#gök senin yüzünde
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yara bandı istemiyorum. Yaraya vurulan her bant Sadece iz.
Yok olsam diyorum, hiç var olmamış. Hiç iz bırakmamış gibi. Her semtinde farklı bir yokluk bu sokakların. Kalbim bütünlüğünü yitirip parçalanıyor.
Takılı kalıyor ruhum buradan ileri gidemiyorum.
O eşiği aşmak için eşlik etmiyor bana ayaklarım.
Durup düşünüyorum ve ben daldıkça derinlerde boğuluyorum. Hangi rakam,hangi rakamın peşinden gelir unutuyorum. Hangi saat, hangi saati seyreder de akar zaman bilmiyorum.
Saat yelkovanı takip etmekten yoruldu diye mi içim paramparça?
Yoksa paramparça olmak için bir sebep mi arıyor içim?
Kafamın içindekiler zehirli ok gibi iniyor zihnime.
Ortadan ikiye bölünmek ötede dursun, kurşun dahi işlemiyor düşüncelerimden. Burası bir çöplük. Bu hayat önüme konulmuş bir çöplükten ibaret. Bu süretler o çöpün kendisi, kokuyor her taraf leş. Git buradan.
Kimse görmeden yok ol körler ülkesinden..
Çocukluğumun izleri benliğime kazındı nasıl silinir bu.
Bir omuz ver bana, bir el.
Geceler soğuk, kaşlarım çatık, beynim bulanık.
Odam dağınık, sen hakim, ben sanık.
Ay parıldar gökyüzünde
Gök, senin yüzünde.
69 notes
·
View notes
Text
"Güneşimsin gökyüzümde ya da gök senin yüzünde."
49 notes
·
View notes
Text
Şövalye&Minik serçe
Bir gün savaştan yeni çıkmış bir şövalye
Bir bakmış yola yaralarıyla kıvranan bir serçe
Demiş ki ey serçe ne işin var bu kuş uçmaz kervan geçmez yollarda
Dile gelmiş serçe bakmış boş boş gözlerle
-Git başımdan avcı kılıklı yabancı bırak beni derdimle öleyim kendi kendime
-Nasıl bırakırım senin gibi narin bir güzelliği bu vahşilikte haydi kalk da yardım edeyim kendine getireyim seni serçe
Hayır demiş herkes dedi böyle Kimisi aldı attı kafese Kimisi yoldu kanatlarımı uçamayayım diye
Oysa ben uçardım gök yüzünde özgürce Sondürdüler ışığımı, hapsettiler beni kendime
Demiş şövalye gel sarayım yaralarını onarayım kanatlarını uçarsın belki yine
Tamam demiş serçe ama peki ya istemezsem seni iyileşince sende mi kapatacaksın beni kafese
Şövalye cevap vermiş şöyle; sen bir iyileş bakalım bana en güzel şey semada uçarken görmek senide
Tabi ki isterim omzuma konmanı şarkılarla konuşmanı benle ama ne yapayım ben seni iyileştirebilirim sadece
Benim omzumda ötsende başka birine uçsan gitsende...
Çünkü bende bir zamanlar serçeydim önce
Ama beni kimse iyilestirmedi serçe
Bende savaşmayı seçtim kanatlarım vardı
Kendim kopardım başkalarının yerine
Şimdi elimde bir kılıç köle gibi çöllerde...
Ortalıktayım... Öylece...
Son...
20 notes
·
View notes
Text
güneşimsin gökyüzünde
ya da gök senin yüzünde
anlamlar aşıp geldim
1818
16 notes
·
View notes
Text
güneşimsin gökyüzünde, ya da belki gök senin yüzünde 💫🪄
15 notes
·
View notes
Text
Gidişin, abartılı bir özgürlük arzusundan başka bir şey değil aslında. Çünkü sıradanlığın getirdiği açıklık sana her zaman sıkıcı geliyor. Ellerin ve ayakların titriyor mu, yoksa dans mı ediyorsun kimseye göstermeden? Gitmek istemendeki amaç korkuyor olman mi, yoksa zaten gelmeyi bile hiç istememiş olman mı?
Bırak Mumi'nin hikâyesini anlatayım sana. Her şey yıldızlı bir gecede başlamış. Cadıların hüküm sürdüğu, gök yüzünde uçan ejderhaların insanlara korku saldığı bir dönemmiş. Mumi, yetim bir çocukmuş. Büyüdüğü dünyanın ondan nefret ettiğini, ailesini öldüren duman adamlarının sayesinde öğrenmiş. Duman adamlar, cadılardan bile daha tehlikeliymiş. Öyle ki, krallığın çöküşüne sebep olup, kral ve onun soyundan gelen herkesi öldürmüşler. Ülkeyi koruyan aile de gittiğinde, duman adamlar cadılara görev vermiş "Hey!" demişler. Burada kalan insanlara korku salacaksınız. Öyle korkutacaksınız ki onları, bizi öyle bir anlatacaksınız ki, ismimizi duyduklarında zangır zangır titreyecekler. Ailesi duman adamlar tarafından öldürü- len Mumi, on altı yaşına geldiğinde kaçmaya karar vermiş. Duman adamların bir gün onu bulacağından korkarmış hep. Senin yapacağın gibi kaçmış. Aylar süren bir kaçış olmuş bu. Gittiği her köyde, kötülüğün başkahramanı olan duman adamlar varmış. İşte o zaman fark etmiş; nereye giderse gitsin, umutsuzluğu ve korkusu da onunla birlikte geliyormuş. Geride bıraktığı korku ve umutsuzluğu değil, kendisiymiş. Bir şeyleri olması gerektiği yerde halletmek yerine, kaçtığı yerlerde yapmayı tercih eden Mumi, sonunda geri dönmeye karar vermiş. Mecburmuş buna. Çünkü o, yaşadığı yerden kaçtığından beri, ejderhalar insanlara daha çok zarar veriyor, cadılar daha korkunç büyüler yapıyormuş. Kaçmaktan yorulduğu bir gün, ormanlardan birinde bir gezgin ile karşılaşmış. "Sen!" demiş gezgin. "Kaçıyorsun, evladım. Kaçıyorsun ama kendinden." Adam ağaçların arasında kaybolmadan önce, tekrar Mumi'ye dönmüş. "Korktuğun şey aslında kendinken,neden başkalarının seni korkutmasına izin veriyorsun?" Mumi'nin kafasına o zaman dank etmiş. Aylar sürse de geri dönmüş kasabasına. Kendini bulduğu bu yolda, ilk önce cadıların karşısına çıkmış. Cadılarla işi bittiğinde, onları kendine hizmetkâr edip ejderhaları başka diyarlara sürmüş. Sıra duman adamlara geldiğinde, onları kendi dumanlarında boğmak istemiş. Onlara en büyük acıları çektirerek, onlardan üstün olduğunu kanıtlamış. Onların yaptığı gibi kimseyi öldürmemiş ama. Mumi sadece, iyiliğin gerçek olduğunu kanıtlamaya çalışıyormuş. Saf iyiliğin her zaman üstün olduğunu göstermekmiş amacı. Kasabasından uzakta geçirdiği aylar boyunca korkan Mumi, dönüş yolunda korkmamayı ve umudu öğrenmiş. Her şey bittikten sonra, umudu anlatmış insanlara. Kaçmanın bir işe yaramayacağını, geride bıraktıklarımızın biz gittikten sonra daha kötü bir duruma düşeceğini anlatmış.
Vazgeçmemeyi anlatmış Mumi.
En çok da sevmeyi...
