#zafer sözleri
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yorgunum...
#yorgunum#şiir#şiirsokakta#şiirsever#şiir sözleri#şiirsokağı#zafer karataş#zafer karataş yorumu#edebiyat#güzel sözler#türkiye
32 notes
·
View notes
Text
Ben göğsümde inanılmaz bir kalp taşıyorum. Çok yıprandı, dağıldı ve bazen bir daha parçalarının bir araya gelemeyeceğini düşündü. Öyle kişilerden öyle sözler işitti ki bu sözleri işittiği için kendisine çok kızdı. Sevmedi kendini, başkası da sevsin istemedi. Başkası zaten sevmedi fakat kendisi, kendisini sevmeyi öğrendi. Zor oluyor ancak zafere doğru ilerliyor. Zaman zaman düşüyor ancak bir şeyin farkında artık. Göğsümdeki kalp zamanında çok hassaslaştı, kırılgan bir camdan farksız hâle geldi. Bıçaklar saplanıyor fakat bıçağı çekip atmak yine benim elimde ve bunun için bir sevgiye, ilgiye, desteğe ihtiyacım yok. Ben ruhu ateşler içinde yanan bir kız çocuğu taşıyorum içimde ve bu kız çocuğu kendine gülümsemeyi öğreniyor. Yolun sonunda bıçakları kalbimden çıkarıp fırlatacak, başı her zamankinden daha dik olacak. Düşe düşe ayağa kalkacak.
21 notes
·
View notes
Text
🎯 Mobbing Bank Türk Fırtınası Kitabı İnsanlık Önünde Türk Ulusunun Haklılığını Savunan Bir Akıl Mahkemesidir 🎯
Bunun ne anlama geldiğini neden bu şekle dönüştüğünü tarihten örnekler vererek anlatmak istiyorum.
Dinciler ve sömürgeci sermaye neden Ortaçağa dönmek istiyorlar?
İlk önce ortaçağ ne? Neler yaşanmış ortaçağda ona bakmak lazım.
İnsanlık tarihinin en karanlık dönemi Ortaçağ, 324’te kilisenin beş kişiyi kara büyü yapmakla suçlayarak, canlı canlı yakmasıyla başlar ve 1216 yıl sonra, kilisenin rönesans’ın gerçek filozofu, bilim adamı Giordano Bruno’yu yine canlı canlı yakmasıyla son bulur...
Brono'yu dört asır sonra anlamış insanlık örneği tarihte varken bugün ülkemizde Mustafa Kemal Atatürk'ün aydınlık devrimlerine karşı emperyalizm destekli tüm ideolojik saldırıların anlaşılması için dört asır mı kaybetmek zorundayız?
İnsanların aydınlatılmasını engelleme çabaları bunun için mi?
Anlam vermek mümkün değil!
Ortaçağda neler yaşandığını kilise denen cadı avcılarının ne tür zulümler yaparak dinin tamamen hükümünü kaybetmesinin önünü nasıl açtıklarını kendileri de biliyorlar.
Bugün ülkemizde dine en büyük zararı vererek din ile aldatmaya dini siyasete alet edenlerin çabaları sebep oldu.
Bruno, doğa, evren ve tanrı konularıyla ilgilenerek kilisenin asla affetmeyeceği suçlar işliyordu...
Ama baskılar sonunda Roma’ya kaçmak zorunda kaldı...
İşlemediği bir cinayetle suçlanınca, buradan da Cenevre’ye gitti.
Bir süre sonra, bazı safsatalara karşı bir bildiri yayınladı, kilise tarafından tutuklandı, aforoz edildi ve ağır işkenceler gördü.
Çok ağır koşullar altında önce İsviçre’ye sonra da Fransa’ya sığındı 1583’te, Oxford Üniversitesinde, Kopernik’in Yeni Evren kuramı konusunda bir dizi konferans verdi..
1585’te Paris’e döndü.
Ne var ki, Paris’te Kiliseler arası barış kavgaya dönüşmüştü.
Bruno bu yeni havaya hiç aldırmadan, katolik kilisesi’nin bağnaz tutumunu acımasızca eleştirdi.
Paris katolik kilisesi’nin egemenliğindeydi; artık Paris’te kalamazdı; Almanya’ya kaçtı...
Burada, “Yüz Altmış Makale” adlı eserini yayınlayarak, bütün dinlerin barış içinde bir arada yaşamaları gerektiğini vurguluyor ve hoşgörüyü savunup bağnazlığı yeriyordu.
Bu sefer de, protestan kilisesi tarafından, “Kabul edilmiş doktrinlere aykırı düşünceler”
taşıdığı gerekçesiyle aforoz edildi...
Engizisyon Bruno’yu felsefeci değil, casus olduğu iddiasıyla yakalayıp zindana attı. Yedi yıl işkence ettiler.Bruno’dan, herkesin gözleri önünde, bilimi lanetlemesini istiyorlardı.
Ama Bruno’ya bunu yaptırabilecek işkence yoktu.
Defalarca kendi kendisine şu sözleri tekrarlıyordu:
”-Dayan.
Mert ol.
Cahillerin yargısı seni tehdit etse bile, fikrinden dönme...
Işığı karanlıktan ayıracak bir yüksek akıl mahkemesi vardır...
Kahramanlar bedenin değil ruhun ölümünden korkarlar...”
Bruno, yedi yıl süren baskı ve işkencelere rağmen, geri adım atmıyor, özür dilemiyor,
“Geri alınacak hiçbir sözüm yok...”
diyordu.
Papa VIII. Clemens sıkıldı ve, “Artık bitirin bu işi,” dedi...
Emir yerine getirildi ve Bruno yakılarak ölüme mahkum edildi...
Yüzlerce Romalı, ünlü bir dinsizin yakılmasını seyretmeye koşuyordu. Papa, 50 Kardinal ve bütün ülkelerden özel olarak bu büyük kilise şölenine (!) gelen konuklar meydanı doldurmuştu..
Romalılar, başına taç yapıp övünmeleri gereken bu büyük insanla alay ediyor, ona küfrediyorlardı. Kalabalıkta biri, “Bruno sevinsene!
Pek yakında, var olduğunu söylediğin dünyalara göç edeceksin,”
diye bağırıyordu.
Bruno, bir odun yığınına çıktı.
Korkusuzca seyircilerinin gözlerinin içine bakıyordu.
Odunlar tutuşturuldu.
Papazlar heyecanla Bruno’nun hiç olmazsa bu son dakikalarda fikirlerinden döneceğini ve büyük bir zafer kazanarak mutlu olacaklarını sanıyorlardı.
Hüküm, yüzüne karşı okunduğunda, Bruno, ”-Ölmemi buyuran sizler, şu anda benden daha fazla korkuyorsunuz...”
diye haykırınca, susturabilmek için ağzına bir askerin mendilini tıkadılar...
Öpmesi için uzatılan haça tükürdü...
Dilini kerpetenle kopardılar ve diri diri yaktılar...
Ağzından ne bir söz, ne bir inilti çıktı...
Bilincini de kaybetmemişti...
Tam 400 yıl sonra, haklı bulunarak heykeli dikildi.
Nereye mi?
Yakıldığı, Roma'nın meşhur “Campodei Fiori” meydanına.
Campodei Fiori, “Çiçek Tarlası” demek, İtalyan gençler her gün o heykeli canlı çiçeklerle, çiçek tarlasına dönüştürüyor, hiç çiçeksiz bırakmıyor..
İşte o Bruno tarihten bize seslenerek aşağıdaki sözleri ile bugün yaşadığımız coğrafyayı tehdit eden dinci zulme ve ona destek olmak için ele geçirmiş tüm işbirlikçi ideolojilere karşı insanlığı uyarıyor ve diyor ki;
“Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır;
Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı.”
Tarih ders almak içindir ders vermek için değil.
İnsanlığını seven bunu iletişim halinde bulunduğu her insana anlatsın ve içine düştüğümüz durumdan bir an önce kurtulalım.
Türk ulusu 1950 yılından bugüne kadar müslüman görünümlü haçlı bir engizisyona maruz kalmıştır.
Aziz Nesin, Uğur Mumcu ve bu uğurda mücadele edenler bu toprakların Bruno'ları olarak haklı çıktılar.
Son yirmi iki yılda yaşanan Ergenekon, Balyoz, 15 Temmuz ve sonrası ile bugün Anayasa değişikliği girişimi aynı çabanın bir parçasıdır.
Roma imparatorluğunun intikamını Mustafa Kemal Atatürk engelini aşamadıkları için alamadılar. Bugün de beyin savaşları komutanın askerlerinin engeline takıldılar ve çırpınıyorlar.
Sermaye ve siyaset çırpındıkça batmaya başladı.
Tek adam yönetim zulmü dinci bir düzeni kurumsal hale getirmek için tasarlandı. Karşı olması gereken veya karşıymış gibi siyaset yapan tüm işbirlikçi oyuncular bugün tek adam rejimini kurumsal hale getirmek için Anayasa yapmak istiyorlar.
Bizim Anayasamız bizim aleyhimize olacak şekilde dinci zulmü yönetim sistemi olarak kabul ettirmeye ve suça ve hukuksuzluğa yasa kılıfla elbise giydirerek kurtulmak istiyorlar.
Tüm siyasi partileri emperyalizm 1950 tarihinden bugüne yönettiği için toplum bugüne kadar bundan sonra da bunu deneyelim yanlısı içine düşmekten kitle imha silahı medya yüzünden kurtulmadığı için bugünde bu didişme bize sömürge yararına kaybettirmeye devam ediyor.
Türk ulusu uyanacak diye sermayenin korkusu bacayı sarmış. Paçaları tutuşmuş. Görüyorsunuz hallerini.
O zaman yetmiş beş yaşını dolduran dinci ve sömürgeci zulmün sonunu getirecek iradeyi ortaya çıkarma zamanı da kapıya dayanmış demektir.
Mobbing Bank Türk Fırtınası kitabı bu sebeple Türk ulusunun insanlık önünde yaşanan zulme karşı bir akıl mahkemesidir.
Kitap nasıl başlıyordu bu insanlık davasının tutarı 1 Türk Lirası olup karşılığında Türkiye Cumhuriyeti ve Türk ulusunun haklılığını savunmak olacaktır.
Çünkü beşeri adalette Türk ulusunun haklarının çalınarak üzerinin örtüleceğini gerçek suçluların hiç suçları yokmuş gibi bir güçlerini koruma çabalarının hukuksuz bir şekilde korunacağını 2015 tarihinde öngördü, tüm uyarıları bu yönde yaptı ve haklı çıktı.
