#türkiyedeki hikayeler
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yakın tarihten güncel tartışmalara bakış – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-KyN Doğruyu yazacak olursam; aslında amacım gelmekte olan 15 Temuz günü ile yakın tarih bileşkeli makale yazmak istençteydim. Özellikle sanki “et tırnak” masalına da uygun gelen 15 Temuz tarihi hem Kıbrıs askeri darbesi, hem de Türkiyede girişilen darbe çakışmasıyla, ortak buluşma olgusuyla konuyu yorumyayacaktım. Fakat, karşılaştığım peşpeşe güncel konular, beni salt askeri darbeli yakın tarihle değil, güncel inanılmaz atışlı konularla da ele almaya yönlendirdi. Bu makalemin biraz uzamasına neden olacaktır. Yine de şu gerçekle hep karşılaşıyorum ki “K. Kıbrıs okuyucusu uzun ve bilimsel yazıyı değil, dar ama kısa makaleleri okumayı tercih etmektedir”. Buda, bilgi ve bilimselikten çok algı yeterlilikle kendini tatmin gerçeğinde tenbeliğine de bahane haline getirdi. Fakat, okuyucu önemli yöneliş ile yaşanılan gerçekler le bunların da dışında algılarla da takınılması nedeniyle, ben yine biraz okumayı sevmeyenlere sıkıcı gelecek bir yazı yazmak zorunda kalıyorum… ***** Güncel gerçekten başlayalım: genellikle tüm araştırma yapanların sıkıntısı hep gündemde. K. Kıbrıslı veya değişik yerlerden gelen insanlar, buranın havasına hemen uyma kolaylığı kültürü de oluşur. Her araştırmacı, nedense K. Kıbrısta yaşayan insanların ortak paydaşlı kültürleşmesine kolay kolay ulaşamaz. Ancak, önemli bir değer resmen kültürleşti! “İşine geldiği gibi tutum sergilemek” davranışı çıkarla örtüşerek ortaklaştı. İşine geldiği gibi davranış ile çıkar buluşma kültürü siyasal eksende de yapılanarak kurumsalaştı. Mustafa Akıncı saray merkezinden başlayalım: Pazar günkü Afrika mahşeti tam bunun aynası: “Akıncı hem Kıbrıs cumhuriyeti hakları hem de Güney rum cumhuriyeti kulanımlı” işine geldiği gibi siyasal probagandaya kondurtuyor. Açıklamasında, Gaz için ortak komisyon kurulsun derken, “Kıbrıs cumhuriyetinden kaynaklanan haklar” savunusunu yapıyor. Oysa, başka konularda hep “Güneydeki yönetim veya rum liderliği” ifadelerle ayni mekanizmayı seslendirmektedir. Sarayın bu havasına ahalinin hem de hamasetci ırkçılara dek herkes işine göre kulanımı yapmaktadır. “Burslar isterken, kimlik pasaport kulanırken, Bazı mülk veya başka hakları telep ederken” Kıbrıs Cumhuriyetinden doğan haklar olurken, iş Kıbrıs cumhuriyeti karşıtlığına da gelince buranın “KKTC egemen alanı” olduğunu da haykırıyor. Ayni tutum Türkiye için de net. Kıbrıs Cumhuriyeti garantörlüğünü “türk toplumuna” indirgerken, Güney denip onları tanımazken, Kıbrıs cumhurieytinin öldüğünü de bağırırken, uluslar arası temaslarda Kıbrıs cumhuriyetiyle yan yana konumlanırken, ABgibi üyeliklerde bu cumhuriyetin oyuna ihdiyaç duyarken, daha vahimi, Kıbrıs cumhurieyti bitmiştir denilip Kuzeyle banbaşka telden çalınırken, nedense iş bazı konulara da gelince “gaz gibi” Türklerin de Kıbrıs cumhuriyetinden doğan haklar da kulanımda probaganda algısına ekleniyor. Bu salt AKP için değil tüm devlet merkezli partiler ve hat da demokrat ilanı kulanan aydınalrra dek ayni terane paradoksu yaşanmaktadır. Dahasını ekleyelim: Mustafa bey sarayda kalma şerbetini içip de Kıbrıs cumhurieytinden olan hakları, onların cumhuriyet olmadığı teranesini de eklerken, eşit olma lafazanlığını lakırtıya çevirirken, nedense daha geçen hafta Fuat beyin K. Kıbrısa gelişiyle kendini dıştalatan tutumuna laf bulamadı. Dili tutuldu ve kalemi de sadece bunu uygulayan iç işbirikcilerine sadece dokunmakla gerçeklerden kaçış ile işine gelen konuşmaları yaptı. Böylesi politik gerçeklikle de olmayan ama hak istemeye gelince “hakımızdır” ile elde kılıçla salayan danga düngalı Ersin hazretleri ile eldeki tahta kılıç kahramanı, yeni saray