#diyabetli
Explore tagged Tumblr posts
Text
Diyabet sessizce damar hasarı yapıyor, beyni ve kalbi vuruyor
Dünya Sıhhat Örgütü’nün “sessiz pandemi” olarak tanımladığı diyabet, tüm dünyada olduğu üzere ülkemizde de süratle artıyor. Sayılar, Türkiye’de 12 milyon civarında diyabet hastası olduğunu gösteriyor. Dünya Sıhhat Örgütü’nün bilgilerine nazaran; 1980 yılında dünyada 100 milyon olan diyabetli sayısı 2020 yılında 422 milyona çıktı. Bu sayının 2045 yılında 700 milyonu bulacağı öngörülüyor. Diyabetin…
0 notes
Text
Türk Bilim İnsanları Geliştirdi! Cep Telefonlarıyla Kan Şekeri Ölçülebilecek...
Şeker Hastalığı ve Kan Şekeri Takibi: Yeni Teknolojilerin Rolü Günümüzde, şeker hastalığı, dünya genelinde milyonlarca insanın yaşamını etkileyen yaygın bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Bu hastalığın yönetimi ve takibi, hastaların yaşam kalitesini doğrudan etkileyen kritik bir unsurdur. Özellikle, kan şekeri ölçüm cihazlarının gelişimi, diyabetli bireylerin yaşamlarını kolaylaştırmakta önemli…
0 notes
Text
Bursa Osmangazi’den diyabet farkındalık eğitimi
https://pazaryerigundem.com/haber/193337/bursa-osmangaziden-diyabet-farkindalik-egitimi/
Bursa Osmangazi’den diyabet farkındalık eğitimi
Osmangazi Belediyesi, ‘Dünya Diyabet Günü’ dolayısıyla etkinlik düzenledi. Diyabet Hastalığı hakkında önemli bilgilerin paylaşıldığı etkinlikte, diyabetli bireylerin nelere dikkat etmesi konusunda da önerilerde bulunuldu.
BURSA (İGFA) – Osmangazi Belediyesi ve Osmangazi Kent Konseyi işbirliğinde gerçekleştirilen ‘14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ etkinliğinde, Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Erdinç Ertürk diyabet hastalığı hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Panorama 1326 Bursa Fetih Müzesi’nde gerçekleştirilen etkinlikte, halk arasında şeker hastalığı diye bilinen ve artık her yaştan insanda görülmeye başlanan diyabet hakkında doğru bilinen yanlışlar üzerinde duran Prof. Dr. Ertürk, şeker hastası olduğunu düşündürecek hiçbir belirti yaşamayan insanlarında da şeker hastalığına yakalanma riski taşıdığını ifade etti. Dr. Ertürk, “Şeker hastalığı, çoğunlukla belirti vermez. Belirtiler genellikle açlık kan şekeri çok yüksek olduğu zaman ortaya çıkar. Açlık kan şekeri değeri 125’in üzerine çıkıyorsa o kişi şeker hastasıdır. Açlık şekeri değerinin 125’in üzerine çıkmasıyla birlikte gözlerde ve böbreklerde olumsuz etkiler başlıyor. Çok fazla kişide hiçbir belirti olmamasına rağmen şeker hastalığı tespit edilmiş. Açlık kan şekeri değerinin 100’ün altında olması idealdir” dedi.
Diyabetin en büyük sağlık sorunlarından biri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ertürk, “Diyabet hastalığının artış göstermesinin en büyük sebebi obezitedir. Bir toplumda ne kadar çok kilolu insan varsa, şeker hastalığı görülme riski de o kadar yüksektir. Türkiye’de diyabetli hasta sayısına yönelik 1997 ve 2010 yılında yapılmış olan iki araştırma var. Aradan geçen 13 yıl içerisinde diyabet hastalığının artış hızı yüzde 7,2’den 13,7’ye yükselmiş. Türkiye, dünyada en fazla diyabet hastası olan ülkelerden biri haline geldi” diye konuştu.
Hastalıkta nelere dikkat edilmesi gerektiğini de anlatan Prof. Dr. Ertürk, diyabet hastalığının tedavisinde en önemli iki faktörün beslenme ve spor olduğuna dikkati çekerek, düzenli spor yapılmasının bu hastalığa yakalanma riskini de azalttığını kaydetti.
Etkinliğin sonunda katılımcılara kan taraması gerçekleştirildi. Etkinliğe katılarak kan taraması yaptıran Osmangazi Belediye Başkanı Tolga Kornoşor ve Osmangazi Kent Konseyi Başkanı Fatma Çil Yılmaz, Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Erdinç Ertürk’e teşekkür belgesi takdim etti.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Çinli bilim adamları hücre nakli ile tip 1 diyabeti tedavi etti
Çinli bilim adamları, dünyada bu tür ilk vaka olduğu söylenen hücre nakli kullanarak kronik tip 1 diyabet hastasını iyileştirdiğini iddia ettiler. On yıldan fazla bir süredir kronik rahatsızlığı olan 25 yaşındaki bir kadın olan hasta, minimal invaziv cerrahiye girdikten yaklaşık iki buçuk ay sonra kan şekerini doğal olarak düzenleyebildi, Şangay merkezli Çin haber çıkışı, Bildiri. Hong Kong merkezli Güney Çin Sabah Postası tarafından hazırlanan rapora göre, ameliyat sadece yarım saat sürdü. Atılımın arkasındaki ekip bulgularını geçen hafta hakemli Cell dergisinde yayınladı. Raporda, Tianjin Birinci Merkez Hastanesi ve Pekin Üniversitesi'nden araştırmacılar çalışmaya katılanlar arasında yer aldı. Şimdiye kadar, adacık hücrelerinin ölen bir donörün pankreasından çıkarılmasını ve tip 1 diyabetli birinin karaciğerine implante edilmesini içeren adacık nakli etkili bir klinik tedavi olarak kabul edilir, ancak donör kıtlığı tarafından engellenir. Japonya'nın gelen Başbakanı Ishiba 27 Ekim için seçim çağrısında bulundu, partiyi birleştirmeyi amaçlıyor Pankreastaki adacık hücreleri, daha sonra kan dolaşımına salınan ve glikoz seviyelerini kontrol etmeye yardımcı olan insülin ve glukagon gibi hormonlar üretmekten sorumludur. Raporda, kök hücre terapisi diyabet tedavisi için yeni olanaklar ortaya çıktığı belirtildi. Hücre dergisinde yayınlanan makaleye göre, kimyasal olarak indüklenmiş pluripotent kök hücre türevi adacıklar veya CiPSC adacıkları kullanılarak yapılan tedavi. Bunu yapmak için, araştırmacılar önce hastadan yağ doku hücrelerini topladılar ve bu hücreleri pluripotent kök hücrelere yeniden programlamak için küçük molekül kimyasalları kullandılar. Bu hücreler daha sonra adacık hücrelerine dönüştürüldü ve hastanın vücuduna geri nakledildi. Bu pankreas hücreleri hastadan kaynaklandığından, bağışıklık reddi yoktu. Geçen yıl Haziran ayında, Çin araştırma ekibi klinik araştırmalar için resmi onay aldı ve daha sonra ilk hastalarına nakil gerçekleştirdi. Tianjin'den genç kadına 11 yıl önce tip 1 diyabet teşhisi kondu ve zaten iki karaciğer nakli ve bir başarısız pankreas adacık hücre nakli geçirmişti. CiPSC adacık nakli sonrasında hastanın açlık kan şekeri seviyeleri yavaş yavaş normalleşti ve dış insülin ihtiyacı sürekli olarak azaldı. Raporda, nakilden 75 gün sonra insülin enjeksiyonlarına ihtiyaç duyulduğunu tamamen bıraktı ve iyileşme bir yıldan fazla sürdü. Kan şekeri seviyelerinde önemli dalgalanmalar yaşadı ve ayrıca birden fazla şiddetli hipoglisemi atakları geçirdi. Nakilden beş ay sonra, şeker seviyelerinin hedef aralıkta yüzde 98'den fazla kaldığını ve bu istikrarın korunduğunu söyledi. Ekip ayrıca ameliyatı basitleştirdi ve hücreleri karaciğer yerine karın kaslarına nakletmeyi seçti ve geleneksel adacık nakilleriyle ilişkili iltihaplanma risklerinden kaçındı. Enjeksiyon minimal invazivdi, sığ bölge görüntüleme izlemeyi kolaylaştırdı ve gerekirse hücreler her zaman geri alınabilirdi. Tüm prosedür yarım saatten az sürdü. Bir yıllık işarette, klinik veriler nakil ile ilgili anormallikler belirtmeden tüm çalışma uç noktalarını karşıladı. Bu hastanın umut verici sonuçları, tip 1 diyabette CiPSC adacık naklini değerlendiren daha ileri klinik çalışmaların gerekli olduğunu göstermektedir. Read the full article
0 notes
Text
“Kan şekeri dengesizliği, oruç tutmayı riskli hale getirebilir”