Hiçbir ihbarı hiçbir mahkeme, savcı ve hakim görmedi ve tarihe bu kara leke ile geçtiler.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#giordano bruno#insanlık adına akıl mahkemesi
2 notes
·
View notes
Text
#FETHU'R #RABBÂNÎ
KADERE İTİRAZ ETMEMEK Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutmak, inancı öldürür, tevhid -Allah’ı birleme- nurunu söndürür, tevekkül ve ihlâsı yok eder.Îman sahibinin kalbi, “niçin ve neden oldu” gibi sözleri bilmez. Belki “şundan veya bundan oldu” gibi yersiz lafları da dile getirmez. Bildiği tek şey vardır, o da;“Baş üstüne, hoş geldi, sefalar getirdi!” diye karşılamaktır.* * *Nefis, tümüyle muhalefet safında durur. Durmadan niza çıkarır, daima karışıklık ister. Onun ıslahını dileyen, cihad ehli olsun. Ta şerrinden emin oluncaya kadar. O nefis, şer içinde şerdir. Onunla cihad edersen emin olabilirsin. Neticede göreceksin ki, hayır içinde hayır oluyor. Cihad devam ettiği müddetçe, onu her iyiliğe uyar bulursun. İbadetleri hoşlukla yapmaya koyulur. Ve bu uyarlık mükâfatı olarak şu ilâhî hitap ona gelir:“Ey mutmainne -sakin, Hakk’a uyar- nefis, Rabb’ine dön! O, senden razı; sen de O’ndan hoşnut olarak!” (el-Fecr, 89/27-29)Bu cihad sonunda, nefse itimat caiz olur. Çünkü şerli yönü ıslah olmuştur. Nefsi halkın eline bırakma! Ta ki, manevî pederi İbrahim’e (a.s) nispeti yerinde olsun.O ki, nefsi bir yana atmıştı. Ve herkesten ayrı tutmuştu. Şahsî hevesini söndürmüştü. Boşlukta uçuyordu. Bütün varlığı ile sakindi. Her şey onu ateşten korumaya geliyordu. Ama onun bunlara aldırış ettiği yoktu. Allah’tan başka kimseden talebi yoktu.“O’nun hâlimi bilmesi, bana yeter!” diyordu.Çünkü tam teslim olmuştu. Hakkiyle tevekkül etmiş, Rabb’ın zatına sığınmıştı. İşte bu sığınmadır ki;“Biz ateşe, ‘İbrahim’e yakıcı olma, serin ve selâmet üzere ol!’ dedik.” (el-Enbiyâ, 21/69) mealinde gelen ilâhî fermanın inzaline sebep oldu.Sabırlı kullara, Allah’ın bu dünyada hesapsız yardımı olur. hirette ise sayısız nimetleri… Şu âyet-i kerime sözümüze şahittir:“Sabırlı kulların mükâfatı bol ve hesapsız verilir.” (ez-Zümer, 39/10)Sabırlı kulların bu âlemde çektiği cefa, O’nun gözünden kaçmaz.Siz, bir an olsun O’nun uğruna sabır yolunu tutun; yıllarca ecrini alırsınız. Zaten ömür boyunca “Kahraman” lakabıyla gezen, onu, bir anlık cesaret sonunda almıştır.“Allah sabırlı kişilerle olur.” (el-Bakara, 2/153) Bu oluş, maddî bir terim değildir, manevîdir. Sabırlıyı Allah zafere ulaştırır, yardımını bol eder. Siz sabra devam ettikçe her an yardımcınız O olur. Yeter ki, O’na bağlanmayı ve O’nun varlığına sığınmayı bilesiniz. O’nunla sabredin, O’nunla ayık olun; gaflet uykusundan uyanın.Uyanmayı, ölüm anına bırakmayın; önceden uyanın. Biliniz ki, o anda uyanmanız sizi felâketin kucağından çeviremez. O’nun huzuruna varmadan uyanın. O’nun şedit emirlerini duymadan gözlerinizi açın. Sonra pişman olursunuz; ama ne çare ki, faydasız olur.* * *Kalplerinizi ıslâh etmeye çalışın. Çünkü onun salâh bulması, bütün varlığın salâha ermesi sayılır. Bu mevzuda, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in şu hadîs-i şerifini anlatmak yerinde olur:“Ayık olun, insanda bir et parçası vardır. O iyi olunca, bütün duygular güzelleşir. O fesada uğrarsa bütün duygular iyiliğini kaybeder. İşte o et parçası ‘kalp’tir.”Kalbin salâhı; takva, tevekkül ve bütün işlerde ihlâs sahibi olmakla mümkündür. Fesadı ise; bunların yokluğu ile olur.Kalp, şu bünye kafesinde bir kuş gibidir. Ve bir şişe içinde saklı inciye benzer; hazinede gizli, muteber bir meta gibidir. Bakılacak şey, kafes değil, içindeki kuştur. İçindeki inciye bakılmalıdır, şişeye değil. Hazinedeki muteber nesne dururken, duvarına, kerpicine bakmak neye yarar.Allah’ım, duygularımızı itaatinde kullan. Kalplerimizi marifet nurunla doldur. Hayatımız boyunca yolunda kalmak için bizlere başarı ihsan eyle! Bizleri geçmişteki iyilere kat. Onlara verdiğini bize de nasip et. Onlara zatını vermiştin; bize de ver! Amin!
3 notes
·
View notes
Video
youtube
Zafer Önder Çapulcu Davulcu - Eller Kadir Kıymet Bilmiyor Anne
Sözleri: Rastlarsan gözleri yaşlı yavruna Suçuna bağışla sarıl boynuna Biz bize yaşarken geldik oyuna Eller kadir kıymet bilmiyor Annem Senin kadar kimse sevmiyor Annem
Bir yar için seni terkedip gittim Vicdanıma bir sor ne acı çektim Kendimi ben sana emanet ettim Eller kadir kıymet bilmiyor Annem Senin kadar kimse sevmiyor Annem
Rastlarsan gözleri yaşlı yavruna Suçuna bağışla sarıl boynuna Biz bize yaşarken geldik oyuna Eller kadir kıymet bilmiyor Annem Senin kadar kimse sevmiyor Annem
Ne sevgiler geldi geçti kalbimden Kimse anlamadı garip halimden Senin hasretini duydum derinden Eller kadir kıymet bilmiyor Annem Senin kadar kimse sevmiyor Annem
Rastlarsan gözleri yaşlı yavruna Suçuna bağışla sarıl boynuna Biz bize yaşarken geldik oyuna Eller kadir kıymet bilmiyor Annem Senin kadar kimse sevmiyor Annem
#müzik #şarkı #türkü #canlı #akustik #arabesk #HalitÇelikoğlu #ZaferÖnder #ZaferÖnderÇapulcuDavulcu #EllerKadirKıymetBilmiyorAnne #Annem
Kaynak: https://youtu.be/Ep13w81-yJo?si=fh2uktcpyhBuPxi2
3 notes
·
View notes
Text
Atatürk Sözleri
Bilim, gerçeği bilmektir.Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız.Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.öğretmenler! Cumhuriyet sizden düşünceleri hür, vicdanı hür,irfanı hür nesiller ister.öğretmenler! Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve ordularınızın zaferi için yalnız ortam hazırlar. Gerçek zaferi…
View On WordPress
0 notes
Text
30 Ağustos: Milletin Kaderini Değiştiren Zafer
✍🏻 Orhan Ayber
https://www.gundemarsivi.com/30-agustos-milletin-kaderini-degistiren-zafer/
Türk milletinin tarih sahnesindeki en önemli zaferlerinden biri olan 30 Ağustos, sadece askeri bir başarı değil, bir milletin varoluş mücadelesinin zirvesidir. Anadolu’nun her köşesi bu zaferin hatırasını taşır; dağlar, vadiler ve ovalar, Türk milletinin bağımsızlık aşkıyla yoğrulmuş azminin yankılarıyla doludur.
20. yüzyılın başları, Anadolu toprakları için zor bir dönemdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, Sevr Anlaşması’nın ağır şartları ve işgalci güçlerin ilerleyişi, milletin varlığını tehdit eder hale gelmişti. Tam da bu dönemde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bir direniş destanı yazıldı. 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz, Türk ordusunun fiziksel gücünü ve manevi direncini ortaya koydu. Kocatepe’de bir hilal gibi parlayan Türk ordusu, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliği sayesinde zafere ulaşmıştır.
30 Ağustos Zaferi, milletin umudunu yeniden inşa ettiği, karanlığa karşı direndiği ve bağımsızlık mücadelesinin zaferle taçlandığı gündür. Bu zafer, sadece düşmanı topraklarımızdan çıkarmakla kalmamış, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atmıştır. Türk milleti, bu zaferle tarihine yeni bir sayfa eklemiş, geleceğini kendi elleriyle yeniden şekillendirmiştir.
Her yıl 30 Ağustos’ta, bu büyük zaferi kutlarken, aslında bir milletin yeniden doğuşunu anıyoruz. Bu zafer, bağımsızlığın ve özgürlüğün değerini hatırlatırken, geleceğe olan sorumluluğumuzu da vurgular. 30 Ağustos, yalnızca bir askeri zafer değil, aynı zamanda bir halkın iradesinin ve inancının zaferidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri, milletimizin azim ve kararlılığını özetler:
“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.”
Bu söz, 30 Ağustos Zaferi’nin sadece bir meydan muharebesi değil, topyekûn bir direnişin ve ulusal bilincin uyanışının simgesi olduğunu gösterir. Her karış toprağın vatan kabul edildiği, her bireyin bu mücadelede yer aldığı bir zaferdir bu.
Bugün bizler, bu büyük zaferin mirasçıları olarak, 30 Ağustos’ta bir araya gelip bağımsızlığımızı kutlarken, milletimizin birliğini, beraberliğini ve geleceğe olan inancını da pekiştiriyoruz. Bu inanç ve azimle, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza dek var olacağına olan güvenimiz tamdır. 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun!
“Zafer, ‘Zafer benimdir’ diyebilenindir. Başarı ise, ‘Başaracağım’ diye başlayarak sonunda ‘Başardım’ diyebilenindir.”
Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk
Bu büyük zaferin detaylarını sizlere özenli başlıklarla hazırladım…
Değerli dostlarım bugün sizlere Zafer günlerinden söz edeceğim Tarihimizin En Pırıltılı, En Coşkulu Yıllarından bahsedeceğim.
