#doğal ilaç
Explore tagged Tumblr posts
Text
Şifalı Bitki Çayı veya Bitki Kürü Hazırlarken Nelere Dikkat Edilmeli?
Şifalı Bitki Çayı veya Bitki Kürü Hazırlarken Nelere Dikkat Edilmeli?
#BitkiÇayıDemlemeSıcaklığı, #BitkiÇayıDemlemeSüresi, #BitkiÇayıDemlemeYöntemleri, #BitkiÇayıHazırlarkenNelereDikkatEtmeli, #BitkiÇayıNasılYapılır, #BitkiÇayıTüketimi, #BitkiÇayıUzmanGörüşleri, #BitkiÇaylarıNeKadarIçilmeli, #BitkiÇaylarıVeÇocuklar, #BitkiÇaylarıVeEmzirme, #BitkiÇaylarıVeHamilelik, #BitkiÇaylarıVeIlaçEtkileşimleri, #BitkiÇaylarıVeSağlık, #BitkiÇaylarıVeYanEtkileri, #BitkiÇaylarınaKarşıHassasiyet, #BitkiÇaylarıylaTedavi, #BitkiKürüNasılYapılır, #DoğalŞifaKaynağıBitkiÇayları, #OrganikBitkiÇayları, #ŞifalıBitkiÇayıTarifleri, #TıbbiBitkiler, #TıbbiVeAromatikBitkiler https://is.gd/xkNcRT https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/sifali-bitki-cayi-veya-bitki-kuru-hazirlarken-nelere-dikkat-edilmeli/
Şifalı bitki çayı veya bitki kürleri, doğanın bize sunduğu mucizelerden biridir. Yüzyıllardır insanlar, sağlık sorunlarını hafifletmek ve vücutlarını dengelemek için bitkilerin gücünden faydalanırlar. Ancak, bu doğal tedavi yöntemini uygularken dikkat edilmesi gereken bazı önemli faktörler vardır.
Öncelikle, her şeyden önce hangi bitkileri kullanmayı düşündüğünüzü iyice araştırmalısınız. Her bitkinin kendine özgü özellikleri, kullanım şekilleri ve potansiyel yan etkileri vardır. Bu nedenle, hangi bitkinin sizin için en uygun olduğunu belirlemek için güvenilir kaynaklardan bilgi edinmek önemlidir.
Bitki malzemelerinin kalitesi de büyük bir öneme sahiptir. Mümkünse, taze ve organik bitkileri tercih etmelisiniz. Kendi bahçenizde yetiştirebilir veya güvenilir bir tedarikçiden temin edebilirsiniz. Hazır paketlenmiş ürünler satın alırken, içerik listesini incelemeli ve katkı maddelerinden kaçınmalısınız.
Bitki çayları veya kürleri hazırlarken doğru ölçüleri kullanmalısınız. Her bitki, farklı hazırlama yöntemleri gerektirebilir, bu nedenle tarife uygun şekilde hareket etmek önemlidir. Ayrıca, suyun sıcaklığının da etkisi olabilir, bu yüzden bu detaya dikkat etmelisiniz.
Şifalı Bitki Çayı veya Bitki Kürü Hazırlama
Şifalı bitkinin veya şifalı otun 10 ile 20 dakika arasında soğuk suda bekletmeniz gerekmektedir. Öncelikle kaynatılmış bir suyun içerisine şifalı bitkinin yapraklarını ve çiçeklerinden oluşan bir karışım tercihi ile olması ve suyun içindeyken suyun soğuyana dek beklenmesi gerekmektedir. Eğer bitkinin dalları veya köklerinden yapılan bir kür yapmak istiyorsanız almış olduğunuz tavsiyeye göre suyun içinde kaynatarak kürünüzü oluşturabilirsiniz.
Bitki çayları ve kürleri, doğal tedavi yöntemleri arasında önemli bir yer tutar. Doğru bitkileri kullanarak hazırlanan çaylar ve kürler, çeşitli sağlık sorunlarının hafifletilmesine veya tedavi edilmesine yardımcı olabilir.
Nelere Dikkat Etmeliyiz?
Şifalı bitki çayı veya bitki kürü hazırlarken dikkate almanız gereken bazı temel adımlar..
Doğru Bitki Seçimi: İhtiyacınıza uygun bitki veya bitkileri seçmek çok önemlidir. Hangi sağlık sorununu hedeflediğinizi ve hangi bitkilerin bu sorunu hafifletebileceğini araştırın.
Kaliteli Malzemeler: Şifalı bitkilerin kaliteli olması gereklidir. Tohumdan veya kurutulmuş bitkiden elde edilen malzemeleri kullanırken taze ve güvenilir kaynaklardan temin etmek önemlidir.
Doğru Miktarlar: Bitkileri doğru miktarlarda kullanmalısınız. Genellikle bir fincan suya bir çay kaşığı bitki eklemek iyi bir ölçüdür, ancak bu bitkiye bağlı olarak değişebilir.
Kaynatma Süresi: Bitki çaylarını veya kürlerini kaynatırken uygun süreye dikkat edin. Her bitkinin kaynatma süresi farklı olabilir, bu nedenle talimatları takip etmek önemlidir.
Demleme Süresi: Kaynatma işleminden sonra bitkinin demlemesi için bırakılması gerekir. Bu, bitkinin suya geçen özlerinin daha fazla çıkmasını sağlar. Genellikle 10 ila 15 dakika demleme süresi uygundur.
Süzme: Bitki çayını veya kürünü süzerek içeceğiniz sıvının içinde parçacıklar kalmamasını sağlayın. Bu, içeceğinizin daha temiz ve tadının daha iyi olmasını sağlar.
Tüketim: Hazırladığınız şifalı bitki çayını veya kürünü yavaşça ve keyifle için. İhtiyacınıza bağlı olarak günde birkaç kez tüketebilirsiniz.
Şifalı bitki çayları ve kürleri, sağlığınızı desteklemenin doğal ve etkili bir yolunu sunar. Ancak, doğru bitkileri seçmek ve doğru hazırlama yöntemlerini kullanmak önemlidir
Karışımlar: Bazı sağlık sorunlarına yönelik daha etkili sonuçlar elde etmek için birden fazla bitkiyi karıştırabilirsiniz. Ancak, her bitkinin farklı etkileri olduğunu ve uyumsuzluklar olabileceğini unutmayın. Bitki karışımlarını dikkatli bir şekilde hazırlayın ve araştırma yaparak uyumlu kombinasyonları seçin.
Tatlandırma: Bitki çayları bazen acı veya odunsu bir tat içerebilir. Tatlandırmak için bal, limon veya başka doğal tatlandırıcılar ekleyebilirsiniz.
Saklama: Hazırladığınız bitki çayını veya kürünü uygun bir şekilde saklayın. Genellikle serin, kuru bir yerde, ışık almayan bir kapta saklamak en iyisidir.
İlk Kullanım: Yeni bir bitki çayı veya kürü kullanmaya başlamadan önce, özellikle daha önce hiç denemediyseniz, alerjik reaksiyonlara karşı dikkatli olun.
Sürekli Kullanım: Şifalı bitki çayları veya kürleri uzun süreli tedavi olarak kullanılabileceği gibi, sık sık kısa dönemlerde de tüketilebilir. Hangi sıklıkta kullanmanız gerektiği, hangi sağlık sorununu hedeflediğinize bağlı olacaktır.
Yan Etkiler: Bazı bitkiler bazı kişilerde yan etkilere neden olabilir. Herhangi bir rahatsızlık hissettiğinizde veya alışılmad��k reaksiyonlar görüldüğünde kullanımı bırakmalısınız.
Bitki Bilgisi: Hangi bitkiyi kullanırsanız kullanın, o bitki hakkında iyi bir araştırma yapın. Bitkinin tıbbi etkilerini, olası yan etkilerini ve kullanım talimatlarını öğrenin.
Özellikle kronik sağlık sorunlarınız varsa veya herhangi bir tedavi alıyorsanız, bitki çayları veya kürleri kullanmadan önce doktorunuza danışmalısınız.
Şifalı bitki çayları ve kürleri, doğal bir sağlık destek yöntemi olarak çok faydalı olabilirler, ancak dikkatli ve bilinçli bir şekilde kullanılmalıdır. Kendi sağlığınıza en uygun bitkileri seçmek ve doğru hazırlama yöntemlerini uygulamak, istediğiniz sonuçları elde etmenize yardımcı olacaktır.
#Bitki çayı demleme sıcaklığı#Bitki çayı demleme süresi#Bitki çayı demleme yöntemleri#Bitki çayı hazırlarken nelere dikkat etmeli#Bitki çayı nasıl yapılır#bitki çayı tüketimi#Bitki çayı uzman görüşleri#Bitki çayları ne kadar içilmeli#Bitki çayları ve çocuklar#Bitki çayları ve emzirme#Bitki çayları ve hamilelik#Bitki çayları ve ilaç etkileşimleri#Bitki çayları ve sağlık#Bitki çayları ve yan etkileri#Bitki çaylarına karşı hassasiyet#Bitki çaylarıyla tedavi#Bitki kürü nasıl yapılır#Doğal şifa kaynağı bitki çayları#Organik bitki çayları#Şifalı bitki çayı tarifleri#Tıbbi bitkiler#tıbbi ve aromatik bitkiler
0 notes
Text
İLACHAKLARİ - GOLD
Kanserle Mücadelede Bilgi ve Destek Platformunuz
IlacHaklari.org, kanserle mücadelede önemli bir bilgi kaynağı ve destek platformudur. Keytruda, kansere ne iyi gelir, kanser ilaçları ücretleri gibi konularda geniş bir bilgi yelpazesi sunan bu platform, kanserle ilgili sorularınıza cevaplar bulmanıza yardımcı olur.
Keytruda Nedir? Kanserle Mücadelede Yenilikçi Bir Yaklaşı
IlacHaklari.org, Keytruda gibi kanserle mücadelede kullanılan ilaçları detaylı bir şekilde ele alır. Keytruda, immunoterapi kategorisinde yer alarak vücudun bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser hücrelerine karşı mücadelede etkili olabilir. Bu tür ilaçlarla ilgili güncel bilgileri platform üzerinden bulabilirsiniz.
Kansere Ne İyi Gelir? Doğal Destek ve Tedavi Yöntemleri
IlacHaklari.org, kanserle mücadelede sadece ilaçlar değil, aynı zamanda kansere ne iyi gelir, doğal destek ve tedavi yöntemleri konusunda da bilgi sağlar. Beslenme, yaşam tarzı değişiklikleri, destekleyici terapiler gibi konularda içeriklerle kansere karşı alınabilecek önlemler ve doğal destekleri ele alır.
Kanser İlaçları Ücretleri: Erişilebilir ve Hakkaniyetli Tedavi İmkanları
IlacHaklari.org, kanser ilaçları ücretleri konusunu da masaya yatırır. Kanser tedavisi maliyetli olabilir ve bu platform, hasta ve yakınlarının ilaç erişiminde yaşadığı zorluklara çözüm önerileri sunar. İlaç destek programları, sigorta avantajları ve diğer mali destek kaynakları hakkında bilgi alabilirsiniz.
IlacHaklari.org: Kanserle İlgili Güvenilir ve Güncel Bilgiler
IlacHaklari.org, kanserle ilgili güvenilir ve güncel bilgileri sağlayan bir kaynaktır. Platform, kullanıcılarına bilinçli kararlar almaları için gerekli olan doğru ve güvenilir kaynaklardan elde edilen bilgileri sunar.
Destek ve Bilgi Paylaşımı: Kanserle Mücadelede Yanınızdayız
IlacHaklari.org, kanserle mücadele eden bireyler ve yakınları için bir destek platformu olarak hizmet verir. Kanserle ilgili deneyimlerinizi paylaşabilir, sorularınıza yanıtlar bulabilir ve toplulukla etkileşimde bulunabilirsiniz.
Neden IlacHaklari.org?
Bilgilendirici İçerikler: Keytruda, kanser tedavisi, doğal destek yöntemleri hakkında detaylı bilgiler.
Doğal Destek ve Tedavi Bilgileri: Kansere karşı doğal destek ve tedavi yöntemleri.
İlaç Erişim ve Mali Destek Bilgileri: Kanser ilaçları ücretleri, ilaç destek programları ve sigorta avantajları hakkında detaylar.
Güvenilir ve Güncel Kaynaklar: Kanserle ilgili güvenilir ve güncel bilgiler.
Topluluk Desteği: Kanserle mücadelede deneyimlerinizi paylaşabileceğiniz bir destek platformu.
IlacHaklari.org, kanserle mücadelede bilgi ve destek arayan herkes için bir kaynaktır. Daha fazla bilgi almak ve platforma katılmak için IlacHaklari.org adresini ziyaret edin.
628 notes
·
View notes
Text
Doğal taşlara, tütsülere, aroma-terapilere ve onların insan sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine inanıyor musunuz? Renk terapisi gibi şeylere ilginiz, mesela “iş görüşmesine giderken hep şu renkte kıyafetler giyerim çünkü…” gibi şeyleriniz var mı?
Benim yok, hiç de dikkatimi çekmez ama bu ara bu konuya dair iki makale okudum (ikincisi tesadüfen bugün denk geldi, artık dedim bunu blogdaki bebişkolara da aktarmalıyım dkfbk), doğal taşların vb insan sağlığına fiziksel bir katkısının olmadığını bulgulayan bilimsel araştırmalar olsa da bilim, bunların hiçbir yararı yoktur, fasa fisodur gibi bir şey de diyemiyor.
Örn. Londra Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada bazı katılımcalara sahte, bazı katılımcılara da gerçek kuvars veriliyor. Bu kişilerden bazısına “avuçlarından bedenine yayılan bir enerjinin, bir ısının olup olmadığına dikkat et tamam mı” deniyor, bazısına da denmiyor. Deneyin sonucunda sahte kuvars tutup da “dikkat et tamam mı” uyarısına maruz kalanlar “evet yayıldı” vb diyor, gerçek kuvars tutup bu uyarıyı almamış olanlar hiçbir görüş belirtmiyor, yaşamamışlar öyle bir şey. Bu durum işin sırrının taşta değil, kafada olduğunu kanıtlıyor, “Placebo etkisi” kavramından ötürü de doğal taşların alternatif tıptan hariç tutulamayacağını gösteriyor.
Placebo etkisi bilindiği üzere, kimyasal açıdan hiçbir etkisi olmayan, ilaç gibi görünen bomboş maddelerin hastalara ağrı kesici ilaçmış gibi verilmesi ve bunu içen hastaların ağrılarının sahiden kesilmesi olayından ileri geliyor. PLOS Biology’de yayınlanan bir araştırmada bu etkiyi manyetik rezonans görüntüleme (MR) yöntemiyle de bulgulamışlar, aslında ilaç olmayan o ilaçları içen hastaların beyinlerinin orta frontal kısımlarında kayda değer hareketlenmeler oluyor, o hareketlenmeler sayesinde ağrıları vb geçiyor yani.
Elbette bu ilaçlar kanser hastalarının kanserli hücrelerini yok etmiyor ama kemoterapiye bağlı ağrı ve bulantıları hissedilmez kıldığı kanıtlanmış. Kolesterolün yüksekse Placebolar senin kolesterol seviyeni düşürmüyor ama buna bağlı yaşadığın fiziksel etkileri yok edebiliyor, beynin “gerekli kimyasalı aldım, birazdan kalp çarpıntım geçecek” şeklinde çalışıyor çünkü.