Diyabetin kan şekeri dengesinin bozulduğu bir hastalık olduğunu söyleyen Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Hulusi Atmaca, “Diyabetik bireylerde pankreastan salgılanan insülinde yetersizlik olduğu için kan şekeri dengesi kurulamaz. Diyabet hastalarının oruç tutabilme durumu, hastalığın tipine, seyrine ve eşlik eden diğer hastalıklara bağlıdır” dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Hulusi Atmaca, Ramazan ayında oruç ve diyabet hakkında bilgilendirmede bulundu. Diyabetin halk arasında genellikle kan şekerinin çok yükselebildiği bir hastalık olarak bilinmesine rağmen, gerçek hayatta kan şekerinin anormal yükselme ve/veya hayati tehlikeye sokacak kadar anormal düşmeye neden olabildiğini söyleyen Prof. Dr. Mehmet Hulusi Atmaca, “Bu açıdan diyabet, kan şekerinin dengesizleştiği bir hastalıktır. Diyabeti olmayan sağlıklı bireylerde beslenmedeki dengesizliklere rağmen kan şekeri normal sınırlarda seyredebilirken, diyabetik bireylerde pankreastan salgılanan insülindeki yetersizlik nedeniyle bu denge kurulamaz. Böylece uzun süren açlıklarda kan şekeri hayati tehlikelere yol açabilecek ani şeker düşüklüğüne veya aşırı ve sağlıksız beslenmede kan şekerinin ileri derecede yükselmesine yol açabilir” ifadelerine yer verdi. “Bazı diyabetlilerin oruç tutması riskli olabilir” Orucun mevsimine ve yaşanan coğrafyaya göre değişen sürelerde gün boyu açlığın ve susuzluğun sürdüğü bir ibadet olduğunu söyleyen Prof. Dr. Atmaca, “Hangi hastanın oruç tutabileceği diyabetinin tipine, seyrine ve eşlik eden diğer hastalıklara bağlı değişiklik gösterir. Bu yüzden her diyabet hastasının bu açıdan ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bazı hastaların uzun sürecek bir açlık veya susuzluğa maruz kalması uygun değildir, bazılarının da uygun önlemler ve tedavide yeni düzenlemelerle oruç tutması sağlanabilir” dedi. “Oruç ve diyabet ilişkisi, 3 grupta değerlendiriliyor” Oruç ve diyabetik hasta ilişkisinin basitçe üç grupta ele alınabileceğini söyleyen Prof. Dr. Atmaca, bunları şu şekilde sıraladı: “Koşulsuz oruç tutmaması gereken hastalar: Bunlar; tip 1 diyabeti olanlar, tip 2 diyabeti olup da kan şekeri dengesiz ve kontrol dışı seyredenler, kan şekerinde ani düşmeler (hipoglisemi) yaşayanlar, yoğun insülin tedavisi (günde 3 kez veya daha fazla insülin enjeksiyonu) alanlar, diyabetik gebeler ve böbrek yetmezliği eşlik eden hastalardır. Belirli önlemleri alması koşuluyla oruç tutabilecek hastalar: Diyabet hapları ile veya günde bir veya iki kez insülin kullanımı ile kan şekeri dengede olan tip 2 diyabetli hastalardır. Bu gruba giren hastaların hekimlerine başvuru yaparak oruca özgü bir tedavi düzenlemesi yapmalıdır. Aksi halde oruç tutmamalıdır. Oruç tutabilecek hastalar: Kan şekeri sadece diyetle veya metformin ve/veya pioglitazon içeren haplarla kontrol altında olan hastalardır. Bu hastaların oruç tutmaları halinde, ilaçlarında herhangi bir değişikliğe ihtiyacı yoktur.” “Tatlı ve hamur içerikli gıdalardan uzak durulmalı” Oruç tutması uygun görülen hastaların yaklaşık 14 saat sürecek açlık ve susuzlukta dikkat etmesi geren durumlar olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Atmaca, “Oruç sırasında kan şekerinde ani düşmeler veya 250 mg/dl’yi aşacak yükselmelerde oruca son verilmeli ve hekime başvurmalıdırlar. Hastaların mutlaka sahura kalkmaları, yeteri kadar sıvı almaları ve menü içeriği ve miktarı büyük önem arz eder. Tatlı ve hamur içerikli gıdalardan uzak kalmak ve kalori sınırlaması, özellikle kilo sorunu olan hastalar için kilo kaybı sağlayabilir. Sonuç olarak, uygun hastalar için Ramazan ayı sağlık açısından bir fırsat ve kazanç ayına dönüştürülebilir” dedi.
Read the full article
0 notes
Link
0 notes
Link
[ad_1] Prof. Dr. Şenay Savaş Erdeve, çocuklarda diyabet görülme sıklığı ve özellikle okul çağındaki diyabetli çocukların yaşadığı problemlere ilişkin bilgileri paylaştı. Çocukluk döneminde en çok tip 1 diyabetle karşılaşıldığını ve Türkiyede çocuklarda hastalığın görülme sıklığının 100 binde 10 olduğunu anlatan Erdeve, "Ülkemizde okul döneminde 21 bin tip 1 diyabetli çocuğumuz bulunuyor ve 14 binini ilkokul çağındakiler oluşturuyor. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda tip 1 diyabetin görülme sıklığında artış söz konusu." ifadesini kullandı. Tip 1 diyabetin genellikle genetik yatkınlığı bulunan çocuklarda, enfeksiyon hastalığı, stres, hormonal etkilenme gibi tetikleyici faktörlerin devreye girmesiyle ortaya çıktığını belirten Erdeve, bunların sonucunda pankreastaki adacık hücrelerin insülin üretemez hale geldiğini söyledi. ÇOK İDRARA ÇIKMA, KİLO KAYBI DİYABETİN EN ÖNEMLİ BELİRTİLERİ Hastalığın en önemli belirtileri arasında çok su içme, çok idrara çıkma, gece idrar kaçırma, düzenli beslenmeye karşın kilo kaybının bulunduğunu aktaran Erdeve, hayati risklerin önüne geçmek için diyabette erken tanının çok önemli olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Erdeve, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Derneği işbirliğinde 2010dan itibaren Okulda Diyabet Programının yürütüldüğünü anımsatarak, "Programın amacı öğretmenler, okul yöneticileri aracılığıyla belirti gösteren çocuklarda erken tanı konulabilmesini sağlamak. Bu noktada öğretmenlerimizin hastalık ve belirtileri konusunda bilgi sahibi olması büyük önem taşıyor." diye konuştu. "GÜNDE 4 KEZ İNSÜLİN ALMALARI, SAĞLIKLI BESLENMELERİ GEREKİYOR" Okulda Diyabet Programının bir diğer ayağında diyabetli öğrencilerin bulunduğuna dikkati çeken Erdeve, sözlerini şöyle sürdürdü: "Diyabetli çocuklarımız günlerinin büyük bölümünü okulda geçiriyorlar. Kan şekerlerinin düşüp yükselmesine göre günde 4 kez, bazen daha fazla insülin enjeksiyonlarının yapılması, sağlıklı beslenme programlarına uymaları, düzenli egzersiz yapmaları gerekiyor. Bütün bunların takibinin yapılması ise çok önemli. Bazen çocuklarımız uygun tedavileri alırken bile kan şekerleri düşüp yükselebiliyor. Bu tedavilerin düzenli yürüyebilmesi için okul yöneticileri, öğretmenlerimiz ve okul hemşirelerinin desteğine çok ihtiyaç var. Çocuğumuzun kan şekeri düştüğünde ara öğününü alabilmesi, kan şekerini ölçebilecekleri, gerektiğinde insülin enjeksiyonunu yapabilecekleri uygun ortamların okulda sağlanabilmesi çok önemli." ÖĞRETMENLER İÇİN ÇEVRİM İÇİ EĞİTİM MODÜLÜ OLUŞTURULDU Prof. Dr. Erdeve, öğretmenlerin "okuldadiyabet.meb.gov.tr" adresinden diyabetle ilgili bilgilere kolayca ulaşıp eğitim alabileceği bir modülü de hayata geçirdiklerini belirterek, "Bir yıl önce oluşturulan eğitim modülü ile öğretmenlerimiz sınıflarındaki tip 1 diyabetli çocuklar için gerekli bilgilendirmeyi alabiliyor. Bu yıl eğitim modülünün etkinliğini daha da artırmayı amaçlıyoruz." dedi. "EMPATİ ÇOK ÖNEMLİ" Aileler, hastanelerdeki çocuk endokrinoloji uzmanları, diyabet eğitim hemşireleri ve okulların işbirliği içinde hareket etmesinin önemine de vurgu yapan Erdeve, şunları kaydetti: "Öğretmenlerimizin, okullarımızın diyabetli çocuklar ve aileleriyle empati yapması çok önemli. Çünkü bir çocuk günde 8-10 kez kan şekeri ölçüyor, 4 kez insülin tedavisi yapıyor ve bu arada da yediklerine dikkat etmek durumunda kalıyor. Gerçekten zor bir süreç. Bu noktada empati yapmamız, çocukların bakımını iyileştirerek hayatlarını uzun yıllar sağlıklı şekilde sürdürmelerini sağlamak için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Doğru tedavi uygulanan diyabetli çocuklar yaşamlarını tamamen normal şekilde sürdürebiliyor. İstedikleri meslekleri, sporları yapabiliyorlar." "SENSÖR TEKNOLOJİLERİ, POMPA TEDAVİLERİ SÖZ KONUSU" Diyabet tedavisinde yeni teknolojilere de değinen Erdeve, "Çocuğumuzun parmağını delmeden kan şekerine bakabildiğimiz sensör teknolojileri, insülinin çok küçük dozlarda verilebildiği pompa tedavileri söz konusu. Bu teknolojilerin diyabetli çocukların bakım kalitesini iyileştirdiği kanıtlandı. Arzumuz tüm diyabetli çocukların bu teknolojilere mümkün olan en kısa sürede kavuşabilmeleri." diye konuştu. Prof. Dr. Erdeve, tip 1 diyabeti önlemenin şu an için mümkün olmadığını ancak ilk 6 ayda anne sütüyle beslenme, 1 yaşa kadar da düzenli D vitamini kullanımının hastalığın görülme sıklığını azalttığına dair çalışmaların bulunduğunu sözlerine ekledi. [ad_2]
0 notes
Text
Holter Nedir? Ne Amaçla Takılır?
