaçsızlığı görecek kadar ona tekrar yakınlaşmak. İçinde bulunduğun en banel anlarda bile kendine bir ders çıkarmak. Güneşin rengine ve yönüne bile bir anlam yaratmak.
En güzeli sensin. En güzeli sessizlik. Olmadığın biri gibi davranamazsın. Bunu yapmaya çalışmak kadar seni senden kaçıran başka bir şey yok. Olduğunca seni kabullenmeli herkes. Burun kıvıranları umursamaz, burnunu sokanların ise burnunu kırmak zorunda kalırsın.
Sen günlük hayatın savaşçısı değilsin. Sesini gür çıkarmana gerek yok. Sen asıp kesecek biri değilsin. Sen işinde ve gücünde bir sükunetlesin. Dilin dönmüyor değil. Sen boş konuşamayacak kadar yorgunsun. Anlamsızlıklar suskunlukları doğuruyor, sen ise bu aptallığa bakıp gülümsüyorsun. Aynı konuları farklı insanlarla döndürüp durmanın saçmalığında boğuluyorsun.
Derin bir şeylere muhtaç olduğunu biliyorsun. Fakat manevi bir tatmine giden yolun aynı Maslow hiyerarşisinde belirtildiği gibi maddi bir temelden geçtiğini biliyorsun.
Bu yüzden dişini sıktın. Bu yüzden dilini ısırdın. Bu yüzden gözün bakamazken bile gözün yaşarana kadar çalıştın. Bu yüzden her türlü aptallığı ve dikkatini dağıtabilecek olan şeyleri çıkardın. Sakinsin, durgunsun, hırsın sadece işine. Hırsın sadece kendine. İnsanda ise yerin hiç yok.
Böylesi her zaman daha iyiydi. Sen yoluna bakacaksın. Yolunun kesiştiği bir insan olursa bakacaksın. Şimdi yolundasın. Beklenen, beklenmedik olunca beklenir. Yolundan beklenmedik bir şekilde çıkarsan kendini gösterir.
0 notes
Text
13:40, 17 Ekim 2024
Günün en aydın saatinde;
BEKLENMEYEN
Görülmeyen, ansızın yakalayan, günün en parlak saatinde bile karanlığa gömebilen. Beklenmeyen o hisler. Bir anda kendini gösterip aklını baltalayan. Kurcalıyor, kemiriyor. Ben buradayım diyor.
Saat 13:29. Tek başıma dışarıda oturuyorum. Bu saatlerde çoğu zaman iyi olurum. Fakat şu an hiç iyi değilim. Şu an hava benim için fazlasıyla bulanık. Şu an içimde büyük bir fırtına kopmakta ve bir şey yapmaya ise hiç mecalim yok.
Korkunç bir ağırlık sindi üzerime. Bir anda sebepsizce ortaya çıkan bu sancıyı çok iyi tanıyor ve biliyor oluşum ise işin fazlasıyla trajik bir yanıdır.
Etraftan geçen insanların suratlarına bakıyorum. Herkes bir sohbet, bir iletişim, bir koşuşturma içerisinde. Ben ise yapmam gerekenleri bir kenara bırakmış halde boşluğa bakıyorum. Yufka yürekliyim. Fazla yorgunum. Sevgiyi tatmak istedim. Yorgunum. İliklerime kadar yalnızlığı en kalabalık anlarda bile hissediyorum. Anlaşılmanın güçlüğünde kayboluyorum. Acılarımı bir tepeye kondurmadım. En çok ben demedim. Fakat biraz ben demek istedim.
Güneş yüzüme vuruyor, ben ise karanlığa gömülüyorum. Günün en aydın saatinde bile, en derinlerde yüzebiliyorum.
0 notes
Text
Ölene kadar yazacağım. Değişmeyen tek şey burası olacak.
0 notes
Text
Sancılar. Her şey iyi gitse de dinmezlik. İçinde bir yerde her şey harika olsa bile süren o boşluk. Materyalist başarıların seni tatminsiz bırakması. Nadir de olsa gitgeller. Fakat su tamamen durgun değil. Hala naif bir akıntı. Hala bir sızıntı. Hala bir sızı.
Anlayan biriyle konuşabilmek isterdim. Bu yanımı kimseler bilmiyor.
1 note
·
View note
Text
Yani, belliydi böyle olacağı. Benim kafamı tıklatırlar. Her şeyim iyi olsa da arar bulurlar. Beni ben yapanlar.