Alternatif tıp nedir? Tek başına seni bir hastalıktan kurtaramayacak olan ama gördüğün tıbbi tedaviye ek olarak deneyebileceğin, sıkıntılarını hafifletebilecek yöntemlerdir. İşte doğal taşlar da sana tek başına hiçbir fayda sağlamıyor ancak psikolojik açıdan Placebo etkisi gösterebiliyor, fiziksel şeylerle kafanda savaşmana imkan tanıyabiliyor.
Tabii bilim bu alternatif terapilerin yalnızca tıbbi boyutunu ele alıyor ama bilimsel araştırmaların dışında kalan, “falanca taşı kolye olarak taktım, aşk hayatım hareketlenecek” gibi, “ders çalışırken filanca tütsüyü yakıyorum, zihnim açılıyor” gibi şeyleri de Placebo etkisinden ayrı tutamayız gibime geliyor. Neden olmasın, beynin ona odaklı çünkü.
Bana hala “ay şuralarına yeşim taşı sürt, ağrı hemen geçiyo” cümlesi hiçbir şey ifade etmez, zaten bir şeyin bir şeyi geçireceğine inanmadığın müddetçe o şey, o şeyi de geçiremez ama inanan üzerinde beynin kimyasalları vesilesiyle etki yaratması son derece anlaşılır. Hoş bu yazıyı burasına kadar okuyup taşlara dair Placebo farkındalığı kazanan da bundan sonra ne derece inanır, orası da muamma da fjvlfıjv
52 notes
·
View notes
Text
Why should we help preserve our wildlife?
“I read about this wonderful woman and decided it was important to tell her story”
Cathy Halaszi Kawell USA #collaborative post.
⭐️ Part of the Richard DiPilla #linkedin Storytelling series
🗣️ Your #comments help others understand that we need to take special care of our planet and all its life.
“Imagine how many foxes are alive today because of this woman feeding them for over a quarter of a century.”
⭐️Kawell USA cares for the #welfare of your animal. We developed a new line of products based on natural extracts for animal skin and oral care for your #horse, #dog, #cat or other furry friends #conservation #veterinarians
There are many reasons why we need to preserve the #wildlife on our planet. Here are some of the most important ones:
🔶Wildlife provides us with essential #ecosystem services. These services include #pollination, #pestcontrol, #waterpurification, and #climate regulation. Without wildlife, these services would be lost, which would have a devastating impact on our planet and our own survival.
▶️ Wildlife is a source of #food, #medicine, and materials for humans. Many people around the world rely on wildlife for their livelihoods. For example, bushmeat is a major source of #protein for millions of people in #Africa.
▶️ Wildlife is a source of #beauty and #inspiration. The natural world is full of amazing creatures that can bring us joy and wonder. Watching animals in their #naturalhabitat can be a truly magical experience.
▶️ Wildlife is a part of our shared heritage. The #diversity of life on Earth is a precious gift that we should all cherish. It is important to protect this diversity for future generations.
🔶 The current #extinction rate is estimated to be 1,000 times higher than the natural rate. This means that we are losing species at an alarming rate. If we do not take action to conserve wildlife, many species will be lost forever.
▶️ There are many things that we can do to help #conservewildlife. We can support organizations that are working to protect wildlife and their habitats. We can also make changes in our own lives to reduce our impact on the #environment. For example, we can eat less meat, #recycle, and conserve water. #sustainability
🌎By taking action to conserve wildlife, we can ensure that future generations will be able to enjoy the beauty and wonder of the natural world. We can also help to protect our own planet and our own future.
🗣️ All animals whether #domestic #pets or in the wild need our cooperation in assuring our future.
✏️ WHAT ANIMALS ARE IN YOUR LIFE ?
...........
Yaban hayatımızı korumaya neden yardım etmeliyiz?
"Bu harika kadın hakkında bir şeyler okudum ve onun hikayesini anlatmanın önemli olduğuna karar verdim" Cathy Halaszi Kawell USA #ortak gönderi.
⭐️ Richard DiPilla #linkedin Hikaye Anlatma serisinin bir parçası .
🗣️ Yorumlarınız, başkalarının gezegenimize ve tüm yaşamına özel bir özen göstermemiz gerektiğini anlamasına yardımcı oluyor.
"Çeyrek asrı aşkın süredir onları besleyen bu kadın sayesinde bugün kaç tilkinin hayatta olduğunu bir düşünün."
⭐️Kawell USA, hayvanınızın #refahını önemser. #at, #köpek, #kedi veya diğer tüylü dostlarınız #koruma #veterinerler için hayvan derisi ve ağız bakımı için doğal özlere dayalı yeni bir ürün serisi geliştirdik.
İşte en önemlilerinden bazıları:
🔶Vahşi yaşam bize temel #ekosistem hizmetlerini sağlıyor.
Bu hizmetler arasında #tozlaşma, #haşere kontrolü, #su arıtma ve #iklim düzenleme yer alıyor.
Yaban hayatı olmadan, bu hizmetler kaybolacak ve bu da gezegenimiz ve kendi hayatta kalmamız üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip olacaktır.
▶️ Yaban hayatı, insanlar için #yiyecek, #ilaç ve malzeme kaynağıdır.
Dünyanın dört bir yanındaki birçok insan geçim kaynakları için yaban hayatına güveniyor.
Örneğin, yaban eti, #Afrika'daki milyonlarca insan için önemli bir #protein kaynağıdır.
▶️ Yaban hayatı bir #güzellik ve #ilham kaynağıdır.
Doğal dünya, bize neşe ve merak uyandırabilen harika yaratıklarla doludur.
Hayvanları #doğal yaşam alanlarında izlemek gerçekten büyülü bir deneyim olabilir.
▶️ Yaban hayatı, ortak mirasımızın bir parçasıdır.
Dünyadaki yaşamın #çeşitliliği, hepimizin değer vermesi gereken değerli bir armağandır.
Gelecek nesiller için bu çeşitliliğin korunması önemlidir.
🔶Mevcut #yok olma oranının doğal oranın 1.000 katı olduğu tahmin ediliyor.
Bu, türleri endişe verici bir oranda kaybettiğimiz anlamına geliyor.
Yaban hayatı korumak için harekete geçmezsek, birçok tür sonsuza dek yok olacak.
▶️ #yaban hayatını korumaya yardımcı olmak için yapabileceğimiz birçok şey var.
Yaban hayatı ve yaşam alanlarını korumak için çalışan kuruluşları destekleyebiliriz.
#çevre üzerindeki etkimizi azaltmak için kendi hayatımızda da değişiklikler yapabiliriz.
Örneğin daha az et yiyebilir, #geri dönüşüm yapabilir ve su tasarrufu yapabiliriz. #sürdürülebilirlik
🌎Vahşi hayatı korumak için harekete geçerek, gelecek nesillerin doğal dünyanın güzelliğini ve harikasını yaşayabilmesini sağlayabiliriz.
Kendi gezegenimizi ve kendi geleceğimizi korumaya da yardımcı olabiliriz.
🗣️ İster #evcil #evcil hayvanlar ister vahşi doğada tüm hayvanlar, geleceğimizi güvence altına almak için işbirliğimize ihtiyaç duyar.
✏️ HANGİ HAYVANLAR HAYATINIZDA?
99 notes
·
View notes
Text
Cialis 20 mg
Cialis 20 mg , erektil disfonksiyondan kurtulmak isteyen birçok kişi için dönüştürücü bir çözüm olarak ortaya çıkmıştır ve yalnızca gelişmiş fiziksel tepkiler değil, aynı zamanda yenilenmiş bir özgüven duygusu da sunmaktadır. İyi araştırılmış bu ilaç, penise kan akışını artırarak çalışır ve partnerinizle daha spontane anlar yaşamanızı sağlar. Benzersiz formülü, kullanıcılara performans sorunlarına sıklıkla eşlik eden külfetli kaygı olmadan yakınlığı benimseme özgürlüğü verir.
Cialis'i diğerlerinden ayıran şey, çiftlerin doğal olarak yeniden bağ kurmasını ve daha uzun süreli romantik deneyimler yaşamasını sağlayan etkileyici etki süresidir - 36 saate kadar. Performansınızda zaman kaybı olmadan macera ve bağlantı dolu hafta sonlarını hayal edin. Dahası, Cialis zamanlamada katılık gerektirmez; ortaya çıktıklarında samimi anlar için yolu açarken hayatın öngörülemezliğine izin verir. Partnerinizle etkileşim kurmak, planlamaktan çok birbirinizin arkadaşlığından zevk almakla ilgili hale gelir - her ilişkiyi renklendirebilecek ferahlatıcı ve özgürleştirici bir değişim.
14 notes
·
View notes
Text
🗣️ Yabancı Aslerler Nerede?
Sorgulayan bir eğitim ve öğretim almadığı sorduğu sorulardan belli olan bir gencimiz ile sohbet ederken söz dönüp dolaşıp özelleştirmelere geldi.
Özelleştirmelerin bir işgal projesi olduğunu söyledim.
İtiraz etti. Olur mu dedi? İşgal ise yabancı askerler nerede diye sordu.
Tuttum kolundan gel yabancı askerleri tek tek göstereceğim dedim.
✓ Yüzde sekseni yabancı küresel sömürgeci tefecilere ait bankaları ve atm'leri gösterdim.
✓ Üç adet küresel sömürgeci zehir taciri güçlere ait sigara şirketlerini gösterdim.
✓ Genetiği değiştirilmiş ambalajlı gıda terörünü gösterdim.
✓ Küresel çetenin şirketlerine satılmış ilaç şirketlerini gösterdim.
✓ Yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarını satan, küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin çıkarına yasalar çıkartan iktidarı ve bunu görmezden gelen hazine yardımı aldıkları hakde ulusun aleyhine küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin ve yerli işbirlikçi holdinglerin çıkarına destek olan siyasi partileri gösterdim.
✓ Yurttaşlığın yerine kula kulluğu, müşteri ve seçmen olmayı dayatarak birlik beraberlik ve toprak ve ulus bütünlüğünü yok etmeye kalkan kirli niyetli siyasetin tümünü gösterdim.
✓ Toplumu ırk ve mezhep üzerinden bölerek ayrıştıran siyaseti bir kez daha gösterdim.
✓ Doğal kaynakların halk yararı yerine küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin çıkarına ve yerli işbirlikçi sermayenin çıkarına yok edildiğini gösterdim.
✓ Bu ülkenin kaynaklarını cebe indirerek güç sahibi olan holdinglerin artık devlet yok şirketler var diyen tehdidi gösterdim.
✓ Din ile ilgisi olmayan din üzerinden menfaat sağlayan cemaat ve tarikatları gösterdim.
✓ Bilimsel üretim öğretmeyen eğitim öğretim sistemini gösterdim.
✓ İşsizliği, yaşam pahalılığını, borcu, ithalatı, tarım ve hayvancılığın bilinçli yok edildiğini gösterdim.
✓ Yabancı dilde eğitim ve öğretimi gösterdim.
✓ Yurttaş olmak yerine kul, müşteri ve seçmen olmayı kendine yeterli görenleri gösterdim.
✓ Toplumun algı operasyonları ile beynini işgal eden sermaye ve siyaset destekli medyayı gösterdim.
Daha da gösterebilirdim.
Bu kadar yabancı asker senin durumun vahametini anlamana yeter mi diye sordum.
Durdu, afallamış bir şekilde düşünmeye başladı.
Sonra doğru ya dedi. Ben neden böyle düşünemiyorum diye bir soru daha sorduğunda o genci kurtardığımı düşündüm.
Ufkumu açtın dedi bana.
Yeni nesillere sorgulamayı öğreten eğitim ve öğretim yerine tarikat ve cemaatlerin din, sermaye localarında işbirlikçi, siyaseyi ideolojiler ile sembol ve slogan ile karnını doyuran nesiller yetişir ise üretmeyi, çalışmayı, hakkını korumayı ve ne yaşandığını anlamayan toplum ortaya çıkar.
Bir toplum için en büyük felaket ahlaklı, yaşadığı toplum ve ülkesinin çıkarlarını şahsi çıkara satılmaktan üstün tutmayan insan yetiştirmeyi sürdürülebilir hale getirmesidir.
Diğer her kötülüğün sebebi ulusun birliğini, beraberliğini ve bütünlüğünü korumasını bilmeyen nesiller yetiştirmektir.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#özelleştirmeler#işgal projesi#yabancı askerler nerede
8 notes
·
View notes
Text
YOUTH MT // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb: 8,8 Benim Puanım: 9
Love in the Moonlight Team:
Park Bo-gum, Kim Yoo-jung, Jung Jin-young, Kwak Dong-yeon, Chae Soo-bin
Itaewon Class Team:
Park Seo-joon, Ahn Bo-hyun, Kwon Nara, Ryu Kyung-soo, Lee Joo-young
The Sound of Magic Team:
Ji Chang-wook, Choi Sung-eun, Hwang In-youp, Ji Hye-won, Kim Bo-yoon
Üç farklı dizinin oyuncularının bir araya getirildiği bir Variety show’du. Love in the Moonlight , Itaewon Class, The Sound of Magic dizilerinin sevilen karakterlerini doğal halleri ile izlemek çok keyifliydi. Karışık takımlar olarak çeşitli oyunlar oynadıkları bir yarışma formatındaydı. Her birinin ilk etapta inanılmaz utangaç olduğu, ilerleyen dakikalarda ise birbirlerini tanıdıkça kendilerine yakın kişilerle arkadaş oldukları bir ortam düşünün.
Hepsinin kendi özelinde ünlü olduğunu biz biliyoruz ama onlar bunun farkında bile değillerdi. Ne kadar ünlü olduğunu bilmeyen pırlanta gibi insanlardan oluşan bu yarışmada bir kez daha Koreli oyuncuların ne kadar alçak gönüllü olduklarını gördüm.
Keyifsiz bir dönemdeyseniz, kesinlikle ilaç gibi gelecektir. Park Seo-joon benim çok beğendiğim bir aktördü. Yarışma boyunca ne kadar haklı olduğumu gördükçe keyfim yerine geldi. Liderlik yapmak istemese bile takımını koruyup kollamadan duramaması, diğerleri için bir adım öne çıkması, kriz yönetimi gibi davranışları bir kez daha beni hayran bıraktı.
Ahn Bo-hyun ise Itaewon’un kötü adamı rolünde izlediğimiz bir oyuncuydu. Yarışmaya sonradan katılmak zorunda kaldığı için o geldiğinde herkes çoktan kaynaşmıştı. Buna rağmen o kadar kibar ve olgun yaklaştı ki, benim bütün ön yargılarımı yıktı geçti. Çok ısındım kendisine ayrıca sevdim.
Iteawon ekibindeki Ryu Kyung-soo ise, dizideki o sert mafya duruşuna göre son derece utangaçtı. Onu utangaç tavırları içinde göreceğimi hiç düşünmemiştim. Diğer dizilerin ekipleri ile tanışacakları için o kadar gerildi ki komik bir görüntü ortaya çıktı.
Park Bo-gum… Sen ne kadar güzel kalpli bir çocukmuşsun. Öncelerde de kendisini çok naif ve alçak gönüllü buluyordum ama bu kadar düşünceli, bu kadar temiz kalpli olduğunu bilmiyordum. Her durumda yanındaki kişiyi ön plana koyması, yeni tanışsa bile tavrını değiştirmemesi beni etkiledi. Hele yemek yerlerken kendisi ne kadar aç olursa olsun ilk önce odada ki çalışanlara ikram etmesi çok şık bir davranıştı.
Kwak Dong-yeon, my brother… Vincenzo dizisinden beri benim için onun adı “brother”. Show boyunca sergilediği sımsıcak tavrı ve heyecanı görülmeye değerdi. Herkesten daha sıcak herkesin arkadaşı gibiydi. Çok sevdim. Daha çok sevdim.
