Diğer insanların acısının doğasını, seviyesini, hiçbir şeyi anlamıyorum. Buna nasıl tahammül ediyorlar? Her günü pes etmeden, umutsuzluğa kapılmadan, intihar etmeden, hatta siyaset tartışmaya devam ederek nasıl atlatıyorlar? Bu kadar katı ve egoist olabilirler mi? İşlerin böyle olması gerektiğinden o kadar eminler ki kendilerinden bir kez bile şüphe duymuyorlar mı? Eğer öyleyse, sanırım katlanmak daha kolay olabilir. Merak ediyorum, insanların böyle olup olmadığını ve onları mutlu eden şeyin bu olup olmadığını merak ediyorum. Bilmiyorum işte. Acaba geceleri rahat uyuyorlar mı? Sabah dinç uyanıyorlar mı? Nasıl rüyalar görüyorlar? Yolda yürürken ne düşünüyorlar? Düşündükçe daha da anlayamaz hale geliyorum ve kendimi, yalnızca benim tamamen farklı olduğum şeklindeki korkunç, rahatsız edici düşüncenin saldırısına uğramış buluyorum. İnsanlarla genelde konuşmam bile. Neyi nasıl söylemem gerektiğini de hiç bilmiyorum. Küçük olduğum yaşlarda bile insanlar arasında yaşayamayacağımdan şüphelenmeye başlamıştım. Ne başkalarıyla tartışabilir ne de kendimi savunabilirdim. Görünürde her zaman gülümsüyor olsam da içeride çaresiz bir mücadeleyle debeleniyordum, bir ipte yürüyordum, ter içindeydim, onları eğlendirdikçe felaket ihtimali her an yaklaşıyordu. Melankolimi ve öfkemi gizlemek için büyük çaba sarf ettim ve insan gibi davranma yeteneğime hiçbir şekilde güvenmediğim için tüm korku ve endişelerimi toplayıp göğsümün derinliklerinde bir kutuya sakladım. Bana düşen, her zamankinden daha şiddetli ıstırap çekmek için bir pis, aşağılık suçu diğerinin üstüne koymak. Hayatın kendisi tüm suçların kaynağı. Artık ne mutlu ne de mutsuzum.
Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andıran dünyanızda tek gerçek şey bu. Her şey geçip gidiyor. Hoşçakal 🪽
oy kullanmayan varsa bu arada o kadar haksızlıgın, ölümün ve tüm suçların failisiniz. niye derseniz apolitik insanlar eğer bir ülkede bazı şeyler kötüye gidiyorsa ilk sorumlularıdır
Birinin yüzünüze "insan hakları yoktur" diye bağırması biraz ağır olabilir. Fakat işin özünde, doğrudur. Tabii burada bahsedilen "hak" biri ya da birileri, bir kurum ya da bir devlet tarafından verilmiş, bir toplum, bir oluş tarafından kararlaştırılmış hak ise. Kimse size -bize- cebinden çıkarıp hak vermez, dağıtmaz. İnsan hakları neden olabilir? Cinayet, tecavüz vs gibi suçlara engel olmak için. O halde basit bir matematiksel denklemle, insan haklarının varlığının temel nedeni, suçların var olmasıdır diye bulabiliriz. Denklemden suç kavramını çıkarırsak, insan hakları da ortadan kaybolur. İnsan hakları gibi evrensel geçerliliği olan bir kavramın varlığı suç işlenmesine bağlıdır diyebiliriz, o halde. Şimdiki modern sayılan devletlerin bir çoğunun ağzında yuva olmuş bu insan haklarının özüne dönelim. Modern devletler yoksulların yaşama hakkına önem veriyor ve yoksullara yardım ediyor. Bu kabul edilebilir bir gerçek. Fakat bu tutumlarıyla bir kavram daha doğuruyorlar; "yardım edilmiş yoksulluk" bu da kabul edilebilir bir gerçek. Biz ise -anarşistler- yoksulluğu ortadan kaldırmak istiyoruz. Yardım edilmiş bir yoksulluk istemiyoruz. Yoksula yeme içme barınma hakkı verilsin istemiyoruz. Yoksulluk direkt olmasın istiyoruz. İşin özünde, problem oldukça açık. Devletler, sorunları erteler, ortadan kaldırmaz. Çünkü devletlerin var oluş amacı sorunların varlığına dayanır. Eğer suçun tamamen ortadan kalkması durumunda, ne insan haklarına ne de devletlere ihtiyaç olmayacağının bilincinde olan insanlar, sizi yönetenler. Bu sebepten size "suç asla azalmaz, bitmez. Bizler suçu engelleriz" mesajı verirler ve insan haklarından söz ederler. Suç üretir ve suçu cezalandırırlar, suçu önlemezler. Ödül ve ceza sistemi ile bir sürüyü güderler. Bu sebepten insan hakları yoktur, insan hakları üretilmiştir. Suçun devamlılığı için insan haklarına ihtiyaç vardır. Basit bir örnek vereceğim, nestle gibi büyük bir firmanın asıl işinin çikolata üretmek olduğunu herkes bilir. Fakat nestlenin aynı zamanda diyabet ilacı üreten en ünlü firmalardan biri olduğunu herkes bilmez. Birçok sigara firmasının, astım ilaçları üretmesi gibi.
