#toksinleri
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bitkilerde kardenolid oluşumu inceleniyor
Bitkilerde kardenolid oluşumu inceleniyor
#BitkiBileşenleri, #BitkiBiyokimyası, #BitkiBiyosentezi, #BitkiHücreleri, #BitkiKimyası, #BitkiMetabolizması, #BitkiSavunmaMekanizmaları, #BitkiToksinleri, #BitkilerdeDoğalIlaçlar, #BitkilerdeKardenolidIçerenTürler, #BitkilerdeKardenolidOluşumuSüreci, #BitkilerdeKardenolidSentezi, #BitkilerdeKardenolidler, #DoğalBileşenler, #KardenolidAlkaloidleri, #KardenolidAlkaloidlerinEtkileri, #KardenolidIçerenBitkiAileleri, #KardenolidKaynakları, #ToksinÜretimi https://is.gd/gWPs2C https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/bitkilerde-kardenolid-olusumu-inceleniyor/
Bitkilerde kardenolid oluşumu sürecini inceleyen Jena’daki Max Planck Kimyasal Ekoloji Enstitüsü’ndeki bilim adamları bitkilerde kardenolidlerin oluşumuna yol açan, daha önce büyük ölçüde bilinmeyen biyosentetik yolu araştırıyorlar.
Nature Plants dergisinde yayınlanan bir çalışmada , iki farklı bitki ailesinde bitki steroidlerinin biyosentezinin öncüsü olan pregnenolonun oluşumunu katalize eden anahtar enzimler olarak CYP87A ailesinden iki enzim sunulmaktadır. Bu tür enzimlerin keşfi, tıbbi kullanım için yüksek kaliteli steroid bileşiklerinin ucuz ve sürdürülebilir üretimine yönelik platformların geliştirilmesine yardımcı olacaktır .
Bitkiler, tıbbi açıdan değerli birçok steroid de dahil olmak üzere etkileyici bir dizi metabolit üretir. Bitkilerden elde edilen bu sınıftaki maddelerin iyi bilinen örnekleri kardenolidlerdir. 1785 gibi erken bir tarihte, İngiliz doktor William Withering (1741-1799) kırmızı yüksük otu ve tıpta kullanımı üzerine bir kitap yayınladı .Birmingham 1785).
Deneylerde, bitki özlerinin alınmasının hasta kişilerde idrar akışını arttırdığını ve böylece vücutta su tutulmasını tedavi ettiğini keşfetmişti. Ancak yüksük otu yapraklarındaki etken maddelerin kalbe doğrudan etki ettiğini bilmiyordu.
19. yüzyılın ikinci yarısından bu yana, bitkilerden elde edilen kardenolidler, kalp kası üzerindeki etkilerinden dolayı kalp yetmezliği veya aritmi tedavisinde kullanılmaktadır.
“Kalbin kontraktilitesi üzerindeki etkilerine ek olarak, kardenolidler son yıllarda çeşitli kanserlerin tedavisinde büyük bir başarıyla kullanıldı. Bununla birlikte, bu steroid moleküllerinin insandaki başarısına rağmen, karşılık gelen bitki biyosentetik yolları büyük ölçüde bilinmiyordu . Tıp. Bu nedenle amacımız, bitkilerin bu son derece karmaşık molekülleri tahmin edilen ancak basit öncüllerden nasıl sentezlediğini anlamaktı” diye açıklıyor ilk yazar Maritta Kunert.
Araştırma ekibi, yüksükotu Digitalis purpurea’nın yanı sıra başka bir bitki türü olan kauçuk ağacı Calotropis procera’yı da inceledi. Bu iki bitki farklı bitki familyalarına ait olmasına rağmen, her ikisi de büyük miktarlarda kardenolitler üretmektedir.
İncelenen türler, genomları sıralanan ve birçok gen fonksiyonunun bilindiği model bitkiler olmadığından, proje başlangıçta araştırmacılar için bir nevi “kara kutu” gibiydi; zira ellerinde mevcut veri setleri ya da geri dönecek standart yöntemler yoktu. Açık.
Çalışmanın başlangıç noktası yüksük otu ile ilgili bir tür üzerinde daha önce yapılan bir çalışmaydı; bu çalışma, biyosentezin, bazen “tüm steroid hormonların anası” olarak anılan pregnenolon molekülü yoluyla gerçekleştiğini öne sürüyordu; çünkü testosteron, progesteron ve progesteron gibi tüm ana steroid hormonları, İnsanlardaki östrojenin kökeni pregnenolonun öncüsüne kadar takip edilebilir.
“İki bitki türünün karşılaştırmalı analiziyle kardenolid biyosentezinde yer alan aday genleri belirledik. Bu bitkilerdeki kardenolidlerin yapıları hem örtüşen hem de farklı profillere sahiptir. Bu nedenle bitkilerin genomları hakkındaki bilgilerin, özellikle de hangi genlerin ifade edildiğine ilişkin bilgilerin karşılaştırılması Doğa Bölümü’nde “Bitkilerde Steroidal Özel Metabolizma” proje grubuna başkanlık eden çalışma lideri Prashant Sonawane, “Bu iki bitkide metabolitlerin oluşumuyla ilgili olarak, pregnenolonun oluşumunda yer alan enzimlerin tanımlanmasında çok yardımcı oldu” diyor Ürün Biyosentezi.
Buna ek olarak bilim insanları, ilgilenilen metabolitlerin bitkilerin farklı kısımlarında nerede biriktiğini bile bilmiyorlardı. “Kardenolidlerin dokuya özgü lokalizasyonu, genetik veri setlerinin 13 aday genin seçimine olanak tanıyacak şekilde kullanılması açısından çok önemliydi. Bu veri setlerini farklı bitkilerle karşılaştırmak, daha ileri karakterizasyon için aday genlerin sayısını azaltmamıza yardımcı oldu” diye açıklıyor. Prashant Sonawane.
Son olarak, yüksük otu ve Calotropis procera’da hem kolesterol hem de fitosterollerin pregnenolon’a dönüşümünü katalize eden sitokrom P450 ailesi 87A’nın iki enzimi tanımlandı. Bu, yalnızca uzaktan akraba olan bu iki bitkide kardenolid biyosentetik yolundaki ilk adımdı. Daha da önemlisi bu, sitokrom P450’nin bu alt ailesi için rapor edilen ilk enzimatik fonksiyondur.
Bilim adamları bulgularını, Arabidopsis thaliana model sisteminin bitkilerini daha fazla CYP87A enzimi üretecek şekilde değiştirerek test ettiler. Genetiği değiştirilmiş Arabidopsis bitkileri alışılmadık derecede yüksek seviyelerde pregnenolon biriktirdi.
CYP87A enzimlerinin pregnenolon oluşumuna dahil olduğuna dair diğer kanıtlar, yapraklarında CYP87A enzimleri bulunmayan genetiği değiştirilmiş yüksük otu bitkilerinden geldi. Bu bitkilerde pregnenolon ve kardenolidlerin oluşumu büyük ölçüde azaldı. Yazarlar, özel metabolitlerin incelenmesi amacıyla yüksük otu bitkilerini değiştirmek için ilk kararlı dönüşüm sistemini kurdular.
Araştırma ekibi, kardenolid biyosentezinin ilk enzimatik adımını çözmekten çok uzak. “Farklı bitki türlerinde kardenolidlerin oluşumuna yönelik alt adımlar üzerinde halihazırda çalışıyoruz. Bu biyosentetik yol uzun ve son derece karmaşıktır. En son dizileme, biyoenformatik ve metabolomik yöntemleri birden fazla bitki türüne uygulama yeteneği ile bu sorunu çözmeyi umuyoruz. yakında bu bulmacayı çözeceğiz” diyor Prashant Sonawane.
Bitkiler birçok farmasötik bileşik üretir. Bu doğal ürünlerin çıkarılması hala çok karmaşıktır ve çoğu zaman pek de sürdürülebilir değildir. Max Planck Kimyasal Ekoloji Enstitüsü’nün Sarah O’Connor liderliğindeki Doğal Ürün Biyosentezi Bölümü, tıbbi açıdan önemli fitokimyasalların biyosentetik yollarını açıklamayı amaçlıyor.
Sarah O’Connor , “CYP87A gibi enzimlerin keşfi, biyosentezleri için diğer bitkileri kullanarak yüksek değerli bitki bileşiklerinin sürdürülebilir üretimi için biyolojik platformların geliştirilmesine yardımcı olabilir” diyor.
Kaynak: Max Planck Topluluğu
#bitki bileşenleri#bitki biyokimyası#bitki biyosentezi#bitki hücreleri#bitki kimyası#bitki metabolizması#bitki savunma mekanizmaları#bitki toksinleri#bitkilerde doğal ilaçlar#bitkilerde kardenolid içeren türler#bitkilerde kardenolid oluşumu süreci#bitkilerde kardenolid sentezi#Bitkilerde kardenolidler#doğal bileşenler#kardenolid alkaloidleri#kardenolid alkaloidlerin etkileri#kardenolid içeren bitki aileleri#kardenolid kaynakları#toksin üretimi
0 notes
Text
Yenilebiliraltin - Silver
Yenilebilir altın, yemek süslemeleri ve pastacılık alanında sıkça kullanılan bir malzemedir. Özellikle Hindistan'da altın, özel gün yemeklerinde sıklıkla kullanılmaktadır . Altın yapraklarından yapılan dekoratif pastalar ve süslemeler, yemeklere görsel bir şıklık katmaktadır. Ayrıca, yenilebilir altın yaprakları, pastalar, cupcakes, makaronlar, çikolatalar ve diğer tatlılar gibi yiyecekleri süslemek için kullanılmaktadır. Bu sayede, yemeklerin estetik görünümü artırılarak göze hitap edici bir sunum sağlanmaktadır. Yenilebilir altın, özel davetlerde veya kutlamalarda da kullanılarak, yemeklere daha zarif bir görünüm kazandırır. Yani, yenilebilir altın kullanarak yemeklerinizi görsel açıdan daha çekici hale getirebilirsiniz. Yenilebilir altının kullanım alanları sadece görsel şıklık katmakla sınırlı değildir, aynı zamanda sağlık ve beslenme açısından da değerlidir. Altın, antienflamatuar özelliklere sahiptir ve bazı ilaçlarda romatoid artrit tedavisinde kullanılmaktadır. Ayrıca, altın yemek vücuttaki toksinleri atma konusunda da faydalı olabilir. Yenilebilir altın, ağır metaller içermeyen bir malzemedir ve güvenli bir şekilde kullanılabilir. Bunun yanı sıra, yenilebilir altın, yüksek yağ, protein, vitamin ve mineral içeriğiyle beslenme açısından da değerlidir. Bu nedenle, yenilebilir altın kullanarak yemeklerinizi hem görsel açıdan şık hale getirebilir hem de sağlık açısından faydalar elde edebilirsiniz. Yenilebilir altın, yemek süslemeleri ve sağlık açısından değeri sayesinde popüler bir malzeme haline gelmiştir. Hindistan'da en fazla tüketilen altın ülkesidir ve özellikle özel yemeklerde altın kullanımı yaygındır. Ayrıca, yenilebilir altın ürünlerini piyasada bulmak da oldukça kolaydır. Restoranlar, lüks mekanlar ve ev aşçıları, yenilebilir altın kullanarak yemeklerine şık bir dokunuş katmaktadır. Yenilebilir altın, yemeklerinize zarif bir görünüm kazandırırken aynı zamanda beslenme açısından da değerli bir katkı sağlar. Bu nedenle, yenilebilir altını kullanarak yemeklerinizi daha özel ve göz alıcı hale getirebilirsiniz. Web sitemize ulaşarak bilgi sahibi olabilirsiniz.
