ahrazzz
nar-ı ahraz
76 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
ahrazzz · 3 years ago
Text
Gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız, göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır. H. /ERGÜLEN
2 notes · View notes
ahrazzz · 4 years ago
Audio
Hem okuyun hem dinleyin.
Nermin Yıldırım-Paslı Çivi/OT Dergi Sonbahar geldi. Ağır yorganlar misali havalandırılacak yer, Acem halıları gibi tokmaklanacak gök. Bazı yorgun hayvanlar kuyruğu kıstırıp dönerken yuvalarına, bazıları da dışarı süzülecek merakla. Ve biz gölgesine güvenenler, inceldiğimiz yerlerden kopup yaprak dökeceğiz usulca. Nasıl da buruk bitiyor bir şeyler, öbürleri başlarken her defasında coşkuyla. Havada bir veda, havada merhaba. Havada ölmüş şairlerin hiç ölmeyecekmiş gibi yazdıkları şiirlerden sarkan zarif dizeler. Havada hep yarım kalmış bir şeyler. Sonbahar geldi. Havada buğulanan garip hüzzam, senin de içine sirayet etti. Gönlündeki sebebi meçhul gam, ruhun med saatinde köpürerek yükseldi. Mevsim dönümü bahanesine sığındın ve derisinden sıyrılmaya çalışan minik bir hayvan gibi aniden hastalandın. İşten, okuldan yahut gitmen gereken o rutin mecburiyetten böylece kaçtın. En eski, en pejmürde, en tanıdık, en sıcak pijamalarını dünyanın seni incitmesine mani olacak bir zırh misali kuşanıp yatağına saklandın. Sonbahar geldi. Dışarıda gök gürledi ansızın. Bulutların yırtılışını duydun. Yırtılan içerideymiş gibi, elini göğsüne götürdün. Titredin, ürktün, dışarı açılmayan kutular misali kendine sıkı sıkı kapandın. İnsan hemen yadırgar vazgeçtiğini, sen de öyle yaptın. Hiç aldanmamış, hiç sevmemiş gibi korkarak, tiksinerek, yabancılayarak çabucak uzaklaştın. Düşününce aklın almadı hatta, onca zaman, kalbini kırmaya and içmişlerin arasında, kimselere çarpmadan, düşüp yere kapaklanmadan yürümeye nasıl dayanmıştın? Dışarısı cehennem, dedin içinden. Dışarısı cehennem diye, ölümcül bir hasta gibi sayıkladın. Dışarısı cehennemse mesela, hiç incitmemiş, fakat hep incinmiş masum bir melek olduğuna kendini inandırdın. Kendini inandırdın gözlerinin yalan söylediğine. Başka türlü nasıl dayanır ki insan aynalara baktığında, ruhunun çirkinliğine? Sonbahar geldi. Dizlerini karnına çekip rengini, kokusunu hatırlamadığın eski bir zamana sığınmaya çalıştın. Heyhat, zaman sığınabileceğin en son yer. Geçen ve giden bir şeye sığınabilir mi insan? Terk etmek üzere gelmiş birine? Geçmiş çoktan geçti. Hatırlasana, daha önce de defalarca seni terk edip gitmişti. Her güzel anı biteceğini, her sevgiliyi gideceğini, her çocuğu büyüyeceğini bilerek, daha en başından bunun elemini ta içinde hissederek sevmemiş miydin? Vazgeçtiğini yadırgar insan, neyse ki. Peki vazgeçilen, yaşadıkça kanayan bir yaraya benzemez mi? Sahi, sen, dünyaya benden vazgeçti diye düşünmeye ilk ne zaman başlamıştın? Sonbahar geldi. Dışarıda orta yerinden yırtıldı atlas. Sense kapattın kendini kendine, çektin karnını dizlerine ve uslanmayarak yanaştın mazinin gıcırtılı kapısının eşiğine. Zaman ancak bitince güzelleşiyor değil mi? Hayat da öyle sanılır. Hele ki umut tükenince, en güzel günler henüz yaşamadıklarımız değil, çoktan geride bıraktıklarımızdır. En fecisinin bile tortusunda bir parça neşe vardır. Öyle hatırlanır. Hayata ancak yaşadıklarını