Ji Chang-wook, ekibin en büyüğüydü sanırım. Değilse bile o kadar “benim burada ne işim var” havasındaydı ki öyle hissettiriyordu. Sanırım tek hayal kırıklığı yaşadığım aktör oldu. Üzgünüm ama eblek bakışları beni çok rahatsız etti. Sürekli mutsuz, sıkılmış bir tavrı vardı. Halbuki kendisini çok beğenirim. Ayrıca kendisinin kötü tercih yapılmış dizilerde oynadığını düşünüyorum. Her rolünde o bakışları sabit, yeni bir karakter yaratmasına alan tanınmıyor.
Hwang In-youp, utangaçlığını gizleyemeyen bir diğer oyuncuydu. Herkesten çekinip, her şeyden utanıyordu. Tekrar tanıştığıma çok memnun oldum.
Showdaki kadın oyunculardan hiç bahsetmemiş oldum ama doğruyu söylemek gerekirse, Magic ekibinin kızları gerçek hallerindeyken de ilgimi hiç çekmedi. Itaewon ekibinde ise esas kızımız yoktu. Gelenlerde ise Kwon Nara ön yargımı yıkmayı başardı. Oldukça anaç, cana yakın bir kızdı. Lee Joo-young ise favorimdi. Dizideki o cesur duruşu, doğal tavrı tam düşündüğüm gibiydi. Moonlight ekibinin kızlarına gelirsek; Kim Yoo-jung, adeta bir maskot gibiydi. Takım lideri seçilmesi ise hepimize sürpriz oldu. Bütün o sevimliliği ile ekibin sorumluluklarının altından kalkmayı başardı. Chae Soo-bin ise diğer bir hayal kırıklığı oldu. Genel kültürü, el becerisi, konsantrasyonu hiçbir şeyi yoktu maalesef. Unuttuğum biri kaldı mı diye bakıyorum…
O kadar keyifle izledim ki, tavsiye ederim.
#YOUTH MT#kdrama#variety#show#korean#Love in the Moonlight#Itaewon Class#The Sound of Magic#Park Bo-gum#Kim Yoo-jung#Jung Jin-young#Kwak Dong-yeon#Chae Soo-bin#Park Seo-joon#Ahn Bo-hyun#Kwon Nara#Ryu Kyung-soo#Lee Joo-young#Ji Chang-wook#Choi Sung-eun#Hwang In-youp#Ji Hye-won#Kim Bo-yoon
3 notes
·
View notes
Text
Canını seven okusun!
Sevmeyen okumasın!
Hatırlatmak bizden!
Uymak sizden!
HAYDİ BİSMİLLAH !!!!!
İnsanlığa saygılı olan yetkilinin 1992’den beri anlattığı gerçekler günümüzde tıp dünyasında da yankı bulmaya başladı.
Kemoterapinin sağlam hasta bütün hücreleri öldürdüğünü kansere çare olmadığını doğal ve iyi beslenme ile bağışıklık sistemimin güçleneceğini Allah Teala’nın lutfettiği sebze ve meyvelerle tüm hastalıkların şifa bulacağını İnsanlığa saygılı olan yetkilinin bilgilendirmesinden öğreniyoruz elhamdulillah.
Bizlere uygulamak ve insanlığa ulaştırmak düşer inşallah.
İnsanlığa saygılı olan yetkilinin Sohbetlerini dinleyenlerin çok iyi bildiği doktorların yeni ulaştığı bilgiyi paylaşıyoruz.
*☘️KANSER ve İLACI☘️*
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
*Prof. Dr. A. Vural Cengiz*
*Gurbetteki Bilim Adamları Derneği Başkanı. ABD.*
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
*2018 yılında Amerika ve Japonya’dan iki bilim adamı, “immüno-onkoloji” olarak adlandırılan yeni bir onkoloji tedavi yöntemi için tıpta Nobel Ödülü aldılar.*
*Bu, yakın bir gelecekte korkunç kanser hastalığının, evde nezle gibi tedavi edilebileceği anlamına geliyor!*
*Bu, bir zamanlar tedavi edilemeyen ve bir çok kişinin korkunç acılar içinde ölümüne sebep olan iskorbüt hastalığı gibidir.
İskorbüt tedavi edilemiyordu ve her hangi bir ilacı yoktu, ancak daha sonra , bu hastalığa C vitamini eksikliğinin yol açtığı ortaya çıkmıştı.
Bugün iskorbüt hastalığına hiç kimse yakalanmıyor.
Öyle görünüyor ki, korkunç ve ölümcül bir hastalık olan “kanseri” de aynı kader bekliyor.*
*Kanserin nedeni, işlenmiş gıdaların kullanımı ve vitamin eksikliğidir.*
*İnsanların bunu önceden bildiği, fakat kâr etme tutkusundan dolayı sessiz kaldığı düşünülünce dehşete kapılmamak mümkün değil.
Bu gün, aldığım bilgiye karşı farklı tutum gösterilebilir, ancak ben sadece sizinle paylaşmak istedim:*
*Unutmayın : “Kanser” denen bir hastalık yoktur. Kanser, sadece B17 vitamini eksikliğinden başka bir şey değildir.*
*🔸 Ağır yan etkileri olan kemoterapi, ilaç tedavisi ve ameliyatı kabul etmeyin!*
*🔸 Eski zamanlarda denizcilerin iskorbüt hastalığından müzdarip olduklarını hatırlayın, bir çok kişi bu hastalıktan ölüyordu! Bazı kişiler de bundan sürekli kazanç elde ediyordu.*
*🔸 Daha sonra ise iskorbütün sadece C vitamini eksikliğinden kaynaklandığı ortaya çıktı. Yani bu bir hastalık değildi!*
*🔸 Kanser de aynı şey. Sömürgeciler ve insanlığın düşmanları tam bir kanser endüstrisi inşa ettiler ve çok büyük paralar kazanıyorlar.*
*🔸 Onkoloji endüstrisi II. Dünya Savaşından sonra büyümeye başladı.
Kanserle mücadele etmek için her hangi bir prosedüre, tedavi kürlerine ve masraflara gerek yok!
Bunların hepsi, sömürgecilerin ceplerini doldurmak içindir, çünkü kanser tedavisi uzun zaman önce bulunmuştur.*
*🔸 Kanserin önlenmesi ve tedavisi hakkında bilmemiz gerekenler:*
*Kanser sadece B17 vitaminin eksikliği olduğundan, her gün 15-20 kayısı çekirdeği tüketmemiz yeterli olur.*
*🔸 Buğday filizi (tomurcukları) yiyin.*
*🔸 Buğday filizi müthiş bir kanser ilacıdır. Bu, tüm kanser önleyici maddelerin en güçlüsü olan sıvı oksijenin ve laetril’in en iyi kaynağıdır.
Bu madde, B 17 vitaminin (amigdalin’in) özüdür ve elma çekirdeklerinde bulunur.*
*“Kanserin Ölümü” adlı kitabında Doktor Harold Manner, letril’in etkisinin kanser tedavisinde % 90’ın üzerinde olduğunu yazmıştır!*
*🔸 Amygdalin (B 17 Vitaminin) kaynakları:*
*🔸 Tohum veya meyve tohumları doğadaki B 17 vitamininin konsantrasyon halidir. Bu, elma, kayısı, şeftali, armut ve kuru erik çekirdeklerini kapsıyor.*
*Fasulye filizi, mercimek filizi, lima fasülyesi ve bezelye gibi baklagiller ve tahıllar.*
*🔸 Acı badem (doğada en zengin B 17 vitamini kaynağı) ve Hint bademi.*
*🔸 Her türlü dut, yabanmersini, ahududu ve çilek.*
*🔸 Susam ve keten tohumu.*
*🔸 Yulaf, arpa, kahverengi pirinç, buğday, darı, keten ve çavdar.*
*Bu Vitamin ayrıca mayada, ham pirinçte ve balkabağında bulunur.*
*🔸 Kanser karşıtı ürünlerin listesi 😗
*Kayısılar (çekirdekler). Diğer meyvelerin çekirdekleri / tohumları:*
*1⃣. Elma.*
*2⃣. Vişne.*
*3⃣. Şeftali.*
*4⃣. Kültür eriği.*
*5⃣. Erik.*
*6⃣. Armut.*
*7⃣. Lima fasülyesi.*
*Bulaşık deterjanın ve sıvı sabunun parçacıklarının vücuda girmesi, kanserin başlamasının ana nedenidir.*
*🔸 Bulaşıkları ne kadar iyi durulasanız durulayın, ufak bir deterjan parçası bulaşıkların üzerinde kalır ve vücudunuza girer.*
*🔸 Bu zararlı maddeleri tamamen hayatınızdan çıkartmak istemiyorsanız, bunun da basit bir çözümü var.*
*🔸 Bulaşık deterjanını (ve sıvı sabunu) sirke ile 50: 50 oranında karıştırın. İşte bu kadar!*
*Artık asla kansere yakalanmayacaksınız!*
*Dondurulmuş limonlar - kansere çaredir*
*Bunu bilmiyor muydunuz?*
*Restoranlar ve kafelerdeki birçok uzman, tüm limonları kullanır veya tüketir ve hiçbir şeyi boşa harcamazlar.*
*Bütün limonu israf etmeden nasıl mı kullanabiliriz?*
*Son derece basit!*
*Yıkanmış limonu buzdolabınızın dondurucusuna koyun. Limon dondurulduktan sonra rendeyi alın, tüm limonu rendeleyin (kabuğunu soymadan) ve yemeklerin üzerine serpin.*
*Limonu sebze salatalarına, dondurmaya, çorbalara, pilav ve bulgura, makarnaya, spagettiye, pirince, suşiye, balık yemeklerine vs… katın. Bu liste sonsuza kadar devam edebilir.*
*Tüm yemekler beklenmedik bir şekilde, daha önce hiç tatmadığınız lezzetli bir tada sahip olacak. Genellikle limon denince, sadece limon suyu ve C vitamini akla geliyor.
Şimdi Limonun Sırrını öğrendiğinize göre, limonu, bir bardak hazır erişte çorbasında bile kullanabilirsiniz.*
*Kabuğu atmayı önlemenin ve yemeklere yeni bir lezzet katmanın haricinde bütün limon kullanmanın temel avantajı nedir?*
*Limon kabuğu limon suyundan 5-10 kat daha fazla vitamin içerir. Ve siz genellikle kabuğu atıyorsunuz.
Ancak şimdi, basit bir şekilde tüm limonun dondurulması ve ardından yemeklerin üzerine serpilmesi işleminin ardından tüm bu besin maddelerini tüketebilir ve daha sağlıklı olabilirsiniz.
Limon kabuğu, vücuttaki toksik elementlerin yok edilmesinde güçlü bir indirgeyici ajandır.*
*Yıkanan limonu dondurucuya koyun ve ardından her gün yemeklerin üzerine rendeleyin. Bu, yiyeceklerinizi daha lezzetli, hayatınızı daha sağlıklı ve daha uzun hale getirmenin anahtarıdır!
Bu Limonun muhteşem Sırrıdır!*
*Limon (Citrus), kanser hücrelerini öldüren harika bir üründür. Ayrıca kemoterapiden 10.000 kat daha güçlüdür.*
*Böylece, limon kabuğunun hoş aromasının yanı sıra, limon suyundan 10 kat daha fazla vitamin içerdiği ve vücuttaki toksik elementlerle savaşmaya yardımcı olduğu ortaya çıkmıştır. Fakat en önemlisi, limon kanser hücrelerini öldürmektedir.*
*Neden biz bunu bilmiyoruz? Çünkü büyük şirketler, onlara inanılmaz kârlar getiren sentetik analogların üretimi ile ilgileniyorlar.
Gelirlerini tehlikeye atmamak için, limonun mucizevi özelliklerini gizli tutuyorlar.*
*Limon ağacının bileşenleri, kanser hücrelerinin büyümesini yavaşlatmak için yaygın olarak kemoterapide kullanılan Adriamycin’den 10.000 kez üstündür.
Ve en önemlisi, limon özü ile yapılan terapi sadece kötü huylu hücreleri yok eder.*
*Yan etkisi olmadığı için limonları dondurun, rendeleyin ve sağlık için tüketin!*
*Bu bilgilerin kaynağı heyecan vericidir.
Bu bilgiyi, 1970’ten bu yana 20’den fazla laboratuvar testinin yapıldığını ve basit limonun, kolon, meme, prostat, akciğer ve pankreas kanseri gibi 12 türdeki kanser hücresini öldürdüğünü söyleyen, dünyanın en büyük ilaç üreticilerinden biri verdi…*
*Ve daha da şaşırtıcı olan, limon özü ile yapılan tedavi türü, yalnızca malign kanser hücrelerini yok eder ve sağlıklı hücreleri etkilemez.*
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Bu mesajı sana yakın ve sevdiğin herkese gönder. Tüm ülkenin nüfusunun sağlıklı olması dileği ile!
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Allah cümle hastalara hayırlı şifalar ikram ve ihsan eylesin.
Hasta ziyaretini ihmal etmeyelim!
Hastadan dua istirham edelim ve dua edelim!
Hastaya Peygamberimizin duası gibi “Rabbımız iki hayırlısından birini nasip etsin” duası ve benzeri sözcüklerle bizde içtenlikle dua edelim!
17.09.2023
2 notes
·
View notes
Text
Bitki Tıbbı Protokolü Kitabında William Siff Yeni Bir Vizyon Sunuyor
Bitki Tıbbı Protokolü Kitabında William Siff Yeni Bir Vizyon Sunuyor
#AlternatifTıp, #BitkiEsaslıSağlık, #BitkiİlaçProtokolü, #BitkiIlaçları, #BitkiKökenliİlaçlar, #BitkiKökenliTedaviler, #BitkiTabipliği, #BitkiTabipliğiRehberi, #BitkiTedavileri, #BitkiTerapisi, #BitkiTerapisiKitabı, #BitkiTıbbıProtokolü, #BitkilerleŞifa, #BitkiselÇözümler, #BitkiselIlaçlar, #BitkiselSağlık, #BitkiselTedavi, #DoğalTedavi, #SağlıkRehberi, #SağlıklıYaşam, #WilliamSiff https://is.gd/D91P3f https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/haberler/bitki-tibbi-protokolu-kitabinda-william-siff-yeni-bir-vizyon-sunuyor/
Bitki Tıbbı Protokolü kitabında Siff, okuyucuları şifalı bitkileri ve adım adım profesyonel rehberliği kullanarak optimal sağlığa giden yolun tadını çıkarmaya davet ediyor.
“Bu kitapta, en iyi seyahat fotoğrafçılığı, harika tarifler ve optimal sağlığa ulaşmanın özel yolları ile buluşuyor. Bitki İlacı Protokolü, basit ve eğlenceli bir şekilde sunulan eski bilgeliğin kürasyonu ile neredeyse imkansızı başarıyor. William bize bir kılavuz olarak saklamamız için bir şey verdi. mutfağımızda hayal gücümüzü yakalarken.” —Gabby Reece, Profesyonel Sporcu, Yazar ve Girişimci
Şifalı bitkiler, temel vücut sistemlerini ve hücresel mekanizmaları daha iyi çalışmaya teşvik ederken iyileşmeyi ve onarımı hızlandıran hayati besin maddeleri ve benzersiz fitokimya içerir. William Siff , L.Ac, yirmi yılı aşkın bir süredir klinik olarak bitki bazlı tıp uygulamaktadır ve bitkilerin bireyler, topluluklar ve çevreler için en iyi sağlığı yaratma gücünü ilk elden görmüştür.
