#diyabetli
Explore tagged Tumblr posts
Photo
Tip 1 Diyabetli 2.650 Çocuğa Glikoz Cihazı Desteği Glukoz İzlem Cihazları Hakkında Açıklama Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, 18 yaş altındaki Tip 1 diyabet hastaları için geri ödeme kapsamına alın https://bursahabermedya.com/tip-1-diyabetli-2-650-cocuga-glikoz-cihazi-destegi/ #Bursaspor #bursahaber #bursasondakika #bursahaberleri #haberler #bursa
0 notes
Text
Görkem Duman ’dan diyabetli üniversite öğrencilerine müjde
Buca Belediye Başkanı Mimar Görkem Duman’ın hayata geçirdiği Diyabet Sensörü Destek Programı’nın kapsamı genişletildi. Belediye Başkanı Duman, ilk etapta 0-18 yaş için başlatılan programdan artık Buca’da öğrenim gören diyabet hastası üniversite öğrencilerinin de yararlanacağını söyledi.
Görkem Duman Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’in, Tip 1 diyabet hastaları için çağrıda bulunduğu Diyabet Sensörü Destek Programı’nı hayata geçiren öncü belediyelerden Buca Belediyesi, ilçede yaşayan 72 Tip 1 diyabet hastası çocuğa diyabet ölçüm sensörlerini geçtiğimiz günlerde törenle dağıttı. İzmir Awards 2024 Yılın Enleri Ödül Töreni’nde “Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi” ödülünü alan çalışmanın kapsamını genişlettiklerini müjdeleyen Buca Belediye Başkanı Mimar Görkem Duman, bundan sonra Buca’da yaşayan Tip 1 diyabet hastası üniversite öğrencilerinin de diyabet ölçüm sensörlerine ücretsiz olarak kavuşacaklarını açıkladı. “DAHA EŞİT BİR DÜNYA YARATMAYA ÇALIŞIYORUZ” Diyabetli çocuk ve gençler için daha eşit bir dünya yaratma hedefiyle çalışmalarını sürdürdüklerini ifade eden Buca Belediye Başkanı Görkem Duman, şunları söyledi: “Daha önce tüm Türkiye'de örnek gösterilen projelerden biri olarak, 18 yaş altındaki Tip 1 diyabet hastası çocuklarımız için Diyabet Sensörü Programı'nı başlatmıştık. Bu çalışma ulusal ölçekte bir ödüle de değer bulunmuş ardından da Sosyal Güvenlik Kurumu 18 yaş altındaki çocuklar için diyabet sensörü uygulamasına başlamıştı. Konunun ülke geneline yayılmasına ve çocuklarımızın hayatını kolaylaştırmasına katkı sağladığımız için oldukça mutlu olmuştuk. Şimdi de projemizi genişleterek Buca’mızda üniversite okuyan diyabet hastası gençlerimize de bu sensörlerden dağıtma kararı aldık. Umarım bu çalışmamız da örnek alınır ve tüm yurda yayılır.” Read the full article
0 notes
Photo
Diyabetli bireyler için yasak besinleri sağlıklı hale getirecek kombinasyonlar
0 notes
Text
Diyabet Riskini Azaltmanın 8 Yolu
Diyabet ve Hayat Üzerindeki Etkileri Diyabet, günümüzde milyonlarca insanı etkileyen ve yaşam kalitesini ciddi şekilde düşüren bir hastalıktır. Uzmanlar, yaşam tarzındaki değişikliklerin ve sağlıklı alışkanlıkların, diyabetin oluşma riskini önemli ölçüde azaltabileceğini ifade ediyor. Her geçen gün artan diyabetli hasta sayısı, bu hastalığın ne kadar yaygınlaştığını ve toplum sağlığı açısından ne…
0 notes
Text
Diyabet riskini azaltmanın 8 yolu
Diyabetli hasta sayısı her geçen gün artıyor. Araştırmalar, 2035 yılı prestijiyle dünya genelinde 592 milyon kişinin diyabetle çaba edeceğini ortaya koyuyor. Denetim altına alınamayan diyabetin, kalp ve böbrek üzere hayati organlarda önemli sıhhat problemlerine yol açabildiğini paylaşan Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdem Türemen, “Yaşam…
0 notes
Text
İşte diyabet riskini azaltacak öneriler...
https://pazaryerigundem.com/haber/198290/iste-diyabet-riskini-azaltacak-oneriler/
İşte diyabet riskini azaltacak öneriler...
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdem Türemen, yaşam tarzı değişiklikleri ve ilaç tedavisiyle diyabeti kontrol altına almak mümkün olduğuna dikkati çekerek, diyabet riskini azaltacak önerileri paylaştı.
İSTANBUL (İGFA) – Diyabetli hasta sayısı her geçen gün artıyor. Araştırmalar, 2035 yılı itibarıyla dünya genelinde 592 milyon kişinin diyabetle mücadele edeceğini ortaya koyuyor.
Kontrol altına alınamayan diyabetin, kalp ve böbrek gibi hayati organlarda ciddi sağlık sorunlarına yol açabildiğini paylaşan Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdem Türemen, Tip 1 diyabetin genetik ve bağışıklık sistemi ile ilgili faktörlerden kaynaklanabilirken tip 2 diyabetin ise fazla kiloyla doğrudan ilişkisi olduğunu belirtti. Dr. Türemen, “Televizyon, telefon ve bilgisayar gibi teknolojik aletlere saatler ayırmaya bağlı oluşan hareketsizlik ve sağlıksız beslenme alışkanları hastalığın yaygınlaşma nedenlerinden bazıları. Hastalığın ilerlemeden, halk arasında ‘gizli şeker dönemi’ olarak bilinen pre-diyabet dönemde tespiti çok önemli çünkü tam bu noktada çeşitli önlemler alarak hastalığa engel olunabilir” dedi.
Hastalığın oluşumunda genetik faktörlerin de rol oynayabildiğini vurgulayan Uzman Dr. Erdem Türemen, “Ailesinde diyabet öyküsü olanların daha dikkatli olması şart. Ek olarak; fazla kilolu, hipertansiyon hastası, kolesterol problemi yaşayan ve kalp hastası kişilerin de yüksek risk grubunda oldukları için sinsi ilerleyen diyabete karşı sağlık taramalarını aksatmamaları çok kritik” açıklamasında bulundu.
Dr. Erdem Türemen, diyabet oluşma riskini azaltacak önerileri paylaştı:
SAĞLIKLI BESLENİN Şekerli ve işlenmiş gıdalardan uzak durarak lif, sebze, meyve ve tam tahıllara yönelin. Sağlıklı yağlar ve omega-3 içeren gıdaları beslenme planınızdan eksik etmeyin. Lif içeren sebzeler, tam tahıllar ve kuru yemişler kan şekeri düzenlemesi ve tokluk hissi için yardımcıdır.
FİZİKSEL AKTİVİTENİZİ ARTIRIN Yürüyüş, yüzme veya bisiklete binme gibi orta düzey bir egzersiz yöntemine haftada en az 150 dakikanızı ayırın. Egzersiz planınıza kas kütlenizi artırmak için direnç egzersizleri de ekleyin.
GÜNLÜK İDEAL SU TÜKETİMİNİ İHMAL ETMEYİN Günlük rutin içerisinde bol su tüketerek kan şekeri seviyenizi dengede tutun.
İDEAL KİLONUZU KORUYUN Dengeli & düzenli bir diyet programı ve dozunda egzersizlerle fazla kilodan kurtulup ideal kilonuzu sabit tutmaya çalışın.
UYKU DÜZENİNİZE ÖNEM VERİN Günde en az 7-8 saat kaliteli uyuyarak hormon dengenizi koruyun.
STRES YÖNETİMİ KONUSUNDA KENDİNİZİ EĞİTİN Yoga, meditasyon veya nefes egzersizleri gibi yöntemlerle stresinizi kontrol altında tutmaya çalışın, başarılı olamadığınızı hissettiğiniz noktada profesyonel destek almaktan çekinmeyin.
TÜTÜN ÜRÜNLERİNDEN UZAK DURUN Hayatınızdan tütün ve tütün ürünlerini tamamen çıkartın, içilen ortamlardan da uzak durun. Tütün dumanı ile etrafa yayılan zararlı maddeler sadece nefesle değil, cilt üzerinden de emilerek vücudunuza zarar verebilir. Kana karışarak bütün organlarınızı olumsuz etkiler.