Size bıçağı 9 santim saplayanın 6 santim geri çekmesi lütuf değildir.
İnsanın yaşama hakkı olduğu kadar ölme hakkı da olmalı. Sorarım Tanrı’ya:
"Direnç göstermemek suç mudur?" diye sorar Osamu Dazai.
"insanlığımı Yitirirken" adlı son romanını yazdıktan sonra da intihar ederek yaşamına veda eder.
intihar notunda şöyle yazar:
“Doğmuş olduğum için beni affedin”
İntiharından hemen önce kaleme aldığı bu romanında Dazai iç dünyasını şu satırlarla anlatır:
“Diğer insanların acısının doğasını, seviyesini, hiçbir şeyi anlamıyorum. Buna nasıl tahammül ediyorlar? Her günü pes etmeden, umutsuzluğa kapılmadan, intihar etmeden, hatta siyaset tartışmaya devam ederek nasıl atlatıyorlar? Bu kadar katı ve egoist olabilirler mi? İşlerin böyle olması gerektiğinden o kadar eminler ki kendilerinden bir kez bile şüphe duymuyorlar mı? Eğer öyleyse, sanırım katlanmak daha kolay olabilir. Merak ediyorum, insanların böyle olup olmadığını ve onları mutlu eden şeyin bu olup olmadığını merak ediyorum. Bilmiyorum işte..
Acaba geceleri rahat uyuyorlar mı?
Sabah dinç uyanıyorlar mı?
Nasıl rüyalar görüyorlar?
Yolda yürürken ne düşünüyorlar?
Düşündükçe daha da anlayamaz hale geliyorum ve kendimi, yalnızca benim tamamen farklı olduğum şeklindeki korkunç, rahatsız edici düşüncenin saldırısına uğramış buluyorum. İnsanlarla genelde konuşmam bile. Neyi nasıl söylemem gerektiğini de hiç bilmiyorum. Küçük olduğum yaşlarda bile insanlar arasında yaşayamayacağımdan şüphelenmeye başlamıştım. Ne başkalarıyla tartışabilir ne de kendimi savunabilirdim. Görünürde her zaman gülümsüyor olsam da içeride çaresiz bir mücadeleyle debeleniyordum, bir ipte yürüyordum, ter içindeydim, onları eğlendirdikçe felaket ihtimali her an yaklaşıyordu. Melankolimi ve öfkemi gizlemek için büyük çaba sarf ettim ve insan gibi davranma yeteneğime hiçbir şekilde güvenmediğim için tüm korku ve endişelerimi toplayıp göğsümün derinliklerinde bir kutuya sakladım. Bana düşen, her zamankinden daha şiddetli istirap çekmek için bir pis, aşağılık suçu diğerinin üstüne koymak.
Ölmek istiyorum. Ölmek zorundayım.
Hayatın kendisi tüm suçların kaynağı.
Artık ne mutlu ne de mutsuzum.
Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andıran dünyanızda tek gerçek şey bu. Her şey geçip gidiyor..
bazı anlamlar ölü ele geçirilir
ve yakınlarına haber verilmez
tek yakınım sendin Zeyno
bu uçsuz bucaksız hükümlü yazılar ovasında
böyle başlamıştı bir düşten daha çekilişim
zihnimdeki eksik sevilmeyi taşıyan masumlar kervanı
ceza gibi yüzüme yerleşen gramer hatası
indirdi kemancı çırağı kirpiklerimi aşağı
oysa bir halkı sevmekten geliyordum
suçların en büyüğünden
kendi rüyamın içinde dolaşıyorum saatlerce
yığına karışmayı seçen insanlar konuşmuyor benimle
hançerlenmiş şehirler konuşuyor sadece
atılmışlık tüten bacalar
ıssızlığı misafir gibi karşılayan soğuk çatılar
bütün bu hareketler harcanmış ömür kokusu
sana binlerce mektup yazdım
bulutlara çarpıp düştüler
ah, her biri detone damlalardı
yine de duymanı isterdim o damlalarda
bazı seslerin teslim olmadığı için ölü ele geçirildiğini
tek yakınım sendin Zeyno
çağrılar gönderdim sana yüreklerin güzergâhında
az kalsın ulaşacaktı
az kalsın başlayacaktı sevişmeler çağı
ve devrimci avına çıkamayacaktı gözleri kanlı devlet
kendi rüyamın içinde dolaşıyorum
kimseye rastlamıyorum saatlerce, Rilke gibi
yoksulluk satılan çarşıların düzenliliğine çarpıyorum
dağılmak için karanlığı bekleyen pazar yerlerine
sonra aniden her şey susuyor;
hızla ışıkların ölüşünü izleyen bir ülke geçiyor yanımdan
saatlerce düşünüyorum rüyamın kenarında oturup
nerede kullanacağımı yangın çıkartma hakkımı
sanıyorlar ki
sadece bir konuşmadır bütün bu söz kalabalığı
göğe çekiç gibi vuran o küçük noktalar
sanıyorlar ki kaybolmaktır yutuluş ormanında
kuşların düğünüdür bu Zeyno
yaşamayı başarmış anlamların;
uçmanın işçiliğine ve yumruğun sıkılışına dönüşüdür
🗣️ Son Yirmi Yılda Yapılan İhaneti Yüz Yıl Geçse Unutamayız
Önce ülkenin tek bir kişiyle yönetilmesinin yolunu hukuksuz ve hilelerle dolu yöntemler ile açtılar.
Sonra geçmişte yaptırdıkları suçların verdiği olanak ile yumuşak karnı gereği batı sömürge çetesinin her talebini yapar duruma geldiler.
Yaşam pahalılığı küresel çetelerin ve yerli işbirlikçi çetelerin bu zihniyetle el birliği içinde dayattığı bir sonuçtur.
Sebep özelleştirilmeler ile ülkenin üretim ve hizmet araçları ile tüm gücünü kodamanlara kaptırmalarıdır. Bunun sonradan bir tehdide dönüşeceğini öngörecek bir iradeye sahip olmadıklarını biliyor ve bunu isteyerek yapıyorlardı. Fetö terör örgütüne bilerek ve isteyerek aldandıkları gibi. Fetö terör örgütünü de zaten batı çetesi kullanıyordu.
Bugün devlet yok şirketler var diyen tehdide sesi çıkamayan ve Türk ulusunu bu çetenin şirketlerine müşteri yaparak soyduruyorlar.
Dış güçler palavrası bu işbirliğinin üzerine örtü çekmek ve nas ile kandırdığı kitlesini diri tutarak kendine olan desteği dini siyasete alet ederek başarıyor.
Din siyasetine aldanan melez Türkler kendilerine müslüman dışında bir kimlik ile ifade edemez hale bu şekilde geldiler.
Ortadoğu müslümanları ile aralarında bugün nerdeyse hiçbir fark kalmadı.
