Tumgik
#ne okuyorum?
biilyadasadece · 2 months
Text
Tumblr media
Ve bir kitap daha bitti. Kitaba tam anlamıyla bayıldım. Sanırım tatile kitap seçerken mükemmel tercihler yapmışım, ikidir (yolculukta da Uyuyan ve İğ kitabını bitirdim ama o çok ufak bir şeydi bence güzeldi onuda tavsiye ederim) okuduğum kitaplara 5* veriyorum ve bence hak da ediyorlar. Kısaca bahsini geçmek gerekirse konusu kuir ve trans bir brujx (argosu cadı) olan Yadriel'in kendini halkına ve kendine kanıtlamaya çalışırken çağırdığı bir ruhla-ki bu ruh okulunun belalı çocuğu- olan ilişkisi ve bunun hayatlarını nasıl değiştirdiği. Çok fazla kültürel öge vardı ki bence bu hoştu da. Sadece başlarda çevirisi verilen bazı İspanyoca sözleri sonlarda çevirisini koymadan vermişler bu neydi diye düşünmem gerekti ve bulamadım çevirisini tekrar. Kitabın sonuna doğru daha fazla okumak istemedim çünkü ağlamaktan korktum ve neredeyse ağlıyordum da. Sonu beni tatmin etti. Kitapta bahsedilen konular derinlikliydi ve gerçekten de üzücüydü. Bütün bunlardan bir kitap oluşturmak ve bunu yaparken de edebi yanı koruyabilmek yazarın becerisini de ortaya koyuyor. Üstelik aslen ingilizce olan kelime oyunlarının da başarılı bir şekilde Türkçeye çevirildiğini düşünüyorum. Bir süre bunun doğrusu neydi diye düşündüm bazılarında hatta. Ben bu kitabı da çok sevdim. Yaş kısıtlaması olduğunu pek sanmıyorum ama +16 olursa en azından daha sağlıklı olabilir diye düşünüyorum. En azından birçok şey daha anlaşılır olacaktır.
Sıradaki kitabım İpi Kopuk Kuklalar olacak. Onu da bu tatilde bitirebileceğimi düşünüyorum. Açıkçası çok güzel ama az kitap seçmişim ve tatilin geriye 10 günü kalmışken elimde geriye kalan iki kitapla ne yapacağımı bilmiyorum. Sanırım okuduklarımı tekrar okumaya döneceğim.
4 notes · View notes
beyzben · 2 months
Text
hala bütün Harry Potter filmlerini ağlayarak izliyorum bu nasıl bi büyü yahu
2 notes · View notes
Text
of ya cok sevdigim bi ablis vardi burda deac olmus cok uzgunum😖
4 notes · View notes
salpak · 8 months
Text
belgesele bakıyorum ama yarısını ben bunu izledim mi izlemedim mi diye düşünmekten kaçırdım hep
2 notes · View notes
oguzatayinruhu · 1 year
Text
Tumblr media
Bugün hangi kitapla görüşüyoruz?
1 note · View note
sallapati · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
13 notes · View notes
kamtarir · 2 months
Text
Adı hayat olan ağaca bağladığım tüm çaputların adı umuttu ve ne yazık ki hiçbirinden bir verim alamadım şimdi adı elem olan balta ile hayatımın canını okuyorum
113 notes · View notes
laviniapricity · 27 days
Text
Manyak şekilde kitap okuyorum şu an. Birkaç haftadır abartısız kafamı kaldırmadan okuyorum. Sabah onunla uyanıp akşam onunla uyuyorum. Ne elime telefonu alıyorum doğru düzgün ne başka bir şey yapıyorum. Sadece, saatlerce okuyorum. Yaklaşık olarak günde 1 kitap bitiriyorum. Aslında seviyorum bunu. Ama abartılı olduğunu da biliyorum, sebeplerini de biliyorum. Çünkü kaçıyorum. Her şeyden kaçıyorum şu an, çünkü dinlenmem lazım, biliyorum. Kızmıyorum o yüzden kendime. Sadece biraz izin veriyorum kendime. Çünkü etrafım sahte hüzünlerle doluyken, mutlu olmaya yer kalmıyor, bırakmıyorlar..