#my post#sebepsizmutsuzluk#yaşamak#umut#mumi#birumutturyaşamak#kötülük#öğretmek#yalnızdeğilsin#gitmek#cadı#ejderha#dumanadam#kaçmayüzleş#kral#hayat yaşamaya değer#iyilik#vazgeçmemek#vazgeçmemeyi öğren#ençoktasevmeyi#akşamsözü
3 notes
·
View notes
Text
Senin gök yüzünde benim yerim yoktu...
4 notes
·
View notes
Text
İçimde emsalsiz bir heyecan
Ellerimde senin titremen
Kravatım boynumu sıkar
Üstümde senin ciddiyetin
Bu şehir büyük derler
Bense bu gezegene sığamıyorum
Atmosfer diyorlar bizi yaşatana
Ben sadece sen diyorum
İşte geldim şebnem hanımın evi bu
Bahçesi özenle peyzajlanmış
Kapısında rüzgâr gülleri var
Gök gürlerken göğü bastırırcasına vuruyorum kapıya
Şebnem hanım açıyor kapıyı
Yüzünde gamzelere anlam katan bir gülümseme
Sıcak bakıyor, ısınıyorum
Ve içerideyim, ev eski ve karanlık.
Buyur ediyor beni mum ışında aydınlanan odaya
Şamdana birikiyor zamanın yakıcı izi
Yemek adabıyla ilerliyorum sıra tatlıya geliyor,
Ancak gözlerim tatlıyı ararken şarap ile geliyor şebnem hanım
Masa özenini ben soğukkanlılığımı kaybediyorum
Masada bir şarap üç kadeh
Anlıyorum.
Ve öyle ki anlamaktan nefret ediyorum.
Aklımda tonla soru var şebnem hanımsa bana nefretle bakıyor
Islanan benim neden o üşüyor
Islanmak sarmış bedenimi
Oysa konuşmaktan uzak yalnızca bakıyor
Bir yudum alıyorum şaraptan
Genzim değil kalbim yanıyor
Ben günahsız değilim
Ancak oda cehennemi andırıyor
Sessizliği beni boğuyor
Oda alev içinde yanarken
O sadece şarap içiyor
Nefretimi dahi kaybediyorum hislerim ayaklarımdan başlayarak terk ediyor bedenimi
Sürüklüyorum hissetmez olmuş bedenimi
Biz ile geldiğim evden kimse olarak çıkıyorum
Aklımda binlerce soru
Dilimde çaresizliğin düğümleri
Postalım ihanetle kirlenmiş
Girdiğim gireceğim her evde geçmişin kiri
Kirlenmek güzeldir
Aşkla kirlenenlere.
Affet beni
Temiz kirlenemediğim için…
1 note
·
View note
Text
Güneşimsin gökyüzünde ya da gök senin yüzünde 🌌
14 notes
·
View notes
Text
Aynı gök yüzünde, farklı yerlerde nefes almaktan yoruldum. Sadece seni istiyorum. Senin yanında yaşamak seninle nefes almak istiyorum.
9 notes
·
View notes
Text
güneşimsin gökyüzümde
ya da gök senin yüzünde
anlamlar aşıp geldim ..
5 notes
·
View notes
Text
Ya yıldızlarda olmasaydı..
gök yüzünde buluşmasaydık...
Ah güzelim, galiba senin için evreni fetedicem...
2 notes
·
View notes
Text
~Güneşimsin gökyüzümde ya da gök senin yüzünde
1 note
·
View note
Text
çift renkli bir mum hüzmesi...
göze kaçan sigara dumanı sonrasındaki kırpıştırmanın hatırlattıkları.. göz kapağının iki hareketi arasındaki saklı zaman.. parmak uçlarından gelen kuş cıvıltısı sesin, sesinin neşesi, neşenin kırpıntısı, ''hıı''lamaların; noktalı virgül ile bitecek bir cümlenin son hali, (en) yalın hali, kaş ile kirpik arasında gizlenen bir sevinç…
sokakların yağmur sonrası hali, özlenen toprak kokusu sesin, sesin dağları dolaşıp gelen bir derviş, derviş'in ermiş hali, bir gölge sığınağı kedilerin güneş zamanı, doğumuna gebe annenin gözlerindeki keder-sevinç-umut.. sebepsiz bir çocuk ağlaması, beren'in…
bir fotoğrafın anımsattıkları, ''genlerindeki gençliğe'' öykünen o ''vampir'' heyhulası, ısırmana lüzum yok, sen bana bir gece vakti anzısın bakarken de akıyor kanım sana, mereklanma!.. bir rüzgar sesi o evet, varlığınla bütünlenen o güzelliğine şirk koşan kanatlı bir sesin rüzgara bürünmüş hali…
ne yaptığımı soruyorsun yüzbin adımlık mesafede gövdeni büyüten tüm meraklara sarınarak, olumlayan bir tebessümle yüzünde tüm sorularını.. ne yazdığım pek de mühim değil bu hadisede, neye sarıldığım-ne ile bütünleştiğim-ne için var olduğum, çift renkli bir mum hüzmesi'nin aldığı her şekli alıyor bilincim gövdende, gövdem üzerine tohum serpilmiş bir tarla sen varken tenimde, nefesin ile sulanan gün boyu…
gözün gördüğü ne var ise kalbimde saklı hatıran ile, hatıran-hatıraların bir sarmaşık gibi dolanmış-dolaşmış iken bedenime tüm haşmeti ile, gök gürültüsüne bir isim koymak anlamsız.. yer altından çağlayacak olan bir volkan ne kadar heybet taşıyor ise zirveye giden o güzergahına, o dehşette bir çığ düşüyor sanki ateşine susamış vadimin koyaklarına sen gülünce-konuşunca-ses edince-el edince… var edince beni! (gölgenle dahi olsa)…
bir nokta yakışır sanki tüm bu güzel'lemeye şimdi.. güzel olan, diri olan, bizim olan her şey senin adın ile başlasın diye sanki, senin adın ile başlayan her ses o cümleye hiç bilinmeyen bir dilde bambaşka harfler eklesin diye belki, sonra alfabe yabancısı o harfler-kelimeler-cümleler yepyeni bir dil yaratsın diye büsbütün, kimbilir…
''sonra karanfil elden ele'' dizesine sarmak (-sarılmak) için tüm yaralarımızı.. baştan aşağı.. çırılçıplak bir ''sen'' ile…..
(nokta)
17.10.2024 (03.28)
0 notes
Text
Bölüm 229: Gök ile yeryüzünün değişimi, meclisteki vaziyet hazır
İmparatorluk buyruğu okunmuştu. Sijiu'nun bedeni bir miktar sarsıldı. Dengesini sağladığında, yüzünde rahatlamış bir gülümseme belirdi.
Mekana ölüm sessizliği çöktü. Epeyce yüksek yetkili, gözleri yuvalarından çıkacak gibi açılmış halde yanlış mı duyduğunu düşünüyordu. Bunun hemen ardından kendi aralarında fısıldaşmaya başladılar. Bir sonraki imparatorun sahiden Nangong Jingnu olduğunu doğruladıklarında, yetkililerden oluşan kalabalıkta bir kargaşa koptu.
Xing Jingfu, Gongyang Huai, Qin De ve diğerleri gibi halihazırda hikayenin iç yüzünü biraz bilen kişiler dahi bir miktar afallamıştı.
Nangong Jingnu sakince ileri yürüdü. İmparatorluk buyruğunu Sijiu'dan teslim aldı.
Sijiu'nun gerilmiş yüzü biraz gevşedi, sonrasında sadece ikisinin duyabileceği bir ses tonuyla, "Artık bu yaşlı hizmetkar da ölümle gözlerini yumabilir," dedi.