Holter, kalp ritmi ve tansiyon gibi önemli sağlık parametrelerini ölçmek ve kaydetmek için kullanılan bir cihazdır. Holter testi, kalp hastalıklarının tanı ve tedavisinde yardımcı olan bir yöntemdir. Bu makalede, holter nedir, neden ve nasıl yapılır, sonuçları nasıl değerlendirilir gibi konulara değineceğiz. Makaleyi okumaya devam ederek holter hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Holter Nedir? Holter, bir hastanın belirli bir zaman diliminde kalp ritmini kaydetmeye yarayan elektrokardiyografi (EKG) cihazının adıdır. Holter cihazı, iki farklı şekilde kullanılmaktadır: EKG veya ritmik holter ve tansiyon holteri. EKG holteri, kalp ritminin belli bir süre boyunca izlenmesi ve kaydedilmesi işlemidir. Tansiyon holteri ise kan basıncının belli aralıklarla ölçülmesi ve kaydedilmesi işlemidir. Holter cihazı, hastanın normal yaşantısını sürdürürken vücuduna takılır ve belirli aralıklarla ölçümler yapar. Bu ölçümler, cihazın hafıza kartına kaydedilir ve daha sonra bilgisayar ortamında uzman hekim tarafından incelenir. Holter Neden Takılır? Holter cihazı, kalp ritmi veya tansiyon değerlerinin gün boyunca (24 saat veya daha fazla) takip edilmesi amacıyla takılır. Herhangi bir EKG muayenesinde veya tansiyon ölçümü sırasında anormal durum gözlenememesi oldukça doğaldır. Hastaların günlük aktiviteleri sırasında vücudunun verdiği tepkileri her dakika izleyebilmek zor olduğu için holter cihazı takılır. Bu holter cihazı kalbin verdiği tepkisel yanıtları önce ölçüp ardından kaydetmektedir. Bu sebeple kalp ritmi düzensizlikleri veya gizli tansiyon gibi hastalıkların tanılanmasında cihaz önemli rol oynamaktadır2. Holter cihazı takılmasının başlıca nedenleri şunlardır: - Kalp ritmi bozukluğu belirtileri gösteren hastalar: Göğüs kafesi ve çevresinde çarpıntı hissi, göğüs kafesinin içerisinde kuş çırpınıyor hissi, kalp atışlarının düzensiz olması (tekleme veya çiftleme), nefes alamama, baş dönmesi, bayılma, göz kararması, fenalık hissi durumlarında holter cihazı uzman hekimin önerisiyle takılır. - Kalp hastalığı riski taşıyan hastalar: Kalp krizi geçirmiş, kalp yetmezliği olan, kalp kapak hastalığı olan, koroner arter hastalığı olan, diyabetli, hipertansif, obez veya sigara içen hastalar gibi kalp hastalığı riski yüksek olan hastaların kalp ritmini izlemek için holter cihazı takılabilir. - Kalp ilacı kullanan hastalar: Kalp ilaçlarının etkinliğini ve yan etkilerini değerlendirmek için holter cihazı takılabilir. - Tansiyon dengesizliği olan hastalar: Tansiyonu yüksek veya düşük olan, tansiyon ilacı kullanan veya gizli tansiyon şüphesi olan hastaların kan basıncını izlemek için holter cihazı takılabilir. Holter Nedir? Holter Nasıl Takılır? Holter cihazının takılması işlemi basit ve ağrısızdır. Holter cihazı, hastanın vücuduna elektrotlar ve kablolar yardımıyla bağlanır. Elektrotlar, kalbin elektriksel aktivitesini yakalayan küçük metal plakalardır. Kablolar ise elektrotları cihaza bağlayan ince tellerdir. Cihaz ise cep telefonu büyüklüğünde bir kayıt cihazıdır3. Holter cihazının takılması işlemi şu şekilde gerçekleştirilir: - Hastanın üst kısmındaki kıyafetleri çıkartılır ve göğüs kafesi temizlenir. - Göğüs kafesine ve belirli noktalara jel yardımıyla elektrotlar yapıştırılır. - Elektrotlar kablo yardımıyla cihaza bağlanır. - Cihaz, hastanın beline veya boynuna asılır veya cebe konur. - Hastaya, cihazı taşıdığı süre boyunca günlük aktivitelerini ve şikayetlerini kaydetmesi söylenir. - Hastaya, cihazla ilgili bazı kurallar anlatılır. Örneğin, cihazın ıslanmaması, elektrotların yerinden oynamaması, metal dedektörlerinden uzak durulması gibi. Holter cihazının takılması işlemi yaklaşık 15 dakika sürer. Cihazın hastanın vücudunda kalma süresi ise hekimin kararına göre değişir. Genellikle 24 saatlik veya daha uzun süreli cihazlar kullanılır. Holter Sonucu Nasıl Yorumlanır? Holter cihazının takılma süresi bittiğinde, hastanın tekrar kliniğe gelmesi gerekir. Cihaz hastanın vücudundan çıkarılır ve hafıza kartındaki kayıtlar bilgisayara aktarılır. Uzman hekim, bu kayıtları inceleyerek holter sonucunu yorumlar. Holter sonucunda, hekim şu bilgilere ulaşabilir: - Kalp ritminin normal veya anormal olup olmadığı - Kalp ritmindeki düzensizliklerin türü, sıklığı ve süresi - Kalp ritmindeki düzensizliklerin neden olduğu belirtiler - Kalp ritmindeki düzensizliklerin günlük aktivitelerle ilişkisi - Kalp ilaçlarının etkinliği ve yan etkileri - Tansiyon değerlerinin normal veya anormal olup olmadığı - Tansiyon değerlerindeki değişimlerin türü, sıklığı ve süresi - Tansiyon değerlerindeki değişimlerin neden olduğu belirtiler - Tansiyon değerlerindeki değişimlerin günlük aktivitelerle ilişkisi - Tansiyon ilaçlarının etkinliği ve yan etkileri Tansiyon holteri nedir? Tansiyon holteri, kan basıncını 24 saat boyunca belirli aralıklarla ölçen ve kaydeden bir cihazdır. Tansiyon holteri, yüksek tansiyon (hipertansiyon) veya düşük tansiyon (hipotansiyon) gibi kan basıncı sorunlarının tanı ve tedavisinde kullanılır. Tansiyon holteri, hastanın kola sarılan bir manşon ve bir kayıt cihazından oluşur. Manşon, kan basıncını ölçer ve cihaz, ölçülen değerleri hafızasına kaydeder. Hastanın günlük aktivitelerini ve şikayetlerini not etmesi istenir. Cihazın takılma süresi bittiğinde, kayıtlar bilgisayara aktarılır ve hekim tarafından değerlendirilir. Tansiyon holteri takılmasının başlıca nedenleri şunlardır: - Yüksek tansiyon tanısının kesinleştirilmesinde - Beyaz önlük tansiyonu şüphesi varlığında - Hipertansiyon tedavisinin etkisini ve başarısını değerlendirmek için - Gece veya uyku saatlerinde yüksek tansiyon şüphesi olanlarda - Kan basıncı değerlerinde aşırı değişkenlik olduğunda - Tedaviye direnç gösteren hastaların değerlendirilmesinde - Diyabet gibi sistemik hastalıklara eşlik eden sinir sistemi bozukluklarının kan basıncına etkisinin değerlendirmesinde. Tansiyon holteri takılıyken nelere dikkat edilmesi gerektiği ise şöyledir: - Günlük yaşama her zamanki gibi devam edilmesi - Cihaz ölçüm yaparken kolu tam açık tutulması - Elektrikli veya elektronik cihazlar kullanılmasında bir sakınca olmadığı - Cihazın ıslanmaması veya banyo yapmaması - Manşonun gevşetilmemesi veya çıkartılmaması. - Kalp ritmi veya tansiyon değerlerinin gün boyunca (24 saat veya daha fazla) izlenmesini sağlar. - Kalp ritmi düzensizlikleri veya gizli tansiyon gibi hastalıkların tanısında yardımcı olur. - Kalp ilaçlarının etkinliği ve yan etkilerini değerlendirir. - Hastanın normal yaşantısını sürdürmesine izin verir. - Basit ve ağrısız bir işlemdir. - Güvenli ve zararsız bir yöntemdir . Holter testinin maliyeti, testin yapıldığı kuruma, kullanılan cihaza ve testin süresine göre değişebilir. Genellikle, holter testinin maliyeti 100 TL ile 500 TL arasında değişmektedir. Bazı sağlık sigortaları veya sosyal güvenlik kurumları holter testinin maliyetini karşılayabilirler. Bu konuda detaylı bilgi için hastaların ilgili kurumlara başvurmaları gerekir. Holter takmanın bilinen bir yan etkisi yoktur. Holter cihazı, hastanın vücuduna herhangi bir zarar vermez veya radyasyon yaymaz. Holter cihazı, sadece kalp ritmi ve tansiyon gibi sağlık parametrelerini ölçer ve kaydeder. Holter cihazının hastanın vücudunda kalma süresi ise hekimin kararına göre değişir. Genellikle 24 saatlik veya daha uzun süreli cihazlar kullanılır. Ancak, bazı hastalar holter cihazını taşımaktan rahatsızlık duyabilirler. Örneğin, elektrotların yapıştığı yerlerde kaşıntı veya kızarıklık oluşabilir. Bu durumda, hastaların hekime danışmaları gerekir. Holter takmak güvenlidir. Holter cihazı, hastanın vücuduna herhangi bir zarar vermez veya radyasyon yaymaz. Holter cihazı, sadece kalp ritmi ve tansiyon gibi sağlık parametrelerini ölçer ve kaydeder. Holter cihazının hastanın vücudunda kalma süresi ise hekimin kararına göre değişir. Genellikle 24 saatlik veya daha uzun süreli cihazlar kullanılır. Holter takmak acı vermez. Holter cihazının takılması işlemi basit ve ağrısızdır. Holter cihazı, hastanın vücuduna elektrotlar ve kablolar yardımıyla bağlanır. Elektrotlar, kalbin elektriksel aktivitesini yakalayan küçük metal plakalardır. Kablolar ise elektrotları cihaza bağlayan ince tellerdir. Cihaz ise cep telefonu büyüklüğünde bir kayıt cihazıdır. Holter sonucuna göre hekim, hastaya uygun tanı ve tedavi planını sunar. Holter testi, kalp hastalıklarının tanısında önemli bir rol oynasa da tek başına yeterli olmayabilir. Hekim, holter testinin yanında başka tetkikler de isteyebilir. Örneğin, ekokardiyografi, stres testi, koroner anjiyografi gibi. Holter nedir sorusunun cevabını verdiğimiz bu makalede, holter cihazının nasıl takılır ve sonucu nasıl yorumlanır gibi konulara da değindik. Sağlıklı günler dileriz. Read the full article
0 notes
Text
Diyabet Nedir?
