Tumgik
#dövmelerim
kosmazsankosamazsin · 7 months
Text
Anılar yaşandı dönüştü dövmelerime
8 notes · View notes
varolmamiscasina · 7 months
Text
anılar yaşanıp dönüştü dövmelerime
7 notes · View notes
katakullii · 11 months
Text
geçen hafta dövme yaptırdım annem ne gerek var, ne gerek vardı diyor. ya anacım geçmedik mi oraları biz, bu kaçıncı? hayır bi de dövmelerim hep küçük küçük, büyük bir şey yaptırsam demek ki neler neler diyecek.
8 notes · View notes
dantefalann · 1 year
Text
bütün dövmelerim tek tek bok gibi ama durmuyorum daha da bok gibilerini yaptırmak için yola devam
11 notes · View notes
browneyedheaveen · 6 months
Text
anılar yaşanıp dönüştü dövmelerime
3 notes · View notes
damiilla · 11 months
Text
dövmelerim acıyo ya
5 notes · View notes
bensutsevmem · 1 year
Text
Doğum Günü Yazısı '23
İyi ki doğdum.
Otuz dört nehrinden otuz beş denizine ulaştığımız bu sıradan ve güzel Eylül sabahında buraya uğrayan herkese günaydın.
Her ne kadar doğum günü yazılarını yıllar içinde geri dönüp okumak ve öğrendiklerimi hatırlamak ve hatta bazen ne kadar yol katetiğimi görmek için, sanki kendi kendime konuşur gibi yazıyor olsam da son birkaç senedir tahminimden de fazla kişiden aldığım yorumlar ve öncesinde "yazı geliyor mu" diye soranlar sayesinde, bu monologların benden - ve Seda'mdan - başka bir okuyanı ve hatta bekleyeni olduğunu artık kabul ettim. Açıkçası kendimi her yıl baştan tanıma yolculuğuma birden fazla kişinin eşlik ettiğini bilmek biraz korkunç olsa da, aynı zamanda beklenmedik derecede güzel bir hismiş. Her ne sebeple olursa olsun bu sabah burada benimleyseniz, geldiğiniz için teşekkür ederim.
Gözüm(üz)de büyüttüğümüz kadar var mı bilmiyorum, fakat otuz beş daha ilk kulacını atmadan berrak ve derin gözüküyor. Beklentisiz girmeye çalışıyorum bu yaşa ben biraz, yine her zaman olduğu gibi başıma geleceklerden habersizim ve eminim yine hiçbir şey planladığım veya umduğum gibi gitmeyecek ama olacaklardan umutluyum bu sefer. Dahası, şimdiden olamayacaklardan ve olduramayacaklarımdan bile gururluyum.
Çok güzel yol aldım otuz dört yaşımda çünkü, hazır buradayız - anlatayım.
Bu yaşım daha başlar başlamaz - ve ben daha bir önceki yılın mental yorgunluğunu ruhumdan atamamışken - üzerime birçok sorumluluk yükledi. Dürüst olalım, yüksek ihtimalle (yani kesin) bunları üzerime kendim bilerek ve isteyerek aldım zaten. Bu çok da şaşırtıcı değil, zira benim genel tutumum hep bu oldu fakat aynı zamanda son iki yıldır belli hedeflerim vardı ve bu hedefleri tutturmak için canım çıkana kadar çalışmam gerekiyordu. Ben de çalıştım. Bu sayede bu yaşım daha önce çok uzak hayaller gibi görünen küçük veya büyük birçok şeyi, bir anda avucumun içine koydu. Öyle ki, bundan birkaç sene önce "nasıl olacak" dediğim şeyler, bu sene "eh buna da şükür" oldu.