141 notes
·
View notes
Text
GÖRMEDİĞİM ATIK BENİM DEĞİLDİR
Dünyada her yıl toplam 350 milyon tondan fazla plastik atık üretiliyor.
Bazı mutsuz ve monoton ruhlar tarafından skiouros teriminin anlamının sadece “gölge-kuyruk” olduğu, ya kuyruğun sahibiyle hemen hemen aynı boyutlarda olduğu ve onu gölgesi gibi takip ettiği ya da kendisinin kabarıklığından, gerçek dışı yumuşaklığından kaynaklandığı iddia edilir. Ancak sincabın dinlenirken ve korkusuzken kuyruğunu her zaman bir şemsiye gibi sırtının üzerinde tuttuğu gerçeği bir yana, o bu dünyadaki güzel kibirlerden birine hayat verir.
Atık doğası gereği, ille de atık olması gereken bir nesne değil. Aslına bakılırsa hiçbir şey değil. Atık algısı bu nedenle göreceli. Atık bir amaca hizmet etmeyen veya artık istenmeyen nesne olarak tanımlanıyor.
Gözden çıkarılmış atık işlenebildiği takdirde ömrünü uzatabiliyor. Atığın döngüselliği onu dinamik kılıyor. Atık endüstriyel toplumların gelişmesinde büyük bir rol oynuyor. Kurduğu uzun zincirle modern dünyanın en belirgin karakteristiğini yansıtıyor.
Tarihin akışındaki tüketici değişimi, modern yaşamda atığın önemini belirginleştiriyor. 18. yüzyıldan itibaren endüstrileşmiş toplumlarda artan tüketimi temsil ediyor. Bu nedenle atık modern toplumların tarihinde gölge-kuyruk olarak adlandırılıyor.
Atık, devasa miktarlarda üretildiğinde nasıl yönetileceği sorusunu doğuruyor. Atık yönetimi karmaşık bir görev olmakla birlikte dünyanın üzerindeki toksinleri temizlemek bir mecburiyet. Atık yönetim tesisleri, endüstriyel toplumların karaciğeri ve modern endüstriyel sistemlerin “sürdürülebilirlik” için sunduğu bileşenlerden biri. Her şeye rağmen etkili bir atık yönetimi için olmazsa olmaz gerekliliklerse fazlasıyla maliyetli. “Ülke ne kadar zenginse bu tesislere yatırım yapacak donanıma o kadar sahiptir,” düşüncesi son derece basit, kitlesel tüketimi kışkırtan uyarıcıların başında geliyor. Oysa atığın hatrı sayılır miktarı limanlara gönderiliyor. Bunun ardındaki mantık ve motivasyon, atığın gemilere yüklenmesinde öncü rol oynayan baskın güçlerin siyasi ve ekonomik temellerinde yatıyor.
Khian Sea ve Koko
Modern dünyanın endüstriyel toplumlarındaki kitlesel tüketimin bir kısmı “Gözden ırak, gönülden ırak” mantığını baskın kıldı. Atığın günlük hayatlarımızı doğrudan etkilemesine gerek yoktu. İstenmeyen bir şey için en kolay çözüm. Toksik ve riskli atık yönetiminde karşılaşılan zorluklar, endüstriyel ülkelerdeki aktörlere atığı gemiyle başka ülkelere gönderme çözümünü adeta altın tepside sundu. Atığın gemiyle sınır dışına yollanmasıyla sorun etkili ve ucuza giderildi. Döngüsü uzayan atık, küresel ekonomi ve siyaset sahnesinde kendine geniş bir yer buldu.
Toksik ve riskli atığın sınırötesi hareketleri, milyar dolarlık bir iş modeli ortaya çıkardı. Güney’de yoğunlaşan küresel ekonomik pazarda güçsüz konumdaki yoksul ülkeler, atığı gözden uzak tutma çözümünde ilk aracı haline geldiler. 1980’lerdeki iki olay, uluslararası manşetlere taşınmasıyla kamuoyunun gündemine oturdu: Khian Sea kargo gemisi pazarlığı ve Koko olayı.
1986’da Pensilvanya’nın evsel atıklarının yakılmasıyla ortaya çıkan 14 bin ton kül, lokal atık artışıyla mücadele etmek zorunda kaldığı için 1984’te tüm atık ithalatını sınırlayan New Jersey’ye dökülmek yerine, Khian Sea kargo gemisine yüklendi ve Bahamalar’a doğru yola çıktı. Yükünün boşaltılması yetkililerce reddedilen gemi bir seneyi aşkın süre kendine yeni bir durak aradı. Atığın 4 bin tonu, gübre olduğu iddia edilerek, Haiti’de bir kumsala döküldü. Greenpeace yetkilileri tarafından bilgilendirilen Haiti hükümeti, atığın geri yüklenmesini istese de Khian Sea çoktan demir almıştı. Geriye kalan 10 bin ton, Filipinler dahil birçok ülkenin atığı reddetmesi nedeniyle 1988’de denize bırakıldı.
Koko olayı ise 1987-1988 yıllarında İtalya’dan Nijerya’nın Koko kentine doğru yola çıkan 3.884 ton toksik atığın inşaat malzemesi olarak etiketlenmesi ve yerel halkın atık Koko’ya ulaştıktan sonra hastalanmasının ardından gündeme taşındı. Araştırmaların sonunda kargonun x-ray atığı, Norveçli Dana Cyanamid’ce üretilen metil melamin, birçok İtalyan üreticiden gelen dimetil ve etil asetat formaldehit gibi toksik atık içerdiği ortaya çıktı.
Hikaye, toksik atıkların Avrupa’da yeni destinasyon bulma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından geminin 1988’de İtalya’ya dönmesiyle son buldu.
Atık ticareti işi ekonomik, politik ve sosyal bakış açılarını birbirine karıştıran karmaşık bir sürece işaret ediyordu ve dünya ölçeğinde sosyoekonomik eşitsizlik uçurumunu derinleştirdi.
1960’ların ortasında yeşermeye başlayan çevresel farkındalıkla odak eninde sonunda “çevresel adalete” kaydı. Yoksul ülkelerin çevresel olarak araçsallaştırılması endişesi 1980’lerin sonuna kadar devam etti. Bu devamlılık ırkçılık, sosyal adalet, insan hakları ve çevrecilik alaşımının bir araya gelmesine, bugün bildiğimiz adıyla çevresel adalet hareketine öncülük etti.
Toksik sömürgecilik söz konusu olduğunda, çevresel adalet hareketi kültürel çeşitlilik temeline dayanan çevresel adaletsizliğin yanı sıra zengin ve yoksul ülkeler arasındaki sosyal ve politik eşitsizliği de gün yüzüne çıkarmayı amaçlıyordu.
Toksik atık ticareti
1970’ler boyunca büyüyen çevresel farkındalıkla uyumlu olarak, küresel toplumun çevre koruma eylemlerinde belirgin bir artış gözlendi. Acil küresel eylem baskısıyla su ve hava kirliliği gibi çok sayıda olay basında yer buldu. Daha önce düzgün şekilde denetlenmeyen toksik atıkların ticareti konusu, sadece çevreyi değil insan sağlığını da korumak adına önemli bir meseleye dönüştü. Çevresel adaletsizliğin temel sosyal haklardan mahrumiyeti artırdığı ve ülkeler arasındaki uçurumu derinleştirdiği gerçeği iyice netleşti.
Toksik ve riskli atıkların gelişmekte olan ve endüstrileşmiş ülkeler arasındaki ticareti, elbette adil koşullar altında gerçekleştirilmiyordu. Dünyanın bölüştüğü finansal pozisyonlar, zamanın başlangıcından beri zaten asimetrikti.
Temelleri 1970’lerde Bretton Wood sisteminin çökmesiyle atılan 1980’ler resesyonu, ekonomik resmin ana karakterini oluşturuyordu. Resesyon daha az endüstrileşmiş bölgelerde devasa bir borç krizi olarak karşılık buldu. Bu krizden çıkış yolunun taşlarını da ABD Hazine Bakanlığı, IMF ve Dünya Bankası neoliberal yaptırımlarla döşedi. Sadece borç krizine değil, bölgesel ekonomik farklılıklara da çare olacak Washington Konsensusu, 1990’lı yıllara gelindiğinde eşitsizliği, çevresel hasarı ve sosyoekonomik yankıları artıran bir paradoksa dönüşmüştü.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)’nca 1989’da hazırlanan Basel Sözleşmesi, riskli atıkların sınırötesi hareketlerini kontrol etme ve bu hareketleri düzenleme tartışmasını 116 üye ülkenin dikkatine sundu. Konferans uluslara atıklarını yönetmeleri için harekete geçme çağrısının yapıldığı ilk resmi girişimdi.
