Tumgik
#cuma ertesi
ekasiotompuy · 2 days
Text
ay kızlar bir de benim bir gozlemim var kimse kişisel algilamasin ztn ciddiye alınacak bişi degil ama bence akrep burçları genel olarak çok problemli kişiler oluyo.. yani iyi ya da köyü olarak demiyorum ama sanki sürekli bir psikolojik rahatsızlıkları var ya da sürekli depresyondalar uzgunler hani dışarıdan iyi neşeli gözükmeye çalışsalar bile sanki içlerinde kötü bir enerji var gibi neredeyse karşılaştığım her akrep böyleydi
#etikette devam edicem bunu yazma sebebime shdhajhdsjdj#okulda k hoca var boyle baya güler yüzlu hos sohbet fslan ama bir ara bana aa cocuklar bende hep uslu duruyo gibi laf sokan kisi bu#sirf bu yüzden kotu niyetli demiyorum ztn olay edilecek bisi degil gayet normal konuşuyoruz hâlâ ve dedigim gibi hossohbet biri#neyse gecen öğretmenler odasinda otururken bir ogrenciden muhabbet acildi fslan derken cinlerle ilgili konusmaya basladik ahdhajfhskj#öğretmenler odasında ne konusuluyo merak ediyosaniz eger....#nyse yani spesifik bir olaydan bahsetmiyorduk daha cok yasadigimiz cevreden dolayi bunlardan daha cok etkilendigimizden falan konusuyoduk#hani atiyorum yabancı korku filmleri belki cinli filmler kadar etkilemiyodur ama cinlerin gercek oldugunu dusunmek daha cok etkiliyo vs vs#iste bi hoca dedi ben hic dusunmuyorum bulasmayana bisi olmaz varsa da onlar farkli alemde ben farklı alemdeyim#sonra biri de ay oyle de lohusalikta cok insana gorunuyormus gibi bisi dedi#neyse bunlar konusulurken k hoca hic dahil olmadi bir ara gozum kaydi karsimdaydi cnku baktim elini basina koymus duruyo#dedim kahve carpinti yapti herhalde shdhskhcjd#sonra lohusalik vs derken yine baktım baya eli titriyo gozleri kapaniyo falan#dedim ayy hocam iyi misiniz#ben böyle deyince daha cok titremeye aglmaya falan baslaid korktm dedm cinli midir nedir neoluyo#diyeoum hocam kahve mi çarptı noldu bisi demiyo baya fenalasti sonra biri cekti pencereye dogru su falan doktuk suratina kolanya verdik#ama baya kotu oldu yani anlam veremedi kimse sonra neyse on dk falan sonra sakinlesti biraz toparlandi rehberlikciyle odaya gideceklerdi#herkes kb hocam diyo hani cinlerden etkilendi sandik cnku ama o da yok sizle ilgisi yok vs dedi gitti neden öyle oldu hâlâ bilmiyoruz ama+#ertesi gun de sizinle ilgisi yoktu dedi sebebini anlamadik lohusalikta bisi mi yaşadı acaba diye dusunduk ama oyle bisiyse keske ya konusma+#yalim bunlari rahstsiz oluyorum dese ya da ciksaydi disari bilmiyorum yani artik..#cuma gunu de nöbetçiyken sınıfta onu gordum yine egilmis siraya elini koymus basina uzgun uzgun duruyo bir acayipti dalmis gibiydi#iyi misiniz dedim yine..hep bana denk geliyo ztn....#bu sefer bisi olmadi iyiyim iyiyim ya dedi devam etti oyoe durmaya ben de ustelemedim ama dışarıdan görseniz hic boyle biri degil gibi#yalniz kalinca baya depresif sanırım anlamıyorum iste bence akrep burclari tam olarak boyle biri... gozlemimi bu kisiyle sonlandirdim yani..#bir on akrep tanidiysam onunda da depresyona meyillilik psikolojik olarak bir zayiflik vardi#benim analizler ✍🏻✍🏻
11 notes · View notes
Text
Teyze Kızının Eltisi! (4) (Murat 45 Y., Aydın)
Uyandığımızda öğlen saat 13:00 idi. Melek alelacele eve gidip geldi. Biz yatakta biraz sümsüklenip oynaşırken, "Hadi kalkın kahvaltıya gidiyoruz!" dedi. Ama ortalık o kadar hareketliydi ki, bana arkadaki site duvarından atlayıp ana yola çıkmak dışında alternatif yoktu. Yola yürüdüm. Melek arabasıyla yanaşıp beni aldı, kadınlar önde, ben arkada kahvaltıya gittik...
16:00 civarı, "Artık gitmeliyim!" dediğimde, "Yaaa kal bu gece de!" dediler. Ama, "Gitmem lazım, haftaya ayarlayıp İzmir'e gelin!" dedim. Beni aracıma yakın indirdiler. İzmir'e döndüm. Ama hemen eve gidip, "Grip oluyorum sanırım!" dedim. Yatak odasına girip, sıcak bir duş aldım, ertesi sabaha dek uyudum.
Ertesi gün akşamüzeri, sanırım onlar da uyuyup kalmıştı, hem Melek'ten hem hale'den mesajlar vardı. Melek, "Oyunu bozmadığın için sağol!" derken, Hale, "Aşkım sayende o kadar mutluyum ki, yıllardır nerdeydin?" yazıyordu. İkisine de ayrı ayrı yazmaya başladım. Önce Hale'ye, "Biran önce plan yapıp ne gün geleceğinizi yazın, ben de organizasyonumu yapayım!" yazdım. Melek'e ise, "Hale ile gelmeden önce yalnız gelmeni istiyorum!" yazdım, sekse doymama rağmen.
Çarşamba akşam üzeri Hale'den gelen mesaj ilginçti, "Aşkım Mustafa'ya olmaz demeye gittim, ama nasıl oldu anlamadım, en son ağzımı sikiyordu!" yazmıştı. "Ya amını?" yazdım. "Hayıııırrrr!" diye yazdı. Melek'e yazdım, "Naber?" diye. Az sonra aradı. Ona, "Hale'den ses seda yok?" deyince, "Ben de aradım, cevap vermedi, gidip kapıyı çaldım, kapalı heryer, acaba Aydın'a mı gitti diye düşündüm." dedi. "Sen ne yapıyorsun?" dedim. "Hiç, evdeyim, benimki balıkta!" dedi. "Ne zaman geleceksin?" dedim. "Müsaitsen Cuma olur mu?" dedi. "Tamam, yarın kararlaştıralım programı!" dedim, kapattık.