SAĞLIK KONTROLLERİNİZİ AKSATMAYIN Özellikle ailede diyabet öyküsü varsa, düzenli kan şekeri ölçümleri yaptırın. Sağlığınızın takipçisi olun
0 notes
Text
Diyabetik retinopati (DR), diyabetin en ciddi komplikasyonlarından biri olarak kabul edilir ve dünyada önlenebilir körlük nedenleri arasında üst sıralarda yer alır. Diyabet hastalarının ila ’ında görülebilen bu durum, kan şekeri seviyelerinin uzun süre yüksek seyretmesi nedeniyle retina damarlarında meydana gelen hasarlarla ilişkilidir. Retina, gözün arkasında yer alan ve ışığı algılayarak görme sürecini başlatan kritik bir yapıdır. Diyabetik retinopatinin etkilediği bu hassas bölge, kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürebilecek görme kaybına neden olabilir. Erken tanı ve tedaviyle bu etkiler önemli ölçüde önlenebilse de, farkındalık eksikliği ve düzenli göz kontrollerinin ihmal edilmesi, retinopati riskini artırmaktadır. Diyabetik Retinopati Nedir? 6 Belirtisi Ve Tedavisi Diyabet, göz sağlığını birçok yönden etkileyen sistemik bir hastalıktır. Diyabetik retinopati, hiperglisemi nedeniyle retina damarlarında meydana gelen yapısal değişikliklerin sonucunda ortaya çıkar. Yüksek kan şekeri seviyeleri, damarların esnekliğini ve geçirgenliğini bozarak mikroanevrizmalar, kanamalar ve makula ödemi gibi komplikasyonlara yol açar. Özellikle uzun süre kontrolsüz kalan diyabet hastalarında bu risk daha da yüksektir. Ayrıca diyabet, katarakt ve glokom gibi diğer göz hastalıklarına da yatkınlık oluşturarak genel görme sağlığını tehdit eder. Bu nedenle, diyabetli bireylerin düzenli olarak göz muayenesi yaptırması hayati öneme sahiptir. Diyabetik retinopati, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde büyük bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkar. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, 2030 yılına kadar diyabet prevalansının dünya çapında dramatik şekilde artması beklenmektedir. Diyabetik retinopati insidansı, diyabetin süresi ve kontrol düzeyiyle doğrudan ilişkilidir. Örneğin, diyabet tanısından itibaren 20 yıl geçen hastaların yaklaşık ’inde retinopati geliştiği bildirilmiştir. Yoksul bölgelerde sağlık hizmetlerine erişim zorluğu ve tanı-tedavi imkanlarının kısıtlı olması, hastalığın önlenebilir körlükle sonuçlanma oranını artırmaktadır. Bu durum, küresel sağlık politikalarının DR üzerine daha fazla yoğunlaşmasını zorunlu kılmaktadır. Diyabetik retinopatinin gelişim mekanizması, mikrodamar hasarıyla başlayan karmaşık bir süreçtir. Hiperglisemi, oksidatif stres ve inflamasyon gibi faktörler, retinada endotel disfonksiyonuna neden olarak kan-beyin bariyerinin bozulmasına yol açar. Retinopatinin erken evrelerinde, genellikle herhangi bir belirti görülmezken, ilerleyen evrelerde proliferatif değişiklikler ve neovaskülarizasyon gelişir. Bu patolojik damar oluşumları, retinada kanama ve fibrozik hasarla sonuçlanarak görme kaybına neden olabilir. Bu süreç, sadece bireyin görsel kapasitesini değil, aynı zamanda bağımsız yaşamını sürdürme yetisini de ciddi şekilde etkiler. Dolayısıyla hastalığın patofizyolojik mekanizmalarını anlamak, etkili tedavi stratejilerinin geliştirilmesinde kritik bir rol oynar. Diyabetik retinopati, genellikle yavaş ilerleyen ve erken evrelerde belirti göstermeyen bir hastalık olduğundan, erken tanı ve düzenli takip büyük önem taşır. Hastalığın erken evrede saptanması, körlük gibi geri dönüşü olmayan komplikasyonların önlenmesini sağlar. Retina taramaları, fluorescein anjiyografi ve optik koherens tomografi (OCT) gibi modern teknolojiler, retinopatinin tanısında altın standart olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, kan şekeri kontrolü, hipertansiyon yönetimi ve sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri gibi önleyici tedbirler, diyabetik retinopatinin gelişme riskini önemli ölçüde azaltabilir. Sağlık otoritelerinin, toplumda farkındalığı artırmak için kampanyalar düzenlemesi ve düzenli tarama programlarını teşvik etmesi de bu kapsamda oldukça önemlidir. Diyabetik Retinopati Nedir? Diyabetik retinopati, diyabetin uzun süreli bir komplikasyonu olarak, retina damarlarında meydana gelen hasar sonucu gelişen bir göz hastalığıdır. Retina, ışığı algılayarak görme sürecini başlatan ve beyne görsel bilgi ileten bir sinir tabakasıdır. Diyabetin neden olduğu hiperglisemi, retina damarlarında yapısal ve fonksiyonel değişikliklere yol açar. Bu değişiklikler, damarlarda mikroanevrizmalar, kanamalar, eksüdat birikimi ve damar geçirgenliğinde artış gibi bulgularla kendini gösterir. Hastalık, genellikle asemptomatik olarak başlar ve erken evrelerde fark edilmez. Ancak ilerleyen safhalarda görme kaybı ve körlük gibi ciddi sonuçlar doğurabilir. Diyabetik retinopati iki ana formda sınıflandırılır: Non-proliferatif Diyabetik Retinopati (NPDR) ve Proliferatif Diyabetik Retinopati (PDR). NPDR, erken evreyi temsil eder ve mikrodamar değişiklikleri ile karakterizedir. PDR ise neovaskülarizasyonun, yani yeni ve anormal damar oluşumlarının görüldüğü daha ileri bir evredir. Bu durum, retina yüzeyinde kanamalara ve fibrotik çekilmelerle retina dekolmanına neden olarak görme kaybına yol açabilir. Diyabetik retinopatinin belirtileri, hastalığın evresine bağlı olarak değişir. Erken evrelerde genellikle belirti görülmezken, hastalık ilerledikçe bulanık görme, görüş alanında karanlık lekeler, renkleri ayırt etmede zorluk ve görme keskinliğinde azalma gibi şikayetler ortaya çıkabilir. Diyabet süresi, yüksek kan şekeri seviyeleri, hipertansiyon, obezite ve sigara kullanımı gibi faktörler, diyabetik retinopati gelişme riskini artırır. Diyabetik retinopati, yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de ciddi bir sağlık sorunu oluşturur. Dünya genelinde önlenebilir körlük nedenlerinin başında gelen bu hastalık, ekonomik ve sosyal yükü de beraberinde getirir. Tedaviye erişimin kısıtlı olduğu bölgelerde körlük oranları daha yüksek olduğundan, özellikle düşük gelirli ülkelerde ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Bu bağlamda, diyabetik retinopatinin erken teşhisi ve yönetimi, hem bireysel yaşam kalitesini artırmak hem de toplumsal düzeyde körlük oranlarını düşürmek için kritik öneme sahiptir.Yapay Zeka ile kısalt Diyabetik Retinopati Belirtileri 1. Erken Dönem Belirtilerinin Fark Edilmezliği Diyabetik retinopati genellikle sinsi bir şekilde ilerler ve erken evrelerde herhangi bir belirgin belirti göstermeyebilir. Bu durum, hastalığın ilk aşamalarında retina damarlarındaki mikrovasküler değişikliklerin gözle görülür semptomlara yol açmamasından kaynaklanır. Non-proliferatif diyabetik retinopati (NPDR) olarak adlandırılan bu evrede, retina dokusunda mikroanevrizmalar, noktasal kanamalar ve sert eksudalar oluşabilir. Ancak bu değişiklikler, görme fonksiyonunu genellikle etkilemediği için hasta farkında olmadan hastalık ilerleyebilir. Bu nedenle, erken dönemde yapılan düzenli göz muayeneleri, semptomların henüz oluşmadığı bu evreyi tespit etmek açısından kritik öneme sahiptir. 2. Görme Bozuklukları ve Bulanık Görme Diyabetik retinopatinin ilerlemesiyle birlikte, hastalarda bulanık görme gibi görme fonksiyonunda bozulmalar ortaya çıkabilir. Makula ödemi, bu semptomun en yaygın nedenlerinden biridir. Makula, keskin ve detaylı görme için kritik bir bölge olup sıvı birikimi sonucu şiştiğinde, görme netliği azalır. Bu durum, özellikle okuma, yazma ve detay gerektiren işlerde zorluklara neden olabilir. Bulanık görme, genellikle diyabetin uzun süre kontrolsüz kalmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar ve genellikle hastalığın daha ileri evrelerine işaret eder. 3. Noktasal veya Yaygın Görme Kayıpları Retinopatinin ilerlemesiyle retinada meydana gelen kanamalar, görme alanında karanlık noktalar veya tamamen kaybolan bölgelerle kendini gösterebilir. Bu durum, proliferatif diyabetik retinopatinin (PDR) bir sonucu olarak ortaya çıkar. PDR evresinde, yeni damar oluşumları ve bu damarların zayıflığı nedeniyle retinada tekrarlayan kanamalar yaşanır. Kanama miktarına ve lokalizasyonuna bağlı olarak hasta, görme alanında uçuşan lekeler (floaters) veya perde inmiş hissi yaşayabilir. Göz içi kanamalar arttıkça bu belirtiler daha da şiddetlenir ve kalıcı görme kaybı riski yükselir. 