#rüya evi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kök Evi / Giresun
Kök Evi / Giresun
Kök Evi / Giresun
Kök Evi / Giresun
Kök Evi / Giresun
Kök Evi / Giresun
Kök Evi / Giresun
Kök Evi / Giresun
Kök Evi / Giresun
Kök Evi / Giresun
#aşk#eylül#love#peace#huzur#İnsan#Hayat#human#rüya#Sen#mutluluk#Kök Evi#giresun#Akçalı Köyü#ağaç#Dere#Su#doğa#sessizlik#Şelale#nature#kahve#coffee#türk kahvesi#sütlaç#köprücük#yol#yaprak#bungalov#güneş
31 notes
·
View notes
Text
Daha da Uzunumsu Soru Postu
Evet, bu kez 200'e vurduk ibreyi. Eski sorular yine yerinde, birazcık eklemeler yapmış bulundum. Bir süre götürür gibi hissediyorum. İletişimde aradaki köprü olması dileğimlee, iyi eğlenceleer
1) Adını paylaşır mısın? 2) Kaç yaşındasın? 3) Bugün nasıl hissediyorsun? Bu hissinin sebebini de paylaşır mısın? 4) En büyük hayalin nedir? 5) En büyük korkun nedir? 6) Tüm evreni bir duygudan arındırma şansın olsa bu hangi duygu olurdu? 7) Gözün kapalı önerebileceğin bir kitap paylaşır mısın? 8) "Bunu da beğenmeyen zevksizdir." dediğin bir film var mı? 9) Tekrar tekrar dönüp izlediğin bir dizi var mı? 10) Şiir okumayı sever misin? Eğer seviyorsan en beğendiğin şiirlerden birini paylaşabilir misin? 11) Günlük tutan biri misin? Bunu düzenli mi yapıyorsun? 12) En sevdiğin müzik türü ve parçayı paylaşabilir misin? (Çorba dinleyici olsan da baskın olan bir tür vardır djfgfjd) 13) Astroloji hakkında ne düşünüyorsun? İnanıyor musun? 14) İçedönük biri misin yoksa dışadönük biri mi? 15) Partnerinle gerçekleştirmeyi en çok istediğin aktivite nedir? (Karavanla gezmek, sahilde yürümek, sessizce oturmak vb.) 16) Kendinde en sevdiğin özellik nedir? 17) Kendinle ilgili en sevmediğin şey nedir? 18) Geniş bir arkadaş çevresi mi tercihin yoksa daha dar bir çevre mi? 19) Doğum günün ne zaman? Kutlanmasını sever misin? 20) Mucizelere inanan biri misin? 21) Eğer inanıyorsan en büyük mucizen neydi? 22) Bir mevsim seçmen gerekse bu hangisi olurdu ve neden o mevsim? 23) Çiçek yetiştirmeyi başarabiliyor musun? 24) En sevdiğin çiçek hangisi, neden o çiçek? 25) Okuduğun kitaplardaki kahramanlardan hangisinin yerinde olmak isterdin, neden? 26) Bir süper gücün olsa bu ne olurdu? 27) En sevdiğin yemek nedir? 28) Dünya üzerinde en çok görmek istediğin yeri paylaşır mısın? 29) Aklına geldikçe pozitif bir his besleyen bir anını bizimle paylaşabilir misin? 30) Evcil hayvanın var mı? 31) Hayalindeki evi anlatır mısın? 32) Nazar, büyü gibi kavramlara inanır mısın? 33) 10 yıl önceki kendine bir tavsiye verebilecek olsan bu ne olurdu? 34) 10 yıl sonraki kendine ufak bir mektup yazabilir misin? (Bunu paylaşmak zorunda değilsin tabi ki ama bir kağıda yazıp saklamanın güzel bir deney olacağını düşündüüm) 35) İstediğin herhangi bir konuda bir üniversite dersi verebilirsen, bu ders ne hakkında olurdu? 36) Mitolojiye ilgin var mı? 37) Herhangi bir mitolojiden herhangi bir karakter olsan kim olurdun, neden? 38) Yağmurlu havalarda yapılan yürüyüşler hakkında ne düşünüyorsun? 39) Bize bir şiir ya da metin seslendirir misin? 40) Aldığın (biri tarafından ya da kendine) en güzel hediye neydi? 41) Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü) filminde olduğu gibi bir günü sürekli yeni baştan yaşamak zorunda kalsan ama bu günü seçebilsen, hangi günü seçerdin? 42) En son hangi filmde ağladın? 43) Rüya görebilen biri misin? Eğer öyleyse ağırlığı güzel rüyalar mı yoksa kabuslardan mı oluşuyor? 44) Aynada, ön kamerada gördüğün bireye tüm dürüstlüğünle bir şey söylesen bu ne olurdu? 45) Fotoğraf çekmeyi, çekilmeyi seven biri misin? Bizimle en sevdiğin fotoğraflardan birkaç tanesini paylaşır mısın? 46) Issız bir adaya düşsen "kesin yanımda bunlar olurdu hiç ayırmam" dediğin beş şeyi söyler misin? (bu klişeyi sormazsak olmaz çünkü) 47) Hayat temponu nasıl tanımlardın? 48) Bize bir gününü kısaca anlatır mısın? 49) Yazdığın şeylerden bazılarını kimse bulamasın diye anonim bir blog açıp orada paylaşmayı hiç düşündün mü, yaptın mı? 50) İsmini değiştirme şansın olsa ne yapardın?
51) Hangi yeteneğe sahip olmak isterdin? 52) Tumblr'a eklenmesini istediğin üç özellik neler? 53) Hangi dizide, hangi karakterin yerine geçmek isterdin, neden? 54) Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanı sen olsaydın ve istediğini yapabilecek bir konumda olsaydın yapacağın ilk şey ne olurdu? 55) Kendinde değiştirebileceğin herhangi bir şey olsaydı bu ne olurdu? 56) Hala izlerim dediğin bir çizgi film var mı? 57) Uzay senin için ne anlam ifade ediyor? 58) Aşk senin için ne anlam ifade ediyor? 59) Geçmişe gidip değiştirebileceğin bir olay olsa, hangi tarih değiştiren olayı değiştirirdin ve neden? 60) Paralel evrenler hakkında ne düşünüyorsun? 61) Ömrünün sonuna kadar sadece bir oyun oynayabilecek olsaydın bu hangi oyun olurdu? 62) Seni en çok etkileyen kitaptan bize biraz bahsedebilir misin? 63) İnsanlık tarihine kalıcı bir eser bırakma şansın olsa bu ne olurdu? 64) Kullanıcı adının bir hikayesi, anlamı var mı? Paylaşır mısın? 65) Tüm yorgunluğunu alan aktivite nedir? 66) Son zamanlarda en çok güldüğün meme(miim)lerden birini paylaşır mısıın? 67) Aklında yer etmiş bir alıntıyı bizimle paylaşır mısın? 68) Sağlıklı bir ilişkinin temelinde ne olmalı? 69) Filmleri seçerken konularına göre mi, oyuncularına göre mi, yönetmenlerine göre mi seçer izlersin? Neden? 70) Hayatın bir kitap olsa tanıtım/özet kısmında ne yazardı? 71) Hayatın bir kitap olsa, nasıl bir tema baskın olurdu? 72) Bir günlüğüne görünmez olsan, ilk yapacağın şey ne olurdu? 73) Ölümsüz olmayı ister miydin? Neden? 74) Hayatına yeniden başlamak için bir şehir seçebilsen bu hangi şehir olurdu? Neden? 75) Şu sıralar sürekli diline takılan, mırıldandığın parça hangisi? 76) Takip ettiğin ve önerebileceğin podcastler neler? 77) Tvye ya da Youtube'a bir program oluşturman için sınırsız bütçe verseler nasıl bir program yapardın? 78) 5 yıl geriye gitsen neleri farklı yapardın? (bitcoin zenginliği hariç djdfgjdfg) 79) Fotoğrafın sesi var dediğin bir fotoğrafı paylaşır mısın? 80) Alaaddin'in cinine sen rastlasaydın üç dilek hakkını nasıl kullanırdın? (Sınırsız ya da daha fazla dilek dilemek kural dışı jdfgjfdj) 81) Yapacağın bir sonraki eylem ne olursa olsun sana bir sorumluluk ya da olumsuz bir dönüt oluşturmayacak. Bu ne olurdu? 82) Hayatın bir film olsa başrolünde kim oynardı? 83) Hayatın bir dizi olsa kaçıncı sezona kadar giderdi? 84) Hayatını anlatmak için üç renk seçecek olsan bunlar hangi renkler olurdu ve neden? 85) Ölüm şeklini ve zamanını öğrenebilecek olsan öğrenir miydin?(sonucu değiştiremeyeceksin) 86) Sonsuz servetin olsaydı, alacağın ilk şey ne olurdu? 87) Sence bir insanın çevresine bırakabileceği en büyük miras nedir? 88) Tanrı ile konuşma fırsatın olsa soracağın ilk soru ne olurdu? 89) Evrenin oluştuğu tarihten bu yana istediğin herhangi bir tarihte yaşama imkanın olsa hangisi olurdu? 90) Durup dururken söylediğin bir replik, söz, alıntı var mı? Eğer varsa nedir? 91) Düzenli bir programa mı inanırsın yoksa gerçek düzenin kaostan ibaret olduğuna mı? 92) Bir kitabın okur ile bağ kurabilmesinin en önemli kaynağı sence nedir? 93) İkisi arasında seçim yapabilecek olsan mental yorgunluğu mu seçerdin yoksa fiziksel yorgunluğu mu? 94) Hangi sosyal medya platformlarını kullanıyorsun? (stalkerlar için amme hizmeti soru gibi oldu bu jfdgkfdg) 95) İdeal bir ev neleri barındırmalı, ne gibi özellikleri olmalı? 96) Yaşam kaliteni etkileyen olumsuz durumların üstesinden gelmek için neler yapıyorsun? 97) Seni etkileyebilecek romantik bir jest ne olurdu? 98) Evrenin oluşumu esnasında insanlar için habitatı başka bir gezegende kurma şansın olsa bunu yapar mıydın? 99) Kültürlü bir bireyi nasıl tanımlarsın? 100) Sevgi nedir? Birine karşı beslediğimiz hissin sevgi ya da hoşlantı olduğunu nasıl ayrıştırabiliriz?