Sakarya savaşı 22 gün ve 22 gece sürmüştür. Emperyalist güçlerin desteklediği Yunan orduları çok daha donanımlı olmasına karşın savaşı Gazi Mustafa Kemal komutasında Türk ordusu kazanmıştır…
Bu savaş dünya savaş literatüründe “Subaylar savaşı” olarak anılır. Gerçekten hiçbir savaşta bu kadar çok subayın hiç tereddüt etmeden düşmanın önüne atılıp şehitlik mertebesine ulaştığı görülmemiştir.
Ben bu yoruma bir başka görüş eklemek isterim Sakarya savaşının isimsiz kahramanları ise Türk kadınlarıdır.
Sakarya savaşının sonuçları şöyledir (Sinan Meydan’ın yazılarından)
Yunan ordusu maddi ve manevi olarak sarsıldı.
2) Fransa Başbakanı Briand barış yapılmasını istedi.
3) İngiliz Başbakanı Lloyd George Sevr ruhuna veda etmek gerekir dedi. Türk Devleti’ni yok sayan Sevr, tarihin çöplüğüne gitti.
4) İtalya Anadolu’dan çekildi.
5) Bu savaştan sonra TBMM, MUSTAFA KEMAL’e GAZİ ve MAREŞAL unvanı vermiştir…
30 Ağustos Kurtuluş savaşı; Savaş 26 Ağustos saat 05.30’da topçu ateşi ile başladı. İsmet Paşa’nın anılarından “27 Ağustos günü bazı önemli tepeleri zapt etmiştik yunan ordusu bozgun halinde geri çekiliyordu ve Afyon’u işgalden kurtarmıştık.” (Bu yazılarımı Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin belge ve anılarla 30 Ağustos Zaferi yayınından aldım.)
30 ağustos Dumlupınar meydan muharebesi ve kesin zafer:
Gazi Mustafa Kemal Paşa “Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları İlk hedefiniz Akdeniz’dir… İleri!” emrini verdi.
Türk ordusu verilen bu emirle tam dokuz günde hedefe ulaştı. Karşısında düşmana yıkılan yakılan köylere kasabalara rağmen ve koşarak 9 Eylül’de İzmir’e ulaştı. Yiyecekleri bir çorba ve kuru ekmekten ibaretti… Tarih böyle bir destana tanık olmadı olamazdı.
Gazi paşamızın emrini alan kahraman ordumuz, başta süvarilerimiz olmak üzere tüm Anadolu’muzu kurtarır. Yunan ordusu kaçarken geride büyük bir enkaz bırakmıştır. Ordumuz 8 Eylül’de Manisa’ya girer.
Ben Manisa işgal günlerini Çanakkale şehidi eşi olan rahmetli Satı sonra aile soyadını alan Satı Ayber’in anılarından söz edeceğim.
Manisa Mutasarrıfı Giritli Hüsnü’dür. Gerçek bir hain ve Türk düşmanıdır. Bu hain, ülkeden kaçtıktan sonra Hüsniyadis adını almıştır.
İşgalden bir gün önce Manisa halkını istasyona davet etti. Bizler de gittik, istasyon meydanındaki ağaçlarda asılarak idam edilmiş 5 genç delikanlı vardır. O sıralarda Yunan ordusu Manisa’ya trenle gelmek üzeredir. Bu 5 genç mutasarrıfın yanına gelerek “Manisa’mıza Yunan askerini sokmayacağız” dedikten sonra onları adamlarına yakalatıp asan bu hain vali, “Bu olay size ders olsun, Yunanlılar buraya padişahımızın izniyle geliyorlar.” dedi.
Manisa şehri bu hainin yönetiminde 3 yıl kalır. Fakat Yunan ordusu yenilip bozguna uğrayıp kaçarken Hüsniyadis tüm Manisa halkını katletmek ister ve halkı meydanlara toplar. Ancak bazı gençler arabalara yerleştirilen makineli tüfekleri fark eder ve Bütün Manisa halkına Spil dağına doğru koşmalarını önerirler.
Herkes dağlara koşmaya başlar rahmetli babam o zaman 3 yaşlarındadır. Zaman zaman gençler onu kucaklarına alarak yardımcı olurlar. Artık Spil dağının tepesindelerdir ve şimdilik güvendelerdir. Dağ köylerinde Yörükler halka ayran ve yemek ikram ederler ve heyecanlı bir bekleyiş başlar.
Bu arada Süvari kolordumuzun komutanı Fahrettin Altay Paşa Manisa halkının toptan yok edileceği haberini alır ve Yüzbaşı Hüsnü Bey’e en kısa zamanda Manisa’ya ulaşması emrini verir. Dağın tepesinde birkaç gençte dürbün vardır. Ovada bir toz bulutu görürler hiçbir bayrakları yoktur hemen anlaşılır ki bunlar yenilen Yunan ordusu kalıntılarıdır.
Az sonra bir genç avazı çıktığı kadar bağırır “Gazi’nin askerleri geliyor! Bizim askerlerimiz geliyor!” demesi ile birlikte hepimiz kadınlar, çocuklar, yaşlılar, sakatlar sel gibi ovaya doğru akıyorduk ve onlara ulaştığımızda hepimiz ağlıyorduk.
Askerlerimizin çizmelerini öpmeye çalışırken hep aynı uyarıyı alıyorduk.
“Gazi paşamızın emri var yarın İzmir’imizi kurtarmalıyız…”
Bu arada süvari yüzbaşısı Hüsnü Bey, son olarak oradaki Manisalılara, “İçinizde üst düzeyde bir görevli var mı?” diye sorar. Bir İlkokul müdürünü gösterirler ona “Manisa’daki Rumların ordumuzun geldiğini bilmelerine rağmen terk etmeyenleri incitmeyin.” der ve “Gazi paşamızın emridir.” Diye devam eder.
Şimdi sizlerle ilkokul günlerimin anılarını paylaşacağım:
Yer Manisa: Murat Germen ilkokulunda okuyorum. O zamanlar başta Cumhuriyet bayramı olmak üzere tüm milli bayramlar coşkuyla kutlanırdı.
Biz öğrenciler gaziler geçerken başımızdaki öğretmenlerin uyarılarına rağmen cadde kenarına koşar, gazilerimizin geçişlerini çılgınca alkışlardık. Gazilerimizin en önünde Manisa Tarzanı olarak anılan bugün rahmetli olan Ahmet Bedevi yürürdü. Halk onları büyük bir coşku ile alkışlar bazı kız arkadaşlarımız duygulanarak ağlardı…
Düşünüyorum da ne güzel günlermiş o günler!!!
Kurtuluş savaşımızın sonunda Yunanlılar yenilgiye uğrayan tüm komutanlarını idam etti… Kurtuluş savaşı bir destandı. Tüm dünyanın takdirini kazanan bir ülkeyi 100 yıl ileri götüren bir destan…
Gerçi Yunanlılar kadar Türklerin içinde de bu zafere üzülen hainler de oldu; mesela onlardan bir tanesi ismini anmak bile istemiyorum “Keşke Yunan kazansaydı ülkemize laiklik gelmeseydi” demişti…
Peki, aynı Yunanlılar bugün ne yapıyorlar? Şimdi de ABD’nin peşine takılmışlar Trakya sınırımıza yakın bir mesafede üs kuruyor ve küstahça ülkemize meydan okuyorlar.
Bu olay bana şu geçmişi hatırlattı; Lozan görüşmeleri sırasında Lord Curzon, İsmet Paşa’ya aynen şöyle söyledi: “Aylardan beri görüşüyoruz, istediklerimizin hiç birini alamıyoruz ama neyi reddederseniz cebimize atıyoruz ve saklıyoruz. Ülkeniz yoksuldur, yarın gelecek bizden yardım isteyeceksiniz. Para bizde ve” ABD büyükelçisini gösterir “Onda var o zaman cebimizdekileri birer birer önünüze koyacağız…”
Bugüne kadar emperyalistlerin bu beklentileri (ama bugüne kadar) hiç gerçekleşmedi. Ata’mızın yolunda, Türkiye, tarihin en büyük kalkınma hızını yakaladı. Ülkemizde binlerce fabrika kuruldu. Anadolu baştanbaşa demir ağlarla döşendi. Kooperatifçilik ve köy enstitüleri ile müthiş bir kalkınma hızını yakaladık. Ta ki son dönemlere kadar…
Nedenine girmek istemiyorum ama bugün maalesef Lord Curzon’un beklentileri gerçekleşti. İngiliz Savunma Bakanı, utanmadan “Türkiye göçmen ara karargâhı olmalı.” demişti.
Eski saygınlığımızı artık okuyamıyorum dış siyasette.
Ata’mızı yitirdik ancak onun büyük eseri NUTUK hepimizin gönlünde.
Değerli dostlar bugün pırıltılı günlere gittik, kendimi bu haftalık huzur içinde hissediyorum.
Sizler de aynı duyguları hissediyor musunuz?
***
Milli Mücadelemizin Simge İsimlerinden Bazıları:
1. Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Hiç şüphesiz, 30 Ağustos Zaferi’nin baş mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk, Türk milletini bağımsızlık mücadelesine yönlendiren liderdir. Kocatepe’den 26 Ağustos sabahı taarruz emrini verdiğinde, yalnızca bir askerî harekât başlatmamış, bir milletin kaderini değiştirmiştir. Atatürk’ün şu sözü, onun kararlılığını ve liderlik vasfını özetler: “Ya istiklal ya ölüm!” Atatürk, sadece savaşın yöneticisi değil, aynı zamanda milletin umudunu yeniden yeşerten kişiydi.
2. Fevzi Çakmak
Mareşal Fevzi Çakmak, Kurtuluş Savaşı’nın en önemli komutanlarından biridir. Askeri dehası ve kararlılığıyla Türk ordusunun yeniden yapılandırılmasında büyük rol oynadı. Büyük Taarruz sırasında, Batı Cephesi Komutanı olarak kritik kararlar almış ve zaferin kazanılmasında kilit bir rol oynamıştır. Onun dirayeti ve stratejik zekası, savaşın seyrini değiştiren faktörlerden biri olmuştur.
3. İsmet İnönü
İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşı’nın en önemli figürlerinden biridir. İnönü, I. ve II. İnönü Savaşları’nda gösterdiği başarılı savunma taktikleriyle Türk milletinin moralini yükseltmiş ve düşmanı durdurmayı başarmıştır. Büyük Taarruz’da ise Genelkurmay Başkanlığı yaparak, savaşın planlanmasında ve uygulanmasında önemli rol oynamıştır. İnönü’nün soğukkanlı liderliği ve stratejik aklı, zaferin önemli yapı taşlarından biridir.