4. Renk Algısında Bozulmalar Diyabetik retinopatili hastalar, renk algısında bozulmalar yaşayabilir. Retinada hasar gören hücreler, renkleri doğru bir şekilde algılama yetisini kaybedebilir ve özellikle kırmızı ile yeşil tonlarını ayırt etmekte güçlük çekebilir. Bu tür renk görme sorunları, genellikle hastalığın ilerlemiş evrelerinde ortaya çıkar. Renk algısındaki değişiklikler, günlük yaşamı etkileyebilir ve iş performansında düşüşlere neden olabilir. Bu belirti, retinopatinin retina pigment epitelini ve fotoreseptör hücrelerini etkilediğini gösterebilir. 5. İleri Evrelerde Tam Görme Kaybı Progresif diyabetik retinopati, tedavi edilmediği durumlarda kalıcı körlükle sonuçlanabilir. Retina dekolmanı, proliferatif evredeki neovasküler oluşumların ve fibrozisin bir sonucu olarak meydana gelebilir. Bu durumda retina tabakası yerinden ayrılır ve görme kaybı gerçekleşir. Ayrıca, göz içi basıncının artışı ile glokom gelişimi de görme kaybını hızlandırabilir. İleri evrede görme kaybı genellikle geri dönüşsüzdür, bu da diyabetik retinopatinin erken teşhis ve tedavisinin hayati önemini bir kez daha vurgulamaktadır. 6. Belirtilerin Günlük Yaşama Etkisi Diyabetik retinopatinin neden olduğu görme sorunları, hastaların günlük yaşamını ciddi şekilde etkileyebilir. Özellikle ilerleyen belirtiler, araba kullanma, yazı okuma, yüzleri tanıma gibi günlük aktiviteleri zorlaştırır ve bireylerin yaşam kalitesini düşürür. Ayrıca, görme kaybı ile artan bağımlılık, psikolojik sorunlara ve depresyona yol açabilir. Bu etkiler, hem bireysel hem de sosyal düzeyde önemli bir yük oluşturur. Bu belirtiler, diyabetik retinopatinin ciddiyetini anlamak ve düzenli göz muayenelerinin önemini vurgulamak açısından dikkatle ele alınmalıdır. Semptomların erken fark edilmesi, kalıcı hasarların önüne geçmek için kritik bir fırsat sunar. Diyabetik Retinopati Evreleri Diyabetik retinopati, retina damarlarında meydana gelen hasarın derecesine bağlı olarak birkaç evrede sınıflandırılır. Bu evreler, hastalığın ilerlemesini ve görme kaybı riskini değerlendirmede kritik bir yol haritası sunar. Erken tanı ve tedaviyle hastalığın ilerlemesi kontrol altına alınabilir. Aşağıda diyabetik retinopati evreleri detaylı şekilde açıklanmaktadır. 1. Non-Proliferatif Diyabetik Retinopati (NPDR) Non-proliferatif diyabetik retinopati, hastalığın ilk evresidir ve genellikle herhangi bir belirti göstermeden ilerler. Bu evrede, retina damarlarında mikroanevrizmalar ve küçük kanamalar gibi erken değişiklikler görülür. Mikroanevrizmalar, retina kılcal damarlarının genişlemesi sonucu oluşur ve retinal dokularda kan sızıntısına neden olabilir. Ayrıca, damar geçirgenliğinin artması nedeniyle retinal ödem (sıvı birikimi) ortaya çıkabilir. Bu evrenin şiddeti üç alt kategoriye ayrılır: - Hafif NPDR: Sadece birkaç mikroanevrizma ve küçük kanama odakları mevcuttur. Görme kaybı riski düşüktür. - Orta NPDR: Mikroanevrizma ve kanamalar daha yaygın hale gelir, kan damarlarında kısmi tıkanıklıklar gözlenebilir. - Şiddetli NPDR: Retinada kan akışını sağlayan birçok damarın tıkanmasıyla belirginleşir. Bu durum, oksijen eksikliğine (iskemi) neden olur ve hastalığın proliferatif evreye ilerleme riskini artırır. 2. Proliferatif Diyabetik Retinopati (PDR) Proliferatif diyabetik retinopati, hastalığın ileri ve daha ciddi bir evresidir. Bu evrede, retinanın oksijen ihtiyacını karşılamak için anormal yeni damar oluşumları (neovaskülarizasyon) meydana gelir. Ancak bu yeni damarlar zayıf duvarlara sahiptir ve kolayca yırtılarak retina içine veya gözün jel kıvamındaki iç kısmına (vitreus) kanama yapabilir. Bu kanamalar, ani görme kaybına yol açabilir. PDR'nin diğer özellikleri arasında şunlar bulunur: - Fibrovasküler Membranlar: Yeni damarların etrafında oluşan fibröz dokular, retinayı çekerek yırtılmalara ve traksiyonel retina dekolmanına neden olabilir. - Vitreus Kanamaları: Göz içindeki kanamalar, bulanık görmeden tam görme kaybına kadar farklı düzeylerde semptomlara yol açabilir. Proliferatif evrede müdahale edilmediği takdirde, geri dönüşü olmayan körlük meydana gelebilir. 3. Diyabetik Maküla Ödemi (DMÖ) Diyabetik maküla ödemi, diyabetik retinopatinin herhangi bir evresinde görülebilen ve görme kaybına en sık neden olan komplikasyonlardan biridir. Maküla, net görme ve renk algısını sağlayan retinanın merkezi bölgesidir. Bu bölge sıvı birikimi nedeniyle şişer ve normal fonksiyonunu kaybeder. Diyabetik maküla ödemi iki şekilde sınıflandırılır: - Fokal Ödem: Belirli bir bölgede sınırlı sıvı birikimiyle karakterizedir. - Diffüz Ödem: Retinanın geniş alanlarına yayılan sıvı birikimi söz konusudur. DMÖ’nün varlığı, özellikle okuma ve yüz tanıma gibi günlük aktiviteleri etkileyerek yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürür. 4. Erken ve Geç Evre Belirtileri Diyabetik retinopati evrelerinin belirlenmesi, düzenli göz muayenesiyle mümkün olur. Hastalığın erken evrelerinde genellikle hiçbir belirti görülmez, bu da tanıyı geciktirir. Ancak ilerleyen evrelerde şunlar sıkça rapor edilir: - Görme alanında bulanıklık veya karanlık noktalar. - Renk algısında bozulma. - Göz içi kanamalar nedeniyle "uçuşan" cisimler veya ani görme kaybı. Bu belirtiler hastalığın ciddiyetine işaret eder ve acil tıbbi müdahale gerektirir. 5. Evrelere Göre Tedavi Yaklaşımları Her bir diyabetik retinopati evresi için farklı tedavi stratejileri benimsenir: - Hafif ve Orta NPDR: Kan şekeri, kan basıncı ve kolesterol kontrolü ile hastalık ilerlemesi durdurulabilir. Düzenli retina taramaları önerilir. - Şiddetli NPDR ve PDR: Lazer tedavisi (panretinal fotokoagülasyon), yeni damar oluşumlarını engellemek için kullanılır. Ayrıca, intravitreal enjeksiyonlar (anti-VEGF ilaçlar) ile ödem ve neovaskülarizasyon tedavi edilebilir. - DMÖ: Fokal lazer tedavisi ve anti-VEGF enjeksiyonları maküla ödeminin tedavisinde etkili yöntemlerdir. Diyabetik retinopatinin evrelerine yönelik detaylı bilgi, hem hastaların hem de sağlık profesyonellerinin hastalığı daha iyi anlamasına ve doğru tedavi planlarını uygulamasına olanak tanır. Özellikle erken evrede müdahale, ilerleyen aşamalarda meydana gelebilecek komplikasyonları önlemede hayati öneme sahiptir. Diyabetik Retinopati Risk Faktörleri ve Önleyici Tedbirler Diyabetik Retinopati gelişme riski, çeşitli faktörlere bağlı olarak artar. Bu faktörler arasında şunlar yer alır: - Uzun Süreli Diyabet: Diyabet süresi uzadıkça, retinopati gelişme riski artar. - Yüksek Kan Şekeri Seviyeleri: Kan şekeri kontrolü yetersiz olduğunda, retina damarlarına zarar verme olasılığı artar. - Hipertansiyon: Yüksek tansiyon, retina damarları üzerindeki baskıyı artırarak hasara yol açabilir. - Obezite: Obezite, diyabetin ve dolayısıyla retinopatinin gelişme riskini artırır. - Sigara Kullanımı: Sigara içmek, kan dolaşımını olumsuz etkileyerek retina hasarına yol açabilir. Bu risk faktörlerini en aza indirmek ve Diyabetik Retinopati'yi önlemek için alınabilecek bazı tedbirler şunlardır: - Kan Şekerini Kontrol Altında Tutmak: Kan şekerini düzenli olarak ölçmek ve doktorun önerdiği hedef aralıklarda tutmak, retinopati riskini azaltır. - Kan Basıncını ve Kolesterolü Yönetmek: Düzenli tansiyon kontrolleri ve sağlıklı bir diyet, hipertansiyon ve yüksek kolesterolün kontrol altına alınmasına yardımcı olur. - Düzenli Göz Muayeneleri: Diyabet hastalarının yılda en az bir kez göz muayenesi yaptırması önerilir. Bu sayede hastalık erken evrede tespit edilip tedavi edilebilir. - Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz: Dengeli bir diyet ve düzenli egzersiz, diyabet yönetiminde önemli rol oynar. Diyabetik Retinopati Tedavisi 1. Tedavi Yaklaşımlarının Genel Çerçevesi Diyabetik retinopati (DR) tedavisi, hastalığın evresine, şiddetine ve bireysel sağlık durumuna bağlı olarak değişen bir yaklaşımla planlanır. DR’nin tedavisindeki temel amaç, görme kaybını önlemek, hastalığın ilerlemesini durdurmak ve komplikasyonları yönetmektir. Tedavi protokollerinde modern teknolojilerin yanı sıra farmakolojik ve cerrahi yöntemler önemli bir yer tutar. Bununla birlikte, diyabetin kontrolü ve yaşam tarzı değişiklikleri gibi önleyici tedbirler de etkili bir tedavi sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Tedavi planı, genellikle multidisipliner bir ekip tarafından bireyselleştirilmiş bir şekilde uygulanır. 