heycanlı Kutret de ayni paravanaya katıldılar. Dedik ya; işine geldiği gibi çıkarla örtüşerek kültürleşme ortaklığı K. Kıbrısta tek kültürel değer olarak rövançta…. Bir de halk sohbetli sahneyle bu konuyu kapatalım. Birisi ünvüersite birokratı,başkası emekli asker, diyeri zamanında bizi ispiyonlama adına solcu görülen sivil polis, birkaç sıradan yurtaş benim de bulunduğum yerde sohbet yapıyorlardı. İşlerine geldiği için de üstelik NTV ve TRT ekranlarını da mavzeme kulanarak işlerine geldiği gibi konuşuyorlardı. Son kirzlerle birlikte Türkiyenin bağımsızlaştığını, ekonomide iyi işler olduğunu, bu gidişle de herkese meydan okuyup, Rumlara da halterini bildireceğini konuşuyorlardı. Silah uzmanı ve denizdeki başarılar hikayeleri ekleniyordu. Tabi Kıbrıslı ikilem kültürü hemen sıradanlaşmış gibi de geliyordu. Hem ucuz ve abartı kahramanlıklar sıralanırken, ansızın haklı olma adına da “madurieytler” dizerek “Türkiye olmasaydı hepimiz biterdik” deniliyordu. Aslında, biraz izlediğim bu taplo, tam bir K. Kıbrıslılık işine gelme kültürünün ta kendisi oluyordu. Üstelik, abartı, kahramanlık, ve sanki bunları dememiş gibi Türkiyeyi de ekleyip bu hikayenin maduriyet ile olanları örtme mezesi olarak kulanıyorlardı. Güncemiz öylesine değişken, fakat oartak işine gelme çıkar bulaşması kültürün yansıması örnekelrle doludur….**** Bu sahneleri yaşar, haberelri de takip ederken, aslında tarihi yakın günlerin de buluşma anına da geldik. 15 Temuz hem Türkiye hem de Kıbrıs için tarihi anlamı var. Üstelik, Kıbrıs 15 Temuz darbesi akabinde tamir edilemeyecek siyasal sonuçlar da oluşturdu. Türkiyedeki darbe girişimi ise devlet içi çatışmada AKP kazanan ve Feytulahcıların kaybeden kesim olarak yeniden develtin şekilenmesi oldu. Daha da buluşma devamlılığında, 20 Temuz günü de ayni mesajlı yeni sıçramalar olmasıdır. Kıbrıs darbesi sonrası 20 Temuzda Türkiye adaya çıkarma yaparken, Türkiyedeki darbe girişimi sonrası ayni tarih Devlet müdahalesi ile olağan üstü uygulama yapılıp Türkiye yeni bir döneme sıçradı. Böylesi ortaklıklar vardır. Bunların elbet başlangıç nedenleri ve acı sonuçları olurken, Kıbrısın fiylen ikiye ayrılması “bugünkü coğrafi parçalanma” olurken, Türkiyede de Cumhurieyt dönüşümlü rejim sıçraması da hızla geçildi. Bir farkla Kınrısta 74 yılında bu süreç yaşanırken, Türkiyede 2yıl daha dümmmüş gibi konu yakında gerçekleşti. Yukardaki kuramı yerine koyalım: işimize göre ve çıkara bakarak gelişen düşünce modeliyle adeta olanları değil de istenilenlerle tarih yazılım gerçeği de yaşananların silikleşmesini de getirdi. Üstelik, bu gelişmelerde rol alan Özellikle K. Kıbrıs yapısı hala ilgili siyasetin kurumsalşaştığı dönemde olmasından dolayı gerçekler iyice bunalımlaştırıldı. Kıbrısta yaşanan ve Yunanistanın müdahalesi ile yapılan askeri darbe 1974 yılında, 15 Temuz gününde gerçekleşti. Bu sürpriz değildi. Ama, darbe Kıbrıs iç olaylarıyla değil uluslar arası koşullar ve Yunanistan Kıbrıs çelişkisi ile ABD Kisincır anlayışının ortak meyvesidir. Nitekim, anımsadığım derecede, zaten 73 yılında Kıbrısta Yunanistan darbesi ve Türkiye müdahalesi ile taksim konuşuluyordu. Özellikle, Makariyosun Yunanistan askerlerinin kovdurtma kararı, Kıbrısta doğal gaz dedikoduları ile Makariyosun Sovyetleri ziyareti Amerikada pek de hoşnutlukla karşılanmıyordu. AAyrıca, Kisincır Kuba paranoyası ve Kıbrıs benzetmesi siyaseti de Makariyosu kuşkuyla karşılama davranışı vardı. Bloksuzlarda olma, Sovyetle yakınlaşması,HYunanistandan uzaklaşma,Akelin seçimde inanılmaz oy alması, Kıbrısın Yetmişler politikasında değişmesi gereken merkeze konudrtu. Üstelik, Yunanistan cuntası da Kıbrısa müdahale edip, Enosisi gerçekleştirme talebi de vardı. Bunlar uydurma değil! Boşuna Lefkoşa Amerikan elçiliğinde iki tarafın ajanlarıyla toplantı