Gelişmekte olan ülkelerin bu gibi atıklardan korunmasını, gelişmiş ülkelerin bu ticaretten sorumlu tutulmasını amaçlıyordu. Sözleşme, toksik atık ticaretinin sınırlandırılması açısından bir köşe taşı niteliğindeydi. Atık sömürgeciliği, bir kavram olarak ilk kez dillendirildi ve kayda geçti.
Sömürgeciliğe sömürgecilik demek
Çoğunlukla hükümetler ve sivil toplum kuruluşları aktörleri tarafından kullanılan “atık sömürgeciliği” kavramı, aralarında elektronik atık, kalıcı organik kirletici, endüstriyel atık, yetkisi alınmış gemiler, kentsel katı atık, radyoaktif atık ve diğer atıklar olmak üzere çeşitli zehirli ve riskli atığın sınır ötesinde imha edilmesi anlamında kullanılıyor. Bu kullanım, kardeş kavramlar da doğuruyor. Çöp emperyalizmi, toksik kolonyalizm, nükleer kolonyalizm ve toksik terörizm, her zaman ayrıcalıklı ve varlıklı bölgelerdeki atığın daha düşük ekonomik statüye sahip bölgelerdeki sınırötesi hareketlerle ilgili.
Ancak atık sömürgeciliği atığın kolonyal merkezlerden çevreye ihracatının ötesine geçerek merkezleri olabildiğince güçlendirmeyi amaçlıyor. Sömürgeciliğin –yerleşimci, çıkarıcı, içten ve dıştan olmak üzere– pek çok formu olsa da hepsi tek bir ortak paydada buluşuyor: Sömürgecilik, yerleşimcinin kendi amaçları doğrultusunda o karaya erişimini garanti eden hakimiyet sistemi. Bu her zaman yerleşmek için bir arazi veya çıkarmak için su haklarına sahip olmak anlamına gelmiyor. Karayla ilişkili kültürel tasarımlar ve semboller moda için erişime açılabiliyor. Boru hatları, hava hareketleri ve gemi rotaları ile kara, kirletilecek bir çukura dönüşmeye başlıyor. Sömürgecilikte esas motivasyon din, etnisite, uygarlık yarışı değil, sınıra erişimdir. Bölgesellik, yerleşimci sömürgeciliğin en belirgin ve küçümsenemeyecek bileşenidir. Nerede olduğu fark etmeksizin, bir karayı çukur olarak kullanmanın kökleri sömürgecilikte aranmalıdır. Kirliliğe sınır koymak sömürgeciliktir, çünkü belli miktarda kirliliğin o karaya bırakılmasına izin verilmiş demektir. Atığın ve toksik maddelerin o karada yaşayan yerli halka verdiği zarar sömürgeciliktir. Plastikten ve kağıttan gözden çıkarılabilir şeyler yaratmak için o karanın petrol ve doğalgazını kullanmak sömürgeciliktir. Geridönüşüm, yakma gibi yöntemlerle atığın icabına bakmak adına o karayı kullanmak sömürgeciliktir.
Kolonyal bir yanılsama: Geridönüşüm
O dönem için görece yeni bir konsept olan geridönüşüm endüstrisi, Basel Sözleşmesi’nde bir açık buldu. Geridönüşüm atıkları anlaşmaya dahildi, ancak geridönüştürülecek şeylerde “geridönüştürülecek atık” etiketinden sakınılabilirdi. Örneğin kullanılmış pillerin, eğer halen kullanılabilirlerse veya parçaları kullanılabilir durumdaysa, atık olarak etiketlenmesine gerek olmayabilirdi. Varış noktasına ulaştığında, seçili parçaların geri dönüştürmek için ayrıştırılması sırasında ortaya çıkacak toksik atığın geridönüştürülemeyecek veya verimli şekilde yönetilemeyecek olması gibi boşluklar, Basel Sözleşmesi’ni toksik atıkların sınırötesi hareketini sınırlamaktan uzak tuttu. Hattâ ticaret süreci daha da ilerledi.
Çöpünün geridönüştürülebilir olduğunu bilmek insanı ürettiği atık hacmi konusunda vicdanen rahatlattı ve onun atığı anlama konusunda mucizevi bir düşünce biçimi geliştirmesini sağladı. Küresel Kuzey’deki insanlar, bir şeyleri uzağa atabilmeyi doğal karşılamaya başladı.
Uzak, ikinci bir düşünceye yer bırakmaksızın ahlâki hayal gücünün sınırlarının çok ötesinde, adeta efsanevi bir yerdi. Oysa “uzak” diye bir yer yoktu. Sadece ötekilerden daha az önem atfedilmiş yerler ve insanlar vardı.
1950’lerde kitlesel pazarı istila eden plastiklerin cazibesi dayanıklılığıydı. Dirençliydiler ve uzayabilen zaman döngüleri boyunca biçim değiştirmeyeceklerdi. Doğada çözünmeleri 500 yılı bulabiliyordu. Burada geridönüşüm devreye girdi. Oysa pek çok geri dönüştürülebilir şey, yanlış kutuya veya yemek atıklarıyla birlikte atıldığında bozulmaya uğruyor. Bozulma, devasa balyalar halinde toplanmış maddenin geri dönüştürülmesini engelliyor. Her madde her tesiste işlenemiyor. Dahası, toplanan plastik pipet ve çatal-bıçak, yoğurt ve al-götür kapları gibi nesneler düşük kalitede oldukları için çoğunlukla geri dönüştürülemiyor. Onlar ya yakılıyor ya boş arazilere dökülüyor ya da okyanusa bırakılıyorlar. Yakma işlemi kimi zaman enerji üretmek için kullanılsa da atık tesisleri toksik emisyonlarla ilişkilendiriliyor. Araziler karbondioksit, metan, uçucu organik bileşik ve diğer riskli kirleticilerin havaya salınmasını sağlıyor. Okyanuslarda plastik adaları oluşuyor. İnsanların aşırı hızlı tüketiminin sonucu olarak yönetilmesi imkânsız boyuta ulaşan plastik atığın ne yapılacağı konusunda gözler elbette uzaklara çevriliyor.
1980’lerden itibaren Çin dünyanın gözden çıkardığı şeylerin neredeyse yarısının geri dönüşümünü üstlenmişti, çünkü üretim sektöründe patlama gerçekleşiyordu ve onu beslemek için bu şeylere ihtiyacı vardı. 2016’da sadece ABD’den Çin’e 16 milyon ton plastik, kağıt ve metal taşındı. İşin aslı, bu karışık geri dönüştürülebilir maddelerin yüzde 30’u aslında geri dönüştürülemediği için o karanın da uzaklarına bırakıldı. Öyle ki her sene yaklaşık 1,5 milyon ton plastiğin ömrü Çin’in okyanusa bakan kıyılarında son buluyordu. Dünyanın en iyi geri dönüştürücüleri ile en büyük plastik atık ihracatçıları arasındaki bağ bu sayede gün yüzüne çıktı. Geridönüşümün marka yüzü İngiltere, plastik atığının yüzde 61’ini uzağa gönderiyordu. Dünyanın en geridönüşümcü ulusu tacını takan Almanya, Avusturya, Güney Kore ve Galler’in karışık plastik ihracatının yıllık boyutu bir milyon tonu buluyordu. 254 milyon euroluk değerle diğer tüm AB ülkelerini geride bıraktılar. Tahmin edilen, toplanan tüm atığın sadece üçte birinin ülke içinde geri dönüştürüldüğü veya yakıldığıydı.
Onlarca yıl süren bu ticaret, 2018’in ilk gününe uyanıldığında son buldu. Dünyanın en büyük geridönüşüm pazarı olan Çin, artık kapılarını kapatmıştı. Ulusal Kılıç Operasyonu politikasıyla 24 tip atığın ülkeye girişi yasaklandı. Yine de bütün bu atığın bir yere gitmesi gerekiyordu. Atık yönetiminin çok kârlı bir endüstri olması, onu diğer ülkeler için cazip kılmaya devam etti.
Kuzey’in radarında artık Türkiye ve Vietnam vardı. ABD ise kendine Vietnam, Malezya ve Tayland’ı seçti. Sadece 2018’de 68 bin konteyner plastik atık gönderildi. Bu ülkelerin de plastik atık ithal etmeyi yasaklamasının ardından yeni rota arandı: Kamboçya, Bangladeş, Gana, Laos, Etiyopya, Kenya ve Senegal. Ucuz işgücü ve gevşek çevre politikaları ile yılda 1 milyon ton plastik atık. Diğer yanda kirletilmiş sular, ölü ekinler, solunum yolu hastalıkları ve örgütlü suçlar.
Alüminyumu geri dönüştürmek kârlı ve çevreyle barışık bir işlem. Bir tenekeyi geri dönüştürülmüş alüminyumdan üretmek onun karbon ayak izini yüzde 95 azaltıyor. Söz konusu plastik olduğunda durum bu kadar basit değil. Pek çoğu sürecin pahalı ve karmaşık olması ve son ürünün daha düşük kalitede çıkması nedeniyle geri dönüştürülemiyor. Karbon azaltma faydası da henüz net değil. Onları bir yerden bir yere transfer etmeniz, yıkamanız, ince ince kıymanız ve eritmeniz gerekiyor. Bu da çevresel etkiyi en aza indirme motivasyonuyla yapılan geri dönüşümün kendisine çevresel bir etki yüklüyor. Bu nedenledir ki okyanustan toplanmış plastik şişelerin geri dönüştürülmesiyle üretilmiş spor ayakkabı projesi açık bir yalan. Projenin hayata geçirilmesi için sıfırdan üretilen plastik şişeler geri dönüştürüldü.