Otuz dördümde öğrendim - hayır kabullendim - ki benim yoğunluklardan ve yorgunluklardan yersizce keyif alan bir yapım var. Bunu daha önce kendime itiraf etmeye cesaretim olmamıştı belki, zira hayat önüme hep boyumdan büyük zorluklar, planladığımdan yüksek beklentiler ve istediğimden ağır sorumluluklar çıkarttı ve ben hep bu tutumu bunlara yordum. Bu yaşımda öğrendim ki geçtiğimiz yıl kafama çok takılan bu "aman bana kimse bir şey demeden ben her şeyi düşüneyim" ve "her şeyi yüzde yüz doğru yapayım, çünkü yapabilme kapasitem var" davranışları ve belirlediğim bu standartların dışına en ufak çıktığım durumlarda kendimi çılgın gibi dövmelerim, "bunu nasıl beceremedim-düşünemedim, hiç benim yapacağım iş değil" demelerim, başkaları hata yaptığında o başkasının hata yapacağını öngöremediğim ve durumu engelleyemediğim için bile kendime kızmalarım ve kendimi suçlu hissetmelerim aslında çocukluktan gelen öğrenilmiş bir kıymet görme, eleştirilmeme ve yara almama garanticiliğiymiş. Bu yaşımda, insanın kendi kendine gereğinden yüksek standartlar koyması ne demekmiş ve ne kadar gereksizmiş öğrendiysem de, farkında olmadan yıllardır kullandığım savunma mekanizmalarımın yaşım ilerledikçe ruhumu ve bedenimi ne kadar yorduğunu anlayabilmem ve bunları yıkabilmem için birilerinin gözümün içine bakıp bana kendime neler yaşattığımı tekrar tekrar anlatması gerekti. Bunun için, teşekkürler Ekin.
Bu yaşımda fark ettim ki, bana hayatımda kıymet verdiğim ve sözünü/görüşünü önemsediğim birçok kişi tarafından gerek sözle, gerek davranışla büyüklü küçüklü birçok şey için "yapamazsın" denmiş. Bu, bazen isteyerek bazen de hiç farkında olunmadan, gerek elde olmayan imkanlardan veya var olan imkanların benim istek ve arzularım yönünde eğilip bükülmesine duyulan isteksizlikten, gerek tamamen bana yön ve şekil verme ihtiyacından, gerekse sadece canımı yakma isteğinden doğmuş. Bu "yapamazsın" sözü, derinlerde bir yerde hep kalmış, belli ki içimi kemirmiş, beni geride tutmuş, yer yer kendimden şüphe etmeme sebep olmuş ve işin sonunda bana, kendimi hem kendime hem de başkalarına kanıtlama zorunluluğu aşılamış. Bunu da bu yaşımın sonlarına doğru hiç beklemediğim biri bana "yapamazsın" der demez içimden çıkan öfke etrafıma kalın bir duvar ördüğünde anladım. Hem bedenim hem aklım açık açık savunmaya geçti ve kendimi bir anda "böyle bir yoruma ihtiyacım yok" diye sayıklarken buldum. Ne acı. İsterdim ki hayatımda bir şeyleri de birileri bana "yapamazsın" dediği için değil “yapabilirsin” dediği için başarmış olayım. Olmadı, olmamış. Ben hep çoğu şeyi "başka şeylere rağmen" yapmışım. Rağmen ne zor bir kelime. Hep yorgunluk, hep hırs, hep bir savaşma, akıntıya karşı kürek çekme hali. Ama işte her şeye rağmen, buradayız.
Bu yıl anladım ki, ne kadar sevgi dolu, ne kadar iyi niyetli ve ne kadar önemsiyor olursak olalım hiçbirimiz çocuklarımızı - ister kendi çocuğumuz, ister kardeşimiz, ister yeğenimiz, ister kendi çocuğumuz saydığımız biri olsun - yaş aldıkça bir yerlerinden yaralamadan, daha da beteri çoğunlukla yaraladığımızı bile fark etmeden yetiştirmeyi veya bunlara sebep olmadan onlara yoldaş olmayı başaramayacağız. Hepimiz - ama hepimiz - sahip olduğumuz hayat şartları, aklımız, öğrenilmiş çaresizliklerimiz, bir önceki nesilden gelen yaralarımız ve o günkü imkanlarımız çerçevesinde ancak elimizden gelenin en iyisini yapabilmeye mahkumuz. İşin kötüsü eminim ki elimizden gelenin en iyisi ne kadar iyi olursa olsun asla yeterince iyi olmayacak. Bu yıl, bu bilgi ve kabulleniş ile, bugüne kadar bazen farkında dahi olmadan birçok şey için suçladığım herkesi ve daha önemlisi çoğunlukla görmezden gelmeme rağmen bugüne kadar içten içe kendimi üzdüğüm için kendimi affettim.