Perşembe günü Hale'den ses seda çıkmadı. Melek'e Hale'yi sordum, ama o da, "Bilmiyorum!" dedi. Cuma için program yaptık. İncirlatındaki Plaza otelde oda ayırttım. Karıma da, taahhüt işi aldığımı, tespit için Mordoğan'a gideceğimi, işim uzarsa kalıp Cumartesi döneceğimi söyledim. Orda bir projemiz vardı zaten, ama karım bilmiyordu.
Cuma sabahı Melek kendi aracıyla geldi. Kahvaltı ederken, "Kocana ne dedin?" diye sordum. Güldü. Merakla bekledim açıklamasını. "Biz Almanya'da çok zengin ama ortak iki ailenin çocuklarıydık. Ama karı kocalığımızı tam inşa edemedik. Hani Ahmet balığa çıkıyor ya, aslında yan koydaki kiraladığı eve genç sevgilisine gidiyor. Almanya'da boşanmaya karar verdik, çünkü birbirimizi istemiyorduk, ama iki aile de miraslarından mahrum edeceklerini söyleyip burayı aldılar bize, Türkiye Almanya kadar rahat değil toparlanırız diye o siktiğimin sitesinden ev alıp şutladılar! Almanya'da benim de birileri oldu, ama buraya geldiğimiz iki yıldır kendime göre gönlümün istediği gözümün kestiği birini denk getiremedim. Ama Ahmet parasını verip üçüncü genç kızı alıp götürüyor yan koydaki kiralık evine. Bir şey söylememe gerek yok anlayacağın!" dedi.
"Hale bunları biliyor mu?" dedim. "Hayır, ona anlatırsam kocasına söyler mi diye düşündüm ilk zamanlar, sonra da ailece iyi görüşür olduk. Sitede tek arkadaşım Hale idi, bu kez de acaba benden uzaklaşır mı diye korkup söylemedim. Sonra seni anlattığında söylemek istedim, ama seni kaptırma korkusu yaşar mı diye düşündüm. Anlayacağın haberi yok!" dedi. "Sahi, Hale ne alemde? İki gündür haber alamıyorum!" dedim. "Bilmiyorum, iki kez yazdım, cevap ta yazmadı!" dedi.
Yarım saat sonra meşhur körfez manzarasında odadaydık. Karşıyaka'ya bakan pencerenin önünde süper bir sakso çekti bana. Ben de pencereye ellerini dayayıp amını göt deliğini yaladım. Melek'in götünü sikmemiştim daha, ayrıca detayları da bilmediğim için amına boşalmamıştım o ilk gün. Amına boşaldım uzun bir sikişme sonunda. Bir saatlik dinlenme sonrası balıkçılardan birine gidip yemek yedik. Elele döndük otele. Bir de götünden siktim. Tam boşalmak üzereyken Meleğin telefonu çaldı. Arayan Ahmet'ti. Reddetti. Bir dakika sonra Ahmet tekrar aradı, ama bu arada biz de boşalmış, yatağa devrilmiştik.
Melek kızgınlıkla açtı, "Ben seni sevgilinle beraberken arıyor muyum? Ne var, ne istiyorsun?" dedi. Karşıdan Ahmet bişeyler anlattı bir dakika boyunca. Melek dolu gözleri ile yutkunup, "Tamam geliyorum!" dedi. Sonra bana dönüp sarıldı ve ağlamaya başladı. "Ne oldu?" dedim. "Hale, Mustafa, Ayhan!" dedi. Hıçkırıklarının arasında ama anlamadım. Sonra anlaşıldı olay, Ayhan alışkanlığı olmasa da Cuma sabahı yazlığa gelmiş ve Hale ile Mustafa'yı evde yakalamış. Önce Hale'yi, sonra Mustafa'yı, en son da kendini vurmuş...
Tam 3 ay kimseye çaktırmayacağım diye uğraşarak kendime gelemedim. Bu arada bizim telefon görüşmelerimiz yüzünden polis birkaç kez ifademi aldı, ama olay barizdi. Kıskanç koca, genç yazlık komşusu ile karısını vurup intihar etti. Benim yüzümden öldü diye çok suçluluk hissettim. En son yine Melek sağolsun, "Hale yaşamak istediği herşeyi senle yaşadı, sayende yaşadı, böyle düşün!" diye diye aklımı çeldi. Melek daha sonra İzmir'de ev kiraladı, Kuşadasından çok burda, ben de ev ve dükkandan çok ondayım...
Olaydan 4 ay sonra, öğlen saat 12:00 gibi teyze kızı aradı, "Konuşmamız lazım!" diye. "Ne oldu?" dedim. "Dava dosyasında ismin çıktı, nedir bu öğrenmek istiyorum, ben şimdi İzmir'deyim. İşyerine mi geleyim, sen mi gelirsin?" dedi. Dilek'le yaşıttık, altlı üstlü evlerde büyümüş, okula beraber gitmiştik. Kocası ile dosttuk. Ama kocası iki yıl önce girdiği basit bir ameliyattan çıkamamış vefat etmişti. Dilek, geçen yıl sünnet yaptığımız oğlu ile kalmıştı. Dükkana gelmesini söyledim. Dileği gerçekten severdim, ama ona hesap vermek istemiyordum...
Hışımla girdi dükkandan içeri. Bereket müşteri de yoktu, ekipleri de sabah işlerine dağıtmıştım. Önüme bir dosya attı. Çay may birşey diyemedim. "Bana bunları açıklaman lazım!" dedi sert ve otoriter bir sesle. Evrak, olayın tahkikat dosyasıydı. Hale'nin telefon kayıtları sayfalarca dökülmüştü. Whatsap mesajlarının detayları, mesaj tarih ve saatleri, tüm arama kayıtları, kim aradı kimi aradı, hepsi vardı. Çok uzun bir süreci kapsıyordu. Biraz baktım, hatta son 3 gün mesaj trafiği çok fazlaydı. Benimle o son 3 telefon konuşmasının tarih ve saatleri (eve girerken tarifi, Mustafa'nın yanından aradığı 2 görüşme), Ayhan'ın aramaları vardı, ama en önemlisi Whatsap mesajları telefonundan alınmış içerikleri bile döküm haline getirilmişti.
