#hafiflik
Explore tagged Tumblr posts
topra-k · 2 months ago
Text
Nadir olarak yaşanan kesin bir karar, ebediyete kadar bitirilecek şeyler…
9 notes · View notes
eniyilisanspazarim · 6 months ago
Text
LADOOR - PLATİN
Tumblr media
Ladoor, çağdaş tasarımın ve fonksiyonelliğin mükemmel bir birleşimini sunan yenilikçi kapı çözümleriyle öne çıkıyor. Günümüzde iç mekan tasarımında kapıların rolü giderek daha fazla önem kazanıyor ve bu bağlamda Ladoor, estetik ve dayanıklılığı bir arada sunan kapı yüzeyleri ile dikkat çekiyor. Kapı yüzeyleri, sadece bir kapının görünümünü etkilemekle kalmaz, aynı zamanda mekanın genel atmosferini belirleyen önemli unsurlardan biridir.
Ladoor
kapı tasarımına yeni bir boyut kazandıran yenilikçi bir markadır. Modern mimarinin ve iç mekan tasarımının vazgeçilmez parçası olan kapı yüzeyleri, Ladoor ile estetik ve fonksiyonelliği bir araya getiriyor.
Kaliteli malzemeler kullanarak ürettiği kapı yüzeyleri ile dikkat çekmektedir. Geniş renk ve doku seçenekleri, her türlü mimari tarza uyum sağlar. Hem iç mekanlarda hem de dış mekanlarda kullanılan bu kapılar, dayanıklılıkları ile uzun ömürlü bir kullanım sunar.
Kapı yüzeyi seçiminde Ladoor, yalnızca estetiği değil, aynı zamanda güvenliği de ön planda tutmaktadır. Gelişmiş kilit sistemleri ve sağlam yapıları ile evinizin güvenliğini artırır. Kullanıcıların ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş çözümler sunarak, herkesin hayalindeki kapıyı üretmeyi amaçlar.
Ladoor'un sunduğu kapı yüzeyleri, enerji verimliliğine katkıda bulunarak, iç mekanların sıcaklık ve ses izolasyonunu sağlar. Böylece hem konforlu bir yaşam alanı yaratır hem de enerji tasarrufuna olanak tanır.
Sonuç olarak, Ladoor kapı yüzeyleri, estetik, dayanıklılık ve güvenlikteki üstün başarıları ile ev dekorasyonunda önemli bir yer edinmektedir. Modern tasarımları ile yaşam alanlarınızı güzelleştirirken, işlevsellikten de ödün vermez.
Kapı Yüzeyi
Kapı yüzeyi, kapıların estetik ve dayanıklılık açısından önemli bir parçasıdır. Kapı yüzeyinin kalitesi, hem görsellik hem de uzun ömür için son derece kritik bir rol oynar. Kapılar, evlerin ve iş yerlerinin ilk görünen unsurlarından biri olduğu için, seçilecek olan kapı yüzeyi malzemeleri, genel dekorasyon stiline de uyum sağlamalıdır.
Kapı yüzeyi genellikle ahşap, metal veya kompozit malzemelerden üretilmektedir. Ahşap kapılar, doğal görünümü ve estetik çekiciliği ile ön plana çıkar. Bununla birlikte, ahşap kapıların bakım gereksinimleri, diğer kapı yüzeylerine göre daha fazladır. Metal kapılar ise, güçlü yapıları sayesinde güvenlik sağlarken, çeşitli kaplama seçenekleri ile estetik bir görünüm de sunabilir.
Kompozit kapı yüzeyleri, farklı malzemelerin birleşimi ile üretilir ve bu sayede hem dayanıklılık hem de hafiflik avantajı sunar. Ayrıca, bu tür kapılar, çeşitli hava koşullarına karşı dirençlidir ve uzun ömürlüdür. Kapıların yüzey kaplaması, dış etkenlerden korunmalarında da önemli bir rol oynar.
Kapı yüzeyinin diğer bir önemli yönü ise, izolasyon özellikleridir. Kaliteli kapı yüzeyleri, ses ve ısı yalıtımı sağlayarak mekanların konforunu artırır. Bu nedenle, kapı seçiminde yüzeyin yalıtım özellikleri de dikkate alınmalıdır.
Sonuç olarak, kapı yüzeyleri sadece bir kapının dış görünümünü değil, aynı zamanda fonksiyonelliğini ve dayanıklılığını da etkileyen önemli bir unsurdur. İyi bir kapı yüzeyi seçimi, hem konforu hem de estetiği artıracak, yaşam alanlarınızı daha çekici hale getirecektir.
624 notes · View notes
celikadana · 5 months ago
Text
Adana'da Strenx Çelik İhtiyacınız İçin Doğru Adres
Adana Çelik olarak, yüksek dayanımlı ve esnek yapısıyla bilinen Strenx çelik levhaları sizlere sunuyoruz. Strenx çelik, ağır sanayi, inşaat ve taşımacılık gibi sektörlerde kullanılan, hafifliği ve dayanıklılığıyla öne çıkan bir malzemedir.
Neden Adana Çelik?
Hızlı ve Güvenilir Teslimat: Siparişleriniz en kısa sürede adresinize ulaşır.
Geniş Ürün Yelpazesi: İhtiyacınız olan her ebatta Strenx çelik levhayı stoklarımızda bulabilirsiniz.
Uzman Ekip: Sektörün en deneyimli kadrosuyla çalışarak, size özel çözümler üretiyoruz.
Atölye Hizmetleri: Kesim, büküm gibi işlemler için tam donanımlı atölyelerimiz hizmetinizde.
Strenx Çelik Neden Tercih Edilmelidir?
Hafiflik: Strenx çelik, geleneksel çeliklere göre daha hafif olduğu için taşıma ve işleme maliyetlerini düşürür.
Dayanıklılık: Yüksek dayanımlı yapısı sayesinde daha uzun ömürlü ürünler elde edilir.
Esneklik: Strenx çelik, darbelere karşı yüksek direnç gösterir ve kolay şekillendirilebilir.
Adana Çelik olarak, Strenx çelik konusunda size en iyi hizmeti sunmak için buradayız. Hemen bizimle iletişime geçerek, projeniz hakkında detaylı bilgi alabilir ve ücretsiz keşif talebinde bulunabilirsiniz.
İletişim:
Tel: 0322 402 00 66 WEB: Sitemizi, hardox linkimize tıklayarak ziyaret edebilirsiniz. Adres: Yeşiloba Mahallesi 46207 Sokak Fuat Yağmurca Sanayi Sitesi No:2/H No:7 Seyhan/Adana
Tumblr media
54 notes · View notes
dahaonceburadaydim · 3 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
"Bir insan hayatında her şey sadece bir kez yaşanır, bu yüzden hiçbir şeyin önemi yoktur, çünkü tekrarı yoktur. Ama aynı zamanda, her şey sonsuz bir ağırlık taşır, çünkü bir kere yaşanır ve bir daha değiştirilemez. İşte bu iki zıt duygu arasında sıkışıp kalır insan; hafiflik ve ağırlık, mutluluk ve keder, özgürlük ve sorumluluk."
-Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Milan Kundera
33 notes · View notes
dayaniklicelik · 3 months ago
Text
Strenx Çelik Tedarik ve Atölye Hizmeti
Dayanıklı Çelik, yüksek mukavemetli çelik ürünlerin tedarikinde sektörün önde gelen firmalarından biridir. Özellikle Strenx çelik tedarik ve atölye hizmetlerinde uzmanlaşarak, endüstriyel projelere en dayanıklı ve verimli çözümleri sunuyoruz. Strenx, üstün mekanik özellikleri sayesinde hafiflik ve dayanıklılığı bir arada sunan bir çelik türüdür. Bu özellikleri sayesinde yük taşıma kapasitesi yüksek yapılar, ağır sanayi makineleri ve inşaat projelerinde yaygın olarak tercih edilmektedir.
Firmamız, İstanbul Anadolu Yakası Organize Sanayi Bölgesi Tuzla'da bulunan gelişmiş tesisinde Strenx çeliğinin tedariğini ve işlenmesini sağlamaktadır. İhtiyaçlarınıza göre çeliğin kesimi, boyutlandırılması ve şekillendirilmesi işlemleri, ileri teknolojiye sahip makinelerle ve uzman ekibimizin deneyimiyle titizlikle yapılmaktadır. Dayanıklı Çelik, her projeye özel çözümler geliştirerek, üretim süreçlerinizi hızlandırmayı ve maliyetlerinizi düşürmeyi amaçlar. Projelerinizde en verimli sonuçları elde etmeniz için her adımda teknik destek sağlıyoruz.
Tumblr media
Strenx çeliğinin hafiflik ve dayanıklılık avantajları, projelerinizde yüksek performans ve uzun ömürlü kullanım sağlar. Dayanıklı Çelik olarak, sektördeki en prestijli markalarla çalışarak, stoklarımızı sürekli güncelliyor ve kalite kontrollerini düzenli olarak gerçekleştiriyoruz. Müşterilerimizin ihtiyaçlarına en uygun çözümleri sunarak, projelerinizi güvenle tamamlamanıza destek oluyoruz.
Strenx 700 çelik tedariki ve atölye hizmetleri ile ilgili daha fazla bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Web sitemizden hardox linkinden detaylara ulaşabilir veya 0216 593 02 44 numaralı telefondan bize ulaşabilirsiniz. Adresimiz: Aydınlı Mahallesi Gazi Bulvarı 8. Sk. No:2, İstanbul Anadolu Yakası Organize Sanayi Bölgesi, Tuzla / İstanbul.
39 notes · View notes
selin-n · 9 months ago
Text
Bu hayat benim__/
Kendime inanıyorum__/
Sevginin gücüne inanıyorum___//
Ve asla vazgeçmiyorum__!!
Muhtaçlığın bir tek Allah'a olduğunu,
Kimse olmasa da O'nun hep yanımda olduğunu___biliyorum
Çok şükür___//
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Öyle bir hafiflik...öyle bir huzur ki bu...
Yalan dünya dönüyor,
insanlar dönüyor...
Ben seyrediyorum..!