34 yaşımın Haziran ayında yeniden teyze oldum. Ada, çekik gözleri ve hokka burnu ile sonunda hayatımıza dahil oldu. Henüz kendisi el kadar olduğundan çok anı biriktirmiş olamasak da gelecek için bir hayli heyecanlıyım. Yılın büyük çoğunluğunu Ahu'dan ters bakışlar yiyerek, Ali ile İngilizce şarkılar söyleyerek ve Beren ile resim yaparak geçirdim. Yaz'ı kucağımda gezdirdim. Kaan'ı ancak anne karnında, Leyla'yı ise sadece fotoğraflarda görebildim. Eylül ayında sıradan bir Pazar günü ise Ahu, aniden beni sevdiğine ve birlikte oyun oynamaya, el ele tutuşup dolanmaya değer olduğuma karar verdi. Umarım yeğenlerim ve ben daha çok yaşlar geçireceğiz birlikte, keyifle.
Bu yaşın sonlarına doğru, bazı durumların ve bazı işlerin bile isteye başarısız olmasına göz yummayı öğrendim ve hiç kimse benden bunun için nefret etmedi. Kimse beni işten kovmadı, itibarım yerle bir olmadı, kimse bana daha değersizmişim gibi davranmadı. Kimse ölmedi, evren alev almadı. Bazı işler zamanında yetişmedi, bazı hatalar ben düzeltmediğim için olduğu gibi kaldı, başka insanların sorumluluklarını üstlenmeyi yarı yarıya bıraktım ve inanır mısınız dünya dönmeye devam etti. Hayat aynı kalitede aktı, kimse küsmedi. Bu yaşımda insanlardaki kredimin ve gözlerindeki değerimin zannettiğimden çok daha yüksek olduğunu ve ben bazen unutsam da karşımdakilerin benim de insan olduğumu unutmadığını öğrendim. Kendime yeterince yüksek krediler vermediğimi fark ettim. Mütevazi kalayım diye yeri geldiğinde kırk takla atarken kırkıma beş kala kendi kıymetimi anlamayacak hale geldiğimi fark ettim. Umarım 35'imde yavaş yavaş bu yanımı geliştirmeye devam edeceğim.
Dahası, bu yaşı bitirmeme saatler kala, kendisinden asla beklemeyeceğim insanların bile bazen kendi kıymetlerini sorgulayabildiğini, şüpheye düşebildiklerini ve tekrar tekrar hatırlamaları gerektiğini öğrendim. Açıkçası belki de bu konu hakkında duymam gereken son cümleler de bunlardı. Çünkü bu yazıyı yazarken geçmiş yazıları düşünüp, "Acaba seneler içinde kendimi tekrar ediyor muyum?" diye çok hayıflanmıştım. İnsan veremediği sınavlara hayatı boyunca girmeye devam ediyor zira. Bu yaşımın sonunda öğrendim ki, bu konuda da yalnız değilmişim.
Kalbim boş kaldı 34'ümde yine. O köşeye kimseyi alasım gelmedi. Üzerinde düşünecek çok şeyim vardı; belki de beynim hiç susmadığından kalbime konuşma sırası gelmedi, ya da kimseleri yakıştıramadım oraya - bilemiyorum. Ama ikili ilişkilere dair de üzerinde düşündüğüm çok şey oldu. En önemlisi de, birinin yaralarına saygı duymak ile sargı olmak arasındaki farkı ancak bu yaşımda kavradım. Saygı duymanın gereklilik olduğunu biliyordum zaten ama saygı duyayım derken sargı olmaya çalıştığımı yeni öğrendim. Bu sınırın çizilmesinin çok zor olduğunu ve karşımdaki insanların bazen isteyerek bazen de bilmeden bu aşırı verici halimi kendi yararına kullanıp, yaraları iyileştikten sonra "topal yürürse ilk bastonunu kırarmış" misali ilk benden vazgeçtiklerini de yeni anladım. Otuz beşimde bu sınır üzerinde de çalışacağım bakalım.