Yüzünün hali değişen Nangong Jingnu, "Sijiu gonggong sıkı çalıştı," diye karşılık verdi.
Sijiu: "Ekselansları, bu yüce Wei Krallığı'nın nehirleri ve dağları bundan böyle senin ellerinin altında. Bu yaşlı hizmetkar..."
Maliye Bakanı öne çıktı ve büyük bir hiddetle, "Buna asla izin verilemez!" diye haykırdı.
Kalabalık anında sessizleşti. Herkesin gözleri Maliye Bakanı'nın üzerine çevrildi. Altmışlı yaşlarında olan Maliye Bakanı yere diz çöktü, ardından büyük bir sıkıntı içinde şöyle dedi, "Buna asla izin verilemez, asla! Antik çağlardan beri biliyoruz ki erkeklik gökleri, kadınlık ise yeryüzünü temsil eder! Erkekler kadınlardan üstündür ve oğulların babalarına ait uğraşı devralması göğün istemidir! Majestelerinin dört oğlu daha var, İkinci ve Dördüncü Prensler gerekli vasfa sahip değilse bile yeni hükümdar olarak seçilebilecek olan iki prens daha var! Bir kadının... Bir kadının imparator olarak tahta çıkması, duyulmamış bir şeydir, dehşet vericidir, uygunsuzdur... Bu- bu- biz, biz hiç kuşkusuz yüz yıl sonra insanlar arasında alay konusu olacağız! Ekselansları Zhenzhen ne kadar soylu olursa olsun göğün ve yeryüzünün emri tersine çevrilemez; bu, göğün istemini ihlal eder! Bir kadın imparatorun tahta çıkmasıyla dört deniz nasıl hizaya getirilebilir? Eğer bu yaşanırsa... dünya kesinlikle kaosa sürüklenecek, her yandan savaşın dumanları yükselecek. Eğer hükümdar bir "beyefendi" olmazsa krallığa krallık denemez. Yüz sene sonra Nangong'ların nehirleri ve dağları başka bir soyun eline geçecek; yüce Wei Krallığı ancak ve ancak ismen var olacak! İkinci nesilde son bulduğu için hepimiz çağlar boyunca ayıplanacağız!" (Ç/N: 君 jun: hükümdar, beyefendi, centilmen)
Maliye Bakanı iki saltanat boyunca görev yapmış ihtiyar bir yetkiliydi. Katı fikirliliği yüzünden rütbesi oldukça yavaş bir şekilde yükselmişti, altmışlarına geldiği sırada nihayet Maliye Bakanı mevkisine geçmeyi başarmıştı. Bu sözler ağzından çıktığında epeyce bilgin başlarını salladı ve hemfikir olarak karşılık verdiler, Nangong Jingnu'ya bakma şekilleri de değişti. Birkaç kişi daha öne çıkarak ön sırada diz çöktü, "Biz yetkililer hemfikiriz. Bu noktada ölümü bile göze alırız!"
Öncü okun atılmasıyla, çok sayıda yüksek yetkili birbiri ardına yere diz çöktü. Alışkanlıktan ötürü yüksek bir tonda seslendiler, "Majesteleri, lütfen tekrar düşünün!"
Gel gör ki adını andıkları Majeste çoktan göklere yükselmişti.
Sahneye kapsamlı bir bakış atıldığında; yalnızca Xing Jingfu, Shangguan Wu, Gongyang Huai ve Jin vilayeti yetkilileri zümresinin başı olan Qin De hâlâ ayakta duruyordu. Özel olarak göze çarpıyorlardı.
Xing Jingfu'nun dudaklarının kenarları kıvrıldı. Qi Yan'ın son ziyaretinde kendisine söylediklerini nihayet anlamıştı: "Efendi Xing, bir şey daha kaldı. Çoğunluğun fikrine karşı çıkmak için duruma göre hareket et. İşler halledildiğinde ihtiyar annen ve oğlun kesinlikle geri yollanacak."
Demek, kastettiği buydu...
Xing Jingfu'nun konuşmasını beklemeden ilk ağzını açan Gongyang Huai oldu, "Efendiler, antik çağlardan beri en yüksekteki mevki erdemli kişilerin elinde olmuştur. Ekselansları Zhenzhen kadın olsa da, tıpkı Majestelerinin nihai emrinde tarif edildiği gibi, tartışmasız olarak imparatorluk için en iyi seçenek, o. Majesteleri vefat etti. Nihai emre riayet etmek ve krallığın iyiliği için var gücümüzle sadık bir şekilde hizmet etmek en mantıklısı olur!"
Maliye Bakanı sert bir şekilde cevabı yapıştırdı, "Şu piçin ağzından çıkan saçmalığa bak! Bu krallığın sonunu getirmek istiyorsun sen! Bir kadının tahtı devralmasıyla, yüce Wei Krallığı çok yakında yabancıların eline geçecektir!"
Gongyang Huai, Maliye Bakanı'yla aynı seviyeye mensuptu fakat herkesin gözü önünde kendisine hakaret edilmişti. Saf öfke yüzünden renkten renge giriyordu. Maliye Bakanı sürünerek yerden kalktı, ardından parmağını Gongyang Huai'ye doğrultup sertçe saldırdı, "Güya İmparatorluk Ailesi Bakanı'nın hanesinde doğmuştun! Gongyang soyu nesillerdir imparatorluk ailesinin meselelerine bakmış, meclisin meşruluğunu muhafaza etmiştir. Gongyang hanesinin mirasçılarından birinin bugün böyle sözler edişine bak; atalarını utandırmaktan korkmuyor musun? Bir kadın tahta çıkacakmış, dünyanın maskarası! Yüz sene sonra bağlı olduğun Gongyang soyunun önderlerinin yüzüne nasıl bakacaksın?!"
Gongyang Huai: "Sen..."
Xing Jingfu elini kaldırarak Gongyang Huai'yi durdurdu. Derin bir nefes aldı, ardından yüksek ve net bir sesle, "Millet... bu yetkilinin diyeceğine kulak verin," dedi.
Xing Jingfu: "Öncesinde... bir efendi itiraz etmek için ölümü göze alacağını söylemişti. Artık Majesteleri aramızda olmadığına ve ardında sadece bu nihai emri bıraktığına göre, sizler nasıl itiraz edeceksiniz?"
... ...
Maliye Bakanı: "Efendi Xing, sen...?"
Xing Jingfu: "Sijiu gonggong, bu yetkili nihai emre bir bakabilir mi?"