BİTKİ TIP PROTOKOLÜ : Optimum Sağlık ve Uzun Ömür için Bitkilerin Gücünün Kilidini Açmak’ta Siff, kullanıcı dostu olduğu kadar etkili de çığır açan bir protokol sunuyor. Her gün enerjiyi artırmak, bağışıklığı geliştirmek, sindirimi optimize etmek ve sağlığı ve refahı yükseltmek için çalışan rutinler, tarifler ve uygulamalar sunan bu vazgeçilmez kılavuz, Siff’in dünya çapında bilinen geleneksel kültürlerle devam eden çalışmalarından elde edilen bilgilerin güçlü bir kombinasyonuna odaklanmaktadır. uzun ömürlülüğü ve kronik hastalıkların görülme sıklığının oldukça düşük olması, ayrıca kapsamlı klinik deneyimi ve kanıta dayalı doğal tıp metodolojisi nedeniyle.
Kitap, 50’den fazla tarif ve hazırlığın yanı sıra okuyuculara dört bölüm sunuyor:
Bölüm 1: Doğal tıbbın ilkelerini, temel vücut sistemlerini ve kitabın odaklanacağı şifalı bitki kategorilerini keşfederek protokol için zemin hazırlıyor.
Bölüm 2: Okuyuculara sağlıklarında ve refahlarında önemli bir iyileşme elde etmek için kendi kişiselleştirilmiş rutinlerini oluşturma yetkisi veren Beş Adım Protokolü sunulmaktadır.
Bölüm 3: Ev ve bitki destekli bir yaşam tarzını hayata geçiren yaşam alanları yaratmaya odaklanıyor. Ayrıca evde eczane kurulmasına ve yaygın rahatsızlıklar için şifalı bitkilerin kullanılmasına ilişkin talimatlar da yer almaktadır.
Bölüm 4: Geleneksel kullanımlarını, işlevsel faydalarını ve en iyi kullanım yöntemlerini kapsayan en önemli şifalı bitkilere derinlemesine bir bakış sunar.
Bitki Tıbbı Protokolü (The Plant Medicine Protocol) Kitap Yazarı Hakkında
William Siff , Ayurveda ve Geleneksel Çin Tıbbı uygulayan lisanslı bir akupunktur uzmanı, klinik bitki uzmanı ve etnobotanisttir. Yoğun bir klinik uygulama yürütmenin yanı sıra, bitkiler ve insanlarla yaptığı çalışmalar arasında Goldthread Eczacı ve Bitki Çiftliği’ni , Çiftlikten Eczane’ye eğitim programını ve ülke çapında satılan bir dizi fonksiyonel sağlıklı yaşam içeceği olan Goldthread Tonikleri kurmayı da içeriyor. Çalışmaları onu dünyanın dört bir yanına götürüyor, şifalı bitkiler tedarik ediyor ve onları yetiştirip toplayan insanlarla uzun vadeli ortaklıklar kuruyor. Yakın zamanda bireylere şifalı bitkiler kullanarak en iyi sağlığı yaratmaları için gerekli araçları ve rehberliği sağlayan kapsamlı bir kaynak olan Plantventure Projesi’ni başlattı.
#alternatif tıp#Bitki Esaslı Sağlık#Bitki İlaç Protokolü#bitki ilaçları#Bitki Kökenli İlaçlar#Bitki Kökenli Tedaviler#Bitki Tabipliği#Bitki Tabipliği Rehberi#Bitki Tedavileri#Bitki Terapisi#Bitki Terapisi Kitabı#Bitki Tıbbı Protokolü#Bitkilerle Şifa#bitkisel çözümler#bitkisel ilaçlar#Bitkisel Sağlık#bitkisel tedavi#doğal tedavi#Sağlık Rehberi#sağlıklı yaşam#William Siff
0 notes
Text
Kovan(Hıve)2019 yapımı kadın yönetmenli bir film Artvinin doğal güzellikleri insanı büyülüyor bir kadının yıllar sonra Almanyadan döndüğü köyünde arıcılık yapıp annesinin vasiyetini yerine getirme çabası da ilginç ama nedenini anlayamadığım adını koyamadığım bir eksiklik buldum filmde sıradan bir sinemasever olarak ayrıca Meryem Uzerli yıllardır Türkçeyi öğrenememiş falan derler iyi de Almancası da tuhaf sanki İngiliz aksanı var kızım hesapın ne?baba dilin Türkçeyi katlet annenin dili Almancayı mahfet hasta mısın? demek sorun kendisinde aman bana ne olmayan oyunculuğuyla işi götürüp para kazanıyor işte Muhteşem yüzyıl"Hürrem" rolünün ekmeğini yiyor bir şekilde ama Karadeniz otantik evlerine bayıldım severim köy evlerini ilaç olacaksa kalmadı bir köy evi lüx hastası oldu millet heyyyy o ormanları ağaçları doğayı çok arayacaklar😤😠😈
2 notes
·
View notes
Text
Bana göre hala yarım bilim olan psikoloji dünyası ilaç sektörü için her şeye bozukluk tanısı koyuyor; kaygı,korku bozukluğu vs. Yakında en doğal duygulara da bozukluk tanısı koyarlar
5 notes
·
View notes
Text
Nesrin, Çağrı'yı güneş gözlükleriyle odasında otururken bulunca, "Oğlum, bu ne hal böyle?" diye sordu.
"Yeni gözlük aldım da, nasıl, güzel mi?"
"Güzel, güzel, oğlum, da... niye öyle görgüsüzler gibi evin içinde takıyorsun? Bin tane gözlüğün var zaten...?"
"Ya evde ayakkabıyla geziyoruz, ayakkabı evin içinde giyilir mi normalde? Gözlüğü de içer'de takmak istiyorum işte, var mı bir diyeceğin..."
"Evet, var," diyen Nesrin, oğlunun karşısına oturdu. "Bugün, Kenan Yağızoğlu'nu Vefa Akın'ın katili olmak suçundan tutuklamışlar..."
"Ne?" diyen Çağrı, şaşkınlıkla; gözlüğünü çıkarmak üzereydi ki, kendisini zor durdurdu, gözlüğünü düzelterek doğal davranmaya çalıştı. "Yapabileceğim bir şey var mı?"
"Hayır, babanla hapishaneye gideceğiz, sen de Berk'in yanında ol istersen."
Fakat Nesrin, Kenan'ın hapishaneden Berk'i çağırttığını bilmiyordu.
*****
4 EKİM 2022
Berk, yiyeceği tehditleri bile bile oraya gitti. Babasıyla, bir odada, görevlilerin eşliğinde görüşeceğini düşünüyordu ama, Kenan yalnızdı, sanki komiserin odası Kenan'a ait gibiydi... bir tek, koltuğunda oturmuyordu Kenan. Berk'i görür görmez, "Neden?" diye sordu ilginç bir şekilde. "Neden babana bu şekilde ihanet ettin?"
Berk de aynı sakinlikle, "Çünkü sen bir katilsin," dedi. "Ve katiller cezalarını çekmeli."
"Bırak şimdi rol yapmayı," dedi Kenan. "Bak bir etrafına. Komiserin odası burası... Hiçbir kamera yok," Kenan, ellerini teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdı, "Hiçbir dinleme cihazı yok üzerimde. Anlattıklarına şahitlik edecek, dört duvardan başka hiçbir şey yok... Şimdi senden neden bana bu iftirayı attığını duymayı bekliyorum."
"Sanırım, sadece aklın başına gelsin istiyorum..." dedi Berk. "Biraz içeride kal, ve düşün... Yalnız olmanın ne demek olduğunu öğren. Çünkü benim bunu o odada 'deneyimleme' fırsatım çok oldu biliyor musun? Şimdi sen o odayı boyadın ya... yepyeni eşyalar aldın ya... sanki var olmamış gibi oldu o oda, öyle değil mi? Sanki ben orada hiç kalmadım, duvarlarına hiç yazmadım acılarımı..." Berk ayağa kalktı ve Kenan'a, deminden beri elinde tuttuğu şeyi fırlattı... öncesinde de zafer çığlığı atmamak için kendini zor tutmuştu. "Bu sana tanıdık geldi mi...? Bir günlük olarak kullanabilirsin, buranın gardiyanları merhametli değildir ha, duvarlarını kirlettiğini bir görürlerse, o duvarları boyamakla hiç uğraşmazlar, senin kafanı o duvarlara sürte sürte kıvılcım çıkartırlar..."
"O evin sana kalacağını sanıyorsan..." dedi Kenan. "Yanılıyorsun. Halen on yedi yaşındasın, seni devlet korumasına alacaklar, bütün lüksün gidecek Berk, bütün imkânların... bu yaptıklarının hiçbirine değmeyecek oğlum, çok pişman olacaksın Berk..."
Berk; yumuşak bir sesle söylense de, tehdit için çok geç kalındığını düşündü. Çıktığında da, Kenan arkasından bağırmaya başladı...
"Beni delil yetersizliğinden salıverecekler, o zaman göreceksin bundan sonraki hayatını nasıl bir Cehennem'e çeviriyorum...!"
"Çok beklersin," diye fısıldadı Berk. Doğum gününe birkaç ay kalmıştı. O birkaç ay boyunca bile Kenan'dan kurtulsa kârdı...
*****
Cemre, boş olan ilaç kutularına bakıyordu. Bunların içindekiler asla tüketilmemişti, hepsi, klozeti boylamıştı. "İlaçları gizlice bırakmak hiç de fena bir fikir değildi..." diye konuştu. "Şans benden yana. Tanrı da takdir ediyor olmalı Aşk'ın en muhteşem olgu olduğunu. Bu zamana kadar her şey istediğim gibi gitti. Eksik olan tek bir şey haricinde..."
Cemre, elindeki anahtarlığı çevirdi. O anda, anılar aklında canlanmaya başladı.
"Selam Vefa!"
"Aaaaa, Cemre. Nasılsın?"
"İyiyim, sana bir hediye vermek istiyorum."
"Neden?"
"Hiç, öyle içimden geldi," diyen kızın, salladığı bir anahtarlıktı.
"Hımmm... çok güzelmiş... iyi de neden bunun üzerinde benim fotoğrafım var?"
"Arkasına da, âşık olduğun kişinin fotoğrafını koyman için..." Cemre gülümsüyordu. "Yalnız, bundan kimseye bahsetme tamam mı... Nazar değer sonra..."
"Tamam."
Cemre, "Üzgünüm Kenan amca..." diye fısıldadı. "Seninle hiçbir derdim yoktu. Ama madem Berk bana bu pası verdi, bunu gole çevirmek bana düşüyor..." Ondan sonra bir kahkaha attı ve, kolyesini açtı. Bunun içinde de Ali'yle resimleri vardı. "Futboldan her zaman nefret etmişimdir. Ama Ali sayesinde... futbolu sevmeye başlıyorum."
*****
Ali, dünyanın en güzel ve en kötü haberini aynı anda aldığını düşünerek, ne yapacağını kestiremiyordu. Berk'e mi gitmeli, Kenan'a mı? Delikanlı, önce düşmanıyla yüzleşmeye karar verdi. Kenan'ı bulduğunda, Berk'in gördüğü gibi komiser odasında değildi adam. Kendisi gibi nezarethanedeydi.
"Kenan Yağızoğlu..." dedi. "Konuş bakalım."
"Ne anlatmamı istiyorsun?"
"Vefa'yı neden öldürdüğünü tabii ki!" Ali, fevriydi. Sakinliğini uzun süre koruyamazdı. "Taciz mi ediyordun çocuğu, ha? Bunun için mi onu katlettin?!"
"Evlat, iler'de pişman olacağın şeyler söyleme..." Ali için, artık her şey bir mantığa kavuşuyordu, ama Kenan'a, oğlu olduğunu bildiğini çaktırmayacaktı. "Biliyorum, ileri yaşına rağmen, gücü-kuvveti yerinde bir adam, en olağan şüphelidir, ama Vefa'nın katili dışarıda elini-kolunu sallaya sallaya geziyor. Ve siz şu anda, yaptıklarınızla onun ekmeğine yağ sürüyorsunuz... Şu anda halimize bakıp kahkaha atıyordur eminim. Hem düşünsene..." Kenan, şefkatle konuştu. "Aynısı senin de başına gelmedi mi? Sen de masumken suçlanmadın mı?"
"İkisi aynı şeyler değil!" diyen Ali'nin sesi, şefkatten uzaktı. "Berk yaşıyordu, benden şikâyetçi olmadı, ama Vefa artık yok! Kendini savunamaz, 'Katilim bu,' diye gösteremez!"
"Ali, gitme, lütfen!" diye yalvardı Kenan. "Anneni çağır, n'olursun, onunla konuşmam lazım!"
"Ben annemle görüşmüyorum şu an!" diyen Ali, sesinin titremesine engel olamadı... Bir mesajla, eve döneceğini Arap'a bildirdi. Annesini endişelendirmekten çok, yerinin belli olmasından korkuyordu. "Ama bugün değil... Arap, şunu anneme iyice ilettiğinden emin ol," diye yazdı. "Susacağım, O henüz gerçekleri bilmeye hazır değil. Hazır olunca, her şeyi O'na bizzat kendim itiraf edeceğim."
"Ali," diye cevap vermişti Arap, "Bu yazdıklarından hiçbir şey anlaşılmıyor!"
"Sen bunları kelimesi kelimesine anneme göster," dedi Ali. "O anlayacaktır."
*****
Berk, özgürlüğün tadının neye benzediğini görecekti. Önce, Kenansız evin kokusunu içine çekti. Sonra kendisine çok sevdiği sodalardan doldurmaya başladı. Bir yandan da düşünmeye çalışıyordu. "Neyi adamışım ben, neyi, neyi...? Ah, bir hatırlasam!" Bir telefonun gelmesi de bir oldu...
"Çaça...?"
"Geçmiş olsun bro," dedi Çağrı telefonda. "Gelecektim ama... inan hiç halim, mecalim yok. Ama telefondan en azından bir tebrik etmek istedim cesaretini. Aynı şeyi benim babam yapsa, ben bırak onu şikâyet etmek, savunabilirdim bile belki..."
"Saçmalıyorsun Çağrı şu anda. Kapı çalıyor, sonra araşırız."
"Okay."
"Cemre?" diyen Berk, kapanmış olan telefonu elinden indirdi. "Çağrı'nın bile gelmediği günde... senin ne işin var burada?"
"Her şey bittiğine göre..." dedi Cemre. "Yarın bir parti vereceğim, seni de davet etmeye geldim, yaşanan her şeyden sonra buna ihtiyacımız var bence..."
"Haklısın da Cemre... ben... gelemem."
"Neden?"
"Çünkü yarın annemin ölüm yıldönümü."
"Benim tamamen çıkmış aklımdan... başın sağ olsun tekrardan."
"Cemre, benimle gelsene iki dak'ka?"
Berk'in isteğiyle, Cemre bu işte ilahi bir parmak olduğuna iyice inanmaya başladı. Berk'in kendisini, daha önce hiç görmediği bir odaya getirdiğini gördü.
"Böyle bir oda var mıydı bu evde ya?" diye sorarken, yatağın üzerindeki saç bandanasını gördü. "Daha doğrusu, bu evde bir kadın var mıydı, annem görse kıskançlıktan fıttırır herhalde."
"Vardı... bir zamanlar," diyen Berk, bandanayı alıp Cemre'ye verdi. "Bu annemindi. Artık senin olmasını istiyorum."
"Böyle bir şeyi kabul edemem."