4. Kazım Karabekir
Kazım Karabekir, Doğu Cephesi’nde Ermenilere karşı başarılı bir askeri harekât yürütmüş, Erzurum ve çevresini düşman işgalinden kurtarmıştır. Bu başarı, Kurtuluş Savaşı’nın diğer cephelerinde de moral etkisi yaratmıştır. Karabekir, aynı zamanda Milli Mücadele’nin siyasi ve askeri temellerinin atılmasında önemli bir figürdür. Onun inancı ve kararlılığı, savaşın kazanılmasında önemli bir rol oynamıştır.
5. Halide Edib Adıvar
Halide Edib, bir yazar ve mücadeleci olarak Milli Mücadele’ye katılmış ve Türk milletinin bağımsızlık savaşında önemli bir rol oynamıştır. İstanbul’un işgali sırasında yaptığı konuşmalar ve yazılarıyla halkı bilinçlendirmiş, Anadolu’ya geçerek Mustafa Kemal’in yanında yer almıştır. Onun en bilinen hikayelerinden biri, Sakarya Meydan Muharebesi sırasında cephede askerlerle birlikte olmasıdır. Halide Edib, sadece bir edebiyatçı değil, aynı zamanda bir direnişçi olarak da hafızalarda yer edinmiştir.
6. Şerife Bacı
Milli Mücadele’nin simge isimlerinden biri olan Şerife Bacı, İnebolu’dan cepheye cephane taşırken can veren bir kahramandır. Zorlu kış şartlarında, bebeğini ve mermileri korumak için verdiği mücadele, Türk kadınının fedakârlığını ve vatan sevgisini simgeler. Şerife Bacı, Kurtuluş Savaşı’nın isimsiz kahramanlarından biri olarak, Anadolu kadınının direnişinin sembolü olmuştur.
7. Rauf Orbay
Rauf Orbay, Kurtuluş Savaşı sırasında milli mücadelenin önemli siyasi figürlerinden biri olmuştur. İlk TBMM Hükümeti’nde Bahriye Nazırı olarak görev yapmış, Lozan Konferansı’na katılmış ve savaşın ardından Cumhuriyet’in ilk denizcisi olarak tanınmıştır. Özellikle Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasında gösterdiği dirayet ve diplomasi yeteneği, onun tarihimizdeki yerini sağlamlaştırmıştır.
8. Ali Fuat Cebesoy
Ali Fuat Paşa, Batı Anadolu’daki Kuvay�� Milliye direnişini örgütleyen önemli komutanlardan biridir. O, Sakarya Meydan Muharebesi’nde gösterdiği cesaret ve askeri beceri ile dikkat çekmiştir. Ali Fuat Paşa, aynı zamanda Batı Cephesi’nde Yunan kuvvetlerine karşı yürütülen mücadelede etkin bir rol oynamış, zaferin kazanılmasında önemli bir katkı sağlamıştır.
Bu önemli şahsiyetler, 30 Ağustos Zaferi’ni mümkün kılan isimlerdir. Her biri, milletimizin bağımsızlık mücadelesine yön vermiş, zorlu şartlar altında büyük fedakârlıklar yaparak zaferin kazanılmasını sağlamıştır. Onları anmak, sadece bir vefa borcu değil, aynı zamanda geleceğe ışık tutan bir görevdir. Bu zaferin ardında yatan insan hikayelerini unutmamak ve gelecek nesillere aktarmak, milletimizin bağımsızlık ruhunu canlı tutmanın en önemli yollarından biridir.
***
Sakarya ve Kurtuluş Savaşımızın Kahraman Kadınları
Büyük önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 1934 yılında “Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını verdiği” zaman Ata’mızın yaşadığı görkemli günlerde ki en büyük devrimi yaşamıştık. Ata’mızın Türk kadınına layık gördüğü bu haklar pek çok Avrupalı ülkelerden önce gerçekleşmiş ve o ülkelerde kadınların aynı hakları almalarına örnek olmuştur. Ata’mızın Türk kadını ile ilgili sözlerinden bazılarını seçtiklerimi sizlere sunuyorum;
— Ey kahraman Türk kadını “sen yerde sürünmeye değil omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın”.
— Dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.
— Kadınlarımız erkeklerden daha çok aydın ve bilgili olmaya mecburdurlar.
—Kadınlarını okutmayan milletler ölüme mahkumdurlar.
— Atatürk devrimi aynı zamanda bir kadın devrimidir, bunda kadınların da örgütlü çabaları etkin rol oynamıştır.
Şimdi şöyle düşünüyorum; Atamızın Türk kadınına verdiği bu destek ve haklar için Sakarya ve Kurtuluş savaşlarımızda, Türk kadınlarının başarılarının rolü olmuş mudur?!.
Kahraman kadınlarımızdan önde gelen bazı mühim örneklerimiz;
1) Nene Hatun; Rus cephesinde ki savaşta önemli görevler üslendi, eline aldığı davulla köy köy dolaşıp halkı savaşa
çağırdı. 1955 yılında ilk anneler gününde yılın anası unvanı verilmiştir.
2) Şerife Bacı; Sakarya savaşında cepheye malzeme taşıyan yürekli kadınımız, aşırı yağmur nedeni ile malzemeler ıslanmasın diye; çocuğunun battaniyesini örten mucize Türk kadını.
3) Halide Onbaşı.
4) Çete Emir Ayşe.
5) Kara Fatma; Yunanlara karşı kadın savaşçılardan kurduğu müfrezelerle büyük zayiat verdiren kahraman kadınımız.
5) Gördesli Makbule; Yunan ordusu ilerler iken, geri çekilen askerlerimize cesaret vermek için ileri atılan ve o anda şehit düşen kahraman kadınımızın hayatıdır.
6) Tayyar Rahmiye.
7) Hafız Selman İzbelli.
8) Hemşehrim (ben annem tarafından demirciliyim), Demirci kaymakamı Etem bey ve eşi Demirci /Simav hattında düşmana karşı büyük başarılar göstermiştir.
Erkeklerimizin büyük çoğunluğu, yıllar boyu süren savaşlardan ya sakat yada şehit düşmüşlerdi ve kadınlarımız Vatan savunmasında hiçbir karşılık beklemeden yiğitçe savaştılar!
Kahraman Kadınlarımıza verilen hiçbir ödülü kabul etmediler. Anne şefkatiyle, Ana Dolu memleketimizi kadınlarımızsız korumak mümkün değil.
Atatürk, Türk kadın kahramanlarımızın bu değerli başarılarından etkilenerek; Dünya’da kadınlarımıza tüm haklarını ilk veren dünya lideri oldu. Kadınımız, Atatürk’ün vermiş olduğu haklarıyla sosyolojik feraha ulaştırırken, önlerindeki tüm engeller kalkmış oldu. Artık, yarınlarını ileriye götürecek analar çocuklarını yetiştirmeye hazırlandı.
Eğer bir gün inanıyorum ki bu ülke tekrar işgale uğrarsa, milli tarihimizdeki gibi yine kadınlarımız savaşlarda öncü olacaklardır.
Son sözüm ise; son yıllarda her gün birkaç kadınımızı katleden alçaklar için ne söyleyebilirim ki!!!
***
Milli Tarihimizin Şanlı Yıldönümlerindeyiz…
Bugünler Ülkemizin çok özel günleri ve onları sırası ile sayarsak;
1) Lozan Zaferi 24 Temmuz,
2) Erzurum Kongresi 23 Temmuz / 7 Ağustos,
3) Hatay ilimizin Anavatana katılması,
4) Türkiye basın özgürlüğü bayramı,
5) Kahraman Türk ordusunun Kıbrıs Zaferi.
Şimdi sırası ile konularımıza dönelim;
Lozan Zaferi 24 Temmuz;
Bu çok değerli zafer genellikle, Türkiye’mizin Tapusu olarak nitelendirilir ve İsmet Paşanın oradaki direnişi çok anlamlıdır. Lozan konusunda çok şey söylenebilir, fakat ben biraz farklı bir konuda düşüncelerimi yazacağım…
Lozan Konferansı aslında iki bölümdür İngilizler Kurtuluş Savaşımızda Rusların ülkemize destek vermesinden çok ciddi kuşku duymuşlardır. Acaba Türkiye Kominist olabilir mi?
Bu nedenle birinci görüşmeler tıkanır ve heyetler ülkelerine geri döner.
Lozan görüşmeleri tıkanınca heyetler ülkelerine geri döndü… Gazi Mustafa Kemal ani bir kararla İzmir‘de
İktisat Kongresini düzenledi….
Bu kongrede; ameleler (işçiler) salonun solunda tüccarlar salonun sağında otursunlar, der… Atamızın bu mesajı hemen İngiltere’ye ulaşmıştır. Çünkü, Atamızın niyeti Avrupa değerleridir; yani Fransız ihtilalinden alıntılardır. İngiltere yönetimi rahatlamıştır… Ve Lozan heyetimizi tekrar davet ederler.
Lozan Zaferi için şunu açıkça ifade etmek isterim ki Atatürk’ün engin kültürü ile Lozan Zaferinin önü açılmıştır. Ayrıca, Osmanlı borçları sorunu da çözülmüştür.
2) Erzurum Kongresi 23 Temmuz / 7 Ağustos 1919;
Bu kongrede alınan tarihi karar;
“Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür parçalanamaz.”
Bu kararın Kurtuluş Savaşımızın şekillenmesinde özel bir rolü olmuştur. İlk kez ele alınan konular ile bağımsızlık arzumuzun eyleme geçişi için yurttaki direnişin birleşmesi yolunda ilk adım olmuştur. O kongreye katılan heyetin önünde saygı ile eğiliyorum ve tabii ki en başta Gazi M. Kemal Paşa’mızın.
3) Hatay ilimizin Anavatana katılması 23 Temmuz 1939;
Günlerden pazar, saat 11.40 Antakya’daki kışladan Fransız bayrağı indiriliyor ve yerine şanlı Türk bayrağı
asılıyor (gönlüm diyor ki o an orada olmak o şanlı bayrağımızın karşısında selam durmak… Ne büyük bir onur!)
Hatay’ımızın anavatana katılışının çok anlamlı gerçek bir öyküsü de var.