Şöyle bir parça keşfettim. İrem yapmış yapacağını. Dinlerken yine ruhumda esintiler belirdi.
Bu sıralar doluyum. işle de doluyum. Bir umutla atıldığım işim iyi gidiyor sanki. Bir yeteneğim daha varmış keşfettim. Sanırım bahsettiğim ve hayal kurduğum birçok basit şeyi bu gidişle 27me merdiven dayadığın esnalarda gerçekleştirmiş olacağım.
Ama yok ki hevesim. Yok ki içimde hiçbir hevesim.
Ben bu sıralar sevilmek istedim. Hem de çok istedim. Ben bu aralar, bu gece, kim olduğu belirsiz, saçlarımda gezen bir el hayal ettim. Ben bu sıralar kafamı susturan bir hayat hayal ettim. Bulanları takdir ettim. Elimi cebime attım ve devam ettim. Huzuru tanımlamıştım ya. İşte onu hayal ettim.
İçimde koskocaman, hem de koskocaman bir boşluk var. Kocaman bir karanlık var benimle büyümüş. Kocaman bir eksiklik var beni ben yapmış. İçimde oldukça kendini anlatmış. Benim de bunla yaşamam gerektiğini dile getirmiş.
Uzun zamandır ağlamıyordum. Bak yine doldum. Bak tam şu an bu kelimeyi yazarken gözüm bulandı. Bak tam şu an dakika 1:21 parçada, ben ise ağlamanın eşiğindeyim. Her geçen saniye ruhumdaki sancı gösteriyor kendini. Aylar oldu. Son birkaç ayda ben bambaşka oldum. Fakat özüm değişmedi.
Güçsüzlüğümü sadece burada dile getirecek kadar güçlüyüm. Ve şimdi ise acı bir dolulukla gözlerimden yaş akarken, tutunacak bir el düşünüyorum.
Hayır. Salak değilim. Çözüm birini sevmekte ya da sevilmekte değildi. Çözüm aklımda bunu metaforlaştırmış oluşumdu. Çözüm susmuş bir kafaydı. Belki de, belki de gerçekten sevmiş ve sevilmiş olsaydım kafam biraz susardı. Motorun sesi kulağımda yankılandığında ve gecenin 2sinde ölümle burun buruna geldiğimde susuyor mesela. Anlarda susuyor. Anlar beni çeliyor. Anda kalmaya çalışıyorum. Anlarda ve anlamsız hayal parçalarından oluşma anı planlarında.
Sevmek, sevilmek, özgür ve dingin bir hayat yaşamak. Hayır.
Buna erişmeyi hayal etmeyi kestim. Buna erişme hayalim olsaydı çoktan pes etmiştim. Beni ayakta tutan tek şey yaşamın geçiyor olması. Umut insana hakarettir. Gerçekler ise olgunlaştıran yegane olgudur. En pozitif pencerem en karanlık anlarımdan yansımadır.
Sakinim. Çok sakinim. Çok doluyum. Çok dinginim. Çok gerginim. Fakat ellerim hiç titremiyor. Çok sinirliyim. Fakat yüzümden huzur okunuyor. Çok olgunum. Çünkü içimdeki çocuğu bir ormanda hayatta kalmaya terk etmem gerektiğini bildim. Yaşam, zaman, kum taneleri gibi elimden kayan, özünde kaskatı bir gerçekken tuzla buz olmuş. İçimden, özümden geçiyor. Benden ve her şeyden.
0 notes
Text
Hiç bu kadar sızıyı tek bir seferde hissetmemiştim sanırım.
0 notes
Text
ATIL
Körün gözü görmeye başlayınca ilk bastonundan kurtulurmuş.
Kafam atık. Atık, kırık, abuk subuk. Kemiriyor böcekler. Kafamda tahta kuruları. Elin bastonu oldum da kendimi dik tutamadım. Ömrüm birilerine iyi gelen bir yara bandından ibaret geçti. Kalp kıramadım. Kendi kırıklarımı içime attım da bir başkasına ket vuramadım.
Aklımı baltaladım. Aklımla bir dalaştım ki dünya yıkıldı. Aklıma anlatmaya çalıştım.
Hislerine çakılma yön değiştirir düşünceler.