Tumblr media
Tumblr media
66 notes · View notes
enkazdansblog · 2 months ago
Text
Bir yerim acımıyor ama içimde, acısız bir ölüm gibi bir his var, sanki canlıyım ama varlığım çoktan silinmiş gibi. Ne tam bir acı, ne de bir rahatlama. Tarif edemediğim, soğuk bir boşluk bu. İçimde bir ağırlık yok, ama aynı zamanda bir hafiflik de hissetmiyorum. Sanki bir tür var olmama hali. Derin, sessiz, renksiz bir kopuş.
22 notes · View notes
halletmelerdemiyizruke · 5 months ago
Text
Benim bu uyuyup uyuyup uyanmaları napcaz ya bu nası hafiflik nası alışkanlık
24 notes · View notes
aissia-resitali · 6 months ago
Text
Tumblr media
Aynen bu hafiflik💫
25 notes · View notes
thbcway · 4 months ago
Text
Heavens Official Blessing, Yeniden Düzenlenmiş Versiyon, Kitap 1 Bölüm 11 - Bir bahis yaşam ve ölüm için, beş soru kalp için
Tumblr media
Bu durum diğer tarafı ürküttü ve Lang Qianqui hemen onu yukarı çekmeye çalıştı, "Neden birdenbire önümde eğiliyorsun?"
Ama çektiğinde, kalbi biraz acıdı, çünkü hatırı sayılır bir güç kullanmasına rağmen Xie Lian'ı yarım santim bile hareket ettiremedi. Xie Lian doğrulmadan önce diz çökmeyi bitirmekte ısrar etti, "Çok teşekkür ederim." dedi.
Lang Qianqiu daha da şaşkına döndü, "Bana neden teşekkür ediyorsun?"
Xie Lian, "Eski imparatorluk şehri Xianle'nin ruhlarını kurtardığınız için teşekkür ederim." dedi.
Lang Qianqiu, "Teşekkür edilecek ne var?" dedi.
Xie Lian, "Benim başaramadığımı sen başardın, o yüzden sana teşekkür etmeliyim." dedi.
"Neden başaramayasın?"
"Utanç verici bir şekilde cezalandırılmıştım ve yeterli ruhsal enerjim yoktu."
Lang Qianqui başını salladı onaylarcasına, "Niyetin vardı, ama ne yazık ki yeterli gücün yoktu. Utanılacak ne var? Duymaktan hoşlanmayabileceğin bir şey söyleyeyim - bahsettiğin eski "imparatorluk şehri" daha sonra Cangcheng olarak yeniden adlandırıldı ve Yong'an Krallığı'na aitti. Onlar benim halkımdı. Onları kurtarmam doğal değil mi?"
Xie Lian ona gülümseyerek baktı, "Majesteleri haklı."
Lang Qianqui onun omzunu patpatladı, sonra aniden Xie Lian'ın kendisinden büyük olduğunu ve bunu yapmasının pek uygun olmadığını hatırladı, ama zaten omzunu patpatlamıştı, geri almanın bir anlamı yoktu, "O yüzden endişelenme, ben gidiyorum!" dedi.
Onun arkadan koşarak uzaklaştığını gören Xie Lian, yüreğinde bir hafiflik hissetti ve o da uzaklaştı.Bir gün sonra, üçü bir araya geldi ve senkronize oldular. Xie Lian ve Lang Qianqui hiçbir şey bulamamıştı. Sadece Shi Qingxuan biraz birşey başarmıştı, Hayalet Şehir'deki çeşitli tezgahlardan birçok garip eşya satın alarak.
Xie Lian, "Bir şey bulmanın bu kadar kolay olmayacağını biliyordum. Daha derinlere inmemiz gerekiyor gibi görünüyor." dedi.
Shi Quanxin bir voodoo bebeğiyle (Voodoo Bebeği: Voodoo bebeği terimi genellikle iğne batırmak için kullanılan bir kuklayı ifade eder.) oynarken şöyle dedi, "Daha derinlere inmek için Hua Cheng'in hayalet kral malikanesini kontrol etmemiz gerekecek. Ama o asla orayı açmıyor. Zekamız o kadar sınırlı ki nerede olduğunu bile bilmiyoruz."
Xie Lian konuşmak üzereyken Lang Qianqui'nin yüzündeki kararmayı fark etti ve "Sorun nedir?" diye sordu.
Lang Qianqiu birkaç kez etrafı yokladı, hatta kolunu bile sıyırmıştı, "Birşey kaybettim."
Xie Lian sordu, "Yolda mı kaybettin?"
Lang Qianqui bunu düşündü, yüzünde bir üzüntü ifadesi belirdi, "Hayır... Hatırladım, Dün! O iğrenç kumarbazın ininde kaybettim. Geri dönüp arayacağım." Shi Qingxuan, o ayrılmak üzereyken onu yakaladı, "Dün kaybettin, bugün hala orada nasıl olsun? Kaybetmiş olman sorun değil. En kötü ihtimalle telafi edebilirim."
Lang Qianqui kafasını salladı 'hayır anlamında' , "Teşekkür ederim, Rüzgar ustası, ama hiç kimse böyle birşeyi telafi edemez." dedi.
Shi Qingxuan, "Ne kadar önemli? Açıkça açıklamazsan anlayamam. O Hayalet Kumarbazlar İni'nde seni yemek için sabırsızlanan birçok kadın hayalet gördüm. Geri dönersen, kurtların arasında bir koyun gibi olmayacak mısın?" dedi. Lang Qianqui'nin yüzü önce kızardı, sonra karardı, "Bu nasıl olabilir! İyi şans tılsımı'mı bulmam gerek."
Xie Lian şaşkındı, "İyi şans tılsımı?"
Lang Qianqui "Mn. O tılsım ben gençken kötü ruhları kovmak için kullanılırdı." dedi.
Shi Qingxuan, "Sizin gibi kraliyet mensuplarının ve soyluların sizi korumak için bir imparator aurasına sahip olduğunu sanıyordum, sadece bizim gibi sıradan insanların kötü ruhları uzaklaştırmaya ihtiyacı var" dedi.
Diğer ikisi ona baktı, baştan ayağa göz kamaştırıcı parlak mücevher aurasıyla kaplı bir sıradan insandı ve hiçbir yorum yapmadı. Lang Qianqui, "Doğum şansım çok zayıftı. Eskiden sağlığım kötüydü ve sık sık hastalanıyordum ve hayaletlerin dikkatini çekiyordum. Hangi hayalet olduğunu hatırlamıyorum, o zamanlar çok küçüktüm, sadece bir süreliğine her gece göründüğünü ve her gece ortaya çıktığını ve diş gıcırdatmanın sesini duyduğumu hatırlıyorum." dedi.
"D-diş gıcırdaması mı?"
Lang Qianqiu, "Evet, yastığımın hemen yanında dişlerini gıcırdatıyordu. Ya bütün gece uyuyamıyordum ya da bütün gece kabus görüyordum." dedi.
Shi Qingxuan bütün gece kulaklarının dibinde çıtırdayan diş gıcırdatmasının sesini hayal etmeye çalıştı ve dehşete kapıldı, "Bu ne tür bir hayaletti?" dedi. Lang Qianqui, "Bilmiyordum ve hala bilmiyorum. Büyücülerin hiçbir çözümü yoktu, bana sadece diş gıcırdatması sesi duyduğumda gözlerimi kapatmamı ve asla açmamamı söylediler, böylece bir süre daha dayanabilirdim." dedi.
Shi Qingxuan, "Bunun mantığı neydi?" dedi. Xie Lian, "Yangınların sönmesini önlemek için" dedi.
"Ne yangınları?" Xie Lian, "Yaşayan bir kişinin üç ateşi vardır. Biri başının üstünde, ikisi omuzlarında. Eğer ateşler söndürülmezse ve yang enerjisi dağılmazsa hayaletler ve canavarlar onlardan korkar. Bu yüzden insanlar sık ​​sık başkalarının başınızı okşamasına izin veremeyeceğinizi, yoksa başınızdaki ateşin söneceğini; ya da gece yürürken arkanızdan birinin sizi çağırdığını duyarsanız arkanıza bakmamanız gerektiğini, çünkü muhtemelen yangınları söndürmenizi bekleyen bir şey olduğunu söylerler - iki kez geri dönerseniz kesinlikle ölürsünüz. Majestelerinden diş gıcırdatması sesini duyduğunda gözlerini açmamasını istemesinin sebebi, aşırı korktuğu takdirde yangınların da dağılabileceği endişesiydi."
Kısacası, kral ve kraliçe dayanılmaz bir kalp ağrısı içindeydi ve doktorlar ve büyücüler çaresizdi. O zamanlar sadece sekiz yaşında olan Majesteleri, buna canlı olmaktan çok ölü olarak katlandı. Bu kadar uzun süre dayanabilmesinin tek nedeni kararlılığıydı. Ta ki bir gün Lang Qianqui bir rüya görene kadar. Yüzü olmayan bir kişi rüyasında onunla oynuyordu. Lang Qianqui zayıf bir yapıya sahipti ve normalki gibi çılgınca dolaşamıyordu, ancak rüyasında zıplıyor ve yukarı aşağı tırmanıyordu, harika vakit geçiriyordu. Sonunda, adam ona bir tılsım verdi ve onu üzerinde taşımasını ve asla çıkarmamasını söyledi. Uyandığında, Altın iplikli yeşim yastığının yanında bir tılsım duruyordu. Ölü bir ata canlıymış gibi davranabilirsiniz; ayrıca Lang Qianqui gençti ve dolandırıcılıktan şüphelenmiyordu. Daha iyisini bilmediği için kimseye söylemeden tılsımı taktı. O gece, diş gıcırdatan hayalet yine uğursuz bir rüzgarın ortasında geldi. Şaşırtıcı bir şekilde, bu sefer ana salonun dışına çarptığında çığlık attı ve gerçekten de kaçtı.Aynı şey ikinci ve üçüncü gecelerde de oldu. Hayalet kapının dışında oyalandı, dişlerini gıcırdattı ama içeri girmeye cesaret edemedi. Bu şekilde, Lang Qianqui'nin sağlığı birkaç aylık bir moladan sonra yavaş yavaş düzeldi. Ama Hayalet öfkeden öylesine çılgına döndü ki bir gece Lang Qianqui yatakta yatarken aniden bir çığlık duydu. Ayağa kalktı ve baktı ve dışarıdan içeri atılmış bir kol gördü. Kırık eşitsizdi, sanki bir seferde bir lokma çiğnenmiş gibiydi. Koluna bakılırsa, gece nöbeti tutan saray hizmetçisine aitti. Bu sırada kapıda karanlık bir figür belirdi, saray hizmetçisini işaret etti ve onu ısırdı.Lang Qianqui o zamanlar sadece dokuz yaşındaydı, ama küçük bir kılıç alıp saldırdı ve kapıdan içeri bıçakladı. Hayalet bir çığlık attı, karanlık figür siyah dumana dönüştü ve kapılardaki ve pencerelerdeki gölgeler suda mürekkep gibi dağıldı, bir daha asla görülmedi.