101) Bir rüya yakalayıcı yapacak olsan, içine hangi hayalleri koyardın? 102) Sadece bir renk dünyada var olsaydı, hangi renk olmasını isterdin ve neden? 103) Hayatının bir başlığı olsaydı, ne olurdu? 104) İnsanlara bir kelime öğretme şansın olsa, hangi kelimeyi seçerdin ve neden? 105) Bir şiir olsan, hangi duygu veya olay etrafında yazılırdın? 106) Kendi hayatına dışarıdan biri gibi bakıp tek bir şeyi değiştirebilseydin, neyi değiştirirdin? 107) Bir anı kristal bir kürede saklayabilseydin, hangi anını saklardın? 108) Kendine özgü bir ritüel yaratacak olsan, neye odaklanırdın? 109) Gerçek dünyadaki herhangi bir şeyi, bir roman karakterine dönüştürebilseydin, bu ne olurdu ve karakteri nasıl olurdu? 110) Hiç yazılmamış bir kitap fikri sunsan, başlığı ne olurdu? 111) Bir günlüğüne bir element olsan, hangisi olurdun ve neden? 112) Hayatındaki en sıradan nesneye derin bir anlam yükleyebilseydin, bu hangi nesne olurdu? 113) Bir melodiyi hayata geçirecek olsan, hangi melodi senin hikayeni anlatırdı? 114) Hiçbir şeyi hatırlamayacağın bir günü yaşamak zorunda olsan, nasıl bir gün geçirmek isterdin? 115) Bir tablo olsan, hangi ressamın eserine en çok benzerdin? 116) Bir zaman makinesiyle sadece bir ana geri dönebilsen, hangi ana giderdin ve ne yapardın? 117) Bir yıldız seçme şansın olsa, ona ne isim verirdin? 118) İnsanları sadece bir soru ile tanıyabilseydin, onlara hangi soruyu sorardın? 119) En sevdiğin kokuyu bir hikaye olarak anlatsan, nasıl bir hikaye olurdu? 120) Hayatının bir anını müziğe dönüştürsen, hangi anını seçerdin? 121) Bir fırtına olsan, nerede kopardın ve neden? 122) Hayatının geri kalanını sadece bir sanat formuyla ifade etmek zorunda olsan, hangisini seçerdin? 123) Bir günlüğüne tüm dünyada en çok duyulan ses olsan, ne söylerdin? 124) Bir haritaya bakarak, hiç gitmediğin bir yeri hayal edebilseydin, orası nasıl bir yer olurdu? 125) Bir ağaç olsan, hangi tür ağaç olmak isterdin ve neden? 126) Bir duyguyu fiziksel bir nesneye dönüştürebilsen, hangi duygu ve nasıl bir nesne olurdu? 127) Bir çizgi roman karakteri olsan, güçlerin ne olurdu? 128) Bir mevsimin insan hali olsan, hangi mevsim olurdu? 129) Bir kelime icat edecek olsan, ne anlama gelirdi? 130) Düşüncelerini bir renk olarak ifade edebilseydin, bugün hangi renk olurdun? 131) Bir anıyı fotoğraf olarak bir yere asabilsen, nereye asardın ve neden? 132) Bir göl olsan, sularında ne saklardın? 133) Kendi hayatında sadece bir günü tekrar tekrar yaşayacak olsan, hangi günü seçerdin? 134) Bir kuş olsan, hangi yükseklikte uçmak isterdin? 135) Bir kelimenin anlamını değiştirecek gücün olsa, hangi kelimeyi değiştirirdin? 136) Bir anıyı hiç yaşamamış olmayı dileyebilseydin, bu hangi anı olurdu? 137) Bir gezegen olsan, insanlar seni nasıl keşfederdi? 138) En sevdiğin hayvanla ilgili bir masal yazacak olsan, bu nasıl bir masal olurdu? 139) Bir okyanus olsan, kıyılarında neler olurdu? 140) Kendi kişisel kütüphaneni yaratacak olsan, içine neleri koyardın? 141) Bir kitap kahramanının yerine geçip o hayatı yaşama şansın olsa, hangi kahramanı seçerdin? 142) Bir çiçeğin hikayesini yazacak olsan, hangi çiçek olurdu ve hikayesi ne olurdu? 143) Bir dağ olsan, zirvende ne olurdu? 144) Sana en çok huzur veren sesi düşün; bu sesi bir manzaraya dönüştürseydin, nasıl bir manzara olurdu? 145) Bir şarkı olsan, nasıl bir ritme sahip olurdun? 146) Bir karakter olsan, hangi masalın kahramanı olmak isterdin? 147) Hayatını bir bulmaca gibi düşünecek olsan, çözmesi en zor parça ne olurdu? 148) Bir fısıltı olsan, ne söylemek isterdin? 149) Bir su damlası olsan, en çok nerede olmak isterdin? 150) Bir bulut olsan, gökyüzünde ne şekiller oluştururdun?
151) Kahve mi, çay mı? 152) Beypazarı mı, Kızılay mı? 153) Film mi, dizi mi? 154) Basılı dergi/kitap mı, dijital mi? 155) Kitap mı, film/dizi mi? 156) Yemek mi, uyku mu? 157) Bir sezonu tek oturuşta bitirmek mi yoksa her hafta yeni bölümü beklemek mi? 158) Şiir mi, deneme mi? 159) Nazım Hikmet mi, Necip Fazıl mı? 160) Evrim Ağacı mı, Bebar Bilim mi? 161) George Orwell mi, Aldous Huxley mi? (Bu soru biraz daha hangisi daha isabetli bir distopyayı anlattı olarak da sorulabilir, cevaplayana kalmış) 162) Kamp mı, otel mi? 163) TV mi, radyo mu? 164) Spotify mı, Youtube Music mi? 165) Netflix mi, Disney+ mı? 166) Bilgisayar mı, telefon mu? 167) Oyun mu, kitap mı? 168) Marvel mı, DC mi? 169) Nolan mı, Kubrick mi? 170) HIMYM mi, Friends mi? 171) Yaz mı, Kış mı? 172) Sıcak mı, soğuk mu? 173) Sanat mı, bilim mi? 174) Tiyatro mu, konser mi? 175) Online mı, mağaza mı? 176) Yerli mi, yabancı mı? 177) Kamp mı, otel mi? 178) Fıstık ezmesi mi, Nutella mı? 179) Macera mı, sakinlik mi? 180) Dondurma mı, pasta mı? 181) Geçmiş mi, gelecek mi? 182) Deniz mi, göl mü? 183) Uzay mı, denizaltı mı? 184) Şehir mi, doğa mı? 185) Yüzmek mi, koşmak mı? 186) Spor mu, sanat mı? 187) Kedi mi, köpek mi? 188) Eğlence mi, dinlenme mi? 189) Tatilde deniz mi, dağ mı? 190) Büyük grup mu, küçük grup mu? 191) Kısa tatil mi, uzun tatil mi? 192) Klasik mi, modern mi? 193) Film mi, dizi mi? 194) Çalışmak mı, eğlenmek mi? 195) Sevmek mi, sevilmek mi? 196) Tek başına mı, arkadaşla mı? 197) Hediye almak mı, vermek mi? 198) Kütüphane mi, kafe mi? 199) Tatlı mı, tuzlu mu? 200) Fantezi mi, gerçekçilik mi?
#saçma bir şekilde bölmem gerekti#karakter sınırına falan takıldı herhalde#neyse post burada en azından#cninzihni#kaybetmeme etiketleri#soru postu
174 notes
·
View notes
Text
Anlatılmamış Hikayeler Part 1: Carl
Carl her gün yaptığı gibi erkenden uyandı ve 1 haftadır bitirmeye kıyamadığı ekmekten küçük bir parça aldı. Çayın yanında diz çöktü ve ekmeğini ıslattı, bu sayede yarı çıplak ayaklarından bile daha sert olan ekmeği yiyebildi. Carl fakir bir insandı, ayağında yırtık pırtık bir çarığı ve üstünde kirli kıyafetleri vardı. Artık orta yaşlarına gelmiş, yavaştan saçları dökülmeye başlamıştı. Bir deri bir kemik denecek kadar olmasa tüm gün güneşin altında tarla sürmekten zayıflamıştı ve biraz da kızarmıştı. Carl her sabah tarlaya çalışmaya giderdi. Evi biraz uzaktı ama bedavaya kaldığı için sorun etmiyordu, zaten sorun etse de kimsenin umrunda olmazdı. Bu ev şehre taşınan amcasından kalmıştı. Amcası bu evi depo olarak kullanıyordu ve içerisi dardı. Işığın içeriye girmesi için bir tanecik pencere olmasına karşın tahtalarla kapatılmıştı. Bunun nedeni Carl'ın gece yürüyen olması değildi. Yeni gelen pencere vergisini vermek istemeyen amcasının pencereleri kapamasıydı. Carl yemeğini bitirdi ve güçlükle ayağa kalktı. Sırtı çok ağrıyordu ama oturarak ekmek parası kazanılmazdı değil mi? Carl gıcırdayan kapısını açtı ve tarlanın yolunu tuttu.
