#salacak
Explore tagged Tumblr posts
Text
İst’AN’bul
photo @vazgecmelerustasi
Sen İstanbul'suz da güzelsin Ama İstanbul 'seninle' güzel.. !
https://youtu.be/1gpf9e8wSf4 🎶🚬🍷✨
#VAZGEÇMELER USTASI#My Photo#Bütün İstanbul Biliyo#Aşk#İst'AN'bul#İstanbul#Salacak#Üsküdar#Kız Kulesi#Carpe Diem#Şiir#Edebiyat#Alıntılar#Şiir Denizi 1#Ümit Yaşar Oğuzcan#Black and White#Photo#ART#Photography#Black & White#Blue#Colors#Music#İkiye On Kala
7 notes
·
View notes
Text
Murder on the Orient Express directed by Sidney Lumet
4 notes
·
View notes
Text
Salacak Mahallesi Tesisatçı & Su Tesisatçısı
Salacak Mahallesi Tesisatçı Su Tesisatçısı Salacak Mahallesi Tesisatçı Su Tesisatçısı Salacak Mahallesi Tesisatçı & Su Tesisatçısı 0545 641 1018 #Salacak Mahallesi Tesisatçı #Salacak Mahallesi Su Tesisatçısı #Salacak Mahallesi Tesisatçı #Salacak Mahallesi Su Tesisatçısı #Salacak Mahallesi Sıhhi Tesisatçı #Salacak Mahallesi Tesisat Servis Araçlarımız ile 7/24 Su Tesisatçısı – 0545 641 1018 Özyurt…
View On WordPress
#Salacak Mahallesi Su Kaçağı Tespiti#Salacak Mahallesi Su Tesisatçısı#Salacak Mahallesi Tesisatçı#Salacak Mahallesi Tıkanıklık Açma
0 notes
Text
Salacak Mah Kişiye Özel Karikatür Kupa Bardak
Salacak Mah Kişiye Özel Karikatür Kupa Bardak kupabardakk firması olarak isterseniz 2000 modelimiz arasından isterseniz sıfırdan kafanızdaki bir şablonu karikatür olarak tasarlayabiliriz. Salacak Mah Kişiye Özel Karikatür Kupa Bardak denilince ilk akla gelen firmaların başında bikups vardır. Diğer ismi ile (kupabardakk.com ) sitesi Salacak Mah Kişiye Özel Karikatür Kupa Bardak olarak en çok…
View On WordPress
#Salacak Mah Karikatür Kupa Bardak#Salacak Mah Karikatür Kupa Bardakk#Salacak Mah Karikatür Kupa Fiyatı#Salacak Mah Kişiye Özel Karikatür#Salacak Mah Kişiye Özel Karikatür Kupa#Salacak Mah Kişiye Özel Karikatür Kupa Bardak#Salacak Mah Kişiye Özel Karikatür Kupa fiyatı#Salacak Mah Kişiye Özel Karikatür Kupa Modelleri
0 notes
Text
Derler ki: Aşık ve sarhoş cehennemlik olacak! Bu söz ki gönüllere sanma korku salacak. Giderse cehenneme tüm aşık ve sarhoşlar; Küçük yapın cenneti, yarın bomboş kalacak!
Ömer Hayyam
youtube
Günaydın canlar. ☕☕
59 notes
·
View notes
Text
Orta parmak; kimi zaman sevmediğiniz bir insanı sinir etmek için kimi zamansa yakın arkadaşınıza şaka amacıyla yaptığınız bir eylem. Peki bu işaretin tarihinin 1300'lü yıllarda İngiltere - Fransa arasında gerçekleşen Yüzyıl Savaşları'na dayandığını biliyor musunuz? 1337 - 1453 yılları arasında gerçekleşen bu üstünlük savaşı, içerisinde pek çok hikaye barındırıyor. Bu hikayelerden biri de orta parmak işaretinin çıkışıyla ilgili?