Shi Qingxuan haykırdı, "Hey, bir ustayla tanışmış gibi görünüyorsun. Onun ünvanını biliyor muydun?" dedi. Lang Qianqui başını iki yana salladı, "Hâlâ bilmiyorum." dedi. Xie Lian, "Çok uzun yıllar geçti ve tılsım çoktan işe yaramaz hale gelmeliydi. Gerçekten onu geri almak zorunda mısın?" dedi.
Lang Qianqiu, "Bunu çok uzun yıllardır takıyorum. Kötü bir şey olacağını hissetmeye devam edebilirim ve onu kaybedersem huzursuz hissedeceğim." dedi.
Xie Lian düşündü ve düşündü, "Neden geri dönüp birlikte geri almıyoruz?" dedi. Diğer ikisi de ona baktı. Xie Lian, "Tılsımı geri almaya çalışsak da çalışmasak da geri dönmeliyiz. Hayalet kralın malikanesini bulmak istiyorsak, şu anda başlayabileceğimiz tek yer Hayalet Kumarbazın İni." dedi.
Birkaç tütsüleme süresinden sonra, üçü dün kaçtıkları Hayalet Kumarbazın İni'ne geri döndüler. Shi Qingxuan içerideki gürültüyü duyduğunda, Hayalet Şehrinin sahibinin bugün yine eğlence aramaya geldiğini bildiğini mırıldandı. Ayrıca, gelip giden Hayaletler, "Bu gerçekten inanılmaz! Şehir Efendisi geçmişte burada hiç takılmamıştı, o zaman neden iki gün üst üste geldi?" diye yorum yapıyordu.Shi Qingxuan tekrar tekrar şikayet etti, "Uğursuz, uğursuz! Neden bu kadar şanssızız? Bunu yaptığımızda sorun yok, iki kere. Ah, oh, neden bu beyitteki karakterlerin dün olduğundan daha çirkin olduğunu hissediyorum?"
Yumuşak kırmızı brokarla kaplı basamaklarda duran Xie Lian ona baktı, "Bu senin hayal gücün olmalı. Sonuçta, karakterler değişemez."
Beklenmedik bir şekilde, konuşmasını bitirir bitirmez, beyitteki karakterler ve yatay yazıt titredi, uzun kuyruklu bir grup kurbağa yavrusu gibi büküldüler. Xie Lian konuşamadı ve Shi Qingxuanqi şaşkına döndü, "Majesteleri, bakın, bizi duymuş gibi görünüyorlar." dedi.
Xie Lian şaşkına dönmüştü. "O zaman daha iyiye doğru değişemezler mi?"
Bunu duyunca, sanki onun görebileceği daha iyi görünümlü bir oluşum bulmaya çalışıyormuş gibi tekrar değiştiler, ancak ruh istekli olmasına rağmen, sadece daha da sefil şekillere dönüşmeyi başardılar. Xie Lian daha fazla dayanamadı ve öne çıktı, "Unut gitsin, unut gitsin. Neden başlangıçta olduğun gibi olmuyorsun. Başlangıçtaki şekil yeterince iyiydi!"
İşte oradaydılar, kahkahalarla gülüyorlardı; ama gülerken Xie Lian'ın gülümsemesi dondu ve adımlarını durdurdu. Önündeki basamaklarda siyahlar içinde adam duruyordu.
Siyahlar içindeki adam, üzerinde gözyaşları çizilmiş hüzünlü bir yüz olan bir maske takıyordu, kumarbazın ininde gelip giden gülümseyen maskelerin tam tersiydi. Adam omzunun üzerinden baktı ve onu baştan aşağı inceliyor gibiydi. Xie Lian bir an için onunla göz göze geldi ve kalbinde bir ürperti hissetti. Shi Qingxuan, "Ne oldu?" diye sordu.
Xie Lian kendini toparladı, "Hiçbir şey. Siz önce dışarıda bekleyin, içeri girip bir bakacağım."
Beyaz cübbesinin eteğini kaldırdı ve basamakları çıktı. İkisi birbirine yaklaştıkça adımları yavaşladı. Yakından geçerken Xie Lian onu geride bıraktı, ancak kalbindeki soğukluk hala devam ediyordu.
Sonra, siyahlar içindeki adam kumarbazın inine doğru konuştu, "Hayalet Şehir Lordu olan Hua Cheng'i görmek için yalvarıyorum."
Bu kişi gerçekten de doğrudan Hua Cheng'e adıyla hitap etti!
Sıradan geçmişe sahip misafirler asla bunu yapmaya cesaret edemezdi. Birçok küçük hayalet sesi duydu ve etrafa baktı. İncecik bir kız ininden çıktı ve "Şehir Lordu bugün dışarıdan ziyaretçi kabul etmiyor." dedi.
Xie Lian, kumarbazın ininin önüne geldiğinde "dışarıdan ziyaretçi kabul edilmiyor." dedi. Kötü bir zamanda gelip gelmediğini merak ediyordu ki, kadın hayaletin ona gülümsediğini ve saygılı ama cilveli bir şekilde onu eğilerek davet ettiğini gördü, "Tao Ustası, acele et lütfen. Seni bu kadar uzun süre bekledikten sonra, burada oldukça endişelendim!"
Xie Lian bir "ah" sesi çıkardı ve şaşkınlıkla içeri itildi. Siyahlar içindeki adamın sesi duyuldu, "Son derece nadir bir rehin getirdim, Hayalet Şehir Lordu Hua Cheng lütfen bana bir görüşme izni verebilir mi?"
Hayaletler, görkemli bir şekilde içeri giren Xie Lian'a büyük bir merakla bakıyorlardı, sesi duyduklarında hepsi bir ağızdan "Bir hazine ne kadar nadir olursa olsun, Şehir Lordumuzla burada sadece çizmeleri tutmaya mahkum olacak. Seni göremeyeceğini söyledi ve görmeyecek. Hadi, hadi!" dediler.
Xie Lian sayısız el tarafından salona kadar itildi. Hua Cheng, uzun masanın sonunda oturuyordu, tüm kumarbaz ininde oturan tek kişiydi. İkinci sandalye Xie Lian'ın arkasına yerleştirildi. Hua Cheng ona baktı, başını eğdi ve "Bu gege, bugün yine oynamak için mi buradasın?" dedi.
Şakacı görünüyordu, Xie Lian yüzündeki küçük bir gülümsemeye engel olamadı. Konuşmadan önce, bir kız iki eliyle ona küçük bir tılsım uzattı. Altın püsküllü beyaz tılsım el yapımı gibi görünüyordu, işçilik ve desen çok kaba idi ve köşeleri uzun zamandır aşınmıştı.
Xie Lian şaşkındı, "Bunun için geri döneceğimi nereden biliyorsun?" dedi. Hua Cheng, "Gege hakkında ne bilmiyorum?" dedi ve gülümsedi.
Tam o sırada, kumarbazın ininin ön kapısının dışındaki siyahlar içerisindeki adam tekrar konuştu.
"Hayalet Şehir Lordu kesinlikle rehinimi isteyecektir. Dünyadaki bir numaralı kötü silah, lanetli bir bıçak!"
Hemen bir hayalet alay etti, "Ne hakkında blöf yapıyorsun? Dünyadaki bir numaralı lanetli bıçak, Şehir Lordumuzun pala'sı! Nasıl oldu da senin rehin oldu?"
Xie Lian gülmeli miydi yoksa ağlamalı mıydı bilemedi: Sizin derdiniz ne? "Lanetli Bıçak" kulağa harika bir ün gibi mi geliyor? Neden bunun için kavga ediyorsunuz?
Yine de, kişinin kötü niyetlerle geldiğini fark eden Xie Lian kapıdan dışarı baktı. Hua Cheng pek ilgilenmiş gibi görünmüyordu ve sadece elini tembelce salladı. Kumarbazın inindeki kız anladı, "O zaman yeminine bir bakalım."
Kapıda ayakta kalan siyahlar içindeki adam elini kaldırdı ve fırlattı. Siyah bir rüzgar, hayalet kalabalığının üzerinden geçti ve kumarbazın ininin duvarına çivilendi. O şey, çok sayıda mühürleme tılsımıyla sıkıca sarılmıştı ve hala çıplak gözle görülebilen düşmanca bir enerji sızıyordu.
Bu bir kılıçtı!
Hua Cheng gözlerini kıstı. Sadece indeki hayaletler, bölgeyi ürperten bir rüzgar esmiş gibi sessizleşmekle kalmadı, aynı zamanda Xie Lian da olduğu yerde dondu.
Siyahlar içerisindeki adam, "Yüce Kılıç Fangxin, Şehir Lordu Hua hiç duymuş mudur?" dedi.
Aynı anda, kılıcın üzerindeki mühürleme tılsımları kendiliğinden düştü ve kılıç tamamen ortaya çıktı!
Bu kılıç siyah yeşimden yapılmış gibi görünüyordu, karanlık ve korkutucuydu ve bir aynadan daha pürüzsüzdü; eğer birileri etrafta olsaydı, net bir görüntü yansırdı. Ancak kılıcın ortasından ince gümüş-beyaz bir iplik geçiyordu, sanki kalbiymiş gibi. Siyah giysilerin içerisindeki kişi, "Efsaneye göre, onlarca kraliyet mensubu kılıcının altında ölmüş. Ve iddiaya göre, daha da değerli olan kanla lekelenmişti." dedi.
Kraliyet kanından daha değerli olan kan, sadece tanrıların kanı olmaz mıydı?
Tüm hayaletler, kılıcın yaydığı uğursuz aura tarafından tam bir daire boyunca geri püskürtüldü, son derece huzursuzdu; ancak siyahlar içerisindeki adam onu ​​buraya kadar getirmişti ve bir dağ kadar sabit kalmıştı, kesinlikle sıradan biri değildi. "Hayalet Şehir Lordu'nun dünyanın dört bir yanından ünlü silahları toplamayı sevdiğini duydum ve özellikle bu Yüce Kılıç Fangxin'i yıllardır arıyordu. Bu söz bir bahis için yeterli mi?" dedi.