Carl yürümeye devam etti ve tarlaya ulaştı. Diğer herkes çalışmaya yeni başlamış gibiydi. Carl bunu nereden mi anlamıştı? Kimse uflayıp puflamıyordu. Ayrıca onlara bekçilik yapan herif bağırıp çağırmıyordu, büyük ihtimalle onun da uykusu vardı. İlk başlarda işler rahat gider çünkü bekçi uyuklar, işçiler uyuklar, çoğunlukla herkes daha hava açmadan gelmenin işlevsiz ve saçma olduğu hakkında hemfikirdir. Bir zaman sonra bekçi uyuklayan işçilere bağırır ve derin uykuda olanlara birer tokat atar. Bu herkes için bir uyarı işaretidir ve çalışmaya koyulurlar. Nadiren çiftliğin sahibi gelir ve tüküre tüküre bir şeyler anlatır. Açıkçası Carl onun ne dediğini anlamaz çünkü farklı bir dilde konuşur. Galiba şehirde bu dil konuşuluyor, Carl emin değil ama çok umrunda da değil. Carl şehre yaklaşamaz bile, girmeyi ise rüyasında bile göremez. Aslında pek rüya da göremez, çoğunlukla yorgunluktan kendini yatağına atar ve ne zaman uyduğunu bile bilmeden uyanır. Kısaca carl şehre gidemez, iyi yanından bakarsak şehir hasreti de çekmez. Bu yaşına kadar şehire gitmeden yaşadıysa, bu yaşından sonrada yaşar. Carl çok düşünen biri değildir, düşünmeyi sevmez zaten. Düşünürsen soru sormak istersin, soru sorarsan bekçi sana "Ağzını çalıştırıcağına elini çalıştır hergele!" diye bağırır.
Carl her zaman ki gibi işine yapmaya devam eder. Büyük ihtimalle hayatının sonuna kadar yapacağı işi yapmaya devam eder. O gün şansızlığı tutar ve çiftiliğin sahibi gelir. Gene ne olduğu anlaşılmayan şeyler söyleyip bir sigara yakar. Garip bir şekilde bu gün işçilerle ilgili konuşuyorlar gibidir. Normalde işçiler yokmuş gibi davranırlar. Çiftliğin sahibi, ona kısaca patron derler, işçelere doğru bakar ve "Siz beş para etmez heriflerden hanginiz biraz para kazanmak ister?" diye sorar. İlk başta herkes afallar ama birkaç kişi el kaldırır.
-Güzel. El kaldıranlar gidip beni atların orada beklesin, eliniz değmişken onlara yemekte verin. Eğer bir atımın bile huysuzlandığını görürsem derinizi yüzüp eğer yaparım. Anladınız mı beni?!
Bu cevap bekleyen bir soru değildi, Patron işçilerin cevaplarıyla ilgilenmezdi. Onlar düşünceleri önem arz eden insanlar değillerdi. Carl bir anda bir şey fark etti, keşke daha erken fark etseydim diye içinden sövdü. Birkaç kişi el kaldırınca istemsizce elini kaldırmıştı. Şimdi vaz geçtiğini söylemek demek güzel bir dayaktı. Carl'ın bu gün dayak yiyesi yoktu, aslında onun hiç bir zaman dayak yiyesi yoktu. Carl istemeye istemeye 4 kişi ile birlikte atların olduğu ahıra gitti. Elinden geldiğince beslediler atları. O sırada içeriye Patron girdi. Herkesin sesi kesildi.
-Siz kuş beyinliler bu vericeğim görevin ne olduğunu anlamayabilirsiniz ama eksiksiz bir şekilde halledilmesini istiyorum. Bunun karşılığında hepinize 10 demir para vericem. Aranızda bölüşün, beni ilgilendirmez. Bu görev için gizli olmanız önemli, ayrıca şu kokuşuk kıyafetlerinizi de değiştireceksiniz. Bir yerlerden ucuza bulurum. Sizden yan köyün sakinleriymişsiniz gibi bizim köye saldırmanızı istiyorum. Sizi biraz hırpalıyacaz, yakalayıp sorguluyacaz ve kaçmışsınız gibi göstericez. Bundan sonra bir süre köye gelmeyin, geldiğinizi görürsem yemin olsun ki hepinizin kafasını kendi ellerimle keserim! Anlaşıldı mı?
Bu soru cevap bekliyordu anlaşılan, çünkü arkasını dönüp gitmemişti. "Anlaşıldı efendim" dedi herkes hep bir ağızdan. Kıyafetler alındı, plan hazırlandı. Biraz etraf yıkılacaktı ve askerler gelip biraz dayak atacaktı. Sonra sorgulanmak için herkes sırasıyla alınacak, herkes "Loockwood köyündenim. Siz piçler bizi kazıkladınız, bunu ödetmeye geldik." diyecek ve hapse girilecekti. En sonunda da Patron ile anlaşmış bir gardiyan herkesi çıkarıcak ve kaçacaklardı. Carl bu planın nedenini anlamamıştı ama 10 demir para için iki dayak yemeyi göze alırdı, canını bile verirdi 10 demir para için. Carl'ın canını verdikten sonra parayı kullanamayacağı aklına gelmedi, Carl düşünmeyi pek sevmezdi. Patron dinlenmeleri için o gün izin verdi. Bir şişe şarap ve biraz ekmek verdi. Dört adam aralarında paylaştılar. O gün Carl'ın en iyi günüydü, en son ne zaman şarap içtiğini bile hatırlamıyordu.
Akşam geldi çattı. Güneş battı ve dört adam planı uygulamak için köyün dışına çıktı. Kıyafetlerini değiştirdiler ve ellerine birer kör kılıç verildi. Bu kılıçlar yerine büyükçene bir sopa daha yararlı olurdu ama Carl ağzını açmadı, zaten dayak yiyeceklerdi bunu erkene çekmeye gerek yoktu. Dört adamda koşa koşa köye girdiler. Evlerin kapılarını kırıp ordaki insanlara demir çubuklarıyla vurmaya başladılar. Erkekleri öldürdüler, kadınların ırzına geçtiler, yiyebilecekleri ne varsa yediler. Belki de bu Carl'ın düşündüğünden daha da güzel olucaktı. Belki biraz sonra dayak yiyeceklerdi ama bunu o zaman düşünürdü, belki de düşünmezdi Carl düşünmeyi pek sevmezdi.
En sonunda askerler geldi. Ellerinde sivri mızraklar vardı. Adamlardan biri kendini role o kadar kaptırmıştı ki "Loockwood köyündenim. Siz piçler bizi kazıkladınız, bunu ödetmeye geldik!" diye bağırdı ve askerlerin üzerine koştu. Askerlerden birinin kafasına kör kılıcıyla vurdu ama karşılarında köylüler yoktu. Kılıç adamın kafasına sopa gibi çarptı ve sekti. Açık veren adama iki adet mızrak saplandı. Adam çığlık atmaya başladı ama artık çok geçti. Mızraklar göğsünden çıkarıldığı gibi adam öldü. Askerler kanlı mızraklarını Carl ve yanındakilere doğrulttular. Hepsi birden kaçmaya başladı. Askerlerin üzerinde ağır zırh yoktu ama mızraklar tabiki de ağırdı. Ormana kaçmayı başardılar. Askerler meşalelerle onları arıyordu. Carl bunun hayatının sonu olduğunu düşündü, demek ki düşünmesi için hayatının tehlikeye girmesi gerekiyordu. Üç adam saklanmaya karar verdiler ve tepenin üstünde duran bir ağacın arkasına sığınarak geceyi geçirdiler. Yarın sabah askerlerin onları bulacağı korkusuyla yerlerinden kıpırdamadılar, konuşmadılar, hatta nefesleri bile sessizleşti. Öğlene doğru içlerinden biri biraz daha uzaklaşmayı teklif etti ve kabul ettiler. Yavaş yavaş köyden uzaklaştılar. Akşam olunca ateş yaktılar ve vahşi hayvanlar onları bulmasın diye dua ettiler. Carl vahşi hayvan saldırısının mı askerlerin onları bulmasının mi daha korkunç olduğuna karar veremiyordu. Carl iki şey arasında kolay karar verebilen biri değildi, genelde ona söyleneni yapardı.
Yaşananların üzerinden 2 hafta geçti ve köye dönme kararı aldılar. Yavaşça köyün yolunu tuttular ve herkes orda dağıldı. Carl kendi evine döndü ve güzelce dinlendi. Yarını tarlanın yolunu tuttu. Bekçi Carl'ı görünce şaşkına döndü. Patrona haber vermesi için birine emir verdi. Patron çok kısa bir sürede tarlaya ulaştı ve bağırmaya başladı "Siz serseriler neden kaçtınız!? Ben size teslim olun demedim mi be aptallar!?" Carl afallamıştı, patronun öyle bir şey dediğini hatırlamıyorudu ama Carl hafızası güçlü veya tartışmalarda galip gelen biri değildi. Özür dilemekle yetindi. Patron sakinleşti ve diğerlerinin nerde olduğunu sordu, Carl cevapladı. Patron diğerlerini çağırıp ambara gelmesini söyledi. Carl denileni yaptı. Üç kişi ambarda patronu beklemeye koyuldular. En sonunda patron geldi ama ne yapıcaktı ki? Patronun arkasından beş tane asker gelmesi işleri ele vermeliydi, ki diğer iki adam için verdi, ama Carl pek parlak değildi. Diğer iki adam kaçmaya çalışınca Carl peşlerinden koştu. Bunu yapması için bir nedeni yoktu ama iki hafta ormanda kaldığı arkadaşları yapıyorsa bir sebebi olucağını varsayıyordu.