Düşünceler, dönüp duran düşünceler ve karmaşık hikayeler. Hikayeme dair kalmamış hiçbir şey. Kafamda tahtakuruları. Kafamda eksik tahtalarım. Birkaç tahtam eksildi ve gülümsedim. Yüzümdeki bu çirkin gülümsemeye yamalı bir öfkeyle kendimi gösterdim.
Naif olmayı hiç aşamadım. Benim içimde birikmiş kırıklar tuz buz olup kanıma karıştı. Ben dünyaya karışmaya çalıştıkça ciğerlerime çektiğim nefese bulanıp içimi yaktı. İnancımı çiğnemek ve ayaklar altına almak için kendimi yırttım. Başardığım tek şey hıncahınç bir nefesle hayatta ve ayakta kalmaktı. Benim ruhumu kepaze eden bu korkunç hayat sillesine büyük bir öfkeyle odaklandım. Dişlerim kenetli ve göz bebeklerim sonuna kadar açık. Ağzımdan bir kuduzmuşçasına akan öfke dolu kanla baktım.
Nasıl kafanız basıyor sizin. Nasıl tahammül ediyorsunuz bu kokuşmuş ve çirkinleşmiş benliklere. Hayatınız hep mi sizden ibaret? Nedir ki sizi bunca dünyevinin peşinden koşturan tatminsizliğiniz? Kaç bedenle aklınızdan kaçış sizi mutlu etti? Kaç kişi kafanızdan aldı götürdü sizi? Ya da hiç mi kafanız yoktu en başından beri? Bu kadar mı düşüncesiz yaşanır hayatla. Hayat bu kadar mı basittir büyük çoğunluğa? Neyden kaçıyorsunuz ki sığındınız sahte bedenler bir avuç sahte mutlulukla korudu sizleri? Yoksa kuduz bir köpek gibi bencil zevklerinizin peşinden koşmak hayatınızdaki tek gayeniz mi?
Bu kadar iğrençliği midem kaldırmıyor. Ben bu dünyevi karmaşadaki çürük ve yozlaşmış insanların sahte sahnelerindeki geçici ışıklarda kendimi değerli sanacak kadar naif bir adam olmamalıyım.
Çünkü benim midem kaldırmıyor. Kendimi her şeye kapattım.
Ben, benliğim. Yalnızlığım ve kendi savaşım. Hepsi bundan ibaret
1 note
·
View note
Text
Gecenin bir vakti, içimde kötü bir hisle, kan ve ter içinde uyandım.
3.01-3:19. 15 Temmuz 2024
Sancılarım kendime dair açılan bir başka evrene kapıdır. Aklımın ruhuma dokunuşu bir karmaşaya gebedir.
Yıllar boyunca söylediğim tek bir cümle ise aklımdadır.
Her şey yolunda ama hiçbir şey doğru değil.
Göğüs kafesime oturan bu sancı. Ve basınç. Basınç. Basınç. Boynumdaki her damarda hissettiğim bu basınç kafama vurup gözlerimden akıyor. Ağrılar başımı tartaklarken gürültü kafamı kurcalıyor.
Kayıplara açılan bir pencereyle beraber hissedilen yetersizlikle kendimi tartaklıyorum bu sefer. Çalış, kalk. Uyan. Geber. Yaşamak için öldür kendini ve çalış. Yaşarmış gibi düşün ölürken ve yapış. Hayata bir adım bile yaklaşamadan sürün etrafında dolaş. Kanayan parmaklarınla tutun ve uzak ol gerçekten, gerçeklikten yavaş yavaş. Gerçeklik mi? Neydi yaşam ve ötesi. Kaybolmuşluğumun en derin felaketine haiz oluşumun hikayesi. Ellerimin tutunmaya değer biçtiği, aklımın kendinden vazgeçmek pahasına yok ettiği sahte umutlardan sonraki çöküşle gelen bilincin ta kendisi.
Gözlerim ağrıyor. Ben ağrıyorum. İçim içime sığmadı ve kelimelerim tamlamadı. En ufak bir yakınlıkta bile aklıma bulandı. Hastalıktı benim aklımdaki bu takıntıydı. Obsesifsin denilmişti inanmadım ilaçlarımı 18 yaşımda kendimden uzaklaştırdım.
24 yaşımda bir gece karanlığında nefes nefese şu an uyandığımda kendini hatırlattı.
Yaşamla barışmadım. Ben kendimle barışmadım. Yaşam benim içimde saklı idi ve ben kendisini bulamadım.
