#ikinci ayna
Explore tagged Tumblr posts
nevzatboyraz44 · 5 months ago
Text
Fethiye'deki "Hayalet köy" turistlerin ziyaretleriyle canlanıyor
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Muğla'nın Fethiye ilçesinde yıllar önce terk edildiği için "hayalet köy" olarak da anılan ve kesin korunacak hassas alanlar arasında bulunan Kayaköy, ziyaretçilerin dikkatini çekiyor.
Geçen yıl ağırladığı 101 bin 868 misafirle Muğla`da en çok ziyaretçi ağırlayan ikinci ören yeri ünvanına sahip Kayaköy`de yaklaşık 400 ev, 2 kilise ve şapeller bulunuyor.
Kayaköy, bölgeye düzenlenen turlara katılanların ve turistlerin uğrak noktası oluyor.
"Hayalet köy"deki tarihi yapılar, ziyaretçilerini adeta geçmişe yolculuğa çıkarıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı kontrolünde biletle giriş yapılan Kayaköy, Fethiye Müze Müdürlüğünden edinilen bilgiye göre 9 günlük Kurban Bayramı tatilinde 4 bin kişiyi ağırladı.
"Binlerce turisti Fethiye`de ağırladık"
Fethiye Belediye Başkanı Alim Karaca, ilçenin tanıtımı için yurt içi ve dışında birçok fuara katıldıklarını söyledi.
Fethiye`nin bu yıl da yerli ve yabancı turistlerin gözde tatil merkezi konumunda yer aldığını ifade eden Karaca, "Fethiye farklı turizm destinasyonlarıyla herkesin tatilini yapabileceği ender bir turizm merkezi haline geldi.
Bayram tatili dolu dolu geçti.
Binlerce turisti Fethiye`de ağırladık.
İlçede deniz kum güneşin yanında ören yerlerinde de kültür turizmi için gelen misafirlerimizi ağırladık.
Geçmiş yıllarda en çok ziyaret edilen yerlerden olan Kayaköy`e bayramda 4 bin kişi geldi." dedi.
Karaca, belediye ve paydaşlarla Fethiye`de turizmi 12 aya yaymak için çalışmalar yaptıklarını anlattı.
Cumhuriyet döneminden önce Kayaköy`de gazete çıkarıldığını belirten Karaca, "Kayaköy dağın yamacında ve birbirinin manzarasını kesmeyen yapılardan oluşuyor.
Tarım alanının işgal edilmediği bir bölge.
Bizler de bölgenin korunması için koruma amaçlı imar planıyla ilgili beş yıldır mücadele veriyoruz.
Bu çalışmayı bakanlığımızla birlikte başlatıyoruz." ifadelerini kullandı.
Karaca, mübadeleyle bölgeden ayrılan Rumlarla dostluğun sürmesi için bölgede dostluk ve barış festivalleri düzenlediğini kaydetti.
"Burayı herkesin gelip görmesi gerekir"
Ailesiyle Bursa`dan tatile gelen Turgay Kılınç ise ören yerine girer girmez hayran kaldığını, şimdiye kadar gelmemiş olmanın pişmanlığını yaşadığını söyledi.
Evlerin dağın yamacına kurulu olduğunu, ovanın ise üretim amacıyla kullandığını dile getiren Kılınç, "Eskiler doğaya uyum sağlamış biz ise doğayı kendimize uydurmaya çalışıyoruz.
Eskiler çok doğru yapmış. Burayı herkesin gelip görmesi gerekir.
Evler birbirinin açısını kapatmayacak şekilde yapılmış. Mimari ustalık." dedi.
"Herkesi ağırlamak için can atıyoruz"
Kayaköy`de restoran işleten Süleyman Çoban, ören yerine gelen turistlerin bölge esnafına ve halka ciddi ekonomik katkı sağladığını belirtti.
"Hayalet köy" olarak bilinen Kayaköy`ün ziyaretçilerle canlandığını vurgulayan Çoban, "Bölge Likya Yolu güzergahında da kalıyor.
Buraya gelenler zaman zaman burada konaklayabiliyor.
Eylülde ve sezonda Kayaköy yoğun ziyaretçi alıyor.
Burada herkesi ağırlamak için can atıyoruz." diye konuştu.
5 bin yıllık geçmişi var
Bir tepenin yamacına kurulmuş, Rumların döneminden kalma Kayaköy`ün geçmişi, milattan önce 3000`lere kadar uzanıyor.
Kurtuluş Savaşı sonrası 1923 yılındaki mübadele anlaşmasıyla terk edilen ve Türklerin yaşamaya başladığı köy, 1957`deki Fethiye depreminden etkilenmişti.
Bölgedeki evlerin hasar görmesinin ardından köydeki yerleşik yaşam da sona ermişti.
Kültür ve Turizm Bakanlığınca Kayaköy Ören Yeri olarak turizme kazandırılan köy, yerli ve yabancı ziyaretçilerin dikkatini çekiyor.
55 notes · View notes
efillavin · 1 month ago
Text
Artık kendime bakmıyorum aynadan ne zaman baksam bana yapılanları ruhumda eksilen , bedenimde kesilen cezalarla ,hata, verilen acıları fiziksel cezalarla bastırarak atlatmaya çalışan kendimi görüyorum ... Aynaları kırdım , sorun ayna da değil ki ... Bana verilen acıyı hissetmeye dayanabiliyorum ya da öyle sanıyorum ama görmeye dayanamıyorum , görmek sanki hâlâ devam ediyormuş gibi , hata , acı hep içimde ve çok canımı yakıyor... Hep yakacak olması gibi . Bağımlılık... Alışkanlık yapıyor . Alışmak demek varlığını hayatında bildikten sonra yokluğu ızdırap demektir . Öyleymiş gerçekten. Izdırap ... "Acı Hissedilmeyi Talep Eder" diye yazıyor. Hissetmeye dayanabilseydim çok sevdiğim en nefret ettiğim olmazdı zaten ... Ona dokunabilirdim . İyileştirmek isterdim ...
~Kendinden vazgeçen biri , hata ,hayalleriyle ölen biri ~
NOT:Bir defa başına gelirse hatadır , ikinci defa oluyorsa hata olmaktan çıkıyor demektir."Hatalar bazen affedilmezler."
22 notes · View notes
kitaplardangelen · 8 months ago
Text
Didem Madak kimdir??
Tumblr media
Edebiyat sahnesinin çiçekli ve anne kokan şiirlerinin güzel kadın şairi, Didem Madak’ın hayat hikayesidir....
Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğar. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği ‘uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi arkadaştırlar.
“Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle,
Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle,
Hani her çocuğu başka bir çocuğa yaklaştıran bir şarkı vardır ya,
Kıyıya yanaşan bir gemi gibi.”Zorluklarla geçen çocukluk yılları
Didem Madak’ın çocukluğu fırtınalı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülür. Fakat annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için kızlarıyla birlikte Burdur’da kalır.
Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirir. Füsun Hanım bir gün, geceleri onları uyutmayan arka bahçedeki mısır yapraklarının hışırtılarını engellemek için bıçakla hepsini yok eder.
Madak’ın her şiiri yaşanmış bir anıdır… Bu olayla ilgili de şu dizeleri yazmış defterine;
“Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
.Diye başlayan bir çocuk romanında.”
Annesini kaybettiği (onu şiire iten) yıllar
Didem Madak 13 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybeder. Madak’ın zorlu günleri başlamıştır.