Carl arkadaşlarının arkasından koştu, koştu ve en sonunda birlikte büyük bir ambara geldiler. Askerler de arkalarından koşmuştu. Carl ve arkadaşları hemen samanların arasına saklandı. Samanlar her zamanki gibi batıyordu ve bu çok rahatsız ediciydi. Ama askerlere yakalanma düşüncesi daha da rahatsız ediciydi. Beş asker dağılıp ambarı aramaya başladılar. Mızraklarıyla samanları dürtüyor, kaçakların yerini bulmaya çalışıyorlardı. Askerlerden biri Carl'ın arkadaşına çok yaklaşınca adam bir anda samanların arasından fırlayıp kaçmaya başladı ama asker mızrağını çevik bir hamleyle adamın sırtına saplamayı başardı. Sırtından aldığı darbeyle yere düşen adam acı içinde inledi. Mızrağının ucu kana bulanmış asker mızrağını son bir kez havaya kaldırdı ve adamın boynuna sapladı. Yerde acı içinde kıvranan adamın sesi kesilmiş, hareket edemez hale gelmişti. Bu sahneye gören Carl neler olduğuna anlam vermeye çalışıyordu. Neden Patron onları öldürtmeye çalışıyordu? Teslim olmadıkları için mi? Ama askerler içlerinden birini öldürmüştü. Başka ne yapabilirlerdi ki o durumda? Bunlar Carl'ın aklından geçerken bir mızrak Carl'ın kaburgasına girdi. Askerler sonunda Carl'ın yerini bulmuştu. Carl acı içinde bir çığlık attı ama çığlığı askerin mızrağının kafasına girmesiyle yarıda kesildi. Son anlarında ne kadar tembel olduğunu, daha fazlası için çalışsa şu an bu durumda olmayacağını düşünemedi bile. Zaten düşünmezdi de, Carl düşünmeyi pek sevmezdi.
#hikaye#ortaçağ#kölelik#medieval#kısa yazı#new artist#kitaplar#kitap#edebiyat#new to tumblr#edebi yazılar#kitap alintilari#kitap alıntısı#kitap alıntıları#kitap alintisi#geceye bir söz bırak#geceye not#gece#tarih#tarihi#umut#short story#story#original story#fiction#short stories#türk edebiyatı#türkçe#deneme#yazar
13 notes
·
View notes
Text
Bazen bazı şeyler için sabretmek gerektiğini öğrendim. Acı çekiyorken kaybeder kendini insan. Bir daha asla mutlu olamayacağını düşünür. Etrafındaki bütün güzelliklerden kendini mahrum bırakır. Yeme içmeden kesilir kendini acımasız upuzun gecelerin kollarına bırakırsın istemeden. Bir süre sonra ailen delirdiğini düşünmeye başlıyor. Sürekli ağlama seslerinden korkarak bu çocuk kendine bir şey yapıcak diyerek yalnız bırakmamaya çalışıyor. Birkaç ay öncesine kadar yaşadıklarımdan bahsediyorum.
Bir gün annem beni aradı. Kırgın ve haklı bir şekilde kızdı. Bağırdı çağırdı ama sonunda bana "SABRI ÖĞRENMEK DE SABIR İŞİDİR." Demişti. Ne dediğini o an çok düşünemedim ama bir mesaj verdiğini çok iyi anlamıştım. Sabretmeyi öğrenmem gerekiyordu. Çünkü biliyorum sabır her şeyin çözümü. Sonra kendimi tekrardan kitaplara verdim. Kafamın, kalbimin içini rahatsız eden her şeyden uzaklaşmaya başlamıştım. Hiç yapmadığım şeyleri yapmaya başladım. Kendim olmayan şeyleri de yapıyordum aslında ama bu beni ilk defa hiç rahatsız etmemişti. Sakladığım, vereceğim dediğim her şeyi tekrardan biriktirmeye başlamıştım. Abimle aramı düzeltmiştim ve tekrardan harika bir abi kardeş ilişkisi yaşamaya başlamıştık. Tabii bu süreçte yanımda olmamasına rağmen beni hiç yalnız bırakmayan Andromeda. Beni her konuda hep destekleyen güzel arkadaş.
Sonra bi gün geldi ve bulunduğum yerlerden coookkk uzak bir yerlerden iş teklifi aldım hem de 6 farklı yerden. Aralarında bir seçim yapıp kısa bir sürede yola çıktım. İçimde muazzam huzurlu hislerle, mutluluk gözyaşlarımla, pürüzsüz her mükemmel duyguyla. Her şey mükemmel gidiyordu ve kısacık bir zaman sonra Proy'la tanıştım. Tanıştığımız o ilk gün Andromeda'ya 'bu kız sanırım benim sevgilim olacak' demiştim. Ve nitekim öyle oldu.
İçinde bulunduğu her zorluğa rağmen ayakta durabilen, istediklerini elde etmek için dişiyle tırnağıyla kazıya kazıya başarının peşinden koşan o güzel kadınla çok daha güzel hayaller kurmaya başlamıştım. Bir gün lojmanın otopark kısmında otururken dizlerine uzanmış yıldızları izliyorduk. Sonra sana özel bir şarkı açıcam demişti. Heyecanlanmıştım. Ben dizlerinde uzanmış sıcacık elleri ellerimdeyken kulaklarımızda "Bir geliyo'sun her derde deva, her halin huzur her bi' halin SANKİ RÜYA"
İşte böyleydi. Sanki rüya.. Sanki hâlâ rüya. Mucizevi bir tanışma ve mucizevi bir birliktelik. O kadar hassas bir çizgi üzerinde ilerliyor ki her şey, tam istediğimiz gibi.. Çocukluğumdan beri kendimden bile her zaman özenle koruduğum şey RUHUMDAKİ SAF SEVGİ. Her zaman korumaya çalıştım özenle. Bazen kirlettiğim oldu ama hep adam gibi sevdim. Aldatmadığımı, kısacası bu dönemin sevgi anlayışıyla olaya bakmadığımı.. Tanrının evren üzerinde sonsuz kıldığı tek şey Sevgi. Sevmenin sınırı yok. Bir köpeği, bir evi, taşı, dağı aklınıza gelebilecek her şeyi sınırsız sevme hakkı vermiş tanrı. Yani gidip çok yüreksiz, hak etmeyen şeyler de sevebilirsiniz. Sizi sevmeyen kişileri de sevebilirsiniz çünkü o sevgiyi yönetmek sizin elinizde değil.
İşte böyle hassas bir durumda dâhi değmeyecek birini sevebilirsiniz. Oysaki ben verdiğim sevgiden çok daha fazlasını hak eden birini sevdim. Benim de en büyük şansım bu. Mükemmel bir karakter, mükemmel bir insan.
Ve PROY' iyi ki benimsin. Seni çok seviyorum ...
11 notes
·
View notes
Text
Aşk, gülümsemeler ve çiçekler, Harika parlak günleriniz olsun Ve en nazik, nazik sözler Ailenizden ve arkadaşlarınızdan!
Evi rahatlıkla doldurmalarına izin verin, Bakım, sıcaklık. Hayat her gün neşe verir, Ve rüya gerçek olacak
8 notes
·
View notes
Text
Günaydın.
Geç yattığım yetmiyormuş gibi "çok geç yattım nasıl uyanacağım" kaygısından çok fazla uyandım. Bugün eve geldikten sonra yatıp uyumam lazım. Bunu dillendirdim ya kesin yatıp uyumam ama neyse.
Yemeği pişirip ondan sonra yatmaya geçtiğim için ve mutfağın penceresi kapalı kaldığı için yemeğin kokusu tüm evi ele geçirmiş. Her uyandığımda burnuma yemeğin kokusu geldi. Ben yalnızca karnım açken yemek kokusuna tahammül edebiliyorum ama tokken en sevmediğim şey...
Bir gün ebegümecinden börek yapmıştık. Ebegümecini pek sevmiyorum, böreğini de sevmedim. Ama börek kokusu tüm evin içinde. O zamanlar şubat ayındayız, ben daha sıcak diye oturma odasında uyumuşum. Ablam da henüz evlenmemiş ve bizim odamızda uyuyor. Evin içi o kadar yoğun ebegümeci böreği kokuyor ki artık rüyama giriyor. Rüyamda börekçi açıyoruz, her yerde aynı koku. Dükkan açılışına tepsi tepsi börekler yapılıyor, hatta girişe börekten "hoş geldiniz" yazıp asıyoruz. Kokudan da dükkandan da kaçmak için başka yerlere gidiyorum. Uyanıyorum geri uyuyorum aynı rüya. Başka mekanlara kaçıyorum, tekrar tekrar uyanıp geri uyuyorum koku evi ele geçirmiş rüya da beni. Her uykuya daldığımda rüyaya kaldığım yerden devam ediyorum. Tam rüyamda deniz kenarına gidiyorum, denizin o tuzlu kokusu dalga kıyıya çarptıkça burnuma geliyor derken tekrar börek kokusu. Artık kabusa dönüştü ve o rüyadan ağlayarak uyandım ahshahsh, o günden sonra ebegümeci böreği de yemedim. Ağlaya ağlaya ablamı uyandırdım ve yerlerimizi değiştirdim. Kışın ortasında pencereyi açıp önüne yattım ve ondan sonra rahatça uyuyabildim. İşte evi saran yemek kokusunu hiç sevmiyorum. Yemek kokusu mutfakta kalsın başka hiçbir yere çıkamasın istiyorum. Ev tutacağım zaman sırf bu yüzden açık mutfaklı evlere hiç bakmamıştım bile.
Salı sallanmasın, kimse ebegümeci kurbanı olmasın. İyi günler.
16 notes
·
View notes
Text
RÜYA KAPANI
“Her şeyin bir kokusu var” demişti bir büyücü. “Keyifsiz sabahların, okul çıkışlarının, yalanların, sarılmanın, aşkın, korkunun.. korkunun bile bir kokusu var.” Tekrar o geceye dönmüş olsam, koklasam, eminim badem kadar lezzetli ve keskin olurdu.