yapılmıyordu* Öncelikte Kliridis ile Denktaş yönetimli Kıbrıs veya sorun çıkması halinde Türkiye müdahalesi planlaması oraya gidenler tarafından da doğrulanıyor. Nitekim, Can Dündarın belgeselinde de belirtildiği gibi Kıbrıs konusu nedeniyle Özal Harp dayresi ödeneğinin artırılmasını Genelkurmay Ecevitden talep ettiydi. Bu konudaki geniş bilgileri benim araştırmalarımla Ortam gazetesi veya Yeni Çağ gazetesinde epey geniş olarak bulma şansınız var. Bu konuyu 15 Temuz makalelerimde tefrika olarak yazdım.Burada Amerika gerçeğini, Kisincır doktrini projesini mutlaka göz önünde tutmak şart. Zaten, Açerson planı on yıl önce hazırlanmış, fakat Makariyosun ret, Sovyetlerin karşı çıkması nedeniyle başarılamadı. Tabi İngiliz senaryolarını da eklemek şart. Emperyalizmin Kıbrısta darbeyi ve ikiye ayrılmayı ta elilerde planladığı Küba kriziyle bu paranoyanın genişlediği kesindir. Ancak, bu bilgilerin yok saydırtılarak, işine göre hikayeler yazılarak tarih öğretilmesi ve önemli sonuçla “K. KIbrısa taşınan ve buradaki yaşananları bilmeyen” kesimlerle banbaşka bir çıkar ağıyla bunlar sildirtildi. Hat ta, başlangıçta kaybeden taraf olan Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan, oluşan tartışmalarla ortaya serilen gerçekler de sonradan batılılaşma ve işine gelme bağlantısında yeni oluşumlarla bunlar da unutuldu. Tartışılan ve meclislere dek yankı bulan Kıbrıs Dosyası belgeleri dahi yok hükmüne sokuldu.****** Çok daha yakına gelelim: Türkiyede de 2013 yılında derinleşmeye başlayan AKP Cemaat çelişkisi sonunda darbe girişimi ile yeni bir sıçrama yaptı. Bu, Erdoğanın başkanlık yolunda ve rejim değiştirme hedefinde önemli sıçrama haline geldi. Erdoğanı devirme hamlesi, giderek devlet içi Erdoğanın güçlenerek ve olağanüstü durum ilanıyla anayasa değiştirme hızına takıldı. Türkiye darbe girişiminde hala soru işareti çok. Çünkü, darbeye uğrayanın devrilmeyerek kazanması kadar, demokratik oluşum olmadığı için de birçok konu hala karanlıkta. Karanlıkta olmayan, Tek adam yönetimine Türkiyenin bu darbenin lütfü ile geçmesidir. Türkiye ve Kıbrıs için 15 Temuz gününün ortak önemi; her iki yerdeki girişim başarılı olsun olmasın, sonuçta artık ne Kıbrıs eski Kıbrıs, nede Türkiye eski Türkiye olarak kaldı.Bir önemli nokta da şu: Kıbrıs darbesindeki roller yenilen tarafın da sızdırtılan bilgielrle azçok biliniyor. Oysa Türkiyedeki girişimin başarısız olmasında Rusyanın rolu hala sorularla doludur. Nitekim, Türkiye Rusya ilişkileri sıçrama kaydeti.****** Yazı uzamasa, daha belirtilmesi gereken olgu bol haldedir. Fakat, bu darbeler olup veya başarısız kılınırken, şimdiki gündem taplosuna bakın; Türkiyenin Kıbrıs Çıkarmasından sonra şimdilerde Erdoğan yeni Osmanlı stratejisi ve Müslüman kardeşler birliktelik siaysal İslam projesi ile işler çok karışık. Kıbrısın etrafında rengarenk askeri gemiler ve en genişlemiş füzelerle örüldü. Kıbrıs Cumhuriyeti fiylen ikiye ayrılırken, K. Kıbrısta nifus yapısı darmadağın oldu. Siyasal olarak K. Kıbrısta saray hesapları yapılırken, kordinatörlükten tutun uygulanacak prokrama dek nedenli Türkiyeleştiğinin de haritası oluşturuldu. Silikleştirilen Akıncı, sırf sarayda kalma aşkına susarken, Türkiyeyi yanına çekme adına Anastasiyadise öneriler yapıyor! Genişletecek olursak; Dünya kamuoyu Türkiyenin Kıbrıs politikasına gösterdiği hoşgörü sonucu, şimdielrde ayni politikayı hem de Osmanlı İslam damıtmasıyla idlipte, Afrinda ve olmadımı Lipya çölerinde dek uzatıverdi. Garantörü olduğu Kıbrıs Cumhuriyetini kamuoyuna yok saydırtıp, fakat işine gelince yayılma adına da kulanıyor. Bunlar, geleceğin korkutucu gelişmeleridir. Hele de tatlılaşıp yalanlaşan politika çıakrı aşkı, bu koşulların önemli zeminidir. Fakat, kaygan zemine oynuna girince, nerede durulacağı de belli değil.