“Ölen her kadın için şiir yazdım. Onları Muc’a evin karşılığında verdim,
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı: Anne!”
Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür.
“O günleri hatırlayınca Edip Cansever’in şu dizesi gelir aklıma: ‘Bir azarlamayla ölümü düşünen çocuklar gibi…’ Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.” Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum.”
Bu olay sonrasında babası için de tabii ki birkaç dize yazmıştır Didem Madak;
“Babam…Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan.
Kader neydi sanki o zaman,
Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…”
“Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.”
Bir gün Işıl’la oturup annesinden onlara bir şey kalmamasından yakınırken, teyzeleri onlara hayatlarını değiştirecek birkaç hediye verir. Bu hediyeler el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonudur. Bu andan sonra Didem Madak şair olur işte…
Üniversite yılları ve ilk evliliği
Tüm yaşadıklarını kaleme dökmeye başlayan Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar. Üvey anne ve babasıyla yaşadığı evden ayrılmak istediği için kendince bir yöntem bulur. Birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu bırakır.
“Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.”
Evden kaçışı sonrasında çok zor dönemler geçiren Didem Madak, birçok farklı işte çalışır geçimini sağlamak için. Genç yaşta yaptığı evliliği pişmanlıkla sonuçlanır ve boşanır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşur ve bir bodrum katında yaşamaya başlar. Bu eve taşındıktan sonraki halini “Birden yazmaya başladım.” diye ifade eder.
Bodrum katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder bodrum katından.
Didem Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını söyler.
Didem Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor: “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. ‘Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. ‘Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’”
Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir;"İki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
Ben ölürsem mutsuza iyi bak! ""Kadınlık kimliğimden sıyrıldım"
Sonraki üç yıl boyunca Madak’tan haber alınamaz. Sadece kardeşi Işıl’ın yanına gider ara sıra. Gidişlerinden birinde Işıl’ı çok şaşırtır. Örtünmüş olarak çıkar karşısına.
“Örtündüm ben… Her şeye karşı… Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı.” der.
Didem Madak, bu dönemde tasavvufla ilgilenir. Kardeşi Işıl Madak’ın bu dönemiyle ilgili “Çok umutsuzdu. Kapanarak bu durumdan bir çıkış yolu bulacağını umdu. Ablam o dönemden inanarak kurtuldu. Yoksa kayıp gidecekti. Hukuk Fakültesi’ni de bu dönemde bitirebildi.” der.Bu durumu da şiirlerinde şöyle anlatıyor şair:
“Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimsem kalmadığı için konuştuğumdu.”
Çok şey yaşadığı bu dönemi “Ah’lar Ağacı” şiiriyle anlatır:
“Ben acılarımın başını
Evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.
"Grapon Kağıtları"
Bu dönemde kardeşi Işıl, ‘İnkılap Kitapevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasından bahseder.
Didem Madak bununla ilgilenmeyince kendisi bütün şiirlerini toplayarak yarışmaya gönderir. Üstünden bir süre geçtikten sonra “Grapon Kağıtları” dosyasının yarışmayı kazandığı haberi gelir.
Didem Madak, bu süreçte internette şair ve avukat olan biriyle tanışır. Şair olmasından çok etkilenerek bu adamla buluşur. Günün sonunda genç adam bir şiir yazmalarını teklif eder. Adam, ikinci buluşmada kendi şiirini okur. Sıra ona geldiğinde ise Didem şu şiiri okur;
"Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!"
“Kadın kimliğine geri dönüş”
Ödül töreni için İstanbul’a giden Madak, yarışma öncesinde örtüsünü çıkarır.
Bu bir nevi onun tabiriyle “kadın kimliğine
geri dönüş” sayılabilir.
Didem Madak, ödülünü aldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlar. Bir süre sonra
eşi Timur ile evlenir ve 3 yıl sonra kızı Füsun’u dünyaya getirir.
Anne kokan şiirleriyle veda ettiği yıllar
Kızının doğumundan sonra şiir yazamayan Madak tıpkı annesi gibi kansere yakalanır.
24 Temmuz 2011'de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle yaşamını yitirir.
Didem Madak’ın ödül töreni sırasında tanıştığı arkadaşı Şükran Yücel’e gönderdiği e-postadaki metin şöyledir:
“Canım Kızım Sana mektup yazacağım.
Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum.
Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum.
Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben.
Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum.
Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum…
Annesizlikten.
Sen sakın şair olma!”
"Anlatarak bitiriyorum hayatımı
Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat.
Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma,
İsmini her şey koydum.
Simli ojeler sürdüm yanlızlıktan sıkıldığımdan,
Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım,
Yıldızlı bir gecenin"..
Didem MADAK
8 Nisan 1970 Doğum Günü Anısına
Sevgi, saygı ve rahmetle
Mekânın CENNET Olsun GÜZEL İNSAN
47 notes · View notes
sensussinyor · 4 months ago
Text
Michael Nyman Band: "Time Lapse" from "A Zed and Two Noughts" OST | Live...
youtube
Son posttan sonra iletiden gelen bir parça sayesinde ergenlik dönemimde çok severek dinlediğim o eseri seneler sonra yine dinlemiş oldum. Galiba en son üniversite ikinci sınıfta filan dinlemişimdir.
Ergenligimde dinlediğim listelerimdeki çeşitlilik karakterime ayna oluyormuş meğer, bir ara hepsini çıkartmak lazım ortaya u_u
2 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year ago
Text
TASI TARAĞI TOPLA....
eskiden berberler ikiye ayrılırmış. kahvehanelerin bir köşesinde duvara küçük bir ayna ve usturaları koyacak küçük bir dolabı dükkan olarak olarak kullananlar bir grubu, ellerinde çantaları ile cami köşelerine,kalabalıkların olduğu meydanlarda tezgahını kuran ikinci bir grup. bu ikinci gruba dahil olan berberlerin zabıta çavuslarını gördüklerinde taslarını taraklarını toplayayıp kaçarlarmış...
*******Bu arada********
türkçe'de "tası tarağı toplamak" diye bir deyim yoktur. sözün orijinali "tas-ı arağı toplamak"tır ve anlatılagelen berberlik hikayesi ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. ne berberin tası ne de tarağıdır mevzu bahis olan.
osmanlı'da 3 tip meyhane vardı. bunlardan sadece biri loncaya bağlı iken ikisi değildi. genellikle istanbul'un gayrimüslimlerinin ve zengin türklerinin müdavimi oldukları meyhanelere "gedikli" denirdi. gedikliler yasal yerlerdi. orta gelirlilerin müdavimi oldukları yasadışı meyhanelere "koltuklu" denirdi. alt gelir grubundakilere yasadışı hizmet veren seyyar meyhaneler de bulunmaktaydı.
"ayaklı" denilen bu meyhaneler aslında başlarında şerbetiye, omuzlarında peşkir, kaftanlarında taslar ve sırtlarında koyun derisinden yapılmış koca bir kesenin içindeki içki ile yürüyerek hizmet veren insanlardan ibaretti. yasadışı hizmet veren ayaklı meyhaneler zabitleri görünce tas-ı arakları -"arak" arapça'da "rakı" demektir- toplayıp kaftanlarına doldurarak tüyerlerdi
11 notes · View notes
konnektom · 2 years ago
Text
Sufizmde bir deyiş vardır:
**“Baktığımızda gördüğümüz tek hakikat kendi yansımamızdır.”**
Tabiatında kusur görmek varsa; Tavuskuşunda çirkin ayaktan başka bir şey görmezsin demiş Mevlana..