Dilek sabırsızlıkla bekliyor, masada birşeyleri eline alıyor, bir süre onunla oyalanıyor, sonra çantasını karıştırıyor, sigara yakıyor, söndürüyordu. Whatsap mesajlarına bakarken dikkatimi çeken bir şey oldu. Ben Melek ve Hale 3'lü seviştikten sonra, Melek eve kocasına bakmaya gittiğinde, Hale Mustafa'ya mesaj atmıştı. "Bugün çok tahrik oldum, fotolarımı görünce!", Mustafa, "Hale abla geleyim mi?". Hale, "Hayır şimdi değil, ben seni çağırırım, bu gece Melek ablan burda, offf hayallerim gerçek oluyor!", Mustafa, "Hayallerin neymiş abla? Seni saatlerce evire çevire sikeceğim!". Hale, "Ohhhhhh!", Mustafa, "Deme öyle, Melek abla uyuyunca geleyim!". Hale, "Hayır gören olur, yarın öğleden sonraya hazır ol sen!", Mustafa, "Tamam abla, uyuyamam ben şimdi!". Hale, "Uyu, yarın bana güçlü lazımsın!".
Melek viski'yi getirip biz içmeye başladığımızda da yazışmalar devam etmiş. Ne ben, ne de Melek Hale'nin telefonla yazıştığını farketmemiştik. Hatta Ayhan aradığında da yazışıyormuş Mustafa ile. Hale, "Anlat bakalım, nasıl sikeceksin beni?", Mustafa, "İşte böyle!" deyip (internetten indirdiği amdan sikiş pozisyonunun fotosunu koymuş). Hale, "Offff, başka?", Mustafa, "Bunu da çok merak ediyorum!" (götten sikiş fotosu). Hale, "Eveetttttt, şimdiden sulandı amım!", Mustafa, "Ohhh abla, attırcam şimdi!". Hale, "Ziyan etme, yarın ağzıma attırırsın!".
Tuhaftı, biz o gece 3'lü yaparken ne ara yazmıştı bunları. İşin ilginci benimle tüm yazışmaları silinmiş olmasına rağmen, Mustafa ile yazışmaları duruyordu. Gece saat 02:00'de, Hale, "Bak yarın bunları sikeceksin!" (sikilmekten kızarmış amının dudaklarını ve göt deliğinin fotolarını çekip Mustafa'ya yollamış), Mustafa, "Ohhh, Halemmm, ben şimdi bunlara bakıp boşalırım!". Hale, "Hayırrr, sadece azgın kal diye yolladım!". Ertesi sabah, Hale, "Günaydın yakışıklı!", Mustafa, "Günaydın, geleyim mi?". Hale, "Bu kadar sabırsız olma, Melek ablanla işimiz var akşam üstüne kadar, ondan sonra seninim!", Mustafa, "Sabırsızlıktan öleceğim!". Hale, "Heyecanlanma, amımı doldurmadan boşalmanı istemiyorum!".
Ben bu kadını bir gün önce saatlerce her deliğinden sikmiştim, demek ki gram doyuramamışım. Saat 16:30'da beni arabama bırakıp, Melek'le siteye dönüşlerine kadar ne yazışmalar, ne yazışmalar! Okurken bile yarağım kalkmış masa altında gizlemeye çalışıyordum. 16:30'da, Hale, "Gel hadi Mustafa, evdeyim, ama arka bahçeden gel, kimseye de görünme!", Mustafa, "Uçtummmmm!".
Sonra ertesi gün yani Perşembe akşama dek mesajlaşma yok, demek ki 24 saat Mustafa Hale'deymiş. Akşam saat 22:00'de, Mustafa, "Annemlerin de geleceği tuttu!", Hale, "Olsun, dinlenmiş olursun!". Mustafa, "Ama özledim!", Hale, "Biliyorum, ben de özledim, ama 7/24 sikemezsin ya!". Mustafa, "Sen ver ben sikerim yavrum!", Hale, "Offf, deme şimdi, bak zaten sürekli bana bakıyorsun annenler anlayacak!" (ikisi de veranda herhalde). Mustafa, "Ne yapayım şu an çok güzel görünüyorsun!", Hale, "İyice dinlen bu akşam, sabah annenler gidince amcığım ve götüm seni bekliyor olacak!". Mustafa, "Ağzın da yavrum, çok sevdim ağzına yüzüne boşalmayı!" (vayyy ağzına boşaltmayan kadın gencecik dölleri yalayıp yutmuş). Hale, "Çok tatlıydı döllerin, ilk kez yuttum dedim değil mi?", Mustafa, "Evet aşkım, Halem!". Hale, "Tamam, ben içeri giriyorum!", Mustafa, "Girme, biraz bacaklarını açsana!". Hale, "Gören olur!", Mustafa, "Hadi aççç!". Hale, "Delisin sen!", Mustafa, "Offfff! (demek ki açtı) Külot giymemişsin?". Hale, "Hazır beklesin diye, hem ıslandı bütün hepsi, bırakmadın ki bugün amcığımdan beş dakika çıksan çamaşır atacaktım makinaya, doyamadım ki!". Gece boyu böyle sürüp giden yazışmalar. Ertesi sabah 10:00'da, Hale, "Annenler gitti, geliyor musun?", Mustafa, "Evettttt, duş alıp hemen geliyorum!". Hale, "Ben aldım, amcığım mis gibi kokuyor, gel de sik!".
Sonra bir sürü evrak, Ayhan'ın otoban giriş çıkış kayıtları, sitenin kamerasından giriş saat ve fotosu, tabanca ile ilgili ruhsat vs. mermi kovanları. Mustafa'ya ve Hale'ye 4'er kurşun isabet etmiş. Ayrıca salonun krokisi çizilmiş ve ufak bir detay vardı, kanape de bir adet seks oyuncağı bulunmuş. Daha önce tahkikat dosyası görmemiştim, ama herşeyin bu kadar detaylı ve adlı adınca yazılmış olması çok tuhaf gelmişti.
Dilek, "Ne o, yazışmalar çok mu ilginç geldi, kafanı kaldıramadın?" dedi. Telefonda bana dair bir iz yoktu, ama telefon kayıtları vardı. "Neyi soruyorsun bana sen şimdi?" dedim. Dilek, sanırım operatörden alınan 1 yıllık telefon görüşme listesinin sayfalarını aralayıp, "Bunlar ne?" dedi benim numaramın üzerine parmaklarıyla vurarak. Bir an yutkundum. Dilek, "Benim anlamadığım, geçen yıla kadar sakin, kendi halinde, kafasını önünden kaldırmayan kadının nasıl bu orospuya dönüştüğünü merak ediyorum!" deyip dosyayı gösterdi. Hemen sonra da, "Ölünün arkasından konuşuyorum!" deyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmez halde kalkıp dolaptan su aldım, kolonya ve havlu kağıt alıp önündeki sehpaya oturdum. Biraz kolonya döktüm ellerline. Kağıt havlula gözyaşlarını sildi. Dizdize oturuyorduk. "Bak.." dedim, iki elini de tutup sarstım ve "Bana bak, ne oldu?" dedim.