Onlar petrolün batı çetesi ve onların yerli taşeronluğunu yapanlara kaynak olarak aktarılmasına nasıl göz yumuyor ise bugün ülkemizde bu melez müslümanlar yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarının ve yurttaşlığın haraç mezat satışına da göz yumuyorlar. Zaten yirmi yıldır madenlerin çıkartılmasını Lozan'ın gizli maddeleri engel oluyor yalanına inanan kitleden yurttaş iradesi beklemek çok safça olur.
"Bana sen diye hitap edemezsin. Okuduğunuz fakültelerde yıllarca eğitim verdim, bana sen diye hitap etmenizi kabul etmiyorum. 64 yaşındayım. İnsanlık onuruna aykırı şekilde Ankara’dan buraya kelepçeyle getirildim. Benim üst seviyede fıtığım var. Beş buçuk saat boyunca kelepçeliydim. Ben elinde silah olan birisi değilim, benim tek silahım kalemim, beynim.Ben de bu suçlamaların üzerimdeki etkisini bilemiyorum ama kim olduğumu da unutmadım.Mesleğimi, kimliğinden bağımsız tüm insanları görünür kılma çabasıyla sürdürdüm. Takdir edersiniz ki yıllarımı verdiğim adli tıbba, iddianameyi yazan ve adli tıbbı bildiğini iddia eden savcıdan daha çok hakimim. Videodaki belirtiler üzerine yaptığım tıbbi değerlendirme bir ön tanıdır. Tanıya erişebilmek için de etkili ve bağımsız bir soruşturma ve belgeleme gerekmektedir. Neyse ki Milli Savunma Bakanlığı, Mecliste soruşturma yapacağını söyledi. Ama bağımsız mıydı? Hayır. Bir insan hakları savunucusu olarak ifade özgürlüğü ve toplumun haber alma hakkını savunma sorumluluğum vardır. Bir kamusal entelektüel olarak soru sorma, kamuya hakikat bildirme talebim bilim insanı sorumluluğunun yanı sıra yurttaş olmamın sorumluluğundandır. Hekimlik insana dair, insanlığa karşı suçların karşısında durmaktan, zeytinimize, arımıza sahip çıkmaya, savaşlardan iklim değişikliğine kadar her türden halk sağlığına zarar veren unsurun karşısında durmaktır. Nazım Hikmet’in de dediği gibi 'yaşamak ciddi iştir'.”
Yemen direniş lideri: Siyonizm tüm insanlık için tehlikedir
Yemen Ensarullah Hareketi Genel Sekreteri, Gazze'de Filistinlilere yönelik toplu katliam politikasının önceden planlandığını belirtti.
Perşembe gecesi Yemen Ensarullah Hareketi Genel Sekreteri, Gazze'de Filistinlilere yönelik toplu katliam politikasının önceden planlandığını belirterek “Bu katliam Siyonistlerin barbarlığını göstermektedir.” açıklamasında bulundu.
Abdülmelik Bedreddin El Husi, Amerika'yı Siyonist suçların ilk destekçisi olarak nitelendirerek, İsrail'in Gazze'de işlediği suçların Amerika'nın ahlaki ve insani çöküşünü ortaya çıkardığını sözlerine ekledi.
Yemen Ensarullah Hareketi Genel Sekreteri, Siyonistlerin tüm insanlık için tehlike oluşturduğunu vurgulayarak “Siyonistler çocukluklarından itibaren Müslümanları öldürmeyi sevdirecek düşünce ve yöntemlerle eğitilirler.” ifadesinde bulundu.
Kafama bir soru takıldı, seni google yerine kullandığım için üzgünüm.
Şimdi, ideolojine göre yönetilmek size ters düşüyor. Devletsiz bir yönetimi tercih ediyorsun çünkü kimse kimseye üstten bakamaz. O halde hukuk ve yasalar da mı sizin için engel olunması gereken bir tehdit? Yasalar insanların kötüye çekilmesini engellemek için çok keskin bir silah, tabiki insan haklarını(?) da barındırıyor içinde fakat düşününce yasaların da mı olmaması gerektiğini savunuyorsun?