0 notes
Text
Karabasan hikayeleri dinler gibiydim! – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-KxP Yılın en büyük günü ile en küçük gecenin yaşandığı Cuma gecesinden yazıyorum. Önümüzdeki Pazar Türkiyede adından çok daha yük alan seçim de gerçekleşecek. Daha doğrusu, Sandık darbesiyle tekrarlanacakdır. Haftanın akışkan son günü olan Cuma ikindini, peşpeşe akışkanlıkla haber banyosu yapıyorum. Gelip geçen haberlerle, hem yerel hem de genel sunuşları dinliyorum. Garip Paradoks Kıbrıs Türkiye eksenine bir Karabasan gibi oturdu. Onca önem y��klenen, rejim imajıyla büyütülen İstanbul tekrarlanan belediye seçimi, nedense onca Türkiyeleşmeye ve işbirlikci yalaka yarışına karşın, K. Kıbrısta bu önemli siyasal konu karşılık bulmuyor. Tıpkı öteki Türkiye gerçekleri veya tam aksi Kıbrısdaki yaşanan olguların Türkiyedeki konumu gibi…..K. haberleri Saray ile dış makam kılıç oynuna veya hep arada köpürtülen köpük halindeki gerçek adı Varoşa Türkçeleştirilip Türkiyeleştirilen imgesiyle Maraş yeniden gündeme konuldu. Tuhaf gelecek, ancak, K. Kıbrıs gündem gerçeğine uygun akışkanlık haberlerde harmonileşiyor. Türkiyede ise her şey Pazara adeta eksik kalmama adına yarışa konuldu. Hele bu ikili eksende yalanın fiyatı ve büyüklüğünü ölçecek araç bulmak da zor! Ama, yaşam da bunlarla şekileniyor. Bir Karabasana girilip, gerçeklerin pandoraya sokulup, sıkı sıkı kontrol edilen, yalanlarla Göbelsi yeniden tekrar tekrar dirilten hikayeleri yeniden dinlemek de zorunda kalıyoruz. Bunun da nedeni, okuyucuya bir şeyler yazıyorsak, birielri de bu kısgaçtan farklı gerçeklerle yüzleşmek istiyorsa, onlara gereken önemi de verme adına, bu karabasanlaşan haber hikayelerini de dinleyerek gerçeklerle kıyaslama da bize kalıyor. Kıbrıs ve Türkiye hep kendi gerçekleriyle yabancı olan, fakat, siyasal yapı olarak saydamlaşma yolunda mesafe kaybeden iki coğrafyanın biütünleşme hikaye halinde yazılıyor. Artık şu basit ve anlamlı cümle Göbelsi mezardan diriltiyor! “Uluslar arası hukuktan doğan haklarımız”. Gerçekten de öyle. Önce Grantörlüğğü bulandırıp başkalaşıp yalanla kısırlaştırıp tedavi yapıldı. Şimdi, her şovenist veya başka amaçlı hamle ile de ayni kavramlar kulanılıyor. Nedense en gerçek olan teslimiyet ile Türkiye rejiminin gidiş yöne hep uzak tutulma korkusuyla çıkarın devamı sağlandırma kuralı tabulaştırıldı. Son günlerde, Özellikle de Yıldızlarda gezip kendini “Türkiyeye anlatma” sevdasında olan Tufan dörtlü hükümeti Çavuşoğlu hamlesiyle yerlebir oldu. Ardından hep tartışmalı olup “Londra davetlerini ret eden” Ersin de makama geçer. Resmen girişi ile Dangadünga söylem dönemi de hemen başladı. Ayni cümlede birbirine ters kelimeleri kolayca bulma demeçleri peşpeşe geldi. Bunlar başta mizah veya önemsememe duygularıyla da karşılık buldu. Fakat, iş daha da önemsenecek karışık sözler uçuşunca, bu defa gündem şeklendi. Nede olsa, “Bakanlar kurulu denilen” kararlar ve yapılacak hamleler pratiği de karşımıza geliverdi. Isıtılan ve ısıtıldıkça daha bir köpütülen esas adı Varoşa, Türkiyeleştirilen adıyla Maraş tekrardan gündeme sokuldu. Aslında, mesaj şu: Türkiyenin eğer fırsat bulunursa, K. Kıbrıs başta olmak üzere istenilen siyasi sonuca ulaşım haberi oluyordu. Anımsarsanız: Bayramın ilk günü Duvar Gazetesindeki Musa Özuğurlunun dört Türkiye Kıbrıs siyasi olasılığında bunun ikisi için son kararlar gayet münasipti. Konu yine Maraşın sonuçta açılma politik girişiminin ilk sözleri gibi geliyordu. Doğrusu, Türkiye baştan şu ikili tutumu hep korudu: Birincisi, Maraşı aslında 74 Fetihcilik hareketinde ele geçirmemesi şartı da vardı. Bunun zaten tutumu, Tüm bölgelere nifus yerleştirilirken, Maraşa