Anlatmaya başladı. "Ben ondan önce evlendim biliyorsun, beni kaynanam yetiştirdi sayılır. Gerdek gecesi sabahı kaynanam ikimizi de karşısına alıp, sen onun ablasısın koruyacak, kollayacak, doğruları, yanlışları gösterecek mutlu olması için çabalayacaksın. Sen de onun kardeşisin, saygını eksik etmeyecek, onunla beraber doğruları yanlışları bulacak, kocalarınıza güzel birer kadın, çocuklarınıza iyi birer anne olacaksınız demişti. Ama ben onu koruyup kollayamadım, iyi bir abla olamadım ki, olanları anlamadım bile, kendi derdimle (kocasının ölümünü kastediyordu) o kadar ilgilenmeyip ondaki değişimi görebilseydim, belki de 5 kişi ölmemiş olacaktı!" dedi.
"5 mi?" dedim. "Haberin yok mu?" deyip anlattı. 2 yılda 2 evlat, bir gelin kaybeden kaynana ve kayınvalidesi birer ay arayla vefat etmiş. "Tek başıma kaldım, şimdi de bu dosya ortaya çıktı. Çocuklarından gizlemeye çalıştım, ama sonuçta olay belli, çırılçıplak banyoda duş alıyorlarmış, su sesinden Ayhan'ın geldiğini duymamışlar bile. Oysa dava dosyasında salonda vuruldukları yazıyordu. Polisin tahmini, kaçarlarken, Ayhan çantasından silahı çıkarıp salonda yakalamış! Bu nasıl oldu, biliyorsan anlat bana!" dedi yalvaran gözlerle.
Elemanlardan birine telefon ettim, dükkana çağırıp, dükkanı ona teslim ettim. Melek 15 günlüğüne Almanya'daydı bir akraba düğünü için. Arabaya bindik, Meleğin eve götürdüm Dileği, bir yerlerden yiyecek birşeyler söyledim. Dilek, "Burası neresi ve neden geldik buraya?" dedi. "Burası arkadaşımın evi, anlatacaklarım uzun ve dükkanda tepkilerinin nasıl olacağını bilemediğim için geldik. Gelen giden müşterilerin ağlayan bir kadın görmesi işim için iyi olmaz takdir edersin ki!" dedim. "Peki tamam, anlat bakalım!" dedi. "Hayır, birşeyler yemelisin!" dedim. "İştahım yok!" dedi.
Çocukluğumuzda evcilik oynadığımızda, karı koca rolünde, bana yemek yapar, sonra da tabağın içine ağzına kadar birşeyler doldurur, "Bu çok!" dediğimde, gözlerini patlatır, "Hepsini yiyeceksinnnnnn!" derdi. Gözlerimi patlatıp, "Hepsini yiyeceksinnnnnn!" dedim. Zor da olsa gülümsedi.
62 notes · View notes
ay-simay · 4 months
Text
Tumblr media
Biraz müzik biraz kitap
Yanında çayı kahvesi
Dünyayı sessize al
Günlerden cuma ertesi
... 🪻...
Güzel sabahlar... ☕⛅
51 notes · View notes
sertsiken0606 · 4 months
Text
evden eve seks
merhaba arkadaşlar ben hasan. Size bu sefer bana gönderilen bir hikayeyi atıyorum. Umarım beğenirsiniz. Merhaba Hasan bey bu hikayeyi bloğunda paylasırsan sevinirim tamamı doğru ve yaşanmış bir hikayedir. Ben Adana Kozan da aile sağlığı merkezinde görevli doktorum ismim Merve 3 yıl önce ilk görev yerim olan Ardahan Posof tan Adana Kozan a tayin oldum ev bulma yerleştirme telaşıyla uğraşırken görevime başlamak zorunda kaldım ilk günler hastalarımı tanımaya çalıştım artık günler çok güzel geçiyor hergün mutlu evime dönüyordum evimde her şeyim vardır sonuçta tek başına yaşayan genç bir kadınım 3 hafta bitmiş 4 haftaya başlamıştık yani günlerden pazartesi ydi. Hemşire hanım geldi özel bir hasta var gerçi 7 sırada ama ilk sırada muayene ederseniz gününüz güzel geçer dedi bende kimseye ayrıcalık yapmam dedim hastaların biri geliyor biri gidiyordu 7 hasta olan 185 190 boylarında esmer kapkara gözlü ama kim olsa dibi düşer insanın ismi İlknur yılmaz dı İlknur ateşi olduğunu bir türlü geçmediğini söylüyordu hemen ateşini ölçtüm 36.5 çıktı İlknur hanım ateşiniz yok başka bir şikayetiniz varsa bakayım yoksa çıkın odadan hasta alayım dedim birden masanın üzerine atladı benim amım yanıyor dinlemeden hemen kovuyorsun diye bağırdı ne diyeceğimi ne yapacağımı şaşırmıştım İlknur hanım madem ateşiniz oranızda birini bulup sevişerek söndürün benim o konuda size yardımcı olacak bir durumum yok maalesef dedim odadan çıktı hemşire diğer hastalıkları çağırdı sırayla saat 3 ü geçmiş hastalar bitmişti hemşireyi çağırdım İlknur hanım nasıl biri sabah neden öyle söyledin dedim İlknur un aslında çok iyi bir insan olduğunu gerdeğe gireceği zaman kocasının gözü önünde öldürüldüğünü o zamandan sonra seks arzusunu depreştiğinde hastaneye gelip doktora kendini okşattırırdı dedi anlattıkları tuhafıma gitti bilgisayarımdan adresini alıp iş çıkışı gittim yanlız yaşıyordur diye düşündüm kapıyı tıklattım 30 ki yaşlarda karizmatik bir adam açtı kapıyı kendimi tanıttım içeri buyrun lütfen dedi İlknur u sordum odaya kilitledi kendini uyuyor sanırım dedi bende sonra geleyim o zaman deyip evden çıktım. Bu arada ben bakireyim o zaman. Biraz kozan da dolaştım bir büfeden 4 tane bira 1 35 lik rakı aldım cuma akşamı içerim dedim eve döndüm ertesi gün hasta listesinde İlknur un ismini gördüm hemşireye ilk hasta İlknur u gönder dedim dediğim gibi yaptı içeri girdiğinde dün için özür dilerim hocam dedi bende İlknur dan özür diledim muayene masasına oturdu daha önce hiç yapmadığım bir şey yapıyordum kadın kadına seks öpüşmeye başladık ben İlknur un memelerini emiyor yalıyordum İlknur da elini benim kilotumun üzerinden amıma atmış okşuyordu bende İlknur gibi yapıp elimi amına attım kiloyu sırılsıklam olmuştu bende aynıydım hemşire odasının kapısı açıldı hemşire geldi yanımıza hemşireyle İlknur u yanlız bırakıp masama oturdum ben ne yapıyordum resmen deliler gibi sevişmek istiyordum hemşire Sevgi ile İlknur birbirlerini orgazm ettiler giyinip odadan