Hua Cheng'in bakışları ağır ve gülümsemesi aktifti ve "Ne bahis yapmak istiyorsun?" diye sordu.Siyahlar içerisindeki adam, "Hangisinin daha kötü bir aurası var, bu Yüce Kılıç Fangxin mi, yoksa senin şu E-ming'in mi?" dedi.
Hua Cheng tekrar sordu, "Nasıl bahis oynamak istiyorsun?"
Siyahlı adam, "Sen ve ben elimizdeki silahlarla birbirimize saldırıyoruz ve engellemiyoruz veya kaçmıyoruz. İlk kaybeden bahsi kaybediyor!" dedi.
Xie Lian her yönden çeşitli diş gıcırdatma sesleri duydu.Bir hayalet, "Bu kumar yöntemi zehirli değil mi? Sen beni kesersin, ben de seni keserim. Karşı tarafı ilk kesen daha kötü silaha sahip olur. Bunu mu demek istiyorsun?" dedi.
Bu oldukça şiddetli ve kaba bir hareketti. Kumarbazın inindeki kız, "Bunu iyi düşünsen iyi olur, sana saldıracak olan E-ming! Birkaç hamle bile dayanamayacaksın." dedi.
Siyahlı adam, "Önemli değil. Ben daha çok, Yüce Kılıç Fangxin Şehir Lordu Hua'nın kaç saldırısına dayanabileceğini merak ediyorum!" dedi.
Hayaletler bunu duyduklarında öfkelendiler ve birbiri ardına, "Neden biri senin saçma talebini kabul etsin ki?" diye bağırdılar. "Kesinlikle, seninle aynı fikirde olmayacağız!" Ama sadece Xie Lian, Hua Cheng'in gülümsemesine rağmen gözlerinde gülümseme olmadığını görebiliyordu.Görünüşe göre, Hua Cheng bu kılıcı almaya kararlıydı!
Xie Lian gizlice korkmaktan kendini alamadı: Kılıcın onu kesmesine gerçekten izin verecek miydi?
Hua Cheng güldü ve elini kaldırdı. Emri alan kumarbazın inindeki kız tatlı bir sesle, "Fangxin'i kazanmak için neden yüksek bahislerden korkulsun ki? Şehir Lordu ag…"
Bahsin kurulmak üzere olduğunu gören Xie Lian, bir anlık umutsuzlukla patladı, "Bir dakika!"
Hayaletlerin hepsi ona bakmak için döndü. Hua Cheng'in gözleri de dik otururken keskin bir şekilde odaklandı. Xie Lian yumruğunu kısaca sıktı, Fangxin'in yanına yürüdü ve siyahlar içerisinde ki adama, "Havanızı bozduğum için özür dilerim. Ama Şehir Lordu Hua'nın sizinle bahse gireceğini sanmıyorum." dedi.
Siyahlar içerisindeki adam, "Ah? Neden olmasın?" dedi.
Xie Lian gülümsedi, "Çünkü bu kesinlikle bir Yüce Kılıç Fangxin değil, sadece sıradan bir kılıç." dedi. Bir hayalet, "Gah! Bu Tao Ustası, lütfen sakin ol ve önce yakından bak. Bu kılıç hiç de sıradan değil; çok korkutucu!" dedi.
Ama Xie Lian, "Öyle mi?" dedi.Konuşurken uzanıp kılıcın kabzasını kavradı. Hayaletler dehşete kapılmıştı, "Rastgele dokunmayın, biri ölecek!"
Birçok hayalet gözlerini kapattı ve başlarını tuttu. Uzun bir süre sonra bile beklenen çığlığı duymadıklarını kim bilebilirdi ki. Gizlice tekrar gözlerini açtılar, sadece "Fangxin"in Xie Lian tarafından çıkarıldığını ve elinde tutulduğunu gördüler. Kılıcı tutan adam tamamen rahat görünüyordu.Hayaletler şaşkına dönmüştü.Bu nasıl mümkün olabilirdi? Az önce kılıç açıkça karanlık bir aurayla sarılmıştı, o kadar kötüydü ki çıplak gözle görülebiliyordu!
Xie Lian rahat bir şekilde, "Az önceki kötü aura sadece bir kamuflaj büyüsüydü." dedi.
Kumarbazın inindeki kız kuşkuluydu, "Ama bu kılıca yaklaştığımız anda, gerçekten aşırı bir ürperti hissederdik..." dedi.
"Hayalet Şehir tüm yıl boyunca güneş ışığı görmez ve gece çiyi çok soğuktur, bu yüzden elbette soğuktur. Sadece daha fazla giysi giy ve daha fazla sıcak su iç."
"..."
Xie Lian, "Neyse, bu kılıç gerçekten de nihai bir kötü silah değil. İnanmıyorsan, neden gelip kendin dokunmuyorsun?" dedi. Konuşurken elindeki uzun kılıcı uzattı. Hayaletler ilk başta ondan uzak durmaya çalıştılar, ancak cesur küçük bir hayalet bir parmağını uzattı ve kılıç bıçağına dokundu. Her şey yolunda mı?
Şimdi herkes daha da cesurlaştı ve uzun kılıcı etrafta gezdirmeye başladı, orasını burasına dokundu ve tamamen iyiydi!
Şüphelenen bazı hayaletler de vardı, "Az önce hiçbir şey yapmadın, değil mi?"
Hemen bir hayalet karşılık verdi, "Eğer bu kadar güçlü bir kötü kılıç olsaydı, göksel bir görevli bile itilirdi. Birisi sadece dokunarak kötü enerjiyi nasıl dağıtabilirdi? Tabii ki bu kişiye itaat etmeye istekli değilse, aksi takdirde bir Kamuflaj Büyüsü olmalı!"
Xie Lian hemen övdü onu, "Akıllı! Bu nedenle, bu kılıç Şehir Lordu Hua'nın E-ming'i hiç karşılaştırılamaz. Şehir Lordu Hua seninle nasıl bahse girecek?"
Hayaletler bunu duymaktan hoşlandılar, çünkü Şehir Lordunu öven herkes kendilerinden biriydi, bu yüzden ona uydular, "İyi söyledin!", "Doğru!" Xie Lian hızla her türden sefil hayalet ve canavar tarafından kuşatıldı. Bunu gören siyahlar içerisindeki adam gitmeye hazırlandı. Kumarbazın inindeki kız sordu, "Efendim, bu ne?"
Siyahlı adam, "Bu kılıcın Fangxin olmadığına karar verdiğinden, artık bahse girmeye gerek yok." dedi.
Hua Cheng sonunda gözlerini Xie Lian'dan yavaşça ayırdı, "Bunu kim söyledi?"
Siyahlı adam yürürken yarı yolda engellendi, "Şehir Lordu Hua, başka bir tavsiyen var mı?"
Hua Cheng hafifçe gülümsedi, "Bu kimin bölgesi?"
Siyahlı adam, "Senin." dedi.
Hua Cheng, "O zaman, bahse girelim ya da girmeyelim, elbette son söz bende." dedi.
Siyahlı adam, "Hayalet Şehir Lordu başka neye bahse girmek istiyor?" dedi.
"Pop" sesiyle Hua Cheng belindeki ince gümüş pala'yı kumar masasına bastırdı.
Pala'nın kabzası da ince bir gümüş zincirle süslenmişti ve ayrıca gümüş bir göz oyulmuştu. Göz kapalıydı ve huzur içinde uyuyor gibi görünüyordu, gümüş çizgi uzun ve baştan çıkarıcıydı, ürkütücü ve kötü bir aura yayıyordu. Xie Lian ona bakmaktan kendini alamadı ve kendi kendine, "Demek ki bu, bugünki üç alemdeki bir numaralı kötü silah, Lanetli Son, Uğursuz Bıçak, Felaketli E-ming Pala'sı?" diye düşündü.
Hua Cheng, ölçülü bir ses ile kelime kelime konuştu, "Bahse girerim, bir sonraki an, paramparça olacaksın."
Konuşmasını bitirir bitirmez, uyuyan gümüş göz açıldı ve şeytani vahşi kırmızı bir ışıkla parlayan yakut benzeri bir göz bebeği ortaya çıktı.
Siyahlı adam hızla geri sıçradı, ancak çok geçti. Yüksek bir ses duyuldu ve bir sonraki an, tüm vücudu parçalara ayrıldı! Parçalar karga tüyleri gibi etrafta döndü. Hua Cheng hareket bile etmedi. Sadece elini gelişigüzel salladı, omzuna düşmek üzere olan titreyen bir karga tüyünü reddetti.Kıyamet Kılıcı Eming kınından bile çıkarılmamıştı, sadece gözünü açtı ve Hua Cheng'in dediği gibi, siyahlı adam paramparça oldu!Kumarbazın inindeki kız, "Bu kişi rehin değeri hakkında yalan söyledi, Kumarbazın İni'nin sıkı kurallarını ihlal etti. Şehir Lordu onu çoktan cezalandırdı. Lütfen aldırmayın ve eğlenmeye devam edin!" diye duyurdu.
Xie Lian havadan bir parça yakaladı ve incelerken aniden bir el omzuna konuldu ve arkasından bir ses duyuldu, "Majesteleri, tılsımı geri aldınız mı?"
Shi Qingxuan bir ara onun yanına sıkışmıştı. Xie Lian, "Lord Rüzgar Ustası, neden içeri girdiniz? İkinize dışarıda beklemenizi söylemedim mi?" dedi.
Yine de Shi Qingxuan, "Bir süre önce geldik! Uzun bir süre sonra dışarı çıkmadınız, bu yüzden içeri girip bir bakmak zorundaydık." dedi.
Bunu duyunca Xie Lian'ın kalbi bir an durakladı, "Bir süre önce geldiniz mi? Qianqiu da mı geldi?"
"Evet, tam orada değil mi?"
Gerçekten de Lang Qianqiu çok uzakta durmuş, elindeki Fangxin'e son derece garip bir ifadeyle bakıyordu. Xie Lian bir yana dönüp fısıldadı, "Ne zaman geldin?"