Günün birinde bir derviş, hocasına **“Hocam ‘ayna olmak’** diye bahsettiğiniz konuyu tam olarak idrak edebildiğimi düşünmüyorum. Bu konuda bana yardımcı olur musunuz?” der.
Hocası dervişi dinler ve ertesi sabah onunla göl kenarında buluşmasını ister. Derviş gün ağarmadan yola çıkar. Bu kadar erken bir saatte hocasının ne anlatacağını merak etmektedir.
Gölün kenarında konuşurlar:
- Evlat, senin iki göz bebeğinden birinde bir leke var. Hangisi olduğunu biliyor musun?
- Hocam çok ufak yaştan beri yanınızdayım. Tekkemizde benim bildiğim hiçbir yerde ayna yok. Uzun zamandır kendi gözbebeklerime bakma şansım olmadı.
- Önce gözlerini kapat ve hangi gözbebeğinde leke olduğunu bana söyle. Ama sakın yanlış söyleme. Eğer bilemiyorsan bilmiyorum de.
**GÖRMEK İSTEMEYENDEN DAHA KÖR KİMSE YOK**
Hoca cebinden çıkardığı bir ayna parçasını dervişin suratına tutar. Derviş gözleri kapalı halde hissetmeye çalışır ama nafile…
- Bilemiyorum.
**- Birinci ders**: Bu dünyada görmek istemeyenden daha kör kimse yoktur. Eğer biri görmek istemiyorsa, gözlerini hakikate sıkıca kapatmışsa ona ayna tutman imkânsızdır.
Hoca yavaşça dervişin başını eğer ve bir çamur birikintisine bakmasını ister. Derviş ne kadar dikkatli baksa da gözbebeklerini göremez.
**-İkinci ders:** Kendini temizlememiş kimse sana berrak bir ayna olamayacaktır. Etrafında seçtiğin insanların samimi birer gönül yolcusu olduklarından emin ol.
Derviş, hocasının dediklerini dikkatle dinlemektedir. Hoca gölden bir kap temiz su alır ve dervişin önüne koyar. Derviş tam eğilip gözbebeklerine bakacakken hoca hırkasını çıkarıp dervişin başını örter. Derviş:
- Hocam bütün güneşi kapattınız. Karanlıkta hiçbir şey göremiyorum.
**- Üçüncü ders:** Zihnin karanlığı kalbin aydınlığına gölge düşürdüğünde ayna işlevini yitirir. Birine ayna tutmak istiyorsan kalbini sevgiye açtığından emin olmalısın.
Hoca hırkayı kaldırdığında derviş kendi gözlerini görebilmeye başlar. Bir süre baksa da gözbebeklerinden birindeki lekeyi göremez.
- Hocam, ben hâlâ lekeyi göremiyorum.
- Sevgili evlat, aslında gözbebeklerinden birinde leke yok. **İnsan zihinle baktığında kusur, gönülle baktığında aşk görür. **Kendimizle ilgili takıldığımız kusurların çoğu sahte aynaların bize gösterdiği yanılsamalardır. **Bir ustanın çırağa karşı en büyük görevi çırağın kalbinde yatan bir usta olduğunu ona hatırlatmaktır.** Her insanın kalbinde hakikat gizlenmiştir. Bizim görevimiz o hakikate ayna olmaktan başka bir şey değildir.
17 notes · View notes
mistikyol · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
FİNCANLARDAN BİRİNİ SEÇ! HUZUR VE MUTLULUĞA NASIL ULAŞABİLİRİM?
BİRİNCİ FİNCAN: KENDİNLE GEÇİRECEĞİN MUTLU ANLAR Kimseye ihtiyaç duymadan kendi başına güzel ve huzurlu zamanlar geçirmeye ihtiyacın var. Bu huzurlu zamanlarda mutlaka sanatın bir dalıyla ilgilen. Harekete geçirilmediği için atıl kalan birçok yeteneğe sahipsin. Bu yeteneklerden birini hayata geçirdiğin zaman içsel bir tatmin ve mutluluk yaşayacaksın. Kendine bir çay veya kahve ısmarla ve güzel bir kitap eşliğinde huzuru yakala. Bu anların birikerek kendine duyduğun sevgiyi ve özgüveni arttıracağını unutma. Mutluluk uzaktaki bir hedefe ulaşınca değil içinde bulunduğun anın güzelliğini fark edince gelecek.
İKİNCİ FİNCAN: DÜZENLİ VE SAKİN GÜNLER Gün içinde kendine koyacağın küçük planları istikrarla takip edersen pek çok hedefine zorlanmadan ulaşabilirsin. Bunun yanında günün stresinde kapılmadan mümkün olduğunca sakin kalmak ruh haline çok iyi gelecek. Kısa da olsa yürüyüşler yapmak ve sabahları olumlamalar dinleyerek güne başlamak enerji alanını güçlendirecek. Üşenmek ve tembellik enerji alanını daraltır ve başarılı olmana engel olur. Bu yüzden daha düzenli yaşamak dağınık bir zihinden kurtulmana yardımcı olacak. Mutluluk verimli olduğunda ve bir şeyler ürettiğinde kalıcı olacak. Zihinsel anlamda sakin olmak sana çok iyi gelecek.
ÜÇÜNCÜ FİNCAN: HAYATIN KÜÇÜK KEYİFLERİYLE RENKLENEN ANLAR Zarif, şık ve ince zevklerle keyifli zamanlar geçirmek senin için çok önemli. Hayatı küçük mutluluklarla süslemek ve bunu sevdiklerinle paylaşmak çok daha pozitif bir ruh halinde kalmana yardımcı olacaktır. Yaşadığın yeri zevkine göre dizayn etmeli ve estetik anlayışına uygun ortamlarda bulunmalısın. İlişkilerinde yüzeysellikten uzak durup zihinsel derinlik ve tatmin bulabileceğin iletişimlere ağırlık vermelisin. Monotonluk ve tek renkli bir yaşam sana göre değil. Bu yüzden keyifle geçireceğin kaliteli anlara ağırlık vermelisin. Evinde küçük dekoratif değişiklikler yapmanın tam zamanı.
DÖRDÜNCÜ FİNCAN: RUHSAL TATMİN VEREN BİR YAŞAM TARZI Doğaya yakın hissedebileceğin ve hayatın gürültü ve karmaşasına kapılmadan durabileceğin bir yaşam stili senin için mutluluğun anahtarı. Kendine ayırdığın saatleri ruhuna güzellikler veren bir kitapla sakinlik içinde geçirmeli ve kelimeleri kendine arkadaş edinmelisin. Birikimlerini ve ruhundan geçenleri yazıya dökerek veya günlük tutarak enerji alanını güçlendirebilirsin. Hayatı bir dizi mücadele vereceğin zorlu sınavlar olarak görmek yerine keyif alabileceğin bir akış olarak görmelisin. Sezgilerine her zaman kulak ver.