Yer Ankara, Mekan Karpiç Restoranı. O anda Fransız büyükelçisi M.Ponceau ve heyeti oradadır. Atatürk, Sabiha Gökçen’i oraya çağırır ve silahını alıp gelmesini ister. Aslında o günlerde Fransızların kafasında Hatayı Suriye ye vermek gibi bir eğilim vardır, bazı sıradan konuşmalardan sonra Sabiha Gökçen tabancasını çeker ve 3 el tavana ateş eder ve bağırarak “Hatay Türk’tür ve Türk olacaktır”der…
Hemen sonra polisler gelir ve paşamız suçlu olarak Sabiha’yı gösterir ve kendisini karakola götürürler… Hemen arkasından Atamızın kız kardeşi Makbule aynı davranışla silahını çeker ve 3 el tavana ateş eder ve “Hatay Türk’tür ve Türk’ün olacaktır” diye bağırır, o da karakola götürülür cezaları 24 saattir.
Ancak mesaj yerine ulaşmıştır, Fransa heyeti Türkiye ile Hatay için savaşmayı göze alamaz ve Hatay 2 yıl sonra ülkemize katılır.
Ulu önderimiz; “Hatay, benim namusumdur orayı mutlaka alacağım.” demişti ve “Kırk asırlık Türk yurdu, düşman elinde esir kalamaz.” diyerek Hatay’ın esir olmasına izin vermeyeceğini dile getirmişti. Hasta yatağında Hatay’ı soruyor ve Hatay için çabalıyordu. Atamız çok hastaydı ve o günü göremedi… Ama 1938’de Hatay da yapılan resmigeçitte, iki askerin sırtına dayanarak resmigeçit bitene kadar askerleri selamladı…
4) Türkiye’de Basın Özgürlüğü Bayramı;
1915 yılında basına sansürün kalkması sonucu alınan bu karar (ayrıca, Osmanlının basındaki politikalarını 1946’da yeniden yürürlüğe sokulmuştu) ile büyük acılar yaşamış olsalar da tüm basın camiasını kutluyorum; başta rahmetli Uğur Mumcu olmak üzere ve yine bugün her türlü baskıya rağmen direnen basın mensuplarını kutluyorum.
5) Kıbrıs Barış Harekatı;
Bu Harekat tamamen adını ansalar da anmasalar da rahmetli Bülent Ecevit’in başarısıdır… Harekatın içeriğine fazla girmeyeceğim bu konularda çok kitaplar yazıldı. Fakat bir önceki İktidar döneminde Türkiye iki kez çıkarma girişiminde bulundu ve her ikisinde de ABD donanması geri çevirdi… O günler yola çıkarken sevdiklerine eşlerine sarılıp şehit düşersek VATAN sağ olsun diyenlerin, ertesi günü Mersin’e geri dönen askerlerimizin hayal kırıklığını tahmin edebilir miyiz!!!
Son sözlerim;
Değerli arkadaşlarım, çok heyecanlı çok coşkulu günlere gittim… Bizim Kurtuluş Savaşımız denilen Kurtuluş Savaşı Destanıdır. Bu destansı savaşı en güzel anlatan dünyaca ünlü vatan şairimiz Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanını okurken insanın gözleri yaşarır.
O günler Atamızın Ya istiklal ya ölüm çağrısına yurt dışında yaşayan onbinlerce gencimiz vatan imdadına koştular; pek çoğu şehit oldu vatanın istiklali uğruna!..
Şimdi bakıyoruz kendi ülkelerindeki savaştan kaçanlar; ister Suriyeli olsun isterse Afgan ülkemizdeler!
Biz vatanı zorda ise, vatan için canını veren insanların ülkesiyiz…
Orhan Ayber
0 notes
Text
Merih Demiral heykeli İzmir"e Yapılacak
İzmir'e Merih Demiral heykeli geliyor! İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi MHP Grup Başkanvekili Bahadır Altınkeser'in, milli futbolcu Merih Demiral'ın heykelinin şehre dikilmesi önerisi oy birliği ile kabul edildi.Görüşülmek Üzere komisyonlara sevk edildi Milli futbolcu Merih Demiral’ın Euro 2024 turnuvasında yaptığı bozkurt işareti sonrası aldığı ceza tepkilere neden olurken İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Bahadır Altınkeser, milli futbolcunun bozkurt yapan heykelinin İzmir’de dikilmesini önerdi. Önerge mecliste oy birliği ile komisyonlara gönderildi. İŞTE O ÖNERGE 2 Temmuz 2024 tarihinde, EURO 2024 Son 16 Turunda A Milli Takımımızın Avusturya ile oynadığı maçta 2 gol atarak tarihi bir başarıya imza atmamızda büyük rolü olan Milli Futbolcumuz Merih DEMİRAL, Türklüğün kahramanlık ve güç simgesi olan Bozkurt işareti yapmıştır. Bu gol sevincimiz ve tarihi galibiyetimiz sonrasında UEFA tarafından skandal bir karar verilmiştir. Bu zor zamanlarda en çok ihtiyacımız olan birlik ve beraberlik ruhunu sağlamamızda çok büyük payı olan tüm Türkiye’yi ve dünyadaki tüm Türkleri sevince boğan Merih DEMİRAL’a 2 maç ceza verilmiştir. Her türlü ırkçılığın, faşizmin, işgal, sömürü ve soykırımın merkezi olan Batı Milli Oyuncumuzu ırkçılıkla suçlamıştır. Oysa ki çifte standart uygulanarak verilen bu kararla futbolcumuza ve ülkemize ırkçılık yapılmıştır. Oysa ki Bozkurt tarihimizin ilk dönemlerinden itibaren, 2200 yıldan beri tarih kayıtlarında vardır. Bozkurt, Türk Kültüründe köklü bir semboldür. Nasıl ki Fransızların sembolü Horoz Rusların Ayı ise Türklerin sembolü de Bozkurt’tur. Hatta dünya basınında Mustafa Kemal ATATÜRK adına “Bozkurt” isimli kitaplar yazılmıştır. Yine aynı şekilde Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Bozkurt figürünün bir çok yerde kullanılmasının emrini vermiştir. İşte bozkurt budur. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün gururla taşıdığı, Büyük Türk Milletinin bağrından çıkan, ilelebet unutulmayacak bir simgedir. Bozkurt Mustafa Kemal ATATÜRK’tür! Bozkurt Türk’ün ta kendisidir! Merih DEMİRAL bu gol sevinci ile hem sahadaki başarıyı kutlamıştır hem de milli birlik ve beraberlik mesajı vermiştir. Avusturya, Almanya başta olmak üzere Türkiye karşıtı Avrupa Ülkelerin baskısıyla, Merih DEMİRAL’A 2 maç ceza veren UEFA, aslında 26 yaşındaki oyuncumuzun Avrupa’daki futbol hayatını bitirmiştir. Ülkemize ve Milli Futbolcumuza uygulanan bu anlamsız yaptırımdan sonra Merih DEMİRAL kardeşimizin yalnız olmadığını göstermek, ayrıca tüm dünyaya birlik ve beraberlik mesajı vermek amacıyla, uygun görülen bir noktaya milli Futbolcumuz Merih DEMİRAL’ın Bozkurt işareti yapan heykelin yapılmasını talep ediyoruz. Dedi. İzmir Büyükşehir Belediyesi Ağustos ayı olağan meclisi gerçekleştirildi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın yokluğunda oturuma Başkan Vekili Altan İnanç başkanlık yaptı. Meclis oturumunda Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Bahadır Altınkeser’in Euro 2024’de bozkurt işareti yapan ve 2 maç ceza alan Merih Demiral’ın bozkurt yapan heykelinin kentin bir noktasında yapılması önerisi mecliste dikkat çekti. KOMİSYONLARA SEVK EDİLDİ İlgili önergenin gündeme alınması oylamaya sunulurken Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ilk olarak el kaldırmadı. Ancak CHP Grup Başkanvekili Zafer Levent Yıldır’ın ‘evet’ oyu vermesi sonrası Başkanvekili Altan İnanç’ın ‘Grup Başkanvekilinin lehte oyu var bu bir anlam ifade ediyor olmalı’ sözleri sonrası yeniden oylama yapılırken CHP’li üyelerin de oyları ile ilgili önerge ilgili komisyonlara sevk edildi. Read the full article
0 notes
Text
CHP lideri Özel'den Buğday mesajı
https://pazaryerigundem.com/haber/177634/chp-lideri-ozelden-bugday-mesaji/
CHP lideri Özel'den Buğday mesajı
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Tekirdağ, Hayrabolu’da Buğday Mitinginde gerçekleştirdiği konuşmada, “2002 yılında 67 milyon nüfusumuz vardı. AK Parti iktidarı geldiğinde, o tarihte 20 milyon ton buğday üretiyorduk. Şimdi nüfusumuz 84 milyon, yine 20 milyon ton buğday üretiyoruz. Ama o günden bugüne 48 milyon ton buğday ithal ettik. Türkiye kendi kendine yeten, kendi karnını doyurabilen bir ülkeyken, şimdi buğdayı bile, samanı bile ithal eden bir ülke haline geldi” ifadelerini kullandı.
TEKİRDAĞ (İGFA) – Buğday Mitingi için Tekirdağ’ın Hayrabolu ilçesinde bulunan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, ilk olarak iktidara sesini duyurmak isteyen çiftçilerin gerçekleştirdiği traktör konvoyuna katıldı. Kendisine kasket hediye eden ve “Bizim sesimiz oldunuz” diyen çiftçilerin ardından söz alan Özel, “Biz, alım fiyatlarını duyduğumuzda Rize’deydik. Rize’de çay üreticisine maliyetin 2 lira altında fiyat vermişlerdi. 19 lira maliyet, 17 lira çay fiyatı. Rize’de isyan vardı. Çay mitingi yapıyorduk. Oradan Adana’ya gittik. İlk buğdaylar orada oluyor malum güneyde. Orada büyük bir isyan vardı. Hatta biz orada halk buluşması diye belediyeye gittik ama bir anda buğday mitingine döndü. O sırada buraya fiyat geldiği ve yavaş yavaş artık burada buğday hasadı başlayacak” dedi.
“BÜYÜK İSYANI DUYDUK”
Özel, “Buradaki büyük şikayeti, büyük isyanı duyduk. Geçen hafta yaptığımız bütün görüşmelerde buğdaya tamam böyle bir fiyat verdiniz ama hiç olmazsa 4 lira destekleme vermeniz lazım, onu da hızlı ödemeniz lazım. TMO’nun bunu mutlaka yapması lazım. Ayrıca önceki dönemlerden silolarda buğday dolu, toprak altında buğday dolu. Bu bütün alışveriş rejimini bozuyor diye söyledik ama kimse oralı olmadı. Biz de bugün sizin sesinizi duyurmaya geldik. Aslında miting alanına doğru geçtik ama burayı kapattığınızı söylenince, ürünlerini yola döktüler, tepki göstermek için. Basını da buraya getirdik. Şimdi hep beraber miting alanına geçeceğiz. Ümit ediyorum. Tüm Türkiye’ye sesinizi duyuracağız. Hakkınızı almanız için mücadele edeceğiz” ifadesini kullandı. Özel, konuşmasının ardından konvoyda bulunan bir traktörü kullanarak miting alanına geldi.