91 notes · View notes
ruhumboslukta · 4 months
Text
kendimi bulmak için adımladığım sokakları bir süre sonra unutmaya başladım. sürekli bir şeyler arayan, muhtaç ve kararsız yanımla işte şimdi baş başayım. önce çıkışın ne tarafta olduğunu bilmeden dönüp durduğum o labirenti kırdım, sonra kendimi görmek için aldığım aynaları parçaladım. sevmekle savaşmayı her dilde ve cümlede aynı saydım, birbiri yerine defalarca kullandım. yazdığım mektupları hiç postalamadım ama yine de sayfaları özensizce karaladım. seneler bana teğet geçti, insanlar bana teğet geçti, duygular, durumlar ve olaylar bana hep teğet geçti. yalnız ben aynı kaldım, yerimde saydım. çevreme kocaman bir çember çizdim ve herkesi orada asılı bıraktım. bir yerden evim diye bahsetmeyeli çok uzun zaman olmuştu, geçmişe göz ucuyla baktım. nedenlerim tozlanmış ama eskimemişti, bir kez daha yanılmadığımı onlara bakarken anladım. yıkık dökük duvarlara sığınamaz, herkesle aynı yolda yer alamazmışsın. ben ellerimle barıştım ve bir dünya yarattım kendime. kapısına da nerede kaybettiğimi bile bilmediğim kalbimle değil, eksilttiğim her yanımla ayak bastım. buraya gelebilmek için çok yürüdüğümü iyi hatırlıyorum, yolda çocukluk anılarımla vedalaştığımı da. elbette zor oldu ama yaptım. kendimi kutladım. dağılan her şeyi bir bir topladım. dindim hatta. buraya geldim. bağrış çağrışla değil üstelik, sessizlik dolu ustura gibi bir sakinlikle. kızdım. kırdım. öfkelendim. hissizleştim sonra evet. ama geldim. kavgalarımı unuttum, uzaklaşmayı hatırladım. yabancılaşmak beni buradan kurtarabilecek tek şeymiş gibi ona olanca gücümle sarıldım. tüm dünyanın da benimle birlikte yanıldığını, uzayıp giden karmaşaların içinde gittikçe azalırken anladım. ben pes etmeyi kaybetmek sandım hep, ama kazanmak zaten düzeni bozmaktan farksızmış. bunu uzaklığın bir tanım olmaktan çıktığı hayatımda, her şeyle aramdaki görünmez bağa bakarken fark ediyorum artık. benim düşlerken içinde kaybolduğum toz pembe rüyalarım vardı eskiden. şimdi ne zaman uykuya dalsam nefes nefese bir uçurumun dibinden topluyorum bu bedeni. üstelik bir şeye alışmak, onunla savaşmaktan daha bencil. daha belirgin. hatta daha eski. gürültülerin tek düze gelmeye başladığı bir zamana adım atıyorum. duvarlara çarpa çarpa öğrendiğim her şey için başlardaki gibi kendime kızmıyor, üzülmüyorum. sonu kötü biten kitaplar için daha az sigara yakıyorum, kül tablalarını daha sık değiştiriyorum. diyete başlıyorum her pazartesi. çok film izliyorum. çok kitap okuyorum. çok kahve içiyorum. çok düşünüyorum. çok yazıyorum. çok ağlıyorum ve her şeyi unutmaya başlıyorum. yürümeyi sevmiyorum ama başka bir yolun var olma ihtimâli düşüyor bazen aklıma, buna da son zamanlarda fazla aldırış etmiyorum. bu devrin çok ilerisinde kaleme almaya başladığım hikâyemi düşlediğim hislerin çok uzağında bitirdim. ve bu yeri de, diğerleri gibi avuçlarımdaki paramparça kağıtlarla, izlerle ve aklımdaki kederle terk ettim. merak etme, sorun kalmadı. çünkü bak, benim etrafımda artık hiçbir şey kalmadı. ne kuyunun dibiyle bir alıp veremediğim var ne de ucundaki ışıkla. ben yalnızca tüm dünyamı kaplayacak kadar büyük bir boşluğun içinde debelenip duruyorum. ve artık düşmekten ya da dibi görmekten değil, aynı rüyaları tekrar tekrar görmekten korkuyorum. benim de bir zamanlar peşinde hevesle koştuğum duygularım vardı, sonra yaslandığım duvarlar tam orta yerinden çatladı.