Sijiu imparatorluk buyruğunu Chen Chuansi'ya verdi ve Chen Chuansi kısa ve sık adımlarla gidip imparatorluk buyruğunu teslim etti. Xing Jingfu buyruğu yuvarlayarak açıp göz gezdirdi, ardından gözlerinden şaşkın bir ifade geçti. İmparatorluk buyruğunu yükseğe kaldırdı, "Doğru, bu sahiden de Majestelerinin el yazısı, imparatordan imparatora miras bırakılan yeşim mühür baskısı da hakiki. Millet, merhum imparator bu nihai emirde tahtın niçin bir prense değil de prensese bırakıldığını net bir şekilde açıklamış. Merhum imparator ileri görüşlüydü, buradaki kişilerden altta kalır yanı var mıydı? Artık iki saltanatta görev yapmış olan çok sayıda ihtiyar yetkili bulunuyor. Merhum imparatorun nasıl çalıştığını biliyor olmalısınız. Evvelki hanedandan merhum imparatora ne tür bir karışıklığın kaldığını unuttunuz mu? Geçen yirmi yılda merhum imparator siyasette gayretliydi, halkına önem verirdi. Majesteleri her şeyle bizzat ilgilendi, insanların geçimini güvenceye aldı, Luo'nun kuzeyinin çaresine baktı ve toprakları birleştirdi. Denebilir ki Majesteleri her zaman için dâhi bir hükümdardı! Majestelerinin muhakeme yeteneğinden şüphe duyulabilir mi? Yetkililer olarak hükümdara sadık olmak ve krallığımızı sevmek gerçek vazifemizdir. Kendimizi yeni imparatoru desteklemeye adayarak Majestelerinin lütfuna bağlı olabiliriz ancak. Herkesin bildiği üzere Yedinci Ekselans'ın yalnızlığı seçen bir kişiliği var, sahip olduğu kabiliyet hâlâ bir muamma. Sekizinci Ekselans henüz genç ve Hanımefendi Cariye Li'nin sosyal çevresi çok geniş bir etki taşıyor. Dışarıdan akrabalar tarafından kontrol edilme riski var... Majesteleri bunu açık ve net bir şekilde anlatmış; üzerine fazlasıyla düşünülmüş. Efendiler gözlerini kaldırıp da bu nehirlere ve dağlara bir baksın; Majestelerinin yirmi yıldan fazladır zahmetle taşıdığı nehirler ve dağlar bunlar! Majesteleri bunu bir kenara koymak istememiş midir? Burada zihni klasiklerle dolu olmayan bir tane bile centilmen var mı? Daha önce 'bir kalıba bağlı kalmamak' ilkesini hiç duymadınız mı? Çalkantılı bir dünya katı kanunlar gerektirir. Bu yetkili merhum imparatorun yanılmadığını düşünüyor!"
... ...
Xing Jingfu: "Denetçi yetkili nerede!"
Denetçi yetkili: "Bu naçiz yetkili burada."
Xing Jingfu: "Bugün olan her şeyi kayıt altına al... Bütün efendilerin çektiği sıkıntıların hepsini, denetçi yetkili çoktan aklına yazdı. Eğer bu yetkili yanlış yargıda bulunduysa, işte o vakit çağlar boyunca ayıplanacak olan bu yetkilidir!"
Shangguan Wu elini bir miktar kaldırdı. Uzak bir mesafede nöbet tutmakta olan Mo Fei, arkasında bir grup You vilayeti askeriyle koşup öne geldi. O askerlerin ellerinde tepsiler vardı ve her tepsinin üzerine düzgünce zümrüt porselenden yapılma şişeler koyulmuştu. Dikkatlice sayılırsa toplam porselen şişe sayısının, oradaki meclis yetkililerinin sayısına eşit olduğu görülebilirdi.
Tepsileri taşıyan askerler yatay bir sıra oluşturdu. Akabinde Shangguan Wu soğuk bir sesle, "Bu general, imparatorun kudretini korumak için, emredildiği üzere başkente geldi. Buyruğa karşı çıkanlar pekala Majestelerinin yanına gidip bu generalle ilgili şikayette bulunabilir!" dedi.
Maliye Bakanı tartışmaya devam etmek istiyordu, fakat Shangguan Wu askerlerden birinin belinden bir kılıç çekti ve Maliye Bakanı'nın boynuna dayadı, "Bu general böylesine törensel bir halde kan görmek istemiyor. Kalabalığı tekrar galeyana getirmeye kalkışma; her ne hoşnutsuzluğun varsa git Majestelerine kendin bildir."
Maliye Bakanı saf öfkeyle titriyordu. Bir anlığına "sen" kelimesinden başka bir şey söyleyemedi. Çekilip kılıçtan uzaklaştı, akabinde ağır adımlarla tepsilere doğru yürüdü. Elini kaldırdı, fakat yine de uzun bir süre boyunca bir porselen şişe almadı.
Xing Jingfu onu tatlı dille ikna etmeye çalıştı, "Efendi Bakan... Neden kendini sıkıntıya sokasın? Meclis yenilikten geçiyor, insanlara ihtiyaç duyulan bir vaziyet bu. Lütfen tekrar düşün!"
Maliye Bakanı'nın elleri durmadan titriyordu, sonrasında derin bir iç çekti. Kol yenini savurarak oradan uzaklaştı.
Lakin uç noktada bir mizaca sahip olan bir denetmen hızla ileri geldi ve porselen şişelerden birini seçti, "Arka Saray'ın siyasete karışamayacağı, büyüklerimizden kalma bir öğretidir. Bugün güçlü yetkililer kurnazca yolu tıkadığı için biz denetçi yetkililerin ve denetmenlerin karşı çıkmasının hiçbir yolu yok. Bu, görevde başarısız olduğumuz anlamına gelir! Meslektaşlarım, bu yetkili önden gidiyor!" dedikten sonra kararlı bir şekilde şişeyi kafasına dikti.
Zehir inanılmaz derece ölümcüldü. Birkaç nefes süresi bile geçmemişti ki o denetmenin yüzündeki tüm deliklerden kan geldi. Ölü bedeni yere yığıldı.
Shangguan Wu bir defa kısık sesle güldü ve övgüyle alkışladı, "Harika, artık bir örneğimiz var. Biraz sonra bu efendiden kalanları geri evine götürebilirsiniz," dedikten sonra başını arkaya çevirip bir göz attı, "Sıradaki?"
... ...
Bu tahta çıkış esnasında toplam üç kişi öldü. Üçüncü kişi de acı içinde yere yığıldığında Shangguan Wu yine o soruyu sordu. Fakat artık mekanda çıt çıkmıyordu.
Yazınsal yetkililerin çarpıcılığına kıyasla askeri görevliler anormal derecede sessizdi. Lakin Nangong Jingnu o generallerin suratında kabul etmeye olan isteksizliği görebiliyordu. Bu meselenin öyle kolay bir şekilde geçmeyeceğini biliyordu.
Nihai emir yürürlüğe koyulmuştu fakat büyük tahta çıkış töreni, imparatorun meclis giysisinin son derece karmaşık oluşu nedeniyle henüz yapılamazdı. Hazır edilmesi için yüz kadar terzi kadın ve yaklaşık üç senelik vakit gerekliydi.
Ertesi gün Nangong Jingnu, Qi Yan ve Qi Yuxiao yüz yetkiliye önderlik ederek ataların tapınağında dua etmeye gitti. Orada bir bildiri yaktılar ve kadın imparatorun ilk buyruğu, dört bir yanda duyurulmuş oldu.
Jingjia on altıncı yıl, beşinci ay. Zhenzhen Prensesi Nangong Jingnu tahta geçti ve saltanatın ismini Chengqi olarak değiştirdi. (Ç/N: 承启, çangçi diye okunur)
Nangong Rang aziz, öncü, muhteşem, ileri görüşlü, hayırsever, kanaatkâr, cömert, vefalı, samimi, güvenilir, övgüye layık, zeki, başarılı, erdemli imparator olarak onurlandırılmıştı.
