#m'ines

[coldcoffeontable]

asansör kalabalık, merdivenlerden yeni inmiş. biraz hızlıyım asansörden çıkarken, aceleci tavrım. kalabalık olmayan taraf merdivenlerin önü. ben de onun önündeyim şimdi. elinde anahtar, adım sesinden çok anahtarın sesini duyuyorum. yanımdan geçip gitmesi için fırsat tanımaya çalışıyorum adımlarım yavaş. aynalı kapının önünde duruyorum, arkamdan geçip gidiyor. ardından dakikalarca bakıyorum. ardına bakmıyor.

[beaumains1]

Hi's is pretty awkward, but her's, their's, your's, and our's work pretty okay. Mi'ne is the stickiest one in my opinion tho.

Min'e? Bad.

M'ine? Definitely not.

Mine's? What's this about a hole in the ground?

Four out of six isn't bad, but the two misses are dealbreakers, at least to me. I will not be accepting this spelling reform, thank you very much.

Martha: Why in god's name does the possessive form of "it" not have an apostrophe? I swear, that rule only exists so smug assholes can correct you on it.

Benny: Word. Hey, can you tell me who this laptop belongs to?

Martha: Oh, that's he's.

[spook-martinez]

This M'ailbox is M'ine

[coldcoffeontable]

belki de defalarca kez sordunuz, bir sorunuz var mı diye. hiçbirinde tek bir şey söylemedim. sessizliğimle veda ettim ben, sizi de sessizce sevmiştim zaten. beden dilinizi inceleme fırsatım olmuştur hep, sakin ses tonunuzun aksine sürekli salladığınız bacağınız mesela. buna bile takılmışımdır, sizi incelemeye kurduğunuz cümlelerden pek fırsat olmazdı ama. söyledikleriniz hep aklımda, olur da unuturum diye not bile alırım. özellikle sizi unutmaktan korkarım. siz yine bilmiyorsunuz lakin çarşambalarım size aitti benim. şimdi sanki tamamıyla eksiğim. haftanın bir günü diyip geçmeyin çünkü kalbimdeki iziniz geçmiyor. kazınmış gibi sanki, çok düşündükçe de yakıyor. canı yanıyor insanın, fazlasıyla. beni unutmamanızı dilerdim belki bir dilek hakkım olsa. ama ne sihirli bir lambam ne de böyle umutsuz dileklerim var. çünkü bilirim lambamın olması dahi imkanlı olsa sizin beni hatırlamanız mümkün olmaz. bilemiyorum, ben sizi galiba biraz çok sevdim.

[coldcoffeontable]

bana beni anlıyormuş gibi bakmana kandım belki de en çok.

[lustmord]

M'ine?

[coldcoffeontable]

ölüm gibi biraz, çok sevdiğin birini kaybetmek. toprağa gömerek değil de hâlâ yaşarken kaybetmek. kayıp da denmezdi aslında, denemezdi yani. çünkü hiç bulunmamış, birbirlerinin gözlerine uzun uzun bakmamış iki kişi. hiç buluşmamış, kalpleri hiç aynı anda atmamış iki kişinin kalpleri uzaklaştı diye niye birinin ki duracak gibi oluyordu ki, bilinmez.

[coldcoffeontable]

özel biri olmak gibi bir amacım yoktu biri olarak yetiyordum kendime. sen, sen de önemli değilsin işte ama özelsin en azından, benim kalbime.

[coldcoffeontable]

niye rüyalarımdasın sürekli? hiç konuşmadık biz, hiç yan yana gelmedik, beni hiç görmedin. ben yokum senin için.. değil mi? ama olsun, en sevdiğin rengi bilmesem de uzaktan gördüğüm gözlerinin rengini biliyorum. bu bana yetiyor.

-m'ines