Bu yıl - şaşırtıcı olacak ama - ilk defa bir astrolog ile görüştüm. Bu biraz garip - biliyorum - çünkü aslında yıldızlar ve gezegenlerle olan ilişkim hiçbir zaman Hawking'in kara delikler ile ilgili teorilerinden, deGrasse Tyson'ın belgesellerinden, Cox'un seminerlerinden, Kaku'nun paralel evren anlatımlarından öteye geçmemişti. Astrolojiye çok ilgim ve bu hususta çok da bilgim olmamasına rağmen, her insanın belli alanlarda bir potansiyeli ve bu potansiyelin "bir şeyler" tarafından desteklendiği zaman dilimleri olduğu fikri hoşuma gitti. Belki de bu yıl ilk defa "bir şeyler" bana "yapabilirsin" desin istedim. Daha da ötesi, "bunu bu vakitte yaparsan daha da güzel olur" desin, yani en azından bir şeyler her zaman olmasa da zaman zaman bana da destek olunduğunu hissettirsin istedim. İster gerçek olsun, ister olmasın; bugüne kadar kozmik ya da değil hiçbir güce sırtını tam tamına yaslayamamış biri olarak bu fikir bir hayli hoşuma gitti. Kesin tarihlerden ve net söylemlerden hoşlanmadığımı bilen, bana sadece ihtimaller üzerinden genellemeler yapan (ve yüksek ihtimalle sırf bu yüzden hayatının en tırt danışmanlığını vermiş olan) sevgili astroloğumu da buradan öpeyim. Bu korkak kıza olan desteğin için teşekkür ederim.
Otuz dördüm bolca keyif gördü. Her yıl olduğu gibi yine yepyeni insanlar dahil oldu hayatıma, yurtdışındaki dostlar geldi yine, hasret giderdik keyifle. Ofiste yeni yeni insanlar tanıdım, kahvelerime eşlik ettiler çokça. Şubat'ında tarifsiz acısıyla, tanıdık tanımadık herkesin bir olmasıyla, sonrasında hazin yenilgilerle ve toparlanıp tekrar ayağa kalkmalarla geçti yıl. Bol kitap okumakla geçti. Bir de biletini alıp gitmeyi unuttuğum konserler ile... Yaz ayları hep deniz kenarında geçti huzurla, gündoğumuyla, günbatımıyla, rakısıyla, balığıyla... Hepsine çok şükür. En çok da her dönemeçte, her kararda ve her kararsızlıkta kazık kadar kızının yanında dağ gibi duran anneme şükür. Birlikte daha nice keyifli yıllarımıza annem.
Bu yaşımda ilk defa yoga dersi aldım, spiritüel edinimi hakkında çok da konuşamam ama okul zamanlarını gördüğüm birinden eğitim alıyor olmak bambaşka güzellikte bir histi diyebilirim. Tıpkı konservatuar çıkışına gittiğim insanı sahnede izlemek, elimle pastalar, kekler yedirdiğim insanın bebeğini emzirdiğini görmek gibi. Bana araba farı ezberleten insanın kendi çocuğunu oyuncak arabayla gezdirdiğini izlemek gibi tıpkı. 34'ümde hayatına eşlik etmeye devam edebildiğim herkese ayrıca minnettarım.
Velhasıl güzel, yer yer hüzünlü ve bol düşünceli bir yaş oldu otuz dört. Yaşlandım demek için çok genç olduğumun bilincindeyim, ama bu yıl yaş almanın yanında biraz da yaşlandım derim.