Broni we wu yani ölü beyaz adamın kıyafetleri
Endüstri dışı geri dönüşümle elde edilen ürünlerin bir daha geri dönüştürülemeyeceği gerçeği bir yana, söz konusu atık sömürgeciliği olduğunda kendini en iyi aklayan endüstrilerden biri de moda. Sadece ABD her sene yaklaşık 12 milyon ton tekstil atığı üretiyor. Hızlı moda markalarının 48 saatte ürettiği kıyafeti bugünün teknolojisiyle geridönüştürmek için 24 sene geçmesi gerekiyor. Günümüz endüstrisinde kıyafetlerin yüzde 69’u polyester ve naylon gibi petrol bazlı hammaddelerden üretiliyor ve çoğu geri dönüştürülmez, doğada çözünmeleri ise 200 yılı buluyor. Tekstilden tekstile geri dönüşümün oranı yüzde %1 bile değilken H&M’in 10 yıldır yürüttüğü “Döngüyü Kapatalım” kampanyasıyla geri dönüştürülmek üzere kupon karşılığı topladığı kıyafetlerin akıbetinin ne olduğu sorusunun cevabı elbette üçüncü dünya ülkelerinde aranmalı.
Sömürgecilik yıllar içinde moda endüstrisini şekillendirmede de kilit rol oynadı. İkinci el kıyafet ihracatı düşük gelirli ülkelerin ekonomisini canlandırmaya yardımcı olacak bir yöntem olarak konumlandırılırken aynı zamanda aşırı üretim ve aşırı tüketim başlıkları üzerindeki yükün boşaltılması için elverişli bir yoldu. Gana’da Batılı kıyafetlere olan talep ilk kez Birleşik Krallık’ın sömürgeci yönetimi altında ortaya atıldı. Afrika ulusu 1950’lerin sonunda bağımsızlığını kazandığında ABD’li iş insanları ikinci el kıyafetleri ihraç ederek kazanç elde etme fırsatını gördü.
Gana’nın Akra kenti, Batı Afrika’nın en büyük ikinci el pazarı Kantamanto’ya ev sahipliği ediyor. Burası 3 binden fazla tüccarın tasarımcılarla bir araya geldiği buluşma noktası. Kantamanto’ya her hafta konteynerler içinde yaklaşık 15 milyon kıyafet geliyor. Tüccarlar, girişimciler ve tasarımcılar pazardan yüksek fiyata satabilecekleri veya ileri dönüşümle yeni parçalar elde edebilecekleri kıyafetler için bu adreste toplanıyor. İçeriklerini bilmeden para yatırdıkları balyalar, zaman içinde kaliteleri gittikçe düştüğü için yeniden kullanılamayacak durumda olan kıyafetlerle dolu. Yatırım yapmak ailelerini güvence altına almaları, aracıların ödemelerini yapmaları ve borçlarını kapatmaları için çoğu zaman riskli. Yine de ayda 20-30 milyon arasında kıyafetin ömrü yıkama, onarma, boyama, ütüleme, dikme ve ileri dönüştürme gibi adımlarla uzatılıyor, Gana pazarına kazandırılıyor.
Kantamanto’ya gemiyle gönderilen kıyafet balyalarının yüzde 40’ı doğrudan arazilere gönderilerek şehrin uzaklarında kıyafet dağları oluşturuyor. Karşı konulmaz yoğunluktaki atığı ve düzensiz boşaltımı denetim altında tutmak için araziler ateşe veriliyor. Zaman zaman 11 ayı bulan yangınlar havaya koyu renk duman ve toksik gazlar bırakıyor, ekinleri ve Old Fatima gibi çevre mahalleleri zehirliyor.
Sonu yakılmak olmayan kıyafetler kendilerini şehrin kanalizasyon sisteminde buluyor. Muson yağmurları zamanında kıyafetler barikatları taşkınlara, yoğun sivrisinek istilasına, dolayısıyla hastalıkların yayılmasına neden oluyor. 2014’te kötü atık yönetimi ve temiz suya erişim sıkıntısı nedeniyle patlayan ve 243 insanın hayatını kaybetmesine neden olan kolera salgınının nedeni, atık sömürgeciliğinde aranmalıdır.
Şehrin ötesinde, okyanusta ise farklı bir felaket yaşanıyor: Deniz biyoçeşitliliği yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Parçalanan kıyafetlerin ve elyafın birbirlerine eklenmesiyle oluşan kıyafet dokunaçlarının uzunluğu 10 metreye ulaşıyor. Okyanus mikroplastikle dolu ve sualtı yaşamı sona ermek üzere. Hiçbir şey şans eseri gerçekleşmiyor. Satın aldığınız ama yine de çok hoşunuza gitmeyen o gömlek. Delindiği için gözden çıkardığınız o tişört. Size artık kötü anlar hatırlatan o pantolon. Hepsi birbirine dolanmış. Döngü kapanmış.
Atığımızı isteyen onlar değil, onları oraya göndermek isteyen biziz
Gölge-kuyruk sincabın lâneti midir bilinmez, ancak atığın insanın kibri olduğu bir gerçek. Atık ticareti Kuzey ile Güney arasındaki bir eşitsiz ve adaletsiz dinamikler yanılsaması.
Atık sömürgeciliği mevcut dünya düzenini pekiştiriyor, uluslar arasındaki ekolojik, sosyal, ekonomik ve politik eşitsizlikleri belirginleştiriyor.
Atığın gelişmiş ülkelerden gelişmekte olanlara gönderilmesi (atık yönetimi kapasitesinin ve altyapının verimsiz olması nedeniyle) giderek artan atığın yönetilememesi gibi mücadele alanları açıyor.
Tüm bu koşullar altında insan ve çevre sağlığının şiddete maruz kalması kaçınılmaz hale geliyor. Dolayısıyla çevrecilik ve çevresel düzenlemeler, sömürgeciliğin yeni boyutuna karşı geliştirilmiş yeni bir direniş formuna bürünüyor.
Çevresel adalet ulusları bu şiddetten koruma amacı taşıyan anti-sömürgeci direnişi sembolize ediyor.
Zeynep Özar Berksü
2 notes
·
View notes
Text
Soğuk duş almanın faydaları nelerdir?
https://pazaryerigundem.com/haber/206737/soguk-dus-almanin-faydalari-nelerdir/ -
Soğuk duş almanın faydaları nelerdir?
Soğuk duş almanın bazı potansiyel kardiyolojik faydaları hakkında Kardiyoloji Uzmanı Dr. Muharrem Arslandağ konu hakkında bilgiler verdi.
İSTANBUL (İGFA) – Soğuk duşların kardiyovasküler sağlık için çeşitli potansiyel faydaları olabilir, ancak bireysel tepkilerin değişebileceğini unutmamak önemlidir.
İyileştirilmiş Dolaşım: Soğuk suya maruz kalmak vazokonstriksiyonu (kan damarlarının daralması) ve kalp atış hızının artmasını uyararak kan dolaşımını artırabilir. Bu, genel kardiyovasküler fonksiyonun iyileştirilmesine yardımcı olabilir.
Azaltılmış Enflamasyon: Soğuk duşlar, kardiyovasküler hastalıklar için bir risk faktörü olan vücuttaki iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olabilir. Soğuğa maruz kalmak, anti-enflamatuar tepkileri aktive ederek potansiyel olarak kalp ile ilgili sorunların riskini azaltabilir.
Düşük Kan Basıncı: Soğuk suya daldırma, duş sırasında kan basıncını geçici olarak artırabilir, ancak uzun vadede kan basıncının düşmesine neden olabilir. Bazı insanlar tekrarlanan soğuk duşların bir sonucu olarak kan basıncında düşüş yaşayabilir.
Geliştirilmiş Kalp Hızı Değişkenliği (HRV): HRV kardiyovasküler sağlığın önemli bir göstergesidir. Soğuğa maruz kalmak HRV’yi artırabilir, bu da kalp atış hızı üzerinde daha iyi otonom sinir sistemi kontrolü olduğunu gösterir ve potansiyel olarak aritmi riskini azaltır.
İyileştirilmiş Endotel Fonksiyonu: Endotel, kan damarlarının iç kaplamasıdır ve damar sağlığında çok önemli bir rol oynar. Soğuğa maruz kalmak endotel fonksiyonunu geliştirerek daha iyi kan damarı sağlığını teşvik edebilir.
Stres Azaltma: Soğuk duşlar vücudun stres tepkisini aktive ederek adrenalin gibi stres hormonlarının salgılanmasına yol açabilir. Soğuk su gibi hafif stres faktörlerine düzenli olarak maruz kalmak, vücudun strese daha etkili bir şekilde uyum sağlamasına yardımcı olabilir ve potansiyel olarak kardiyovasküler sistem üzerindeki genel yükü azaltabilir.
Gelişmiş Lenfatik Akış: Soğuk duşlar lenfatik dolaşımı uyararak vücudun atık ve toksinleri atmasına yardımcı olabilir, bu da dolaylı olarak kardiyovasküler sağlığı destekleyebilir.
Soğuk duşların potansiyel faydaları olsa da, dengeli bir diyet, düzenli fiziksel aktivite ve gerektiğinde uygun tıbbi bakım da dahil olmak üzere sağlıklı bir yaşam tarzının yerini tutmadığını unutmamak önemlidir.
Ayrıca, Raynaud hastalığı veya ciddi kardiyovasküler sorunlar gibi belirli tıbbi rahatsızlıkları olan bireyler, soğuk duşu rutinlerine dahil etmeden önce bir sağlık uzmanına danışmalıdır, çünkü soğuğa maruz kalmak bazı durumlarda bu rahatsızlıkları daha da kötüleştirebilir.