Her şey orta parmağını kullanan İngiliz okçularla başladı
İngilizlerin yıllarca süren bu savaşta rakibi Fransa'ya karşı en büyük kozu her zaman okçu birlikleriydi. Henüz çocuk yaşta ailelerinden alınıp yetiştirilen bu birlikler, uzun yıllar boyunca eğitim alırlardı. Zorlu bir eğitimin ardından 20'li yaşlara geldiklerinde orduya alınan okçular, Yüzyıl Savaşları'ndaki İngiltere ordusunun yüzde 70'ini oluşturuyordu.
O dönemdeki İngiliz okçuları dosta güven düşmana korku salacak cinsten askerlerdi. Long Bow denilen 2 metrelik yaylar kullanan bu askerler normal oklara göre 1.5 kat daha ağır olan Bodkin isimli bir ok kullanıyorlardı. Bu ok ve yay kombinasyonu okçuların yıllar boyunca aldığı eğitim sonucu elde ettikleri fiziksel güçle beraber son derece güçlü olabiliyordu. 250 - 300 metreye isabetli atış yapabilen okçular, bu devasa yaylardan elde ettikleri çekiş gücüyle kalın zırhları bile delip geçebiliyorlardı.
Orta parmak işaretimize geri döndüğümüzde ise İngiliz okçularının bu oku kullanım şekli karşımıza çıkıyor. Bu denli güçlü bir yaydan ağır bir oku fırlatmak için orta parmaklarıyla yayı geren İngiliz okçular, atışlara başlamadan önce rakipleri Fransızlara orta parmaklarını gösteriyorlardı. Orta parmak işareti ilk çıktığında "Birazdan bu parmakla seni öldüreceğim" anlamına geliyor kısaca özetlemek gerekirse.
Esir alınanların orta parmağı kesiliyordu
Yüzyıl Savaşları gibi bir dönemde elbette pek çok asker esir olarak alınıyordu. Bu askerler fidye veya asker değişim sistemleriyle geri verilebiliyordu. Esir alınan İngiliz okçuları ise öldürülmeseler bile işaret ve orta parmakları kesilerek gönderiliyordu. Bu nedenle bir daha okçuluk yapamıyorlardı. Yüzyıl Savaşları sırasında önemli bir muharebe olan Agincourt muharebesinin kazanılmasının baş kahramanı olan İngiliz okçular, her atış öncesi yaptıkları orta parmak hareketi ile "esir olmadım ve orta parmağım yerinde duruyor" anlamını da ifade etmek istiyor olabilir
28 notes
·
View notes
Text
Şu an gerçekten gidip denize girebilir miyim düşüncesini tartıyorum kafamda. Çağırabileceğim kimse var mı? Bence yok. Kimseyi istemiyorum zaten. Kimseye açıklama da yapmak istemiyorum. Dosta güven düşmana korku salacak bir köpeğim olsa giderdim mesela bak.
Karanlıkta yapamadığıma göre gün doğumuna mı gitsem? Gider miyim sahiden? Uyusam gitmem herhalde.
Sarmalanmaya ihtiyacım var.
14 notes
·
View notes
Text
"Bütünlüğümüz yok; birbiriyle ilgili ve ilgisiz parçaların bir araya gelmesinden oluşan bir karmaşanın fotoğrafı gibiyiz. Karakterlerimiz kırılgan; bir öyle, bir böyleyiz. Bazen, hem öyle hem böyleyiz. Savruluyoruz; sadece her şeyi önüne katıp götüren fırtınalar ya da kuvvetli rüzgarlar değil, küçük esintiler de oradan oraya savuruyor bizi. Bizi bir yerde sabit tutan, sağlam tutan, ayakta tutan ve kavi kılan bir temelimiz, üstünde güvenle yükselebileceğimiz bir kaidemiz de yok görünüşe göre. Bir çok yüzümüz var ve aslında bu bir yazamaz olmadığını ispat ediyor. Bir çok halimiz var ve bu bir halde istikrarımız olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla belli bir şey değiliz; her şeyi bir arada olmaya çalışan bir parçalanmanın keder verici numuneleriyiz.
Hiçbir yerde kök salacak kadar kalamıyorsan, rüzgara kapılan bir çalı gibi oradan oraya sürükleneceksin, hayat böyle!"