Bildiride şunlar yazılıydı: krallıkta genel af ilan edildi, bir imparatorluk sınavı düzenlenecek. Tüm krallık üç yıllık vergiden ve zorunlu hizmetten muaf tutulacak. "Jingnu" yaygın bir şekilde kullanılan* karakterler olduğu için Nangong Jingnu kişisel ismini kullanma tabusu getirerek adını: Nangong Zhenzhen olarak değiştirdi. (Ç/N: 静 jìng- sessiz; 女 nǚ- kadın)
Ayrıca iç saraylar ve bir önceki saltanat için büyük ölçekte unvanlar verdi: Qi Yan imparatorluk tarafından İmparatorun Eşi, Qi Yuxiao ise Yanyang Prensesi ilan edildi. Lu Zhongxing'e ölüm sonrası unvanı olarak, nesilden nesile aktarılabilen Zhonglie soylusu adı verildi. Yedinci Prens Nangong Li Huaiyang Beyi ve Sekizinci Prens Nangong Bao Linjiang Beyi ilan edildi. Nangong Sunu'ya En Büyük Prenses Chionghua unvanı verilirken Nangong Shunu Zhuohua Prensesi olarak kalmıştı, fakat tımarlarda istisnai sekiz bin arazi hakkı elde etti. Shangguan Wu nesilden nesile aktarılabilen Büyük General Beyi unvanını aldı. Adına verilen arazi You vilayetiydi ve kuzeydeki askeri vazifeler üzerinde tam komuta sahibi oluşunu koruyordu. Ayrıca Wei Krallığı'nın farklı bir soyada sahip ilk Bey'iydi. Xing Jingfu nesilden nesile aktarılabilen Krallığı Koruyan Dük unvanını aldı, Baş Katip olmaya devam edecekti. Gongyang Huai Komutan ilan edildi ve Jin vilayetinden gelen neredeyse tüm meclis yetkilileri iyi kötü bir terfi almıştı.
Bu buyrukta Nangong Da'nın ayaklanmasından bahsedilmemişti. Üstelik Nangong Da, "tek bir kusur yeşimin ihtişamını gölgeleyemez" mısrasından gelen Yu* Beyi unvanını almıştı. Bu da Nangong Jingnu'nun kalbinde, bir hata etmiş olsa bile Nangong Da'nın hâlâ iyi bir ağabey olarak görüldüğünü netleştirmişti. (Ç/N: 瑕不掩瑜'deki 瑜 yú; yü diye okunur)
Yu Beyi'nin unvanına da özel olarak dikkat edilmişti. Tek karakterden oluşan unvanlar prenslere, çift karakterden oluşan unvanlar ise ağabeylere ve akrabalara verilmişti. Örneğin öncesinde hayatını kaybetmiş olan prensler tek karakterlik unvanlar alırken Yedinci ve Sekizinci Prensler bizzat Nangong Jingnu tarafından adlandırılmıştı, iki karakterlik unvanları olmasının sebebi buydu.
Bu, Nangong Jingnu'nun Nangong Da'ya olan saygısını ve bağışlayıcılığını kanıtlıyordu. Başka bir deyişle bu unvanı merhum imparatorun yerine ve Nangong Da'nın ayaklanma suçunu aklamak için vermişti.
En önemlisi: bu bir ölüm sonrası unvanı olduğundan ötürü Nangong Da'nın oğlu "Yu Beyi" unvanını miras alabilirdi. Akabinde o unvana bir karakter eklenerek bir sonraki nesle bırakılacaktı. Üçüncü nesilde bir karakter daha eklendiğinde, artık o andan itibaren yeni mirasçılara Bey olarak hitap edilemezdi. Yani bu seçim Nangong Rang'ın mirasçılarının bir nesil daha varlıklı olabilmesine olanak tanıyordu.
Nangong Jingnu'nun bu hareketi bir zamanlar "Beşin Tarafı"nda olan yüksek yetkililerin içindeki korkuyu büyük ölçüde dindirmişti. Ön yargı besleyen epeyce meclis yetkilisinin fikri de biraz değişmişti.
Belki de... Sahiden nihai emirde yazan gibiydi: Majesteleri Kadın İmparator "zeki ve cömert, erdemli ve ağırbaşlı" idi.
Shangguan Wu şimdilik başkentten ayrılmayacaktı. İlk olarak, askeri görevlilerin silahlı bir isyan çıkaracağı endişesinden dolayıydı. Ve ikinci olarak Qi Yan, Nangong Jingnu'nun emniyetini sağlamak adına imparatorluk askerlerinin yeniden gözden geçirilmesini önermişti.
Nangong Jingnu Ganquan Sarayı'na taşındı ve orijinal Weiyang Sarayı'nın adını Chengchao Sarayı olarak değiştirip Qi Yan'a bahşetti. Törelere göre: İmparatorun Eşi, İmparatoriçe ile aynıydı; bu da demek oluyordu ki Qi Yan Fengzao Sarayı'na taşınmalıydı. Fakat Nangong Jingnu Qi Yan'ın yeteneğine değer veriyordu, vaziyet az da olsa düzene girdiğinde Qi Yan'ın meclise dönmesini hâlâ istiyordu. Weiyang Sarayı bir önceki Hanedanlığın Doğu Sarayı değiştirilerek yapılmıştı, yani Ganquan Sarayı'na yakındı ve Arka Saray'dan uzaktaydı. Tam Qi Yan'ın kalması için uygundu.
Sarayların dışındaki Zhenzhen Prenses malikanesi En Büyük Prenses Chionghua'ya bahşedilmişti. Göz açıp kapayıncaya dek kadın imparatorun tahta çıkışının üzerinden bir ay geçmişti. Bu zaman zarfında Qi Yan'ın Nangong Jingnu'yla görüşme sayısı, bir elin parmaklarıyla sayılabilirdi. Meclisin yığılmış işleri vardı ve Nangong Jingnu'nun ilgilenmesi gereken çok sayıda şey bulunuyordu.
Nangong Jingnu günde en fazla dört saat uyuyabiliyordu ve kalan vakit meclisin sabah toplantısına katılmak ya da raporları işaretlemekle geçiyordu. İyiden iyiye zayıflamıştı.
Kadın İmparator'un bütün meselelerle kusursuz bir şekilde ilgilendiğini ve oldukça olgun görüşlere sahip olduğunu gören meclis yetkilileri, bunu dillendirmeseler bile kalplerinde hayranlıkla iç geçiriyordu.
Keskin gözleri olanlar çabucak fark etti ki Nangong Jingnu'nun hattatlığı, merhum imparator hastalıktan yatağa düştükten sonra yollanan raporların üzerinde yazan yorumlardaki ile tıpatıp aynıydı. Aniden bir aydınlanma yaşadılar: meğer merhum imparator Ekselansları Zhenzhen'i bir sonraki neslin kadın imparatoru olması için yetiştirmeye çok uzun zaman önce başlamıştı.
Bu nedenle son birkaç yılı düşündüler: işaret koyanın Nangong Rang olduğunu sanırlarken raporlarda yersiz kaçan hiçbir şey fark etmemişlerdi. Cinsiyet faktörü bir kenara bırakılırsa Nangong Jingnu sahiden de imparatorluk pozisyonunu devralabilecek seviyedeydi.
Ve böylelikle, yazınsal yetkililer duruldu. Nangong Jingnu da ilk başta ona açık açık karşı gelen meclis yetkililerine dokunmadı ve ilk adımı atarak Maliye Bakanı'na on bin kelimelik samimi bir mektup bile yazdı. Anlaşılan Maliye Bakanı, Nangong Jingnu'nun mektubunu okuduktan sonra malikanesinin kapılarını kapatıp duyduğu pişmanlıktan ötürü buruk gözyaşları dökmüştü.
Daha kendi yaşamlarına son veren o üç denetmen ve denetçi yetkili duruyordu; Nangong Jingnu onlar için özenle hazırlanmış bir cenaze düzenlemekle kalmadı, aynı zamanda imparatorluk atalar tapınağının yakınına bir liyakat çardağı inşa edilmesini emretti. O üç kişininkiyle beraber Lu Zhongxing ile Liu Ziyu'nün pirinçten yapılma anıtları içeri yerleştirildi ve Nangong Jingnu, "Kendime iyi bir imparator olmayı hatırlatmak adına ara sıra onları ziyaret etmeye geleceğim," dedi.