2. Farmakolojik Tedavi: Anti-VEGF ve Kortikosteroidler Farmakolojik tedavi, özellikle makula ödemi ve proliferatif diyabetik retinopatinin kontrolünde etkili bir yöntemdir. Anti-VEGF (vasküler endotelyal büyüme faktörü inhibitörleri) tedavisi, anormal damar oluşumlarını engelleyerek retina hasarını önler. Ranibizumab, Aflibercept ve Bevacizumab gibi anti-VEGF ajanları, intravitreal enjeksiyon yöntemiyle uygulanır ve genellikle düzenli takip gerektirir. Bu tedavi, makula ödeminin neden olduğu görme kaybını azaltmada oldukça başarılıdır. Kortikosteroidler ise inflamasyonu azaltarak retinanın ödemini kontrol altına alır. Özellikle intravitreal steroid implantları, uzun süreli etki sağlayarak hasta konforunu artırabilir. Ancak kortikosteroid kullanımı, glokom ve katarakt riskini artırabileceğinden dikkatle izlenmelidir. Farmakolojik tedavi seçenekleri, çoğunlukla diğer tedavi yöntemleriyle kombine şekilde uygulanarak etkili sonuçlar elde edilmesini sağlar. 3. Lazer Tedavisi: Fotokoagülasyon Teknikleri Lazer fotokoagülasyon, diyabetik retinopatinin tedavisinde uzun yıllardır kullanılan etkili bir yöntemdir. Özellikle proliferatif diyabetik retinopati (PDR) ve makula ödemi tedavisinde uygulanır. Panretinal lazer fotokoagülasyon (PRP), retinadaki iskemik alanları hedef alarak anormal damar oluşumunu durdurur. Bu yöntem, görme kaybını önlemekte etkili olmasına rağmen, yan görüşte azalmaya neden olabilir. Makula ödemi için kullanılan fokal lazer tedavisi ise retina sızıntılarını azaltarak makula bölgesindeki sıvı birikimini kontrol altına alır. Lazer tedavisi genellikle tek seanslık bir uygulama olsa da bazı durumlarda tekrarlama gerekebilir. Modern lazer teknolojileri, minimal yan etkilerle daha hassas uygulama imkanı sunarak tedavi sonuçlarını iyileştirmiştir. 4. Cerrahi Tedavi: Vitrektomi Vitrektomi, ileri evredeki diyabetik retinopatinin tedavisinde kullanılan cerrahi bir yöntemdir. Özellikle vitreus kanaması ve traksiyonel retina dekolmanı gibi komplikasyonların tedavisinde etkili olan bu işlem, retinanın mekanik stresini azaltır ve görmeyi geri kazandırabilir. Cerrahi sırasında vitreus jeli çıkarılır ve yerine genellikle gaz veya silikon yağı enjekte edilir. Vitrektomi, deneyimli bir cerrah tarafından gerçekleştirilmesi gereken bir işlem olup genellikle görme kaybının geri döndürülebileceği durumlarda tercih edilir. Bununla birlikte, operasyon sonrası enfeksiyon, katarakt gelişimi ve retina dekolmanı gibi riskler bulunduğundan, hasta seçimi ve operasyon sonrası takip kritik önem taşır. 5. Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Diyabet Kontrolü Diyabetik retinopati tedavisinin temel taşı, kan şekeri seviyelerinin sıkı kontrol altında tutulmasıdır. Hemoglobin A1c (HbA1c) değerinin %7’nin altında tutulması, retinopati gelişimini ve ilerlemesini önemli ölçüde azaltır. Ayrıca hipertansiyon ve hiperlipidemi gibi diğer risk faktörlerinin yönetimi de tedavi sürecinin başarısında kritik bir rol oynar. Beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, düzenli egzersiz ve sigaranın bırakılması gibi yaşam tarzı değişiklikleri, genel diyabet yönetimini destekler ve retinopati riskini azaltır. Hasta eğitimi ve farkındalık artırıcı programlar, bireylerin tedaviye uyumunu artırmada etkili bir yöntemdir. Multidisipliner bir yaklaşım benimseyerek hastaların düzenli göz muayenelerine katılımı teşvik edilmelidir. 6. Gelecekteki Tedavi Yönelimleri ve Yenilikler Diyabetik retinopati tedavisinde son yıllarda önemli yenilikler kaydedilmiştir. Gen terapisi, kök hücre tedavileri ve yapay retina implantları gibi deneysel yöntemler, tedavinin geleceği için umut vadetmektedir. Read the full article
0 notes
Text
Tip 1 Diyabetli Çocuklara Büyük Destek: Glukoz İzlem Sistemi SGK Kapsamında
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Tip 1 Diyabet hastası 18 yaş altı çocukların tedavi süreçlerinde devrim niteliğinde bir adım atıldığını duyurdu. Sürekli Cilt Altı Glukoz İzlem Sistemi, artık Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından geri ödeme kapsamına alındı. Bakan Işıkhan, bu önemli gelişmeyi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamasına atıfta bulunarak sosyal medya üzerinden paylaştı. Daha Etkin ve Güvenli Bir Tedavi Süreci Bu yeni düzenleme, Tip 1 Diyabet hastası çocukların yaşam kalitesini önemli ölçüde artırmayı hedefliyor. Sürekli Cilt Altı Glukoz İzlem Sistemi, kan şekeri seviyesini anlık olarak ölçerek ebeveynlere ve sağlık ekiplerine sürekli bilgi sağlıyor. Sistem, kan şekeri dalgalanmalarına karşı hızlı müdahale imkanı tanıyarak çocukların daha sağlıklı ve güvenli bir yaşam sürmesine olanak tanıyor. Ani Kan Şekeri Değişikliklerine Karşı Koruma Bu ileri teknoloji ürünü sistem, Tip 1 Diyabet tedavisinde kritik bir öneme sahip. Ani kan şekeri düşüşleri veya yükselişleri gibi riskli durumların erken fark edilmesini sağlayan sistem, çocukların hem günlük yaşamlarını daha kolay idame ettirmesine hem de uzun vadede sağlık risklerini azaltmasına yardımcı olacak. Aileler için Önemli Bir Yük Hafifletildi SGK’nın bu cihazı geri ödeme kapsamına alması, yalnızca tıbbi anlamda değil, ekonomik açıdan da ailelerin üzerindeki yükü hafifletiyor. Bu düzenleme sayesinde, tedavi süreçlerinde daha erişilebilir bir yol haritası sunulmuş oldu. Bu önemli adım, Tip 1 Diyabet hastası çocuklar ve aileleri için hayatı kolaylaştıran bir çözüm sunarken, sağlık alanında yenilikçi teknolojilerin kullanılabilirliğini artırma yolunda da örnek teşkil ediyor. Read the full article
0 notes
Text
Diyabet Nasıl Kontrol Altına Alınır?
Diyabet ve Ağız Sağlığı: Enfeksiyonların Kontrolü Diyabet, dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen ve birçok sağlık sorununa yol açabilen bir hastalıktır. Özellikle, diyabetin ağız sağlığı üzerindeki etkileri, çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Ancak, ağız içindeki enfeksiyonlar, kan şekeri kontrolünü zorlaştırabilir. Bu nedenle, diyabetli bireylerin ağız hijyenine dikkat etmeleri son derece…
0 notes
Text
Çinli bilim adamları hücre nakli ile tip 1 diyabeti tedavi etti