Diyabet, bugün dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen bir sağlık sorunudur. Peki, diyabet nedir ve nasıl ortaya çıkar? Diyabet, vücudun kan şekeri seviyelerini kontrol edememesi durumunda meydana gelir. Kan şekeri veya glukoz, vücudun enerji kaynağıdır ve pankreas adlı bir organ tarafından üretilen insülin hormonu sayesinde hücrelere taşınır. Ancak, diyabetli kişilerde ya pankreas yeterince insülin üretmez ya da vücut insülini etkili bir şekilde kullanamaz. Pek çok faktör diyabete katkıda bulunabilir. Genetik yatkınlık, obezite, hareketsiz yaşam tarzı ve yanlış beslenme gibi etkenler diyabet riskini artırabilir. Ayrıca, tip 1 diyabetin otoimmün bir hastalık olduğu bilinir; bağışıklık sistemi yanlışlıkla pankreasın insülin üreten hücrelerini yok eder. Tip 2 diyabet ise genellikle yaşam tarzı faktörlerine bağlı olarak gelişir. Diyabetin belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir, ancak genellikle aşırı susama, sık idrara çıkma, halsizlik, kilo kaybı, görme sorunları ve yavaş iyileşen yaralar gibi semptomlar ortaya çıkar. Bu belirtiler, kan şekerinin yüksek seviyelerde seyretmesi nedeniyle meydana gelir. Diyabetin tedavisi, kan şekeri seviyelerini kontrol altında tutmayı ve komplikasyonları önlemeyi amaçlar. İlaç tedavisi, diyete dikkat etme, düzenli egzersiz yapma ve yaşam tarzı değişiklikleri diyabet yönetiminde önemli rol oynar. Diyabet vücudun kan şekeri seviyelerini kontrol edemediği bir sağlık sorunudur. Genetik faktörler, obezite ve yanlış beslenme gibi etkenler diyabet riskini artırabilir. Diyabetin belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir ve tedavisi kan şekeri kontrolünü hedefler. Dikkatli bir diyabet yönetimi, bireyin sağlığını korumasına ve olası komplikasyonların önlenmesine yardımcı olur.
Diyabetin nedenleri ve risk faktörleri nelerdir?
Diyabet, günümüzde giderek artan bir sağlık sorunudur. Bu hastalığın nedenleri ve risk faktörleri, insanların yaşam tarzlarına, genetik yatkınlıklarına ve çevresel etmenlere bağlı olarak değişebilir. Diyabetin temel nedeni, vücudun insülin hormonunu yeterli miktarda üretememesi veya insülinin etkili bir şekilde kullan��lamamasıdır. Birincil diyabet tipi olarak bilinen Tip 1 diyabet, pankreasın insülin üretimini tamamen durdurduğu otoimmün bir hastalıktır. Genellikle çocukluk veya ergenlik döneminde ortaya çıkar ve hayat boyu süren bir durumdur. Bu tür diyabetin kesin nedeni bilinmemekle birlikte, genetik yatkınlık ve çevresel tetikleyicilerin rol oynadığı düşünülmektedir. Tip 2 diyabet ise en yaygın diyabet türüdür ve yetişkinlerde daha sık görülür. Tip 2 diyabetin başlıca nedeni, vücudun insülini yeterince kullanamaması veya insülin direncidir. Yüksek karbonhidratlı bir diyet, obezite, hareketsiz bir yaşam tarzı ve genetik faktörler tip 2 diyabete yatkınlığı artırabilir. Ayrıca yaş, etnik köken ve stres gibi faktörler de riski etkileyebilir. Gestasyonel diyabet, hamilelik sırasında ortaya çıkabilen bir başka diyabet türüdür. Gebelik hormonlarının insülinin etkinliğini azaltması sonucu kan şekeri düzeyleri yükselir. Gebelik sırasında diyabetten muzdarip olan kadınlar, ilerleyen yaşlarda tip 2 diyabete yakalanma riski altındadır. Diyabet için diğer risk faktörleri arasında ailesel öykü, obezite, fiziksel hareketsizlik, yüksek tansiyon, yüksek kolestrol düzeyleri ve sigara içmek yer alır. Bu nedenle, sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, düzenli egzersiz yapmak, dengeli bir diyet uygulamak ve vücut ağırlığını kontrol altında tutmak önemlidir. Diyabetin karmaşık bir hastalık olduğunu ve birçok farklı nedenin ve risk faktörünün olduğunu söyleyebiliriz. Genetik yatkınlık, yaşam tarzı seçimleri ve çevresel etmenlerin kombinasyonu, diyabetin gelişimi üzerinde belirleyici bir rol oynar. Bu nedenle, diyabetin önlenmesi ve yönetimi için bireylerin sağlık bilincini artırması ve risk faktörlerinden kaçınması önemlidir.
Diyabetin tedavisi ve yönetimi nasıl olur?
Diyabet, günümüzde giderek artan bir sağlık sorunudur. Pek çok kişi için yaşam boyu süren bir hastalık olan diyabetin tedavisi ve yönetimi büyük önem taşır. Diyabetin etkilerini azaltmak, sağlıklı bir yaşam sürdürmek ve komplikasyon risklerini minimize etmek için bazı temel adımlar atılmalıdır. Diyabet tedavisinde en temel unsur, kan şekerinin kontrol altına alınmasıdır. Bu nedenle, diyabetli bireyler için düzenli olarak kan şekeri seviyelerini ölçmek ve gerekli ilaçları kullanmak hayati öneme sahiptir. Ayrıca, sağlıklı bir beslenme planı oluşturmak, düzenli fiziksel aktivite yapmak ve kilo kontrolü sağlamak da diyabetin yönetiminde etkili rol oynar. Beslenme, diyabet tedavisindeki en önemli unsurlardan biridir. Dengeli bir diyet, kan şekeri seviyelerinin istikrarını sağlamaya yardımcı olur. Diyabetli bireyler için düşük glisemik indeksli, kompleks karbonhidratlar açısından zengin bir beslenme planı tercih edilmelidir. Aynı zamanda, yağ ve tuz alımının kısıtlanması, diyabet komplikasyonlarının önlenmesine yardımcı olur. Fiziksel aktivite, diyabet yönetiminin vazgeçilmez bir parçasıdır. Egzersiz, insülinin etkinliğini artırır, kilo kontrolünü sağlar ve kan şekerini düzenler. Düzenli olarak yapılan aerobik egzersizler, diyabetli bireylerde kalp sağlığını geliştirir ve genel yaşam kalitesini artırır. Diyabetin tedavi ve yönetiminde ayrıca doktor kontrolleri de büyük önem taşır. Diyabetli bireylerin düzenli olarak doktorlarıyla iletişim halinde olmaları, kan şeker seviyelerini izletmeleri ve gerekirse ilaç dozlarının ayarlanmasını sağlamaları gerekmektedir. Diyabetin tedavisi ve yönetimi multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Kan şekeri kontrolünün sağlanması, uygun beslenme ve düzenli fiziksel aktiviteyle desteklenmelidir. Aynı zamanda, doktor kontrolü ve takibi de hastalığın uzun vadeli etkilerini azaltmak için önemlidir. Diyabetli bireyler, yaşamlarını aktif bir şekilde sürdürebilir ve sağlıklarını koruyabilirlerse diyabetin getirdiği zorlukları daha iyi aşabilirler.