Dördüncü uykumun dokuzuncu rüyası. Koridor on iki adım. Sekizinci adımda sola dönüyorum. Mutfak olduğu yerde, kıpırdamamış bile. Bir önceki rüyadan hiç hasar almamış, avizeye kimse kendini asmamış. Birinci çekmece. Ne sert rüya. Pencereden dışarısı ne koyu. Dışarıdaki pislik çekirdeğimden boşalıyor. Tiz bir çığlık gözlerimi açıyor. Bu kalp benim mi. Bunca yıl annemin sandım. Beynimin kıta sınırları yıkılıyor. İçimdeki dışarıya sesleniyor: “dışımızdayız hepimiz. halaaaaa.“ Ağzını açıyor. Ağzında ben. Diriliğim-le tabutun içi dopdolu. Saçım örülü. Taşım yarinde değil. Elimle kalbimi yokluyorum, elim elim değil. Evde elimi arıyorum. Ev evim değil. Koridorun sonundan kendimi izliyorum. Gözlerimi açıyorum. Açtığım yer gerçek değil. Koridorun sonundaki ben değil. Üstüne toprak attığım çığlık boğazımı sıkıyor. Biri sessizce kulağıma fısıldıyor: “uyuduğun yerden geziyorsun evi fakat rüyalarda geçmiyor elindeki izin”.
kabul diyorum. kabulleniyorum. nasıl ki; dirilerin ölüleri var, ölülerin de dirileri!
kanımla çizdiğim tek yönün dışına atıyorum kendimi. değemez leşime dişlerin. dışarıdan içeriye doğru, yırtılan gırtlağıma sarılarak. doğurur gibi içimdeki sancıyı. ben diyorum, ben attım son tekmeyi kıçıma. siktirsin gitsin şuurum da. akılsızlığı’m-la ve yara bedenimle buradayım, kaçmıyorum. ama yakalayamaz beni dünyanın yer çekimi bile. -ayaklarımı kestim-
18 notes
·
View notes
Text
BİRKAÇ PUŞTA ÂCİLEN DUYURULUR!
Birkaç puştun, tiksinti verici iğrenç ağızlarıyla Atatürk'ü anmamalarına kızmıyor ''İtin biri'' deyip geçiyorum!
Türk milletinin bu büyük bayramını kutlarken, hazır yeri gelmiş düşüncesiyle de birkaç zibidi puşta bazı hatırlatmalarda bulunmak istedim.
Televizyon ekranlarından, baykuş gibi tünedikleri ''oturak taşı vâri'' iğrenç gazete köşelerinden kuduz mikroplu salyalar dökerek yeni yetişen nesillerimize Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı aşılayan soy özürlü, lânet suratlı besleme kargaların aşağılamaya çalıştıkları Büyük Türk Gâzi Atatürk, aşağıda okuyacak olduğunuz şekilde Allah’ın milletimizin kurtuluşu için görevlendirdiği bir büyük kahramandır.
''Bu soysuzların Atatürk düşmanlığı nereden geliyor?'' derseniz;
Atatürk düşmanlığı bunlara İngiliz ve Yunan'dan yâdigâr kaldı.
Çünkü bu soysuzların dedeleri Kuvayı milliyecilere karşı İngiliz ve Yunan'ın yanındaydılar. Birçoğunun dedeleri ise İngiliz zabitleri kahve içmek için evine davet edip, kahveler içildikten sonra İngiliz zabiti hanımıyla baş başa bırakıp evinden ayrılıyordu.
O BİRKAÇ PUŞT BURAYI İYİ OKUSUNLAR!
II. Abdülhamit döneminde Şeyh-ül İslamlık yapmış ŞEYH RAMİ BABA, 1930 yıllarında, KAHHARİYE okunması için bir kasabaya davet edilir. Yani ‘’Ya Kahhar- Ya Kahhar- Ya Kahhar’’ diyerek Kahhar zikri çekilecektir.
BU KISACA ŞU DEMEK OLUYOR;
Helâk olması için Atatürk’e topluca beddua edilecektir . Kahhariyenin okunacağa yâni bedduanın edileceği sabaha çok kısa bir zaman kala Şeyh Efendi bütün niyetleri altüst eden bir rüya görür ve gördüğü bu rüyasında "Peygamber Efendimiz, dünya üzerinde eli ile işaret ederek burayı şuna verin." buyuruyorlar.
Peygamber Efendimizin;
Burası dediği yer Türkiye'dir.
Şu dediği kişi de Mustafa Kemâl'dir.
Bu rüya üzerine Şeyh Rami Baba Atatürk'e beddua için kendisine yapılan daveti kabul ettiğinden dolayı fazlasıyla müteessir olur. Büyük bir utanç ve hüzünle yatağından kalkıp giyinerek kimseye haber vermeden gizlice evi terk eder.
1938 de Atatürk’ün ölümü dolaysıyla İran'ın Tahran Gazetesinde yayımlanan bir yazıda şöyle söylenilir;
‘’Allah bir millete yardım etmek ve elinden tutarak yok olmaktan kurtarmayı murat ederse o milletin başına M. Kemâl gibi bir deha lider getirir’’
ABD'li tarihçi, Prof. Dr. Justin McCarty der ki;
"Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan'da olurdu, ama Trakya ve Anadolu'da kalamazdı. 100 yılın sonunda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası'ndan sürülmeleri ve atılımları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz? Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı, Türk neslini de kurtardı!"
Hintli Mahatma Gandi ise;
''Mustafa Kemâl İngilizleri yenen kadar, Tanrı’nın dahi İngiliz olduğunu zannederdim'' der.
ABDÜLHAMİT’İN TORUNU DİYOR Kİ;
''Bir şeyi sakın sakın unutmayın!
Eğer Mustafa Kemâl Paşa olmasaydı hiçbirimiz olmazdık.
Yaptığı devrim belki Hanedan için kötü oldu ama Türkiye bugün O’nun sayesinde var. Siz, ben, hepimiz varlığımızı Mustafa Kemâle’ borçluyuz’’
Neslişah Evliyazade ‘’Vahdettin’in torunu olarak Atatürk’e âilece kızgın mısınız?’’ sorusuna verdiği cevap;
"Asla Atatürk'e düşman ya da kızgın değiliz. Belki Osmanlı hanedanının sonu oldu ama Türk halkının da kurtuluşu oldu" şeklindedir.
İTLERE- BİTLERE KÜPE OLSUN!
Cemal Kutay M. Âkif Ersoy'a;
İstiklâl Marşında, "Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın-
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın." diye çok kesin bir iddiada bulunuyorsun. Sen, İstiklâl Zaferine bu kadar kesin bir şekilde nasıl inandın ki? diye sorar.
M. Âkif Ersoy'un cevabı ise;
"Başımızdaki Mustafa Kemâl isimli adamı kim görse İstiklâl Savaşının zaferle biteceğine inanırdı." şeklinde olur.
Her ikisinin ve de bütün şehitlerimizin ruhları şâd olsun.
EY BİRKAÇ PUŞT!
Atatürk gibi bir güneşi iğrenç dillerinizde ki İngiliz, Yunan çamuruyla sıvayarak, O'nun tükenmez ziyasını söndüreceğinizi mi sandınız?
Yarın 29 Ekim,
Yarın Cumhuriyetin kurulduğu gün,
Yarın şerefli Türk milletinin bayramıdır.
YARIN HER YIL OLDUĞU GİBİ;
Bazı soysuzlar çıkıp milletin bayram neşesini sabote etmeye, ordubozanlık yaparak gölge düşürmeye kalkışacaklardır.
Bu onlar için normaldir!
Cibiliyetlerinin gereğini yapacaklar,
Ağız dolusu salya dökeceklerdir elbet.
Aşağıdaki 29 Ekim 2013 de yazdığım ''İnşallah ölümleri de bir 29 Ekim günü olur'' başlıklı yazımı da lütfen okuyunuz!
İNŞALLAH ÖLÜMLERİ DE BİR 29 EKİM GÜNÜ OLUR!
Yazımın hedefindeki şahıs, kendisini zirveye oturtan Türk milletinin kurmuş olduğu devletin kuruluş günü olan her 29 Ekim geldiğinde hastalanıp rapor alan utanmazın en sinsi olanıdır.
Ne tesadüf be!
Adamın biri yedi yılda tam beş kere hasta olup rapor alıyor!
Tesadüfün bir katmerlisi de, tümünün de 29 Ekim'e denk gelmesi!
Peki ne var bu günde?
29 Ekim günü bu kadar uğursuz mu ki?
Kimine göre o kadar uğursuz bir gün ki;
Cumhuriyetin kuruluşuna duydukları büyük kinle önce ateşleri yükseliyor, arkasından bir mide bulantısı ki sormayın gitsin, gören de hamile kaldı AŞ ERİYOR sanacak!
Ve sonra doktor raporu.
O raporu veren doktor, mesleğini suistimal etmiyor mu?
Bal gibi ediyor çünkü sağlama çürük raporu yazıyor.
İnşallah ölümleri de bir 29 Ekim günü olur da,
Aynı doktor bu sefer kendilerine ''ölüm raporu'' verir.
Bizler de çifte bayram yaparız!
28 Ekim 2023
ORHAN KILIÇOĞLU
5 notes
·
View notes
Text
leylanın evi.2
aklında bütün bu düşüncelerle koşarak geldi evin kapısına, karanlık caddelerin sessizliğinin eşliğinde, içinde korkuyla kapıya doğru yanaştı. o an bir çığlık yükseldi kapının pervaz aralarından.