okudukları gibi değil, olmasını istediğin gibi hatırlayarak dayanırsın. Kendine de öyle. Sonbahar geldi. Bir zamanlar revnakla parladığına inandığın paslı bir çivi olup yatağa çakıldın. Duvarda düzgün duramayan tablolar gibi sarktı üstünden ruhun. İlaçlar, doktorlar, beş yıldızlı tatiller, peşin fiyatına taksitli oturma grupları, iyi gün dostları, yoga kursları, hayatın anlamını yazdım diyen kitaplar… Kâr etmedi hiçbiri, şöyle bir dimdik duramadın. Hep bir yanın eğik kaldı, bu seni çok utandırdı. Sonbahar geldi. İnceldiğin yerden koptun ve kendine söylediğin bütün yalanları döktün önüne. Yenilerini söylemek için yer açtın meşrebince. İçinde sebebi meçhul bir ağırlık. Sonbahar geldi. Biçare ruhun sarkıyor duvardaki paslı çividen. Kuşkusuz daha iyi biri olmayı sen de istemiştin. Daha iyi bir şeylerin parçası ya da. Biliyorsun artık, hayat devam edecek sen de peşinden gideceksin. Peki daha kaç mevsimi o duvardaki pas lekesini büyüterek geçireceksin?
25 notes · View notes
ahrazzz · 5 years ago
Text
Tumblr media
Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
Böyle durumlarda herkes, güçlü bir alışkanlığa, bir tutkuya sığınır: Ayyaş içer, edebiyatçı yazar, yontucu taşı yontar, acısını dindirmek için her biri, en kuvvetli içgüdüsünden medet umar ve gerçek sanatçı, kendi bağlarından şaheserler yaratır. Ama ben, ki zevksiz ve biçare biriyim, ben ne yapabilirim?
Bir tabutta olduğum duygusunu sık sık yaşamışımdır. Geceleri odam küçülüyor, bunaltıyordu beni.
Düşündüm: “Gökte herkesin bir yıldızı olduğu doğruysa, benimki çok uzakta, karanlık ve pek önemsiz bir şey olmalıdır. Belki de benim hiç yıldızım yok!”
Başkasıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım.
Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir. Duvardan doğru eğilmiş, yazdıklarımı oburca yutmak, yok etmek isteyen gölgeme. İşte onun için denemek istiyorum: Birbirimizi ola ki daha iyi tanırız. Uzun zamandır başkalarıyla bütün bağlarımı koparmışım, kendimi daha iyi tanımak istiyorum.
Ne boş düşünce!
Şimdiye kadar tasarladığım haliyle dünya, değerini yitiriyor, geçersizleşiyordu; gecenindi söz; dünyanın yerine gecenin karanlığı hüküm sürüyordu (bana öğretmemişlerdi geceye bakmayı, geceyi sevmeyi).
Butimar;
bir kuştur, deniz kıyısına çöker, denizin bir gün kuruyacagını düşünür, bu tasa yüzünden de su içmez hiç.
“Butimar gibi olan insan daha iyi insandır.”
Onun bu mucizeli suskunluğu, aramıza kristal bir duvar dikmişti. Bu anda bu saatte, bu ebediyette boğuluyordum.
Katran gibi siyah gökyüzü delik deşik eski kara bir çadırı andırıyor, deliklerinde sayısız yıldız parıldaşıyordu.
Lakin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.
Sâdık Hidâyet / Kör Baykuş
Çeviri: Behçet Necatigil
#körbaykuș #sadıkhidayet
4 notes · View notes
ahrazzz · 5 years ago
Text
Tumblr media
Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
Böyle durumlarda herkes, güçlü bir alışkanlığa, bir tutkuya sığınır: Ayyaş içer, edebiyatçı yazar, yontucu taşı yontar, acısını dindirmek için her biri, en kuvvetli içgüdüsünden medet umar ve gerçek sanatçı, kendi bağlarından şaheserler yaratır. Ama ben, ki zevksiz ve biçare biriyim, ben ne yapabilirim?
Bir tabutta olduğum duygusunu sık sık yaşamışımdır. Geceleri odam küçülüyor, bunaltıyordu beni.