Gözlerim ağrıyor. Gözlerim kanıyor. Hiçbir şey hissetmek istemediğimi biliyorum. Fakat ben karanlığın o boşluğunda bile sancılar yaratacak bir şeyler bulmak üzere programlandım. Neden susmuyorlar? Haftalardır uzaklaştım sanarken her şeyden neden bir gece vakti saatin 3ünde beni nefes nefese kan ter içinde uyandırıp kendilerini gösteriyorlar.
Neredeyim ben? Neredeyim ki bilmiyorum ne edeyim ve ne diyeyim!
Derin, durgun.
Kendine sancılı ve yorgunluğu anlaşılmaz derecede dünyaya kapalı.
Neden her cümlemin ve yazımın sonu bu dünya defterini kapatmaya programlı?
Kafam durmadı. Kafama koca bir delik lazım. Kafam kan ter içinde ve biraz hava alması lazım. Kafamın dinlenmesi lazım. Kafamın nefes alması lazım. Kafamdaki basınç ile her şey birbirine karıştı. Kafam patlamak üzere, kafamı patlatmak üzereyim. Kafamı patlatmaya çok yakınım. Kafamı patlatmaya çok yakın olduğuma, çok eminim.
0 notes
Text
Şans eseri çalan bir parça. Beni aldı ve ışınladı. Bunu söylemek çok komik. Sanki anılarımın ve hislerimin bir çoğu o sahile toplanmış gibi. Kadıköy’de akşam üstleri gözümü alan güneşin o harika parıltısı.
Bir kez daha suratıma suratıma vuran yaşlılık.
0 notes
Text
0 notes
Text
Gece 2:34
Uykudan eser yok.
Kafamdaki karmaşa bir kenara, hayatımda olup bitenler içimi kemiriyor.
Sanırım bir köşede yaşlanıyorum.
1 note
·
View note
Text
2:10, 10 Mayıs
Kendime dönmeye daha çok zaman ayırmaya kararlıyım.
Beni benden başkası kucaklamaz.
Buruk gülümsemelerime tamlama.
Sessizce süzülmem gerekiyor.
Beklentilerim, insanlardan en nihayetinde yok.
Özümü hep burada sakladım. Bir kaçıs sandığım yer yuvamın ta kendisi. Öyleyse buraya daha bir benli döküleceğim. Kendimle konuşmalarımı başka kim duyar zaten. Vakti zamanında ne çok okunuyordu buralar. Şimdilerde ise kimselerin kalmadığı, deniz kenarındaki ahşap bir barakaya benziyor. Yuvam. Ben, deniz, yazılarım.
Sakinlik istiyorum.
1 note
·
View note
Text
08.05.2024, 22:50
Sıfır Noktası
Telaş ve karmaşa
Kan kırmızı gözler, basınç derdim.
Ruhundaki takırtılar aklını baltalar.
Bugün hatırlatıldın.
Bugün ne kadar hayat dolu olduğun dile getirildi.
Senin yıkıntılarının ardında kalan o karanlık kaplı bedeninin dışarıdan nasıl da hala dimdik durduğu anımsatıldı.
Ve sen bir kez daha neden bu hayattan soyutlandığını hatırladın.
Kaosun ve karmaşanın hükmündeki sükuneti ellerinle avuçladın. Ruhuna batarken karmaşası hayatın, sen kendinle barışmak için savaştın.
Dışarıda yatan portrende seni bu savaşta parçalayan şarapneller ve kanından var olma çizimler gösteriyor kendini.
Varlığına ait olanlar ve dile getiremediklerin.
Kazanmak veya kaybetmenin önemi kalmamıştı.
Savaşın bir sonucu olmak zorunda değildi.
Sen sadece,
Ayakların parçalansa da adım atmak,
Ellerin kanasa da tırmanmak,
Gözlerin görmese de güneşe yeltenmek,
Ruhun karanlığındaki okyanusa batsa da yüzmeyi becermek,
Zorundaydın.
Zorundasın.
Varlığının alameti farikası seni yaşamla karşı gelmeye zorlayacak. Yaşamın boyunca eline tutuşturulan anılar ve aklına kazınan hayatlar, ruhunla bütünleşmiş olan düşünceler ve duygular sana eşlik etmek zorunda.
Sen ise kuşandığın bu cephaneyi aklınla fitilleyip kendini de yok etmek pahasına, bu hayatın pahasına,
Karşı bir varoluş,
Dik bir duruş,
Kadim denebilecek kadar ince bir dokunuşla,
Sabit tutmak zorundasın.