" evin kapısına geldiğimde içeriden uğultulu sesler yükseliyordu, her ses kendini bir başkasına duyurabilmek adına, canhıraş bir şekilde pencere kenarlarına vuruyordu varlığını, belki de anlamının bozulduğunu dahi bilmeden gelişigüzel savuruyordu kendini. içeriye yetişemedim, küçük ve ince bir çığlık düştü avuçlarıma, sonra boylu boyunca serildi önüme solgun ve korkmuş yüzü.
içimdeki korkunun tarifini yapabilmek ve bir cisme benzetmek mümkün olsaydı, olanlardan sonra tanıdığım herkese parmak uçlarımdan başlayıp dudaklarıma kadar her zerremi kör bir testereyle kestiler diye anlatmak isterdim, dilim dönmeyecekti elbet.
avuçlarımdaki varlığını, ellerini, yüzünü, korkuya kapılmış bir şekilde titreyen bedenini sımsıkı sarmak geldi içimden, uzandım, sımsıcak gezinen kanın damarlarından kalabalık bir tünelden kaçışan insanlar gibi akışını seyrettim sadece.
zihnim olanlara bir türlü anlam veremiyor, durumu idrak etmek için kendi içinde basit savaşlar veriyordu, bu yerde yatan, avuçlarındaki sıcaklığı milim milim eksilen bu varlık benim uğrunda ölmeyi dahi göze aldığım insan miydi?
az önce bana varlığını kanıtlamak ve korkularını dışa vurmak adına oradan oraya kendini savuran sesler şimdi acı ve yüksek bir gürültüyle benim dudaklarıma oturdular, bağırdım; olanca gücümle. kendi zihnine vurulan ketten, ellerime düşen varlığından kurtulmak ve soyutlanmak için bağırdım. yetmedi. sesim kulaklarımı yırtarken kimseye duyuramadı kendimi.
orada parmak uçlarımda yatıyordu işte, bütün varlığı solgun bir yüzün arkasına saklanmış orada yatıyordu, kimseye duyuramıyordum, kimseye anlatamıyordum. bağırmaktan acımı dışarı tükürmekten başka hiçbir şey gelmiyordu elimden.
koştura koştura geldiğim yolun sonunda, bir kaç karelik fotoğraf anısına sığacak gülen yüzüyle karşılaşma umudum, avuçlarıma dağılan ve orada öylece kanayan varlığıyla karşılaşmıştı.
bağırmak, dövünmek, kendi damarlarımı parçalayarak içimden çıkmak istedim. her şeyin bir rüya anından ibaret olmasını arzuladım, kulaklarımdaki sağır eden çığlıkla birlikte"
6 notes
·
View notes
Text
Gece köydeki evi gördüm rüyamda.
Dedemle ve çocukluğumla geçen evi.
Büyükbabamın bi kaç oğlu doğumda ölmüş, dedem ölmesin diye yaşlı bir ruh üç çivi çak demiş. Çakmış. 70 sene çakılı kalan çiviler, amcam ölünce şehre gelen dedemin o evi kimseye sormadan satmasıyla tadilata girmesiyle söküldü. Kanser başladı.
Hayat gerçekten inananlara baya enteresan.
Neyse ben köye gitmiyorum. O eve bakınca masumiyetimin nasıl ziyan olduğu geliyor aklıma, altından geçen dere (doğayı sevişim), babaannemin elleri (saf sevgi), oyunlar falan.
Geçen sene de görmüştüm aynı rüyayı. Rüya görmüyorum görünce bu mesajları düşünüyorum. Bakalım çıkar kokusu.
1 note
·
View note
Text
25-26-27 Mayıs 2023
27 Mayıs
Sabah 09:40 gibi Cemal’in kahvaltı hazır telefonuyla uyandık. Hal kamyonunun gelmesine 2 saat vardı, kamyonun yüksekliği nedeniyle yoldaki ağaçlar brandasını yırtar mı endişesiyle kral kahvaltıyı biraz hızlıca yaptık, tam balta-testere-şu dal-bu dal derken işte geldi kamyon!
Sorunsuz ardiyeye kadar yanaştı ve malzemeler indirilmeye başlandı. Tüm malzeme indirildikten ve şoförümüz Faruk gittikten sonra, yolun ortasında kahve molası verildi ve ardiyeye konacaklar, ÇakEvi'ne gidecekler, kulübeye gidecekler, ev altına gidecekler olarak taşımalar tekrar başladı. Arada bir kaç mola dışında nerdeyse hiç durmadan tüm gün eşya taşındı.
Herşey yerine yerleştikten sonra gaza gelip ranzayı kurduk. Evi topla, küçük bir temizlik yap, İstanbul’a çiçek topla, Cemal’de öğlen yemeği ve al sana aksiyonu bol, rüya gibi geçen bi arazi günü daha. Tüm taşınanların zamanla yerlerini bulması dileğiyle. Gelecek haftaya kadar hoşçakal çakARAZİ.
Taşıya taşıya kazanacağız!
4 notes
·
View notes
Text
Anahtarlıklar kaptanım, onlarca anahtarlık. Rüyamda gördüğüm en net simge hayat ağacından oluşan onlarca kişiye ait anahtarlık. İçimde ki telaşı hatırlıyorum. Bir rüya olmasına rağmen fazla gerçekçi bir korku. Bu rüyayı ilk gördüğümde korkum, anahtarımı kaybetmiş olmaktı, hatırlıyorum. Sonunda her zaman ki yerinde buluyordum anahtarı kaptanım. Kapının arkasında. Diğerlerinden farklıydı, benim anahtarlığımda hayat ağacı bir halka içinde. Bulunca içimdeki paniğin yavaşça geçişini hissediyorum. Dün gece daha çok anahtar vardı kaptanım. Bazıları yere düşmüştü. Hepsini avucuma aldığımda hiç biri bana ait değildi. Şaşkındım, kendi evimde bi panik içindeydim. Ya evime bir daha giremeseydim? Öyle ki eve bir daha giremem diye hiç çıkmazdım heralde. Bu rüyayı daha önce de gördüm dediğimi hatırlıyorum kaptanım. Korkum biraz azalırken sol elimi sıktığımı fark ediyorum. Avucumu açınca içinde kendi anahtarımı buluyorum. Sonra bi anda o görünüyor kapıda kaptanım. Önce kokusu, sonra sesi, sonra o utanmış tebessümü giriyor içeri. Şaşkınlığım geçmiyor, korkum artıyor, hala dehşete düşmüş gibiyim. Bu rüyayı ilk görüşümü hatırlıyorum. O sadece uzaktan beni izleyen bi adamken, hiç tanımadığım bu adamın içeri girişini ve ne alaka dediğimi hatırlıyorum. Ertesi gün ansızın hayatıma girip tek gerçek aşkım oluşunu hatırlıyorum. Sonra bi rüyanın içinde olduğumu fark edip olduğum yere geri dönüyorum. İçeride ki insanları bir bir çıkarışını izliyorum, sessizce kapının önünden çekiliyorum. Birisi bana onun kim olduğunu soruyor. Aşık olduğum adam diye bağırıyorum kaptanım, hiç korkmadan. Gülümsüyor yine. Üstünde kırmızı bir tişört var, en sevdiğim renk. Oysa kendim nasıl görünüyorum hiçbir fikrim yok. Birbirimize gülümserken uyanıyorum derin bi uykudan. Uzun zamandır uyuduğum en derin uykudan. Onun görmemi istediği rüyadan. Sesi yankılanıyor kulağımda; "bu evi bi gün alacağız." Allahım diyorum içimden, sesini hatırladım. Uçurtma avcısıydı o kitap. Hatırlıyorum kaptanım. Masumiyet müzesi onunda en sevdiğiydi, hatırlıyorum. Hatırlıyorum, kafayı yemek üzereyim sanırım. Geri uyumak istiyorum kaptanım. Sonsuz bir uykuda onunla olmak istiyorum. Olmuyor kaptanım, bir daha ne öyle derin dalabiliyorum uykuya, ne de onu görebiliyorum. Ruhsal boyutlara inanır mısınız bilmem kaptanım. Ama o gitmeden bir gece önce kopmuştu anahtarlığım. Apartmanın girişinde korkuya düşüp onu aramıştım. Gidemiyorum korkma, kelebelekler hâlâ odamı basıyor demişti. Eve getireceğim onları demişti. Bir bir getirmişti gerçekten kaptanım. Sonra o gece onunla gelen bir kelebeği duvarda ölü bulmuştum. Gideceğini anlıyordum ama içimden hâlâ gitmeseydin oynuyordum kaptanım. Dün gece gördüğüm rüya, gelişi için umutlandırdı beni kaptanım. Bütün gün elimde sıkı sıkı tuttum anahtarımı. Benim kapı numaram bile üç ve dört biliyor musunuz kaptanım. Ben söylemesem de bulur o beni biliyorum. Sadece, hayat devam ederken gelip "Merhaba, ben yine gidiyorum." Demesinden korkuyorum. Sanırım gelse bile en doğrusu onu uzaktan görmek olacak. Sessizce izleyip evime dönmek olacak. Bu kez gitmeseydi diye düşünecek kadar bile yaklaşmamak olacak. Zaten o gittiğinden beri ileri değil, geri gittiğimi görmesini istemem. Bi baltaya sap olamadığımı duymasını istemem. Her gece içtiğimi, sızmadan uyumadığımı bilmesini istemem. Hatta umutsuz bi aşık gibi onu beklediğimi bilmesini de istemem kaptanım. Ama bildiğim bir şey varsa. Yapayalnız bu ömrümde, tüm felaketlere rağmen hâla bi umutla onun için yaşamaya devam ettiğim. Onu dünya gözüyle bir kez daha görmek istemeseydim eğer. Sanırım çoktan güverteden atmıştım kendimi kaptanım. Terliklerimle hemde.
4 notes
·
View notes
Text
Uzunumsu soru postu
Klasik sorularla başlayalım ama birbirinize sorarken aynı kısır döngüdeki soruları sorup durmayın lütfen, birazcık farklı bakalıım. Eski soruları da tuttum. Yeni-eski artık hangisini isterseniz onu sorarsınız. Sevgileer.
Adını paylaşır mısın?
Kaç yaşındasın?
Bugün nasıl hissediyorsun? Bu hissinin sebebini de paylaşır mısın?
En büyük hayalin nedir?
En büyük korkun nedir?
Tüm evreni bir duygudan arındırma şansın olsa bu hangi duygu olurdu?
Gözün kapalı önerebileceğin bir kitap paylaşır mısın?
"Bunu da beğenmeyen zevksizdir." dediğin bir film var mı?
Tekrar tekrar dönüp izlediğin bir dizi var mı?
Şiir okumayı sever misin? Eğer seviyorsan en beğendiğin şiirlerden birini paylaşabilir misin?