Zira son birkaç yaştır iyice fark ediyorum ki zaman hep aynı hızda aksa da bedenim artık bir yılda bin yıl devirmiş kadar hızlı yaş alıyor. Aklım daha geçen gün bir önceki yazıyı yazmışım gibi netken ruhum sanki bir önceki yazının üzerinden on yıl geçmiş gibi hissediyor. Artık eskisi gibi arka arkaya her gece sosyalleşemiyorum misal, yoruluyorum. Hiçbir Cumartesi gecesi uyumadığımız, 18 saat aralıksız dans ettiğimiz yaz aylarını, asfaltta oturup güneşin altında bütün gün konser izlediğimiz vakitleri, günlerce çamurlarda yuvarlandığımız festivalleri hatırladıkça kendi anılarımdan şüphe duyuyorum, anlatırken bu hikayeler artık sanki biraz abartıyormuşum gibi geliyor kulağıma. Tekila shot yerine mezcal negroni tercih ediyorum artık, bardan bozma kalabalık restoranlara gidip bira tabağı yemek yerine sakin bir rooftop dining daha cazip geliyor. Fazla beyaz şarap mideme dokunuyor. Yolculuklar beni daha çok yoruyor, artık sadece hafta sonu için Bodrum'a bile gitmeye üşeniyorum. Yediğim her şey doğrudan kalçalarıma iniyor mesela. Akşamları yürüyüşü aksatırsam hemen belli oluyor ama yanlış ayakkabıyla yürürsem de ertesi gün hemen belim ağrıyor. Saçlarım daha çok ilgi istiyor, sağlıklı durmaları için beyazlarımı boyatmam ve sıklıkla uçlarından kestirmem gerekiyor artık. Birkaç sabah art arda erken kalkayım, sonraki birkaç gün erken yatasım geliyor. Cildim bozulmasın diye yediklerime daha çok özen göstermem gerekiyor. Belli bir süre önce planlanan, bileti alınan veya sözü verilen her şeyi mutlaka ama mutlaka bir yere yazmam gerekiyor, yoksa unutuyorum.
Bazen kendimi fazla yoruyorum - farkındayım - ama bu yıl fark ettim ki belki de yeterince doğru alanlarda yormuyorum ve bu yüzden ruhen de hızla yaşlandığımı hissediyorum. 34 yaşımın sonlarına doğru bu konu doğrultusunda birçok karar verdim. Otuz beşte çok daha başka hikayeler yazmayı umuyorum.
Yeni yaşımda niyetim, bana kendimi iyi hissettirecek her şeye öncelik vermeye çalışmak, temennim güçlü olduğum bilgisi ile güçsüz olduğum kaygısı arasında sıkışıp kalmamak. En büyük amacım ise seneye geri dönüp bu yazının bir yenisini yazdığımda aynı şimdi olduğu gibi gülümseyebilmek.
Yaşlarıma, yazılarıma, kahkahalarıma ve gözyaşlarıma eşlik etmeleriniz için çok teşekkür ederim, hepinizle nice yıllara.
Dee.
3 notes · View notes
depressedasfck · 1 year
Text
İstedim hayatına dâhil olmayı ve beni uzaklaştırdın, bi' hainsin
Benim kalmadı mecalim, yerden bakınca anladım, gökyüzüne sahipmişsin
Şarkılar sokaklara ait ama bu bi' ilk ve sen ilklere sahipmişsin
Solan çiçeklerim mavi, bedenim benimle yirmi senedir ve sadık kalbim
Korkma, sıkıntı yok ya, sorun benim, tamam
Bi' yokla sol tarafı, hissettin mi ruha ait tek bi' nota? Sanmam
Neden kayıp gitti rotan?
Bizi neden erteledin, neden bağlandın bi' psikopata?
Yaşa, tüm hisleri tat
Kötü bütün anıları hemen silip at
Ya da sik-tir et, kaliteli kal
Üstümdeki enerjiyi bendеn geri al
Beni sana anlatmaktan inan hiç yorulmadım
Çok mu mutluyum ki? Uçurumun kenarındayım
Kеndimi kaybеttim ve çok farkındayım
Bunu ikimiz için başarmak zorundayım
Öyle içten güler miydin? Çaldın vaktim' yokken
Baktım o yok, derdim yok ama sanki daha güzel varken
Döküldüyse gerçekten saf cümlelerin kalpten
Artık buluşmalı tüm âşıklar henüz sağken
İstedim hayatına dâhil olmayı ve beni uzaklaştırdın, bi' hainsin
Benim kalmadı mecalim, yerden bakınca anladım, gökyüzüne sahipmişsin
Şarkılar sokaklara ait ama bu bi' ilk ve sen ilklere sahipmişsin
Solan çiçeklerim mavi, bedenim benimle yirmi senedir ve sadık kalbim
Attı yirmi sene, bi' gün bile dur demeden
Anılar yaşanıp dönüştü dövmelerime
Ateş gibiydim, bu soğukta sönmedim yine
Katlandı bedenim anılara, dövmelerine
Senle birlikte vazgeçmeliyim şehirden
Bi' aşkım sen, bi' aşkım o; ne yapmalıyız şimdi biz?