yerleştirilmedi. Etrafı telelerle örülüp resmen B.M. kararlarıyla da direk sorumluluk Türkiyeye verildi. Fakat, Türkiye zamana oynayarak ve alınan Güvenlik Konsey ile yapılan anlaşmalara uymayarak, Varoşayı vermeyip, tam aksi yağmaladılar. Buna yönelik 84 ve 92 Yılındaki Güvenlik Konsey kararları dahi alındı. Denktaş Kipriyano anlaşmalarında da bu mevcut. Yetmez se, birçok görüşmede ve geçici kararlarda hep Maraş ayrı konu olarak konuldu. Türkiye direk olmasa da zaman zaman K. Kıbrıs yapısıyla isgana denetiminde aşma girişimi yapıp sonra geri adım da attı. Tüm bunlar yokmuş gibi, yeni pişkinliklerle ve yalanlar da tatlılaştırıp zehir gibi sunarak, bu bölgenin açılıma girmesi ve Kuzey Kıbrıs yönetimince denetlenmesi tekrar tekrar ısıtılıyor. Kocaman yalan la resmen “uluslar arası hukuk hak” denilip de Göbels yeniden diriltilmektedir. K. Kıbrısta Yıldızlarda dolaşan Tufanı hayalinde boğup yeniden Dangadüngalı Ersin koltuğa oturunca, hem Varoşa hikayesi hem de Türkiyeleşmenin gidişatı tekrardan hızlandırma perendesi alındı. Hele de muhalefetin öylesine bir çizgiye çekildi ki konuşacak sözleri ve içerkli geleceklerinin politik tükenmişlik zamanında da oluşunun etkisi de çoktur. Bu arada, K. Kıbrıs resmen önümüzdeki yılın saray seçimi sürecine de resmen çoktan girdi. Kutretle bazı çevrelerin flört yapış şekli veya Akıncının saray eksenindeki kıpırtıları bunu canlandırıyor. Fırsat kolayan başta Mehmedali de sahaya indi. Dikat edin, hepsi resmi eksenin değişik oyuncuları olarak soyundular. Ozaman, konu bulmak ve saldırmanın da rejime dokunmadan kalan alanında bulunması da gerekiyor. Öyle bir örnekle başlandı ki evlere şenlik! Kutret Hazretleri hükümeti dahi bozarken düştüğü tuş, muhalefet olmama ve gerçeklerle ilgilenmeme sonucu, kolayca atlatıldı! İstenen krizli yönetim de kuruldu. Kutret daha önce de kendine has görüşmeler yaptı. Özellikle de Türkiye yetkilileriyle gelecek hesaplar için işbirlikci pazarlanma adına gerçekleşti. Ozaman, akıncıdan tıs çıkmadı. Fakat, Anastasiyadis ile yenilen yemek sonrası, saray kızıyor bazıları da şahlanıyordu! Kimse şu soruyu soramadı: Neden ayni tutun TC yetkilileri olunca gerçekleşmedi? Örnek; Hükümeti değiştirme adına dahi Kutret Çavuşoğlu görüşmesi saray tarafından neden görmezden gelindi? Her olaydaki paradoks tekrarlandı: Güneye veriştir, Türkiyeyi görmezden gel! Ayni tutum K. Kıbrıs geneline dek uzanır.Buranın defaktosu değiştirme veya direk müdahaleler Türkiyeden yapılırken, eşitlik istenme veya müdahale etme sözleri duyulmazken, olsun olmasın hele de Türkiyeye yaranma adına Güneye veriştirme senfonisi bozuk akorlarla sık sık yapılmaktadır. Egemenlikten tutun asimilasyona dek yapan değil karşıta veriştirilerek böylesi kültürleşme ve politikleşme oluşturuldu. Akıncı elbet kızacak! Yalnız, Ayni tavrı hele de kendine yine bilgi verilmemesine karşın Kutretin yaptığı görüşmelerle de durulacaktı. Oysa, iş Güney olunca öfke ortaya çıkmaktadır. Kutret se birieri itiverdikçe yapmayacağı çam devirme kalmayacak. Bunu hep gösterdi. Zaten, makamı da böyle aldı, politikaya da öylesine girdi ve sarayı da hedefe korken bakışı bu oluyor. Değişen bir şey yok. Sadece teslim olan muhalefetin eleştirisel alanı daraldı, duyarlığı cılızlaştı.