"Lütfen Cemre, Kenansız hayatımın ilk gününde bu iyiliği yapmak istiyorum..."
Hato havlayarak, gençleri odadan çağırdı. Sıkıldığını anlatmaya çalışıyordu. "Ben gitsem iyi olur, daha parti için bir sürü hazırlık yapılacak..." dedi Cemre.
"Ben seni geçireyim," diyen Berk, kapıda Cemre'yi nasıl uğurlayacağını bilemedi. Öpmeli miydi, sarılmalı mıydı, elini mi sıkmalıydı... eskiden ciğerine kadar tanıdığı kızla, şimdi böyle iki yabancı gibi olmak çok ilginç bir histi.
Cemre'ye son olarak, iyi eğlenceler diledi.
*****
Çağrı, telefonu kapadıktan sonra güneş gözlüklerini çıkardı, aynaya baktı. "Ha'di anneni kandırdın diyelim..." dedi gözlerinin altındaki morluklara bakarak. "Baban annenden daha zekidir, babandan kaçmayı nasıl düşünüyorsun Çağrı Efendi?"
Elinde kalan kokaine baktı. Bunu şimdi tüketmesinin gerekeceği kadar vahim değildi durum. Biraz daha idareli kullanmaya karar verdi, sonuçta gerçekten pahalıydı ve bir yenisini nasıl alacağını bilmiyordu.
Evinde küçük bir tura çıktı delikanlı. Gerçekten de çok fazla sayıda güneş gözlüğü vardı, bunları elden çıkarsa kimsenin ruhu duymazdı. Eli, babasının saatleri üzerinde, kendi arabasının anahtarı üstünde dolaştı. Gözleri bilgisayarının üzerinde, babasının kasasının üstünde dolaştı...
*****
Kenan'a, Derya'dan önce polis geldi. "Kenan Bey, bu anahtarlık size tanıdık geliyor mu?" diye bir soru sordu.
Anahtarlığa dikkatlice bakan Kenan, "Hayır, üzerindeki resimdeki kişiyi çok iyi tanıyorum ama, bunu hayatımda görmedim daha önce. Vefa'nın mı?" dedi...
"Evet, ve sizin evinizden çıktı."
"Ne?" diyen Kenan, sakince düşünmeye çalıştı. "Avukatımı istiyorum."
"Bu hakkınızı kullanacaksınız elbette. Biz de bu arada bu anahtarlığı incelemeye vereceğiz, parmak izi için araştıracaklar," diyen polis, ayrıldı. Avukatın gelmesi beş dakikayı bulmuştu.
"Berk bu kadar ince düşünecek biri değil," dedi avukatına Kenan. "Berk'ten başka uğrayan olmuş mu evime polisler gelene kadar?"
"Bilemiyorum efendim."
"Ulan, sen avukat değil misin, sen bilmeyeceksin de kim bilecek!"
"Oğlunuzu izletmemiz için bize bir şey emretmediniz efendim."
"Söylemem mi gerekiyor! Biriniz de işinizi düzgün yapın be! Buradan bir çıkayım var ya, hepinizi kovduracağım! Ama şimdi bana lazımsınız. Parasıyla, beni bur'dan çıkartmak için elinizden gelenin fazlasını yapacaksınız! Ondan sonra hesaplaşırız!"
"Oradan asla çıkamayacaksın!" diye bir ses duyuldu.
"Derya?"
Avukat, kendisine "emredilmeden" onları yalnız bıraktı. Derya, "Anahtarlığın senin evinde çıkmasından sonra, bir dalga gibi yayıldı itiraflar," dedi... "Önce Bilal, onu kardeşiyle tehdit ettiğini ve ceza odasının görüntülerini sildirdiğini itiraf etti. Bu arada, Bilal'i aptal bellemişsin ama, son bir yedek kendisine ayırmış. Onu sunacak mahkemeye, adam öldürmeye bir de aile içi şiddet eklenecek..."
Derya'nın da çorbada bir tuzu olmuştu tabii. Duvara yazılan yazıların fotoğraflarını, o teslim etmişti polislere. Duvara yazan kişinin halen ortaya çıkmamasıydı Derya'nın Kenan'a yüzde bir de olsa inanmasının sebebi. Belki de Berk gerçekten babasından intikam almak istiyordu...
"Derya, yaptığım kötülüklerin farkındayım..." dedi Kenan. "O ceza odasına sadece Berk'i değil, seni de kapatırdım, ama bunlardan hapis yesem bile ne gam...! Katil olmak suçların en kötüsü, ve ben cinayet falan işlemedim!"
"Biliyor musun, ben de Berk'in senden intikam almaya çalıştığına inanabilirdim... ama pislik üzerine pislik yapmışsın... bir şey söyle ya, tek bir şey ki, sana yüzde bir de olsa inancım geri dönsün!"
"İyi niyetimin bir işareti olarak..." dedi Kenan. "Ali'ye babası olduğumu söylemedim. Düşünsene, ben katil olsaydım, Ali'yi kendi tarafıma çekmek için buna başvurmaz mıydım?!"
"Ali bur'da mıydı?!"
"Siz gerçekten görüşmüyor musunuz ya? Hangi kara kedi girdi aranıza?"
"Ali'ye, babası olduğunu söylemek zorunda kaldım..."
"Yani, babası olduğumu bildiğini benden sakladı..."
"Sen de babası olduğunu bildiğini bilmiyormuş gibi yapacaksın..." dedi Derya. "Söyle, neden öldürdün Vefa'yı Kenan?!"
"Buna cevap veremem, çünkü ben katil değilim."
"Akıllı ol, itiraf edersen cezan hafifleyebilir..."
"Şimdi de iyi polis-kötü polisi mi oynuyorsunuz analı-oğullu!" diye bağırdı Kenan. Artık neye inanacağını şaşırıyordu. "Ali, bana tacizci imasında bulunur; sen de, 'Teslim olursan cezan azalır,' ayakları mı yapıyorsun?"
"Görüşme sona erdi!" diyen gardiyanın, sert sesi duyuldu. Zorla götürülen Kenan, "Derya!" diye iyice bağırdı. "Her şeye rağmen, Berk sana emanet!"
*****
Arap, "Beni bu kadar seviyor muydun?" diye sordu Bilal'e.
"Sevmek de kelime mi oğlum, emret de feda edeyim canımı senin yoluna..."
"Ben de düşünmüştüm ki... içtiğim gece, beni arayıp sormadığın için, beni umursamıyorsun..."
Arap'la Bilal'in bu konuşması, Zeyno'nun içini ısıtmıştı. Vefa'nın katilinin nihayet yakalanması da eklenince, Bilal'i affedecekti neredeyse. Bu kadar da değildi: Zeyno, hayatında değişiklikler yapmaya karar verdi. "Tez elden, kardeşimle tanışacağım," dedi Arap'a.
"Bu kılıkta mı?" diye sordu Arap.
"Evet, ne varmış kılığımda?"
"Şimdi... abimin dilinin ucuna gelip de, utancından söyleyemediği şeylere ben tercüman olayım... Senin fıstık gibi bir annen var, ama yine de böyle köylü gibi giyinmeyi başarıyorsun ya, helal olsun sana valla Zeyno..."
"Sen şuna, 'Cemre'nin partisine gitmek istiyo'm ama yalnız gitmeye korktuğumdan, seni de götürmek istiyo'm, o yüzden üstüne-başına bi' çekidüzen ver, demeye çalışıyorum,' desene!"
"Şimdi de sen benim hislerime tercüman oldun işte Zeyno kız..."
"Ben dostum için çiğ tavuk yerim, ama anlamıyorum kardeşim, bu Cemre, senin Duru'yla mutluluğunu bozmadı mı? Sen ne demeye onun partisine icabet etmek istiyorsun şimdi?!"
"Evet," diye dik dik baktı Arap, "Cemre üstüne vazife olmayan işlere maydanoz oldu biraz... ama iyi de oldu. Ben, Duru konusunda gözlerimin açılmasına memnunum. Şimdi, hak'katen benim için çiğ tavuk yiyeceksen, ben o partiye en 'ciks' halimle gitmek istiyorum, gitmek ve Duru'nun gözlerinin içine bakmak..."
"Tamam, lan!" dedi Zeyno. "Ben de giyeceğim cicilerimi. Bilal abi!" diye, aradaki bütün küskünlüğü unuttu Zeyno. "Arabanı hazır et. Partinin kralla kraliçesine şöyle ciks bir araba yakışır!"
"Emrin başım üstüne, güzel kızım!" diye ağzından kaçırdı Bilal.
*****
Kenan, bugün Derya gibi yüzde bir de olsa iyi bir haberin umuduna tutunurken, avukat geldi.
"Kenan Bey, anahtarlığın incelemesi bitti," diyordu.
"Sonuç neymiş?"
"Çok ilginç..." dedi avukat. "Anahtarlığın üzerinde, hiçbir parmak izi yokmuş."
"Bu ne anlama geliyor?"
"Bu anahtarlığı evinize bırakan kişi, suçu size yıkmaya çalışıyor... parmak izlerini silmiş. Sizin de parmak izinizin olmaması, iyiye işaret, ama hemen umutlanmamalıyız."
Kenan, yüzde birden fazla bir umut istemiyordu zaten. O geceyi düşündü. "Vefa," demişti, "Sen onur öğrencimiz olarak anons edileceksin. O vakte kadar okul binasından dışarı çıkma, sürprizin bozulmasını istemiyorum." Çocuğun başını okşamıştı. "Ne kadar mükemmeliyetçi bir müdür olduğumu bilirsin..."
Kenan'ın bilmediği, Vefa'nın binada Hazal'a rastlamasıydı. O da bunu bir işaret olarak yorumlamıştı. Koskoca binada, güvenlik kameraları bile çalışmıyorken, Hazal'la baş başa... açılmanın tam yeri, tam zamanıydı. Ama şiddetle reddetmişti Hazal. "Ben ve senin gibi bir Tozluyakalı... şu tipine bir bak, sonra da, dön de bir bana bak! Sen benim yerimde olsan, sever miydin kendini?"
Vefa'nın bu sözlere üzülecek zamanı olamadan, Cemre aramıştı. "Ne alaka?" diye sormuştu Vefa. Cemre, telefonda nefes nefese konuşuyordu. "Vefa, çatıdayım, hemen gel beni kurtar!"
"Neden Cemre, ne işin var çatıda?!"
"Birileri beni buraya kapattı, nefes alamıyorum, yükseklik korkum var!"
Vefa'da da vardı, ama şimdi yardım etmese olmazdı. Oraya gitti, çatıya açılan kapı, hakikaten de kapalıydı. Ama onun kulpuna elini attığında, kilitli bulamadı onu Vefa.
"Cemre! Ner'desin Cemre?"
Kapı üzerine kapandı. "N'oluyor? Kim kilitledi bu kapıyı! Kim yaptıysa çıksın ortaya, hiç hoş bi' şaka değil!" Cemre'den şüphelenmemişti bile. "Ali! Yangın Ali! Sinan! Arap Sinan! Zeynep! Kara Bela Zeyno! Az daha gidiyordum çatıdan ya..."
Kapı tekrar açılmıştı. "Vefa!"
"Cemre?"
"Ner'de anahtarlığım?"
"Ama verilen hediye... geri alınmaz ki?"
"Hazal'a ilanıaşk etmişsin?"
"Denizkızı! Senin de mi haberin oldu? Öyle çok utanıyorum ki... ama yapamadım, daha fazla saklayamadım içimde. Çocukluğumdan beri seviyorum Hazal'ı! Bunu Tozluyaka tayfa bile bilmiyor... Ali hariç... Arap'la Zeyno, bir sevdiğim olduğunu biliyorlar, ama adını bilmiyorlar..."
"Hani sadece ben olacaktım?"
"Cemre, sen çok yanlış anlamışsın, ben arkadaştan öte davranmadım ki sana...!"
"Seninle arama giren herkesi öldürürüm! Hazal'ı da öldürürüm! Beni sevmezsen, seni de öldürürüm!"
Cemre de hatırlıyordu bu anıları. Gözleri, parti davetlileri arasında, aradığı kişiyi göremedikçe, aklı Vefa'da takılı kalıyordu...
"Benim Ali'yi aramam lazım!"
Ali, evden bir hırsız gibi kaçırdığı bisikleti üzerinde, telefonu açtı. "Efendim Cemre?"
"Ner'desin Ali, sabahtan beri telefonunu arıyorum, açmıyorsun!"
"Telefonumu evde unutmuştum Cemreciğim... sonradan bir fırsatını yakalayıp elime geçirdim telefonu da... annemle aralar limoni biraz..."
"Eğer partime biraz daha geç kalırsan bizim aramız da limoni olacak..."
"Cemre, ben de o konuda arayacaktım zaten seni..." dedi Ali. "Ben partine gelemiyorum."
"Ne demek gelemiyorsun ya? Sevgilimsin ve partime gelmeyeceğini mi söylüyorsun yani?"
"Benim Berk'in yanında olmam lazım..."
"Sen Berk için beni mi ekiyorsun şimdi?"
"Pardon Cemre de, bu durumda senin hesap soracak pozisyonda olduğunu düşünmüyorum..."
"Bu da ne demek Ali?"
"Arap'ın Duru'yla ilişkisine maydanoz olduğunu biliyorum... bu senin vazifen değildi Cemre..."
"Sen Arap'ın 'tribini' mi atıyorsun şimdi bana? Öyleyse söyleyeyim canım, Arap şu anda Zeyno'yla partime giriş yapıyor!"
Zeyno, gerçekten de göz kamaştırıyordu. "Partinin en güzel kızı sensin," dedi Arap, koluna girdiği arkadaşının. "Şöyle nispet yap bakayım, özellikle Duru görsün!"
"Bana ne Duru'dan be!" diyen Zeyno, yine eski "köylü" kıyafetleri içindeymiş gibi konuştu. "Beni Ali görmedi ya böyle, ona üzülüyorum..."
"Aman canım, o da dert mi, ben boy boy fotolarını çekerim senin..."
"Zeyno..." diye bir ses duydu genç kız. "Bu sen misin gerçekten?"
Zeyno'nun tepkisinden önce, Arap içki getiren bir garsonla çarpıştı. "Hay babanın şarap çanağına... tam da Duru'ya havalı görüneceğim, derken...!"
"Arapçım, yani böyle ortamlarda normal bir şey erkeklerin kızlara iltifat etmesi, sen de biraz silkin de, üstündeki Tozluyaka'nın tozları biraz yere düşsün..."
"Ege..." diye geldi Cemre. "Beni dansa kaldırır mısın? Sevgilim gelmedi de."
"İşte böyle, medeniyet görün bizden biraz," diyen Ege, kızın elini kaptığı gibi dans pistinin ortasına götürdü. Arap'la Zeyno, bir süre onları ve diğer dansçıları izledi. Arap, dayanamayarak bir içkiye uzandığında, "Çok belli oluyor," diye bir yorum geldi.
"Efendim?" diye döndü Arap. Hazal'dı.
"Duru'dan gözlerini kaçırıp duruyorsun ya, çok belli oluyor," dedi genç kız. "Birine hiç bakmamak da, ona hep bakmakla aynı anlama gelir... şimdi beni alalım, Berk'in yanında değilim. Neden değilim? Güya ona yokluğumu fark ettireceğim... ama Berk bunu fark edecek mi? Asla... çünkü Berk, burada olsam da aklımın onda olduğunu bal gibi bilir."
"Peki, n'apayım, bakayım mı kıza dik dik?"
"Hayır, elbette... ama 'kıskandırmak' denilen yöntemi atalarımız boşu boşuna icat etmemiş..." dedi Hazal.