0 notes
Text
Glutatyon Nedir? Tedavisi, faydaları ve yan etkileri Glutatyon, vücudumuzun doğal olarak ürettiği güçlü bir antioksidandır. Hücrelerimizi serbest radikallerin zararlı etkilerinden koruyarak yaşlanma sürecini yavaşlatır, bağışıklık sistemini güçlendirir ve birçok hastalığa karşı koruyucu bir kalkan oluşturur. Bu makalede, glutatyon tedavisinin ne olduğu, faydaları, eksikliğinin belirtileri ve tedavi yöntemleri hakkında detaylı bilgi bulacaksınız. ... https://www.begonya.com/glutatyon-nedir/?feed_id=212127&_unique_id=679ec93f25294
0 notes
Text
İkonyum Veteriner Kliniği - Kedilerde Kronik Böbrek Yetmezliği: Belirtileri, Nedenleri ve Tedavi Süreci
İkonyum Veteriner Kliniği - Kedilerde Kronik Böbrek Yetmezliği: Belirtileri, Nedenleri ve Tedavi Süreci
Kedilerde kronik böbrek yetmezliği (KBY), oldukça yaygın görülen ve genellikle yaşlı kedilerde rastlanan ciddi bir sağlık sorunudur. Bu hastalık, böbreklerin düzgün çalışamaması nedeniyle kedilerin genel sağlığını ciddi şekilde etkiler. Kronik böbrek yetmezliği hakkında detaylı bilgi edinerek, bu hastalığı erken teşhis edebilir ve kedinizin yaşam kalitesini artırabilirsiniz.
İkonyum Veteriner Kliniği; Muayene, Teşhis, Ultrason, Anestezi Cihazı, Evde Veteriner Hekim Hizmeti, Laboratuvar, Yoğun Bakım, Röntgen, Yatılı Tedavi, Pet Kuaför, Pet Shop bölümleri ile hizmet vermektedir. Minik dostlarımızın yaşam kalitesini yükseltmek, koruyucu hekimlik ve iyileştirici sağlık hizmetlerini veteriner tıbbın ulaştığı en üst düzeyde, bütünleşik bir yapı içerisinde, uygun ekonomik koşullarda topluma sunabilmek, veteriner hekimlik alanındaki akademik çalışmaları ve bilimsel araştırmaları yakından izleyerek hayvan sağlığıyla ilgili her konuda yeni bilgi ve uygulamaların gelişmesini desteklemektir. Veteriner, Konya Veteriner, Veteriner Kliniği, Köpek Aşı Kedi Aşı, Köpek Tedavi, Kedi Tedavi, Köpek Ultrason, Kedi Ultrason
Aydoğdu Mah, Çeçenistan Cd. No:71/D, 42040 Meram/Konya
https://www.ikonyumvet.com
0545 169 69 42
İçindekiler
Kronik Böbrek Yetmezliği Nedir?
Kedilerde Kronik Böbrek Yetmezliğinin Nedenleri
Kronik Böbrek Yetmezliğinin Belirtileri
Kronik Böbrek Yetmezliği Nasıl Teşhis Edilir?
Tedavi ve Yönetim Yöntemleri
Kedilerde KBY İçin Önleyici Yöntemler
İkonyum Veteriner Kliniği İletişim Bilgileri
Popüler FAQ Soruları ve Cevapları
Kronik Böbrek Yetmezliği Nedir?
Kronik böbrek yetmezliği, böbreklerin işlevlerini kademeli olarak kaybettiği ilerleyici bir hastalıktır. Böbrekler, kandaki toksinleri temizler, sıvı dengesini düzenler ve bazı önemli hormonları üretir. Böbrek yetmezliği geliştiğinde, bu işlevlerin yerine getirilememesi kedinin genel sağlığını olumsuz etkiler.
Erken teşhis ve tedavi ile kedinizin yaşam süresi ve kalitesini artırabilirsiniz. Detaylı bilgi için İkonyum Veteriner Kliniği web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
Kedilerde Kronik Böbrek Yetmezliğinin Nedenleri
Kedilerde KBY'nin nedenleri arasında şunlar bulunur:
Yaşlanma: İleri yaş, böbreklerin işlevlerini kaybetmesine yol açabilir.
Genetik Yatkınlık: Özellikle İran ve Maine Coon gibi bazı ırklar, böbrek hastalıklarına genetik olarak daha yatkındır.
Böbrek Enfeksiyonları: Tedavi edilmemiş enfeksiyonlar, böbrek hasarına neden olabilir.
Toksinlere Maruz Kalma: Zehirli bitkiler, antifriz veya bazı ilaçlar böbrek hasarına yol açabilir.
Yetersiz Su Tüketimi: Kediler genellikle az su içtikleri için böbrek sorunlarına yatkındır.
Önceki Böbrek Sorunları: Akut böbrek yetmezliği veya taşlar gibi geçmiş sorunlar risk faktörüdür.
Kronik Böbrek Yetmezliğinin Belirtileri
Kronik böbrek yetmezliği, yavaş ilerlediği için belirtiler genellikle hafif başlar ve zamanla şiddetlenir. En sık görülen belirtiler şunlardır:
Artan Su Tüketimi ve İdrara Çıkma: Kediniz normalden daha fazla su içiyor ve sık sık idrar yapıyorsa dikkat edilmelidir. Bu gibi durumlar için Google Haritalar üzerinden kliniğimizi ziyaret edebilirsiniz.
Kilo Kaybı ve İştahsızlık: Böbrek sorunları iştah kaybına ve kilo kaybına yol açabilir.
Kusma ve Bulantı: Kandaki toksinlerin artması mide rahatsızlıklarına neden olur.
Tüy Kalitesinde Bozulma: Tüyler matlaşır ve dökülme artar.
Ağız Kokusu ve Ağız Ülserleri: Böbrek sorunları ağız sağlığını da etkileyebilir.
Yorgunluk ve Halsizlik: Enerji eksikliği, böbrek yetmezliğinin yaygın bir belirtisidir.
Kronik Böbrek Yetmezliği Nasıl Teşhis Edilir?
KBY'nin teşhisi için aşağıdaki yöntemler kullanılır:
Kan Testleri: Kreatinin ve üre seviyelerindeki artış, böbrek fonksiyonlarının azaldığını gösterebilir.
İdrar Testleri: İdrar yoğunluğu ve protein seviyeleri böbrek sağlığını değerlendirmek için kullanılır.
Ultrason ve Röntgen: Böbreklerin boyutu ve yapısını değerlendirmek için görüntüleme yöntemleri uygulanır.
Kan Basıncı Ölçümü: Böbrek hastalıkları genellikle yüksek tansiyonla ilişkilidir.
Tedavi ve Yönetim Yöntemleri
KBY tamamen tedavi edilemez ancak doğru bakım ile kedinizin yaşam kalitesi artırılabilir:
Diyet Değişikliği: Böbrek sağlığını destekleyen düşük protein ve fosfor içerikli mamalar önerilir.
Sıvı Desteği: Damar içi veya deri altı sıvı tedavileri, dehidrasyonu önler.
İlaçlar: Tansiyon düşürücü ilaçlar, fosfor bağlayıcılar ve mide koruyucular reçete edilebilir.
Rutin Veteriner Kontrolleri: Durumun ilerleyişini izlemek için düzenli kontroller gereklidir.
Detaylı tedavi planları için bizimle iletişime geçin!
Kedilerde KBY İçin Önleyici Yöntemler
Düzenli Kontroller: Erken teşhis için yılda bir kez veteriner kontrolü şarttır.
Bol Su Tüketimi: Kedinizin temiz suya erişimini sağlayın.
Dengeli Beslenme: Kaliteli ve dengeli mamalar kullanın.
Toksinlerden Koruma: Kedinizin zararlı kimyasallara ve bitkilere erişimini engelleyin.
İkonyum Veteriner Kliniği İletişim Bilgileri
Kedinizin sağlığıyla ilgili tüm sorunlar için bize ulaşabilirsiniz:
Adres: Aydoğdu Mah, Çeçenistan Cd. No:71/D, 42040 Meram/Konya
Telefon: 0545 169 69 42
Web Sitesi: https://www.ikonyumvet.com
Google Haritalar: https://maps.app.goo.gl/P7SRGGoKN3gt9zoX7
Popüler FAQ Soruları ve Cevapları
Soru 1: Kronik böbrek yetmezliği tamamen tedavi edilebilir mi? Cevap: Hayır, ancak doğru bakım ile ilerlemesi yavaşlatılabilir.
Soru 2: KBY için en iyi diyet nedir? Cevap: Düşük protein ve fosfor içerikli veteriner diyet mamaları önerilir.
Soru 3: KBY kedilerde ne kadar yaygındır? Cevap: Özellikle 7 yaş üstü kedilerde sık görülür.
Soru 4: KBY’nin ilk belirtileri nelerdir? Cevap: Aşırı su içme ve sık idrara çıkma en yaygın erken belirtilerdir.
Soru 5: Kedimin KBY riski var mı? Cevap: Yaşlı kediler ve genetik yatkınlığı olan ırklar daha risk altındadır.
Soru 6: Böbrek yetmezliği ağrılı bir hastalık mıdır? Cevap: Genellikle ağrısızdır ancak yan etkileri rahatsız edici olabilir.
Soru 7: KBY’nin ilerlemesini nasıl önleyebilirim? Cevap: Düzenli kontroller, doğru beslenme ve uygun ilaç tedavisi önemlidir.
Soru 8: KBY için sıvı tedavisi ne kadar sürede bir yapılmalıdır? Cevap: Kedinizin durumuna bağlı olarak veteriner hekiminiz karar verecektir.
Soru 9: KBY kedimi ne kadar etkiler? Cevap: Erken teşhis ve doğru bakım ile kediniz uzun yıllar sağlıklı bir yaşam sürebilir.
Soru 10: Kedilerde KBY için aşı var mı? Cevap: Hayır, ancak düzenli veteriner kontrolleri koruma sağlar.
Kedinizin sağlığı için en iyi çözümleri sunuyoruz. Detaylı bilgi ve randevu için bizimle iletişime geçin!