Ç/N: Nangong Jingnu kendisine, saraylarda yaşayan prens/prenses/statü sahibi insanların kullandığı 本宫 bengong yerine imparatorlar tarafından kullanılan 朕 zhen demeye başladı. Klasik 我 wo ile "ben" demiyor yani.
Qi Yan ona bunların hiçbirini yapmayı öğretmemişti.
Nangong Jingnu uyumaya vakit bulamayacak kadar meşguldü fakat verdiği ilk sözü unutmamıştı. You vilayeti askerlerinin korumalığı sırasında zarar gören bütün halk cömert teselli paraları aldı ve yaralılarla da uygun şekilde ilgilenildi.
Her ne kadar Qi Yan Nangong Jingnu'yu göremese de, Qiuju her gün geliyordu. Bazen Nangong Jingnu'nun el yazısı mektuplarını getiriyordu, bazense sözlü olarak Nangong Jingnu'nun o gün neler yaptığını anlatıyordu. Qi Yan'ın hem içi rahatlıyor hem de hayal kırıklığına uğruyordu.
İçi rahatlıyordu çünkü Nangong Jingnu nihayet kendine ait bir dünya geliştirmeye başlamıştı. Kanatlarını açmış, yükseklere çıkıyordu.
Hayal kırıklığı hissediyordu çünkü o aklı beş karış havada ve saf olan kızın sureti gitgide silikleşiyor ve soluyordu. Nangong Jingnu ışıkla yıkanırken Qi Yan... pis karanlığın içinde kalıyor, her an ortaya çıkabilecek bir sırrı saklıyordu.
Görünüşe göre Nangong Jingnu ile onun arasındaki mesafe gün geçtikçe daha da açılıyordu.
Bu sırada yeni görevlendirilen Komutan Gongyang Huai de aynı şekilde yorgunluktan ölüyordu. Bir yazınsal yetkilinin Komutan mevkisini devralması kolay bir şey değildi. Gongyang Huai'nin sırtında hâlâ askeri görevlileri yatıştırmanın ağır yükümlülüğü vardı ve neredeyse her gün birileri onu malikanesine geri taşımak zorunda kalıyordu. Askeri görevliler yazınsal yetkililere benzemezdi, bazı şeylerin şarap ve yemek üzerinden tartışılması lazımdı. O ise daha ertesi sabah meclis toplantısına katılmak zorundaydı, yani bunun ne kadar zorlayıcı olduğunu söylemeye gerek bile yoktu.
Tam her şey iyiye gitmeye başlamıştı ki Nangong Jingnu'nun daha yeni sakinleşmiş kalbini bir kez daha geren, peş peşe birkaç olay gerçekleşti.
Dul İmparatoriçe'nin tabutunu getirmek için başkentten ayrılan kafile geri dönmüştü, fakat yalnızca Linjiang Beyi Nangong Bao dönmüştü. Muhafızlar, bir kadın imparatorun tahta çıktığı haberinin alındığı günün ertesinde Huaiyang Beyi Nangong Li'nin sırra kadem bastığını öne sürdü. Adına verilen araziye gidip gitmediğini kimse bilemezdi, lakin sorması için birileri çoktan yollanmıştı.
Linjiang Beyi Nangong Bao geri döndüğünde yeni imparatorla görüşmek için meclise gelmedi. Doğruca Dul Cariye Li'nin sarayına gidip hasta olduğunu iddia etti ve kendisini içeriye kapattı.
Nangong Jingnu ne yapacağını bilemez haldeydi. Nangong Bao'ya zararlı olabilecek herhangi bir etkiye sebep olmamak için öyle bir şeyden haberi yokmuş gibi davrandı.
İkinci olay ise, önceki kıdemli denetmen Sijiu, hayatını kaybetmişti.
Beyaz, uzunca bir ipek kullanarak çok nadiren uğrayanı olan bir saray odasında kendini asmıştı. Haberi ileten de Sijiu'yu son yolculuğuna uğurlayan da Chen Chuansi oldu.
Ayrıca Chen Chuansi Nangong Jingnu'ya yağlı kağıda sarılmış, üzerinde bal mumu mührü olan bir zarf verdi. Chen Chuansi dedi ki Sijiu bunu giysilerinin içindeki keserek açtığı bir cepten çıkarmıştı, merhum imparatorun Majestelerine bıraktığı bir mektuptu.
Chen Chuansi şöyle dedi: siz Majestelerinin göremeyeceği bir yerde öldü, iç sarayların fengshui'sine leke sürmeyecektir. Düşük bir statüde olduğunu ve bedeninin eksiksiz olmadığını biliyordu. Bulanık gören gözlerinin merhum imparatoru bulamayacağından korktuğu için Majestelerinin bir lütufta bulunarak onu uzaktan imparatorluk mozolesini görebileceği bir yere gömmesini rica etti. Bütün görevlerini yerine getirdi, yani artık merhum imparatora hizmet etmeye gidiyor.
Nangong Jingnu imparatorluk fırçasını hareket ettirmeyi bırakıp sessizce Chen Chuansi konuşmayı bitirene kadar dinledi. Yağlı kağıda sarılmış zarfı teslim aldı, "Anladım. Siz... hepiniz çıkabilirsiniz."
Qiuju ve Chen Chuansi odadan çıkarken hadımları ve saray hizmetçilerini de götürdü. Nangong Jingnu elinde imparatorluk fırçasıyla, sessiz gözyaşları döküyordu.
İmparator başkalarının önünde zayıflık sergileyemezdi. Fakat imparator da bir insandı. Onun da duyguları vardı ve o da ağlayabilirdi.
Nangong Jingnu kendini bildi bileli Sijiu onun hayatındaydı. Sijiu onun için daha çok bir aile gibiydi ve şimdi o da aralarından ayrılmıştı...
Nangong Jingnu gözyaşlarını sildi, ardından zarfı açtı.
İçindeki, kalın bir mektup yığınıydı. Açıp da içlerine bir göz attığında Nangong Jingnu'nun kalbi sıkıştı.
Evladım, bugün İmparator babanın vücudunun yarısı oynamaz oldu...
Bu mektuplar Nangong Rang'dan Nangong Jingnu'ya yazılmıştı. Yatalak olduğundan beri ara sıra Nangong Jingnu'ya bir mektup yazıyordu. İlk baştakiler sadece telaşsız sohbet havasında yazılmıştı. İçinde bulunduğu durumdan, Ma soyundan gelen İlk İmparatoriçe'yle olan anılarından ve Nangong Jingnu'nun çocukluğuna dair ilginç şeylerden bahsediyordu... Sonra zamanla meclis hakkında bazı sırları aktarmaya başlamıştı.
Mektupta, Nangong Rang hastalık yüzünden yatağa düşmesinin ardındaki sebebi açıklamıştı. Halktan insanların dünyasında herkesçe bilinen ve "gökte bir çift güneş asılı" sözlerini içeren bir şarkının haberini alması buna sebep olmuştu. Ayrıca büyü vakasının kendi planladığı bir şey olduğunu itiraf etmişti, bu yüzden durum düzene girdiğinde Nangong Jingnu'nun iki ağabeyine iyi muamele edebilmesini umuyordu.
Akabinde niye Nangong Jingnu ve Qi Yan için böyle aceleye gelen bir evlilik ayarladığını, Komutan hanesine yönelik duyduğu tedirginliği ve gördüğü o korku verici rüyayı anlatmıştı.