Diyabetin komplikasyonları ve etkileri nelerdir?
Diyabetin komplikasyonları ve etkileri, bu kronik hastalığın uzun vadeli etkilerini anlamak açısından büyük öneme sahiptir. Diyabet, vücuttaki kan şekeri seviyelerinin kontrolsüz bir şekilde yükselmesine neden olan bir sağlık durumudur. Bu durum, zamanla organlarda hasara ve çeşitli komplikasyonlara yol açabilir. Diyabetin ilk etkileri genellikle hafif olabilir ve bazen fark edilemeyebilir. Ancak, kan şekeri seviyelerinin sürekli olarak yüksek seyretmesi, zamanla ciddi sorunlara neden olabilir. Diyabetin yaygın komplikasyonları arasında kalp hastalığı, böbrek hastalığı, göz problemleri, sinir hasarı ve ayak problemleri bulunur. Kalp hastalığı diyabetin en önemli komplikasyonlarından biridir. Yüksek kan şekeri seviyeleri, arterlerdeki plak birikimini artırarak kalp krizi veya felç riskini artırır. Diyabet ayrıca böbrek fonksiyonlarını da etkileyebilir. Böbrek hastalığı, böbrek yetmezliği ve diyaliz ihtiyacına kadar ilerleyebilir. Gözlerdeki kan damarlarının zarar görmesi sonucu görme kaybı veya körlük meydana gelebilir. Diyabetik retinopati olarak bilinen bu durum, diyabetin en yaygın göz komplikasyonudur. Ayrıca, sinir hasarı da diyabetin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Bu nöropati, ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma ve ağrıya yol açabilir. Ayak problemleri de diyabetin etkileri arasında yer alır. Diyabetik ayak sendromu, ayaklardaki sinir hasarının yanı sıra dolaşım sorunlarına da bağlı olarak enfeksiyon, yara veya amputasyon riskini artırabilir. Diyabetin komplikasyonlarını önlemek veya geciktirmek için düzenli olarak kan şekeri seviyelerini kontrol etmek, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, dengeli beslenmek, düzenli egzersiz yapmak ve doktorunuzun önerdiği ilaç tedavisini takip etmek önemlidir. Diyabetin komplikasyonları ciddi olabilir ve yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilir. Bununla birlikte, düzenli takip ve uygun tedavi yöntemleri ile bu komplikasyonların riskini azaltmak mümkündür.
Diyabetin beslenme ve yaşam tarzıyla ilişkisi nedir?
Diyabet, beslenme ve yaşam tarzı arasında karmaşık bir ilişkiye sahiptir. Diyabet, kan şekeri seviyelerinin kontrolsüz bir şekilde yükselmesiyle karakterize edilen bir sağlık durumudur. Beslenme ve yaşam tarzı faktörleri, diyabetin ortaya çıkmasını etkileyebilir, tedavi sürecini yönlendirebilir ve komplikasyon riskini azaltabilir. Beslenme, diyabet yönetiminde kritik bir rol oynar. İyi dengelenmiş bir diyet, kan şekeri seviyelerini kontrol altında tutmada yardımcı olabilir. Öncelikle, düşük glisemik indeksli yiyecekler tüketmek önemlidir. Bu yiyecekler, kan şekeri seviyelerinin daha istikrarlı bir şekilde artmasına ve azalmasına yardımcı olurlar. Lifli gıdalar da kan şekerinin kontrollü bir şekilde yükselmesine yardımcı olur. Sebzeler, meyveler, tam tahıllar ve baklagiller gibi besinler, diyabet hastalarının diyetlerinde yer almalıdır. Ayrıca, sağlıklı yağlar, proteinler ve uygun miktarlarda karbonhidratlar da dikkate alınmalıdır. Yaşam tarzı da diyabetin kontrolünde büyük öneme sahiptir. Egzersiz yapmak, kilo kontrolünü sağlamak, stresi azaltmak ve yeterli uyku almak, diyabetin etkilerini hafifletmeye yardımcı olabilir. Egzersiz, vücuttaki insülin kullanımını artırır ve kan şekeri seviyelerini düşürmede etkili olabilir. Aynı zamanda kilo verme veya kilo koruma konusunda da önemlidir, çünkü fazla kilolu veya obez bireylerde diyabet riski daha yüksektir. Stres yönetimi teknikleri, kan şekerinin kontrolünde yardımcı olabilir ve düzenli bir uyku düzeni sağlamak, diyabetin yönetiminde önemli bir faktördür. Diyabetin beslenme ve yaşam tarzıyla yakından ilişkili olduğu açıktır. Dengeli bir diyet, egzersiz yapma alışkanlığı, stres yönetimi ve yeterli uyku, diyabetin kontrolünü sağlamada büyük öneme sahip faktörlerdir. Bu nedenle, diyabetle mücadele eden bireylerin beslenme ve yaşam tarzı seçimlerine dikkat etmeleri ve gerektiğinde uzmanlardan destek almaları önemlidir.
Diyabetin tanısı nasıl konulur?
Diyabetin tanısının konulması, genellikle bir sağlık uzmanı tarafından gerçekleştirilen bir dizi test ve değerlendirme sürecini içerir. Diyabet, vücuttaki kan şekeri seviyelerinin yüksek olması durumudur ve bu durumun doğru bir şekilde teşhis edilmesi önemlidir. Diyabetin tanısını koymak için kullanılan en yaygın testlerden biri, açlık kan şekeri testidir. Bu testte, bireyin 8 ila 12 saat boyunca hiçbir şey yememesi istenir ve daha sonra kan örneği alınır. Normalde, açlık kan şekeri seviyesi 100 mg/dL'nin altında olmalıdır. Eğer seviye 126 mg/dL veya daha yüksekse, kişi diyabetli olarak kabul edilir. Ayrıca, oral glikoz tolerans testi (OGTT) de diyabetin tanısında kullanılır. Bu testte, bireye önce açlık kan şekeri testi yapılır, ardından belirli miktarda glukoz içeren bir içecek içirilir ve iki saat sonra kan şekeri seviyesi tekrar ölçülür. Eğer iki saat sonra kan şekeri seviyesi 200 mg/dL veya daha yüksekse, diyabet tanısı konulur. Bazı durumlarda, rastgele plazma glukoz testi de diyabetin tanısında kullanılabilir. Bu testte, bireyin açlık süresi önemli değildir ve kan şekeri seviyesi anlık olarak ölçülür. Eğer kan şekeri seviyesi 200 mg/dL veya daha yüksekse ve diyabet belirtileri varsa, tanı konulabilir. Diyabetin tanısı konulduktan sonra, sağlık uzmanları genellikle diğer testler yaparak kişinin diyabet tipini belirler. Bunlar arasında A1C testi, özellikle tip 2 diyabet için kullanılan bir testtir. Bu test, son üç aydaki ortalama kan şekeri seviyelerini ölçer. Diyabetin tanısının doğru konulması için çeşitli testler ve değerlendirmeler yapılır. Sağlık uzmanları, bu testlerin sonuçlarına dayanarak bireye uygun tedavi planını oluşturur ve yönlendirme yapar. Diyabetin erken teşhisi, komplikasyonların önlenmesi ve iyi bir yaşam kalitesinin sürdürülmesi açısından son derece önemlidir.
Diyabetle yaşamak: İpuçları ve destek kaynakları nelerdir?