Burası senin dengen.
Burası varlığının sıfır noktası.
Burası inançların yüz karası,
Aklının karmaşası,
Ruhunun yarası.
Burası ulaşılmayacak olan benliğinin ta kendisi. Seni bile deşen, göğsüne ağrılar konduran yerin ta kendisi.
Burası anlaşılmazlığın.
Burası dokunulmazlığın, sancıların, savaşların için aklını kuşandığın.
Sıfır noktası.
Burası büyük patlamanın başlangıcı, zamanın akmaya karar verdiği nehrin kendine açtığı yolun başı.
Burası sessizlik. Var olmayı kabul ettiğin anın kendisi.
Takırtılar.
Tıkırtılar.
Lakırdılar.
Savaşlar ve barışlar.
Kaoslar ve çatışmalar.
Duygular ve doyumsuzluklar.
Saflığın sona erdiği zaman.
Ruhunun tökezlediği, aklının yarım kaldığı…
Eksikliği farkettiğin için boşluğunu hissettin.
Kurcalamasan yer etmezdi.
Kanamazdı.
Yaşamla barıştığın tek nokta ölene kadar savaşmaktı. Öleceğin günü bile seçeceğin kadar gururlu bir savaş.
0 notes
Text
01:33, 5 Mayıs 2024
Bir kaç ayda bir, hiçbir şeysizliğin üstüme çöküşünü derince hissederim.
İçimden dolup taşan buhran.
Kelimeler yetmez tabi. Ne zaman yetti? Sessiz ve sakin bir gece, kendimle baş başayım. Hep kendimleydim. Fakat bu gece ayrı bir yalnızlıkla sarılıyorum.
Bundan 6 ay kadar sonra, 30 yaşım 20’lerimden daha yakın olacak.
Kelimelerin ne kadar yetersiz olduğunu tam anlamıyla 2018 yılında, daha on dokuz yaşımda, kadıköyde denize bakan bir bankta konuşup dururken farketmiştim.
Yani,
bilmiyorum.
Dolu dolu yaşadım ben.
İnsanlarla dolu.
İstemediğim kadar çok insanla dolu hem de.
Tabii son bi’ 10 ayım neredeyse böyle değildi.
Bu son birkaç ayda üstüme oturan o hayatı kaçırmışlık hissine çok fazla kapıldım. Fakat nasıl olur? Ben neden dünyayı dibine kadar yaşarken kendimi yaşayamadım? Bir yerlerde bir şeylerin eksikliğini seziyorum ama ne olduğunu bulamıyorum.
Yani, ben derin bir adamdım. Ben yazar olacaktım. Yani ben, imrenirdim eski zamanlara. Mesela, Tevfik Fikret’in evini gördüğümde içim çalkalanmıştı. Bir çocuk gibi. Ya da o zamanlar gezdiğim birkaç müzeyi derince incelerdim.
En son bir müzeye gittiğimde her şeyin yanından geçtim. Hiçbir şey benim içimden geçemedi.
Ben ahşap cumbada Beyoğlu’nu izlerken sigaramı sabah vakti yaktığımda kafamda bir cümbüş dönerdi.
Gözlerimden okunmaz bir sessizlik var şimdi.
Yani baktığında ben naif biriydim. Kavgam gürültüm olmazdı. Ben neden şimdi her şeye büyük bir hiddetle yaklaşıyorum? Neyin tahammülsüzlüğü bu?
Bilmiyorum ki? Kim biliyor? Ben bilmiyorum kendimi daha. Kim neyimi biliyor?
Yaşamak. Yaşamak. Yaşamak. Gündelik sözlerimiz arasında geçecek kadar kaba.
Açıklayamıyorum. Yaşamak nedir tattım. Tadı damağımda kalan bir duyguyla yaşamdan adım adım uzaklaştım.
Ben insanla yakın, dünyayla iç içeydim. Gözlerim dört bir yanımda olup bitenleri gördü. Fakat aynadaki silüetimi bir yere konduramadı.
Kurtarılamaz. Bozuk ve karmaşık.
Kendimle bir şeyler paylaşayım.
Uzun zamandır bir video, birkaç cümle, beni bu kadar derinden yaralayıp, bu kadar derinden etkilememişti.
instagram
Ben yatıyorum, umarım sen de mutlu bir şekilde uyursun.
İyi geceler.
0 notes