Arkasında kaldık, yanında düşlediklerimizin
Beşiktaş'ı kaçıncı turlayışımız hep birlikte?
Pembe manzaralar çünkü yaşam siyah beyaz
Tersodaydım hep, bilirsin, ayakkabım yeni biraz
Sorumluluklarım kan içinde geçen bi' yaz
Senin omuzların benim yüklerimi sırtlayamaz
İstedim hayatına dâhil olmayı ve beni uzaklaştırdın, bi' hainsin
Benim kalmadı mecalim, yerden bakınca anladım, gökyüzüne sahipmişsin
İstedim hayatına dâhil olmayı ve beni uzaklaştırdın, bi' hainsin
Benim kalmadı mecalim, yerden bakınca anladım, gökyüzüne sahipmişsin
Şarkılar sokaklara ait ama bu bi' ilk ve sen ilklere sahipmişsin
Solan çiçeklerim mavi, bedenim benimle yirmi senedir ve sadık kalbim
Şarkılar sokaklara ait ama bu bi' ilk ve sen ilklere sahipmişsin
Solan çiçeklerim mavi, bedenim benimle yirmi senedir ve sadık kalbim
1 note · View note
sefkattuyu · 14 days
Note
Merhaba, sana iki tanecik sorum var. Birincisi, hayvan gibi erkek isterim demişsin. Kalıplı, güçlü, kaslı erkek anlamında mı? İkincisi sorum ise, dört tane dövmem var demişsin. Ne olduğunu ve nerelerinde olduğunu öğrenebilir miyim? İletin açık olsaydı bazı düşüncelerimi oradan dile getirecektim lakin başka bahara kaldı.
Hayvan gibi erkek derken kalıp olarak öyle, dışarıdan da öyle görünen ama bana karşı ince düşünceli olan birini isterim.
Dövmelerim bana kalsın
1 note · View note
gulshsahn · 2 months
Text
Tüm yazımı neredeyse çocuklarla geçirdim ,
Yüzme derslerim de yetişkinlerin yüzmeye gelmediğini korkularını yenmeye geldiklerini gözlemlerken ,
çocuklar dikkatimi çekti
kendimize koyduğumuz etiketlere tutunup benimsiyoruz ..
Bugün bacaklarıma sarılarak sudan çıkan bi minikle tanıştım ismi Elifti 4 yaşlarında ,
dövmelerime dokundu ve döndü eline baktı , ve bunu defalarca kez tekrarladı onu öyle görmek theta moduna sürükledi beni ve biraz onunla ilgilendim ,
keşke herkes theta modunda kalmayı seçseydi 🪶
Tumblr media
0 notes
umutdogukanli · 4 months
Text
HAYALET ÖlüR...
Canı kanından az,fikri siyah,cenazesi kürdanla taşınabilir bi hissiyatta ve kimsesizliği bilinmez adamların şahit oldukları son yudumun taşma anında, bir bar da HATTA bi'studıo da;
SOYUT SINIFLARA DOYDUM SAHTE KALIPLARLA...!
Bilinmesin istedim,ismimin manasını öğrendİMM bu yaşta...!
Kimliksiz ceplerim kimliksiz hikayeleri getirdi Galata'da..O kadar ağladım ki,ki bi o kadar doğruldum ki kaburgalarıma inat...Yanıma otursun istedim tam bu merdivene tam bu noktada yüzüme kussun istedim ciğerlerini midesini canımı yaksın istedim...İstedim ki unutulsun diğerlerim unutulsun Değerlerim dövmelerim unutsun Umut'U!!!unutuldum hiç hatırlanmadan VE kahvesi bile yoktu yalnızlığımın,bi fincan gereksiz şeker yuttum,BEN unuttum..!!!