Çinli bilim adamları, dünyada bu tür ilk vaka olduğu söylenen hücre nakli kullanarak kronik tip 1 diyabet hastasını iyileştirdiğini iddia ettiler. On yıldan fazla bir süredir kronik rahatsızlığı olan 25 yaşındaki bir kadın olan hasta, minimal invaziv cerrahiye girdikten yaklaşık iki buçuk ay sonra kan şekerini doğal olarak düzenleyebildi, Şangay merkezli Çin haber çıkışı, Bildiri. Hong Kong merkezli Güney Çin Sabah Postası tarafından hazırlanan rapora göre, ameliyat sadece yarım saat sürdü. Atılımın arkasındaki ekip bulgularını geçen hafta hakemli Cell dergisinde yayınladı. Raporda, Tianjin Birinci Merkez Hastanesi ve Pekin Üniversitesi'nden araştırmacılar çalışmaya katılanlar arasında yer aldı. Şimdiye kadar, adacık hücrelerinin ölen bir donörün pankreasından çıkarılmasını ve tip 1 diyabetli birinin karaciğerine implante edilmesini içeren adacık nakli etkili bir klinik tedavi olarak kabul edilir, ancak donör kıtlığı tarafından engellenir. Japonya'nın gelen Başbakanı Ishiba 27 Ekim için seçim çağrısında bulundu, partiyi birleştirmeyi amaçlıyor Pankreastaki adacık hücreleri, daha sonra kan dolaşımına salınan ve glikoz seviyelerini kontrol etmeye yardımcı olan insülin ve glukagon gibi hormonlar üretmekten sorumludur. Raporda, kök hücre terapisi diyabet tedavisi için yeni olanaklar ortaya çıktığı belirtildi. Hücre dergisinde yayınlanan makaleye göre, kimyasal olarak indüklenmiş pluripotent kök hücre türevi adacıklar veya CiPSC adacıkları kullanılarak yapılan tedavi. Bunu yapmak için, araştırmacılar önce hastadan yağ doku hücrelerini topladılar ve bu hücreleri pluripotent kök hücrelere yeniden programlamak için küçük molekül kimyasalları kullandılar. Bu hücreler daha sonra adacık hücrelerine dönüştürüldü ve hastanın vücuduna geri nakledildi. Bu pankreas hücreleri hastadan kaynaklandığından, bağışıklık reddi yoktu. Geçen yıl Haziran ayında, Çin araştırma ekibi klinik araştırmalar için resmi onay aldı ve daha sonra ilk hastalarına nakil gerçekleştirdi. Tianjin'den genç kadına 11 yıl önce tip 1 diyabet teşhisi kondu ve zaten iki karaciğer nakli ve bir başarısız pankreas adacık hücre nakli geçirmişti. CiPSC adacık nakli sonrasında hastanın açlık kan şekeri seviyeleri yavaş yavaş normalleşti ve dış insülin ihtiyacı sürekli olarak azaldı. Raporda, nakilden 75 gün sonra insülin enjeksiyonlarına ihtiyaç duyulduğunu tamamen bıraktı ve iyileşme bir yıldan fazla sürdü. Kan şekeri seviyelerinde önemli dalgalanmalar yaşadı ve ayrıca birden fazla şiddetli hipoglisemi atakları geçirdi. Nakilden beş ay sonra, şeker seviyelerinin hedef aralıkta yüzde 98'den fazla kaldığını ve bu istikrarın korunduğunu söyledi. Ekip ayrıca ameliyatı basitleştirdi ve hücreleri karaciğer yerine karın kaslarına nakletmeyi seçti ve geleneksel adacık nakilleriyle ilişkili iltihaplanma risklerinden kaçındı. Enjeksiyon minimal invazivdi, sığ bölge görüntüleme izlemeyi kolaylaştırdı ve gerekirse hücreler her zaman geri alınabilirdi. Tüm prosedür yarım saatten az sürdü. Bir yıllık işarette, klinik veriler nakil ile ilgili anormallikler belirtmeden tüm çalışma uç noktalarını karşıladı. Bu hastanın umut verici sonuçları, tip 1 diyabette CiPSC adacık naklini değerlendiren daha ileri klinik çalışmaların gerekli olduğunu göstermektedir. Read the full article
0 notes
Photo
Diyabetli Çocuklara Sensör Desteği Müjdesi! Türkiye’de yaşayan 20 bin Tip 1 diyabetli çocuk, günlük yaşamlarını sürdürebilmek için düzenli bir şekilde kan şekeri ölçümü yapmalı ve insülin hormonunu dışarıdan iğne ile a https://bursahabermedya.com/diyabetli-cocuklara-sensor-destegi-mujdesi/ #EkonomiHaberleri #bursahaber #bursasondakika #bursahaberleri #haberler #bursa
0 notes
Link
[ad_1] Prof. Dr. Şenay Savaş Erdeve, çocuklarda diyabet görülme sıklığı ve özellikle okul çağındaki diyabetli çocukların yaşadığı problemlere ilişkin bilgileri paylaştı. Çocukluk döneminde en çok tip 1 diyabetle karşılaşıldığını ve Türkiyede çocuklarda hastalığın görülme sıklığının 100 binde 10 olduğunu anlatan Erdeve, "Ülkemizde okul döneminde 21 bin tip 1 diyabetli çocuğumuz bulunuyor ve 14 binini ilkokul çağındakiler oluşturuyor. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda tip 1 diyabetin görülme sıklığında artış söz konusu." ifadesini kullandı. Tip 1 diyabetin genellikle genetik yatkınlığı bulunan çocuklarda, enfeksiyon hastalığı, stres, hormonal etkilenme gibi tetikleyici faktörlerin devreye girmesiyle ortaya çıktığını belirten Erdeve, bunların sonucunda pankreastaki adacık hücrelerin insülin üretemez hale geldiğini söyledi. ÇOK İDRARA ÇIKMA, KİLO KAYBI DİYABETİN EN ÖNEMLİ BELİRTİLERİ Hastalığın en önemli belirtileri arasında çok su içme, çok idrara çıkma, gece idrar kaçırma, düzenli beslenmeye karşın kilo kaybının bulunduğunu aktaran Erdeve, hayati risklerin önüne geçmek için diyabette erken tanının çok önemli olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Erdeve, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Derneği işbirliğinde 2010dan itibaren Okulda Diyabet Programının yürütüldüğünü anımsatarak, "Programın amacı öğretmenler, okul yöneticileri aracılığıyla belirti gösteren çocuklarda erken tanı konulabilmesini sağlamak. Bu noktada öğretmenlerimizin hastalık ve belirtileri konusunda bilgi sahibi olması büyük önem taşıyor." diye konuştu. "GÜNDE 4 KEZ İNSÜLİN ALMALARI, SAĞLIKLI BESLENMELERİ GEREKİYOR" Okulda Diyabet Programının bir diğer ayağında diyabetli öğrencilerin bulunduğuna dikkati çeken Erdeve, sözlerini şöyle sürdürdü: "Diyabetli çocuklarımız günlerinin büyük bölümünü okulda geçiriyorlar. Kan şekerlerinin düşüp yükselmesine göre günde 4 kez, bazen daha fazla insülin enjeksiyonlarının yapılması, sağlıklı beslenme programlarına uymaları, düzenli egzersiz yapmaları gerekiyor. Bütün bunların takibinin yapılması ise çok önemli. Bazen çocuklarımız uygun tedavileri alırken bile kan şekerleri düşüp yükselebiliyor. Bu tedavilerin düzenli yürüyebilmesi için okul yöneticileri, öğretmenlerimiz ve okul hemşirelerinin desteğine çok ihtiyaç var. Çocuğumuzun kan şekeri düştüğünde ara öğününü alabilmesi, kan şekerini ölçebilecekleri, gerektiğinde insülin enjeksiyonunu yapabilecekleri uygun ortamların okulda sağlanabilmesi çok önemli." ÖĞRETMENLER İÇİN ÇEVRİM İÇİ EĞİTİM MODÜLÜ OLUŞTURULDU Prof. Dr. Erdeve, öğretmenlerin "okuldadiyabet.meb.gov.tr" adresinden diyabetle ilgili bilgilere kolayca ulaşıp eğitim alabileceği bir modülü de hayata geçirdiklerini belirterek, "Bir yıl önce oluşturulan eğitim modülü ile öğretmenlerimiz sınıflarındaki tip 1 diyabetli çocuklar için gerekli bilgilendirmeyi alabiliyor. Bu yıl eğitim modülünün etkinliğini daha da artırmayı amaçlıyoruz." dedi. "EMPATİ ÇOK ÖNEMLİ" Aileler, hastanelerdeki çocuk endokrinoloji uzmanları, diyabet eğitim hemşireleri ve okulların işbirliği içinde hareket etmesinin önemine de vurgu yapan Erdeve, şunları kaydetti: "Öğretmenlerimizin, okullarımızın diyabetli çocuklar ve aileleriyle empati yapması çok önemli. Çünkü bir çocuk günde 8-10 kez kan şekeri ölçüyor, 4 kez insülin tedavisi yapıyor ve bu arada da yediklerine dikkat etmek durumunda kalıyor. Gerçekten zor bir süreç. Bu noktada empati yapmamız, çocukların bakımını iyileştirerek hayatlarını uzun yıllar sağlıklı şekilde sürdürmelerini sağlamak için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Doğru tedavi uygulanan diyabetli çocuklar yaşamlarını tamamen normal şekilde sürdürebiliyor. İstedikleri meslekleri, sporları yapabiliyorlar." "SENSÖR TEKNOLOJİLERİ, POMPA TEDAVİLERİ SÖZ KONUSU" Diyabet tedavisinde yeni teknolojilere de değinen Erdeve, "Çocuğumuzun parmağını delmeden kan şekerine bakabildiğimiz sensör teknolojileri, insülinin çok küçük dozlarda verilebildiği pompa tedavileri söz konusu. Bu teknolojilerin diyabetli çocukların bakım kalitesini iyileştirdiği kanıtlandı. Arzumuz tüm diyabetli çocukların bu teknolojilere mümkün olan en kısa sürede kavuşabilmeleri." diye konuştu. Prof. Dr. Erdeve, tip 1 diyabeti önlemenin şu an için mümkün olmadığını ancak ilk 6 ayda anne sütüyle beslenme, 1 yaşa kadar da düzenli D vitamini kullanımının hastalığın görülme sıklığını azalttığına dair çalışmaların bulunduğunu sözlerine ekledi. [ad_2]
0 notes
Text
Holter Nedir? Ne Amaçla Takılır?