Günlük tutan biri misin? Bunu düzenli mi yapıyorsun?
En sevdiğin müzik türü ve parçayı paylaşabilir misin? (Çorba dinleyici olsan da baskın olan bir tür vardır djfgfjd)
Astroloji hakkında ne düşünüyorsun? İnanıyor musun?
İçedönük biri misin yoksa dışadönük biri mi?
Partnerinle gerçekleştirmeyi en çok istediğin aktivite nedir? (Karavanla gezmek, sahilde yürümek, sessizce oturmak vb.)
Kendinde en sevdiğin özellik nedir?
Kendinle ilgili en sevmediğin şey nedir?
Geniş bir arkadaş çevresi mi tercihin yoksa daha dar bir çevre mi?
Doğum günün ne zaman? Kutlanmasını sever misin?
Mucizelere inanan biri misin?
Eğer inanıyorsan en büyük mucizen neydi?
Bir mevsim seçmen gerekse bu hangisi olurdu ve neden o mevsim?
Çiçek yetiştirmeyi başarabiliyor musun?
En sevdiğin çiçek hangisi, neden o çiçek?
Okuduğun kitaplardaki kahramanlardan hangisinin yerinde olmak isterdin, neden?
Bir süper gücün olsa bu ne olurdu?
En sevdiğin yemek nedir?
Dünya üzerinde en çok görmek istediğin yeri paylaşır mısın?
Aklına geldikçe pozitif bir his besleyen bir anını bizimle paylaşabilir misin?
Evcil hayvanın var mı?
Hayalindeki evi anlatır mısın?
Nazar, büyü gibi kavramlara inanır mısın?
10 yıl önceki kendine bir tavsiye verebilecek olsan bu ne olurdu?
10 yıl sonraki kendine ufak bir mektup yazabilir misin? (Bunu paylaşmak zorunda değilsin tabi ki ama bir kağıda yazıp saklamanın güzel bir deney olacağını düşündüüm)
İstediğin herhangi bir konuda bir üniversite dersi verebilirsen, bu ders ne hakkında olurdu?
Mitolojiye ilgin var mı?
Herhangi bir mitolojiden herhangi bir karakter olsan kim olurdun, neden?
Yağmurlu havalarda yapılan yürüyüşler hakkında ne düşünüyorsun?
Bize bir şiir ya da metin seslendirir misin?
Aldığın (biri tarafından ya da kendine) en güzel hediye neydi?
Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü) filminde olduğu gibi bir günü sürekli yeni baştan yaşamak zorunda kalsan ama bu günü seçebilsen, hangi günü seçerdin?
En son hangi filmde ağladın?
Rüya görebilen biri misin? Eğer öyleyse ağırlığı güzel rüyalar mı yoksa kabuslardan mı oluşuyor?
Aynada, ön kamerada gördüğün bireye tüm dürüstlüğünle bir şey söylesen bu ne olurdu?
Fotoğraf çekmeyi, çekilmeyi seven biri misin? Bizimle en sevdiğin fotoğraflardan birkaç tanesini paylaşır mısın?
Issız bir adaya düşsen "kesin yanımda bunlar olurdu hiç ayırmam" dediğin beş şeyi söyler misin? (bu klişeyi sormazsak olmaz çünkü)
Hayat temponu nasıl tanımlardın?
Bize bir gününü kısaca anlatır mısın?
Yazdığın şeylerden bazılarını kimse bulamasın diye anonim bir blog açıp orada paylaşmayı hiç düşündün mü, yaptın mı?
İsmini değiştirme şansın olsa ne yapardın?
Hangi yeteneğe sahip olmak isterdin?
Tumblr'a eklenmesini istediğin üç özellik neler?
Hangi dizide, hangi karakterin yerine geçmek isterdin, neden?
Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanı sen olsaydın ve istediğini yapabilecek bir konumda olsaydın yapacağın ilk şey ne olurdu?
Kendinde değiştirebileceğin herhangi bir şey olsaydı bu ne olurdu?
Hala izlerim dediğin bir çizgi film var mı?
Uzay senin için ne anlam ifade ediyor?
Aşk senin için ne anlam ifade ediyor?
Geçmişe gidip değiştirebileceğin bir olay olsa, hangi tarih değiştiren olayı değiştirirdin ve neden?
Paralel evrenler hakkında ne düşünüyorsun?
Ömrünün sonuna kadar sadece bir oyun oynayabilecek olsaydın bu hangi oyun olurdu?
Seni en çok etkileyen kitaptan bize biraz bahsedebilir misin?
İnsanlık tarihine kalıcı bir eser bırakma şansın olsa bu ne olurdu?
Kullanıcı adının bir hikayesi, anlamı var mı? Paylaşır mısın?
Tüm yorgunluğunu alan aktivite nedir?
Son zamanlarda en çok güldüğün meme(miim)lerden birini paylaşır mısıın?
Aklında yer etmiş bir alıntıyı bizimle paylaşır mısın?
Sağlıklı bir ilişkinin temelinde ne olmalı?
Filmleri seçerken konularına göre mi, oyuncularına göre mi, yönetmenlerine göre mi seçer izlersin? Neden?
Hayatın bir kitap olsa tanıtım/özet kısmında ne yazardı?
Hayatın bir kitap olsa, nasıl bir tema baskın olurdu?
Bir günlüğüne görünmez olsan, ilk yapacağın şey ne olurdu?
Ölümsüz olmayı ister miydin? Neden?
Hayatına yeniden başlamak için bir şehir seçebilsen bu hangi şehir olurdu? Neden?
Şu sıralar sürekli diline takılan, mırıldandığın parça hangisi?
Takip ettiğin ve önerebileceğin podcastler neler?
Tvye ya da Youtube'a bir program oluşturman için sınırsız bütçe verseler nasıl bir program yapardın?
5 yıl geriye gitsen neleri farklı yapardın? (bitcoin zenginliği hariç djdfgjdfg)
Fotoğrafın sesi var dediğin bir fotoğrafı paylaşır mısın?
Alaaddin'in cinine sen rastlasaydın üç dilek hakkını nasıl kullanırdın? (Sınırsız ya da daha fazla dilek dilemek kural dışı jdfgjfdj)
Yapacağın bir sonraki eylem ne olursa olsun sana bir sorumluluk ya da olumsuz bir dönüt oluşturmayacak. Bu ne olurdu?
Hayatın bir film olsa başrolünde kim oynardı?
Hayatın bir dizi olsa kaçıncı sezona kadar giderdi?
Hayatını anlatmak için üç renk seçecek olsan bunlar hangi renkler olurdu ve neden?
Ölüm şeklini ve zamanını öğrenebilecek olsan öğrenir miydin?(sonucu değiştiremeyeceksin)
Sonsuz servetin olsaydı, alacağın ilk şey ne olurdu?
Sence bir insanın çevresine bırakabileceği en büyük miras nedir?
Tanrı ile konuşma fırsatın olsa soracağın ilk soru ne olurdu?
Evrenin oluştuğu tarihten bu yana istediğin herhangi bir tarihte yaşama imkanın olsa hangisi olurdu?
Durup dururken söylediğin bir replik, söz, alıntı var mı? Eğer varsa nedir?
Düzenli bir programa mı inanırsın yoksa gerçek düzenin kaostan ibaret olduğuna mı?
Bir kitabın okur ile bağ kurabilmesinin en önemli sebebi sence nedir?
İkisi arasında seçim yapabilecek olsan mental yorgunluğu mu seçerdin yoksa fiziksel yorgunluğu mu?
Hangi sosyal medya platformlarını kullanıyorsun? (stalkerlar için amme hizmeti soru gibi oldu bu jfdgkfdg)
İdeal bir ev neleri barındırmalı, ne gibi özellikleri olmalı?
Yaşam kaliteni etkileyen olumsuz durumların üstesinden gelmek için neler yapıyorsun?
Seni etkileyebilecek romantik bir jest ne olurdu?
Evrenin oluşumu esnasında insanlar için habitatı başka bir gezegende kurma şansın olsa bunu yapar mıydın?
Kültürlü bir bireyi nasıl tanımlarsın?
Sevgi nedir? Birine karşı beslediğimiz hissin sevgi ya da hoşlantı olduğunu nasıl ayrıştırabiliriz?
Kahve mi, çay mı?
Beypazarı mı, Kızılay mı?
Film mi, dizi mi?
Basılı dergi/kitap mı, dijital mi?
Kitap mı, film/dizi mi?
Yemek mi, uyku mu?
Bir sezonu tek oturuşta bitirmek mi yoksa her hafta yeni bölümü beklemek mi?
Şiir mi, deneme mi?
Nazım Hikmet mi, Necip Fazıl mı?
Evrim Ağacı mı, Bebar Bilim mi?
George Orwell mi, Aldous Huxley mi? (Bu soru biraz daha hangisi daha isabetli bir distopyayı anlattı olarak da sorulabilir, cevaplayana kalmış)
Kamp mı, otel mi?
TV mi, radyo mu?
Spotify mı, Youtube Music mi?
Netflix mi, Disney+ mı?
Bilgisayar mı, telefon mu?
Oyun mu, kitap mı?
Marvel mı, DC mi?
Nolan mı, Kubrick mi?
HIMYM mi, Friends mi?
Birbirinize güzel güzel sorun, fikirlerinize de saygı gösterin, kalp kırın diye değil köprü görevi görsün diye bu sorular. Sevgileer.
#120 soruyu aşacaktım ama tumblr dedi ki yiğidim yavaş napıyosun#o yüzden 120 soruluk bir soru postu oldu#güzel güzel sorun birbirinize#kavga etmeyin çocim#cninzihni#anonim#soru postu#kaybetmeme etiketleri
1K notes
·
View notes
Text
Kazanan Google
Yeni bir Nişantaşı'lı olarak, ablamları her görmeye geldiğimde, yolu uzatıp Bağdat Caddesi'nden geçmeyi, trafik yoksa ve hava güzelse Göztepe ışıklardan geçip sol şeritte kalarak eski evimizi ziyaret etmeyi çok seviyorum..