çıktılar diğer hastalara bakıp öğle arası evime gidip duş alıp boy abdesti aldım hiç aklımın ucundan bile geçmeyen seks şimdi 1 saniye bile aklımdan çıkmaz olmuştu akşam üzeri İlknur un evine gitmeye karar verdim kadın kadına sevişmek istiyordum düşüncemi yaptım İlknur un evine gittim kapıyı İlknur açtı içeri girdim o adam yoktu salonda oturduk nasıl olduğunu merak ettim bu yüzden geldim dediğimde birden memelerini sütyeninden çıkarttı em hadi dedi hani derler ya kör istedi 1 göz Allah verdi 2 göz hemen yumuldum ama o adamın gelmesinden korkuyorumdum İlknur a sordum o gelmez merak etme dedi birlikte soyunduk 69 pozisyonuna geçtik o benim amımı yalıyordu bende onun ellerimizde vücutumuzun değeceği her yeri okşuyordu resmen çıldırmıştım am suyunu içtikce icesim geliyordu İlknur orgazm üzerine orgazm oluyordu bende aynı şekilde çok güzel bir sevişme yaşamıştık birlikte banyoya gidip hem banyo yapıp hem tekrar öpüşmeye başladık banyoda da orgazm olduk duşumuzu aldık ben boy abdesti aldıktan sonra kurulanıp giyindim İlknur çıplaktı kapı çaldı İlknur odasına giderken elbiselerini topladı bende kapıyı açtım gelen o karizmatik adam
10 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 1 year
Text
Tumblr media
Tarih 1919. #Kahramanmaraş işgal altında.
Fransız General Guvernörs Andre işgali kutlamak için bir akşam Maraş'ta bir balo düzenler ve Ermeni kızını dansa davet eder.
Fakat Ermeni kızı:
-"Kaledeki TÜRK Bayrağı inmedikçe sizinle dans edemem" deyip teklifi geri çevirir.
Bunun üzerine General askerlerine:
-"Kaledeki o bez parçasını indirin" diye alçakça bir emir verir.
Ertesi gün yani Cuma günü Maraşlılar kaledeki
- TÜRK Bayrağının indirilip yerine Fransız bayrağı dikildiğini görürler.
Halk üzgün ve çaresizdir.
Derken Cuma ezanı okunur ve halk ulu camide toplanır.
Sinirler gergin, herkesin morali bozuktur.
Caminin İmamı Rıdvan Hoca, Cuma Hutbesi için minbere çıkar ve cemaatin şaşkın bakışları arasında;
- -- TÜRK Bayrağını🇹🇷 eline alıp şöyle der:
-"Ey Cemaat, minbere Cuma Hutbesi için çıkmadım bilesiniz.
Cuma namazı hür insanlar için farzdır.
Kalesinde kendi bayrağı dalgalanmayan bir memlekette Cuma Namazı kılınmaz.
Önce bayrağımızı yeniden dalgalandıralım sonra namazımızı kılalım" der.
Bir anda camide tekbir sesleri yükselir.
Halk bu duygu ve cesaretle kaleye hücum eder.
Fransız askerleri korkudan ne yapacağını şaşırır, bayrağımız tekbir sesleriyle yeniden göndere çekilir.
Halk o gün Cuma Namazını kalenin burcunda kılar.
Tamamen gerçek ve tarihimizde benzeri olmayan bu olay sayesinde halkın milli bilinci uyanmış;
... "Silah gücüyle inen bayrağımız 🇹🇷, iman gücüyle yeniden dalgalandırılmıştır."🇹🇷
Allah Rahmet Eylesin mekanı cennet olsun 🇹🇷
.....
The date is 1919.
#Kahramanmaraş is under occupation.
French General Governor Andre organizes a ball in Maraş one evening to celebrate the occupation and invites the Armenian girl to dance.
But the Armenian girl said:
"I cannot dance with you unless the Turkish flag in the castle comes down" and turned down the offer.
Thereupon, the General gives a vile order to his soldiers:
-"Take down that piece of cloth from the castle."
The next day, Friday, the people of Maraş see that the Turkish flag in the castle has been taken down and the French flag has been erected in its place.
The people are sad and helpless.
Then the Friday call to prayer is recited and the people gather in the grand mosque.
Nerves are tense, everyone is in a bad mood.
The Imam of the mosque, Rıdvan Hodja, goes up to the pulpit for the Friday Sermon and, amidst the astonished looks of the community, he takes the TURKISH Flag in his hand and says:
-"Hey Community, you should know that I did not go up to the pulpit for the Friday Sermon.
Friday prayer is obligatory for free people.
In a country where its own flag does not fly in its castle."
"Friday Prayer is not performed.
First, let's wave our flag again and then perform our prayer," he says.
Suddenly, takbir sounds are heard in the mosque.
With this feeling and courage, the people attack the castle.
The French soldiers are afraid of what to do, and our flag is raised again with the sounds of takbir.
On that day, people perform the Friday Prayer in the bastion of the castle.
Thanks to this completely real and unique event in our history, the national consciousness of the people was awakened and ;
..."Our flag, which was lowered by the power of arms, was raised again by the power of faith."
Rest in peace!
26 notes · View notes
benmisim · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media
canım alişim, doktorun yazdığı tedaviyi inceliyor ✍🏻✍🏻 dmcnc
geçen hafta cuma sabahı ateşler içindeydi. ölçtüm, 38.8. acile gittik, kan testi, influenza testi, derken covid çıktı. ömer hastaydı, meğersem covidmiş yani. neyse şükür ateşi bir gün sürdü, ertesi gün normale döndü. bugün kontrol vardı kan değerleri de yerine gelmiş. ama akşam…. sen tut kus da kus, kus da kus. üç kere kustu çocuk. ama şelale gibi yani. tövbe tövbee. bi de onun için gittik, iğne vurdular falan…. ah şekerparem.
15 notes · View notes
baybaykus · 19 days
Text
OKU BAKALIM ALİ ERBAŞ EFENDİ
Ünlü müzisyen Kemal Batanay anlatıyor,
Soğuk bir kış günü Cuma Namazı için hazırlık yaptıktan sonra erkenden Edirne de Üç Şerefeli Cami'ye gittim.