Holter, kalp ritmi ve tansiyon gibi önemli sağlık parametrelerini ölçmek ve kaydetmek için kullanılan bir cihazdır. Holter testi, kalp hastalıklarının tanı ve tedavisinde yardımcı olan bir yöntemdir. Bu makalede, holter nedir, neden ve nasıl yapılır, sonuçları nasıl değerlendirilir gibi konulara değineceğiz. Makaleyi okumaya devam ederek holter hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Holter Nedir? Holter, bir hastanın belirli bir zaman diliminde kalp ritmini kaydetmeye yarayan elektrokardiyografi (EKG) cihazının adıdır. Holter cihazı, iki farklı şekilde kullanılmaktadır: EKG veya ritmik holter ve tansiyon holteri. EKG holteri, kalp ritminin belli bir süre boyunca izlenmesi ve kaydedilmesi işlemidir. Tansiyon holteri ise kan basıncının belli aralıklarla ölçülmesi ve kaydedilmesi işlemidir. Holter cihazı, hastanın normal yaşantısını sürdürürken vücuduna takılır ve belirli aralıklarla ölçümler yapar. Bu ölçümler, cihazın hafıza kartına kaydedilir ve daha sonra bilgisayar ortamında uzman hekim tarafından incelenir. Holter Neden Takılır? Holter cihazı, kalp ritmi veya tansiyon değerlerinin gün boyunca (24 saat veya daha fazla) takip edilmesi amacıyla takılır. Herhangi bir EKG muayenesinde veya tansiyon ölçümü sırasında anormal durum gözlenememesi oldukça doğaldır. Hastaların günlük aktiviteleri sırasında vücudunun verdiği tepkileri her dakika izleyebilmek zor olduğu için holter cihazı takılır. Bu holter cihazı kalbin verdiği tepkisel yanıtları önce ölçüp ardından kaydetmektedir. Bu sebeple kalp ritmi düzensizlikleri veya gizli tansiyon gibi hastalıkların tanılanmasında cihaz önemli rol oynamaktadır2. Holter cihazı takılmasının başlıca nedenleri şunlardır: - Kalp ritmi bozukluğu belirtileri gösteren hastalar: Göğüs kafesi ve çevresinde çarpıntı hissi, göğüs kafesinin içerisinde kuş çırpınıyor hissi, kalp atışlarının düzensiz olması (tekleme veya çiftleme), nefes alamama, baş dönmesi, bayılma, göz kararması, fenalık hissi durumlarında holter cihazı uzman hekimin önerisiyle takılır. - Kalp hastalığı riski taşıyan hastalar: Kalp krizi geçirmiş, kalp yetmezliği olan, kalp kapak hastalığı olan, koroner arter hastalığı olan, diyabetli, hipertansif, obez veya sigara içen hastalar gibi kalp hastalığı riski yüksek olan hastaların kalp ritmini izlemek için holter cihazı takılabilir. - Kalp ilacı kullanan hastalar: Kalp ilaçlarının etkinliğini ve yan etkilerini değerlendirmek için holter cihazı takılabilir. - Tansiyon dengesizliği olan hastalar: Tansiyonu yüksek veya düşük olan, tansiyon ilacı kullanan veya gizli tansiyon şüphesi olan hastaların kan basıncını izlemek için holter cihazı takılabilir. Holter Nedir? Holter Nasıl Takılır? Holter cihazının takılması işlemi basit ve ağrısızdır. Holter cihazı, hastanın vücuduna elektrotlar ve kablolar yardımıyla bağlanır. Elektrotlar, kalbin elektriksel aktivitesini yakalayan küçük metal plakalardır. Kablolar ise elektrotları cihaza bağlayan ince tellerdir. Cihaz ise cep telefonu büyüklüğünde bir kayıt cihazıdır3. Holter cihazının takılması işlemi şu şekilde gerçekleştirilir: - Hastanın üst kısmındaki kıyafetleri çıkartılır ve göğüs kafesi temizlenir. - Göğüs kafesine ve belirli noktalara jel yardımıyla elektrotlar yapıştırılır. - Elektrotlar kablo yardımıyla cihaza bağlanır. - Cihaz, hastanın beline veya boynuna asılır veya cebe konur. - Hastaya, cihazı taşıdığı süre boyunca günlük aktivitelerini ve şikayetlerini kaydetmesi söylenir. - Hastaya, cihazla ilgili bazı kurallar anlatılır. Örneğin, cihazın ıslanmaması, elektrotların yerinden oynamaması, metal dedektörlerinden uzak durulması gibi. Holter cihazının takılması işlemi yaklaşık 15 dakika sürer. Cihazın hastanın vücudunda kalma süresi ise hekimin kararına göre değişir. Genellikle 24 saatlik veya daha uzun süreli cihazlar kullanılır. Holter Sonucu Nasıl Yorumlanır? Holter cihazının takılma süresi bittiğinde, hastanın tekrar kliniğe gelmesi gerekir. Cihaz hastanın vücudundan çıkarılır ve hafıza kartındaki kayıtlar bilgisayara aktarılır. Uzman hekim, bu kayıtları inceleyerek holter sonucunu yorumlar. Holter sonucunda, hekim şu bilgilere ulaşabilir: - Kalp ritminin normal veya anormal olup olmadığı - Kalp ritmindeki düzensizliklerin türü, sıklığı ve süresi - Kalp ritmindeki düzensizliklerin neden olduğu belirtiler - Kalp ritmindeki düzensizliklerin günlük aktivitelerle ilişkisi - Kalp ilaçlarının etkinliği ve yan etkileri - Tansiyon değerlerinin normal veya anormal olup olmadığı - Tansiyon değerlerindeki değişimlerin türü, sıklığı ve süresi - Tansiyon değerlerindeki değişimlerin neden olduğu belirtiler - Tansiyon değerlerindeki değişimlerin günlük aktivitelerle ilişkisi - Tansiyon ilaçlarının etkinliği ve yan etkileri Tansiyon holteri nedir? Tansiyon holteri, kan basıncını 24 saat boyunca belirli aralıklarla ölçen ve kaydeden bir cihazdır. Tansiyon holteri, yüksek tansiyon (hipertansiyon) veya düşük tansiyon (hipotansiyon) gibi kan basıncı sorunlarının tanı ve tedavisinde kullanılır. Tansiyon holteri, hastanın kola sarılan bir manşon ve bir kayıt cihazından oluşur. Manşon, kan basıncını ölçer ve cihaz, ölçülen değerleri hafızasına kaydeder. Hastanın günlük aktivitelerini ve şikayetlerini not etmesi istenir. Cihazın takılma süresi bittiğinde, kayıtlar bilgisayara aktarılır ve hekim tarafından değerlendirilir. Tansiyon holteri takılmasının başlıca nedenleri şunlardır: - Yüksek tansiyon tanısının kesinleştirilmesinde - Beyaz önlük tansiyonu şüphesi varlığında - Hipertansiyon tedavisinin etkisini ve başarısını değerlendirmek için - Gece veya uyku saatlerinde yüksek tansiyon şüphesi olanlarda - Kan basıncı değerlerinde aşırı değişkenlik olduğunda - Tedaviye direnç gösteren hastaların değerlendirilmesinde - Diyabet gibi sistemik hastalıklara eşlik eden sinir sistemi bozukluklarının kan basıncına etkisinin değerlendirmesinde. Tansiyon holteri takılıyken nelere dikkat edilmesi gerektiği ise şöyledir: - Günlük yaşama her zamanki gibi devam edilmesi - Cihaz ölçüm yaparken kolu tam açık tutulması - Elektrikli veya elektronik cihazlar kullanılmasında bir sakınca olmadığı - Cihazın ıslanmaması veya banyo yapmaması - Manşonun gevşetilmemesi veya çıkartılmaması. - Kalp ritmi veya tansiyon değerlerinin gün boyunca (24 saat veya daha fazla) izlenmesini sağlar. - Kalp ritmi düzensizlikleri veya gizli tansiyon gibi hastalıkların tanısında yardımcı olur. - Kalp ilaçlarının etkinliği ve yan etkilerini değerlendirir. - Hastanın normal yaşantısını sürdürmesine izin verir. - Basit ve ağrısız bir işlemdir. - Güvenli ve zararsız bir yöntemdir . Holter testinin maliyeti, testin yapıldığı kuruma, kullanılan cihaza ve testin süresine göre değişebilir. Genellikle, holter testinin maliyeti 100 TL ile 500 TL arasında değişmektedir. Bazı sağlık sigortaları veya sosyal güvenlik kurumları holter testinin maliyetini karşılayabilirler. Bu konuda detaylı bilgi için hastaların ilgili kurumlara başvurmaları gerekir. Holter takmanın bilinen bir yan etkisi yoktur. Holter cihazı, hastanın vücuduna herhangi bir zarar vermez veya radyasyon yaymaz. Holter cihazı, sadece kalp ritmi ve tansiyon gibi sağlık parametrelerini ölçer ve kaydeder. Holter cihazının hastanın vücudunda kalma süresi ise hekimin kararına göre değişir. Genellikle 24 saatlik veya daha uzun süreli cihazlar kullanılır. Ancak, bazı hastalar holter cihazını taşımaktan rahatsızlık duyabilirler. Örneğin, elektrotların yapıştığı yerlerde kaşıntı veya kızarıklık oluşabilir. Bu durumda, hastaların hekime danışmaları gerekir. Holter takmak güvenlidir. Holter cihazı, hastanın vücuduna herhangi bir zarar vermez veya radyasyon yaymaz. Holter cihazı, sadece kalp ritmi ve tansiyon gibi sağlık parametrelerini ölçer ve kaydeder. Holter cihazının hastanın vücudunda kalma süresi ise hekimin kararına göre değişir. Genellikle 24 saatlik veya daha uzun süreli cihazlar kullanılır. Holter takmak acı vermez. Holter cihazının takılması işlemi basit ve ağrısızdır. Holter cihazı, hastanın vücuduna elektrotlar ve kablolar yardımıyla bağlanır. Elektrotlar, kalbin elektriksel aktivitesini yakalayan küçük metal plakalardır. Kablolar ise elektrotları cihaza bağlayan ince tellerdir. Cihaz ise cep telefonu büyüklüğünde bir kayıt cihazıdır. Holter sonucuna göre hekim, hastaya uygun tanı ve tedavi planını sunar. Holter testi, kalp hastalıklarının tanısında önemli bir rol oynasa da tek başına yeterli olmayabilir. Hekim, holter testinin yanında başka tetkikler de isteyebilir. Örneğin, ekokardiyografi, stres testi, koroner anjiyografi gibi. Holter nedir sorusunun cevabını verdiğimiz bu makalede, holter cihazının nasıl takılır ve sonucu nasıl yorumlanır gibi konulara da değindik. Sağlıklı günler dileriz. Read the full article
0 notes
Text
Diyabet Nedir?
Diyabet, bugün dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen bir sağlık sorunudur. Peki, diyabet nedir ve nasıl ortaya çıkar? Diyabet, vücudun kan şekeri seviyelerini kontrol edememesi durumunda meydana gelir. Kan şekeri veya glukoz, vücudun enerji kaynağıdır ve pankreas adlı bir organ tarafından üretilen insülin hormonu sayesinde hücrelere taşınır. Ancak, diyabetli kişilerde ya pankreas yeterince insülin üretmez ya da vücut insülini etkili bir şekilde kullanamaz. Pek çok faktör diyabete katkıda bulunabilir. Genetik yatkınlık, obezite, hareketsiz yaşam tarzı ve yanlış beslenme gibi etkenler diyabet riskini artırabilir. Ayrıca, tip 1 diyabetin otoimmün bir hastalık olduğu bilinir; bağışıklık sistemi yanlışlıkla pankreasın insülin üreten hücrelerini yok eder. Tip 2 diyabet ise genellikle yaşam tarzı faktörlerine bağlı olarak gelişir. Diyabetin belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir, ancak genellikle aşırı susama, sık idrara çıkma, halsizlik, kilo kaybı, görme sorunları ve yavaş iyileşen yaralar gibi semptomlar ortaya çıkar. Bu belirtiler, kan şekerinin yüksek seviyelerde seyretmesi nedeniyle meydana gelir. Diyabetin tedavisi, kan şekeri seviyelerini kontrol altında tutmayı ve komplikasyonları önlemeyi amaçlar. İlaç tedavisi, diyete dikkat etme, düzenli egzersiz yapma ve yaşam tarzı değişiklikleri diyabet yönetiminde önemli rol oynar. Diyabet vücudun kan şekeri seviyelerini kontrol edemediği bir sağlık sorunudur. Genetik faktörler, obezite ve yanlış beslenme gibi etkenler diyabet riskini artırabilir. Diyabetin belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir ve tedavisi kan şekeri kontrolünü hedefler. Dikkatli bir diyabet yönetimi, bireyin sağlığını korumasına ve olası komplikasyonların önlenmesine yardımcı olur.