Shi Qingxuan, "Kılıcı çektiğinizde biz buradaydık. Majesteleri, bu etkileyiciydi! Bunu söylemeseydiniz, ben bile kötü auranın bir Kamuflaj Büyüsü olduğunu fark edemezdim." dedi.
Xie Lian, Fangxin'i tutuyordu ve nereye koyacağını bilmiyordu, ancak aniden eli hafifledi, bir kumarbaz ininin kızının ağır uzun kılıcı iki eliyle ondan aldığı ve gülümsedi, "Bu kılıç artık Şehir Lordumuzun ganimeti. Teşekkür ederim, Tao Ustası."
Hayaletler az önceki kargaşayı pek düşünmediler. Hayalet Şehir'de her gün sorun arayan birine yabancı değillerdi ve oynamaya ve eğlenmeye geri döndüler. Üçü aceleyle bir köşeye saklandı ve Xie Lian hiçbir şey olmamış gibi tılsımı Lang Qianqiu'ya uzattı. Shi Qingxuan, "Majesteleri, Hayalet Kumarbazın İni, gece gündüz insanlarla ve hayaletlerle dolu, nasıl detaylı bir şekilde araştırabiliriz?" dedi.
Xie Lian, "Zor değil. Herkesin dikkatini çekeceğim ve sen de araştırmak için fırsatı değerlendirebilirsin." dedi.
Shi Qingxuan, "Dikkatleri nasıl çekeceksin?" dedi.Xie Lian, Hua Cheng'e doğru döndü. O çenesini elinde tutarak ona yavaşça bakıyordu, uzun zamandır bekliyor gibiydi, bu yüzden onun baktığını görür görmez sırıtarak, "Bu gege, başka bir şey var mı?" dedi.
Xie Lian, "Evet. Şehir Lorduna sormaya cesaret ediyorum, bana başka bir bahis teklif eder misin?" dedi.
Shi Qingxuan şok olmuştu, "Bu senin aklına gelen fikir mi?" dedi. Xie Lian, "İyi bir fikir değil mi?" dedi.
Shi Qingxuan ona baş parmağını kaldırdı, "Harika. Hua Cheng bahis oynamaya başladığında başka şeylere dikkat etmeye kimin vakti var? Ancak siz gerçekten cesur bir savaşçısınız, Majesteleri, pantolonunuzu kaybetmekten korkmuyor musunuz?”
Xie Lian bu sefer oldukça emindi, “Mutlaka değil.” dedi. Kumarbazın inindeki kız sordu, “Bu Tao Ustası Şehir Lordumuzla neye bahse girmek istiyor? Altın ve gümüş mü, yoksa yüz yıllık ruhsal enerji mi? On kez iyi şans mı, yoksa bir parça kutsanmış toprak mı?”
Xie Lian, “Gerekli değil. Dünyada arzuladığım hiçbir şey yok. Sadece Şehir Lordu Hua’dan bir gece bana eşlik etmesini istiyorum.” dedi.
Bu ifade ağzından çıktığında, Hua Cheng bir anlığına şaşkına dönmüş gibi göründü, sonra gözlerini kırpıştırdı.Sadece o değil, kumarbazın inindeki tüm kişiler dondu. Kumarbazın inindeki kızların hepsi bile afallamıştı, neredeyse hep birlikte dizlerinin üzerine düşeceklerdi.Uzun bir süre sonra, bir hayalet sonunda mırıldandı, "Ne hakkında konuştuğunu biliyor mu acaba... Bu çok cüretkarca değil mi, aman Tanrım!"
Ve Hua Cheng sonunda kahkahalarla gülmeye başladı.Güldüğünde, etrafındaki kızlar da titreyen çiçek dalları gibi kahkahalarla sarsıldılar. Xie Lian o tuhaf bakışların denizinde boğuluyormuş gibi hissetti ve sonunda başlangıçtaki mükemmel dürüst niyetinin çarpıtılmış gibi göründüğünü fark etti. Aceleyle açıkladı, "Bekle! Niyetim sadece Şehir Lordu Hua'nın ev sahibim olması ve bana Hayalet Şehri'ni gezdirmesi. Uygunsuz hiçbir şey istemeyeceğim... cidden hayır!"
Ama bu noktada neden birileri onu dinliyordu ki? Shi Qingxuan bir eliyle yüzünü kapattı ve diğer eliyle omzunu sıvazladı, "Açıklamayı bıraksan iyi olur. Ne kadar çok çizersen yaparsan, o kadar karanlık olur!"
Xie Lian yüzünü kapatıp kapatmaması gerektiğini bilmiyordu. Az önce sonunda toparladığı özgüven paramparça olmak üzereydi, "Ciddi anlamda başka bir niyetim yok..."
Shi Qingxuan, "Biliyorum. Ama kulağa gerçekten de öyle geliyor…” dedi. Orada, Hua Cheng sonunda gülmeyi bırakmayı başardı, kollarını kavuşturdu ve başını salladı, “Tamam.” dedi. Kumarbazın ininde, Hua Cheng kabul ettikten sonra hızla tekrar sessizlik oldu. Hua Cheng örgüsünün ucundaki kırmızı mercan boncuğa dokundu, “Ancak, bu gege’nin istediği şey oldukça önemli, benim için de ilk. Buna göre, sunduğun söz sıradan olamaz.” dedi. Xie Lian rahat bir nefes aldı ve gözlerini nazikçe indirip ona bakmak istemesinin gerçekten sevimli olduğunu düşündü, sonuçta hala gençti. Hafifçe gülümsedi, “Elbette sıradan olamaz.”
Hua Cheng, “Ama, sana hatırlatmam gereken küçük bir sorun var, gege’nin, yani sana dair son sahip olduğu şeyi dün kaybettim.” dedi.
Hua Cheng tarafından yenen buharda pişirilmiş bir çöreğin yarısıydı.Xie Lian utandı, “Doğru. Bir dakika bekle lütfen, tekrar bakacağım."Ama ne bulabilirdi ki? Ciddi bir şekilde sıkıntı çektiğini gören bir hayalet, "Tao Ustası, eğer gerçekten hiçbir şeyin yoksa, kıyafetlerini bahse girebilirsin. Bir oyunu kaybettiğinde bir tanesini çıkar, bu yeterli olmaz mı?" dedi.
Her tarafta kükreme vardı, ama Hua Cheng kaşlarını çattı ve yumuşak bir şekilde azarladı, "Çeneni kapa!"
Neden aniden öfkelendiğini bilmeden, hayaletler hemen sustular ve artık sataşmaya cesaret edemediler. Aniden, keskin bakışlı bir kız sordu, "Tao Ustası, boynunda ne takıyorsun?"
Xie Lian dokundu ve ince bir gümüş zincir buldu, "Bu mu?"
Gümüş zincirin dibinde bir yüzük asılıydı; Xie Lian onu çektiğinde, kumarbazın inindeki kadın hayaletler topluca nefeslerini tuttular.
Kristal berraklığındaki parlaklık herkesin gözlerini büyülemiş gibiydi. İyi bilgilendirilmiş kumarbazın inindeki krupiye kızları bile, "İnanılmaz bir hazine gibi görünüyor." diye haykırdı.
Bu, Hua Cheng'in ona bıraktığı yüzüktü. Xie Lian hediye edene baktı ve Hua Cheng de belirsiz bir gülümsemeyle ona bakıyor, telaşsızca konuşuyordu, "Ne dersin? Bu gege, yüzüğü bahse girmek ve benimle hesaplaşmak ister misin?”
Xie Lian bir an düşündü, ama sonra yüzüğü tekrar kıyafetlerinin içine koydu, “Hayır, yapamam.” dedi.
Hua Cheng kaşlarını kaldırdı, “Ah? Neden olmasın?” dedi. Xie Lian, “Bu eşya çok değerli ve hafife alınamaz.” dedi.
Hua Cheng, “Sana verildiyse senindir, neden hafife alamıyorsun?” dedi.Xie Lian içtenlikle, “Bu daha da imkansız. Ya bu tür bir hediyeyi kabul etmem ya da kabul edersem, elbette duyguya layık olmak için onu saklamam gerekir. Bunu nasıl bir bahis sözü olarak kullanabilir ve kibirli bir şekilde israf edebilirim?” dedi.
Bunu duyan Hua Cheng başını eğdi ve gülümsedi.
Hayaletler de onu anladıklarını ifade ettiler, "Sonuçta, bu çok büyük bir hazine." Fakat hayaletler eklediler, "Bu işe yaramaz, şu işe yaramaz, o zaman geriye ne kaldı?"
Zaten her yerini elleyen Xie Lian çaresizce, "Görünüşe göre... Geriye sadece ben kaldım." dedi.
Hua Cheng başını kaldırdı, "Tamam." dedi. Xie Lian gözlerini kırpıştırdı, "Ne?"
Hua Cheng kollarını kavuşturdu, ona dik dik baktı ve tekrarladı, "Sen."
Bahse girerim.
Hayaletler hemen ellerini çırptılar, "Harika, harika, harika, bahse gireriz! Kaybedersen, kendini sat ve buraya gelip çamaşırları yıka, yatağı düzelt ve Şehir Lordu için çay ve su servisi yap!"
Shi Qingxuan dehşete kapıldı ve fısıldadı, "Majesteleri! Buna katılma, bu bahsi kazanma şansın yok!" dedi. Ama Xie Lian çoktan, "Tamam, bahse girerim!" demişti.
Shi Qingxuan'ın yüzü neredeyse maviye döndü. Xie Lian fısıldadı, "Sorun değil, bu sefer ille de kaybetmeyeceğim. Bunu bana bırak; acele et ve araştırmaya git, sonra benimle buluşmanın bir yolunu bulabilirsin."
Bunun önceden belli bir sonuç olduğunu gören Shi Qingxuan üzgün ve ciddi bir yüzle, "O zaman... Majesteleri, lütfen kendinize iyi bakın! Endişelenmeyin, kardeşim çok zengin. Eğer bir şekilde kendinizi kaybederseniz, ondan para isteyeceğim ve sizi kesinlikle kurtarabilirim!" dedi. Bunun üzerine o Lang Qianqiu'yu yakaladı ve hayaletlerin dikkati dağılmışken sağa sola eğilip gözden kayboldu.
Xie Lian hafifçe nefes verdi, "Ancak, bahis yöntemine ve kurallarına ben karar verebilir miyim?"