Bunun ardından Nangong Rang, bir önceki hanedanın imparatorunu ve baş cariyesini yakması gibi, hayatındaki lekeleri açık etmişti. Kendisi öldüğünde Lu Quan'ın ayaklanabileceğinden korktuğu için Nangong Jingnu'ya Komutan hanesine karşı son derece dikkatli olmasını tembihlemişti.
Mektuplar birer birer okunuyordu. İlerledikçe Nangong Rang'ın el yazısı daha düzensiz ve çarpık bir hal alıyordu, son mektupta ise neredeyse ayırt edilmesi olanaksız olmuştu.
Nangong Rang: Evladım, yüce Wei Krallığı'nın nehirleri ve dağları artık senin ellerinin altında, İmparator baban dokuz pınarlarda gülümseyebilecek.
Nangong Jingnu birkaç nefes aldı, ardından imparatorluk masasının üzerine eğilip hıçkırıklara boğuldu.
Hayattaki en büyük acı bir ağacın durgunluk dilemesi, ama rüzgarların dinmemesi; ebeveynleri yanında kalmayan bir çocuğun ise bakılmak istemesinden doğardı.
Nangong Rang'ın bu hayatı hakkında, gelecekte onun bir imparator olarak yaptıklarını eleştiren insanlar elbet olacaktı. Fakat babalık açısından, dünyada eşine az rastlanır türden sevgi dolu bir babaydı. En azından Nangong Jingnu'ya göre, bu böyleydi.
Nangong Rang Nangong Jingnu hakkındaki endişelerinden sıyrılamamıştı. Satırların arasında derin endişeler okunuyordu, gönülsüzlük ve çaresizlik barınıyordu. Lakin ne acıdır ki bunları ifade etmek istediği sırada artık konuşamaz hale gelmişti.
Bu sebeple hayatı boyunca sakladığı bütün sırları böyle bir yöntemle ortaya dökmüş ve Sijiu'ya şöyle talimat vermişti: eğer Nangong Jingnu başarıyla tahta geçerse bu mektubu ona vermeliydi. Ama eğer başarısız olursa... zarfı yok etmek zorundaydı!
Nangong Jingnu oldukça uzun bir süre ağladıktan sonra, mektupları dikkatli bir şekilde aldı. Bir düşündükten sonra bir önceki saltanata dair sırların olduğu birkaç sayfayı çıkarıp yok etti. Kalanlar, imparatorluk masasındaki sarı ipeğin altına koyulmuştu.
Nangong Jingnu gözlerinde yaşlarla bir imparatorluk buyruğu yazdı ve Sijiu'yu Zhongyi kontu ilan etti, imparatorun anıt mezarının batısındaki iyi fengshui'li bir alanda son uykusuna yatırılacaktı. (Ç/N: 忠义 zhong - sadakat, yi - doğruculuk)
Nangong Jingnu görünüşünü düzeltti, ardından bir emir vererek Chengchao Sarayı'na doğru yola çıktı.
Bir hadım emri çoktan peşin olarak iletmişti. Nangong Jingnu'nun Chengchao Sarayı'na vardığı sırada Qi Yan çoktan onu karşılamak için odanın dışında diz çökmüştü.
Qi Yan: "Bu kul, Majestelerini selamlıyor."
Nangong Jingnu çabucak yaklaştı. Qi Yan'ın kalkmasına yardım etti ve, "Vereceğim emir uygulanacak," dedi.
Chen Chuansi: "Anlaşıldı."
Nangong Jingnu: "Bugünden itibaren Qi Yan diz çökerek ve eğilerek selamlamaktan muaf. Beni gördüğünde bile diz çökmek zorunda değil."
Chen Chuansi: "Anlaşıldı."
Qi Yan: "Majestelerine teşekkürler."
Nangong Jingnu: "Geçtiğimiz günlerde seni görmeye gelemeyecek kadar meclis vazifelerine gömülmüştüm, görüşmeyeli iyi misin?"
Qi Yan Nangong Jingnu'nun gözlerinin biraz şişmiş olduğunu fark etti, bu yüzden kalp acısı duyarak, "Majesteleri zayıflamış," dedi.
Nangong Jingnu'nun dudakları titredi. Dudaklarının kenarları aşağı doğru kıvrıldı, mutsuz bir yüz ifadesi ortaya koydu.
Qi Yan hiç ses çıkarmadan Nangong Jingnu'nun elini tuttu, ardından onu iç odaya götürdü...
Odanın içinde sadece iki kişi vardı. Nangong Jingnu Qi Yan'ın kollarına yaslandığında gözyaşları bir kez daha akmaya başladı, "Sijiu gonggong artık yok."
Qi Yan nazikçe Nangong Jingnu'nun sırtını sıvazlarken kısık sesle, "Majesteleri, kendini bu kadar üzme. Ölüm aslında bazı insanlar için korkunç değildir ve bu, Sijiu gonggong'un dileğiydi. Gitmek istediği bir yere gitti," dedi.
Nangong Jingnu "mm" dedi ve devam etti, "Onu Zhongyi kontu ilan ettim, imparatorun anıt mezarının batısına gömülecek. Ve Maliye Bakanlığına Zhongyi kontunun hiç akrabası kalıp kalmadığını kontrol etmesini emrettim; onun için dua edecek bir üvey evlat olsa iyi olurdu." (Ç/N: Nangong Jingnu şimdi kendine normal 我 wo ile 'ben' diyor)
Qi Yan: "Öylesi en doğru olur."
Nangong Jingnu Huaiyang Beyi'nin "ortadan kayboluşu" ve Linjiang Beyi'nin hasta olduğunu iddia ederek kendini içeri kapatışı da dahil, mecliste olan pek çok şeyi anlattı.
Nangong Jingnu sandalyede arkasına yaslandı, yüzünde bitkin bir ifade belirmişti, "Qi Yan, çok yoruldum. Geri dön ve bana yardımcı ol, tamam mı?"
Qi Yan'ın bakışları biraz dalgın ve kasvetliydi, "Bu kul artık Arka Saray'da duruyor. Arka Saray siyasete karışamaz."
Nangong Jingnu Qi Yan'a kızgın bir bakış attı, "Bir kadın çoktan imparator oldu, 'Arka Saray' neden siyasete dahil olamasın? Ve ayrıca, senin o yetenek ve bilgi birikimiyle 'Arka Saray'da durmana izin vermeye gönlüm elvermez!"
Qi Yan bir defa kısık sesle güldü. Bir şey söylemedi.
Fakat Nangong Jingnu ona doğru eğildi ve sahte bir sinirle şöyle dedi, "Yoksa... Arka Saray'ın görkemi ve zenginliği seni doğru yoldan mı saptırdı? Artık çabalamak istemiyor musun?"
Göz göze geldiler, ardından ikisi de gülümsedi. Nangong Jingnu Qi Yan'ın elini çektirdi ve eskiden olduğu gibi şımarıklık etti, "Hadi ama~ Cidden çok yorgunum ve başkalarına emanet etmem gereken pek çok şey var, ama içim rahat etmiyor. Gel ve bana yardım et, olur mu?"
Qi Yan: "Bu kulun çabalamak istemeyişinden değil, sadece, bu kulun mevcut statüsüyle... meclise girmek, Majestelerine ve efendilere bir sürü sıkıntı yaşatır."
Nangong Jingnu: "Nasıl yani?"