BEŞİNCİ FİNCAN: KALBİNE AYNA TUTACAK SEVGİ DOLU HEDİYELER Kalbinden geçirdiğin sevgi dolu duygular birer tohum olup yaşamına ekilmişti. Şimdi bunların sana hediyeler olarak geri döneceği çok bereketli bir zaman dilimine girmiş bulunuyorsun. Kalbinde öfkeye, nefrete ve içerlemelere yer verme. Bunlar bu hediyelerin sana gelmesine engel oluyor çünkü enerji alanını daraltıyor. Senin girdiğin ortamlarda herkesi adeta büyüleyen çok etkili bir enerji alanın var. Bunu negatif duygularla daralmasına izin vermemelisin. Sen sevgiyi en dolu haliyle almasını da vermesini de bilen olgun bir ruhsun ve hiçbir şeyin bunu bozmasına izin vermemelisin.
ALTINCI FİNCAN: NİYETLERİNE KAVUŞMANIN GETİRDİĞİ DERİN MUTLULUK Ulaşmak istediğin hedeflerine seni kavuşturacak mutlu tesadüflerle yolunun aydınlanacağı şanslı bir döneme giriyorsun. Şansının daha da parlaması için geçmişle igili üzünütlerini ve hayal kırıklıklarını anlatmaktan ve şikayet eder vaziyette konuşmaktan uzak durmalısın. Bu tarz olumsuz ifadeler enerji alanının kısıtlanmasına neden oluyor. Zihni çok fazla çalışan ve bazen de bundan rahatsızlık duyan bir insansın. Bu nedenle gün içinde mutlaka kendine zaman ayırmalı ve meditasyon yapmalısın. Sakinleşeceğin bir 10 dakikanın hayatında ne mucizelerin kapısını açacağını yaşadıkça daha net göreceksin. Çevrende enerjini düşüren insanlarla konuşmalarını kısa tutarsan daha mutlu ve huzurlu hissedeceksin.
mistikyolyoutube #mistikyol #ruhsalmesaj #mistikyolruhsalmesaj #finanlardanbiriniseç #ruhsalgelişim #kişiselgelişim #olumlama #meditasyon #çekimyasası #düşüncegücü #bilinçaltıprogramlama #didemçiloğlu #cemçiloğlu
3 notes · View notes
keemlenyekun · 11 months ago
Text
Sevgili defter,
Gece gece gelen münacaat perileri neden? Sayın özel siz naptınız böyle? An itibariyle şiir sıralamam değişti. 1- münacaat. 2- zarifoğlu ikinci ayna.
Şöyle dinleyip dinleyip dudak ısırmalık şiirler.
Sevgili Oğlum ahmet, hadi şiir rafından seç bir kitap. Bahtına ne düşecek?
Belki annenin şiiri, leylanın doğumu.
Ya da babanınkiler. Eskilerden seç.
Oku bakalım.
Münacaatı oku. Mavi gök orada mı? Ya da ikinci ayna.
Şimdi ben yaşlandım veya öldüm bilemiyorum.
Sana durlanmış kelimeler getirebilirim geçmişten. Pörsümüş dünyayı kahreden kelimeler. Oku haydi.
Şiir oku.
Vesselam.
2 notes · View notes
dramatik-buluntular · 2 years ago
Text
KIZILDERE’DE BİR KÜRT : Sebahattin Kurt
1970’lerin başında Gevaş’ta öğretmenlik yapan şair Gülten Akın’ın mısralarında geçer Sebahattin Kurt sadece: "Van denizinde, Gevaş’ta / Adı Sebo, biraz dalgın / Halkını sevmekten önyazgılı / Alıp başını gittiğini duyuyorum Tokad’a"
1970’lerin başı… 12 Mart muhtırası olmuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti her yerde devrimci avına çıkmıştı. Deniz Gezmişler’i idam etmeye hazırlanan devlet, dağ-taş demeden Mahir Çayan’ları arıyordu.
Türkiye böyle bir siyasal ve toplumsal krizden geçerken Gevaşlı Sebahattin Kurt ise Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde okumaya gider ve devrimci mücadelenin geldiği aşama onu da etkiler. Ama Sebahattin Kurt’u asıl etkileyen dönüm noktası Lise öğretmeni Gülten Akın’dır. O esnada Van Gevaş’ta öğretmenlik yapan şair Gülten Akın Sebahattin Kurt’u çok sever. Van Gölü’nü izlerken uzun uzun sohbet ederler.
Ancak daha ikinci sınıfta ailesi Sebahattin’den uzun süre haber alamaz. Telaşa kapılan Salih ve Saim Kurt çifti ulaşabildikleri her yere ulaşırlar ama sonuç hep olumsuzdur.
Sonra bir gün, TRT radyosundan şöyle bir haber geçer: “Tokat’ın Niksar ilçesinin Kızıldere köyünde bir evde saklandıkları tespit edilen şakiler; Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Hüdai Arıkan, Ömer Ayna, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Saffet Alp ve Sebahattin Kurt ölü olarak ele geçirilmiştir.”
Haberde ismi son olarak okunan öğrenci Gevaşlı Sebahattin Kurt’tur.
Aile inanmak istemez önce, “Bu Sebahattin olamaz. Sebahattin’in ne işi olur orada” diye düşünür. Ya da bu acı gerçekle yüzleşmek istemezler ama birkaç gün sonra aileye haber verilip, ‘gelip çocuklarını morgdan almaları, aksi halde gömüleceği’ söylenir. Ailesi imkânsızlıklardan dolayı hemen gidemez tabi, ikinci bir telgraf gelir: ‘Sebahattin Kurt Tokat Niksar Şavşat Mezarlığı’nda 52 No’lu mezara gömüldü.’
Ama aile kandırılmıştır, söz konusu mezarlığa gittiklerinde öyle bir mezarın olmadığını görürler. Muhatap bile bulamazlar. Aile, tüm aramalarına rağmen Sebahattin’in nereye gömüldüğünü öğrenemez. Annesi Saime önce kör olur, Sebahattin’in acısına daha fazla dayanamaz ve kısa sürede ölür; çok geçmez baba da hayata veda eder.
Sebahattin’in ölümü resmi kayıtlara şöyle geçer: “Yapılan teşhiste alnından ve göğüs hizasından ateşli silahla vurularak öldürüldüğü tespit edilen şahsın Van-Gevaş doğumlu 20 yaşındaki Sebahattin Kurt olduğu anlaşılmıştır.”
Adı, 1970’lerin başında Gevaş’ta öğretmenlik yapan şair Gülten Akın’ın mısralarında geçer sadece: Van denizinde, Gevaş’ta/ Adı Sebo, biraz dalgın/Halkını sevmekten önyazgılı/ Alıp başını gittiğini duyuyorum Tokad’a/
DİRENGEN BİR KİŞİLİKTİ
O dönemleri hatırlayan Gevaşlı Cevdet Altındağ, Sebahattin Kurt’u şu sözlerle anlattı: “Ona sıhhiyeci Salih’in oğlu derlerdi. Nesil olarak bizden büyüktür. Ailesini yakından tanırım. Bütün Gevaş Sebahattin’i direngen bir kişilik olarak tanırdı, asla boyun eğmezdi. Çocukluğundan itibaren böyleydi. Van Gölüne girmesini engelleyenlerle kavga eder, dayak yer ama yine de Van Gölüne girmeyi başarırdı. Dayak yese dahi, kavgaya girecek kadar cesurdu. Katliamdan sonra ailesi Gevaş’tan ayrıldı. Cenazesinin getirilmediğini biliyorum. Gevaş’a getirilmedi.”