Hua Cheng, adil, dürüst, cana yakın ve saygın bir ev sahibi gibi görünerek Xie Lian'ın karşısına oturmuştu bile, "Lütfen! Nasıl bahis oynamak istersin?"
Xie Lian eteğini sallayarak oturdu, "Gizli nesneleri tahmin et. Kulağa nasıl geliyor?"Hua Cheng iki kez el çırptı ve bir kız çok zarif bir şekilde parlak siyah bir kumar kupasını getirdi. Xie Lian başını salladı, "Şehir Lordunuz lütfen içine bir şey koymama yardım edebilir mi?"
Hua Cheng gülümsedi, "Yeterince kolay, sadece Tao Ustası'nı bekliyorum."Xie Lian avucunu kumar kupasına koydu, "Şehir Lordunuz bana beş soru sorabilir."Hua Cheng, "Beş turdan üç galibiyet mi?" diye sordu.
Xie Lian, "Beş turdan üç galibiyet. Sen sor, ben cevaplayayım. Cevap doğruysa ben kazanırım; doğru değilse sen kazanırsın. Kumar kupasını açıp bakamam dışında test yöntemlerimde hiçbir kısıtlama olmamalı. Ancak beş soru arasında ölü veya diri, kare veya daire, kırmızı veya beyaz ve parlak veya karanlık olmak üzere dört soru olmalı. Son soru Şehir Lordluğuna kalmış. Kulağa nasıl geliyor?" dedi.
Hua Cheng gülümsedi, "Hepsi dahil, ölümde bile pişmanlık yok. Sadece bana gel, gege."
Bu noktada, kumarbazın ininde daha da fazla insan ve hayalet toplanmıştı. Başlangıçta binden fazla insanı alabilecek kadar geniş olan salon, taşan bir baraj gibi belirsiz bir şekilde çökmek üzereydi. Kumarbazın ininin ön kapıları bile kat kat yığılmıştı, kalabalık öncekinden üç ila beş kat daha yoğundu. Birçok uzun hayalet boynu havaya uzanıyordu ve birçok hayalet kafası etrafta uçuşuyordu. Ön sıralarda duranlar, içeri giremeyen arkadaşların gözlerini tutmaya yardımcı oldular, ancak kimse herhangi bir kargaşaya neden olmadı.
Xie Lian bir elini kumar kupasına bastırdı ve dikkatle baktı. Doğal olarak, dışarıda olup bitenlere dikkat etmedi; bu yüzden, Hayalet Kumarbazlar İni'nde başlamak üzere olan oyunun Cennetin Üst Avlusu'na ulaştığını bilmiyordu.Bu sırada Cennetin Üst Avlusu'nda küçük bir ziyafet vardı. Büyük ve küçük birçok yetkili oradaydı. Yemek yerken ve içerken, Ling Wen aniden, "Herkes, lütfen gümüş aynaya bir bakın," dedi.
Ziyafet salonunu süsleyen birkaç sırlı gümüş ayna, ziyafet durgunlaştığında eğlenmek için dış dünyaya bakmak için tasarlanmıştı. Pei Ming, "Görülecek ilginç bir şey var mı?" diye sordu.
Sırlı gümüş aynada, göz kamaştırıcı derecede parlak kırmızı renkte büyük bir şerit ve karanlık bir insan ve hayalet kalabalığı gördüler. Tanrılar etrafına toplandı, "Bu ne? Bu... Hayalet Kumarbazın İni!"
Gerçekten de. Ve Hua Cheng'in tam olarak neye benzediğini bilmeseler de ve masanın başındaki kırmızı giysili adamın figürünü net göremeseler de, herkes anlaşılmaz bir şekilde ikna olmuştu - şüphesiz, bu Çiçeğe Uzanan Kan Yağmuruydu! Böylece herkes bir anda etrafına toplandı, "Bu ayna görüntüleri daha yakına çekebilir mi? O kadar uzakta ki Hua Cheng'i göremiyorum!"
"Biriyle kumar mı oynuyor? Hani o hiçbir zaman bahislere girmezdi?"
"Çiçeğe Uzanan Kan Yağmurunun alışkanlıkları hakkında neden bu kadar çok şey biliyorsun..."
Mu Qing ziyafet salonuna girer girmez gördüğü canlı atmosfer böyleydi. Kaşlarını çatarak, "Neler oluyor? Hayalet Şehir'de dışarıdan gelenlerin içeriyi gözetlemesini yasaklayan kısıtlamalar yok mu?" dedi. Ling Wen, "Ben de nedenini bilmiyorum ama az önce aniden görebildik. İzlemek ister misin?" dedi.
Tüm göksel görevliler, "Evet! Durun bakalım, Çiçeğe Uzanan Kan Yağmurunun karşısında kim var, onunla bahse giren?" dediler.
Gümüş aynanın konumu biraz talihsizdi. Bu köşeden, sadece beyazlar içinde, dik oturan, bir eli arkasında ve diğer eliyle siyah kumar kupasına bastırılmış, parmakları ve bileği tamamen beyaz bir adam görülebiliyordu. "Şehir Lordu, lütfen oyunu başlatabilir misiniz?" dedi.Feng Xin ve Mu Qing, "Majesteleri Veliaht Prens!" diye bağırdılar.
Mu Qing, herhangi birinin öfkesini hiç umursamadan, yolunda olan tüm göksel yetkilileri bir kenara itti ve gümüş aynanın önünde durdu. "Neden Hayalet Kumarbazlar İni'ne gitti? Hua Cheng ile bahis mi oynuyor? Deli mi? Doğru hatırlıyorsam, Hua Cheng'in hiç kaybettiğini duymadım!"
Yine de Ling Wen, "Yanlış hatırladın. Hua Cheng dün bir oyun kaybetmiş gibi görünüyor." dedi."Ne? Bu iblis kral mı kaybetti? İmkansız! Nasıl kaybetti? Kime kaybetti?"
Arkasından çok fazla ses geliyordu. Ling Wen şaşkınlıkla arkasına baktı. "Neden bu kadar çok insan var? Neden hepiniz buradasınız?"
Hayalet Kumarbazlar İni'nde, Hua Cheng gülümsedi, "İstediğin gibi."
Ayağa kalktı, masanın başından kalktı, yavaşça Xie Lian'a doğru yürüdü ve ilk soruyu sordu, "Gege'ye sorabilir miyim, kupadaki şey ölü mü diri mi?"
Göksel görevliler "gege" kelimesini duyduklarında hepsi dehşete kapıldı, "Ne? Hua Cheng ona az önce ne dedi? Tekrar söylesin?"
Feng Xin daha fazla dayanamadı, "Oyuna dikkat edemiyor musun? Kaybederse ne olacağını bile bilmiyoruz!"
Hayalet Kumarbazlar İni'nde, Xie Lian bir tılsım çıkardı ve kumar kupasının yanına uzattı. Vooş! , tılsım yanmadan tutuştu. Xie Lian hafif bir gülümsemeyle, "Şehir Lorduna cevap veriyorum - bu şey öldü." dedi.
Hua Cheng de hafifçe gülümsedi, "Gege bu turu kazandı."
Kumarbazın inindeki kız öne çıktı ve tahta kupayı açtı. Parıldayan floresanlı gümüş bir kelebek kupadan uçtu, Xie Lian'ın etrafında iki kez kanat çırptıktan sonra Hua Cheng'in omzuna geri kondu.
Göksel yetkililer şaşkına döndü, "Nasıl kazandı?"
Gürültülü kalabalığın arasından sadece Ling Wen oyunun kurallarını anlayabildi. Birkaç açıklamadan sonra, "Majesteleri kuralları çok akıllıca kurmuştu. Tılsım, ölü bir ruhun yin enerjisiyle karşılaştığında yanan bir Yin-Yakma Tılsımıydı. Kararını buna dayanarak verdi ve doğru bir şekilde söyledi."
Herkes önce bununla başa çıkmanın böyle bir yolu olduğuna hayret etti ve sonra "Peki ya Hua Cheng kumar kupasına bir taş koyarsa?" diye merak etti. Ölü bir şey olarak da düşünülebilir ve Yin-Yakma Tılsımı onun üzerinde işe yaramaz."
Ling Wen, "Cennet ve Hayalet alemlerinde 'ölü veya diri' terimi her geçtiğinde, doğal olarak canlı varlıkların yaşamı veya ölümü anlamına gelir. Burada bir şey denemek sadece akıllı olmaya çalışmaktır. Muhtemelen, Çiçeğe Uzanan Kan Yağmurunun böyle kelime oyunları oynamaya tenezzül etmezdi." dedi.Orada, Xie Lian, "İkinci tur, lütfen." dedi.
Kumar kupası tekrar kapatıldı ve Hua Cheng'in sol elinin bir dokunuşuyla, herkes içine yeni bir şey yerleştirildiğini biliyordu. İkinci soruda, Hua Cheng, "Gege'ye sormaya cesaret ediyorum, kupadaki şey beyaz mı yoksa kırmızı mı?" dedi.
Renkleri kontrol edebilecek bir tılsım olabilir miydi?
Aslında hayır. Ama Xie Lian sakinliğini korudu, gülümsemesi değişmedi, sadece kumar kupasındaki eli biraz daha sert bastırdı. Bir süre sonra, "Şehir Lorduna cevap veriyorum - bu şey kırmızı." dedi.
Sözcükler düşer düşmez, kumarbazın inindeki hayaletler ve aynanın önündeki göksel görevliler tuhaf bir sahneye tanık oldular: Xie Lian'ın avucunun altındaki kumar kupası hafifçe titredi ve alttaki çatlaklardan beyaz duman izleri çıktı. Yakınlarda bulunan küçük hayaletler istemsizce geri çekildiler.
Hua Cheng bir an ona baktı, kıkırdadı ve "Gege harika. Bu turu yine kazandın." dedi.
Xie Lian ancak o zaman elini bıraktı ve ona başını salladı, "Teşekkür ederim."
Göksel bir görevli şaşkına döndü, "Bu nasıl sayılır?"
Az önceki titreşimin ne olduğunu merak eden birkaç cesur ve vahşi hayalet, kumar kupasına dokunmak için yukarı doğru süzüldü. Ellerini dokundukları anda geri çektiklerini, dehşete düştüklerini kim bilebilirdi ki, "Kupa neden bu kadar sıcak? Beni hayata döndürdü!"