Diyabet, birçok insanın karşılaştığı kronik bir sağlık durumudur. Bu rahatsızlık, vücudun insülin üretimini yeterince yapamaması veya insülinin etkili bir şekilde kullanılamaması sonucunda kan şekerinin düzenlenmesinde sorunlara yol açar. Diyabetle yaşayan bireyler için hayat tarzında bazı değişiklikler yapmak önemlidir. İşte diyabetle yaşayanlara yardımcı olabilecek ipuçları ve destek kaynakları: 1. Beslenme: Sağlıklı bir beslenme rejimi diyabet yönetiminde önemli bir rol oynar. Dengeli bir diyet planı oluşturarak kan şekeri seviyelerini kontrol altına alabilirsiniz. Düşük glisemik indeksli yiyecekleri tercih ederek kan şekerinin istikrarını sağlayabilirsiniz. Aynı zamanda porsiyon kontrolü yapmak ve sağlıklı yağları tercih etmek de önemlidir. 2. Fiziksel Aktivite: Egzersiz yapmak, diyabetle mücadelede büyük faydalar sağlar. Düzenli fiziksel aktivite, kan dolaşımını artırır, kilo kontrolüne yardımcı olur ve insülin duyarlılığını artırır. Yürüyüş, bisiklete binme, yüzme gibi düşük etkili egzersizlerden başlayarak kendinize uygun bir aktivite planı oluşturabilirsiniz. 3. İlaç Tedavisi: Bazı diyabet vakalarında, insülin veya oral ilaçlar gibi tedaviler gerekebilir. Doktorunuzun talimatlarına uyun ve ilaçlarınızı düzenli olarak alın. Ayrıca düzenli olarak kan şekeri seviyelerinizi kontrol etmek için doktorunuza görünün. 4. Destek Grupları: Diyabetle yaşayanlar için destek grupları büyük bir kaynak olabilir. Bu gruplar, benzer durumları paylaşan insanlarla bağlantı kurmanızı sağlar. Deneyimleri paylaşmak, bilgi alışverişinde bulunmak ve moral desteği elde etmek için bu gruplara katılabilirsiniz. 5. Eğitim ve Bilgi Kaynakları: Diyabet hakkında doğru bilgilere sahip olmak, yönetim sürecini kolaylaştırır. Sağlık uzmanlarından, kitaplardan veya güvenilir internet sitelerinden bilgi edinebilirsiniz. Ayrıca diyabet eğitim programlarına katılarak kendinizi daha iyi yönetme konusunda eğitebilirsiniz. Diyabetle yaşarken, beslenme, fiziksel aktivite, ilaç tedavisi, destek grupları ve doğru bilgi kaynakları gibi faktörlerden yararlanmak önemlidir. Kendinizi iyi hissetmek ve diyabetin etkilerini en aza indirmek için bu ipuçlarını kullanabilirsiniz. Unutmayın, düzenli doktor kontrolleri ve diyetisyenlerle iletişim halinde olarak sağlıklı yaşam tarzı oluşturarak diyabetle başa çıkabilir ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilirsiniz. Hastalıklar ile ilgili diğer yazılarımıza Hastalıklar bölümünden göz atabilirsiniz. Read the full article
#Diyabetbelirtilerinelerdir?#Diyabetnedir?#Diyabetölçümünasılyapılır?#Diyabettanısınasılkonulur?#Diyabetinnedenlerinelerdir?#Diyabetintedaviyöntemlerinelerdir?#Diyabettebeslenmenasılolmalı?#Kanşekerinasılölçülür?
0 notes
Link
Bu temsili görüntü, kan şekerini denetim eden bir bayanı göstermektedir. Sıçramayı kaldır / dosyaDiyabetli kişiler, bilhassa dalgalanan kan şekeri seviyeleri göz önüne alındığında, huzursuzluk ve kaygı yaşayabilirler. Şeker hastalarının kan şekerini dengede tutabilmeleri için uygun bir yöntem ise araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır.Endocrine Society Senelik Toplantısında sunulan yakın tarihindeki bir araştırmaya nazaran, erken yiyecek yiyecek kan şekeri dalgalanmalarını azaltabilir. Araştırmacılar, bu tür aralıklı oruç tutmanın, hemen hemen akran değerlendirmesinden geçmemiş sonuçlarında kan şekeri düzeylerinin yükselme süresini azaltabileceğini iddia ediyor.Dr. New York'ta bir basın açıklamasında söylemiş oldu.Erken dönemde kısıtlı beslenmenin, prediyabet yada aşırı kiloluluk hastalarının düzgüsel kan şekeri seviyelerini korumalarına destek olabileceğini ve tip 2 diyabet gelişimini önleyebileceğini de sözlerine ekledi.buna nazaran Tıp haberleri bugünbesin alımını günün yalnızca ilk 6 ila 8 saati ile sınırlayan erken kısıtlı beslenme olarak malum bir beslenme seçimi.Araştırmacılar, bu tür bir diyetin kan şekeri seviyeleri üstündeki tesirini belirlemek için erken dönemde kısıtlanmış yemeyi tipik bir rejim modeliyle karşılaştırdıkları bir emek verme tasarladılar.Prediyabet yada obezitesi olan on katılımcı rastgele olarak olağan beslenme düzeni grubuna (%50) yada erken süre kısıtlamalı gruba (%80) atandı. Alternatif yaklaşıma geçmeden ilkin rejimi 7 gün süresince takip ettiler. Araştırmacılar devamlı glikoz seyretme kullandılar ve glikoz hoşgörü testleri yapılmış oldu.Araştırmacılara nazaran çalışmanın iki haftası süresince iştirakçilerin kiloları durağan(durgun) kaldı. Erken süre kısıtlamalı beslenme yöntemini düzgüsel bir yeme düzeniyle karşılaştırarak, kan şekeri için düzgüsel aralığın üstünde harcanan süre azaltıldı.Bruno, "Kalorilerinizin çoğunu günün erken saatlerinde yiyecek, kan şekerinin yükseldiği zamanı azaltır ve böylece metabolik sağlığı iyileştirir" dedi.Araştırmacılara nazaran, erken dönemde kısıtlı beslenme kan şekeri düzeylerini düşürmek için başarıya ulaşmış bir müdahale stratejisi olarak kullanılabiliyorsa, daha çok araştırmaya gerekseme var.PozitiflerProvidence Saint John's Sıhhat Merkezi'nde aile hekimi ve aşırı kiloluluk tıbbı doktoru olan Dr. Pouya Shavipur, süre kısıtlamalı yiyecek yeme mevzusundaki tavsiyelerini destekliyor. Ona nazaran araştırmalar, uzun soluklu aç kalmanın ve süre kısıtlamalı yiyecek yemenin insülin duyarlılığını ve kan şekeri düzeylerini iyileştirdiğini, ketozisi uzattığını ve kan şekeri kontrolünü stabilize ettiğini gösteriyor.Süre kısıtlamalı erken besleme, aralıklı oruç tutmanın yalnızca bir şeklidir. Öteki örnekler, haftanın beş günü düzgüsel beslenmeyi ve haftanın iki günü bir tek 500 ila 600 kalori yemeyi içeren 5:2 diyetini ihtiva eder.Öteki bir yöntem ise 16 saat aç kalmayı ve 8 saat içinde bir tek yiyecek yemeyi içeren 16:8 diyetidir.Erken kısıtlı yeme iyi mi destek sunar?Stanford Üniversitesi'nde bir endokrinolog olan Dr. Marilyn Tan, kalorilerinizin çoğunu günün erken saatlerinde yemenin yemekten sonrasında fizyolojik aktivite için bir fırsat sağlayabileceğini öne sürüyor.İnsanların gün süresince daha etken olduğuna ve bunun da daha iyi bir glikoz tepkisine yol açtığına inanıyor. Süre kısıtlamasının zamanlaması da mühim bir faktördür, bundan dolayı emek harcamalar daha önceki süre pencerelerinin günün ilerleyen saatlerinde geçersiz olan metabolik faydalara haiz bulunduğunu göstermektedir.Cenup Kaliforniya Üniversitesi Keck Medicine'de endokrinolog olan Dr. Anne Peters, süre kısıtlamalı beslenmenin kalp ve metabolik sıhhat için iyi olabileceğine, sadece bunun bir tabip nezaretinde yapılması gerektiğine inanıyor.Ek olarak, dehidrasyondan kaçınmak ve şekersiz sıvılar içmek önemlidir. Süre kısıtlamalı yeme yaklaşımları, insanoğlu tutarlı olduklarında ve kendileri için en iyi zamanı seçtiklerinde en iyi sonucu verir.
0 notes
Link
Bingöl Belediye Başkanı Erdal Arıkan, Tip 1 diyabet hastası çocuklara destek olmak amacıyla sensörlü glikoz ölçüm cihazları hediye etti.B...
0 notes
Text
Bursa'da diyabete mavi balonlu farkındalık
https://pazaryerigundem.com/haber/193286/bursada-diyabete-mavi-balonlu-farkindalik/
Bursa'da diyabete mavi balonlu farkındalık
Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Tip1 Diyabetliler Derneği iş birliğinde diyabete dikkat çekmek ve farkındalığı artırmak amacıyla düzenlenen programda, diyabet rahatsızlığı bulanan çocuklar mavi balonları gökyüzüne bıraktı.
BURSA (İGFA) – Tüm Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da diyabete dikkat çekmek amacıyla 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde çeşitli etkinlikler düzenlendi.
Bursa Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı Halk Sağlığı ve Sağlıklı Yaşam Şube Müdürlüğü ile Bursa Tip 1 Diyabetliler Derneği işbirliğinde farkındalık oluşturmak amacıyla yürüyüş düzenlendi. Büyükşehir Belediyesi Bandosu eşliğinde Cumhuriyet Caddesi’nde yürüyen çocuklara, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Emin Direkçi, Sağlık İşleri Dairesi Başkanı Düşünsel Şentürk, Bursa Tip 1 Diyabetliler Dernek Başkanı Yadigar Aydın, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Erdal Eren ve aileler eşlik etti.