‘TÜM MAHALLENİN YARDIMINA KOŞARDI’
Yine Gevaş’ta yaşayan ve Kurt’un gençliğinde Hişet mahallesinde ona komşuluk eden Necmiye Deniz ise Kurt ile ilgili şunları söyledi: Sürekli kitap okurken görürdüm, hatırladığım kadarıyla kısa boyluydu. Cesaretliydi, mahallede ne sorun olursa duyarlı yaklaşır ve insanlara yardım etmeye çalışırdı. Herkes onu çok seviyordu, sonra Ankara’ya okumaya gitti ve bir daha göremedik.”
#anfturkce (alıntı)
Tumblr media
14 notes · View notes
hetesiya · 1 month ago
Text
Alattin Bilgiç: Barış Bir Lütuf mudur? - Nupel
Alattin Bilgiç: Barış Bir Lütuf mudur?
Bir akşamüstü, Ortadoğu’nun bir köşesinde, çatışmaların gölgesinde ikinci barış müzakereleri başlamak üzereydi. Tüm dünya nefesini tutmuş, “Acaba bu sefer olacak mı?” sorusunu kafasında döndürüyor. Barış, geçici bir durum değil, uzun vadeli ve sürekli çaba gerektiren bir süreçtir. Barış, bu coğrafyada her zaman bir illüzyon olmuştur; gerçek bir muhalefetin gölgesinde parlayan bir ayna. Bu illüzyon, bölgedeki tarihsel çatışmaların ve güç dinamiklerinin karmaşıklığı ile daha da belirginleşmektedir.
Savaş, bir dönem kalp atışlarını hızlandırırken, barış yalnızca sıkıcı bir sessizliktir. Barışın tanımı, adeta bir ressamın tuvali üzerine düşürdüğü renkler kadar çeşitlidir; ama çoğu zaman, insanlığın en büyük zaaflarından biri olarak görülen bir utanç kaynağıdır. Bu nedenle, barışın kalıcı hale gelmesi için siyasi irade, halkların beklentilerini göz önünde bulundurarak, adalet ve eşitlik temelinde bir barış süreci oluşturmalıdır. Ayrıca, bölge halklarının beklentilerine ve tarihsel bağlarına da ihtiyaç vardır.
Barışın Derin Kökleri ve Yüzeysel Tanımlar
“Barış, savaşın meyvesidir,” derken neyi kast ediyoruz? Bu söz, belki de insanların arasındaki mesafeleri açarak, düşmanlıkların kök salmasına hizmet ediyor. Savaş, kahramanlık hikayeleriyle dolu bir destan yazarken, barış yalnızca tozlu raflarda bekleyen bir tarih kitabıdır. Platon’un “Barış, ruhun en yüksek mutluluğudur” ifadesi, belki de ruhu en derin derinliklere dalan bir deniz kabuğu gibi, dalgalar arasında kaybolmuş bir hazinedir. 
Fakat barışın anlamı, sadece basit bir kelime oyunu ile sınırlı olamaz. Savaşın sona ermesi, çoğu zaman yeni bir çatışma doğurur; bu durum, barışın yüzeysel bir duruş olmaktan öteye geçebilmesi için, sosyal, siyasal, kültürel, kimliksel, ekonomik, temsiliyet, irade, yaşam/fırsat hakkı ve adalet eşitliğin sağlanmasını zorunlu kılar. Dolayısıyla, barış, yalnızca silahların susmasıyla değil, insanların zihinlerindeki kinlerin ve geçmiş travmaların tedavi edilmesiyle mümkün olur. Barış, yaşamak için yaşama sanatıdır; bir toplumun kültürel ve sosyal dokusunu yeniden şekillendirmek için yapılan titiz bir çalışmadır. Leo Tolstoy “Savaşın ruhu, savaşın köklerini derinlere salar; barışın ruhu ise, sevgi ve anlayışın etrafında filizlenir” demiştir. Bu söz, barışın, sadece çatışmaların sona ermesi değil, aynı zamanda kalplerdeki düşmanlıkların silinmesi gerektiğini anlatmaktadır.
Kürt Sorununun Çözülmesi
Kürt sorunu, Ortadoğu’nun karmaşık yapısında önemli bir düğüm noktasıdır. Kürtler, tarih boyunca, kendi kimliklerini korumak ve haklarını savunmak adına mücadele eden bir ulus olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu mücadele, yalnızca bağımsızlık veya özerklik talebi yanı sıra; aynı zamanda temel insan hakları ve kültürel varlıklarının tanınması içinde bir çabadır. Barışın sağlanması, bu sorunların çözümünü gerektirir; dolayısıyla Kürtlerin, gerçek ve reel yasal güvencelere bağlanmış haklarını elde etmesi kaçınılmazdır. Kürt sorunu, Türkiye’nin iç dinamikleri kadar, bölgesel ve uluslararası güç dengeleri ile de doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda, uluslararası normların ve evrensel insan hakları sözleşmelerinin dikkate alınması, sorunun çözümünde kritik bir rol oynamaktadır.
Siyasi bir figür olarak, Kürtlerin meseleleri, çoğu zaman sadece Türkiye’nin iç dinamikleriyle sınırlı kalmıştır. Ama unutulmamalıdır ki, bu sorun, aynı zamanda uluslararası bir meseledir. Hegel’in “Tarihin öğretisi, insanların ne yapması gerektiğini değil, ne yapmadığını gösterir” sözü, belki de bu sürecin bir özeti niteliğindedir. Eğer tarihi unutur ve geçmişteki acılara göz ardı edersek, gelecekte barışın sağlanması imkânsız hale gelecektir.
Sadece sosyal adalet ve eşitlik değil, Kürt kimliğinin tanınması da büyük bir önem taşımaktadır. Kürtçenin resmi statü kazanması, eğitim sisteminde yer alması, kültürel olarak özgürce temsil edilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve Kürtlerin siyasi, ekonomik ve yönetimsel olarak kendilerini ifade edebilmesi, bunların anayasal bir güvence altına alınması, barışın kalıcı hale gelmesi için atılacak anahtar adımlardandır.
Barış, yalnızca çatışmaların sona ermesi değil, aynı zamanda bir inşa sürecidir. Bu süreç, tıpkı bir bahçe gibidir; farklı çiçeklerin bir arada açabilmesi için her birine eşit ışık ve su verilmesi gerekir. Bertolt Brecht’in de dediği gibi, “Barış, sadece bir mülkiyet meselesi değil, aynı zamanda bir insanlık davasıdır.”
Bahçeli’nin Çağrısı
Devlet Bahçeli’nin çağrısı, bazen gündelik hayatın sıradan bir fıkrası gibi gülümsetirken, bazen de derin bir ironi taşır. MHP’nin lideri, adeta bir barış elçisi gibi, “Hadi gelin, barışalım” derken, ardında bin bir türlü belirsizlikle dolu bir pazarlık yelpazesi açar. Bahçeli’nin çağrısı, barış için bir kapı açmaktan çok, bir pazarlık masası kurma girişimidir. Oysa Bahçeli’nin çağrısı, siyasi bir manevra olmaktan çıkmalı ve gerçek bir barış iradesi olarak ortaya konulmalıdır.