Mu Qing homurdandı, "Avucunun gücünü kupanın içindeki nesneyi ısıtmak için kullandı ve aşırı sıcak olduğunda, içinde ne olursa olsun, kırmızı yanıyordu... Kırmızı cevap vermek elbette asla yanlış olmazdı."
Gerçekten de, kumarbazın inindeki kız geldi ve kupayı açtı. İçeriği gördükten sonra, hayaletler "Oh! Oh!" diye haykırdı. Kupanın içinde, kavurucu beyaz buhar izleri yayan parlak kırmızı bir yaprak vardı. Bunun başlangıçta gümüş bir yaprak olduğu anlaşılıyordu.
Bir göksel görevli, "Ama ya içinde beyaz bir kağıt parçası olsaydı? Bu tür şeyler ısıya dayanamaz, bu yüzden doğal olarak kırmızıya dönemez." dedi.
Fakat Mu Qing, "Beyaz kağıt gibi ince bir nesne olsaydı daha da kolay olurdu. O zaman avucunun kuvvetiyle küle dönerdi; içinde hiçbir şey kalmadığı için bu oyun kesinlikle sayılmazdı." dedi.
Bu sırada, Xie Lian'ın arkasından yürüyen Hua Cheng, üçüncü soruyu sordu, "Gege'ye sormaya cesaret ediyorum, kupadaki şey yuvarlak mı yoksa kare mi?"Xie Lian, "Şehir Lordu'na cevap veriyorum - bu şey yuvarlak." dedi.
Kumar kupasını avucunun altında tekrar titreşmeye başladı ve sert bir nesnenin içinde çılgınca savruluyormuş gibi gümleme sesleri duyuldu, ses o kadar yoğundu ki, sakinliği korumayı zorlaştırıyordu. Herkes bu sefer anladı, "Avucunun kuvvetini kullanarak kupadaki havayı titreştiriyor ve içindeki nesnenin hızla dönmesine neden oluyor. Yuvarlak olmasa bile yuvarlak bir şekle gelebilir!"
Feng Xin mutlu görünüyordu, "Beşte üç galibiyet. Bu turu kazandığı sürece güvende!" dedi. Beklenmedik bir şekilde, belinde hafif bir bükülmeyle, Hua Cheng de sol elini tahta kupaya koydu, "Oh? Gerçekten mi? Bu gege emin mi?"
İkisinin de elleri kupalara bastırılmıştı, gözleri kilitlenmişti. Xie Lian, "Eminim." dedi.
Avucunun altındaki titreşim daha şiddetli hale geldi, ancak çarpışan sesler zayıfladı. Mu Qing, "Bu sefer işe yaramayacağından korkuyorum. Hua Cheng ne yaptığını biliyor. Şimdi tahta kupada boğuşan ve çarpışan iki avuç içi kuvveti var, birbirlerini iptal ediyorlar. Kupanın içindeki şey kesinlikle yuvarlak bir şekle gelmeyecek. Dövüş devam ederse, er ya da geç kupa kırılacak.
"Gerçekten de, birkaç dakika sonra, Xie Lian önce elini bıraktı, "Bu turu kaybettim." dedi. Hua Cheng de elini bıraktı, "Teşekkür ederim, gege." dedi. Kumarbazın inindeki kız kupayı açmak için öne çıktı. İçerisinde iki zar vardı, ancak zar oldukları neredeyse anlaşılmıyordu çünkü avuç içi kuvvetleri tarafından orijinal şekillerinden çıkarılmışlardı. Buna rağmen, köşeleri ve kenarları olmasına rağmen, hala kare olarak kabul ediliyorlardı.
Zaferin bu kadar yakın olduğunu gören seyirciler pişman olmaktan kendilerini alamadılar, ancak bir sonraki tur için daha da endişeli ve istekliydiler. Artık herkes bu oyunun şansla ilgili olmadığını, iki tarafın gizli savaşları olduğunu görebiliyordu!
Dördüncü soru için Hua Cheng sakin bir şekilde konuştu, "Gege'ye sormaya cesaret ediyorum, kupadaki şey parlak mı yoksa karanlık mı?"
Xie Lian tahta kupanın yanında parmaklarını şıklattı, "Şehir Lordu'na cevap veriyorum - bu şey parlak."
Bu soru en kolayıydı! İçinde ne olursa olsun, Xie Lian'ın sadece bir avuç içi alevi yakması, içindeki şeyi aydınlatması gerekiyordu, o zaman parlak olacağı garanti olurdu, değil mi? Dört turdan üç galibiyet, kesin bir galibiyet. Şaşırtıcı bir şekilde, Hua Cheng gülümsedi, "Gege, bu turu yine kaybettin."
Xie Lian hafifçe kaşlarını çattı, "Kaybettim mi?" dedi. Hua Cheng'in alevini söndürdüğünü hissetmemişti, öyleyse nasıl kaybettiğini söyleyebilirdi?
Kumarbazın inindeki kız kupayı açmak için öne çıktı ve içindeki nesnenin küçük bir lamba olduğunu gördü. Küçük bir mum alevi lambanın üzerinde dans ediyordu, birkaç dakika önce Xie Lian'ın büyüsüyle yakılmıştı. Xie Lian şaşkına dönmüştü, "Mum alevi parlak, Şehir Lordu neden az önce kaybettiğime karar verdi?"
Hua Cheng de parmaklarını şıklattı. Ancak, ondan gelen bu net tıklamadan sonra, yanan tek bir mum değildi.
Birbiri ardına, ağaç zemin lambaları ışık vermek için koştu ve dışarı yayıldı. Bir anda, tüm Hayalet Kumarbazın İni ve tüm Hayalet Şehir gündüz kadar parlak oldu, tüm gece gökyüzünü aydınlattı. Dışarıdan gelen ünlem dalgaları onu daha da canlı hale getirdi. Derin bir uykuda olan canavarlar ve hayaletler sonunda sıra dışı olayları kontrol etmek için dışarı çıkmaktan kendilerini alamadılar herhalde.
Gökyüzüne kadar uzanan parlak yanan ışıkların önünde, kumar kupasındaki küçük mum alevi gerçekten "parlak" olarak sayılamazdı. Hua Cheng ona sırıtarak baktı, "Gege, bu tur senin kaybın sayılır, kabul ediyor musun?" dedi. Xie Lian etrafı taradı, bakışlarını yavaşça geri çekti ve gülümsedi, "Binlerce ışıkla aydınlatılan manzara çok güzel. Lian tüm kalbiyle kabul ediyor." dedi. Hafifçe kısılmış gözlerle, Hua Cheng elini uzattı ve küçük lambanın üzerine dokundu, Xie Lian'ın yaktığı küçük mum alevini parmak uçlarında tuttu, avucuna aldı ve gülümsedi, "Beşinci soru."
Dört turdan sonra her iki taraf da eşitti, bu yüzden son tur anahtardı!
Hua Cheng'in istediği gibi seçebileceği son soru. Xie Lian'ın acı mı yoksa tatlı mı bir soru seçeceğine karar vermesi zor olacaktı. Bu nedenle, kumarbazın ininde ve gümüş aynanın önünde, herkes nefesini tuttu ve dikkatini odakladı ve Hua Cheng'in yavaşça "Gege'ye sormaya cesaret ediyorum, kupadaki şey ölü mü yoksa diri mi?" diye sorduğunu duydular.
Xie Lian şaşırdı ve "Bu soru bir süre önce sorulmadı mı?" diye düşündü. Tılsımı tekrar test etmek için kullandığı sürece, kesinlikle kazanamaz mıydı?
Başka bir Yin-Yakma Tılsımı çıkardı ve kumar kupasına uzattı. Bir an sonra başını kaldırdı ve Hua Cheng'e baktı, uzun bir gecikmeden sonra karar vermekte tereddüt ediyordu.
Diğerleri, onun hareket etmediğini gördüklerinde endişelendiler. Yin-Yakma Tılsımı değişmeden kaldı, bu da onun yaşayan bir yaratık olduğunu gösteriyordu. Ama neden henüz cevabı vermemişti? Belki bir tuzak hissetmişti? Ne tür bir tuzak olabilirdi?
İkisi de binlerce parlak ışıkla çevrili bir şekilde birbirlerine baktılar. Hua Cheng'in gülümsemesi kötü titreşimler yayıyordu ve sordu, "Sorun ne? Gege, neden cevabı söylemiyorsun?"
Xie Lian sonunda "Şehir Lorduna cevap veriyorum - bu şey öldü." demeden önce epey bir zaman geçmişti.Savaşı izleyen herkes şaşkına dönmüştü, "Neden ölü diye cevap versin?"
Birisi ona nazikçe hatırlattı, "Bu bir dil sürçmesi miydi? Yin-Yakma Tılsımı yanmadı, bu da kupada ölü bir ruh olmadığı, içindeki şeyin canlı olduğu anlamına geliyor!"
Hua Cheng'in gülümsemesi derinleşti, "Gege, pişmanlık yok mu?"
Xie Lian yavaşça başını salladı, "Pişmanlık yok." dedi. Cevabı aldıktan sonra Hua Cheng hafifçe kıkırdadı ve tek eliyle kumar kupasını açtı.
İçeride olan şey gerçekten "canlıydı" - tam çiçek açmış, zengin kırmızı çiçeklerden oluşan bir dal.
Herkes başlangıçta işlerin sonunda düzeleceği fikrini hala taşıyordu, ancak şimdi hepsi hayıflanıyordu, "Gerçekten yanlış yaptı!"
Kaybetmesine rağmen, Xie Lian pişmanlık göstermedi; bunun yerine gülümsedi, "Çiçeklerin altında ölürken, kalbim hala tatlı."
Cennetin Üst Mahkemesi'nde, gümüş aynanın önündeki göksel yetkililer aşırı derecede hayal kırıklığına uğramıştı, "Nasıl oldu da kaybetti? Açıkça kazanıyordu!"
Göğüslerini yumruklayıp ayaklarını yere vururken, gümüş aynadaki görüntüler aniden kayboldu. Hemen hüzünlü haykırışlar yükseldi, "Daha izlemeyi bitirmedim, kapatmayın!"
Yine de, Hayalet Şehir'deki kısıtlamalar onu törensizce tekrar kapattı.
Hayalet Kumarbazlar İni'nin içinde, Hua Cheng kollarını kavuşturdu, "Bu gege, beş turdan üç galibiyet, ben kazandım."Xie Lian, "Doğru." dedi.