#Veteriner#Veteriner Kliniği#Veteriner Konya#Pet veteriner kliniği#En yakın veteriner kliniği#Konya veteriner klinikleri#Konya veteriner#meram veteriner#ikonyum#ikonyum veteriner kliniği
1 note
·
View note
Text
Kedilerde Böbrek Yetmezliği: Belirtiler, Tedavi Yöntemleri ve Yaşam Kalitesini Artırma İkonyum Veteriner Kliniği
Kedilerde Böbrek Yetmezliği: Belirtiler, Tedavi Yöntemleri ve Yaşam Kalitesini Artırma İkonyum Veteriner Kliniği
Kedilerde böbrek yetmezliği, yaşlanan kedilerde yaygın olarak görülen bir sağlık sorunudur ve genellikle zamanla ilerleyen bir durumdur. Böbrekler, vücutta sıvı dengesini düzenler, toksinleri filtreler ve önemli minerallerin emilimini sağlar. Böbrek yetmezliği, bu hayati fonksiyonları yerine getiremeyen böbreklerin yetersizliğinden kaynaklanır. Erken teşhis ve uygun tedavi, kedinizin yaşam kalitesini artırabilir ve hastalığın ilerlemesini engelleyebilir. Bu yazıda, kedilerde böbrek yetmezliğinin belirtilerini, tanı ve tedavi yöntemlerini, böbrek sağlığını koruma yollarını detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
İçindekiler
Kedilerde Böbrek Yetmezliği: Genel Bakış
Böbrek Yetmezliğinin Nedenleri ve Risk Faktörleri
Kedilerde Böbrek Yetmezliğinin Belirtileri
Fiziksel Belirtiler
Davranışsal Belirtiler
Böbrek Yetmezliği Tanısı İçin Yapılan Testler
Böbrek Yetmezliği Tedavi Yöntemleri
Diyet Değişiklikleri ve Beslenme
İlaç Tedavisi ve Sıvı Takviyesi
Kedinizin Yaşam Kalitesini Artırma Yöntemleri
İkonyum Veteriner Kliniği İletişim Bilgileri
Popüler FAQ Soruları ve Cevapları
Kedilerde Böbrek Yetmezliği: Genel Bakış
Böbrek yetmezliği, böbreklerin vücudun ihtiyaç duyduğu işlevleri yerine getirememesi sonucu ortaya çıkar. Kedilerde bu hastalık genellikle yavaş bir şekilde gelişir ve erken evrelerde belirgin bir şekilde fark edilemeyebilir. Kedilerde böbrek yetmezliği, genellikle kronik böbrek hastalığı (KBY) olarak adlandırılır ve yaşlı kedilerde yaygındır. Bununla birlikte, bazı genç kedilerde de böbrek hastalıkları görülebilir.
Böbreklerin ana işlevleri arasında kanın temizlenmesi, sıvı dengesinin düzenlenmesi ve vücutta önemli elektrolitlerin (örneğin potasyum, kalsiyum) dengelenmesi yer alır. Böbrek yetmezliği durumunda, bu işlevler yavaş yavaş bozulur ve kedinizin sağlığı olumsuz etkilenebilir.
Böbrek Yetmezliğinin Nedenleri ve Risk Faktörleri
Kedilerde böbrek yetmezliği çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. En yaygın nedenler şunlardır:
Yaşlanma: Kedilerde böbrek yetmezliği genellikle yaşla birlikte ortaya çıkar. Yaşlanma süreci, böbrek fonksiyonlarının azalmasına yol açabilir. 7 yaş ve üzerindeki kedilerde bu risk daha yüksektir.
Genetik Yatkınlık: Bazı ırklar, özellikle Persian ve Abyssinian gibi kediler, böbrek hastalıklarına genetik olarak yatkındır.
Enfeksiyonlar ve İltihaplanmalar: Böbreklerdeki enfeksiyonlar veya iltihaplanmalar, uzun vadede böbrek yetmezliğine neden olabilir. Özellikle idrar yolu enfeksiyonları ve böbrek taşı gibi durumlar, böbrek fonksiyonunu etkileyebilir.
Toksinlere Maruz Kalma: Bazı zehirli maddeler, böbreklere zarar verebilir. Bu maddeler arasında bazı ilaçlar (örneğin, bazı antibiyotikler), toksik bitkiler veya gıda maddeleri yer alabilir.
Yüksek Kan Basıncı (Hipertansiyon): Yüksek tansiyon, böbreklerin zarar görmesine neden olabilir. Bu durum tedavi edilmezse, böbrek yetmezliğine yol açabilir.
Kedilerde Böbrek Yetmezliğinin Belirtileri
Böbrek yetmezliği genellikle yavaş gelişir ve ilk başlarda kedinizde belirgin belirtiler olmayabilir. Ancak hastalık ilerledikçe aşağıdaki belirtiler ortaya çıkabilir.
Fiziksel Belirtiler:
Aşırı Susama (Polidipsi): Böbrek yetmezliği, kedinizin daha fazla su içmesine neden olabilir. Bu durum, böbreklerin vücuttaki sıvıyı düzgün bir şekilde tutamamasından kaynaklanır.
Aşırı İdrara Çıkma (Polyüri): Kedinizin daha sık idrara çıkması, böbreklerin idrarı yeterince konsantre edememesinden kaynaklanabilir.
Kilo Kaybı: Kedinizin iştahı azalabilir ve buna bağlı olarak kilo kaybı yaşanabilir. Yetersiz beslenme, böbrek fonksiyonlarının bozulmasının bir sonucu olabilir.
Kusma ve İshal: Böbrek yetmezliği, sindirim sistemi üzerinde olumsuz etki yapabilir ve kedinizde kusma veya ishal görülmesine yol açabilir.
Davranışsal Belirtiler:
Halsizlik: Kedinizin daha az hareket etmesi ve fazla uyuması, enerji seviyelerinin düştüğünü gösterebilir.
İştah Kaybı: Böbrek hastalığı, kedinizin iştahını kaybetmesine neden olabilir. Bu durum, hastalığın ilerlediğini gösterebilir.
Soluk Dişetleri ve Ağız Kokusu: Kedinizin dişetlerinin soluk olması ve kötü ağız kokusu (üreaminemi) böbrek yetmezliğinin yaygın belirtilerindendir.
Böbrek Yetmezliği Tanısı İçin Yapılan Testler
Böbrek yetmezliğini tanılamak için veterineriniz bir dizi test ve inceleme yapacaktır:
Kan Testleri:
Böbrek fonksiyonlarını değerlendirmek için kreatinin, üre ve diğer biyokimyasal parametrelerin test edilmesi gerekir. Yüksek seviyeler böbrek yetmezliğini gösterir.
İdrar Testi:
İdrarda protein, glikoz ve diğer anormallikler aranır. Normalde idrarda protein bulunmamalıdır, ancak böbrek hastalığı durumunda idrarda protein çıkabilir.
Ultrasonografi ve Röntgen:
Böbreklerin büyüklüğü, şekli ve yapısı incelenebilir. Böbrek taşı veya kistleri olup olmadığı kontrol edilir.
Böbrek Yetmezliği Tedavi Yöntemleri
Böbrek yetmezliği tedavisi, hastalığın evresine ve kedinizin genel sağlık durumuna bağlıdır. Tedavi genellikle yaşam tarzı değişiklikleri, diyet değişiklikleri ve ilaçlarla yapılır.
Diyet Değişiklikleri ve Beslenme
Böbrek hastalığı olan kediler için özel bir diyete ihtiyaç vardır. Bu diyette düşük fosfor, düşük protein ve yeterli miktarda Omega-3 yağ asitleri bulunmalıdır. Diyet değişiklikleri, böbreklerin daha az yük altında çalışmasını sağlar.
İlaç Tedavisi ve Sıvı Takviyesi
Böbrek hastalığı olan kedilerde sıvı tedavisi oldukça önemlidir. Subkütan sıvı enjeksiyonları, kedinizin dehidrate olmasını engeller ve böbreklerin işlevini iyileştirebilir. Ayrıca, böbrek hastalığının neden olduğu hipertansiyon, kusma ve ishali tedavi etmek için ilaçlar kullanılabilir.
Kedinizin Yaşam Kalitesini Artırma Yöntemleri
Düzenli Veteriner Kontrolleri: Böbrek hastalığı ilerledikçe, kedinizin düzenli olarak veteriner kontrolünden geçmesi önemlidir. Erken müdahale, hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir.
Sıvı ve Su Tüketimi: Kedinizin yeterli su içmesini sağlamak için her zaman taze su bulundurmalısınız. Ayrıca, sıvı takviyesi almak da yardımcı olabilir.
Stresten Kaçınma: Kedinizin stres seviyesini düşük tutmak, onun genel sağlığı için faydalıdır. Sessiz bir ortam ve rahatlatıcı bir yaşam alanı oluşturmak önemlidir.
Düzenli Oyun ve Hareket: Kedinizin egzersiz yapması, kilo alımını engeller ve böbrek fonksiyonlarının daha sağlıklı çalışmasına yardımcı olabilir.
İkonyum Veteriner Kliniği İletişim Bilgileri
Adres: Aydoğdu Mah, Çeçenistan Cd. No:71/D, 42040 Meram/Konya
Telefon: 0545 169 69 42
Google Haritalar: https://maps.app.goo.gl/P7SRGGoKN3gt9zoX7
Web Sitesi: https://www.ikonyumvet.com
Popüler FAQ Soruları ve Cevapları
Kedimde böbrek hastalığı olduğunu nasıl anlayabilirim?
Kedinizin aşırı su içmesi, kilo kaybı, halsizlik gibi belirtileri fark ederseniz, bir veterinerle iletişime geçmelisiniz.
Böbrek hastalığı tedavi edilebilir mi?
Böbrek hastalığı tamamen tedavi edilemez, ancak tedavi ile ilerlemesi yavaşlatılabilir ve kedinizin yaşam kalitesi artırılabilir.
Kedime nasıl diyet hazırlamalıyım?
Böbrek hastalığı olan kediler için özel diyet mamaları ve düşük proteinli, düşük fosforlu beslenme önerilir.
Böbrek yetmezliği kedime ne kadar süre yaşamaya izin verir?
Erken teşhis ve tedavi ile böbrek hastalığı olan kediler uzun süre sağlıklı yaşayabilir.
Kedime sıvı takviyesi nasıl yapılır?
Veterinerinizin önerisiyle, sıvı takviyesi genellikle subkütan enjeksiyonlar şeklinde yapılır.
Böbrek hastalığı olan kedim için en iyi mama nedir?
Böbrek hastalığına özel formüle edilmiş mamalar, düşük protein ve fosfor içeren mamalar tercih edilmelidir.
Kedim neden kilo kaybediyor?
Böbrek yetmezliği, kedinizin iştahını kaybetmesine ve kilo kaybetmesine neden olabilir.