Bu çağrının yalnızca seçim, zorunluluk veya sıkışmışlık dönemlerinde dile getirilen bir tema olmaktan öte, arkasında gerçek bir irade bulunmalıdır. Bahçeli’nin Öcalan’a yaptığı çağrı, sadece bir siyasi manevra değil; aynı zamanda toplumda barış arayışının önemli bir parçası olmalıdır. Ancak bu nokta, adalet ve eşitlik taleplerinin göz ardı edilmemesini önemli kılar. Zira barış, yalnızca bir kelime ya da cümleyle ifade edilebilecek kadar basit bir kavram değildir; bu, insanların yüreklerinde ve zihinlerinde yer eden derin bir dönüşüm gerektirir. Bahçeli, barış sürecine dair somut adımlar atarak, toplumda güven inşa etmelidir.
Barışın Zorluğu
Barış, çoğu zaman savaşın zorluğunun çok ötesinde bir mücadele gerektirir. Savaşta düşmanla doğrudan yüzleşirsiniz; ancak barışta, kendi içsel korkularınızla, geçmiş travmalarınızla ve toplumsal yaralarınızla yüzleşmek zorundasınız. ‘Savaşın en büyük düşmanı, barıştır,’ efsane söylem, bu karanlık gerçeği daha iyi tanımlar. Barış süreci, sadece silahların susmasıyla değil, aynı zamanda toplumların geçmişte yaşadığı travmaların üstesinden gelmekle de ilgilidir. Barış, yürekten gelen bir cesaret ister; toplumların geçmişle barışması, geleceği birlikte inşa etme iradesi gerektirir.
Buna karşın, barış arayışında en büyük engellerden biri, ideolojilerin ve çıkarların çatışmasıdır. Her bir siyasi aktör, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederken, gerçek barışın sağlanması bir kenara itilir. Buda sürecin inşasının içinden çıkılmaz hale getirir. Her ne kadar Bahçeli gibi figürler, barış çağrısı yapsa da, arka planda sürdürülen müzakerelerin şeffaflığı ve samimiyeti önemlidir. “Barış, düşmanın yüzüne bir yumruk atmanın ötesinde, onun elini sıkmayı gerektirir,” derken, bu elin gerçekten sıkılıp sıkılmadığını anlamak için, geçmişteki samimiyetsizliğin izini sürmek gerekir. Albert Einstein’ın dediği gibi, “Savaş, varoluşsal bir gerçekliktir, ama barış, yaratıcı bir süreçtir.”
Barış: Yaşamanın İnşa Sanatı
Barış bir hedef değil;��yürüyen bir süreçtir. Gandhi’nin de belirttiği gibi, “Barış, insanların birlikte yaşama iradesinin ifadesidir.” Bu irade yalnızca bir dilek değil, insanlığın en büyük erdemlerinden biridir. Türkiye’de barış arayışı, adalet ve eşitlik temellerine oturmadıkça kalıcı olamaz.
Barış bir ütopya değil; herkesin katkısıyla mümkün kılınacak bir gerçekliktir. Bu süreç yalnızca siyasetçilerin değil, her bireyin sorumluluğudur. Geçmişteki çatışmaların izlerini silmek, yaraları kapatmak ve yeni bir gelecek inşa etmek kolektif bir çaba gerektirir.
Barış bir lütuf değil; herkesin eşit şekilde erişebileceği bir haktır. Bu hakkın tesis edilmesi, toplumun ortak sorumluluğudur. Barış, kelimelerle yazılan bir şiir gibi değil, düşünce ve eylemlerle şekillenen bir inşa sürecidir.
0 notes
Text
白雪赤花 / Pamuk Prenses ve Gül Kırmızısı - Türkçe Çeviri
Joruzin ( じょるじん / 暗黒童話P Ankoku DouwaP ) feat. Megurine Luka 巡音ルカ Hatsune Miku 初音ミク
Orijinal sm13829446
Türkçe Çevirili Video
Tumblr media Tumblr media
Pamuk Prenses………….Megurine Luka
Gül Kırmızısı………….Hatsune Miku
儚く舞い散る花の寿命
Çiçeğin uçup giden bir hayatı,
止まることのない時計の針と若き美貌
Durmayan bir saatin akrep ve yelkovanı ile gençliğin güzelliği.
この世の生きとし生けるもの
Bu dünyada yaşayan canlılar der ki,
老いは若さに敵いません
Yaşlılık ile gençlik rakip olamaz.
��く輝く雪肌に
Beyaz tenli, kar gibi parlayan cildin
真紅のような赤い頬
Kızıl, kırmızı renkli yanakların
深く艶めき輝く御髪は
Koyu ve parlak ışıltılı saçların ile
私の姿と瓜二つ
Bana tıpatıp benziyorsun.
世界一の美女それは「あなたです」
Dünyadaki en güzel kişi 'Sensin'
これが決して揺るぎない答え
Bu değişmez bir cevaptır.
鏡が答えを迷いだしたのは
Ayna cevap konusunda şaşırmaya başladı,
あの子が七つになった時
O çocuk artık yedi yaşına geldiğinde.
未来永劫
Sonsuza kadar,
私の美貌は世界に轟く
güzelliğimin tüm dünyada bilineceğini
はずだったのに
sanıyordum.
答えに迷うは召使だけでなく
Cevap konusunda kafası karışanlar sadece hizmetçiler değil.
鏡よ鏡さん
Ayna, Aynanın da.
儚く舞い散る華の寿命
Çiçeğin uçup giden bir hayatı,
輝き踊るは若き姫
Parlayan ve dans eden genç prenses
残酷なものね
Çok zalim davranıyor.
7人の小人も目に映るのは
7 cücelerin gözünde olan kişi…
私じゃない
Ben değilim.
突然母が冷たくなった
Annem bir anda benden soğudu,
私にボロを着せるようになった
bana paçavralar giydirmeye başladı.
その理由(わけ)を私は知っている
Neden böyle olduğunu biliyorum.
私が奇麗になり過ぎた
Ben fazla güzelleşiyordum.
それでもお母様
Fakat benim annem,
人間歳をとる者よ
İnsanlardan gençliklerini çalıyordu.
老いは若さに敵いません
Yaşlılık ile gençlik rakip olamaz.
いいではないです
Bu iyi değil.
長い間一番だったのだから
Çünkü uzun zamanlığına en iyisiydi.
この世の生きとし生けるもの
Bu dünyada yaşayan canlılar der ki
美貌の女神は迷わずに
Güzel yüzlü, tanrıça gibi bir kız çocuğusun.
微笑み向けたは若き華
Gülümseyen genç bir çiçek.
その華の名は赤花姫
Senin adın Prenses Gül Kırmızısı.
白く輝く雪肌に
Beyaz, kar gibi parlayan cildin.
真紅のような赤い頬
Kırmızı kızıl yanakların.
深く艶めき輝く御髪は
Derinlemesine parlak saçlarım
母のそれより美しく
Anneminkinden daha güzeldi.
魔法がこの世を支配しているならば
Eğer bu dünyaya sihir ile hükmediliyorsa
その力もって花びら枯らせましょう
Bu güç ile yaprakları soldururum.
気づいてませんか 姿形でなく
Sorunun dış görünüş olmadığını fark etmedin mi?
貴方の魅力を落としているのは
Seni daha az güzelleştiren şey,
憎しみや 妬みという
nefret ve kıskançlık
感情の欲望だと
gibi duygularının olması.
毒のリンゴが牙を向けたのは
Zehirli elma, dişlerini
真珠のように輝く瞳
inci gibi parlayan gözlerine doğrulttu.
両の目なくしたお姫様
Her iki gözünü de kaybeden prenses,
花びら落ちる音がした
Düşen yaprakların sesini duydu.