Hua Cheng, "Yani, gege'den benimle gelmesini rica etmem gerekiyor." dedi.
Kalabalığın arasından siyahlı bir adam çıktı. Siyahlı adam, çaresiz, alaycı bir gülümseme gibi ilginç bir ifadeye sahip bir hayalet maskesi takıyordu. Hayaletler, "Azalan Ay Habercisi burada!" dediler.
Hayalet haberci, Xie Lian'ı görür görmez eğildi, "Asil Kişi lütfen benimle gelir mi?"
Xie Lian başını salladı, birkaç adım attı, sonra tekrar Hua Cheng'e baktı ve "Gitmiyor musun?" diye sordu.Bunu pat diye söyledi ve yanındaki kadın hayaletler kıkırdadı. Ancak o zaman Xie Lian, bu sözlerin anlaşılmaz bir şekilde Hua Cheng'den bir an bile ayrı kalamayacağını, aşırı sabırsız olduğunu ve sadece kendini yere vurabilmeyi dilediğini fark etti. Hua Cheng gülümsedi, "Gege lütfen Cennet Köşkünde biraz bekleyebilir mi? Yakında orada olacağım."
Xie Lian gerçekten daha fazla kalamazdı. Başını örterek, ayrılmış yolda hayalet haberciyi takip etti ve kaçtı. Artık hiçbir hayalet onu rahatsız etmeye cesaret edemiyordu, ancak gözleri bakır çanlar gibi dışarı fırlamıştı.
Cennet Köşkü mü? Orası Şehir Lordunun kendi sıcak yuvasıydı ve oraya daha önce kimseyi davet etmemişti!
Hareketli Hayalet Şehir merkezinden ayrıldıktan sonra, Xie Lian yürürken Azalan Ay Habercisinin her an karanlığın içinde kaybolacağı hissine kapılmaktan kurtulamadı, bu yüzden onu daha da yakından takip etmek için bilinçli bir çaba gösterdi. Hayalet habercinin bileğine yanlışlıkla baktığında, aniden bu adamın bileğinde siyah bir lanet çemberi olduğunu fark etti.
Bundan daha iyi tanıyamayacağı bir şeydi.
Lanetli Bir Zincir!
Bu bir göksel görevli miydi?
Birdenbire hayalet habercinin, "Majesteleri, biz buradayız." dediğini duydu.
Yukarı baktığında, Xie Lian ancak o zaman hayalet habercinin gerçekten kaybolduğunu, varlığının şok edici derecede zayıf olduğunu fark etti. Bu sırada kendini bir gölün önünde buldu. Yüzeyde çok sayıda titrek hayalet ateşi parıldıyordu, suyun yanında ise muhteşem, uzun, kırmızı bir bina duruyordu, muhteşem ve büyüleyiciydi ve hatta binadaki harflerin "Cennet Köşkü" bile şeytani bir aura yayıyordu.
15 notes · View notes
kirlisiyah · 15 days ago
Text
Sanki üzerimde hafiflik ve ağırlık karışımı bir his var. Hem çok hafif hem çok ağır hissediyorum! Bu hissin adını ne koyarsınız bilmiyorum ama bi hiçliğe atıyor beni.
10 notes · View notes
vazgectimwagnerden · 7 months ago
Text
Tumblr media
"godzilla minus one"ı izledim. sanırım baştan sonra izlediğim ilk godzilla filmi. telefonda e. -bu da nereden çıktı? dediğinde şöyle dedim -sıcak yüzünden hiçbir şeye odaklanamayacak haldeydim ve hafif bir şeyler izlemek istiyordum.
(hafiflik mi. olaylar böyle gelişmedi.)
ilkin şu muhteşem müzik:
1954 tarihli ilk godzilla filminde canavarın sahneye çıkışını muştulayan bu müzik akira ifukube tarafından bestelenmiş. yıllar boyu sanırım tüm godzilla filmlerinde tema tekrar etmiş. bir leitmotif. youtube'da video altındaki japonca yazıları çevirdiğimde hep şöyle şeylerle karşılaşıyorum 68 yaşındayım.. 72 yaşındayım.. bu müziği her duyduğumda gözlerim yaşarıyor, tüylerim diken diken oluyor.
müzik diyorum, gerçekten çok güzel. 'slav marşı' gibi. ya da alien covenant'ta david'in kapıyı açıp, geminin bilgisayarına benim için-richard wagner, das rheingold- "tanrıların valhalla'ya girişi" bölümünü çal demesi gibi bir an.
godzilla, şu kuyruğuyla şehirleri yıkan, ağzından ateş çıkaran canavar değil mi- diye soruyor e. godzilla filmleriyle duygulanıyor muymuş japonlar?
evet diyorum, bir dinozor, ya da bir sürüngen, ya da ikisinin karışımı. duygulanıyorlar, çünkü onlar için bu sadece bir canavar değil, kimlikleriyle ilgili bir şey.
70 yaşına gelmiş japonların neden godzilla yüzünden duygulandıklarını bulmak, bu tam sana göre bir iş diyor e-
evet diyorum, bu prehistorik sürüngen, ya da dinozor, sanırım bir nükleer patlama sonrası uyanıyor-
radyasyona maruz kalıp mutasyona uğrayan toprak altında kalmış bir dinozordan mı bahsediyoruz? sesinden anlıyorum, ilgisini kaybediyor-
evet.. belki.. ama.. diyorum, bak, tarih 1954! ikinci dünya savaşı biteli çok olmamış.
şimdi yeniden beni dinliyor. ah-ha! diyor, 1954. daha henüz... evet diyorum, bu nükleer patlama- hiroshima. ve nagasaki.
üstelik diyorum, bak godzilla'nın derisi nasıl da yanmış bir görünümde. ağzından o ışıltılı nükleer alevi çıkardıktan sonra tüm vücudu tütüyor. çünkü 1954'te godzilla'nın kostümünün tasarlayanların zihinlerinde henüz çok taze görüntüler var: hiroshima'dan sağ kalan, ama derileri tümüyle yanmış insanlar.
anlamıyorum diyor e. japonlar için godzilla hem onları yok eden şey. hem de kendileri mi?
bilmiyorum diyorum... ama japonlar için godzilla bir canavar değil. bir yarı-tanrı. ölümlü değil, öldürülemiyor-
tank, top ve tüfekle öldürülemiyor. öldüremezler diyor e. godzilla'yı öldüremezler, ayrıca, sanırım, öldürülmesini de istemiyorum.
evet, diyorum, çünkü kendisi bir nükleer patlamayla doğdu. ve doğumundan daha aşağı bir silahla ölmesi mümkün değil.
.
tüm bu konuştuklarımızdan sonra, artık godzilla bizim için komik ve sadece şehirleri yıkmak için kuyruğunu savuran bir canavar değil. tamam. ama şunu sormadan edemiyoruz: tokyo'yla derdi ne? neden bu şehri yakıp yıkmak istiyor.
elinde orantısız bir güç bulunduran, ve bunu sivilleri öldürmek için kullanan tarihsel figürleri konumuz dışında bırakalım- diyorum
godzilla filmlerinin yapımcılarından birisi şöyle açıklıyor:
godzilla, yok etmenin ve yıkımın tanrısı. bir tanrıyı insani değerlerle, insana özgü ahlaki yükümlülüklerle yargılayamazsınız.
tıpkı mars gibi? diyor e. evet diyorum.. mars gibi. ya da diğerleri.. bay poseidon'a fırtınaları sebepsiz yere çıkardığı için kızamayız.
.
(yıllar önce okuduğum bir ray bradbury kitabını hatırladım. deliler mezarlığı. çocukken izlediği filmlerde gördüğü canavarlarla büyülenmiş bir karakter vardı kitapta. ray bradbury'nin kendisiydi elbette bu karakter. bir karnavalda ellerinden elektrik ve saçlarından dumanlar çıkaran bir adam, küçük ray'in burnuna dokunuyor ve şöyle diyordu: -sonsuza dek yaşa.
küçük ray de şöyle düşünüyordu: bu çok iyi bir fikir.)
.
godzilla sanırım hiçbir filmin sonunda ölmüyor. sonsuza dek yaşamaya mahkum bir canavar- diyor e.
canavarlarımızla, yok edicilerimizle, ve çocukluğumuzla bu aşk-yıkım ilişkimiz.. hey. bir sonraki filmi sinemada izleyelim mi?
emin değilim diyor e. o gün geldiğinde konuşalım.
(sanırım godzilla'nın öldürülmesinden korkuyor.)
14 notes · View notes
kayipizge · 2 years ago
Text
senden kurtulmanın verdiği hafiflik ve beni kaybetmenin verdiği ağırlığın savaşı bu
61 notes · View notes
vizigotkralialerik · 1 year ago
Text
her şey önemini kaybetti. her şey. uykular, uyanmalar ve rüya. sapla saman birbirine karıştı. insan büyüdü. büyüyen insan eskir, kokar. evini fareler basmış bir kadın gördüm. evini yaktı. “bir adam kendi tiyatrosunda tamam” dendi. adam sakat kaldı. bir bacağına şarapnel isabet etti. sağıldık. gerimizde kalan her şey ağır kaldı yanımızda. hafiflik bu demek olmamalıydı. ağırlık zihnimizde yarattığımız bir şeydi. onu da yolda kaybettim.
12 notes · View notes
enkazdansblog · 2 months ago
Text
Sanki var olmamın bir ağırlığı yok artık, hafifliyorum ama bu özgürleştirici bir hafiflik değil bu, unutuluşun hafifliği. Kimliğimi, yüzümü, anılarımı kaybettikçe yok oluyorum ardımda kalacak tek şey, kimsenin hatırlamayacağı silik bir iz olacak.
28 notes · View notes
hisboslugu · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
şimdi gelsem ki sen, yıkanmışsın. saçlarını taramışsın, alnında mini mini damlalar, bir hafiflik, bir incelik yüzünde. buğu ardından yıldızlar gibi parmak uçların pembeleşmiş, sere serpe yatağa uzanmışsın... bunu sevda türküsü olsun diye yazdım, gelinim. şimdi yağmur yağıyor yollara, yapraklara. gelsem ki sen, evdesin. cümle sıcaklıklarla berabersin. göğsün kapalı, dudakların aralık. ellerimi hohlayıp hohlayıp ısıtsan.
hâlbuki şimdi sen nerelerdesin..
17 notes · View notes