Diyabetin nedenleri ve risk faktörleri nelerdir?
Diyabet, günümüzde giderek artan bir sağlık sorunudur. Bu hastalığın nedenleri ve risk faktörleri, insanların yaşam tarzlarına, genetik yatkınlıklarına ve çevresel etmenlere bağlı olarak değişebilir. Diyabetin temel nedeni, vücudun insülin hormonunu yeterli miktarda üretememesi veya insülinin etkili bir şekilde kullanılamamasıdır. Birincil diyabet tipi olarak bilinen Tip 1 diyabet, pankreasın insülin üretimini tamamen durdurduğu otoimmün bir hastalıktır. Genellikle çocukluk veya ergenlik döneminde ortaya çıkar ve hayat boyu süren bir durumdur. Bu tür diyabetin kesin nedeni bilinmemekle birlikte, genetik yatkınlık ve çevresel tetikleyicilerin rol oynadığı düşünülmektedir. Tip 2 diyabet ise en yaygın diyabet türüdür ve yetişkinlerde daha sık görülür. Tip 2 diyabetin başlıca nedeni, vücudun insülini yeterince kullanamaması veya insülin direncidir. Yüksek karbonhidratlı bir diyet, obezite, hareketsiz bir yaşam tarzı ve genetik faktörler tip 2 diyabete yatkınlığı artırabilir. Ayrıca yaş, etnik köken ve stres gibi faktörler de riski etkileyebilir. Gestasyonel diyabet, hamilelik sırasında ortaya çıkabilen bir başka diyabet türüdür. Gebelik hormonlarının insülinin etkinliğini azaltması sonucu kan şekeri düzeyleri yükselir. Gebelik sırasında diyabetten muzdarip olan kadınlar, ilerleyen yaşlarda tip 2 diyabete yakalanma riski altındadır. Diyabet için diğer risk faktörleri arasında ailesel öykü, obezite, fiziksel hareketsizlik, yüksek tansiyon, yüksek kolestrol düzeyleri ve sigara içmek yer alır. Bu nedenle, sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, düzenli egzersiz yapmak, dengeli bir diyet uygulamak ve vücut ağırlığını kontrol altında tutmak önemlidir. Diyabetin karmaşık bir hastalık olduğunu ve birçok farklı nedenin ve risk faktörünün olduğunu söyleyebiliriz. Genetik yatkınlık, yaşam tarzı seçimleri ve çevresel etmenlerin kombinasyonu, diyabetin gelişimi üzerinde belirleyici bir rol oynar. Bu nedenle, diyabetin önlenmesi ve yönetimi için bireylerin sağlık bilincini artırması ve risk faktörlerinden kaçınması önemlidir.
Diyabetin tedavisi ve yönetimi nasıl olur?
Diyabet, günümüzde giderek artan bir sağlık sorunudur. Pek çok kişi için yaşam boyu süren bir hastalık olan diyabetin tedavisi ve yönetimi büyük önem taşır. Diyabetin etkilerini azaltmak, sağlıklı bir yaşam sürdürmek ve komplikasyon risklerini minimize etmek için bazı temel adımlar atılmalıdır. Diyabet tedavisinde en temel unsur, kan şekerinin kontrol altına alınmasıdır. Bu nedenle, diyabetli bireyler için düzenli olarak kan şekeri seviyelerini ölçmek ve gerekli ilaçları kullanmak hayati öneme sahiptir. Ayrıca, sağlıklı bir beslenme planı oluşturmak, düzenli fiziksel aktivite yapmak ve kilo kontrolü sağlamak da diyabetin yönetiminde etkili rol oynar. Beslenme, diyabet tedavisindeki en önemli unsurlardan biridir. Dengeli bir diyet, kan şekeri seviyelerinin istikrarını sağlamaya yardımcı olur. Diyabetli bireyler için düşük glisemik indeksli, kompleks karbonhidratlar açısından zengin bir beslenme planı tercih edilmelidir. Aynı zamanda, yağ ve tuz alımının kısıtlanması, diyabet komplikasyonlarının önlenmesine yardımcı olur. Fiziksel aktivite, diyabet yönetiminin vazgeçilmez bir parçasıdır. Egzersiz, insülinin etkinliğini artırır, kilo kontrolünü sağlar ve kan şekerini düzenler. Düzenli olarak yapılan aerobik egzersizler, diyabetli bireylerde kalp sağlığını geliştirir ve genel yaşam kalitesini artırır. Diyabetin tedavi ve yönetiminde ayrıca doktor kontrolleri de büyük önem taşır. Diyabetli bireylerin düzenli olarak doktorlarıyla iletişim halinde olmaları, kan şeker seviyelerini izletmeleri ve gerekirse ilaç dozlarının ayarlanmasını sağlamaları gerekmektedir. Diyabetin tedavisi ve yönetimi multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Kan şekeri kontrolünün sağlanması, uygun beslenme ve düzenli fiziksel aktiviteyle desteklenmelidir. Aynı zamanda, doktor kontrolü ve takibi de hastalığın uzun vadeli etkilerini azaltmak için önemlidir. Diyabetli bireyler, yaşamlarını aktif bir şekilde sürdürebilir ve sağlıklarını koruyabilirlerse diyabetin getirdiği zorlukları daha iyi aşabilirler.
Diyabetin komplikasyonları ve etkileri nelerdir?
Diyabetin komplikasyonları ve etkileri, bu kronik hastalığın uzun vadeli etkilerini anlamak açısından büyük öneme sahiptir. Diyabet, vücuttaki kan şekeri seviyelerinin kontrolsüz bir şekilde yükselmesine neden olan bir sağlık durumudur. Bu durum, zamanla organlarda hasara ve çeşitli komplikasyonlara yol açabilir. Diyabetin ilk etkileri genellikle hafif olabilir ve bazen fark edilemeyebilir. Ancak, kan şekeri seviyelerinin sürekli olarak yüksek seyretmesi, zamanla ciddi sorunlara neden olabilir. Diyabetin yaygın komplikasyonları arasında kalp hastalığı, böbrek hastalığı, göz problemleri, sinir hasarı ve ayak problemleri bulunur. Kalp hastalığı diyabetin en önemli komplikasyonlarından biridir. Yüksek kan şekeri seviyeleri, arterlerdeki plak birikimini artırarak kalp krizi veya felç riskini artırır. Diyabet ayrıca böbrek fonksiyonlarını da etkileyebilir. Böbrek hastalığı, böbrek yetmezliği ve diyaliz ihtiyacına kadar ilerleyebilir. Gözlerdeki kan damarlarının zarar görmesi sonucu görme kaybı veya körlük meydana gelebilir. Diyabetik retinopati olarak bilinen bu durum, diyabetin en yaygın göz komplikasyonudur. Ayrıca, sinir hasarı da diyabetin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Bu nöropati, ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma ve ağrıya yol açabilir. Ayak problemleri de diyabetin etkileri arasında yer alır. Diyabetik ayak sendromu, ayaklardaki sinir hasarının yanı sıra dolaşım sorunlarına da bağlı olarak enfeksiyon, yara veya amputasyon riskini artırabilir. Diyabetin komplikasyonlarını önlemek veya geciktirmek için düzenli olarak kan şekeri seviyelerini kontrol etmek, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, dengeli beslenmek, düzenli egzersiz yapmak ve doktorunuzun önerdiği ilaç tedavisini takip etmek önemlidir. Diyabetin komplikasyonları ciddi olabilir ve yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilir. Bununla birlikte, düzenli takip ve uygun tedavi yöntemleri ile bu komplikasyonların riskini azaltmak mümkündür.
Diyabetin beslenme ve yaşam tarzıyla ilişkisi nedir?
Diyabet, beslenme ve yaşam tarzı arasında karmaşık bir ilişkiye sahiptir. Diyabet, kan şekeri seviyelerinin kontrolsüz bir şekilde yükselmesiyle karakterize edilen bir sağlık durumudur. Beslenme ve yaşam tarzı faktörleri, diyabetin ortaya çıkmasını etkileyebilir, tedavi sürecini yönlendirebilir ve komplikasyon riskini azaltabilir. Beslenme, diyabet yönetiminde kritik bir rol oynar. İyi dengelenmiş bir diyet, kan şekeri seviyelerini kontrol altında tutmada yardımcı olabilir. Öncelikle, düşük glisemik indeksli yiyecekler tüketmek önemlidir. Bu yiyecekler, kan şekeri seviyelerinin daha istikrarlı bir şekilde artmasına ve azalmasına yardımcı olurlar. Lifli gıdalar da kan şekerinin kontrollü bir şekilde yükselmesine yardımcı olur. Sebzeler, meyveler, tam tahıllar ve baklagiller gibi besinler, diyabet hastalarının diyetlerinde yer almalıdır. Ayrıca, sağlıklı yağlar, proteinler ve uygun miktarlarda karbonhidratlar da dikkate alınmalıdır. Yaşam tarzı da diyabetin kontrolünde büyük öneme sahiptir. Egzersiz yapmak, kilo kontrolünü sağlamak, stresi azaltmak ve yeterli uyku almak, diyabetin etkilerini hafifletmeye yardımcı olabilir. Egzersiz, vücuttaki insülin kullanımını artırır ve kan şekeri seviyelerini düşürmede etkili olabilir. Aynı zamanda kilo verme veya kilo koruma konusunda da önemlidir, çünkü fazla kilolu veya obez bireylerde diyabet riski daha yüksektir. Stres yönetimi teknikleri, kan şekerinin kontrolünde yardımcı olabilir ve düzenli bir uyku düzeni sağlamak, diyabetin yönetiminde önemli bir faktördür. Diyabetin beslenme ve yaşam tarzıyla yakından ilişkili olduğu açıktır. Dengeli bir diyet, egzersiz yapma alışkanlığı, stres yönetimi ve yeterli uyku, diyabetin kontrolünü sağlamada büyük öneme sahip faktörlerdir. Bu nedenle, diyabetle mücadele eden bireylerin beslenme ve yaşam tarzı seçimlerine dikkat etmeleri ve gerektiğinde uzmanlardan destek almaları önemlidir.