"Ne? Ben seninle, Duru'ya nispet olsun diye mi dans edeceğim yani?"
"Bana da fena bir fikir gibi gelmedi," dedi Zeyno. "Ha'di sen git, eğlenmene bak, masayı da bana bırak."
"Çok içmek yok ama!"
"İnan bana, çok içip de başkasının teknesinde uyuyakalmam!" diyince Zeyno, Arap utançtan kıpkırmızı oldu. Artık Hazal'ın elini tutup, o da dans pistine gitmeliydi.
Hazal Arap'ın omzundan tuttu, Arap Hazal'ı belinden. "Aferin ya," dedi Hazal. "Senden beklemiyordum böyle dans duruşlarını bilmeyi..."
"Niye kızım, hanzo muyuz biz?"
"Madem hanzo değilsin, Duru'yu kudurtacak birkaç figür daha biliyorsundur..."
Arap, Hazal'ı kendi etrafında şöyle bir döndürdü. Plan işlemiş, Duru'nun gözleri üzerlerindeydi şimdi. "Ve..." dedi Hazal. "Öldürücü darbe." Kendini serbest bıraktı, Arap içgüdüsel olarak onu tuttu, şimdi her romantik-komedi dizisinin birinci bölümünde kazara çarpışan esas kızla esas oğlan gibi, birbirlerinin gözlerinin içine bakıyordular. Tam fotoğraflık olan bu kareye, herkes bakıyordu artık. Yani dans pistinin, en güzel görünen çiftine...
Arap, muzaffer olarak gözlerini yukarı kaldırabilirdi artık. Bir kişinin yüzünü görmek istiyordu. Bir tek kişinin ifadesini... Tahmin ettiği gibi, Duru çıldırmak üzereydi artık... Dans partnerinin belini doğrulttu. "Wow!" diye bir ses geldi. "Partinin kralla kraliçesi sizsiniz!"
Çağrı, partiye bomba gibi düşmüştü. Seri hareketlerle, bahçeden bir çiçek alarak, Zeyno'ya takdim etti. Normalde onu tersleyecek kız, şimdi biraz içkinin verdiği gevşek tavırlarla, çiçeği kabul etti. "Bu kadar insan dans ederken, senin gibi güzel bir kız yalnız kalmamalı."
"Çağrı'nın tavırları normal mi?" diye sordu Ege.
"Evet, ben bir anormallik göremiyorum," dedi Cemre. Çağrı, Zeyno'yu dans pistine çekmişti. Onlarınki, Arap ve Hazal'ınki gibi tutkulu bir dansa benzemiyordu, Çağrı daha çok enerjisini, hoplayıp zıplayarak boşaltıyordu.
"Bence hiç de normal değil bu durum..." diyen Ege, dans eden çifte yaklaştı. Çağrı'nın gözlerini kontrol etmeye çalışıyordu.
"Ne giriyorsun dibime be!" diye çemkirdi Çağrı. "Dans partnerimi mi istiyorsun yoksa?"
"Çağrı, kıza ayıp oluyor..." dedi Ege.
"Niye, birlikte duvarı boyarken ayıbı, kaybı düşünmüyordun?" diye dans etmeyi durdurdu Çağrı. "Herkes bir anda ciddileştiğine göre, bir duyurum var arkadaşlar. Leyla'nın beni aldattığı isim, Ege Şimşek'ti!" Alkışlamaya başladı, ama kimse ona katılmıyordu. "Ama Ege Bey'imize, Leyloş'u benden almak yetmedi. Zeyno'dan hoşlandığımı itiraf ettiğim gün, beş dakika bekleyemeden Zeyno'nun duvarına koştu. Ama hata bende... Birincisinde niye affettiysem! Biri yapan, ikiyi yapmaz mı...!"
Ege, Çağrı'ya sert bir tokat savurdu. Kavga başlatan klasik yumruklardan değildi, zaten Ege'nin amacı, Çağrı'yı etkisiz hale getirmekti. Uyuşturucunun, onu partiden bayıltarak çıkarmasına yardım edeceğini biliyordu.
Çağrı kokain kullanmıştı ve bunu bir tek Ege fark etmişti.
*****
Ali, bisikletini Berk'in kapısına park ettikten sonra, içeri nasıl bir giriş yapacağını düşünüyordu. Önce, söyleyeceklerini kendi kendine prova etti, sonra, ne kadar prova yaparsa yapsın, hiçbir zaman ezberlediklerini söyleyemeyeceğini kabul etti. Bir havlama sesiyle, kendine geldi.
Berk, Hato'yu yürüyüşten geri getirmişti. Ali'nin söyleyeceklerini dinlemeye hazırlanarak, köpeğe kapıyı açtı ama kendisi girmedi. Konuşmadı da. İlk sözü Ali'nin söylemesini bekliyordu. Fakat Ali de hiçbir şey söylemedi. Berk de, konuşmak zorunda kaldı: "İkinci sorumuz yanıtlandı..."
Ali, öylece sarıldı Berk'e.
"Biliyor muydun?" diye sordu Berk. Ali hemen kendini geri çekti.
"Ne-Neyi biliyor muydum? Bilmem gereken bir şey mi vardı?"
"Yarın annemin ölüm yıldönümü olduğunu..."
"Ah, hayır... bilmiyordum..."
"Bur'da öylece dikilmeyelim. Bisikletini arka bahçeye park et, Kenan hayatımdan çıkmış olsa da, kuralları beni bir süre daha bağlayacak gibi görünüyor..."
Ali, dediğine uydu. Bu arada, havuzun suyunun bulanık olduğunu gördü, evin içerisi de hemen dağılmıştı. Büyütülecek bir şey değildi ama, Kenan Yağızoğlu'nun eski düzenini hatırlayanların dikkatini çekmesi normaldi.
Berk, "Sor o malum soruyu," dedi.
"Neyi?"
"Neden bu zamana kadar sustun..."
"Ben bu sorunun cevabını zaten biliyorum."
"Neymiş?"
"Kenan tacizci bir babaydı öyle değil mi?"
"Oh, hayır..." dedi Berk. "Kenan Bey, bana fiske bile vurmadı. Onun yaptığı tek şey, beni ceza odasına kilitlemekten ibaretti..."
"Peki ya Vefa? Onun için aynı şeyi söyleyebilecek misin?"
Berk, başını eğdi. "Bilemiyorum, belki de başka çocuklar da vardı. Onlardan topladığı eşyaların koleksiyonunu yapan bir sapık olabilir, bilemiyorum... Vefa'nın anahtarlığının onca zaman bu evde durduğuna inanamıyorum..."
"Ve de uluorta bir yerde unutmuş olması..."
"Uluorta sayılmaz... Sen, Kenan'ı savunmayacaksın değil mi?"
Ali, elbette Kenan'ın suçlu olduğundan yüzde doksan dokuz oranında emindi, ama Berk'e, tamir ettirmeye çalıştığı saatin içinde kayıtlı bilgiler olduğundan söz edemezdi. "Asla, ama... merak ediyorum Berk. Sen, masum olup olmadığından bağımsız, birine kolayca iftira atabilir misin?"
"Sana gerçeği itiraf edeyim..." dedi Berk. "Her şey, bir intikam planıyla başladı. Doğru, Kenan Yağızoğlu'nu içeri tıktırabilmek için, gözü kararttım. Çünkü annemin ölüm yıldönümünü bile hatırlamamıştı... Vefa'nın gerçek katilini düşünmeden, ona bu suçu attım, bu sırada da anahtarlık bulundu. Yani, benim kirli bir oyun olarak başlattığım şey, gerçek katili ortaya çıkardı. Ben, tesadüfen buldum katili. Bunu da, Tanrı istemiş olmalı. Mucizesini gösterdi. Vefa'yı o kadar seviyormuş ki, bana bu çirkin tezgâhı hazırlatırken, gerçeklerin açığa çıkmasına sebep oldu..." Berk, bir süre sustuktan sonra sordu: "Çok kızdın mı bana?"
"Başkası olsaydı kızardım, ama sana kızamıyorum..."
"Neden? Benim ne özelliğim var?"
"Berk, bu gece takılalım mı? Yani her şey sona erdiğine göre, hiçbir şey olmamış gibi felekten bir gece çalalım mı? Vefa'yı düşünmeden, cinayeti düşünmeden, sanki içimiz yüzde yüz rahatmış gibi..."
"İçimiz yüzde yüz rahat değil mi şu an?"
"Sence öyle mi? Notları gönderen kişiyi bulamadık halen..."
"Bana uyar," diyen Berk, önce babasının kupalarına yöneldi. "Futboldan her zaman nefret etmiştim..."
"Ben bayılırdım, ama bu gece senin hat'rına nefret edeceğim," diye sırıttı Ali. Birlikte onları bahçeye götürdüler. Futbol topunu, bowling topu gibi kullanarak, o kupalardan birer lobut yarattılar. Berk, iyi bir bowling'ciydi, ama Ali'nin yuvarladığı top, havuza gitti.
"Elle tutmaya alışkın değilim hiç..." dedi.
"Gidip topu almak zorundasın."
"Hayır, havuza giremem. Benim senin gibi zengin alışkanlıklarım yok oğlum, ne geceleyin havuzda yüzmesi...?"
"Peki, ben alacağım o zaman," diyen Berk'e, Ali engel olamadan, kendini kıyafetleriyle suya attı. Topun ağırlıktan biraz dibe çökmesi nedeniyle, bir süre suyun altında olan Berk'e, itiraf etti:
"Sen benim kardeşimmişsin Berk... Canımmışsın, kardeşimmişsin benim..."
*****
Çağrı'yı, iğrenç bir koku uyandırdı. "Burası neresi ya..."
Çöp evdi bu. Masumlar Apartmanı'nda falan uyanmış olmalıydı. Yerde, içinde bayatlamış pizza dilimlerinin bulunduğu bir kutu, sağa-sola saçılmış yarısı dolu şişeler, dağınık çöp poşetleri... bütün bu pisliğe rağmen nefes alabilen bir papağan vardı. Papağan,
"Ölülerin mezardan organlarının çalındığına çok şahit oldum ama... ama... ama..." diye konuşuyordu.
"Yok artık!" diye doğruldu Çağrı. "Kokain kafası bile bana bu kadar saçma bir halüsinasyon gösteremez!"
"Demek kokain aldığını itiraf ediyorsun," dedi Ege. Tekli bir koltuğa oturmuş, elindeki uçak biletlerinden origami uçaklar yapıyordu.
"Defol git gözümün önünden," diyen Çağrı, dengesini zar zor bularak kapıya yöneldi ama, kilitliydi. "Açsana oğlum şunu!"
"Hiçbir yere gitmek yok... bir kez daha o kokaincilere bulaşmana izin vermeyeceğim Çağrı."
"Bir kere..." dedi Çağrı. "Son bir kere daha alacağım, ondan sonra..."
Ege, bunu hiç duymamış gibi, "Sana yaptığımın iyilik olduğunu düşünmüştüm..." dedi. "Çağrı Kolçak adında, Türkiye sınırları içinde, senin yaşlarında ve seninkine benzer DNA'lara sahip birini bulabilmek ne kadar uğraştırdı beni, biliyor musun...!"
Çağrı, konuşmanın çözüm olmadığını anlayarak, Ege'ye bir yumruk savurmaya çalıştı, ama kendi becerilerini kaybettiren kokainin vücudunda kalan kırıntıları yüzünden, başarılı olamadı. Ege onu sıkı sıkı tutmuş, bırakmıyordu şimdi, "Bana kullanmayacağına söz vermiştin!"
"Bir tek sen kaldın..." dedi Çağrı. "Herkes gitti. Leyla gitti, Zeyno gitti... Annemle babam zaten yoktu... niye sen kaldın sadece?"
"Çünkü ben senin iyiliğini istiyorum Çağrı. Leyla'ya, senin iyiliğin için yanaştım. Zeyno'ya da öyle. Hayatına girmeye çalışan her kıza yapacağım bunu!"
"Neden! Senden böyle bir şey isteyen oldu mu...! Şu kokuya nasıl tahammül edebiliyorum biliyor musun... benim içim de böyle kokuyor. Bu çöp ev gibi içim. Ama buna rağmen Zeyno'ya ilanıaşk ettim tamam mı... belki bir şansım olur diye, sen onu da elimden aldın! Önce Leyla sonra da Zeyno... sen Berk'ten bile kötüsün."
"Bırakmayacağım seni. Bırakmayacağım seni onlara."
Çağrı, çırpınmaktan vazgeçti. Beş dakika bir sessizlik oldu. Ege, bu sessizlikten faydalanarak, Çağrı'yı koltuğuna oturttu, ama kollarını asla gevşetmiyordu. Çağrı, "Şu an çok boktan durumdayım..." diye konuştu zorlukla. "O kadar ki... seni reddedemiyorum bile."
"Hayır, durumunun boktan olduğu falan yok..." diyen Ege, sol dirseğini açarak içini gösterdi Çağrı'ya. "Eğer bur'da iğne izleri olsaydı, o zaman 'boktan' diyecektik durumuna..."
"Ege..." diye yalvardı Çağrı. "Bana yardım et. İyileşmek istiyorum..."
"Gerçekten istiyor musun?"
"Evet, kurtulmak istiyorum bundan..."
"Tamam, her şey düzelecek..." dedi Ege. "Söz veriyorum."
*****
Berk'in evindeyse, "The Office" izleniyordu. Hem de sezonlarca. "Uykun geldi mi?" diye sordu Berk.
"Hayır, ben biraz tavşan uykuluyumdur... özellikle de son zamanlarda..." diye elindeki pizza dilimini yerdeki kutuya bırakan Ali, biraz kötü hissediyordu. "Bizim ev hiç bu kadar kirlenmezdi..."
"Sen bi' de Ege'nin evini gör..." dedi Berk. "Uykun gelirse, aşağıdaki oda yepyeni biliyorsun... ama hayır, o haliyle bile iğrenç orası. Seni o odada yatırmam, sen benim odama geçersin, ben de Kenan Yağızoğlu'nun odasındaki kıyafetleri camdan sallandırırım biraz... benim uykular da kaçık bu aralar."
"Şu diziyi kapatsak mı artık?"
"Niye, anime izlemeyi mi tercih edersin?"
"Bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek istiyorum. Ben anime fanatiği falan değilim. Tamam, izliyorum, ama öyle bu uğurda aklını kaçıranlar gibi değilim. Hatta İngilizce dublajlı izliyorum ben onları, İngilizcem gelişsin diye..."
"İngilizceni ilerletmek istiyorsan video oyunları var," diye Berk, bir koşu oyun koleksiyonunu getirdi. "Seç beğen al."
"Ben Çağrı'da da oynamıştım böyle şeyler..."
"Çağrı'daki sadece futbol oyunları oğlum, benim savaş oyunlarım daha güzel."
Ali, Hato'yu okşarken, Berk'in oyunları kurmasını izledi. Savaş oyunları, futbol oyunlarından kötüydü ama hakikaten dil öğreticiydi. Oynayacak oyun da kalmadıktan sonra, "Berk, bir şey rica edeceğim ama, görgüsüz olduğumu düşünmeni istemiyorum."
"Nedir?"
"Sizin evde tekila var mı?"
"Vay, Görgüsüz Tozluyakalımıza bak sen..."
"Ya amaç içmek değil zaten, Tequila Shot oynamak," dedi Ali. "Ben daha çok doğrularla ilgileniyorum..."
"Görgüsüz Tozluyakalı lakabımı değiştiriyorum... Doğrucu Davut diyeceğim sana."