“HARAMDAN VE YALANDAN KORKAN ÇALIŞKAN İNSANLAR”
Özel, mitingde yaptığı konuşmaya, “Hayrabolu’nun, Tekirdağ’ın, Trakya’nın güzel insanları, alnının terini toprağa damlatanlar, o topraktan bereket fışkırtanlar, çoluğunun çocuğunun rızkını kazananlar, haramdan ve yalandan korkan çalışkan insanlar, hepiniz hoş geldiniz” sözleri ile başladı. “31 Mart seçim sürecinde Türkiye’nin dört bir yanındaydık. Tekirdağ’ımıza da geldik. Trakya’mıza geldik. 105 yerde miting yaptık” diyen Özel, “O mitinglerde hep bir tek şeyi söyledik. Gelin CHP’ye oy verin. Gelin Türkiye ittifakına katılın. Türkiye’nin sosyal demokratları, muhafazakar demokratları, milliyetçi demokratları, Türkiye’nin bütün demokratları birleşin ve sesinizi duyurun dedik. Eğer siz, birlikte olursanız, yan yana durursanız, hep beraber olursak bizi kimse yıkamaz, biz kazanırız, biz başarırız dedik. Geldiniz, beraber oldunuz. Omuz omuza verdiniz. Yan yana durdunuz. Sesinizi bütün Türkiye’ye duyurdunuz. Bütün dünyaya duyurdunuz. 47 yıl sonra mavi gözlü Selanik doğumlu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini birinci parti yaptınız. Anneannesi Selanikli, babaannesi Kırçovalı, dedesi Üsküplü bir evladınız olarak hepinizi saygı ile selamlıyorum. Hoş geldiniz” dedi.
“KÖYLÜLERİN İKTİDARINI KURACAĞIZ”
Özel, “Biz demiştik ki bize güç verin, sizi unutmayacağız. 10 bin lira geçinmek zorunda bırakılan emeklinin sesiniz duyuracağız. Asgari ücretine zam yapılmayan işçinin sesini duyuracağız. Ürünü para etmeyen, desteklemelerini, hakkını alamayan, alnının terinin karşılığını alamayan çiftçilerin sesini duyuracağız dedik. 31 Mart’ta sizin bize verdiğiniz güçten, destekten sonra biz asla bir zafer sarhoşluğuna kapılmadık. Dedik ki bu bir zafer değildir. Bu sadece bir vazifedir, görevdir. Belediye başkanlarımız işlerini iyi yapacaklar. Hepsi çok çalışacaklar. Biz çok çalışacağız ve biz bu ülkede bir kez daha halkın iktidarını, CHP iktidarını, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün milletin efendisidir dediği köylülerin iktidarını kuracağız” diye konuştu. Özel, Buğday Mitingi’nde gerçekleştirdiği konuşmasını şöyle sürdürdü:
“SİZİN SESİNİZİ DUYURACAĞIZ”
“Bakın orada ne yazıyor? Bugünlerde birilerinin köylüye al ananı da git demesine bakmayın, siz şanlı bayrağın yanındaki yazıya bakın. Köylü milletin efendisidir. 6 Haziran günüydü, hububat alım fiyatları açıklandı. Fiyatları görünce üretici feryat etmeye başladı. Daha önceden kendisi de Ziraat Odası Başkanı olan, 31 Mart tarihinde kendisine Hayrabolu’nun beş yıl boyunca hizmet etmek için yetkisini verdiğiniz başkanımız bize seslendi. Genel Başkan buraya gel, sesimizi Türkiye’ye duyur dedi. Tekirdağ’da sizin evladınız Candan Yüceer büyükşehir belediye başkanı. Yine çalışkan, gayretli, tarladan gelen çiftçi kardeşim, çok sevgili dostum, sizin evladınız İlhami Özcan Aygun. Partimizi Türkiye’nin değil dünyanın dört tarafında temsil eden, son göreviyle hepimizi gururlandıran NATO-PA’nın Başkan Yardımcısı Sayın Faik Öztrak. Hepsi birden dediler ki Hayrabolu’nun, Tekirdağ, Trakya ve Türkiye’nin dört bir yanındaki buğday üreticisinin sesini duyurmalısınız. İşte çıktık ve geldik. İl başkanımızla, ilçe başkanlarımızla birlikte buradayız. Hepiniz bize sahip çıktınız. Biz sizin sesinizi duyuracağız.”
“BUĞDAY FİYATININ 15 LİRA OLMASI LAZIM”
“Biz bu rakamları duyduktan sonra tam iki hafta boyunca herkesle görüştük. En son geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanı ile yaptığımız görüşmede şunu söyledim. ‘Geçen hafta Rize’de memleketinizdeydim, çaya verilen fiyat 17 lira. Maliyetin 3 lira altında. Buğdaya verilen fiyat 9 lira 25 kuruş. Ziraat odalarının hesapladığı maliyetin 2,5 lira altında. Yarın fındık gelir, üzüm gelir. Diğer ürünler gelir ama çiftçiye bu hesap doğru gelmez. Bu hesap tutmaz. Bu borçlar ödenmez. Bu iş böyle yapılmaz. Çiftçiye bunu yaparsanız bu memleketin beli doğrulmaz dedim. Mutlaka taban fiyatların maliyetlerin çok üzerinde, makul bir karla belirlenmesi lazım. Desteklemelerin zamanında verilmesi gerekiyor.’ Bugün mademki böyle bir taban fiyat açıklandı, hiç değilse kilo başına 4 lira destekleme verilerek, bu fiyatın telafi edilmesi ve buğdayın gerçekten para kazandırması için, çocukları okutması, karınları doyurması, borçları ödemesi için buğday fiyatının 15 lira olması lazım. Bakınız, Türkiye kişi başı yıllık ekmek tüketiminde 200 kilo ile dünya birincisi. Bu bir realite, gerçeklik. Bunun bir sebebi alışkanlıklarımız ama önemli bir sebebi de yoksulluğumuz. Ekmek, garibanın katığı. Ekmek fiyatları bu Türkiye’nin en önemli meselelerinden bir tanesi.”
“48 MİLYON TON BUĞDAY İTHAL EDİLDİ”
“Buğdayın ekim alanları 1998’de 9,8 milyon hektarken, bugün 6,8 milyon hektara geriledi. Yani 25 yıl geçti. Nüfusumuz 25 milyon arttı ama buğday tarımı yaptığımız alan 3 milyon hektar azaldı. 3 milyon hektar alan ne demek? 5 tane Tekirdağ demek. 5 Tekirdağ büyüklüğünde toprağımızda 25 yıl öncesine göre daha az buğday ekiliyor. Oysa nüfus arttı. Boğaz arttı. İhtiyaç arttı. 2002 yılında 67 milyon nüfusumuz vardı. AKP iktidarı geldiğinde, o tarihte 20 milyon ton buğday üretiyorduk. Şimdi nüfusumuz 84 milyon, yine 20 milyon ton buğday üretiyoruz. Ama o günden bugüne 48 milyon ton buğday ithal ettik. Türkiye kendi kendine yeten, kendi karnını doyurabilen bir ülkeyken, şimdi buğdayı bile, samanı bile ithal eden bir ülke haline geldi. 2023 yılında, geçen sene 11,7 milyon ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek buğday ithalatı gerçekleşti. 11,7 milyon ton buğdayı ithal etmek yerine o buğdayı iç piyasadan karşılamak, o parayı size vermek, destekleme yapmayı tercih etseler 5 Tekirdağ büyüklüğündeki alan buğday ekilebilir. Herkes para kazanabilir, memleket de boşu boşuna dünyanın parasını kaybetmezdi. Maalesef Trakya’da tarım geriliyor. Gayri safi milli hasıla içinde tarımın payı AKP geldiğinde yüzde 13,9’du. Oysa bu sene 6,3’e geriledi. Yani esas bütün paradan yüzde 14’ü tarıma giderken, şimdi yüzde 6’sı tarıma gidiyor. Ekmeklik buğdayın taban fiyatını yüzde 12’lik artışla, geçen sene 8 lira 25 kuruştu, 9 lira 25 kuruş yaptılar. Makarnalık buğdayı yüzde 11’lik artışla 10 lira 25 kuruş yaptılar. Arpanın zammı ise yüzde 3,5 ile sadece 7 lira 50 kuruş oldu.”
“TWEET ATARAK FİYAT VERİYORLAR”
“Eskiden taban fiyatları Başbakanlar açıklardı. Tarım Bakanları açıklardı. Benim memleketim Manisa’da gelirdi Tarım Bakanı ya da Başbakan Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal. Allah hepsine rahmet eylesin. Milletin gözünün içine bakardı. Böyle otobüsün üstüne çıkardı. Milletin gözünün içine bakardı ve tütün taban fiyatını açıklardı. Üzüm taban fiyatını açıklardı. Millet beğenirse kasketi alır havaya atardı. Gazeteler havadaki kasketin fotoğrafını çekerdi. Taban fiyat beğenildi kasketler havada diye. Oradan güle oynaya dağılınırdı. Yok fiyat yeterince iyi değilse alırdı çiftçi kasketini yere çalardı. Bu sefer yerdeki kasketin fotoğrafı çıkardı. Fiyat beğenilmedi denirdi. Hafta içinde fiyata ilave düzenleme yapılırdı. Çünkü o günküler devlet adamıydı. Gözünüzün içine bakarlardı. Ecevit bakardı gözünün içine, İnönü bakardı gözünün içine. Fiyatı onlar açıklardı. Şimdi gecenin 11.30’unda tweet atıyorlar. Tweet atarak fiyat verenlerin, mazot yüzde 110 artmışken gübre yüzde 35 artmışken bütün masraflar ikiye katlamışken, buğdaya yüzde 10 zam verenlere ve bunu da tweet atarak söyleyenlere yazıklar olsun.”