Ya da seviyordum.
Göztepe'deki evimize ilk gelenlere babamın telefonda anlattığı şekliyle:
Göztepe ışıkları geçince sol şeritten devam et. Göztepe parkı var, onu geç. Üç apartman sonra Ömür Restaurant ve Semiha Şakir Lisesi var. İkisinin arasından gir. Minik bir yokuştan iniyorsun, düz devam et abicim. Yol zaten seni sola döndürecek. Orada bulduğun yere park et. Kavaklıbağ Apartmanı, kat 2.
Ben zaten balkonda bekliyorum abicim.
Uyku ile inişli çıkışlı bir ilişkisi olan bendenizin, uyurken gördüğüm kabuslarım uyandığımda bire bir gerçekleşir. Benim için rüya degil, kabus olan şeylerden o kadar etkilenerek uyanır oldum ki, ilk işim aileme telefon açıp iyi misin diye sormak oldu. Ve maalesef son zamanlarda sekmeden hepsinde kötü haber aldım. Bu aralar, bu yüzden mi ne, uyumaya korkuyorum. Ama bu rüyalarıma engel değil..
Hayatımın en keyifli rüyası sanırım gözlerimi kapayıp Kavaklıbağ Apartmanı'nı düşünmek. Doğup büyüdüğüm evi... En güzel an ise haziran aylarında, cumartesi akşamı gelecek misafirler için annemle ön hazırlık yapmamız. Önce Çiftehavuzlar Şanlık Market'in önünde duran Ali Abi'den manav alışverişini yapıp, yanındaki İmza Pastanesi'nden de 'Yarım kilo tatlı yarım kilo tuzlu... Hmmm, bir de karışık dondurma hazırlayabilir misiniz?' sorusuyla annemin listesini almak. Bir top dondurma için yapılan pazarlıktan sonra Hüsnü Amcaların eczanesine uğrayıp annem çay içerken kolonya doldurmak amacıyla kullanılan büyük şişelerle oynamak ve yarısını yanlışlıkla yere boşaltmak... Sonra da paketlerimiz çok diye arabayla geldiğimizden, arabayı Şanlık'ın sokağından alıp, Kastelli Villaları'na doğru inen bol ağaçlı yolda sürekli kırmızı yanan ışığın yeşile dönmesini beklerken, ablamlar olmadığı için önde oturmanın keyfini sürmek... Ve sevdiğim şarkı çıkana kadar radyoyu kurcalamak...
'Anne Caddebostan'dan tur atıp eve dönebilir miyiz?'
Çok şanslı bir çoçuktum. Bana genelde hep 'Evet,' diyen bir annem oldu ve genelde Caddebostan'dan döndük. Güneşten sıcacık olmuş koltuğa oturup, tüm yaz mevsimini kemiklerime kadar hissederken, Caddebostan Sahil'de açık camdan kolumu uzatıp aptal hareketler yaparak müzik dinlemek kadar keyifli bir şey düşünemiyorum sanırım.
Bu rüya evde katlanarak devam eder. Eski Kadıköy evleri büyüktür. Balkonları geniştir, camları boldur. Eh, o dönem yapılan yıkılan bina da yoktu. Oturduğumuz yerden Göztepe Parkı ve fidanlığı, onların arkasından da Adalar'ı görürdük. Yandaki camdan iki büyük dut ağacı 'Merhaba!' derdi.. Evin akşamüstü haline bayılırdım.
Misafirlere alkol alma işi babamdaydı. Genelde cin tonik içilirdi. Kuruyemiş, ince kesilmiş salatalık ve havuç, tatlı için de dondurma ve meyve olurdu.
Her şey mutfak masasına dizilip önden hazırlanırdı. Cin tonik için uzun bardakları annem hazırlarken ben de karıştırma çubuğu olan pleksi fosforlu zürafaları içine dizerdim. Sonra misafirler gelir ve annemle babam en keyifli hallerinde, Kavaklıbağ Apartmanı ikinci kat ön balkonda sabaha kadar yüksek sesle kahkaha atıp arkadaşlarıyla sohbet ederlerdi. İşin komik tarafı diğer komşuların balkonlarından da bol kahkaha sesi gelirdi. 90'ların başı çok güzeldi. Ve en güzel uyku, gelen misafir çocuklarıyla salonda oynarken bir noktada enerjimizin ani şekilde tükenip, o kahkahaların ninni gibi geldiği anda boş bir kanepede sızmaktı. O uyku sadece bir kere alna konan bir öpücükle 'Hadi kızım yatağına yat, boynun tutulacak,' şeklinde bölünürdü. Sabah uyandığımda hep yatağımda olurdum. Ve yeni bir yaz gününe uyanmanın mutluluğuyla, bir gece önce misafirlerden kalanları tırtıklamak üzere mutfağa giderdim.
Benim en güzel rüyam 90'ların Kadıköy'ü, balkonumuz, evimiz, gencecik annem babam, ergen ablamlar, cin tonikli, misafirli geceler ve Haziran ayıydı.
Tek kabusum ise, çocukluğuma dair neredeyse tek taşın kalmamış olmaması. Tüm anılarımı sembolize eden bir tek Şanlık Market kaldı neredeyse. Ne bina kaldı ne de sokak... Eski komşular da dağıldı. Bu güzel rüyayı kabusa niye çevirdiler hiç anlamayacağım. Ama ne yalan söyleyeyim, çok isterdim o rüyaya geri dönmek.
Bu yazıyı yazarken annemlerleyim. Ve onlara soruyorum sizce rüya ne?
Babama göre rüya, uyuduğumuzda gördüğümüz şey.
Anneme göre rüya, duygusal imgelerin bütünü.
Google'a göre gerçekleşmesi imkansız durum.
Ve galiba, yine google kazanıyor.
2 notes
·
View notes
Text
Ah be hayatımın anlamı sen yokken ne tadı var hayatin be tuzu var. Kitap okuyorum aklıma geliyorsun bir kelimede. Annem bana kremalı makarna yap diyor aklıma sen geliyorsun o yemeği bir güzel yapıyorum ki anlayamazsın. Sırf sen seviyorsun diye en ayrıntılı detayına kadar öğrendim benden iyi yapan yoktur diye düşünüyorum kremalı makarnayi. Diyorum ki oyun oynayayim belki aklima gelmezsin, sonra bakıyorum karşımda en sevdiğin aşık olduğun karakter(KAİ-SA) ceza yememe rağmen oyunu kapatiyorum çünkü öyle avel avel ekrana bakıyorum aklıma o internet kafeye gittiğimiz zamanlar geliyor. Karşıma jett geliyor vuramiyorum öyle bakıyorum sadece tutuluyorum. Dizi izleyeyim diyorum karşıma o rastgele girip izlediğimiz Barbie Rüya evi geliyor. Yani uzun lafin kısası ne yapsam herşeyde sen varsın. Gel yapma bunu bize son bir kez bir fedakarlık yapıp bana bir kere daha inan son seferde güvenini inancını boşa cikarirsam ben senin yüzüne ne bakabilirim ne de bakmaya yüzüm olur biliyorum.
1 note
·
View note
Text
Rüyalarımda her gün ölüme bir adım daha yaklaşıyorum. Ama hep aynı rüya. Ölüme sayılı günlerim kalmış ama zaten çoktan ölmüşüm. Doktorlar beni birkaç hafta belki ay, hayatta tutmayı daha başarmış ama birkaç haftadır gördüğüm bu rüyada her gece gömülme anıma daha çok yaklaşıyorum. Her gece benden bir günümü çalıyor. Bu gece son gündü, her zamanki gibi gündüz tanıdığım insanlarla vakit geçirdim ölmeden önce dünyayı gezemediğim için üzülüyordum en azından birkaç ülke daha görmek istiyordum ama bunun mümkünatı yoktu. Sonra hava karardı biz dağ evi gibi bir yere çıktık, her gece rüyamda yaptığımız gibi. Ama bu sefer gömecekleri beni. Bunu herkes biliyordu ama ailem dışında kimse gelmemişti. Sonra tanıdığım herkese tek tek veda etmek için yazmaya başladım. Ama herkes, B bile, sanki bunun bir önemi yokmuş gibi davranıyordu. Ölümdü bu, nasıl önemi olmazdı. Bu sefer gerçekten ruhumla birlikte yok olacağımı biliyordum çünkü. Bunu onlara da söylemiştim ama hiçbiri ciddiye almamıştı. B bile geçiştirir gibiydi o uzun vedamdan sonra. Yine de ondan, yazdığım kurguları bastırmasını istedim, hepsi bilgisayarımda var lütfen önceliğin bu olsun dedim, bir de benim yerime dünyayı gezmesini. Bunları benim yerime birisi yaparsa ben de hissederim sandım ama ruhumla birlikte öleceğimi unuttum. Sonra aldığım cevaplara katlanamayıp telefonu bir kenara bıraktım. Dışarı çıkıp yıldızları izledim. O gece bir sürü yıldız vardı, sanki veda etmek için gelmiş gibilerdi. Ölmenin en kötü yanının onları bir daha görememek olduğunu aklımdan geçirmiştim o an. Sonra gömülme vaktim geldi. Bir çukur kazıldı. Tabut vardı, ama düzgün bir cenaze merasimi değildi bu. Yol kenarından alınan bir cesedin gömülüşü gibiydi daha çok. Sadece babamın üzüldüğünü gördüm. Günler geçtikçe yası artmıştı ama o gün sessizdi. Şimdi uyandım ama rüya hala beni tedirgin ediyor. Bundan önce de hayatımdaki birkaç kişinin öldüğünü görmüştüm. Bu kadar ölüm fazla değil mi. Peki bir insanın kendi gömülüşüne şahit olması? Sinirimi bozdu...
0 notes