***** Girişte de dedim: K. Kıbrıs 21 Haziran gecesine dek Türkiyedeki siyasal önemi oldukça ağır olan İstanbul yerel seçimine pek odaklanmadı. Hat ta, batı basınındaki önemi derecesinde yer bulmadı. Tabi ki bu bir şeyi değiştirmiyor: Türkiye 23 Haziranda yeniden yapılacak İstanbul belediye başkan seçimini yapmaya çalışacak. Çalışacak diyorum ki yapıldıktan sonraki yaşanabilecekler de başka bir kuşkularla dolu karabasanlık hikayeler yazdıracaktır. Gerçekten, son Türkiye İstanbul tekrarlatırılan seçim, dünya litarütürüne önemli bir sayfa olarak yazıldı. Seçimin tekrarlanma hikayesi oldukça reytink adaylı filime adaydır. Probaganda dönemi de bu seçimdeki anormaliklerin kurallarını yazma belgesi olarak kolaylaştırılır.Devletin tüm olanaklarıyla Binali yanında yer alışı, Valilerin dahi devlet değil de Binali yandaşı olarak çalışması, gerektiğinde baskı ile polis kulanım esrumanları hepsi seçimdeki yapılış şekil bakımından önemli belgelerdir. Seçimlerdeki başka olma özeliklerdir. Bağımsız Kızılayın yandaş adaya destek veya bağımsızlık andı içen Cumhurun hem de en sert diliyle porobagandada sahada oluşu, bazı önemli başkaların ilk örneklemleridir. Konuyla alakalı birçok yazı yazdım. Son dönemdeki hem de onca reklama rağmen protokol ile de hiçeleştirilen karşılıklı tartışma prokramı yeni bir örneklem oldu. Son günlerin herkesi ona bağlı terörist diye hapse dahi atan devlet, birden bir aday lehine Öcalan kulanım itifak garnütürü oldukça tarihsel ibret sayfasıdır. HDp desteğini kırma adına yapılan girişim ile probaganda aygıt kulanımı, devletin nedenli itifaksal kayganlıklar içinde olduğunun son kanıtlarından birisidir. Pazar gün sonrası, geriye dönüldüğünde söylenecek çok örneklem bilgisi dolu dolu olarak tarihseleşecektir. Daha seçime iki gün var ve nelere gebe olunduğu da tam net değildir. Eğer, bir ülkede devlet ve görevlileri seçimin iyi geçmesi için uğraşması gerekirken, tam aksi bir aday peşinden tüm olanaklar kulanılıyorsa, bu seçim gerçekten tarihi önemi çok. Yapılış süreci ise İstanbul basit belediye başkanlığının da çok ötesine geçtiğini işaret etmektedir. Nerden bakarsan tutarsızlık şarkısı artık bu seçimle roman haline geldi.Hele de kalkan başbakanlık gerçeğine rağmen, Başbakanlık kiralık aracının seçimde kulanılma normaliği karikatürlerin hayalini dahi aşar. Tüm bu olumsuzluklara karşın da oyların yarısı enazından karşı kulanılma gerçeği ile de bildik otoriter rejim kitle taplosuyla da çelişen başka bir yaşanmışlık da gerçekleşmektedir.Kutsal yargı lafı da tıpkı Uluslar arası haklıyız hikayesi gibi artık anlamsız hale sokuldu. Ayni şartların dahi tekrara neden olmama veya bir zarfta dört pusulaya karşın tekinin iptali, bildik hayal ezberleri dahi çoktan yerlebir yaptı. Bu koşullarla yapılacak seçim elbet yapılış şekliyle sonu da ileriye yönelik fay hatlarını zorlayacaktır. Birçok sorun hem de önemlileri dahi seçim sonrası beklentisine konuldu.Böylesi ağır yük sonrası hem iktidar hem de muhalefet bloklarında kırılma gayet normal hale şimdiden geldi. Bunların devlet eksenli oluşu ise ilerde başka muhalefet eksenlerin de doğmasına fırsat veriyor.Bunları seçim sonrası daha net gözleme şansımız var. Fakat, acı olan, tüm anormalerin normalmış gibi kabulenme tehlikesi de vardır. Karmaşanın çok, yalanların gerçekleri teslim alması ve bilgisizlikle hareketli tepkilerin oluşu, karabasan zeminini derinleştirmektedir. Bol hikaye yazılsa da bunların gelecek yanıtında siyasal karşıt örgütlenme eksikliği nedeniyle öngörmeme kuralı da güçlü hale geldi. Buda, Krabasandaki derinleşmeleri fark ederken, çıkış ışıklarını da bilsen, bunun yaşamsal karşılığı siyasal örgütlenişteki eksiklikle tamamlanmamış hikaye şeklinde filmin sonunun belirsiz olmasını da oluşturmaktadır. Bakalım. Pazardan sonra gözlerimizi yeni haftaya açarken, sonuç veya sonuçsuzluk nedeniyle nasıl bir dünyayı konuşacağız? Dikat ederseniz, yaşanılanlarla ve biriken süreç gerçeği sonuçsuzluk kelimesini de gayet normal şekilde eklemek gereksimi çıkmaktadır. Demokratik ve aydınlık bir umutla Pazartesi yeniden klavye başına geçme umudumla.