...
6 notes
·
View notes
Text
La tahzen.
Her şey çok güzel olacak şüphen olmasın. Çocuklar çok daha mutlu oynayacak oyunlarını. Anneler, Babalar korkmadan salacak yavrularını sokaklara. Derin bir nefes alacak insanoğlu. Allah’ın vaadidir inanın. Topraktan yaratılmadık mı? Elbet çiçek açacağız yeniden. Yine gülecek yüzler, yine şımaracak kız çocukları babalarına, yine tozu dumana katacak yavrularımız top peşinde sokaklarda. Biz bir olduktan sonra yine koşacak atlarımız kırlarda. Çocuklarımızın cesetlerine sarılmamak için, önce Allah’ın ipine sımsıkı sarılacağız.
Üzülme, Allah’ın vaadidir sarılacak yaralarımız..
7 notes
·
View notes
Text
Young girls on Salacak beach, İstanbul, Turkey, 1957 by unknown photographer
7 notes
·
View notes
Text
Peri masallarıyla büyüyen bir kız olmamıştım hiç bir zaman.Kırmızı Başlıklı Kız’ın gözlüklü büyükannesini kıllı bir kurtla karıştıracak kadar kör ya da Rapunzelin hiç tanımadığı bir adam için saçlarını aşağı salacak kadar aptal olduğu bütün o saçmalıkları dinlemediğim için memnundum…Hayal gücüm bu dünyanin sınırları içerisinde gelişmediği için,bu dünyaya oldukça çiğ kalan bir zihne sahiptim.Etrafımdakı insanların ahlak sınırları diye çizdiği parklar benim oyun alanımdı,küfür diyerek üzerini karaladıkları kağıt parçaları dilimde tekerleme; gece yatmadan diledikleri dilekler kelime israfıydı.”Karşında kimse yokken konuşursan deli damgası yerdin ama hayallerin için dilenirlen bunun adı dilek mi oluyordu?”:)
-AYVDİ
5 notes
·
View notes
Text
OĞUZ HAN KİMDİR?
Büyük Hun İmparatorluğu’nun kurucusu
Oğuz Kağan, M.Ö. 234 yıllarında doğmuştur.
Büyük Türk Hakanı Oğuz Kağan’ın babası Kara Kağan’ denilen Teoman’dır. Oğuz Kağan ile Mete Han‘ın aynı kişidir. Oğuz adı, babası Teoman tarafından verilen addır. Mete ise, Çin kaynaklarında Oğuz Kağan’ı belirtmek için kullanılan addır. Oğuz’un annesi Ay Kağan’dır.
Oğuz Destanı‘nda anlatıldığı üzere, yaşamı mucizelerle dolu olan bir Türk yiğididir. Doğduğu gün onun Tanrı’nın kutuna sahip olduğu anlaşılmış ve mucizeleri görülmeye başlamıştır. Yalnızca doğduğu gün annesinden süt emmiş, daha sonra bir daha süt emmemiştir. Çok kısa sürede büyümüş ve bir yaşına girmeden konuşmaya başlamıştır. Yaşını doldurmadan okunu ve yayını alıp ava gittiği ve tüm Türk elinde ününün hızla yayıldığı, yine mitolojik ögeleri de barındıran Türk destanlarında belirtilmektedir.
Kara Kağanın bir oğlu dünyaya geldi. Bu çok güzel bir çocuktu. Doğduğunda annesinin sütünü emmedi, daha sonra annesi rüyasında, çocuğun kendisine “Tanrıya iman etme” söylediğini gördü. Annesi bu rüyayı üç gece üst üste görünce, Tanrıya imam etti ve çocuk annesinden birkere süt emdi ve bir daha emmedi. Bir yıl sonra büyük bir adam gibi konuşmaya başladı. “Ben bir çadırda doğduğum için adımı Oğuz koymak gerekir” dedi. Adını Oğuz koydular. Harikulade halleri görülen Oğuz, çocukluğundan ergenlik çağına kadar, her fırsatta Tanrıyı anardı. Ona Tanrının nurlu feyzi erişti. Her türlü bilim ve hünerde, ok atmada, kargı kullanmada, kılıç çalmada ve bilgi hususunda, aleme ün salacak gelişme gösterdi. Babası onu amca kızıyla everdi. Fakat evlendiği kız iman etmediği için ona yanaşmadı. En sonunda kendine iman eden bir kızla evlendi.