Cami avlusu Cuma için hareketlenmiş, cemaat camiye girmeye başlamıştı.
Bu ulu mabed karşısında atalarımızın büyüklüğünü bir daha derinden hissettim.
İçimde camiye girip Kur'an okumak arzusu uyandı.
Doğruca müezzin mahfilinde yer almış bulunan müezzinlere yaklaşarak hâfız olduğumu ve Kur'an okumak istediğimi söyleyerek izin istedim.
“Bir subay, hem de hâfız” diyerek çok sevindiler ve:
- “Tabii lutfedersiniz, buyurunuz, okuyunuz efendim” dediler.
Mahfile çıktım aralarında yer açtılar.
Oturdum ve Kur'an okumaya başladım.
Kısa zamanda da cami lebâlep doldu.
Cemaat huşû içinde sessizce beni dinliyordu.
Cuma saati geldi, ezan okundu ve ilk sünnet kılındı.
Müezzinbaşı iç ezanı da benim okumamı işaret etti.
Bu teklifi kabul ettim.
Bütün vücudumu dinî bir heyecan sarmıştı.
Hicaz makamında müessir bir ezan okudum.
Namaz bittikten sonra cemaatin büyük ilgi ve sevgi gösterisi arasında kalmışken bir er bana yaklaşarak:
- “Efendim, kumandanım sizi istiyor” deyince “Eyvah resmî elbise ile ezan okuduğum için usule aykırı bir iş yaptık” galiba diye endişe ve korkuya kapıldım.
Maiyeti ile avluda bekleyen kumandana yaklaştım.
Bu Anafartalar'da savaşın akışını değiştiren dâhi, efsane kumandan Albay Mustafa Kemal idi. Heyecanım bir kat daha arttı.
Ne ile karşılaşacağımı bilemiyordum...
Bana:
- “Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var.
Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım.
Seni tebrik ederim
” deyince biraz rahatladım.
- “İsmin?” - “Kemal Efendim”
- “Adaşmışız. Hangi kıtada bulunuyorsun?”
- “Efendim, 16. Telgraf Bölüğü’nün hesap memuru olarak tayin+
edildim.”
Yaverine:
- “İsmini ve kıtasını yaz” dedi, sonra bana dönerek:
- “Oğlum! Edirne'de kaldığımız süre içinde ben Cuma Namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın.”
- “Baş üstüne efendim” diyerek kumandanı selâmladım.
Sonra Mustafa Kemal maiyetiyle beraber camiden uzaklaştı.
Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey beni arayarak Mustafa Kemal'in Cuma Namazı için Selimiye Camisi'ne gideceğini ve benim de orada hazır bulunmamı Kur'an ve ezan okumamı, ayrıca durumun cami görevlilerine de bildirildiğini+
söyledi.
Cuma günü erkenden hazırlık yaptım.
Selimiye Camisi’ne gittim.
Mimaride hacim, çizgi ve en güzel ölçülerin gerçekleştirildiği bir cami, dinî heyecanın en yüksek seviyeye ulaştığı bir mekân.
Bu mâbedde Kur'an ve ezan okumayı ne kadar çok arzu etmiştim.
Bu duygular içinde doğruca müezzin mahfiline çıktım.
Müezzinbaşıya kendimi tanıttım.
Bilgisi olduğunu, istediğim zaman Kur'an okumaya başlayabileceğimi söyledi.
Mânen de okumaya hazırdım.
Cuma vakti girinceye kadar Kur'an okudum.
Sesime hâkim ve rahattım.
Caminin iç mekânının güzellik ve ihtişamı, cemaatin kalabalık oluşu da beni coşturdu, okuyuşuma heyecanıma tesir etti.
Duyduğum zevk ve huzuru anlatamam.
İç ezanı da aynı hal içinde aşkla okudum.
Namaz çıkışı etrafımı saran meraklı, takdir ve hayranlıklarını ifade eden cemaat arasından yine avluda maiyetiyle beni bekleyen Mustafa Kemal'e selâm verdim.
Elini uzattı, hemen elini öptüm.
Bana: - “Oğlum! Bugün yine bizi yaktın.
Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin.” Ertesi hafta Eskicami’ye gitmem emredildi.
Orada da Kur'an ve ezan okudum.
Hafta arası görev başındayken bir telefon geldi.
Yüzbaşı Ali Rıza Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın yatsı namazından sonra ikametgâhında beni beklediğini, kendisinin de bana refakat edeceğini bildirdi.
Ali Rıza Bey'le buluşarak Mustafa Kemal'in huzuruna çıktık.
Oturmamı ve rahat olmamı söyledi.
Sonra söz mûsikiden açıldı.
Mûsikiyi kimlerden ve hangi eserleri meşkettiğimi sordu.
Sonra bana:
- “Birkaç eser oku da dinleyelim” dedi.
- “Efendim, daha çok klasik formda eserler geçtim” dedim ve Dellâlzâde İsmâil Efendi'nin, Isfahan makamında nakış yürük semâisini okumaya başladım.
"O güzel gözlerine hayran olayım, O şirin sözlerine hayran olayım.
" Sonra Tab‘î Mustafa Efendi'nin bayatî nakış ağır semâisini okudum. "Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin, Kurbanın olduğum, bize yok mu mürüvvetin."
Mustafa Kemal de hafif bir sesle hatasız, usul vurarak bana eşlik etti.
Kendisi, Leylâ Hanım'ın (Saz), hüzzam makamında:
"Harâb-ı intizar oldum aman gel aman gel Yeter üzme efendim her zaman gel heman gel" şarkısını usul vurarak okumaya başladı.
Benim de okumamı istedi.
Mûsiki faslı böylece gece geç vakte kadar devam etti.
Onun mûsiki bilgisi, zevki ve eserlere hâkimiyeti bende büyük hayranlık uyandırdı.
Bende derin izler bırakan bu hâtırayı hiç unutamam.
Onun Osmanlı kültürü içinde yetişmiş, yoğrulmuş bu şahsiyetine daima hayranlık ++
duymuşumdur...
Kemal Batanay II. Dünya Savaşı’nda yedek subay ve hesap memuru olarak Kilyos’ta Karadeniz Boğazı muhafızlığında on dokuz ay ihtiyat zâbiti olarak askerlik yaptı. 31 Ekim 1942'de terhis oldu.
Necdet Topçuoğlu
Kaynak:
(Prof.Dr. Muhittin Serin, Kemal Batanay, Bestekâr, Tambûrî, Hattat, Hâfız, İstanbul 2006) ...''