これで貴方の気が済むのならば
Bu seni mutlu edecekse
私はその罰受けましょう
cezam olarak kabul ederim.
けれども鏡に美しさを
Fakat asla aynaya
決して聞いてはなりません
güzel olup olmadığını sorma.
鏡よ鏡よ鏡さん
Ayna, ayna
今こそ答えてくれますね
Söyle bana
世界で一番美しいのは
Dünyadaki en güzel kişi…
この白雪姫 私だと
benim, Pamuk Prenses.
魔法の鏡は世界一
Sihirli ayna, dünyanın en çirkin kişisini
醜いものを映すと割れるの
yansıtınca kırılır hemen.
貴方の喉に刺さる破片
Parçası senin boğazına gelir,
そこに映るは朽ちた枯れ葉
Gördüğün şey çürümüş bir yapraktan ibarettir.
Youtube açıklaması:
Ben Joruzin. Bu benim ikinci yüklemem çünkü masalların ve hikayelerin karanlık tarafını seviyorum. Bu videoyu tıpkı ilki gibi bir arkadaşım hazırladı.
Yaşlılık herkesin başına gelir ve bundan kaçış yoktur. Bu bir zamanlar güzel ve tatlı olan bir prensesin de başına gelebilir. Kadınların güzellik ile olan saplantıları korkunç olabiliyor. Lütfen şarkıyı dinleyiniz.
Çevirmen notu:
'Pamuk Prenses' ve 'Kar Beyazı ile Gül Kırmızısı' isimli hikayelerden esinlenerek yazılmış bir şarkı.
Kar beyazı ile gül kırmızısı hikayesini izlemek için
Diğer adları:
Shirayuki Akabana
Kar Beyazı ile Kırmızı Çiçek
Snow White and Blossom Red
Son düzenlenme tarihi 21 ağustos 2024.
0 notes
dakikamagazin · 3 months ago
Link
8 aylık ayrılık yaradı! Torreira ve Devrim Özkan ayna karşısında aşka geldi
0 notes
yildizsanayisitesionline · 3 months ago
Text
Volkswagen Jetta ÇIKMA PARÇA
Volkswagen Jetta ÇIKMA PARÇA,Volkswagen Çıkma Parça,Volkswagen Jetta Çıkma Yedek Parça,Volkswagen Jetta Çıkma Yedek,Volkswagen Jetta Çıkma,Volkswagen Jetta Çıkma Parça Ankara,Volkswagen Çıkma Parça Ostim,Ostim Yıldız Sanayi Volkswagen Jetta Çıkma Parça,Yıldız Sanayi Sitesi Volkswagen Çıkma Yedek Parça,Volkswagen Jetta Çıkma Parçaları, Volkswagen Jetta Çıkma Mazot Pompası, İkinci El Volkswagen Jetta Yedek Parça, Volkswagen Jetta Çıkma Şanzıman, Çıkma Volkswagen Jetta Yedek Parça, Volkswagen Jetta Çıkma Vites Kulesi, Volkswagen Jetta Çıkma İç Dikiz Aynası, Volkswagen Jetta Çıkma Koltuk, Volkswagen Jetta Çıkma Sinyal, Volkswagen Jetta Çıkma Direksiyon Hidrolik Deposu, Volkswagen Jetta Çıkma Alt Tabla, Volkswagen Jetta Çıkma Stop, Volkswagen Jetta Çıkma Parçası, Volkswagen Jetta Parçası, Volkswagen Jetta Çıkma Fren Merkezi, Volkswagen Jetta Çıkma Kapı Dikiz Aynası, Volkswagen Jetta Çıkma Motor Takozu, Volkswagen Jetta Çıkma Motor Üst Plastik Kapak, Volkswagen Jetta Çıkma Tam Yarım Arka, Volkswagen Jetta Çıkma Depo Şamandırası, Volkswagen Jetta Çıkma Külbütör Kapağı, Çıkma Volkswagen Jetta Parça, Volkswagen Jetta Çıkma Ankara, Volkswagen Jetta Çıkma Yedek, Volkswagen Jetta Çıkmacı, Volkswagen Jetta Çıkma Ayna Mahruti, Volkswagen Jetta Çıkma Elektrik Tesisatı, Volkswagen Jetta Çıkma Direksiyon Kutusu, Volkswagen Jetta Çıkma Airbag Beyni, Volkswagen Jetta Parça, Çıkma Volkswagen Jetta, Volkswagen Jetta Çıkma El Fren Tabancası, Volkswagen Jetta Çıkma Parça Fiyatları, Volkswagen Jetta Çıkma Kapı Fitili, Volkswagen Jetta Çıkma Direksiyon Pompasu, Volkswagen Jetta Yedek, Volkswagen Jetta Çıkma Şanzıman Takoz, Volkswagen Jetta Çıkma Gösterge, Volkswagen Jetta Çıkma 4 Lü Cam Düğmesi, Volkswagen Jetta Çıkma İç Dış Kapı Kolu, Volkswagen Jetta Çıkma Eksoz, Volkswagen Jetta Çıkma Denge Viraj Demiri, Volkswagen Jetta Hurdacı, Volkswagen Jetta Çıkma Kaput Kilidi, Volkswagen Jetta Çıkma Porya, Volkswagen Jetta Çıkma Sigorta Tablası, Volkswagen Jetta Çıkma Hava Akışmetresi, Volkswagen Jetta Çıkma Airbag, Volkswagen Jetta Çıkma Motor, Volkswagen Jetta Çıkma Cam Motoru, Volkswagen Jetta Çıkma Motor Tesisatı, Volkswagen Jetta Çıkma Merkezi Kilit Beyni, Volkswagen Jetta Çıkma Tampon Demiri, Volkswagen Jetta Çıkma Karter, Volkswagen Jetta Çıkma Şanzıman Dişlisi, Volkswagen Jetta Çıkma Piston Biyel Kolu, Volkswagen Jetta Çıkma Çamurluk Davlumbazı, Volkswagen Jetta Çıkma Kalorifer Motoru, Volkswagen Jetta Hurdacı Ankara, Ostim Volkswagen Jetta Çıkma Yedek Parça, Volkswagen Jetta Çıkma Helezon, Volkswagen Jetta Çıkma Yedek Parça, Volkswagen Jetta Çıkma Anten, Volkswagen Jetta Çıkma Silecek Motoru, Volkswagen Jetta Çıkma Parçaları, Volkswagen Jetta Çıkma Fren Diski, Volkswagen Jetta Çıkma Motor Beyni, Çıkma Volkswagen Jetta Yedek, Volkswagen Jetta Çıkma Tampon Dodiği, Volkswagen Jetta Çıkma, Volkswagen Jetta Çıkma Sinyal Kolu,
0 notes
globaladresler · 3 months ago
Text
Volkswagen CC Çıkma Yedek Parça