İlk Hun hükümdarı Teoman’ ın başka bir karısından ve Oğuz Han’dan yaşça küçük bir oğlunun annesi, kendi oğlunu tahta geçirmek için çareler aradı ve sonunda Teoman’ı kandırarak Oğuz Han’ı güney-batı komşuları olan Kuşan’lara rehin yollattı. O dönemdeki hukuk anlayışına göre, rehin, barış teminatı demekti. Oğuz Han’ın üvey annesi, oğlunun tahta geçmesini garantilemek için, Teoman’ı bir kere daha kandırarak Kuşan’lara savaş açtırdı. Anlaşma bozulduğundan, Oğuz Han’ın Kuşanlar tarafından öldürülmesi gerekiyordu. Fakat Oğuz Han, süratle ülkesine kaçtı. Babası buna sevindi ve ödül olarak ona 10 bin askerlik bir vilayet verdi. Oğuz Han, yakaladığı bu imkanı iyi kullandı. Kahramanlık ve teşkilatçılık gibi özelliklerini kullanarak, kin duyduğu babasına karşı askeri hazırlığa başladı. Elindeki orduyu bir savaş makinesi haline getiren Oğuz Han, alışılagelmiş bir silah olan oku da geliştirerek menzilini uzattı. Oğuz’un bir tek Tanrıya inandığını duyan babası, onu bir av dönüşü öldürmeyi planladı. Bu haberi alan Oğuz, putperes babasıyla savaşmak için hazırlıklarını tamamladıktan sonra, babasının üzerine yürüdü ve onu yenerek M.Ö. 209 yılında Hun tahtına çıktı. Kağan oldu ve puta tapanlara hiç bir merhamet göstermedi.
Hun Devleti‘nin başına geçen Oğuz Han’ın ilk işi, doğudaki Tunguz’ları ortadan kaldırark boylarını da hakimiyeti altında toplamak oldu.
Türk boylarını birleştirerek ilk defa Türk birliğini kuran Oğuz Han’ın devletinde, boylar iç işlerinde serbestti. Bu gelenek Osmanlılara kadar geldi. Boylar, merkezî devlete sadece vergi ya da haraç vermek ve asker hazırlamakla yükümlüydü.
Oğuz Han, M.Ö. 209-174 yılları arasında geçen otuz beş yıllık kağanlığı sırasında, devamlı savaş halinde oldu. Ülkesinin sınırları Hazar Denizi’nden Hint Okyanusu‘na, Himalayalar’dan Sibirya ya kadar genişledi. Hun saldırılarına karşı inşa edilen Çin Seddi bile Oğuz Han ordularını durdurmaya yetmedi.
Nitekim Oğuz Han, bir seferde 320 bin kişilik bir orduyla Çin’in içlerine kadar girerek Çin Hükümdarı Kao-Ti yi, ülkesinin kuzey bölgelerini Hunlara terk ederek, Hun devletine vergi ödemeye mecbur bıraktı. Çinliler, 58 yıl müddetle bu vergiyi ödedi.
Oğuz Han M.Ö. 174 yılında ölmüştür. Oğuz Han ın Türkçe deki başka bir adının Alp Er Tunga olduğu, aynı ismin Çin kaynaklarında Mete olarak geçtiği rivayet olunur.
Oğuz Kağan destanında anlatılan Oğuz Han, aynı zamanda Büyük Hun Türk İmparatorluğunun kurucusudur. Türk devlet geleneğinin temel taşlarını koyan, Türk Hakanının vazettiği kanunlar, Oğuz (Türk) Töresi olarak ün yapmış ve 16 Büyük Türk İmparatorluğunun da güç kaynağı olmuştur. 24 Oğuz Boyunun atası olan Oğuz Han, Türk Töresini; Disiplin, Adalet, Ahlak ve Millete hizmet esası üzerine inşa etmiştir.