Tumblr media
2 notes · View notes
aynodndr · 4 months
Text
Tumblr media
Bayıldım :))))
Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mültecilermiş gibi bakarız?
Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye`yi bulmaya çalışırız? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?
Neden birbirimize sarılınca sağa sola sallanırız?
Neden öğrenciler ilkokul 5. sınıfa kadar öğretmene 'öğretmenim' diye seslenirken 6. sınıfta bir anda 'hocam' diye seslenmeye başlar?
Neden sınavlarda '3 yanlış bir doğruyu götürür' şeklinde bir uygulama ile cezalandırılır da; '3 doğruyu bil, bir doğru da bizden' gibi bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıktığında kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?
Neden dükkanı kapatıp giden esnaf, kapıya '10 dakika sonra dönücem' yazar? Esnafın ne zaman gittiğini nasıl anlarız?
Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye`deki herkesin izlediğini zanneder? Örneğin; 70 milyon bizi izliyor( 5 milyon eksik anketimize göre )
Düğünlerde neden 'Dom dom kurşunu' ile göbek atılmaktadır? 'Bir avcı vurdur beni, bin avcı yedi beni' gibi sözlerle kendinden geçen başka bir millet var mıdır?
Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur? (Cuma-ertesi, pazar-ertesi)
Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde en kısa mesafe neden 'indi-bindi' olarak tabir edilmektedir? Önce inilip, sonra mı binilir? Bir terslik yok mudur?
Bir programı bilgisayarımıza kurarken neden 'kabul ediyorum' ya da 'kabul etmiyorum' seçenekleri vardır? O kadar parayı bayılıp programı aldıktan sonra 'kabul etmiyorum' seçeneğini işaretleyen saf kişiler mevcut mudur?
Bulmacalarda neden boru sesinin karşılığı hep 'ti' dir? Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar hiç 'ti' diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
Neden ilanlarda 'doktordan temiz araba' şeklinde yazılır? Hipokrat yemininde 'arabamı temiz kullanacağım' diye bir madde mi vardır?
Alıntı
2 notes · View notes
Text
Çok Hızlı! (9) (Orhan 36 Y., Bursa)
Binada başka kimse olmadığı için rahatça aşağı indim. Kapı yarı açıktı zaten. Güzin karanlıkta koridorda boynuma sarıldı. "Ben yazmasam arayıp soracağın yok!" diye sitem ediyordu. "Sitemin sırası değil şimdi!" dedim. Elinden tutup, "Nereye?" dedim. Yatak odalarından ters tarafa, misafir odasına girdik. Hiç öpmeyle falan uğraşmadan bunu yemek masasına ellerini dayayıp domalttım. Aşağıya eğilip iki parmağımı amına götürdüm. Daha parmaklarım değer değmez sırılsıklam amcığını farkettim. Parmaklarımı sokup hareketi yapmaya başladığım anda saldı sularını. Parmaklarımın her kıpırdanışında ya da sertçe giriş çıkışında, kolunu ısırıyor, buna rağmen deliler gibi sesi çıkıyor, "Ummmm, ohhhh, ahhhh, parmaklarınla ha, offfff, ahhh!" diye inliyordu.
Yerler, benim tişörtüm, bacakları, heryer su içinde kaldı. Kasılmalarından kaç kez orgazm olduğunu anlıyordum. Dördüncü orgazmından sonra ayağa kalkıp, yarağımı göt deliğine dayadım. "Hayır!" dedi, eliyle amına soktu yarağımı. Birkaç dakika siktikten sonra tekrar tekrar kasıldığını hissettim. Ben de boşalmak üzereydim, risk almamak için yarağımı amından çıkarıp beline boşalttım döllerimi. Kalçasını tokatlayıp, "Benim gitmem lazım!" deyip evlerinden çıktım usulca, kendi evime döndüm.
Ayakkabılıktan biraları alıp evime girdiğimde saate baktım, 15 dakika da işlem tamamdı. Çok geçmeden yine mesaj geldi. "Ne bu böyle, tamam çok güzel sikiyorsun, ama orospu muamelesi yaptın bana, hayvan gibi sikip bıraktın, bir daha arayıp sorma beni!" yazmış. Kendi kendime, Al bu da başka bir çeşit :) dedim. Daha iki dakika geçmeden bir mesaj daha. "Hiç böyle aşağılanmamıştım!" yaıyordu. Ben cevap yazmadıkça bişeyler yazıp yolluyordu. Telefonu kapatıp yatıp uyudum.
Ertesi sabah işyerinde Sevgi çöpleri alırken, "Hikmet Pazartesi gidiyor, nasıl yapalım?" dedi. "Fatma'ya da söyle Cuma akşamı masayı kurun!" dedim. Ama karımın yazlığa gittiğini söylemedim. Karım arayıp yola çıktıklarını söylediğinde saat 15:00 falandı. İyi yolculuklar diledim, "Cumartesi akşamı gelirim!" dedim. Saat 16:00'da çıkınca Merve'yi aldım. Evime gidip 1.5 saatlik seanslarımızdan birini daha yaptık. Yine iki parmak hareketiyle başladım, bu kadın buna bayılıyordu. Her tarafın ıslanması, parmaklarımı çekip arada amcığını tokatlamam delirtiyordu Merve'yi. Götünü sikerken, o beni koltuğa oturtuyor, kendi eliyle amından akan sularla sırılsıklam olan göt deliğine bir seferde köküne kadar alıyor, ellerimi alıp göğüslerini avuçlatıp kucağımda hoplaya hoplaya amcığını parmaklayarak orgazm oluyordu.
Merve'yi gönderdikten sonra arkadaşlarımla buluştum, güzel bir yemek yedik, ikişer kadeh rakı içtik. Saat 21:30'da Çiğdem'e yazdım. "Kahve için geç olmadı değil mi?" diye. "Hayır, ben de bekliyordum!" yazmış. Ne olur ne olmaz diye 4 bira aldım. Sapsarı saçları yine salık, dizlerinin üzerinde bir şort ve bir tişörtle açtı kapıyı. Makyaja veya kıyafete ihtiyacı yoktu, çuval giyse yüzüne kara çalsa bile bu güzellik bozulmazdı eminim. Hastalık geçmiş, suratına can gelmişti.