“anne bak, büyüdüm.”
129 notes · View notes
sadece-dila · 24 days
Text
Tüm mesajları okuyorum. Gelen her mesajın bloguna girip bakıyorum.
Ama şunu unutmayın. Blogunda ne cinsiyetini yazan, ne adını yazan, erkek mi kadın mı olduğu belli olmasın diye her şeyi yapan o orospu çocukları ile tek kelime konuşmuyorum.
Umarım anınızı her gece başkası sikiyordur.
75 notes · View notes
endergelisenataklar · 4 months
Note
"ender gelişen osasuna atakları" nı açıklar mısın?
"yaşım 32, annemle yaşıyorum. babam da var; ama o oturma odasında yaşıyor. annemle ben salondayız. bir bankada orta kademede çalışıyorum. hiç sevgilim olmadı. bir keresinde, üniversitenin ikinci yılında gönül diye bir kızla yakınlaşmıştım. okul çıkışları yürürdük. dünyayı konuşurduk, sevgiyi konuşurduk, birlikte dans kursuna gitmemiz gerektiğini konuşurduk. iki kez de sinemaya gitmiştik. biri forget paris öteki de braveheart. geceleri uykuya dalmadan önce onu düşünürdüm. sabahları uyandığımda aklıma gelen ilk o olurdu. okul partisinde onu cem’le öpüşürken gördüm, sonra... gittiğim ilk maç fenerbahçe–beşiktaş arasındaydı. 1979 yılıydı galiba. süleyman’ın cemil’i marke ettiği maçtı. sahadaki tek sarışın süleyman’dı, ben de beşiktaş’ı tutmaya karar verdim. insanlar cemil turan, lefter, metin oktay, şeref gibi futbolcuları görüp takım tutar. ben gidip adı şanı bilinmeyen, şu an esamesi bile okunmayan bir defans oyuncusu sayesinde beşiktaş’ı tuttum. bir de çocukken trt’de ilker yasin’in sunduğu avrupa’dan futbol programını hiç kaçırmazdım. ispanyol liginde osasuna diye bir takım vardı. hâlâ var. osasuna denen bu takım diğerlerine nazaran zayıf bir takımdı ve ilker yasin sürekli “ender gelişen osasuna atakları” diyip dururdu. osasuna takımı ender geliştirdiği ataklar sayesinde avrupa’da tuttuğum takım oldu. aynı dönemde liverpool, bayern, nottingham forrest gibi takımlar havada uçuşurken, ben osasuna sempatizanı olmuştum. okuduğum bütün okulları birincilikle bitirirdim. bu çok istediğimden olmadı. yapacak daha iyi bir şeyim yoktu. hep ders çalıştım. futbolcu olmak isterdim; ama mahallede beni pek takıma almazlardı. zaten çok yeteneksizdim. beden derslerini de hiç sevmezdim. uzun mesafeli koşularda diğerlerine kronometre tutarlardı. beden hocası benim koşacağım gün kronometre yerine takvimle gelmişti. herkes çok gülmüştü. ben de çok gülmüştüm. masa tenisinde kimse yenemiyordu ama… çok arkadaşım yok. liseden bahadır var. o da amerika’da şimdi. sürekli çağırıyor; ama gidemem. uçaktan çok korkuyorum. yalnızlık gibi bir sorunum yok. insanlar beni seviyor; ama sadece o kadar. oraya buraya pek çağırmıyorlar. şirket eğlencelerinde yeterince sosyalleşiyorum zaten. çok kitap okuyorum; ama hemen unutuyorum. konsantrasyon sorunum varmış. bunu bir yerde okumuştum. bir de karmaşık insan ilişkilerine bulaşmamak daha iyi oluyor galiba. çok emin değilim; ama içiniz boşalmıyormuş. bunu da bir yerde okumuştum. içiniz boşalmıyor… yani sizi siz yapan özelliklerinizi yitirmiyorsunuz. yani hayat boyu bakışlarınız değişmiyor. çocukken nasıl baktıysanız, hayat boyu öyle bakıyorsunuz. ama itiraf etmeliyim ki bir kız arkadaşım olsa çok iyi olurdu. öyle sevişmek için falan değil, birlikte bir sürü şey yapmak için. ne biliyim, birlikte yemek yapardık, masa tenisi oynardık, kim 500 milyar ister’i birlikte izlerdik. erenköy sahilinde yürürdük. işte böyle şeyler. bir de bol bol konuşurduk. benden yazmamı istediler. yazacak kadar çok şey bilmiyorum ki. ısrar ettiler… peki yazıyim de ne yazayım? kendini yaz, yaşadıklarını yaz dediler. içimden “yaşadıklarımdan ancak kutu oyunu yapılabilir, başka bir halta yaramazlar” demek geldi. sonra düşündüm, herkesin her şeyi bildiği bir ülkede, bir şeyleri bilmemek üzerine ne yazılabilir diye… yazılarımı birileri okur mu diye hep merak ettim, neden olmasın? ender gelişen osasuna atakları beni heyecanlandırmıştı. belki bir gün sizleri de heyecanlandırır."