Yürüyüşün ardından yaptığı konuşmada insan sağlığını korumak ve farkındalığı artırmak amacıyla yürüyüş programı düzenlendiğini hatırlatan Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Emin Direkçi, “Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak diyabetle mücadele eden herkesin yanında olmaya devam edeceğiz. Tüm paydaşlarla bu konuda iş birliğini sürdüreceğiz. Halkımızın ve çocuklarımızın yaşam kalitesini çok önemsiyoruz” dedi.
Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Erdal Eren, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nün önemine değinerek, aileler kadar kurumların da üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğini anlattı. Programın sonunda diyabetli çocuklar, umudun simgesi olan mavi balonları gökyüzüne uçurdu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Yeni bir ilaç farelerde diyabeti tersine çeviriyor
Tedavi, insülin üreten hücrelerde yalnızca üç ay içinde 0 oranında önemli bir artış gösterdi ve bu şekilde kalıcı oldu. Diyabet dünya çapında insanları ciddi şekilde etkiliyor. Yalnızca ABD'de 2021 yılı itibarıyla nüfusun yüzde 8,9'unu oluşturan her yaştan yaklaşık 29,7 milyon kişiye hastalık teşhisi konuldu. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerine (CDC) göre, 20 yaşın altındaki 352.000 çocuk ve ergene (veya 10.000 ABD'li gençten 35'ine) diyabet teşhisi konuldu. Bilim insanları, yeni bir ilaç tedavisi geliştirerek hastalığı esasen tersine çevirecek bir atılım gerçekleştirdiler. Yeni bir çalışmada ilacı diyabetik fareler üzerinde test ettiler ve insülin üreten hücrelerde sadece üç ay içinde yüzde 700 oranında önemli bir artış olduğunu gösterdiler. Çalışmanın editörü Catherine Charneski, diyabetin genellikle yetersiz beta hücrelerinin (vücuttaki kan şekeri seviyesini düzenlemek için insülin üreten ve salgılayan pankreas hücreleri) ve yetersiz beta hücre kütlesinin bir sonucu olduğu yorumunu yaptı. Şu anda beta hücre sayısını artıran onaylanmış bir tedavi bulunmamaktadır. Bununla birlikte, bu yeni gelişmede yazarlar, "bir DYRK1A inhibitörü ve GLP1R agonisti ile in vivo kombine tedavinin, bağışıklık yetersizliği olan farelere nakledilen insan β hücre kütlesinde önemli artışları teşvik ettiğini" gösterdi. Harmin (belirli bitkilerde görülen doğal bir molekül), beta hücrelerinde bulunan DYRK1A adı verilen bir enzimi caydırma işlevi görür. GLP1 reseptör agonisti (kötü şöhretli Ozempic de dahil olmak üzere bir diyabet ilaçları sınıfı) ile birleştirilir . Diyabetik fareler üzerinde deney yapıldı Deneyler, kombine ilaç kullanılarak bağışıklık sistemi yetersiz fareler (hem tip 1 hem de tip 2 diyabet) üzerinde gerçekleştirildi. Farelere nakledilen insan beta hücrelerinin kütlesinde önemli artışlara yol açtı. İnsülin üreten hücreler vücutta sadece birkaç ay içinde büyüdü. Tedavi , hem tip 1 hem de tip 2 diyabetli fareler üzerinde etkili oldu ve hastalığın tersine çevrilmesi yaklaşık üç ay sürdü. Tedavi durdurulduktan sonra bile iyileşme durumu korundu. Charneski, "Üç aylık kombinasyon tedavisi, streptozotosin kaynaklı diyabet modelinde glikoz homeostazisini yeniden sağladı ve etkileri tedavinin kesilmesinden sonra en az bir ay sürdü" dedi. Araştırmanın ilgili yazarı Dr. Adolfo Garcia-Ocaña, bilim adamlarının ilk kez yetişkin insan beta hücre sayısını in vivo arttırdığı kanıtlanmış bir ilaç tedavisi geliştirdiğini söyledi. "Bu araştırma, yüz milyonlarca diyabetliyi potansiyel olarak tedavi etmek için gelecekteki rejeneratif tedavilerin kullanılmasına dair umut getiriyor" dedi. Çalışma, gözlemlenen etkilerin beta hücre çoğalması, fonksiyonu ve uzun ömürlülükteki değişikliklerden kaynaklandığını belirtti . Sonuçlar umut verici olsa da ilacın bu artan hastalıktan muzdarip insanlar üzerindeki etkinliğini belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var. Charneski, "Umut verici olmasına rağmen, etki mekanizmalarını ve yaklaşımın terapötik faydalarının ve güvenliğinin insanlara aktarılıp aktarılamayacağını doğrulamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulacak" dedi. Çalışma geçen hafta Science Translational Medicine dergisinde yayınlandı . Read the full article
0 notes
Text
Mercimeğin Mucizevi Faydaları: Neden Düzenli Olarak Tüketmelisiniz?
Mercimek, dünya genelinde popüler olan besleyici ve lezzetli bir baklagil türüdür. Hem yeşil hem de kırmızı çeşitleri ile bilinen mercimeğin sağlık yararları saymakla bitmez. İşte mercimeğin faydaları ve neden düzenli olarak tüketmeniz gerektiğine dair bilgiler.
Zengin Besin Kaynağı: Mercimek, protein, lif, demir, potasyum ve folat gibi önemli besin maddeleri açısından zengindir. Bu besin maddeleri, enerji üretimi, sindirim sistemi sağlığı ve genel vücut fonksiyonları için önemlidir.
Kalp Sağlığını Destekler: Yüksek lif içeriği ve düşük yağ oranı nedeniyle, mercimek kolesterol seviyelerini düşürmeye yardımcı olabilir. Bu, kalp hastalığı ve inme riskini azaltır. Ayrıca, mercimekte bulunan potasyum, kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olarak kalp sağlığını destekler.
Sindirimi İyileştirir: Mercimek, hem çözünür hem de çözünmez lifler açısından zengindir. Bu lifler, sindirim sağlığına katkıda bulunarak kabızlığı önler ve bağırsak hareketlerini düzenler.
Kan Şekerini Dengeler: Mercimeğin düşük glisemik indeksi, kan şekerinin yavaş ve istikrarlı bir şekilde yükselmesine yardımcı olur. Bu, diyabet riskini azaltır ve diyabetli bireyler için ideal bir gıda seçeneği sunar.
Zayıflamaya Yardımcı Olur: Mercimek, düşük kalorili ve yüksek lifli bir gıda olduğu için kilo vermeye yardımcı olabilir. Lif, tokluk hissi yaratır ve daha az yemeye teşvik eder. Bu da kilo kaybına katkıda bulunur.
Demir Eksikliğini Önler: Mercimek, bitkisel demir kaynakları arasında önemli bir yere sahiptir. Demir eksikliği, anemiye yol açabilir ve enerji seviyelerini düşürebilir. Mercimeği düzenli olarak tüketerek, demir alımınızı artırabilir ve anemi riskini azaltabilirsiniz.
Çevre Dostu Bir Seçenek: Mercimek yetiştirmek, diğer protein kaynaklarına göre daha az su ve enerji gerektirir. Bu, mercimeğin çevreye daha az zarar veren sürdürülebilir bir gıda seçeneği olduğu anlamına gelir.
Mercimeğin sağlık faydaları, bu mütevazi baklagilin düzenli olarak tüketilmesi için geçerli nedenler sunar. Hem lezzetli hem de besleyici olan mercimek, sağlıklı bir diyetin önemli bir parçasıdır. Bu nedenle, bugün mercimeği menünüze ekleyerek sağlığınıza katkıda bulunun!
Ayrıca, mercimek sadece sağlıklı bir seçenek değil, aynı zamanda lezzetli bir seçenektir. Mercimek, basit bir salata veya diğer birçok yemek tarifinde ek olarak kullanılabilir. Ancak, bu küçük baklagilin tadını çıkarmak için, kendinize bir şans verin ve karnıyarık, pilav veya mercimek çorbası gibi lezzetli tarifler denemeye çalışın. Birçok ülkede, mercimek kültürel olarak önemli bir besin kaynağı olmuştur ve günümüzde hala önemini korumaktadır. Sonuç olarak, mercimek düzenli olarak tüketilmesi gereken sağlıklı ve lezzetli bir seçenektir.
Ayrıca, mercimek düzenli olarak tüketilmesinin, sağlıklarının yanı sıra, günlük yaşamlarının konforuna da katkıda bulunduğu unutulmamalıdır. Lifler, sağlıklı sindirim sisteminin karmaşık işlevlerini desteklemek için önemlidir ve hem kabızlık hem de diğer sindirim sorunlarını önlemek için önemlidir. Ayrıca, lifler, ağır ve sindirimi yavaş olan gıdaların içerisindeki oksijen seviyesini artırır ve dolayısıyla besinlerin emilimini kolaylaştırır. Böylece, mercimek, tüketiminin konforunu arttırmaya yardımcı olur ve günlük yaşamda enerjiyi arttırır.