Kedim neden sık idrara çıkıyor?
Böbrek yetmezliği, kedinizin daha sık idrara çıkmasına neden olabilir.
Kedinizin böbrek sağlığını korumak ve tedavi etmek için erken teşhis ve düzenli veteriner kontrolü büyük önem taşır. Kedinizin yaşam kalitesini artırmak ve onun daha sağlıklı bir şekilde yaşamasını sağlamak için doğru tedaviye yönlendirilmesi gereklidir.
#Veteriner#Veteriner Kliniği#Veteriner Konya#Pet veteriner kliniği#En yakın veteriner kliniği#Konya veteriner klinikleri#Konya veteriner#meram veteriner#ikonyum#ikonyum veteriner kliniği
1 note
·
View note
Link
0 notes
Text
Karaciğeri Temizliyor, Vücuttaki Toksinleri Atmaya Yardımcı Oluyor: Eşsiz Aromasıyla Çin'den Gelen Mucizevi Çay
Pu-erh Çayı Nedir? Pu-erh çayı, Yunnan eyaletine özgü, özel bir çay türüdür. Bu çay, fermantasyon ve yaşlandırma süreçlerinden geçerek elde edilir. Pu-erh çayı, çay yapraklarının işlenme şekline göre iki ana türe ayrılır: Sheng (Ham) Pu-erh ve Shou (Olgun) Pu-erh. Sheng Pu-erh, doğal fermantasyonla olgunlaşırken, Shou Pu-erh, hızlandırılmış fermantasyon yöntemiyle işlenir. Bu farklılıklar, çayın…
0 notes
Text
Sağlıklı İçecek Tarifleri: Smoothie ve Detoks Suları
Sağlıklı yaşam trendleri arasında smoothie ve detoks suları önemli bir yer tutuyor. Hem lezzetli hem de sağlığa faydalı olan bu içecekler, vücudun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri karşılamanın etkili bir yoludur. Ben Gizem, bu yazıda, sağlıklı içecek tarifleri: smoothie ve detoks suları hakkında bilgiler vereceğim.
Smoothie Nedir? Nasıl Hazırlanır?
Smoothie Nedir Nasıl Hazırlanır Smoothie, meyve, sebze, yoğurt, süt ya da bitkisel süt gibi malzemelerin bir araya getirilip karıştırıldığı yoğun kıvamlı bir içecektir. Smoothieler, özellikle sabah kahvaltısı ya da ara öğünlerde tercih edilir. Bu içecekler, bağışıklık sistemini desteklemek, enerji seviyelerini artırmak ve günlük vitamin-mineral ihtiyacını karşılamak için harika bir seçenektir. Smoothie Tariflerinde Kullanılan Malzemeler - Meyveler: Muz, çilek, yaban mersini, mango gibi meyveler sıkça tercih edilen smoothie malzemeleridir. Vitamin ve mineral açısından zengin olan meyveler, smoothieye doğal bir tat verir. - Yeşil Yapraklı Sebzeler: Ispanak, lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler, smoothielere eklenerek antioksidan ve lif desteği sağlar. - Sıvılar: Smoothienin kıvamını açmak için süt, badem sütü, hindistancevizi sütü ya da sade su kullanılabilir. - Protein Kaynakları: Sporcular ve yüksek protein ihtiyacı olanlar için smoothielere protein tozu, yoğurt ya da chia tohumu gibi protein açısından zengin malzemeler eklenebilir. - Sağlıklı Yağlar: Avokado, keten tohumu yağı ya da badem yağı gibi sağlıklı yağlar, smoothienin besin değerini artırır. Popüler Smoothie Tarifleri - Yeşil Enerji Smoothie- 1 avuç ıspanak - 1 adet muz - Yarım bardak badem sütü - 1 tatlı kaşığı chia tohumu - Buz küpleriBu smoothie, hem enerjik hissetmenizi sağlar hem de vitamin ve mineral açısından zengindir. - Kırmızı Meyve Smoothie- 1 bardak çilek - Yarım bardak yaban mersini - 1 su bardağı yoğurt - 1 tatlı kaşığı balAntioksidan bakımından zengin bu smoothie, bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. İlginizi Çekebilir; Sağlıklı Beslenme ve Spor: Performansı Artıran Besinler Detoks Suları Nedir? Nasıl Hazırlanır? Detoks suları, vücudu toksinlerden arındırmak ve metabolizmayı hızlandırmak amacıyla tüketilen sağlıklı içeceklerdir. Genellikle taze meyve ve sebzelerle hazırlanan detoks suları, vücutta biriken toksinlerin atılmasına yardımcı olurken aynı zamanda sindirimi destekler ve cilt sağlığını iyileştirir. Detoks Sularının Faydaları - Toksinleri Arındırır: Vücudun doğal olarak toksinlerden arınmasına yardımcı olur. - Hidrasyonu Artırır: Su tüketimini artırarak hücrelerin yenilenmesine katkıda bulunur. - Cilt Sağlığını İyileştirir: Detoks suları, cildin daha parlak ve sağlıklı görünmesini sağlar. - Sindirim Sistemini Destekler: Sindirimi kolaylaştırır ve bağırsak sağlığını iyileştirir. Detoks Suları Tariflerinde Kullanılan Malzemeler - Limon: C vitamini bakımından zengin olan limon, detoks sularına eklenerek bağışıklık sistemini destekler. - Salatalık: Su oranı yüksek olan salatalık, detoks sularına ferahlatıcı bir tat verirken vücudu nemlendirir. - Zencefil: Metabolizmayı hızlandıran zencefil, sindirim sistemi üzerinde olumlu etkiler sağlar. - Nane: Ferahlatıcı bir aroma katan nane, detoks sularına taze bir tat verir. - Elma Sirkesi: Doğal bir detoks malzemesi olan elma sirkesi, sindirimi kolaylaştırır ve toksinlerin atılmasını hızlandırır. İlginizi Çekebilir; Ginkgo Biloba ve Beyin Performansı Popüler Detoks Suyu Tarifleri - Limon ve Salatalık Detoks Suyu- 1 litre su - 1 adet limon (dilimlenmiş) - Yarım salatalık (dilimlenmiş) - Birkaç yaprak naneBu detoks suyu, hem sindirimi destekler hem de gün boyunca ferahlamanızı sağlar. - Zencefil ve Limon Detoks Suyu- 1 litre su - 1 tatlı kaşığı taze rendelenmiş zencefil - 1 adet limonun suyu - Birkaç yaprak naneMetabolizmayı hızlandıran bu tarif, enerji seviyelerini artırarak toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olur. Smoothie ve Detoks Suları Arasındaki Farklar Smoothie ve detoks suları, her ikisi de sağlıklı içecekler olmasına rağmen farklı amaçlara hizmet eder. Smoothieler, daha yoğun kıvamlı ve besleyici olduğu için genellikle bir öğün yerine geçebilir. Detoks suları ise daha hafif, su bazlıdır ve gün boyunca tüketilerek vücudu arındırma amacı taşır. - Kıvam: Smoothie yoğun kıvamlıdır, detoks suyu ise hafif ve su bazlıdır. - Besin Değeri: Smoothieler protein, lif ve sağlıklı yağlar açısından zengindir. Detoks suları ise daha hafif olup genellikle vitamin ve mineralleri içerir. - Kullanım Alanı: Smoothieler genellikle kahvaltı veya ara öğün olarak tüketilirken, detoks suları gün boyunca arındırıcı bir içecek olarak tercih edilir. Smoothie ve detoks suları, sağlıklı yaşam tarzını destekleyen lezzetli ve besleyici içeceklerdir. Günlük hayatınıza bu tür içecekleri dahil ederek hem vücudunuzu besleyebilir hem de enerji seviyelerinizi yükseltebilirsiniz. Vücudu arındırmak ve vitamin-mineral ihtiyaçlarını karşılamak isteyenler için bu içecekler mükemmel bir alternatiftir. Sağlıklı tariflerle dolu bir yaşam, daha zinde ve mutlu olmanıza katkı sağlayacaktır. İlginizi Çekebilir; Sporcular İçin Bağışıklık Destekleyici Vitaminler ve Takviyeler Vücudumuz İçin Gerekli 10 Temel Mineral Read the full article
0 notes
Text
Şeflera Bitkisi
Bodur şeflera (Schefflera arboricola), tropikal kökenli ve iç mekanlar için popüler bir süs bitkisidir. Normal koşullarda 1–1,5 metreye kadar büyüyebilen bu bitki iç mekanlarda genellikle 30-60 cm arasında büyür (bizim evdeki şeflera bitkimiz 1 metreye yaklaştı ). Şeflera bitkisi, eldivene benzeyen, parlak yeşil yapraklarıyla dikkat çeker ve estetik açıdan oldukça şık bir görünümü vardır (bizim bitkimizin yapraklarının iç kısmında sarı lekeler var ve o lekeler onu olduğundan da güzel gösteriyor ). Bodur şeflera, düşük ışık koşullarına da uyum sağlayabilir ancak doğrudan güneş ışığından kaçınılması önerilir; iyi ışık alan ortamlarda daha sağlıklı gelişir. Bakımı oldukça kolaydır; zengin topraklarda ve sıcaklıkların 18-24°C arasında olduğu ortamda en iyi şekilde büyür. Aşırı sulama ve soğuk havalardan kaçınılmalıdır. Nem oranının yüksek olması sağlıklı gelişim için önemlidir, bu yüzden ortamın kuru olmamasına dikkat edilmelidir. Ayrıca, düzenli budama ile bitkinin boyutları kontrol edilebilir. Bodur şeflera, düşük bakım gereksinimleri ve havadaki toksinleri temizleme özelliği ile iç mekanlar için ideal bir bitkidir.
0 notes
Text
Hacamat Sonrası Hayvansal Gıda Yenirse Ne Olur?
Hacamat vücutta toksinlerin atılmasına yardımcı olan ve sağlığı destekleyen geleneksel bir tedavi yöntemidir. Hacamat sonrası beslenme alışkanlıkları, bu uygulamanın etkilerini doğrudan etkileyebilir. Bu yazıda hacamat sonrası hayvansal gıda yenirse ne olur sorusuna yanıt vereceğiz.