Düşündüm: “Gökte herkesin bir yıldızı olduğu doğruysa, benimki çok uzakta, karanlık ve pek önemsiz bir şey olmalıdır. Belki de benim hiç yıldızım yok!”
Başkasıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım.
Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir. Duvardan doğru eğilmiş, yazdıklarımı oburca yutmak, yok etmek isteyen gölgeme. İşte onun için denemek istiyorum: Birbirimizi ola ki daha iyi tanırız. Uzun zamandır başkalarıyla bütün bağlarımı koparmışım, kendimi daha iyi tanımak istiyorum.
Ne boş düşünce!
Şimdiye kadar tasarladığım haliyle dünya, değerini yitiriyor, geçersizleşiyordu; gecenindi söz; dünyanın yerine gecenin karanlığı hüküm sürüyordu (bana öğretmemişlerdi geceye bakmayı, geceyi sevmeyi).
Butimar;
bir kuştur, deniz kıyısına çöker, denizin bir gün kuruyacagını düşünür, bu tasa yüzünden de su içmez hiç.
“Butimar gibi olan insan daha iyi insandır.”
Onun bu mucizeli suskunluğu, aramıza kristal bir duvar dikmişti. Bu anda bu saatte, bu ebediyette boğuluyordum.
Katran gibi siyah gökyüzü delik deşik eski kara bir çadırı andırıyor, deliklerinde sayısız yıldız parıldaşıyordu.
Lakin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.
Sâdık Hidâyet / Kör Baykuş
Çeviri: Behçet Necatigil
#körbaykuș #sadıkhidayet
4 notes · View notes
ahrazzz · 5 years ago
Text
"Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür Hanım."
Şükrü Erbaş/Ömür Hanımla Güz Konuşmaları
4 notes · View notes
ahrazzz · 5 years ago
Text
Bir gülün boynu bükük kaldığında, solduğunda kırmızı bir karanfil,
saklı bir elem kalır bülbülün yüzünde.
Sesine konan şen türküler açtırmaz gülün rengini, yasına ağlar bulutlar kırmadan ince dalları. Tükenir de rüzgarın başına buyruk sesi, konar bülbülün kanatlarına nar gibi kızıl bir acı.
Alaca ağaçların yeni filizlenmiş körpe dalları, tutsak eder karanfilin - gülün ağıdını.
Kim küstürmüş körpe dalları? Açmamış tomurcukları kim dermiş? Bülbülün diline gam şarkılarını kim mühürlemiş ? Kime feryad eder divane bülbül, nasıl da umarsız...
Bir gülün derdinden nasıl da mahsun , aşkını arayan maşuk, annesi yitirmiş kuzu bülbül... Ötme bülbül! Katmer katmer sızlatma yaraları, coşturma suskun çığlıkları... Ötme bülbül! Ötme!
39 notes · View notes
ahrazzz · 5 years ago
Text
Benim dünyamda kötülüklere, riyakarlığa, sahte duygulara yer yok. Kanmış olabilirim oda benim hatam olsun. Kimsenin kalbimi kirletmesine izin vermeyeceğim, ben olmaktan asla vazgeçmeyeceğim ve yine canımı bile bile acıtmak isteyen melek görünümlü kirli yüzlere asla hakkımı helal etmeyeceğim. Devasız kalın! Suyun yandığı öğrendiğimden beridir benim tek ailem kendimim. Nefret bile çok sizlere..
2 notes · View notes
ahrazzz · 5 years ago
Text
Tumblr media
Bir gönül kırgınlığın acısını dindirecek bir yolculuk yapılmadı henüz...