-👤
Güzel soru ama açıklaması çok uzun olacak tahminimce. Şimdi, bu iyi kavranılması gereken bir mevzu, zira ben bile açıklarken zorlanıyorum. Hukuk ve yasalar, devletin elinde. Bunu unutmadan yasalar ve hukuk hakkında konuşacağım şimdi sana. Bu yasaların asıl amacı, halkı bir düzen içinde tutmak, korumak değil. Zira, insan hakları yanılgısı yazımda "suçları engellemek için konulan yasaların suçları arttırdığı" probleminden bahsetmiştim. Bu, ağır bir cümle ve insan kabullenmek istemiyor, farkındayım. Ama işin özünde gerçek tam olarak bu Anonim. Kapitalizmin yapı taşları insanları suça yönlendirirken, kapitalizmi içinde barındıran devletler de bu suça ceza vermek için yasalar çıkarıyor. İnsan canının herhangi bir karşılığı yok devlet elinde. Şimdi sana basit birkaç örnek vereceğim.
Hangi bölgede "Kadın" kavramı "ahlak, namus, ayıp" üçgeni arasında sıkışıyorsa, o bölgede taciz ve tecavüz olayları yüksektir. Nerede patronlar işçilerin emeğinden rahatça çalabilmek adına yasalara ihtiyaç duyuyorsa, o bölgede hırsızlık olayları yüksektir. Nerede ot/uyuşturucu gibi maddeler yasaksa, o ülkede veya o kesimde bağımlı oranı yüksektir.
Yasak olmasaydı meyve, Adem arzu duyar mıydı meyveye? Gibi bir felsefik problem üzerinden ele aldığımızda da, yasak olana duyulan arzu ve dürtüyü ortaya çıkarırız.
Ufak bir örnek daha, ülkede trafik ışıklarının olmadığı tek şehir Sinop'tur. Ve gel gör ki Anonim, ülkede trafik kazalarının en az olduğu şehir de Sinop'tur.
Tüm bu örnekler bize şöyle bir çıkarım yaptırıyor. "İnsan, eylemlerinde özgür olduğu sürece ahlaklıdır. Dayatılan veya zorlanılan durumlara karşı ahlaksızlaşır."
Tabii ki tecavüz, cinayet ya da diğer suçların insan ve toplum ilişkisine, kişinin yaşama ve özgürce yaşama hakkına zarar verdiğini kabul ediyoruz. Fakat yasalar, suçu önlemez. Sadece suçun maddi bir karşılığı olmasını sağlar. Ve aynı zamanda, suçu arttırır.
Devletin varlığı bir noktada yasalar ve hukuka bağlıdır değil mi? Yasaların sözde amacı da insan canını güvence altına almaktır değil mi? Eğer suç olmasa, yasalara da gerek duymayacağımızdan devlete olan ihtiyaç da azalır. Devlet, kendisine ihtiyaç duyan bir halk ister. O sebeple suçu cezalandırır gibi gözükerek yasalar ile, el altından bazılarını da suç için teşvik eder. Çünkü suç biterse, halkın korkusu azalır. Korkusu azalan halk, devlete muhtaç konumunda olmaz. Devlet, kişilerin özgüvenini yıkmak üzere hareket eder. Gerek okullarda, gerek iş yerlerinde, gerek toplum zihniyetinde. Özgüveni kırılmış bireyin suça yatkın olduğunu da, bizler biliyoruz.
Bu sebepten hep bir ağızdan tekrar ediyoruz. Yasalarınız sizin olsun, üç kuruşluk hukunuz, kurallarınız, ahlakınız. Bize, insanlık gerek. Umarım anlaşılır olabilmişimdir.
Düştün, ellerinde yara olmuş hep. Dizlerinde kanıyor. Peki şimdi yine yeniden nasıl mı ? Dert etme. Allâh'tır bu , neye kâdir değil ? O'na güven. Zor değil. O'na hiç zor değil. Bu sayısız suçların, dünyaya melâlin, düşmelerine divâneliğin ? O'na zor değil. Biliyorum, ne canında istek ne gönlünde neşe. Önemi yok. Senin Allâh'ın hepsini iyileştirebilir. Müsaade et (iste) paklasın seni. Müsaade et (iste) iyileştirsin seni .. 🤍