0 notes
Text
Tekrardan gerçekleri yazmak kaçınılmazdır! – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-Ksy Bir ülkede eğer; belek sildirtme yaygın, balık havızalı olarak olarak kalınıyorsa* Kulanılan kavramların veya algılatılan kuramların anlamları ile değil de ezber olarak birer kelime olarak ezberletilirse* Kavramın içeriği doldurulmadan, fetişizimle kavramlaştırılıyorsa* Yaşamın dilenilen bulgularıyla bilgilendirme veya inançlı ezberle yaklaşılıyorsa: işte ozaman bazı yaşanılanları tekrardan yazmak, günümüz gelişmelerindeki yanlışlıklara da tekrar tekrar dokunmak şart. Belek silinmesi ile balık havızalaştırma sonucu sildirtilen geçmiş üzerinden banbaşka güncel çıkara göre tarihin şekilendirilip, çıkara göre yerleştirildiğine de tanık oluruz. Kuramın fetişizmi veya kavramın içinin boşaltılmasıyla birlikte de kulanılan kelimenin sosyal siyasal anlamından çok, vurguyla dilenilen boşluğun kolayca yalanlarla da doldurulması kolayca gerçekleşir. Bu sıralanan yanlışlar sonucu, yalan tarihten, içi boş kavramlara varan yanlışlar zinciri ile doğruları anlamama sonucu da oluşturulur… Yukardaki gerçekliği sanki gayet normal hal gibi yaşamaya çoktan mahkum edildik. Bugün, önemli denilip hat ta tabulaştırılan nice kelimenin, kuramın anlamını bilmeden, keskin şekilde söyleyip “olmaz sa olmazları” da yaratmaktan geri durulmuyor. Düşündünüz mü; Bolca kulanılıp tekrarlanan “Siyasi eşitliğimiz, Fedaral veya konfederal, tanpon bölge, güvenliğimiz” gibi kavramları karşıta dahyatırken, kaçı net olarak ayni ifadenin anlamını da doldurma bilgisine sahiptir? Ayni şekilde, “Reforum, devrim, sosyal adalet, uluslar arası hukuk” gibi kaç kavramın güncel karşılığının da bilimseliğine sahiptirler! Ancak, buna benzer nice kelimeler, önemli kuramsal ifadeler, güncel politik kulanımda fazlaca dilde dolaşmaktadır. Hele de silinen bellek ile düşülen Balık havızalı koşulu sonucu, durmadan geçmişle alakalı günü anlatan hikayeler de tabusal tarihsel bilim şekline de sokulmaktadır. Bunlar K. KIbrısta değil sadece, Dünyada da bolca kulanılmaktadır. Örnek: son dönemde Suriyede tanpon bölge kelimesi sık sık kulanılmaktadır! Bunun biraz anlamına ulaşmak isteyince de banbaşka içeriklere de ulaşırız. Ayni şekilde, bolca Demokrasi ve özgürlük kavramlarını duyarız; anlaşılır ki bazen hiç de anlamı olmayan karşılıklarla bunlar da piyasada dolaştırılmaktadır. Daha ileri gidilerek, istenilen kötü gelecek hedefleri örtme adına da sarılındığı da artık bol örneklerle de kanıtlandı. Sadece, bu demokrasi ve özgürlük hedefli planlarında “IŞİD, Elnusra, Talaban” gibi örgütlerle ulaşma hedefli oluşu, bunu anlatmaya yeter ve artar. Ancaak, kitlesel balık havızlı ve ortak bütünleştirme yaratıcı düşüncesinin kırılması sonucu, bu yanlışlar sık sık hem de göstere göstere tekrarlanmaktadır. Boşuna değil,herkes karşıtına kolayca Terörist söylememektedir!***** Bukadar ön bilgiden ve nedensel koşuldan sonra, şimdi konuya alakalı bazı bilgielrle geliştirelim. Eğer; balık havızalı değilseniz, çok kısa zaman önce, K. KIbrısta iki önemli oylamanın yapıldığını hatırlarsınız. Hatırlayıp da sonrasını da akılın bir yerine koymuşsunuz! Birincisi; Meclis partielrinin Tufan denetiminde hazırlayıp sunduğu ve tüm çabalara karşın ret edilen anayasa konusu olacaktır. İkincisi de Türkiyedeki anayasa referandumunda, tüm yörelere karşın K. KIbrısta hayır oyu çıkışı da mutlaka unutmanıza karşın bu makale ile hatırlayaakaksınız. Ama, böylesi önemli olaylar, sonrasında tartışılıp gereken dersler alınma yerine, ders, bellekten sildirtilerek yok saydırtma yöntemi unuturuldu. Eğer; unutmasaydık ve her olayda bunarlı konuşup dersini de anımsatsaydık: ret edilen Anayasa nedenlerinden birisinin de yapılacak Uluslar arası anlaşmaların daha da önemsetip, meclisten dahi geçirilmeden yürürlüğe girip, enüst geçerli kural haline gelmesinin olduğunu da anımsayacaktınız! Nedenmi tekrarına gerekçe yaptım: Çünkü, sadece son imzalandığı söylenen ve içişleri makamcılarca açıklanan protokolun Anayasal gerekçeyle meclise sunulup enazından kafamızdaki kuşkuların da nedenli kanıtlanır halde olduğunu da öğrenecektik. Oysa, iki yanlışla bir doğru oyunu devam ediyor. İnsanların duyarsızlığı ile geçmişe yönelik yapılan tartışmaları unutmuşluklarına inanılarak buda kolayca