“7 ÇEYREK ALTIN KAYIP”
“Bakın geçtiğimiz günlerde, dedim ki bu fiyat üreticiyi güldürmez ağlatır. Tuttu birisi dedi ki bu fiyat iyi fiyat. Para kazandırır. Bu fiyat eskisinden iyi. Ben diyorum 20 yıl önce buğday para kazandırıyordu, o diyor ki hayır. Şimdi Hayrabolu’da gelin bakalım bir hesabı birlikte yapalım. Her hesap şaşar, bir hesap şaşmaz. Hangi hesap şaşmaz? Altın hesabı şaşmaz. Bakın şimdi buradan bütün Türkiye’ye ilan ediyorum ki 2005’te bir ton buğday 9,5 çeyrek altın alıyordu. Hesap ortada. Şu açıklanan fiyatla sadece 2,5 çeyrek altın alabiliyor. Yani bir ton buğdayı koy önüne, içinde yedi tane çeyrek altın kayıp. Her bir Trakyalının, Tekirdağlının, Hayrabolulunun bir ton buğdayın içinden 7 çeyrek altın çaldılar. Alnınızın terini çalanlara, evladınızın rızkını çalanlara ve size bunu reva görenlere yazıklar olsun. Hakkınızı hep beraber arayacağız. Altın hesabından anlamayan, ekmeğe baksın. 200 gram ekmek geçen sene 6,5 liraydı. Doğru mu? Şimdi 10 lira yanı yüzde 54 arttı. Geçen sene 1 kilo buğday satıp, bir ekmek alıyordunuz. Ama artık bir kilo ile bir bardak çay içilemiyor. Geçen yıl bir ton buğday 375 litre mazot alırdı, şimdi bir ton buğday 225 litre mazot alıyor. Bir yılda çiftçinin deposundan bir ton buğday için 150 litre yani 2 depo mazot çalındı. Bir ton buğdayda, 2 traktör deposu mazot kayıptır. Geçen yıl 52 ton buğday satan bir traktör alabiliyordu. Şimdi aynı traktörü almak için 110 ton buğday satmak lazım. 110 ton. Bir yılda gübre yüzde 35, mazot yüzde 109, yem yüzde 49, ilaç yüzde 57 zam gördü ama hükümetimiz size yüzde 12’lik fiyat artışını yeterli gördü. Bunu kabul etmiyoruz. Buna itiraz ediyoruz. Sesimizi hep birlikte yükselteceğiz. Çiftçi örgütleri 11 lira diyor maliyete. Ziraat Odaları Birliği 10 lira 87 kuruş hesap çıkarmış. Aynı hesap. Ancak Toprak Mahsulleri Ofisi dün yaptığı açıklamada buğday fiyatı ile birlikte destekleme de eklense maliyetin altında kalıyor. Bu açıklama çiftçimizle alay etmektir. Bu fiyat kesinlikle 15 liranın altında olmamalıdır. Tarımda kendi kendimize yetiyorduk. Şimdi ithalata muhtaç hale geldik. 2003’te çiftçi sayısı 2,8 milyondu. Bugün 2,3 milyon. AKP döneminde nüfusumuz 20 milyon arttı ama 500 bin yani yarım milyon çiftçi kayıp.”
“MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ”
“AKP döneminde nüfusumuz 20 milyon arttı ama 500 bin yani yarım milyon çiftçi kayıp. Normalde bir o kadar daha çiftçi gelmesi gerekirken o kadar eksilmiş. Bugün Türkiye’nin en büyük sorunu daha önce tarım yapılan 25 milyon hektar alanın, Hollanda devletinin toprakları kadar alanın artık ekilemez, dikilemez hale gelmesidir. Çiftçilerin bankalara borcu bir yılda yüzde 88 artmıştır. Hep beraber görüyoruz ki 670 milyar lira çiftçilerin bankalara borcu vardır. Ortalama çiftçi yaşı 58’dir. Yani gençler artık tarımla geçinemiyor. Gençler gidiyorlar fabrikalara, gençler gidiyorlar madenlere, gençler gidiyorlar hamallık yapmaya. Gençler aç kalmaya, işsiz kalmaya, büyükşehirlere gidiyor. Her dört gençten üçü, gelecek sene fırsatım olursa tarlada çalışmam, fabrikada işe girerim diyor. Ben hepinizi saygı ile selamlıyorum. Sesinizi duyurmaya ve sonuna kadar sizin için mücadele etmeye devam edeceğiz. Hepinizi saygı ile selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Video
youtube
Bu Dere Baş Aşağı - Murat Kurşun ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Erzuru... Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/roDlClf3-yg Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Bu Dere Baş Aşağı - Murat Kurşun ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Erzurum Düğünü) Söz : Murat Kurşun Haluk Ortaç Aranjör : Serdar Erken Studyo : Erken Müzik Mix : Gökhan Erken Masterinğ : Özgür Yurtoğlu Elektro Bağlama : Ümit Cesur Perciyonlar : Mehmet Akatay Yaylı Kompozisyon : Serdar Erken Yaylı Grubu : İstanbul Strings Klavye Solo : Halim Kurşun Trompet : Atakan Gözetlik Vokaller : Candan Akıncı Haluk Ortaç Halim Kurşun Serdar Erken Klip Yönetmeni : Erkan Nas Bu dere baş aşağı Kirpikler kaş aşağı Seversen dengini sev Sevme bir yaş aşağı Başıda yazmalı olsun Burnuda hızmalı olsun Yeşil yeşil gözleri Deli eder sözleri Analar zor doğurur Senin gibi güzeli Başıda yazmalı olsun Burnuda hızmalı olsun Ay parçası bu güzel Boyu selviye benzer Öyle bir huyu varki Adamı deli eder Olursa bu kız olsun Gelsin bana yar olsun Kaynaklarıyla Erzurum Türküleri (*) KAYNAKLARIYLA ERZURUM TÜRKÜLERİ Ezgi Adı: A Güzel Dolan Da Gel Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Muharrem Akkuş - Derleyen: Yücel Paşmakçı - Notaya Alan: Yücel Paşmakçı Ezgi Adı: Acem Ülkesinde Eyleştim Galdım Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: M.Akkuş/A.Sağ - Derleyen: Yücel Paşmakçı - Notaya Alan: Yücel Paşmakçı Ezgi Adı: Acep Bir Karuban Hane Bu Dünya Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Abdurrahman Demir - Derleyen: Mehmet Çalmaşır - Notaya Alan: A.Demirel / M.Çalmaşır Ezgi Adı: Adalardan Çıktım Yayan Yöresi: Erzurum/Pasinler Kaynak Kişi: Cafer Kırmızı - Derleyen: Muzaffer Sarısözen - Notaya Alan: Muzaffer Sarısözen Ezgi Adı: Akça Ferikler İnce Ferikler Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: F. Kaleli/S. Akatay - Derleyen: Muzaffer Sarısözen - Notaya Alan: Muzaffer Sarısözen Ezgi Adı: Al Atta Yeşil Kolan Yöresi: Erzurum/Şenkaya Kaynak Kişi: Selahattin Yetimoğlu - Derleyen: Muzaffer Sarısözen - Notaya Alan: Muzaffer Sarısözen Ezgi Adı: Al İşli Gey Al Eyle Yöresi: Erzurum/Tortum Kaynak Kişi: Hulusi Seven - Derleyen: Nida Tüfekçi - Notaya Alan: Nida Tüfekçi Ezgi Adı: Al Kanlar İçinde Yatan Meleğim Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Ağa Keskin - Derleyen: N. Tüfekçi - Notaya Alan: Nida Tüfekçi Ezgi Adı: Al Mendilim Kaldı Kaya Başında Yöresi: Erzurum/Tortum Kaynak Kişi: Yöre Ekibi - Derleyen: Muzaffer Yönden - Notaya Alan: Ateş Köyoğlu Ezgi Adı: Al Şalım Mavi Şalım Yöresi: Erzurum/Oltu Kaynak Kişi: Zafer Acar - Derleyen: Muharrem Akkuş - Notaya Alan: Muharrem Akkuş Ezgi Adı: Ala Boz Dumanlı Karlı Dereler Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Müslim Abay - Derleyen: Yücel Paşmakçı - Notaya Alan: Yücel Paşmakçı Ezgi Adı: Arabam Mazılıdır Yöresi: Erzurum/Aşkale Kaynak Kişi: Mustafa Günaydın - Derleyen: Mustafa Günaydın - Notaya Alan: Mustafa Günaydın Ezgi Adı: Aras Aras Han Aras Yöresi: Erzurum/Tortum Kaynak Kişi: Akif Budak - Derleyen: Muzaffer Sarısözen - Notaya Alan: Muzaffer Sarısözen Ezgi Adı: Ardahan'dan Gelen Katar Yöresi: Erzurum/Oltu Kaynak Kişi: Ahmet Akbulut - Derleyen: Reşat Kesemen - Notaya Alan: Mehmet Öcal Ezgi Adı: Aşağı Mehlenin Allı Gelini Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Kemal Kırmızı - Derleyen: Talip Özkan - Notaya Alan: Talip Özkan Ezgi Adı: Aşşahdan Gelirem Yüküm Eriktir Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Seyfettin Sığmaz - Derleyen: Muzaffer Sarısözen - Notaya Alan: Muzaffer Sarısözen Ezgi Adı: Ay Ağalar Ay Gız İle Yöresi: Erzurum/Şenkaya Kaynak Kişi: Âşık Erol Ergani - Derleyen: Trt Müzik Dai.Başk. - Notaya Alan: Mehmet Erenler Ezgi Adı: Ay Akşamdan Işığdır Yöresi: Erzurum/Aşkale Kaynak Kişi: Ali Atıcı - Derleyen: Muharrem Akkuş - Notaya Alan: Muharrem Akkuş Ezgi Adı: Ay Aydındır Ayılmaz Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Ali Güler - Derleyen: Mehmet Özbek - Notaya Alan: Mehmet Özbek Ezgi Adı: Ay dahi güneş dahi nurundan Muhammed'in Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Mikdat Kemertaş - Derleyen: Mükerrem Kemertaş - Notaya Alan: Tuncay Kemertaş Ezgi Adı: Aya Bak Nice Gider Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Raci Alkır/Muharrem Akkuş - Derleyen: Alaaddin Seçgel - Notaya Alan: Mustafa Hoşsu Ezgi Adı: Bade İçerler Nazınan Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Ağa Keskin - Derleyen: Nida Tüfekçi - Notaya Alan: Nida Tüfekçi Ezgi Adı: Bağa Gel Bostana Gel (3) Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Mehmet Kılıç - Derleyen: Dursun Ali Özdemir - Notaya Alan: Altan Demirel Ezgi Adı: Bahçayı Bellediler Yöresi: Erzurum/Hınıs Kaynak Kişi: Osman Eldeniz - Derleyen: Ateş Köyoğlu - Notaya Alan: Ateş Köyoğlu Ezgi Adı: Bardağı Koydum Tereğe Yöresi: Erzurum Kaynak Kişi: Yöre Ekibi - Derleyen: Talip Özkan - Notaya Alan: Talip Özkan
0 notes
Link
Ünlü isimlerden Ramazan Bayramı paylaşımları! Ailesini kaybeden Zafer Algöz'ün sözleri duygulandırdı
0 notes
Video
youtube
18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ RESİMLİ MESAJLARI VE SÖZLERİ 2021 🌹 ZAFER, “ZA...