Volkswagen CC ÇIKMA PARÇA,Volkswagen Çıkma Parça,Volkswagen CC Çıkma Yedek Parça,Volkswagen CC Çıkma Yedek,Volkswagen CC Çıkma,Volkswagen CC Çıkma Parça Ankara,Volkswagen Çıkma Parça Ostim,Ostim Yıldız Sanayi Volkswagen CC Çıkma Parça,Yıldız Sanayi Sitesi Volkswagen Çıkma Yedek Parça,Volkswagen CC Çıkma Parçaları, Volkswagen CC Çıkma Mazot Pompası, İkinci El Volkswagen CC Yedek Parça, Volkswagen CC Çıkma Şanzıman, Çıkma Volkswagen CC Yedek Parça, Volkswagen CC Çıkma Vites Kulesi, Volkswagen CC Çıkma İç Dikiz Aynası, Volkswagen CC Çıkma Koltuk, Volkswagen CC Çıkma Sinyal, Volkswagen CC Çıkma Direksiyon Hidrolik Deposu, Volkswagen CC Çıkma Alt Tabla, Volkswagen CC Çıkma Stop, Volkswagen CC Çıkma Parçası, Volkswagen CC Parçası, Volkswagen CC Çıkma Fren Merkezi, Volkswagen CC Çıkma Kapı Dikiz Aynası, Volkswagen CC Çıkma Motor Takozu, Volkswagen CC Çıkma Motor Üst Plastik Kapak, Volkswagen CC Çıkma Tam Yarım Arka, Volkswagen CC Çıkma Depo Şamandırası, Volkswagen CC Çıkma Külbütör Kapağı, Çıkma Volkswagen CC Parça, Volkswagen CC Çıkma Ankara, Volkswagen CC Çıkma Yedek, Volkswagen CC Çıkmacı, Volkswagen CC Çıkma Ayna Mahruti, Volkswagen CC Çıkma Elektrik Tesisatı, Volkswagen CC Çıkma Direksiyon Kutusu, Volkswagen CC Çıkma Airbag Beyni, Volkswagen CC Parça, Çıkma Volkswagen CC, Volkswagen CC Çıkma El Fren Tabancası, Volkswagen CC Çıkma Parça Fiyatları, Volkswagen CC Çıkma Kapı Fitili, Volkswagen CC Çıkma Direksiyon Pompasu, Volkswagen CC Yedek,
0 notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
İnsan kendisiyle dalga geçerek de mutlu olabilir (ironi içeriklidir) Psikiyatrist'im benim deli olduğumu söyledi. Ondan ikinci bir görüş istedim. O da, aynı zamanda çok çirkinsin, dedi...sanırım bir tatmin sorunu vardı... bekardı... Çirkin bir çocuktum... 😏 babaannem sürekli çirkin ördek mi neymiş öyle bir masal anlatırdı rahmetli büyüdüğümü göremedi, her neyse geçmişten devam edersek Doğduğum zaman doktor kordonu kesip kendini asmış...Bir seferinde benden poster çocuğu olmamamı da istemişlerdi, doğum kontrolü için gerekliymiş...Herkes görünüşün, yaşın ve paranın önemsiz olduğundan bahseder. Ama şimdiye kadar hiçbir kızın (çirkin-yada yakışıklı), beş parasız birine aşık olduğunu duymadım...Cadılar bayramı Türkiye de kutlansa eminim ki aileler çocuklarını bana benzetip dışarı gönderirlerdi, Küçükken ailem çok fazla taşınırdı ama her seferinde onları bulurdum. Lise yıllarında Evcil hayvan mağazasında çalışıyordum. İnsanlar daha ne kadar büyüyece��imi sorup duruyordu işime son verildiğinde kendimi yeşilçamda buldum ilk filmim ''al yazmalım'' idi filmde kamyon rolü bana verilmişti, derken bir kaç exorsiz filminde oynadım makyaja da gerek duymamışlardı, makyaj kaşıntı yapar böyle daha iyi dediler....Gerçekten Ailemin beni çok sevdiğini söyleyebilirim. Banyo oyuncaklarım fişe takılmış tost makinesi, kurutma makinası veya radyo olurdu, ama beni gerçekten severlerdi, hatta Kaçırıldığım zamanı hatırlıyorum. Parmağımın bir parçasını babama göndermişler. O ise daha fazla kanıt istemiş... neyse efendim bu harika geçen çocukluğumdan sonra büyüdüm,.İlkin bana deri değiştirmişim gibi bakmaya başlamışlardı, acayip olmuşsun dediler, merak ettim baktığım ilk ayna tuzla buz olunca aynalara bakmaktan vaz geçtim... uzun bir süre kendime bakamadım... sonra evlendim, ilk sorum ''kız görüyor mu?'' sorusu olmuştu.. ve boşandım... Yıllardır eşimle konuşmadım. Onun konuşmasını bölmek istememiştim...neyse ki arafta kimse kimseyi tanımayacakmış ama beni eski eşim kesin tanır... şöyle geçmişime bakıyorum da İnsanlık bende kalsın diye diye çevremde hayvanat bahçesi oluşturmuşum...
10 notes · View notes
aynodndr · 4 months ago
Text
Tumblr media
Bu zaman benim zamanım değil dostlar.
Ben İstanbul'un beyefendi dolu olduğu zamanlarda, Attila İlhan'ın şiir yazdığı, Nazım Hikmet'in hapse düştüğü, Can Yücel'in küfre sardığı, Cemal Süreya'nın memur olduğu, Ümit Yaşar Oğuzcan'ın oğlunu kaybettiği, Turgut Uyar'ın ikinci eşiyle evlendiği günlerde yaşamak isterdim.
Şiir yazmak ve bir kadını sevmek o zamanlar daha anlamlıydı.
Bu sahte dokunuşlar, bu tatsız sevişmeler ve karşılıklı menfaatleşmeler inanın midemi bulandırıyor.
Çok şey istemiyorum oysa.
Sahilde çayın yanına şiir yazmak, evde camın kenarında kahve içmek istiyorum.
Her gün posta kutuma gelen mektupları cam kenarında, o kahvenin eşliğinde heyecanla okumak istiyorum.
Bakkalla sohbet etmek, manavla tavla oynamak istiyorum. Paranın beş para etmediği, gülümsemenin öfkeyi mağlup ettiği o günlerde konuşmak istiyorum.
Evde çevirmeli telefonum olmalı. Günün bazı saatlerinde sevgiliden telefon beklemeliyim başında.
Sevgiliyi görmek dünyanın en güzel şiirini okumak olmalı.
Birlikte siyah beyaz bir fotoğrafın kahramanı olmalıyız.
Ayhan Işık - Belgin Doruk filmine biletimiz olmalı cebimizde. Birbirimizi öpüşerek yok etmeyi orada öğrenmeliyiz.
Ülkemi sevdiğim için hapse düşmeliyim. Görüş günüme sevdiğim kadın annemle birlikte gelmeli. İkisinin de elini tutunca özgür olmalıyım.
Ben bu çağın, bu ihanetlerin, bu basitliğin, bu günü birlik ilişkilerin, bu bozuk düzenin adamı değilim.
Şimdilerde kimi tanısam kendini övmekten, dünyanın sesini duyamıyor. Kibir ve bencillik yok etmiş onları. Ellerinde bir ayna, varlıklarına şahit arıyorlar.
Herkes beni biliyor ama hiç kimse beni anlamıyor. Kendime yabancı kalıyorum kendi memleketimde. Her tarafım ön yargıyla çevrilince kendi yalnızlığıma çare olamıyorum, bunca insan içinde.
Ne kadar seversen o kadar severim diyorlar. Beni mutlu edersen seni mutlu ederim diyorlar. Sevmeye mi geldik yoksa ticaret yapmaya mı bilemedim.
Olmuyor böyle.
Ben;
Eski zamanlarda yaşamalıyım,
Ve mutsuzluk çok uzak bir ülke olmalı.
Hiç gitmediğim...
Atakan Gülgar
0 notes