Hacamatın Etkisi ve Beslenmenin Önemi
Hacamat, kan dolaşımını artırarak ve toksinleri vücuttan atarak sağlığa birçok fayda sağlar. Hacamat sonrası vücut, iyileşme sürecine girer ve bu süreçte sağlıklı bir beslenme düzeni oluşturmak önemlidir. Özellikle hayvansal gıdaların tüketimi, bazı kişilerde farklı etkiler yaratabilir.
Hayvansal Gıdaların Tüketiminin Olası Etkileri
Hacamat, vücuttaki kan akışını artırarak toksinlerin atılmasına yardımcı olan geleneksel bir tedavi yöntemidir. Uygulama sonrası vücudun iyileşme sürecine girmesiyle birlikte, beslenme alışkanlıklarının da bu süreçle uyumlu olması önemlidir. Özellikle hayvansal gıdaların tüketimi, hacamat sonrası bazı olumsuz etkilere yol açabilir. İşte hacamat sonrası hayvansal gıda yenirse ne olur sorusunun yanıtları:
Sindirim Sistemi Üzerindeki Yük
Hacamat uygulaması, vücuttaki toksinlerin ve atık maddelerin dışarı atılmasına yardımcı olurken, sindirim sisteminin de hassaslaşmasına neden olabilir. Hayvansal gıdalar, genellikle yağ ve protein açısından zengin olup sindirim sistemini zorlayabilir. Hacamat sonrası, sindirim sistemini yormamak için daha hafif ve kolay sindirilebilir gıdalar tercih edilmelidir.
Enerji Seviyesi ve Yorgunluk
Hacamat sonrası vücut, toksinlerden arınma sürecindedir ve bu süreçte enerji seviyeleri düşebilir. Yağlı ve ağır hayvansal gıdalar, sindirim için daha fazla enerji harcamasını gerektirdiğinden, kişiyi daha da yorgun düşürebilir. Bunun yerine, hafif ve enerji verici gıdaların tüketilmesi önerilir.
Metabolizma Üzerindeki Etkiler
Hacamat, metabolizmayı hızlandırma potansiyeline sahip bir uygulamadır. Ancak, ağır ve yağlı hayvansal gıdaların tüketilmesi, metabolizmanın yavaşlamasına neden olabilir. Hacamat sonrası metabolizmanın hızını korumak için dengeli ve sağlıklı besinler almak önemlidir.
Bağışıklık Sistemi Desteği
Hayvansal gıdalar vücuda önemli besin öğeleri sağlar; ancak aşırıya kaçılması durumunda bağışıklık sistemini olumsuz etkileyebilir. Hacamat sonrası bağışıklık sisteminin güçlenmesi hedeflenmelidir. Bu nedenle, dengeli ve yeterli miktarda hayvansal gıda tüketimi önerilir.
Toksinlerin Artışı
Hacamat sonrası vücut, toksinlerin atılmasına odaklanırken, ağır ve yağlı yiyeceklerin tüketilmesi bu süreci zorlaştırabilir. Hayvansal gıdalar, sindirim sonrası vücutta daha fazla atık madde birikmesine yol açabilir. Hacamat sonrası bu tür gıdalardan kaçınmak, vücudun detoksifikasyon sürecini destekler.
Hassasiyet ve Alerjiler
Bazı kişiler, hacamat sonrası sindirim sistemlerinin hassaslaştığını ve bu dönemde alerjik reaksiyonlar yaşayabileceğini bildirmektedir. Hayvansal gıdalar, bazı bireylerde alerjik reaksiyonları tetikleyebilir. Bu nedenle, hacamat sonrası dikkatli olunmalı ve mümkünse hayvansal gıdalardan kaçınılmalıdır.
Hacamat Sonrası Beslenme Önerileri
Hacamat sonrası ne yenmeli ve nasıl beslenmeli derseniz şu önerilere dikkat edebilirsiniz:
Hafif ve Dengeli Beslenme
Hacamat sonrası, dengeli bir beslenme planı oluşturmak önemlidir. Özellikle sebze, meyve ve tahıllarla zenginleştirilmiş bir diyet, vücudun iyileşmesine yardımcı olur. Hayvansal gıdalar tüketilecekse, bunların miktarına dikkat edilmelidir.
Bol Su Tüketimi
Hacamat sonrası bol miktarda su içmek, vücudun toksinleri daha hızlı atmasına yardımcı olur. Su, sindirimi kolaylaştırır ve vücudun genel sağlığını destekler.
Zengin Lif İçeren Gıdalar
Lif açısından zengin gıdalar, sindirim sisteminin düzenlenmesine yardımcı olur. Hacamat sonrası lifli gıdalar tüketmek, sindirim sorunlarını önleyebilir ve bağırsak sağlığını destekleyebilir.
Özel Pendik Şifa Tıp Merkezi’nin Desteği
Özel Pendik Şifa Tıp Merkezi, hacamat uygulamalarını güvenli ve etkili bir şekilde sunarak hastalarına destek sağlamaktadır. Uzman sağlık ekiplerimiz, hacamat sonrası beslenme alışkanlıkları hakkında danışmanlık yaparak, hastalarımızın sağlıklı bir iyileşme süreci geçirmelerine yardımcı olmaktadır. Hacamat sonrası yaşanabilecek olası yan etkiler ve beslenme önerileri konusunda bilgi almak için uzmanlarımızla iletişime geçebilirsiniz.
#özel pendik şifa tıp merkezi#hacamat#kartal hacamat#pendik hacamat#tuzla hacamat#kurtköy hacamat#hacamat sonrası ne yenir#hacamat sonrası hayvansal gıda
0 notes
Text
Svalinn Hotel Spa Merkezi Ruhunuzu ve Bedeninizi Şımartın
Svalinn Hotel Spa Merkezi, konuklarına tazelik ve rahatlama dolu bir deneyim sunmak için özenle tasarlanmıştır. Modern, lüks ve hijyenik ortamda yer alan spa merkezi hem erkek hem de kadın misafirlerine özel hitabının yanı sıra zengin hizmetleriyle konuklarına unutulmaz anlar yaşatmayı hedefler.
Tuz Odası: Svalinn Hotel'in tuz odası, doğal tuz taşlarıyla kaplı özel bir odadır. Tuzun iyileştirici özellikleri sayesinde solunum yollarınızı temizler ve vücudunuzu detoksifiye eder.
Buhar Odası ve Sauna: Spa merkezinde bulunan buhar odası ve sauna, vücudunuzu rahatlatmanın ve stresten arınmanın ideal yollarıdır. Terleme yoluyla toksinleri atmanızı sağlar ve cildinizi temizler.
Hamam: Geleneksel Türk hamamı, vücudunuzu arındırırken aynı zamanda rahatlamanızı sağlar. Özel olarak eğitilmiş hamam terapistleri eşliğinde, hamam deneyiminden tam anlamıyla faydalanabilirsiniz.
Fitness: Svalinn Hotel'in fitness merkezi, spor yapmayı seven konuklar için ideal bir mekandır. Modern ekipmanlarla donatılmış fitness merkezinde, formunuzu koruyabilir ve enerjinizi artırabilirsiniz.
Masaj: Spa merkezinde sunulan çeşitli masaj seçenekleriyle vücudunuzu şımartabilirsiniz. Profesyonel masaj terapistleri eşliğinde yapılan masajlar, stresi azaltır ve gevşemenizi sağlar.
Cilt Bakımı: Svalinn Hotel Spa Merkezi'nde sunulan cilt bakımı hizmetleri ile cildinizi yenileyebilir ve canlandırabilirsiniz. Özel bakım ürünleri ve profesyonel bakım teknikleriyle cildinizdeki tazelik ve canlılığı geri kazanabilirsiniz.
Manikür ve Pedikür: Spa merkezindeki manikür ve pedikür hizmetleriyle ellerinizi ve ayaklarınızı şımartabilirsiniz. Profesyonel bakım teknikleri ve kaliteli ürünlerle, bakımlı ve sağlıklı tırnaklara sahip olabilirsiniz.
Svalinn Hotel Spa Merkezi, İzmir'e seyahat edenler için mükemmel bir kaçış ve rahatlama noktasıdır. Konumunun merkezi olması ve lüks konaklama imkanlarıyla birleştiğinde, Svalinn Hotel misafirlerine unutulmaz bir deneyim sunmaktadır. Spa merkezimizdeki geniş hizmet yelpazesiyle kendinizi şımartabilir ve yenilenmiş bir şekilde evinize dönebilirsiniz.
İzmir Gaziemir Svalinn Hotel Spa Merkezi İletişim: 444 8 399
GAZİEMİR SPA MERKEZİ MASAJ VE CİLT BAKIMI FİYATLARIMIZ;
0 notes
Text
Böbrek Yetmezliği Belirtileri: Vücudunuzun Sessiz Yardım Çağrısını Duyun!
Yorgunluk ve Halsizlik: Eğer sürekli yorgun hissediyorsanız, bu böbreklerinizin yeterince çalışmadığının bir işareti olabilir. Böbrekler, kanınızdaki toksinleri temizleyemezse, bu durum enerji seviyenizi olumsuz etkileyebilir. Kendinizi bir zombi gibi hissetmek istemiyorsanız, bu durumu ciddiye almalısınız. İdrar Değişiklikleri: İdrarınızda meydana gelen değişiklikler, böbrek sağlığınız hakkında…
0 notes
Text
Karaciğerden Kaynaklı Sivilceler Nasıl Geçer
Karaciğerden Kaynaklı Sivilceler Nasıl Geçer? 1. Karaciğerin Rolü ve Cilt Sağlığı Karaciğer, vücudumuzun en büyük iç organlarından biridir ve birçok önemli işlevi bulunmaktadır. Vücuttaki toksinleri temizleme, metabolizma ve besin maddelerinin depolanması gibi görevleri vardır. Karaciğerin sağlıklı çalışması, cilt sağlığını da doğrudan etkiler. Karaciğerin işlevlerinde bir bozulma, toksinlerin…
0 notes