Diyabetin tanısı nasıl konulur?
Diyabetin tanısının konulması, genellikle bir sağlık uzmanı tarafından gerçekleştirilen bir dizi test ve değerlendirme sürecini içerir. Diyabet, vücuttaki kan şekeri seviyelerinin yüksek olması durumudur ve bu durumun doğru bir şekilde teşhis edilmesi önemlidir. Diyabetin tanısını koymak için kullanılan en yaygın testlerden biri, açlık kan şekeri testidir. Bu testte, bireyin 8 ila 12 saat boyunca hiçbir şey yememesi istenir ve daha sonra kan örneği alınır. Normalde, açlık kan şekeri seviyesi 100 mg/dL'nin altında olmalıdır. Eğer seviye 126 mg/dL veya daha yüksekse, kişi diyabetli olarak kabul edilir. Ayrıca, oral glikoz tolerans testi (OGTT) de diyabetin tanısında kullanılır. Bu testte, bireye önce açlık kan şekeri testi yapılır, ardından belirli miktarda glukoz içeren bir içecek içirilir ve iki saat sonra kan şekeri seviyesi tekrar ölçülür. Eğer iki saat sonra kan şekeri seviyesi 200 mg/dL veya daha yüksekse, diyabet tanısı konulur. Bazı durumlarda, rastgele plazma glukoz testi de diyabetin tanısında kullanılabilir. Bu testte, bireyin açlık süresi önemli değildir ve kan şekeri seviyesi anlık olarak ölçülür. Eğer kan şekeri seviyesi 200 mg/dL veya daha yüksekse ve diyabet belirtileri varsa, tanı konulabilir. Diyabetin tanısı konulduktan sonra, sağlık uzmanları genellikle diğer testler yaparak kişinin diyabet tipini belirler. Bunlar arasında A1C testi, özellikle tip 2 diyabet için kullanılan bir testtir. Bu test, son üç aydaki ortalama kan şekeri seviyelerini ölçer. Diyabetin tanısının doğru konulması için çeşitli testler ve değerlendirmeler yapılır. Sağlık uzmanları, bu testlerin sonuçlarına dayanarak bireye uygun tedavi planını oluşturur ve yönlendirme yapar. Diyabetin erken teşhisi, komplikasyonların önlenmesi ve iyi bir yaşam kalitesinin sürdürülmesi açısından son derece önemlidir.
Diyabetle yaşamak: İpuçları ve destek kaynakları nelerdir?
Diyabet, birçok insanın karşılaştığı kronik bir sağlık durumudur. Bu rahatsızlık, vücudun insülin üretimini yeterince yapamaması veya insülinin etkili bir şekilde kullanılamaması sonucunda kan şekerinin düzenlenmesinde sorunlara yol açar. Diyabetle yaşayan bireyler için hayat tarzında bazı değişiklikler yapmak önemlidir. İşte diyabetle yaşayanlara yardımcı olabilecek ipuçları ve destek kaynakları: 1. Beslenme: Sağlıklı bir beslenme rejimi diyabet yönetiminde önemli bir rol oynar. Dengeli bir diyet planı oluşturarak kan şekeri seviyelerini kontrol altına alabilirsiniz. Düşük glisemik indeksli yiyecekleri tercih ederek kan şekerinin istikrarını sağlayabilirsiniz. Aynı zamanda porsiyon kontrolü yapmak ve sağlıklı yağları tercih etmek de önemlidir. 2. Fiziksel Aktivite: Egzersiz yapmak, diyabetle mücadelede büyük faydalar sağlar. Düzenli fiziksel aktivite, kan dolaşımını artırır, kilo kontrolüne yardımcı olur ve insülin duyarlılığını artırır. Yürüyüş, bisiklete binme, yüzme gibi düşük etkili egzersizlerden başlayarak kendinize uygun bir aktivite planı oluşturabilirsiniz. 3. İlaç Tedavisi: Bazı diyabet vakalarında, insülin veya oral ilaçlar gibi tedaviler gerekebilir. Doktorunuzun talimatlarına uyun ve ilaçlarınızı düzenli olarak alın. Ayrıca düzenli olarak kan şekeri seviyelerinizi kontrol etmek için doktorunuza görünün. 4. Destek Grupları: Diyabetle yaşayanlar için destek grupları büyük bir kaynak olabilir. Bu gruplar, benzer durumları paylaşan insanlarla bağlantı kurmanızı sağlar. Deneyimleri paylaşmak, bilgi alışverişinde bulunmak ve moral desteği elde etmek için bu gruplara katılabilirsiniz. 5. Eğitim ve Bilgi Kaynakları: Diyabet hakkında doğru bilgilere sahip olmak, yönetim sürecini kolaylaştırır. Sağlık uzmanlarından, kitaplardan veya güvenilir internet sitelerinden bilgi edinebilirsiniz. Ayrıca diyabet eğitim programlarına katılarak kendinizi daha iyi yönetme konusunda eğitebilirsiniz. Diyabetle yaşarken, beslenme, fiziksel aktivite, ilaç tedavisi, destek grupları ve doğru bilgi kaynakları gibi faktörlerden yararlanmak önemlidir. Kendinizi iyi hissetmek ve diyabetin etkilerini en aza indirmek için bu ipuçlarını kullanabilirsiniz. Unutmayın, düzenli doktor kontrolleri ve diyetisyenlerle iletişim halinde olarak sağlıklı yaşam tarzı oluşturarak diyabetle başa çıkabilir ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilirsiniz. Hastalıklar ile ilgili diğer yazılarımıza Hastalıklar bölümünden göz atabilirsiniz. Read the full article
#Diyabetbelirtilerinelerdir?#Diyabetnedir?#Diyabetölçümünasılyapılır?#Diyabettanısınasılkonulur?#Diyabetinnedenlerinelerdir?#Diyabetintedaviyöntemlerinelerdir?#Diyabettebeslenmenasılolmalı?#Kanşekerinasılölçülür?
0 notes
Text
Uzmanı uyardı! Ağız içindeki enfeksiyonlar diyabetin denetimini zorlaştırabilir!
Diyabetin vücudun enfeksiyonlara karşı direncini azaltabileceğini belirten Diş ve Çene Radyolojisi Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Baki Meşe, bu durumun diş eti hastalıklarının gelişmesine taban hazırlayabileceğini söyledi. Diyabetli bireylerin ağız hijyenine dikkat etmesinin, kan şekeri denetimi üzerinde olumlu bir tesire sahip olabileceğini lisana getiren Dr. Öğr. Üyesi Baki Meşe, “Aksi durumda ise ağız…
0 notes
Text
Denizli Büyükşehir'den diyabetli çocuklara cihaz desteği
https://pazaryerigundem.com/haber/197986/denizli-buyuksehirden-diyabetli-cocuklara-cihaz-destegi/
Denizli Büyükşehir'den diyabetli çocuklara cihaz desteği
Denizli Büyükşehir Belediyesi, TİP-1 diyabet hastası çocukların yaşam konforunu artırmak ve ailelere destek sağlamak amacıyla önemli bir adım attı. Parmak delme yöntemi olmadan şeker ölçümü yapabilen sensörlü cihazların desteği için başvurular başladı.
DENİZLİ (İGFA) – TİP-1 diyabet hastası 0-18 yaş aralığındaki çocuklar için sağlanacak bu cihazlar, mobil uygulamalar aracılığıyla ailelerin ve öğretmenlerin çocuklardaki şeker seviyesi değişikliklerini kolayca takip etmesini mümkün kılacak. Bu sayede çocukların sağlık durumları anlık olarak izlenebilecek ve yaşam kaliteleri artırılacak.
En çok asgari ücret gelir düzeyinde olan ihtiyaç sahibi aileler başvurularını 26 Aralık 2024-26 Ocak 2025 tarihleri arasında Denizli Büyükşehir Belediyesinin resmi internet sitesi www.denizli.bel.tr üzerinden “TİP-1 Diyabet yardımı başvurusu” ekranından yapmaları gerekiyor. Program kapsamında her bir çocuğa, 12 ay boyunca, aylık iki adet olmak üzere toplamda en fazla 24 adet sensör desteği sağlanacak.
“İhtiyaç sahibi herkese elimizi uzatıyoruz”
Diyabet hastası çocuklara müjde veren Başkan Çavuşoğlu, “Çocuklarımızın her 5 dakikada bir şekerini ölçebilecekleri ve artık parmakları delinmeden daha konforlu bir hayata ulaşmaları için bir omuz veriyoruz. Bu şehirde yaşayan, gerçekten imkanları dahilinde zorlanan kim varsa sırasıyla hepsine el uzatacağımızın da bilinmesini istiyorum. Diyabetli çocuklarımızın, ailelerimizin yanındayız” dedi.
.
0 notes