İlk teşkilatı orduyu kuran Oğuz Han, Onlar-Yüzler-Binler-Onbinler diye tasnif yapıp, kumandanlarına da, Onbaşı, Yüzbaşı, Binbaşı, Tümenbaşı diye de ünvanlar vermiştir, Orduda itaatı esas kılmış, itaat etmeyenlerin boynunu vurdurmuştur.
Daha sonra Oğuz Kağanın üç oğlu olmuş. Onlara Gün, Ay, Yıldız adını vermiştir. Bir daha evlenir ve ondan da üç oğlu olur. Bu oğullarına da Gök, Dağ, Deniz adlarını verir. Gün gelir büyük bir toy (şölen) verir. Halkı uyruk verir.
“Ben sizlere oldum Kağan
Alalım yay ile kalkan
Nişan olsun bize buyan
Bozkurt olsun bize uran
Av yerinde yürüsün kulan
Dana deniz, daha müren
Güneş bayrak gök kurıkan”
Dedi ve Dünyanın dört bir yanına yarlığı yazdı, Elçilere verip gönderdi. Bu fermanlarda şöyle yazıyordu: “Ben Türklerin Kağan’ıyım Dünyanın dört bucağına hakim olmam gerekir. Sizlerden itaatinizi istiyorum. Kim benim buyruğuma baş eğerse, hediyelerini kabul eder dost sayarım. Her kimde baş eğmez ise, ona gazab eder, üzerine Ordu çekip, baskın yapar yok ederim. “Çin Kağan’ı itaatini ve dostluğunu bildirdi. Urum Kağan’ı itaatini bildirmedi. Bunun üzerine Oğuz Kağan ordusuyla onun üzerine yürüdü ve onların yenip kendine bağladı. Daha sonra Oğuz Kağan devletin sınırlarını güneyde Hindistan, kuzeyde Sibirya’ya, doğuda Çin denizi, batıda Akdeniz ve Mısır’a kadar genişletti. Buralarda yaşayan Milletleri ve Devletleri kendine bağladı. Daha sonra büyük ganimetlerle ülkesine döndü.
Büyük bir toy verir Oğuz Kağan ve Devleti oğulları arasında pay eder. Boz Oklar denen, Ayhan Yıldızhan ve Gökhan arasında devleti payeder. Üç Oklar denen Denizhan, Dağhan ve Günhan oğullarına da “Sizlerde Boz Oklar altında Beylik yapın” der. 75 yılı savaşlarla geçiren Oğuz Kağan 116 yıllık hükümdarlığının sonunda hayata gözlerini yumar.
Oğuz Kağan Milletine hizmeti daima ön planda tutardı. Eşsiz bir devlet adamı ve bilge kişiydi. Türk Milletinin ona atfettiği kutsallıktan ötürü onun bir Veli veya Nebi olabileceği tarihe geçmiştir. Onun buyruk ve vazettikleri Töre olmuştur. Oğuz Kağanın hayatı boyunca iki öğe çok önemli bir şekilde göze çarpar. Birincisi; Tanrıyı bir bilip ve daima ibadet etmesi. İkincisi; Millete hizmeti. Milletini daima ön planda tuttuğunu şu olay en iyi şekilde bize örnektir: Devletin zayıf olduğu bir zamanda, düşmanları ondan en sevdiği atını isterler, verir. Sonra eşini isterler onu da verir. Daha sonra çorak bir toprak parçası isterler, Oğuz Kağan “Atım ve eşim kendi malımdı verdim, fakat toprak çorakta olsa milletimindir veremem” der ve birliklerini toplar, kendinden emin olan düşmana ani baskın yaparak onları mağlup eder. Bu olayda Devlet malının Millete ait olduğunu ve Devlet malının üzerinde tasarruf edilemeyeceğini göstermiştir. Yani önce Devlet ve Millet menfaati gelir daha sonra diğer menfaatler gelir. “Önce Devletim ve Milletim” bir Oğuz Türk Töresidir
Oğuz Han, Oğuz Destanı’nda şöyle tasvir edilir:
Samur omuzlu, kurt belli bir yiğitti. Gözlerinin içi nur, avuçlarının içi kandı. Kırk gün anasının sütünü emdi, bir daha emmedi. İki üç yaşında iken ata binmeye başladı. Yetişip aklı erer yaşa gelince Oğuz’a haber verdiler ki yakın ormanda bir canavar türemiş, bir iki şehrin sürülerine ve insanlarına aman vermiyor. Ormana gitti, bir geyik buldu ve ortalıkta bir ağaca bağladı gitti. Ertesi gün gelince geyiği yenmiş buldu. Bu sefer bir ayı buldu, yine o ağaca bağladı ve gitti. Daha sonra geldiğinde onun da kemiklerine rastladı. Bu defa kendisi o ağaca dayanıp gecelemeye başladı. Hazır ava alışan canavar geldiğinde, başıyla Oğuz’un kalkanına dokundu, dövüştüler; o, canavarı yendi, başını getirdi; komşu şehirler halkı düğün bayram ettiler. Büyükler bir araya gelip kendilerini bayrağı altında birleştirecek olanın bu Oğuz olduğunu anladılar. Hepsi onun çevresine toplandılar.