gerçekleşti. Benzer birçok anlaşma daha böyle yapıldı. Örneğin, Eroğlu hem de ABD de Erdoğana tüm kaynaklarımızı anlaşma ile teslim etmemişler mi? Şimdi denizdeki kahramanlık demeçlerinin de dayatılma kuramı da buna bağlı değil mi? Hatırlayın Anayasa referandum tartışmalarını: Meclis partielrinin ortak tutumuna rağmen birkaç konu kuşkusu nedeniyle ahali ret oyu kulandı. Öyle örgütlü falan da değildi. Bunalrdan birisi de resmen açılımı ile Türkiye ile imzalanacak protokoların Meclise dahi sunulma ihdiyacının olmamasıydı!Bu geçmedi. Şimdi Süleyman Soylu ile Ayşegül hanımın yaptığı protokol bilinmiyor. Üstelik, defalarca yazdığım gibi “Soylu daha Türkiyeye gider gitmez verdiği demeçle,oldukça endişeleri de artırmasına” rağmen. Yine tartışmanın sıcaklığı ile ben bizinm gibi ülkelerdeki hukukta yasal yetki dengesinin olmadığı, yetkinin mutlak olma ilkesini de sık sık uyararak söyledim… Bir nokta daha; Kıbrıs görüşmelerinde ısrarla bizim “taraf” yapılan ve özellikle Türkiye ile protokoların da geçerli sayılmasını hep dayattı. Uluslar arası şirketlerle ve Türkiye protokoların aynen anlaşmada konulmasını istedi. Şimdi anladınız mı neden ısrarla özelikle paket ve güvenlik protokolarının açıklanmasını dayatmak şart. Geleceğin esirleşmesi ve tutsaklaşmasının hukuki belgesi olma gerçeği vardır.**** Defalarca yazdık ve yeniden yazmaya da devam edeceğimiz kesin! Durmadan ayni eksikliklerle gelecek politik çizgi sürdükçe kulanılan kavramların da anlamları hep sorguya açıktır. Hangi federasyon; Siyasal eşitlik denilince içeriği ne?Masada barış için hangi ilkeler konuluyor gibi nice soru aslında içi boş sözler olarak havada uçuşuyor. Buna bir de paradoksal demeçler aldı başını gidiyor… Örnek, hep Anastasiyadisten kendi önerilerinin altını doldurması istenirken, burada olmaz sa olmazların içeriği hala sığ!Üstelik tam da buradaki benzer ayrışma net olarak yaşanırken: artık kimse Akıncı ile Hükümet yetkililerinin ayni sözleri söylediğine de inanmamakaadır. Her makamdan ayrı bir içerik çıkarken, ısrarla Rumlardan açıklama beklerken, aslında buradaki net kelimesel ayrışmanın da örtülmesine çalışınmaktadır. Kutret ile Akıncı ve dahası, Akıncı konuştuğu makama göre başka kelimeler kulanma çelişkileri gayet normal hale gelindi. Ama, bunlar sanki hiç yokmuşcasına hayat kendine has kurallarla devam ediyor….. Bir başka sıkıntı da şu: burada dinlerken sanki uçurumlar varmışcasına konuşulunuuyor. Mecliste atıp tutuluyor. Kavgalar dahi yapılıyor. Oysa: Yurt dışına gidip temaslar yapılırken, burada birbirine göndermeler yapanlar, orada ayni dili kulannması da yaşanıyor. Bu çelişki de hep tekrarlanıyor. Orada K. Kıbrıs savunulu ve Rumlara saldırı çizgisi de gerçekleşmektedir. Taraftarlık dahi bu çelişkide olurken, dışarıda kardeşleşip ortak dil şekline bürünüyor… Hat ta “İslami konferasnslarda” gerici tutumlarda da paydaşlaşıyorlar… Yukarda hatırlatılanlar hep tekrarlanan olaylardır. Buna, her tesl,imiyetin “reforum, anavatanla kardeşleşme, kurtarma reçetesi” isimlerle de durmadan yapılanışın eserini de yazdırtmaktayız. Bunlar hep süslü kelimelerle yapılmaktadır…. Buna son dönemde Uluslar arası koşullar da eklendi. Örnek, tıpkı Türkiyenin CHP partisi dahi AKP savunusuna gelmektedir. Kıbrısta da son AB parlemento oylamasında AKEL Türkiyeye karşı rapora hayır oyu vermesi de algının nereye dek geldiğ,inin sonucudur. Malum ya: AVRUPA parlemento seçimleri de vardır. Zaten, istemesek de 2 seçim burasını değişik şekilde etkiliyor. Türkiyedeki yerel seçimler ve Avrupa parlemento seçimleri… Bunların mutlaka KIbrısa da dokunuşları olacaktır.**** Kısaca: buna son sel felaketi olanlarla sonradan olanları veya trafiği veya başka konuları da ekleyince: gerçekten unuturulmak istenilenleri unutmadan gereken dersleri almak şart. Bir önemine göre anımsatmaya başlayınca: görürüz ki bellek silmesşinden kulanılan kavramlardaki fetişizimler kendimizi yeniden aynada görmemizin dayatılmasına da raslarız. Onun iççin anımsatmalar yeri gelmişken mutlaka yapılmalıdır. Tıpkı Eroğlunun lüks otelerde KKTC atışlarını yaparken, daha saraydayken imzaladığı belgeyi başta UBP “bilimcilerinin” unutması gibi. Daha da konuyu uzatırız. Ama yeniden soralım: Meşur Süleyman Soyluyla hangi anlaşma yapıldı? Yoksa denildiği gibi boş sayfaya mı imza atıldı!
0 notes