Berk, tekila şişesi ve bardaklarıyla dönerken, Ali, "İlk önce kim başlayacak?" diye sordu.
"Tabii ki ben," diye sırıttı Berk. "En sevdiğin hayvan ne?"
"Unutmamışsın!" diyen Ali, ilk bardağı elinde evirip çevirdi. "Sen muhtemelen köpek olduğunu düşünüyorsun ama... değil aslında. En çok penguenleri seviyorum ben. Şimdi sıra sende... Doğum günün ne zaman?"
"Çok basit bir soru olmadı mı?"
"Söylesene işte!"
"Tamam... ilginç bir hikâyesi var aslında." Berk'in gözleri, duvarda asılı, annesiyle olan fotoğraflardan birine daldı. "Annemin sancısı, gece yarısı tutmuş. 27 Mayıs 2005 akşamıymış. Ben tam, 00.01'de gelmişim dünyaya. Çok önemsiz bir ayrıntı belki, ama annem, ucundan-kıyısından 28 Mayıs'ta doğduğumu anlatırken çok eğlenirdi... o yüzden benim de hafızamdan silemediğim bir detaydır. Kıl payı 28 Mayıs 2005'te doğmuşum..."
"Yani sen benden büyük müsün...!"
"Elbette, ne sandın?"
"Ne bileyim, boyun benden kısa olunca..."
"Ne saçma basmakalıplar bunlar!"
"Neyse, benim doğum günüm de 3 Kasım 2005. Belki bilmek istersin diye..."
"Hımmm... ikinci soruda da içiremedik. Peki, şutla bakalım."
"En sevdiğin renk ne?"
"Turuncu. Ama böyle çok sıkıcı oluyor, ben içmek istiyorum... bütün soruları sana bırakacağım."
"Tamam, bana benim hakkımda bir itirafta bulun."
"Gerçekten, senin hakkında bir itirafımın olamayacağını mı düşündün?"
"Evet?"
"Peki, çok güzel bir müzik tarzın var."
Berk'in bu itirafı, kendisi hakkında da olmuştu. Ali'nin, Berk'in eline bıraktığı telefonunu karıştırdığını itiraf ediyordu. "Senin en sevdiğin şarkı nedir?"
"Anlatamam, duyman lazım," diyen Berk, telefonunu çıkardı; "Hotel California"yı buldu. Şarkı çalarken, Ali yeni sorusuna geçti: "Bana, kendin hakkında bir itirafta bulun, ama benimle ilgili olmasın."
"Tamam, ben... vampirleri konu edinen kitaplar ve filmlerden hoşlanıyorum."
"Bana, çocukluk fotoğraflarını gösterebilir misin?"
"Ne alaka şimdi!"
"Merak ediyorum!"
Ali'yi kıramayan Berk, albümleri bulmaya gittiğinde, gözüne piyano ilişti. Bunu görmemişti Ali. Delikanlı döndüğünde, sorulmayan bir soruya bir cevabı vardı artık.
"Halen hatırlamıyorum ama..." dedi albümleri Ali'nin kucağına yığarken, "Adagio, dedim galiba."
"Adagio mu, o da ne?"
"Ali, adagio... demiştim. Adagio, piyano için kullanılan bir terimdir. Yavaş anlamına gelir."
"Sen piyano mu çalıyorsun!"
"Evet, ama bunu kimseye söyleme, bunun bilinmesi, vampirlere olan hayranlığımın bilinmesinden daha korkutucu! Kenan Bey, beni küçükken zorla bir enstrüman kursuna yazdırmak istemişti... keman veya piyano gibi Batı enstrümanları olacaktı tabii. Ben de, 'Kemanı seçersem, onu her yere taşıtabilir, ama piyano ağırdır, yerinde kalmak zorunda, evimden başka bir yerde çaldıramaz,' diye düşünüp, piyanoyu seçtim."
Ali'nin de, albümlerde Kenan'ın fotoğraflarına rastlaması bir oldu. "Adagio, Ali... çok anlamsız. Ben ikna olmadım açıkçası. Cevabını beğenmedim."
"Peki," diye omuz silkti Berk, "Kadeh kaldırmak ister misin?"
"Bu Amerikan tıraşlı çocuğa içelim mi?" diye sırıttı Ali.
"O saç stili en çok bana yakışırdı!" diye bir "shot" yuvarladı Berk.
"Berk..." dedi Ali. "Artık yolun sonuna geldik. Biz artık... Yağızoğlu Koleji'nden ayrılabiliriz."
"Ne demek bu?"
"Arap, Zeyno ve ben... artık bu okulda kalmamızın bir anlamı yok... zaten hakkımızla kazanarak girmemiştik..."
"Peki..." diye sırıttı Berk. "Kayıt sildirme işlemleriyle okulun müdürü ilgilenir, biliyorsun değil mi?"
"Pekâlâ, son bir soru... herhangi bir şeye alerjin var mı?"
"Hayır, beni Çağrı'yla mı karıştırdın?"
"Varsa bilmek isterim de... hayatını kurtarabilmek açısından."
"Eee, senin var mı?"
"Yok," dedi Ali, "Yani hayatımı kurtarmak açısından sen de sorumlu değilsin."
*****
5 EKİM 2022
Çağrı uyandığında, halen Ege'nin kolları arasındaydı. Artık anahtarı gizlice alabilir, kaçabilirdi ama, dünkü kötü hislerden eser kalmamıştı geriye. Ege'yi, "Ama... ama... ama... mezardan kaçırılan ölüyü ilk defa görüyorum!" diyen papağanın sözleri uyandırdı.
"Ege, bu kuş ne saçmalıyor böyle!" diye sordu Çağrı.
"Saat, kaç oldu?" diye soran Ege, aslında Çağrı'yla konuşmamıştı. Saatinden zamanı öğrendi. "Çağrı..." dedi. "Benim küçük bir işim var, seni içeriye kilitlemek zorundayım."
"En son bunu söylediğinde..."
"Hayır," dedi Ege, "Sana söz veriyorum, bundan sonra seni üzecek bir şey yapmam."
"Bu sözlerini unutma ama..."
"Geri geleceğim Çağrı," diyen Ege, elleriyle Çağrı'nın yanaklarına dokunduktan sonra, çıktı gitti evden.
*****
Berk, camı kırarak içeriye düşen bir taşın sesiyle uyandı.
"Oha!"
Önce, ne olduğunu anlayamadan etrafına bakındı. Ali'yle yerde uyuyakalmıştılar. Bütün tekila bardakları da boştu. Berk, bir taşa sarılı kâğıt buldu.
"Berk Yağızoğlu, Ali'ye git," diyordu.
"Ama ben bur'dayım!" dedi Ali.
"Ama o bunu bilmiyor!" diye bağırdı Berk. "Öyleyse..."
"Osman amcanın yanına gidecek!" diyen Ali, yerinden fırladı. Berk, peşinden koştururken, "Arabamla daha hızlı olabilir!" dedi.
"Hayır, bisikletimle en kestirme yolları bulabilirim!"
"Peki, ben?"
"Sen de arkama bineceksin işte!"
"Öyle saçma şey olmaz!"
"İnat etme Berk, zamanı değil," diyen Ali, arkasını gösterdi. "Bak, ben bununla annemi, Arap'ı, Zeyno'yu, tanıyıp tanıyabileceğin herkesi taşıdım tamam mı, güven bana! Ha'di, atla!"
Berk, mecburen Ali'nin arkasına binip, bir de ona tutundu, çünkü Ali rüzgâr gibi kullanıyordu. Osman amcanın evinin önünde durduklarında, Ali sanki kendi bisikleti değilmiş gibi, öylece yere düşmesine izin verdi bisikletin.
"Sen Osman amcaya bak, ben erketeye yatacağım," dedi Berk.
"Tamam," diyen Ali, kafası karışık bir Osman amca buldu. Elinde bir not kâğıdı tutuyordu. "Amcacığım, onu alabilir miyim..." dediğinde, Berk'in bağırtısı duyuldu:
"Ali, koş buraya, kaçıyor!"
Ali, kâğıdı buruşturup Berk'e katıldı, bisikleti Osman amcanın evinin önünde bırakaraktan; ama Berk çoktan uzaklaşmıştı. "Yollarımızı ayıralım!" diye bağırdı, Berk'in duyabileceği, ama kaçan herifin işitemeyeceği volümde. "Ben buraların her bir karışını biliyorum, bizden kurtulamayacak!"
Berk, kabul ederek adamla mesafeyi daralttı. Adam çok iyi koşuyordu, öyle ki, sokaktaki kediler bile korktu. Ama sadece o kadar... "Burası Tozluyaka!" diye bir ses duyuldu. "Yolun sonu."
Adam, hakikaten de bir duvara toslamıştı. Ali, iyice meydana çıkardı kendisini. "Bu mahallenin her karışını bilirim koçum, burası bir çıkmaz sokak. Yani güzellikle teslim ol..."
Elleri ceplerindeki adam, halen arkasını dönmemişti. Tam da Osman amcanın tarif ettiği tipteydi, siyahlar içinde... Önce, ellerini cebinden çıkardı, kapüşonlusunu indirdi, sarı saçları meydana çıktı. Sonra, başındaki kepi, gözlerindeki güneş gözlükleriyle eşzamanlı çıkarırken, yüzünü döndü.
"Ege..." dedi Berk. "O notları sen mi gönderiyordun?" Ondan sonra, o hastane odasındaki gün, Ege'nin kendisini öpmek için eğildiğini hatırladı. O sırada koymuştu ilk notunu.
"Mahallenizdeki duvar için üzgünüm..." dedi Ali'ye. "Ben kirlettim, ben düzelttim."
"Sen, ne alaka... neden? Bize o soruları verdin... özellikle beni notlarla donattın...!"
"Bir sürü neden sayılabilir Alicim," dedi Ege. "Ama benim en büyük motivasyonum, Çağrı'nın iyiliğiydi..."
"Bu işin arkasında daha büyük insanların olduğunun kokusu geliyor burnuma..." dedi Berk.
"Evet, isimlerini söylersem... sizi öldürmek zorunda kalırım."
"Ha'di ama Ege!"
"Yüz ifadene bakılırsa, Ali... halen son notu okumamışsın."
Ali, elindeki buruşuk kâğıdı açtı. Eli gibi sesi de titredi:
"Ali Öztürk... Ölülerin mezardan organlarının çalındığına çok şahit oldum ama... Mezardan kaçırılan ölüyü ilk defa görüyorum!"
"Şimdi daha büyük bir sorununuz var," dedi Ege. "Siz, bu zamana kadar benim yazı tarzımla uğraştınız ya... Türkçe mealini açıklayayım size... Vefa'nın mezarı boş olabilirmiş."
10. BÖLÜMÜN SONU...
Bölüm uyarılarını buraya taşımıyorum. Bölüm uyarılarını merak edenler,WP'ye bakabilirler...
1 note
·
View note
Text
Yeni Mühendislik Teknolojileri
Mühendislik teknolojileri sürekli ve devasa bir gelişme gösteriyor ve birçok teknolojik alan son yıllarda köklü bir dönüşüm yaşadı. Bu gelişme büyük ölçüde teknolojinin ilerlemesi sayesinde gerçekleşti ve mühendislik teknolojilerinin önemi bu gelişimde büyük bir rol oynadı. Bu nedenle, farklı alanlardaki mühendislerin bu yeni teknolojilere ayak uydurması gereklidir.
Mekanik mühendislik alanında, daha küçük ve daha hassas parçaların tasarlanması ve imalatı artık mümkündür. Bu tasarım ve imalat ilerlemesi yeni makinelerin ve ekipmanların geliştirilmesine yardımcı olurken, kullanılan makinelerin ve ekipmanların arızalarının teşhis ve tamiri de kolaylaşır. Elektrik ve elektronik mühendisliği alanında, yeni teknolojiler büyük avantajlar sağlıyor, örneğin performansın arttırılması ve enerji tasarrufu sağlanması gibi. Ayrıca, artık daha karmaşık ve entegre elektronik sistemler tasarlanabiliyor, bu da araçlar, uçaklar ve robotlar gibi farklı alanlardaki elektronik sistemlerin işlevlerinin geliştirilmesine yardımcı oluyor.
İnşaat mühendisliği alanında, binalar, köprüler ve yolların tasarımı ve inşası konusunda yeni teknolojiler geliştirilmiştir, bu da binaların güvenliğini artırırken yapısal sorunları ve arızaları azaltır. Yeni mühendislik teknolojileri sayesinde malzemelerin ve yapıların davranışları daha doğru bir şekilde değerlendirilebilir, bu da doğal afetlerden kaynaklanan zarar ve kayıpların azaltılmasına yardımcı olur.
Kimya mühendisliği alanında, yeni teknolojilerle yeni kimyasal maddeler ve bileşikler geliştirilmiştir, bu da malzemelerin özelliklerinin ve uygulamalarının enerji, petrokimya ve ilaç sanayisi gibi farklı alanlarda iyileştirilmesine yardımcı olur. Modern mühendislik teknolojileri sayesinde üretim ve kontrol süreçleri geliştirilebilir, bu da ürün kalitesinin artırılmasına ve maliyetlerin azaltılmasına yardımcı olur.
Deniz mühendisliği ve petrol mühendisliği alanında, petrol ve gaz keşfi ve çıkarılması konusunda mühendislik teknolojilerinde büyük bir gelişme yaşandı. Bu, derin delme tekniklerinin ve gelişmiş deniz ekipmanlarının kullanımıyla gerçekleşti. Ayrıca, gemi inşa ve deniz yapıları alanında mühendislik teknikleri daha verimli ve güvenli hale getirildi.
Ayrıca, modern mühendislik teknolojileri çevresel, ekonomik ve sosyal pek çok zorluğun çözümünde büyük bir rol oynamaktadır. Temiz su sağlama, sürdürülebilir enerji ve çevre koruma gibi konularda modern mühendislik teknolojileri ekolojik sistemlerin tasarımı ve geliştirilmesi, atık yönetimi ve çevre kirliliği etkilerinin azaltılmasında kullanılmaktadır.
Başlangıçta, son yıllarda mühendislik teknolojilerinde yaşanan büyük gelişmelerden bahsettim. Bu gelişme sayesinde, dünyayı şekillendiren birçok harika mühendislik yeniliği ortaya çıkmış ve hayatımızı daha kolay ve daha iyi hale getirmiştir. Modern teknolojiler sayesinde, mühendisler endüstri, inşaat, ulaşım, iletişim ve enerji gibi farklı alanlarda performansı ve verimliliği artırabilmektedirler.
Ancak sürekli gelişen mühendislik teknolojileriyle birlikte, mühendisler bu gelişmelere ayak uydurma ve farklı alanlarda bu teknolojileri uygulama yolları arama ihtiyacı duymaktadırlar. Artık herhangi bir mühendisin eski teknolojilerle sınırlı kalması çok zor hale gelmiştir çünkü dünya hızla değişiyor ve her gün yeni teknolojiler ortaya çıkıyor.
Bu bağlamda, mühendisler sürekli eğitim ve öğrenmeye özen göstererek, becerilerini geliştirme ve deneyimlerini artırma gereksinimindedirler. Mühendisler, alanlarıyla ilgili eğitim kurslarına, atölye çalışmalarına, konferanslara ve seminerlere katılabilirler. Ayrıca, online olarak sunulan kitaplar, makaleler ve eğitim materyallerinden de faydalanabilirler.
Bu platform aracılığıyla, mühendislerin ihtiyaç duydukları kaynaklar, ücretsiz eğitim kursları ve makaleler gibi her mühendislik alanı için sunulacak ve teknoloji dünyasındaki yenilikler hakkında bilgilendirme yapılacaktır.