KIYAND
Kıyand (Kıyant), Oğuz Kağan destanında adı geçen tekboynuzlu canavardır. Gergedan olup olmadığı tartışılan bir varlık olsa da, aslında mitolojik bir hayvandan bahsedilmektedir. Kıyankandan sözcüğü Eski Türkçede gergeden anlamına gelir. Ganda ise Sanskirtçede (Eski Hintçe) yine gergedan manasına gelen bir sözcüktür. Kıyat boyu ile etimolojik bağlantısı vardır.
BOZOKLAR
Bozoklar, Türk mitolojisinde Göksel Kavimlerdir. Oğuz Han’ın ikinci (göksel) eşinden olan üç oğlu ve onlardan türeyen boylar. Oğullarının adı Gün Han,Ay Han ve Yıldız Han'dır. Altın Yay’ın sahibidirler. Kelime, Boz “gri renk” ve Ok kelimelerinin bileşmesiyle oluşmuştur. Moğolcada Bosoh fiili yükselmek, güneşin doğması anlamlarına gelir.
ÜÇOKLAR
Üçoklar veya Uçoklar, Türk ve Altay mitolojisinde Yersel Kavimlerdir. Oğuz Han’ın ilk (yersel) eşinden olan üç oğlu ve onlardan türeyen boylardır. Oğullarının adı Gök Han,Dağ Han ve Deniz Han'dır. Yerle ilgili unsurları temsil ederler. Burada dikkate değer olan husus Gök kavramının yerin bir parçası sayılmış olmasıdır. Bu durum Yaratılış çağlarında Gök ve Yer’in ayrışmadığı bir bütün olduğu anlayışını akla getirmektedir. Diğer bir görüşe göre ise burada kastedilen Uzay değil Hava yani atmosferdir. Bu da Gök-Kal tabirini hatırlatmaktadır. Üç ve Ok (veya Uç “Sınır” ve Ok) kelimelerinin bileşik halidir.
Oğuz Kağan'dan Atatürk'e
Ne Mutlu Türkümm Diyene 🐺🦅🍎🪓🏹🗡️🛡️🐴🎪🇹🇷
5 notes
·
View notes
Text
kimselere gitmiyorum artık, kimseden de kaçmıyorum. yolumda yürüyorum ve ancak denk geldiklerime eşlik ediyorum. hiçbir yerde kök salacak kadar kalmıyorum ama koşmuyorum da hiçbir yere istekle. yürüyüşümün tadını çıkarmaya çalışıyorum. yeni yüzler görmeye, duymadığım fikirleri öğrenmeye ve hiç anlatılmamış hisleri bulmaya çalışıyorum. biri olmaya çalışmayı bıraktım,
18 notes
·
View notes
Text
Ben İstanbul Seçmeni Değilim, Ama İstanbul'u Seven Başkanı Milliyetini Seven İnsana Hayranım !
5 notes
·
View notes