Sonuç olarak, mercimek sağlığımıza ve günlük yaşamımıza önemli katkılar sağlar. Düzenli olarak tüketildiğinde, fiziksel ve ruhsal sağlığınızı yenileyebilir, günlük yaşamınızı kolaylaştırabilir
1 note
·
View note
Text
Huzursuz Bacak Sendromu Nedenleri ve Tedavisi
Huzursuz Bacak Sendromu (HBS), sinir sistemiyle ilgili nörolojik bir rahatsızlık olan ve bacaklarda rahatsız edici hislerle karakterize bir durumdur. HBS genellikle istirahat halindeyken, özellikle akşam ve gece saatlerinde ortaya çıkar ve bacaklarda karıncalanma, yanma, sızlama ve ağrı gibi hislere neden olur. HBS'li kişiler bu rahatsız hislerin hafiflemesi için bacaklarını hareket ettirmeye, sallamaya veya ovuşturmaya ihtiyaç duyarlar. Bu durum, uyku problemlerine yol açarak yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir. Huzursuz Bacak Sendromu'nun kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik faktörler, demir eksikliği, böbrek yetmezliği, gebelik ve bazı ilaçlar gibi faktörlerin HBS'nin gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir. Tedavi, altta yatan nedenlere yönelik olabilir veya belirtileri hafifletmeye odaklanabilir. İlaç tedavisi, demir takviyeleri, dopamin agonistleri ve antikonvülsanlar gibi ilaçlar içerebilir. Ayrıca, yaşam tarzı değişiklikleri ve bacak kaslarını gevşetmeye yönelik fiziksel terapi de HBS belirtilerini hafifletmeye yardımcı olabilir. İşte huzursuz bacak sendromu nedenleri:
Huzursuz Bacak Sendromu ve Genetik Faktörler
Huzursuz Bacak Sendromu (HBS), genetik faktörlerle ilişkilendirilebilir. Ailede HBS öyküsü olan bireylerin, sendroma sahip olma olasılığı daha yüksektir. Genetik çalışmalar, HBS'nin kalıtımının çoğunlukla otosomal dominant olduğunu göstermektedir.
Demir Eksikliği ve Anemi
Demir eksikliği ve anemi, HBS'nin gelişiminde önemli faktörlerdendir. Beyindeki demir eksikliği, dopamin üretimindeki düşüşle ilişkilendirilmiştir ve dopamin eksikliği HBS'nin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Böbrek Yetmezliği
Böbrek yetmezliği olan hastalar, HBS riski taşır. Böbrek yetmezliği, demir ve dopamin metabolizmasındaki değişikliklerle ilişkili olarak HBS belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Gebelik
Gebelik sırasında HBS gelişme riski artar. Özellikle üçüncü trimesterde ortaya çıkan HBS, doğumdan sonra genellikle düzelir. Gebelikte HBS'nin nedeni tam olarak bilinmese de, hormonal değişiklikler ve demir eksikliği gibi faktörler rol oynayabilir.
İlaçlar ve İlaç Etkileşimleri
Bazı ilaçlar HBS belirtilerini tetikleyebilir veya kötüleştirebilir. Antidepresanlar, antipsikotikler, antihistaminikler ve bazı antiemetikler bu ilaçlar arasındadır. Wikipedia'da antiemetik
Nöropati (Sinir Hasarı)
Sinir hasarı ve nöropati, HBS belirtileriyle ilişkilendirilmiştir. Diyabet ve alkol kullanımı gibi nedenlerle oluşan nöropati, HBS riskini artırabilir.
Uyku Bozuklukları
HBS, uyku bozukluklarıyla sıkça ilişkilidir. HBS'li kişilerde uyku süresi ve kalitesi azalır ve bu durum, günlük yaşamda işlevselliği etkileyebilir.
Huzursuz Bacak Sendromu ve Diyabet
Diyabetik nöropati, HBS belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Diyabetli hastaların HBS riski, sinir hasarı ve dopamin düzeyindeki değişiklikler nedeniyle artabilir. Huzursuz bacak sendromu tedavi yöntemleri:
Huzursuz Bacak Sendromu İlaç Tedavisi
a. Dopamin Agonistleri: HBS belirtilerini hafifletmeye yardımcı olan dopamin agonistleri, dopamin düzeylerini artırarak sinir iletimini düzenler. Ropinirol, pramipeksol ve rotigotin örnek olarak verilebilir. b. Antikonvülsanlar (Nöbet Önleyici İlaçlar): Gabapentin ve pregabalin gibi antikonvülsanlar, sinir sistemi üzerinde sakinleştirici etkileri nedeniyle HBS belirtilerini hafifletir. c. Benzodiazepinler: Clonazepam gibi benzodiazepinler, uyku kalitesini artırarak ve kas gevşemesine yardımcı olarak HBS semptomlarını azaltır. d. Opioidler: Şiddetli HBS belirtileri için kullanılan düşük doz opioidler, ağrıyı azaltarak ve uyku kalitesini artırarak etki eder. Örnek olarak kodein ve tramadol verilebilir. e. Demir Takviyeleri: Demir eksikliği olan HBS hastaları için demir takviyeleri, dopamin düzeylerini düzenleyerek belirtileri hafifletebilir. Huzursuz bacak sendromu hakkında ilaç tedavisine başlamak için Psikiyatristler sayfamızdan önerilen bir doktor seçimi yapabilirsiniz.
Huzursuz Bacak Sendromu: Yaşam Tarzı Değişiklikleri
a. Düzenli Egzersiz: Egzersiz, HBS belirtilerini hafifletir ve uyku kalitesini artırır. Ancak, egzersizin şiddetine ve zamanlamasına dikkat etmek önemlidir. b. Uyku Hijyenine Özen Gösterme: Düzenli uyku saatleri ve iyi uyku ortamı, HBS belirtileri ve uyku kalitesi üzerinde olumlu etkiler yapar. c. Sigara ve Alkol Kullanımını Azaltma: Sigara ve alkol tüketimi HBS belirtilerini kötüleştirebilir. Bu nedenle, tüketimi azaltmak veya bırakmak önemlidir. d. Kafein Alımını Kısıtlama: Kafein, sinir sistemi üzerinde uyarıcı etkiye sahiptir ve HBS belirtilerini kötüleştirebilir. Kafein alımını azaltmak faydalı olabilir. e. Stres Yönetimi ve Meditasyon: Stres yönetimi ve meditasyon, rahatlama sağlayarak HBS belirtilerini hafifletebilir.
Huzursuz Bacak Sendromu: Fiziksel Terapi ve Masaj
Fiziksel terapi ve masaj, kas gerginliğini azaltarak ve sirkülasyonu artırarak HBS belirtilerini hafifletmeye yardımcı olabilir. Ayrıca, esneklik ve hareket kabiliyetini artırarak, genel yaşam kalitesini iyileştirir.
Huzursuz Bacak Sendromu: Sıcak ve Soğuk Uygulamalar
Sıcak ve soğuk uygulamalar, HBS belirtilerini hafifletmeye yardımcı olabilir. Sıcak uygulamalar kasları gevşetirken, soğuk uygulamalar şişliği ve ağrıyı azaltır. Bu yöntemlerin etkinliği, kişiden kişiye değişebilir ve her iki uygulamayı deneyerek en iyi sonucu elde etmek mümkündür.
Huzursuz Bacak Sendromu ve Bilişsel Davranışçı Terapi
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), HBS belirtileriyle başa çıkmayı öğretir ve uyku kalitesini artırmaya yardımcı olur. BDT, düşünce ve davranış kalıplarını değiştirerek stres, endişe ve HBS belirtileriyle başa çıkmada etkilidir. BDT, diğer tedavi yöntemleriyle birlikte kullanılabilir ve yaşam kalitesinde önemli iyileşmelere yol açar.
Huzursuz Bacak Sendromu - Sıkça Sorulan Sorular
Huzursuz bacak sendromunun belirtileri nelerdir?Genellikle bacaklarda istemsiz hareket etme isteği ve rahatsızlık hissi olarak ortaya çıkar. Bu durum, özellikle dinlenme anlarında ve geceleri daha belirginleşir, hareket ettikçe hafifler.Huzursuz bacak sendromu için ne iyi gelir?Düzenli egzersiz ve stres yönetimi gibi yaşam tarzı değişiklikleri faydalı olabilir. Ayrıca, uygun ilaç tedavisi ve doktor önerisiyle demir takviyeleri de belirtileri hafifletmeye yardımcı olabilir.Huzursuz bacak sendromu psikolojik midir?Temelde nörolojik bir bozukluktur ve dopamin dengesizliği gibi fizyolojik faktörlerle ilişkilidir. Bununla birlikte, psikolojik faktörler, özellikle stres, huzursuz bacak sendromu belirtilerini kötüleştirebilir. İlginizi çekebilecek diğer yazılar; - Mutsuzluk Hissi Nedenleri ve Nasıl Geçer? - Psikolojik Rahatlama Yöntemleri - Belirsizlik ve Psikolojideki Etkileri Read the full article
0 notes
Text
Diyabetli Sayısı 4 Kat Arttı
Diyabetli sayısının 2030’da 643, 2045’te ise günümüze göre tam yüzde 46’lık bir artışla 783 milyona ulaşması bekleniyor. Diyabet kalp, damar ve sinir sisteminin yanında immün sistem olarak adlandırılan savunma sistemimi de olumsuz etkilediği için bu artışın önüne geçmek gereklidir.
Prof. Dr. Hasan İlkova
Türk Diyabet Cemiyeti Başkanı
0 notes