0 notes
Text
İçimizdeki Nazi
Selahattin Çelik
Konu okuyucuya sıkıntı verse de ben dediğimde direteceğim, çünkü Nazizmi bir şekilde yaşıyoruz.
Faşizm (1922, İtalya), Nazizm (1933, Almanya) ve Flanjistler (1939, İspanya), üçü de birbirinin eşdeğeri, emperyalist akımlardır. Faşizm, talancılıktır, işgalciliktir, militarizmdir, özgürlüklere düşmanlıktır. Ama en ayırıcı özelliği, ırkçılığının dozudur. Faşizm ırkları/kültürleri imha hedefi yapar. Şu Hitler’e maledilir: “Yahudiler olmasaydı ne yapardın?” Cevabı: “Yaratır, öyle katlederdim.”
Her emperyalist egemenlikte faşizm vardır
Nazizm Avrupa’da etkin olduğunda, birçok ülke onu izlemiş, faşist parti ve hareketler ortaya çıkmıştı. İngiltere ve ABD’de faşist-ırkçı hareketler, İtalya ve Almanya’dan çok önce boy vermişti.
İngilizler, 1919’da Kuzey İrlanda’ya asker emeklisi ırkçı lümpenlerden oluşan “Black and Tans” isimli katliam birliklerini göndermişti.
ABD’de “Ku Klux Klan”ın tarihi 1865’e kadar gidiyor. Bugünkü Trump’ın babasının Mayıs 1927’de Ku Klux Klan’ın bir saldırısında yer aldığı için tutuklandığı iddiası vardır (The Washington Post, 29.02.2016, Phillp Bump).
Irkçı kardeşlik
Osmanlılar (İttihat ve Terakki), 1915’te bir buçuk milyon Ermeni kattetti. Bu, çağın ilk ve en büyük soykırımı idi. Hitler, 12 milyonluk dünya Yahudi nüfusunun 3 milyonunu öldürmüştü. Ermeniler ise 3 milyondu ve yarısı katledilmişti.
İttihat ve Terakki’nin ırkçı yayılmacı “Pan-Türkist” gibi tezlerinin arkasında Ernst Jäckh gibi Alman ırkçı uzmanlar vardı.
Ermeni soykırımında Almanlar, Türkleri silahla donatmışlardı. Alman subayların denetiminde, İstanbul-Bağdat demiryolu Ermeni transportunda kullanılmıştı.
İşte Yahudi soykırımından önceki Hitler’in sözleri: “Türkler o kadar Ermeni öldürdüler. Dünyadan ses çıktı mı?” Hitler yeni yetmeydi. Kıyımın üstadı Türklerdi.
Kemalistler o geleneği muhafaza ettiler. 1930’larda Kadro dergisi, faşist tezlerle Kemalist ideolojiyi oluşturma çalışması yürüttü. Öyle ki Mustafa Kemal, kafatasçı uzmanlar bile getirtiyordu.
Kemalist ırkçılığın hedefi Kürtlerdi. Kürtler, “Güneş Dil Teorisi”, “Türk Tarih Tezi” gibi ırkçı tezlerin denekleriydi.
CHP, o ırkçı zemin üzerinde kuruldu. Aradan neredeyse bir yüzyıl geçti. CHP halen o tezleri savunuyor. Haliyle ırkçı kelimesini hak ediyor.
Bugün birçok kişi, gazeteci sıfatıyla AKP iktidarına tetikçilik yapıyor, insan tutuklatıyor, hatta ölümlere sebep oluyorlar. 1990’lı yıllarda Kemalist tetikçiler bunu yapıyordu. Bunlardan biri Emin Çölaşan’dı. Kurbanlarından biri şimdi aramızda olmayan Yaşar Kaya idi. Az çok adalet sahibi bir ülkede Çölaşan ve onun gibiler yargılanır, ağır ceza alırlar. Bu pislikler basında asla yer bulamazlardı.
CHP ne yaptı? CHP’li Ankara Çankaya Belediyesi, Emin Çölaşan adına park açtı. CHP, Kürtleri katledenleri onurlandırıyor. Kararı siz verin.
Naziler Türkiye’deki uşaklarına para saçıyorlardı. MHP’nin öncülü olan Çınaraltı, Orhun, Dönüm, Türk Yurdu gibi dergi ve gruplar değil sadece, Kemalist gazete ve gruplar da Naziler’den otlanıyordu.
Hitler Sovyetlere saldırdığında (1941), İsmet İnönü ve generalleri Bakü petrolleri için zafer naraları atıyor, birbirini kutluyorlardı.
Hitler, Kerkük petrolüne de göz dikmişti. Nazilerin büyükelçisi Franz von Papen, 1940’ta Ankara’da Bağdat hükümeti bakanlarıyla ilişki kuruyordu. Bağdat’ta Başbakan Reşit Ali ve generalleri, “Cennette Allah, dünyada Hitler” diyecek kadar Hitlerci idiler. Alman Lawrence, Fritz Grobbe işbaşında idi.
Türk egemenleri kurnaz ve kalleş idiler. Hitler’e uzak durma karşılığında Hatay’ı almışlar, Hitler savaşı kaybedince de ABD yardımlarını almak için savaş açmış, Nazi yanlısı organları sözde kapatıyorlardı.
Türk Nazizmine ne ad vereceğiz?
Tarih nettir: Türk egemenleri hiçbir zaman Nazilerden kopmadılar. Kapıları faşizme her zaman açık oldu.
Saddam’ın katliamlarını kazın. Sosyalist devletlerden destek alan Baas şiddetinin kodları, Bağdat-Nazi Berlin işbirliğine kadar uzanır. Bugünkü Türk iktidarının şiddetini kazın, kökü Kemalist diktatörlük ve İttihatı Terakki’ye uzanır.
Her vesileyle Erdoğan’ın Güney ve Batı Kürdistan’ı egemenlik alanında gördüğünü yazıyorum. Vurgum, bazıların hoşuna gitmiyor. Öyle mi?
Türkiye’de hükümete stratejik öngörülerde bulunan “Yeni Türkiye” isimli bir dergi var. Patronu eski bakanlardan ırkçı Hasan Celal Güzel gözüküyor. “Misak-ı Milli” özel sayısı çıktı (Ocak-Şubat 2017). Önsözü Erdoğan yazmış. Harita da var. Güney ve Batı Kürdistan, Hewler ve Kerkük, hatta Doğu Kürdistan’ın büyük kesimi, Misak-ı Milli içinde gösteriliyor. Fazla söze gerek var mıdır?
Saddam, Enfal’i yaptı. Enfal, soykırımdır. Enfal’in rejisörleri Arap ırkçılarıydı, faşist idiler. Peki 2015-2016’de Kuzey Kürdistan’da olanlar? Enfal değil midir? Ya o vahşetin rejisörü Türkler?
Almanya tepki vermeye başladı
“- 15.07.2016 darbesi, Gülen Cemaati’nin kârı değil (İstihbarat örgütü BND).
Savaşı durduran Öcalan mı terörist, yoksa demokratik muhalefeti susturan, özgürlüklere düşman Erdoğan mı? (ARD, 20.03.2017).
Erdoğan bir İslami cemaat lideridir (yani cumhurbaşkanı değil).
Almanya’ya Nazi suçlaması yapmak, Alman yasalarına göre suçtur. Erdoğan’a karşı ceza davası açılmalıdır”...
Berlin’in asıl problemi Trump’la, yoksa Erdoğan’la uğraşmak işten değil.
Avrupa’daki Kürtlerin, provakasyonlara karşı oldukça duyarlı olmaları gereği ortaya çıkıyor. Dönemin taşkınlıklara tahammülü yok.
1 note
·
View note
Text
30 Ağustos Zafer Bayramı Hakkında Bilgiler, 30 Ağustos Mesajları, 30 Ağustos Sözleri, Mustafa Kemal Atatürk'ün 30 Ağustos Zafer Bayramı Sözleri.
0 notes
Video
Zafer Güler - Fikrim Yok
Sözleri: Nesinden tutsam dünyanın kopmuş gidiyor Güzel gün görmeye canım vadem yetmiyor Yandım yetmiyor
Bahçeler içinde canım ezerler narı Sen o nardan dinle ah ile zarı Ah ile zarı
Yağmur yağar taş üstüne Bir yar sevdim baş üstüne Sensiz gün doğsa gölgem yok
Yağmur yağar gül üstüne Evvel benim gel üstüme Ahirim varmış fikrim yok
Huy benim değil mi tanrım güzel sevmeli Hem güzel sevmeli canım hem dert çekmeli Derdim yetmiyor
Yağmur yağar taş üstüne Bir yar sevdim baş üstüne Sensiz gün doğsa gölgem yok
Yağmur yağar gül üstüne Evvel benim gel üstüme Ahirim varmış fikrim yok
Söz/müzik : Hüsnü Arkan
#müzik #şarkı #HüsnüArkan #ZaferGüler #FikrimYok
Kaynak: https://youtu.be/cVLmoGSQQaE
0 notes
Link
Beraberindeki partililerle Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı önüne giden Özdağ, Konakçı'nın, spekülatif açıklamalar yaparak ön plana çıkmaya çalıştığını söyledi. Konakçı'nın depremin ardından Hatay'daki nüfusa dair açıklamalarının bölgeye zarar verdiğini belirten Özdağ, Hatay'ın 7 bin yıllık Türk toprağı olduğu gerçeğinin tarihi kayıtlar ve uluslararası hukukla sabit olduğunu ifade etti. Özdağ, Konakçı'nın sözlerinin milli güvenlik tehdidi oluşturduğunu dile getirerek, savcıların Konakçı hakkında gereken soruşturmayı yapacağını düşündüklerini anlattı. Basın açıklamasının ardından hazırlanan suç duyurusu dilekçesi savcılığa sunuldu. Dilekçede, Konakçı hakkında "halkı kin ve düşmanlığa tahrik", "görevi sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma", "anayasayı ihlal" ve "Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret" suçlarından kamu davası açılması istendi.
0 notes