6 notes
·
View notes
Text
Memleket isterim, memlekette yapılanları görenler olsun. Memleket isterim, memleket içi vatanseverler ile dolsun.
İstanbul 3. Havalimanı • Yeni Başbakanlık Yerleşkesi • İzmit Körfez Geçişi • İstanbul - İzmir Otoyolu • Kanal İstanbul • İstanbul 3. Boğaz Köprüsü • Marmaray • TANAP • TürkAkım • Mavi Tünel ve Konya Ovası projesi • Ankara-İstanbul YHT projesi • ALTAY Tank projesi • HES projeleri • Togg • Akkuyu Nükleer Güç Santrali • SMA tedavisine ilaç desteği • Salda Gölü Koruma Projesi • Sanayide Yeşil Dönüşüm Projesi • Sosyal Konut Projesi • ATAK-2 Helikopteri • GÖKBEY • HÜRKUŞ-2 • MİLGEM • Milli Muharip Uçak • ULAQ • Hürjet • Her ilde bir üniversite • Şehir hastaneleri • Köprüler • Tuneller • Yollar • Doğal gaz keşifleri • Petrol rezervi keşifleri • Millet bahçesi projeleri • Organize sanayi bölgelerii • Endüstri bölgelerii • Teknoparklar • Uzay Ajansı • Milli Uzay Programıi • ve daha fazlası…
2 notes
·
View notes
Text
Yasemin'e
Hasta olduğun için değil, yaşadığın için öleceksin.
Bir yılı aşkın süredir Yasemin ile görüşmüyorduk. Tartıştığımız veya negatif duygular beslediğimiz için değil, böyle olması gerektiği için görüşmüyorduk.
Urla'nın çok sakin bir sahil kasabasında yaşayan hayat dolu biriydi. Onunla orada tanıştık. Henüz ikinci görüşmemizde beni, annesi ve kendinden 2 yaş küçük erkek kardeşiyle tanıştırdı. Oldukça sıcakkanlı ve içten bir aileydi, kısa süre olarak görsem de birçok kez bir araya gelmişliğimiz oldu. Yasemin'le birlikteliğimize bir ilişki demek yanlış olurdu, daha çok iyi anlaşan iki arkadaştık. Dünya görüşlerimiz, sohbet etme tarzımız veya komedi anlayışımız birbirine benziyordu. Bana göre birbirimize aşk beslememiz imkansızdı çünkü ikimizde geçmişine aşıktı ve geçmişinden kaçmaya çalışıyordu. Hatta birbirimizi fiziksel anlamda tam olarak beğendiğimizi düşünmüyorum bile, zaten bunun aramızda bir önemi hiç olmamıştı.
Mesai bitiminde yaz güneşi eşliğinde müzik dinleyerek onun yanına Urla'ya gidiyordum, buluşup bir şeyler yiyip içiyorduk. Akşamları sahile gidiyor, filmlerdeki gibi bazen iskelede dertleşiyor, bazen kumların üzerine uzanıp yıldızları izlerken uzun uzun sohbet ediyor, gelecekten ve hayattan konuşuyorduk.
Yasemin ileri seviye denebilecek böbrek hastasıydı, biz tanıştığımızda dahi bildiğim kadarıyla sayısı onun üzerinde ilaç kullanıyordu. Kimi günler yataktan kalkamayacak kadar halsiz oluyordu. Belirli aralıklarla birkaç gece hastanede kalması gerekiyordu. Endoskopi, kolonoskopi gibi sürekli hale geldiğinde yorucu ve mental olarak çökertici ek şeylerle de uğraşıyordu. Bunlara zaten bir insanın alışabileceği kadar alışmıştı ve yıllardır da mücadelesine devam ediyordu. Ancak duygusal olarak hastalık ve ölüm fikri yıllardır nefesine öyle yakındı ki kendisini hem mental hem de fiziksel olarak kapkaranlık odasına kapatmıştı. Yan yana dünyanın en neşelisi olan insanı, odasındayken sesini tanıyamıyordunuz. Tanıştığımızda hep o odadaydı, yalnızca birlikte olduğumuz vakitler hariç.
Öleceğini ve vaktinin az kaldığını düşünüyordu. Vücudu hastalığı atlatamıyor, olumlu bir tepki vermiyordu. İçten içe eridiğini hissediyor, bunu kimseyle paylaşamıyordu. Vaktinin az kaldığı düşüncesiyle kimseyi umursamadan hayatta ne yapmak istiyorsa onları gerçekleştirmek istiyordu. Bu fikrini ve onu sonuna kadar destekledim. Yukarıda bahsettiğim gibi bir adama sırılsıklam aşıktı ve tek istediği onunla olmaktı. Bilirsiniz bazen o ya da bu sebepten bir türlü bir araya gelinemez, bu da öyle bir hikayeydi. İkisi birlikte büyümüş denebilirdi. Büyürken çok doğal bir şekilde de birbirlerine zarar da vermişlerdi. Hikaye bana geçmişten bir yerden çok tanıdık geldiği için hem adamı hem de Yasemin'i çok iyi anlayabiliyordum. Birlikte geçirdiğimiz süre boyunca nasıl bir araya gelebilecekleri, bunu isteyip istemeyeceğini birçok kez tartıştık. Aşkıyla üniversitede bir film etkinliğinde tanışmışlardı. Çocuk görüntü yönetmeniydi ve çeşitli kamera arkası işlerle uğraşıyordu. İşi gereği İstanbul'da yaşıyordu ve uzaktan bir türlü idame ettirememişlerdi. Geldikleri noktada birbirlerinden nefret ediyor gibi gözüküyorlardı. Nihayetinde olaylar öyle güzel gelişti ki Yasemin ile çocuk kavuştular. Çocuğun İzmir'e geleceği gün Yasemin ile vedalaştık. Onun adına canı gönülden mutlu olmuştum, bir nevi mutluklarına vesile olmuştum. Oynadığımız oyunu biz kazanmıştık. Onlar ardımdan güzel bir yolculuğa başladılar, nihayetinde de geçtiğimiz yaz hızlıca evlendiler. Bir arkadaşım düğün fotoğraflarını gösterdi, çok güzellerdi. İstanbul'a taşınmışlar ve kendilerine güzel bir yuva kurmuşlar.
Bir hafta önce Yasemin'in öldüğünü öğrendim. Vücudu hastalığı daha fazla kaldıramamış, doktorlar ellerinden geleni yapmışlar ama vücut son çare olan annesinin böbreğini de kabul etmeyince de vefat etmiş. Yaşama dair çok büyük bir kalp kırıklığı yaşıyorum, geride bıraktığı kocasını, annesini, kardeşini düşünüyorum. Karşılıklı evlerde yaşadığı çocukluk arkadaşını, evini düşünüyorum.
İnsanların böyle durumlarda hatıralara ne denli sarılmaya çalıştığını düşünürüm. Avcunda deniz kumu tutmak gibi, öyle bir avcunu sıkıyorsun ki canın acıyor ancak yine de elinden yavaş yavaş kayıp gitmesine engel olamıyorsun. Düşen her kum tanesi senden de bir parçayı alıp götürüyor ve her süzülüşünde aynı acıyı tekrar ve tekrar hissediyorsun. Kayıp ve ölüm insanı hissizleştiriyor.
Hepimizin yok olup gideceği bu hayattan Yasemin çok erken ayrıldı, arkada ve gelecekte kaç insan ömrü bıraktı bilemiyorum ama tek bildiğim bir şey var ki çok sevdiği adama hayallerindeki gibi kavuştuğuydu.
Yasemin, Kahraman Deniz dinlemeyi çok severdi. Kocasıyla beraber dinlemekten hoşlanırlarmış, ondan sonra da bizim tanıştığımız dönemde bunu dinliyordu. Ne zaman sanatçının bir yerde ismini görsem aklıma onlar ve kavuşmaları gelir. Yüzüm gülümser...
Huzurla uyu arkadaşım, şerefine
20.12.2022 - Urla.
6 notes
·
View notes
Text
🗣️ Doğal Zıtlıklara Karşı Sömürgeci Zıtlıklar
Yaşam doğal zıtlıkların bir arada olması demektir. Renkler, ırklar, inançlar, düşünceler vb sayısızca olgu birbirine zıt olmak zorundadır.
Sorun bu zıtlıkların birbiri ile olan uyumunu bozmak, ayrıştırmak ve çatıştırmaktır.
✓ Para satanlar eşit ve adil paylaşım istemiyor,
✓ Silah satanlar barış istemiyor,
✓ Din satanlar huzur istemiyor ve huzurun kendi dayattıkları dinde olduğunu söylüyor,
✓ İlaç satanlar sağlık istemiyor,
✓ Organize hırsızlık adalet istemiyor,
✓ Enerji kaynaklarını satanlar kendi kontrolleri dışında alternatif bir enerji kaynağının üretilmesini istemiyor,
✓ Talan etmek isteyen birlik ve beraberlik istemiyor,
✓ Tüm gücü ele geçirenler karşılarında güç istemiyor.
Dünyada insanlığın yaşadığı bütün sorunlar yukarıda saydığım sorunların içinde yumaklanmış durumda.
Biz Türkler bir asır önce insanlık devrimi ile buna bir ayar vermiş ve bütün insanlığa ilham kaynağı olmuştuk. O zaman ayarı bozulan bu düzenin yine çaresi biziz.
Her ülkede en büyük güç birlik ve beraberliğini bozmayan toplumun kendisidir. Gerisi safsatadan ibarettir.
Toplumlar gelişmiş olmanın huzurunu, mutluluğunu ve keyfini ya da geri kalmış olmanın bedelini bu tercihin neresinde yer alırlar ise onu yaşamak zorunda kalır.
Doğal zıtlıkların bir arada uyumuna karşı bu zıtlığın dengesini bozarak sömürge düzenini yaşatan zıtlığın çatışma alanında kalan her toplum her çağı ıskalamak, her nesli harcamak zorunda kalır.
Toplumlar arasında bütün anlaşmazlıklar doğru ve yanlışın iyi ile kötünün tarafı olmaktan çıkmaz mı?
Tarafsız olmak mümkün müdür?
Mümkün ise taraf olmak doğru ve iyi bir tercih midir?
Yanıtsız sorular sormak bu arayışı diri tutar mı?
Neyin doğru, güzel, iyi, neyin yanlış, çirkin, kötü, kimin ne olduğunun ölçüsü ve karar vericisi kimdir?
Bütün insanları birbirine düşüren ayrımları kim üretiyor?
Zıtlıkların diri tutulma sebebi itici güç oluşturmak mıknatıs etkisi görevi yapmalarını sağlamak değil mi?
Kötüyü iyi olarak sunan iyiyi yeren şeytanlıkların amacı nedir?
Herkesi içine alan doğadan başka iyilik, doğruluk ve güzellik olmadığını öğrenmediğimiz müddetçe bu boşluğu kim doldurur?
Tek doğru varsa yaşamda bütün yollar eninde sonunda aynı yere çıkar.
Bütün mesele; neyin doğru neyin kötü olduğu ayırt edebilmekte.
Meyve dalın, doğru söz dilin ucundadır.
Bu durum dalın ucunda ki meyveye ulaşmayı, sözü dilde tutmayı zorlaştırmamalıdır.
Yaşam zorluk ve kolaylıklar, iyilik ve kötülükler, büyüklük ve alçaklık, ileri ve geri, doğru ve yanlış vb zıtlıkların tümüdür
Her durum zıttı ile anlam kazanır.
Her insan doğal olmayan bir zıtlığın peşindedir. İnsanı perişan eden illet budur.
Geri de kalanlar istemeden ileri de olanlara rol dağıtırlar. Bu büyük bir fırsattır. Bütün devrimleri kötülük olgunlaştırır, iyilik gerçekleştirir.
Yakın kötülüğe uzak durmayan, uzak iyiliğe yakın olamaz.
İnsanın yaşamı suçlamaya ne kadar hakkı olabilir ki!
Suçlanan her durum insan eseri değil mi?
Bulunduğu yer ve durum kendi seçimlerinin bir sonucu olmayan var mı?
Seçim senin/Sonuç senin!
Değiştirebilirsin yerini ve tercihlerini, sabitlenmiş düşüncelerine ve inancına kök salmak zorunda değilsin.
Bir zıtlık diğer zıtlığı bir araya gelen insanlar tarafından zayıflatır. Ne için bir araya geldiğimizi sorguluyor olmamız gerekir. Kalabalıklar güç değil tehlikenin merkezidir. Doğal zıtlığın düşmanları neden kalabalıklı gücün peşindedir?
Her zıtlığın dengesini hangi taraftan olmayı bilmek bozar.
Yaşamın lezzetidir acılar, acıyı tatlıya haklı bir öfke dönüştürür.
Öfke; yüreğimizin çekirdeğinde büyür.
O yatışmaz bir duygunun ifadesidir.
Şükrü Erbaş der ki;
'İnsanın acısını insan alır'
Oysa insan acısını insandan alır
Acıyı alan da, veren de kendisidir.
Hayatın lezzetini acılar artırır.
Acı yaşamayan insan ve toplumlar olgunlaşamaz ortak aklı kullanmayı beceremez.
Hayat içinde zıtlıklar barındırır.
Bir insan kaç yaşında dünyaya gelir?
Kaç yaşında ölür?
Hayatını istediği gibi yaşayamamış insan sayısı istediği gibi yaşayan insana göre neden azdır?
Dağıstan da Avarlar mezar taşlarına
'Yüz yaşına kadar yaşadı ama dünyaya gelmedi' diye
Neden yazar?
Bir yanardağ ağzı gibidir insanın ağzı.
Dilinden sözler lavlar gibi fışkırır
İnsanı ancak öfkesi yatıştırır.
Haklısınız öfkelenin biraz.
İnsanın acısını insandan kendisinden yine kendisi alır.
Dünyada kötülük yaşlandığı halde neden bu kadar uzun yaşıyor?
İyileri ve iyiliği yaşlandıran bir dünyayı ne zaman kuracağız?
Dünya içinde dünya kadar dünyalar var? Haberdar mıyız?
Kötüye birşey olmaz mitini yaşatan iyilerin tarafında olduğunu sanan kötülüğe hizmet etmekten de geri durmayan ziyniyetin kendisi değil mi?
Tüm zıtlıkları uyum içinde yaşatmayı sağlayan yaşamın tüm zorluklarına karşı DEVRİM diye bir gerçeklik her zaman var. Umudu devrim düşüncesi yaşatır. Umut varsa korkması gerekenler doğal zıtlıkların yanında olanlar değil karşısında bir güce dönüşenlerdir.
Dünya ve insanlık kötülüğün üreteceği bir depremle çok sarsıcı bir şekilde yerle bir olmaya ve kendine gelmeye çok yakındır.
Ayağa düşmemek adına direnen insanlığın güçleri insanlığı yeniden inşa edecek ilkeli erdemi yaşatacak iyilik gücünü DEVRİMLER ile yeryüzüne yine bir asır önce olduğu gibi insanlığın ve kültürlerin beşiği Anadolu'dan dünyaya yayacaktır.
Ne demişti büyük dahi Mustafa Kemal Atatürk insanlık devrimi sonrası;
✓ Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.
Şimdi her yurttaş şapkasını önüne koysun Atatürk'ün gün yüzüne çıkmayan bu sözünü bir düşünsün ve gereğini yapmak için yüreğini ortaya koysun.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#devrim#insanlık Devrimi#mustafa kemal atatürk#doğal zıtlıklar#sömürgeci zıtlıklar
5 notes
·
View notes