55 notes · View notes
ahrazzz · 5 years ago
Text
Bu çirkin dünyada hala güzelliklerin var olduğuna inanıyor, umutsuzluğumu aydınlık günlerin umudu ile yatıștırıyorum. Çokça ağlıyor, çokca gülüyorum. 🤗 🙏Kendi omuzlarımdan öpüp, kendi gövdeme sarılıyorum. Böyle böyle çiçekleniyor bedenim, ruhum.. 🌹İçimdeki nazlı çocuk sen hiç büyüme, mızmızlan, şımar, en çokta gül.. kalbini taşa dönmesin.😇 Canım kendim sen benim en değerli hazinemsin. ❤️ İyi ki doğdum! Tanrım elime sağlık.. Ismim gibi yaşamayı bana nasip et. 🙏 #29yaș #ağustos
1 note · View note
ahrazzz · 5 years ago
Text
Gelir dalgın bir cambaz. Geç saatlerin denizinden. Üfler lambayı. Uzanır ağladığım yanıma. Danyal yalvaç için. Aşağıda bir kör kadın. Hısım. Sayıklarbir dilde bilmediğim. Göğsünde ağır bir kelebek. İçinde kırık çekmeceler. İçer içki Üzünç Teyze tavanarasında. İşler gergef. İnsancıl okullardan kovgun. Geçer sokaktan bakışsız bir Kedi Kara. Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk. Kanatları sığmamış. Bağırır Eskici Dede. Bir korsan gemisi! girmiş körfeze.
1 note · View note
ahrazzz · 5 years ago
Text
Kendimin ellerinden tutunca,
içimden nehirler gibi akmak geliyor;
Yollara çıkmak, yolculuklara bakmak geliyor.
Geberesiye içip salaş meyhanelerde,
Buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor.
# Yılmaz Odabaşı
1 note · View note
ahrazzz · 6 years ago
Text
Rabbim sana aşığım. Yarattığın her şeye hayranım. Ya kine bürünmüş bir ruha sahip olsaydım nice olurdu halim. Bir çiçeği seyrederken şefkatini hissedebilir miydim? Rabbim kalbimi taşa çevirme, yüzümü kötüye eğdirme, merhametini benden esirgeme, içimdeki merhamet soğumasın. Acıyan köşelerime kokularını sal. İsmim gibi yaşamayı bana nasip et. 🤲
3 notes · View notes
ahrazzz · 8 years ago
Text
"onu haremin bahçesine getirdiler ve yalnız bıraktılar, etrafına bakındı, sadece güller. rogatina dağlarının kokusunu hatırladı birden. kimsecikler yoktu görünürlerde. kendi kendine bir şarkı söylemeye başladı, danslarıyla kendinden geçerken, yukarıdan onu izleyen süleyman'ın hızlanan kalp atışlarından ve nefesinden habersizdi." Can atilla/Hürrem/Gül bahçesi
9 notes · View notes
ahrazzz · 8 years ago
Quote
Günaydın bana geri gelen şiir Bana geri gelen anıt Bana geri gelen kalbim Bana geri gelen kalbimin ayışığı Gözleriyle iyileştiren yaralarımı Kalbim güneşim efendim Günaydın yüreğimin kuşluğu Sürekli kuşluğu Günaydın alacakaranlık Ama nasıl alacakaranlık Bizi yataklardan koparan Dağlara yaklaştıran Dağlara doğru fırlatan Grevlerden grevlere koşturan Yanardağ Alacasıyla anne karanlığıyla baba Loşluğuyla kardeş aydınlıyla abla Kırmızı kırmızı bir karasevda Siyah siyah bir kuş lamba Hız kazanmış kristal camlarla Gelen ve giden İçimizde ve dışımızda Son durak İstanbul İlk durak Ankara
Sezai Karakoç
4 notes · View notes
ahrazzz · 8 years ago
Text
Varamaz elim Ayvasına, narına can dayanamazken, Kırar boynumu yürürüm. Kurdun, kuşun bileceği hal değil, Sormayın hiç Laaaaal… Kara ferman çıkadursun yollara, Yarin bahçesi tarumar, Kan eder perçem
Olancası bir tutam can, Kadasına, belasına sunduğum, Ben öleydim loooy… Elim boş, Ayağım pusu. Bir ben bileceğim oysa Ne afat sevdim. Bir de ağzı var dili yok Diyarbekir Kalesi…
Ahmet ARİF
6 notes · View notes
ahrazzz · 8 years ago
Quote
Kuşlar gelsin hafız Onlara dair kötü hatırası yoktur Gökyüzünün… Onlar intihar nedir, ihanet nedir bilmezler.
Alıntı
7 notes · View notes
ahrazzz · 8 years ago
Text
Güllerin kederi üstüme örtünüyor...😐
2 notes · View notes