67 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 8 months
Text
Kaybolmuyorum artık sokaklarında
Evimin yolunu bulabiliyorum
Kendime geliyorum bu günlerde
Hâlimi hatırımı soruyorum
Selamlayıp yalnızlığımı
Yaralarımı ellerimle sarıyorum
Giriyorum içimdeki çocuk odasına
Yeşil gözlerimden öpüyorum
İhmal edilmiş sevinçler için
Diz çöküp,
Kendimden özürler diliyorum...
Uzun zamandan sonra
İç çatışmalara bulaşmadan
Kendimden fikir alıyorum
İyi geliyor sadeleniyorum
Biraz eski düşlerden karalayıp
Bir kaç şiir okuyorum
Masallardan uzak durup
Hayallerle hiç konuşmuyorum
Dünün hiç bir yerinde kalmadan
Bugün ne getirirse şükrediyorum
Yanıma sorular almadan yürüyüp
Yarınımı bir kaygıyla bölüşmüyorum
Artık inanmıyorum ne sana nede sevgine
Kutlamalısın , kurtuldun benden
Ne kutlu sana, ne mutlu bana
__Ne__
Mutlu sona...!
Tumblr media
102 notes · View notes
yantekerlek · 1 month
Text
reddedilmek de canımı yakar da birinin reddedildiğini görmek daha çok canımı yakıyor. reddedilirsem içimde bir şeyler bükülürken, birinin reddedildiğini görünce içimde bitmiyor olay, yüzüme sirayet ediyor. hoş olmayan şeylerin seyircisi olmak epey zor. lan bizzat üzülen sen değilsin işte niye zor, nesi zor. ne bileyim ya şahit olmak zor genel olarak. anlat bakalım ne oldu deseler olduğu gibi ekleme çıkarma yapmadan anlatmak zorundasın mesela. ne kadar zor. ben dehşet ve vahşet eklerim anlatımıma mesela. zor yani şahit olmak. başka ne zor. mesela kolunda çanta var, boynunda atkı tamam mı? botların da bağcıklı. yani kolundaki çantanın boynundaki şalın düşmesi için yeterli bir eğilme süresi vadediyor duruşun. çanta düşüyor önce onu toparlıyorsun. bu sefer atkı düşüyor yere sürünüp toz oluyor. çantayı tuttun atkıyı da aldın. atkıyı silkelerken kolun kapı koluna çarpıyor. aaağh diyorsun. yeterince acıdıysa ve terbiye kaybı yaşadıysan küfrediyorsun. bu da çok zor. yazın kış örneği vermek de zor. ne bileyim soğanlı salata yedim. ağzımdaki kokusu gitse gitmez ruhumdaki kokusu. zor epey. bu yazı nereye gidiyor. şeye de kıl olurum ha -ben de yapmışımdır- "yazıyı buraya kadar okuduysan"lı yazar davranışına. okuyucuya baskına gelir gibi. hehe yakaladım yazımı okuyorsun der gibi. okuyorum işte ne bittin dibimde rahat bırak da okuyayım yani. şey gibi yardıma ihtiyacım olmadığı halde kıyafet bakarken dibimde biten görevli gibi. yav bi gider misin tek başıma bakmak istiyorum. neyse bitiriyorum bu yazımsıyı. dişlerimi fırçalayacağım. babama koyduğum çay eğer soğumadıysa üzerine onu içerim ağzıma attığım bir karanfil eşliğinde. kokuyu daha iyi gideriyor sanki.