YENİ BİR İĞNE YENİ BİR HAP YENİ BİR KALEM......
TEKRAR VE TEKRAR...!
Dağılır ya gökyüzü yağmuru sevmene inat ama tükürüyo insan yüzlere yağmura inat!!!=)
Bi kadının ceset sevişmeleriyle dolu yorgun boğazım,yorgun salgılanan dopamin seratonin ve endorfin eşliğinde hiç bu kadar yorulmadım bu kadar hızlı tasarlarken tekrar bedenimi...EVET!!!!ÜZGÜNÜM TANRIM...YENİDEN YARATILDIM...YENİDEN YARATTIM şu sikik aciz beden ve uzuvlarımın hareket amirliğini fazla fazla renkli düğmeler ve EKT eşliğinde yeniden control freak bi hayalet tasarladım...Saygım sonsuz Tanrım ama bu umut bu bedene bu kafaya pek şık durmadı sanki he??=):??
SENCE??
KOnuşsana !!!
Cvp versene şarkılarıma,parçalarıma,bu işlevi bozuk yüreğime cvp versene!!!!!!Bi ses ver bi uzat nefesini...
Daha ne kadar duyulmayana müşteri...
Daha ne kadar,verilmeyen yalanı bile yalan hikayelerin eşssiz anlamına sevgili,
VE DAHA NE Kadar saygılarınıza boyun eğmediğim,anlamsızca bakan plastik gözlerimle ne kadar aq!!! ne kadar!!
YAKLAŞIRIM:..................................zzzz.................:???
YER ALTINDA BENİM GÖKYÜZÜM...
İSİMLER ÖZEL MÜHÜR...
LAKABINI TAŞI..!!!
Bİ ÇEŞİT MUAMMA ASLINDA...
HAYALET ÖLÜR...!!!!
Umut Doğukanlı
6.06.2024
17:52...
0 notes
lusscioussin · 5 months
Note
dövmen veya piercingin var mi ??
dövmelerim var
0 notes
middleagedmomsyndrome · 9 months
Text
Pembe Bulutlu Hayatım
Bir "SimCity" gibi hayatım. "TrumanShow" değil asla. Minik arabamla kızımı, sıcacık evimin yakınındaki okuluna bırakıyorum sabahları. Sonra işime giderken, fondaki müzik eşliğinde denizi seyrediyorum.
Gün sonu, bulutlar renk değiştiriyor. Şu bulut tablolarıma nasıl renk veririm diye uzun uzun izliyorum renk geçişlerini. Bulutları hep sevdim.
Her gün tatlı bir telaş var evimde. Pizza hamurlarım, makarna soslarım, nar likörüm... Sevgilim çiçek almış yine. Evimin önündeki dar sokakta karşılaştık. Annemle dertleşip, gülmüştüm az önce. Komşularımın biri jazz müzik açmış sokağa dinleti veriyor. Karşı komşum, kitap kulübünden gelmiş, yeni kitabını anlatıyor heyecanla. Evimin önünde beslediğim 2 kedi, 1 köpek. Çiçeklerim, bitkilerim... Ah ne kadar kalabalığım. Dolup, taşıyorum. Okuyucu; “Derken, rüyadan uyandım.” cümlesini bekliyor. Rüya değil, gerçek olamayacak kadar güzel, ama rüya değil.
Artık hayal kurmaya başladım. Hayallerimde kendimi görüyorum. Fıstık rengi jimny’imle, endemik mantarları laboratuvarımda üretiyorum. Rastalı uzun saçlarım var, dövmelerim çoğalmış. Bu beni heyecanlandırıyor.
Hayatı kontrol etmek, gerçek bir hayata sahip olmak böyle bir his mi?
1 note · View note
azrailinstajeri · 1 year
Note
150
Birkaç tane güzel hediye aldım, çok anlamlılardı. Dövmelerim demek istiyorum ama ya. He bir de Kira. Bir de kahve demleme şeyim onu da çok seviyorum.
0 notes
depremoldu · 2 years
Text
Dövmelerim yanıyor yaa...
0 notes
Text
Anılar yaşanıp dönüştü dövmelerime...
Katlandı bedenim, anılara, dövmelerine...
1 note · View note