Qi Yan: "Majesteleri, bir düşünmeye çalış. Henüz mecliste bu kul için uygun boş yerler olup olmadığını tartışmadan sadece bu kulun mevcut statüsüne yoğunlaşalım. Yüz yetkili bu kulu gördüğünde diz çökerek ve eğilerek selamlamak zorunda. Meclis toplantısı başladığında, yüz yetkilinin önce Majestelerinin önünde diz çökmesi, sonra bir de bu kul için diz çökmesi nasıl olabilir? Meslektaşlar arasındaki özel siyaset tartışmalarının da birçok sakıncası olacaktır. Bu kulun bir gün içerisinde kaç defa 'saygıdan muafsınız, kalkın' demesi gerekecek? Ve ayrıca, bu kulun mevkisi hangi rütbede olacak? Eğer bu kul kendisinden yüksek rütbede birine denk gelirse onun önünde eğilmeli mi? Yoksa o mu benim önümde diz çökmeli? Yoksa önce o benim önümde diz çökmeli, sonra ben onun önünde eğilmeli miyim?"
Qi Yan'ın dedikleri Nangong Jingnu'yu eğlendirmişti, sonrasında iç geçirdi, "Doğru, bu meseleyi biraz düşüneyim. Eninde sonunda bir yolu bulunur."
Bunu söyledikten sonra, Nangong Jingnu elini alnına koydu ve birkaç kez şakaklarını ovdu. Qi Yan, şakaklarına masaj yapmak üzere Nangong Jingnu'nun arkasına gitti.
Dudaklarının kenarları yukarı kıvrılırken Nangong Jingnu rahatlayarak hımladı. Gözleri kapalı halde şöyle dedi, "Ben küçükken aynısını imparator babama yapmıştım... Ai."
Qi Yan'ın elleri durakladı ve sonra, "Majestelerinin hoşuna gidiyorsa bu kul Majestelerine her gün bundan yapabilir," diye karşılık verdi.
Nangong Jingnu: "Teşekkürler."
Qi Yan bir anlığına sessiz kaldı, ardından araştırırcasına bir soru yöneltti, "Bu kul Jin vilayetindeki insanların bazı hallerine tanıklık etti ve halkın dünyasında uygulandıktan sonra birtakım sorunlar yaratan bazı politikaların olduğunu keşfetti. Bu kul bir rapor yazmak istiyor, her ne kadar..."
Nangong Jingnu: "Tabii ki yazabilirsin! Yazıldıktan sonra bizzat okuyacağım! Meclisin durumu henüz tamamen istikrar kazanmamış olsa da, halktan insanların dünyasındaki meseleler daha önemli. Onlardan bahsetmek istiyorsan, harika olur!"
Qi Yan: "Majestelerine teşekkürler."
Qi Yan açık bir şekilde biliyordu ki şimdilik Nangong Jingnu için en büyük tehlike mecliste değil, halktan insanların dünyasındaydı. Onca yıldır kendi elleriyle ektiği gizli bela her an patlak verebilirdi. Ayrıyeten, Qi Yan en başından beri Luo'nun kuzeyi için çok endişe duyuyordu. Nangong Jingnu'ya yardımcı olmayı istiyordu; tüm kalbiyle dilediği bir şeydi bu. Fakat tam da Luo'nun kuzeyi yüzünden, meclise geri dönmeye pek meraklı değildi.
Qi Yan Nangong Jingnu'nun kendisine kötü muamele etmeyeceğini, bu yüzden çok büyük ihtimalle son derece yüksek rütbeli bir mevkiye geçeceğini biliyordu. Lakin gücü eline aldığı anda, aynı zamanda Luo'nun kuzeyine bir işaret vermiş olacaktı. Bayin ve Anujin fırsattan istifade edip isyan çıkarabilirdi. Her ne kadar burada hâlâ yüz bin You vilayeti askeri olsa da, önderleri orada değilse savaşma yetenekleri büyük ölçüde azalırdı. Neyse ki şu anda sel dönemindelerdi. Luo Nehri denilen doğal hendek aralarına giriyordu, Qi Yan'ın içinin bir nebze de olsa rahat edebilmesi bu sayedeydi.
Nangong Jingnu: "Masaj yapmayı bırakabilirsin, şimdi çok daha iyiyim. Otur ve biraz dinlen o halde."
Qi Yan: "Anlaşıldı."
Nangong Jingnu: "Burada başka kimse yok, herhangi bir saray adabına bağlı kalmak zorunda değilsin."
Qi Yan: "...Majesteleri, Luo'nun kuzeyinden hiç haraç alındı mı?"
Nangong Jingnu: "Ben tahta çıkalı daha bir ay oldu ve Luo'nun kuzeyi çok uzak bir mesafede, emri iletecek olan haberci henüz geri bile dönmedi. O dediğinin yapılması birkaç ayı bulabilir."
Qi Yan: "Majesteleri Büyük General Beyi'ni ne zaman geri You vilayetine yollamayı düşünüyor?"
Nangong Jingnu: "Onu ben de istiyorum... Ama ne Gongyang Huai askeri görevlilerin aklından geçeni tam olarak anlayabiliyor, ne de ben. Büyük General Beyi gittiğinde askeri görevlilerin silahlı bir isyan çıkaracağından endişeleniyorum."
Qi Yan bir süre düşündükten sonra şu şekilde yanıtladı, "Öyleyse bir yolunu düşünmeye devam et, er geç bir şekilde uzlaşılacaktır. Büyük General Beyi bir sınır generali; eğer başkentte fazla uzun süre kalırsa halkın kendince yorumlar yapmasına neden olur."
Nangong Jingnu: "Anladım, ikimiz de bir yolunu düşünmeye devam edebiliriz."
Qi Yan: "Mm."
Nangong Jingnu: "Ah doğru ya! İç meclis kısmı buraya birilerini yolladı mı?"
Qi Yan: "Her gün buraya gelen insanlar oluyor. Majesteleri kimi kastediyor?"
Nangong Jingnu: "Senin ölçülerini almaya gelen bir terzi kadın oldu mu hiç? Yeni meclis giysisinin yapımı hızlandırılıyor ve senin saray kıyafetinin de yeni yapılmış olması gerek. Ama... hem Kadın İmparator hem de İmparatorluk Eşi geçmişte örneği olmayan şahsiyetler. İç meclis kısmı ve Ayin Bakanlığı yeni tasarımları hızlandırıyor, yani en az üç yıl alacaktır. O zaman gelince büyük bir tahta çıkış töreni yapılacak, senin de İmparatorluk Eşi olarak orada bulunman lazım."
Qi Yan: "Terzi kadın gelmişti; ölçüler çoktan birkaç defa alındı."
... ...
Qiuju bildirmeye geldi: akşam yemeği hazırdı. Nangong Jingnu Qi Yan ile beraber akşam yemeği yedi, akabinde ikisi biraz daha sohbet ettikten sonra Nangong Jingnu'nun gitmesi gerekti.
Daha işaretlemesi gereken çokça rapor vardı ve genellikle bu saatlerde alelacele bir kâse yulaf lapası yerdi. Bugün Qi Yan'ın yanına gelmek için dört saat ayırarak hakkını doldurmuştu ve muhtemelen bu gece uyuyacak vakti olmayacaktı.
Nangong Jingnu gittikten sonra Qi Yan çalışma odasına geldi. Kapıları ve pencereleri kilitledi, mürekkebi hazırladı, ardından kol yenini geriye sıvayarak fırçasını eline alıp uzunca bir süre düşündü. En sonunda kağıda dikkatlice şunu yazdı: Eski politikaların on yanlış uygulaması hakkında makaleler.
***
0 notes
Text
Güneşimsin gökyüzümde Ya da gök senin yüzünde
7 notes
·
View notes