29 notes · View notes
kadehlerkadar2 · 8 days
Text
Başka bir şehirde her şeye yeniden başlamanın hayalini kuruyorum şimdi. Aslında bu benim hayalim değil. Ne zaman ki seni gördü bu gözler işte o an başladı her şey. Daha önce adını koyamadığım ne varsa bir bir gözlerinde toplamıştı her şey. Her şeye yeniden başlamak için, yeni bir baharı görmek için yüzündeki şiirleri okuyorum artık. Daha önce nerede rastladım sana bilmiyorum. Sanki yüzyıllardır seninle yaşamış bu gönül seninle kurmuş tüm hayallerini. Gökyüzünün başka rengi de varmış seni görünce anladım hepsini. Fakat şimdi ayrı şehirlerde aynı göğün altındayız sevgilim. Yine her şeye rağmen beni seviyor olma ihtimalini düşünüyorum. Eğer bunun adına aşk diyorsa, daha önce kimsenin kimseye olmadığı bir şey oldu bende.
20 notes · View notes
femmelunee · 8 months
Text
Şimdi satırlara sizi dokemez oldum, İki kelamı bir araya getirirken dahi zorlanıyorum, Yine sayıyorum sizsizliği, Yine dalıyorum o yoğun karanlığın ortasına, Uykum gelmiyor diye değil geceleri uyanık geçirişim, Sizsizlik geceleri ayrı bir vuruyor, Bazen cesarete edip okuyorum eski mesajları, Bazen gözyaşlarımı boşverip bir fotoğrafınızı açıyorum, İnce ince düşüyor aklıma siz dolu saniyeler, Sonra yokluğunuz vuruyor yine bir yerlerden , Acı çekiyorum, Belkide kahroluyorum çoğu zaman, Beklemez faydasız diyorlar , Merak etmeyin kulak asmiyorum, Bazen gözlerim şiş uyanıyorum, Bazen hiç uyanamamiyorum, Neticede sizsiz bir güne uyanmayı nasıl istiyebilirim. Siz dolu lakin bir o kadar sizden yoksun saatler geçiyor, Ben gidisinizde mihlandim kaldım, Acının döngülerini öğreniyorum şimdilerde, Sizsizlik ne kadar kahredebilir beni , Onu öğreniyorum geçmek bilmeyen saniyelerde, Ne bir haber var sizden, Ne bir umut tomurcuğu, Öylesine bir hiçliği bekliyormuşum gibi , Sessiz ve belkide hissiz, Yoruldum bayım! Mecalim kalmadı, Dayanmaya takât bulamıyorum, Özlüyorum, Özlüyorum demek yetmiyor bazı yerlerde , Yanıyorum, kavruluyorum ,savruluyorum, Neyim imtihanından sual olunuyorum bir anlayabilsem, Ah bayım! Duymadığınız bu sese , Sevmediğiniz bu gönül sahibine, Tekrar gelin olur mu? Siz ki benim can şenliğim, Şimdi ne can kaldı ne de şenliği, Dönün bayım, Öyle ki hiç gitmemissiniz gibi ...
Kırılmış bir kadın
90 notes · View notes
selcandy · 15 days
Text
Bana Ali başta olmak üzere pek çok tanıdığım takıntılısın diyor ama takıntılı insan özelliklerini tümüyle karşıladığımı hiç düşünmüyorum. Takıntılı insan takıldığı konunun dışındaki şeylere odaklanmakta güçlük çektiği için hayatı olumsuz etkilenir, ben krizi avantaja çevirmeye çalışıyorum. Mesela köpekler kedileri öldürmesin diye dört gecedir ohal ilan ediyor olabilirim ama geçen “madem ikide bir camdan bakasım var, cam sileyim lan ben” dedim dşdmfmdn. Salonun dev camlarını gecenin ikisinde bir parlatmışım, normal koşullarda silsem o kadar başarılı bir sonuç çıkmaz ortaya. Bir de kendime “bak son aldığın kitapları hiç okumuyosun, ne güzel sessiz sedasız bir aktivite işte” dediğim için birkaç gecedir daha çok kitap okuyorum. Evet dışarıyı duymak için çabalamak takıntılı bir davranış olabilir ama kitaplarım da bitmek üzere bak 🤓
28 notes · View notes