"Belki kahveden sonra içeriz diye getirdim!" deyip poşeti uzattım. Gülümsedi ve "Geliyorum!" deyip mutfağa geçti. Onu sigara içerken görmemiştim. Kahveler geldiğinde etrafa bakındım, kül tablası da sigara da yoktu. Anladı ve "İçebilirsin. Hatta kahveyle ben de içerim!" dedi. Edirneli olduğunu, mezuniyetten sonra iş bulamadığını, Merve bu işyerini açıp çağırınca geldiğini, annesinin olmadığını, babasının da köyde olduğu için hayvanı tarlayı tapanı bırakamadığını, o yüzden yalnız yaşadığını anlattı.
Kahveler bitince gidip biraları getirdi. Bardak yoktu, "Trakyalız be yaaa!" dedi gülümseyerek, şişeden içmeye başladık. "Merve ile mutlu musun?" dedi, özele önce o girmişti. "Oldukça!" dedim. "O zaman niye başkası da var hayatında?" dedi. Merve, Sevgi'yi biliyordu, ama devam edip etmediğini hiç sormamıştı. "Bursalıyız be yaaa!" dedim ben de, diyecek şeyim yoktu. Saldırıyı geçiştirmenin yolu karşı saldırıydı. "Senin gibi bir güzelliğin yalnız olması çok ilginç!" dedim. Gözlerinden bir an hüzün geçti. Lisede çıkmaya başladığı bir çocuk olduğunu, ayrı şehirlerde okumalarına rağmen üniversite de de görüştüklerini, okullar bitip iş hayatına atıldıklarında evlenmekten bahsetmeye başladıklarında ise çocuğun işyerinden biri ile aldattığını anlattı. "Onca yıllık aşk var, yapmış bir hata, affedemedin mi?" dedim. Gülmeye başladı ve "Kadın olsa belki affederdim!" dediğinde, "Hadi yaaaa!" deyip gülmeye başladım.
Getirdiğim biralar bittiğinde, "Viski var, içer misin?" dedi. Yemekte de rakı içmiştim. "Boşver!" deyip kendime çektim. Dudakları dudaklarıma değdiği anda kendini geri çekti. "Merve'ye bunu yapamam, o sana aşık!" dedi. "Biliyorum, ama sanırım ben de sana aşık oluyorum!" diye ağzımdan fırladı laf. Dudaklarımı parmaklarıyla kapadı ve "Hiiiişt! Sarhoş mu oldun?" dedi. "Bursalıyız be yaaa!" dedim. O da, "Trakyalıyız be yaaa!" diye güldü. Kalkıp viski getirdi. Artık iyice gevşemiştik. "Şu senin meşhur bir hareketin varmış, Merve kendinden geçtiğini söylüyor!" dedi. "Denemek ister misin?" dedim. "Pışıkkkk!" dedi gözünü çocuk gibi açarak :)
Sabah uyandığımda onun yatağında, kollarımda o, ama ikimiz de giyinik haldeydik. Demek ki kopmuştuk gece, başım çatlıyordu. Alnından öptüm. Gözlerini araladı. Burnundan, yanaklarından öptüm. Dudaklarını dudaklarıma gömdü, kollarıyla sıkıca sararak. Sonra da kollarımdan ustalıkla sıyrılıp, ayağa kalktı. Saçlarına bir toka geçirirken, "Anlayışın için teşekkür ederim, sen harika bir adamsın, şimdi kahvaltı zamanı!" dedi. Yataktan fırlayıp belinden sarıldım arkadan. Kalçalarını bana yasladı. Boynunu öpüp, "Pek romantik olmayacak ama çorba içelim mi?" dedim. "Trakyalıyız be yaaa!" dedi.
Çorbacıdan sonra (sarımsak koydurmadı çalışacağız dedi) işyerine 2 sokak mesafede indi arabadan. Kendi kendime, Ne oluyor lan diye diye eve gidip üstümü değiştirdim. Başım ağrıyordu. İşyerine gitmeden eczaneye uğrayıp ilaç aldım, kahve ile kendime geldim. Çiğdem'le sevişmemiştik ama buna rağmen süper bir gece geçirmiştim. İçim kıpır kıpırdı. Muhteşem bir geceydi. Ona, "Sevişsek bu kadar zevk alır mıydım bilmem?" yazdım. "O duygusallıkla sevişsek sanırım efsane olurdu, ama yapamam! Yazma, müşteri var ve de telefonum hep ortalıkta, Merve'nin eline geçmesin, ayıp olur!" yazdı en son.
Takvime baktım günlerden Cuma. Akşam üstü iş çıkışı eve gidip biraz dinlendim. Uyumuşum, saat 20:00'de uyandım. Çiğdem mesaj atmıştı. "Evden kaçabilirsen bir kahvelik uğrasana!" diyordu. Sevgi'ye evde biraz işim olduğunu, yemeğe başlamalarını, yetişeceğimi yazdım. Nasılsa kimse eşimin yazlıkta olduğunu bilmiyordu.
Çiğdem yine çok güzeldi. Daha sabah ayrılmıştık, ama sanki yüzyıldır görmemişim gibi özlemiştim. Kapıdan girer girmez sımsıkı sarıldık birbirimize. "Özledim!" dedim. "Ben de!" dedi. Elele oturduk koltuğa. "Kahve yapayım mı?" dedi. "Hayır, yanımdan ayrılma!" dedim. Başını omzuma koydu. Elimi omzuna atıp sımsıkı çektim kendime. "Böyle devam edebilir miyiz?" dedi. "Neden olmasın!" dedim. "Merve'ye bunu yapamam, ama seni..." dedi kaldı. O anda gelen mesaj sesi ile kendime geldim. Sevgi, "Geliyor musun?" yazmış. Çiğdem, "Evden mi?" dedi. "Boşver!" dedim. "Hayır, gitmelisin!" dedi. Kapıda tekrar sıkı sıkı sarıldık. Dudaklarımız kenetlendi, sonra beni kendinden uzaklaştırıp, "Git!" dedi.
Fatma geçen sefer karşıladığı kıyafeti giymişti, siyah jartiyerli olan. Aynı kıyafetin kırmızısı da Sevgi'deydi. Hikmet üçüncü kadehe geçmişti. Hanımlar ikinci kadehteydi. Keyfim yoktu, ama arka arkaya iki kadeh attım. Biraz olsun kendime gelmiştim. Ben de onlara uymak için sadece boxerla oturmuştum sofraya. Hanımlar masanın altına girmiş, Fatma Hikmet'e, Sevgi de bana sakso çekiyordu. Sevgi'yi masa altında aldım. Fatma'yı da çektim. Fatma'yı koltuğa yatırdım. Hikmet'e de koltuğun ayak ucuna geçip yarağını Fatma'nın ağzına vermesini söyledim. Sevgi'yi de Fatma'nın amcığına doğru domaltıp yarağımı amcığına daldırdım.
Sevgi Fatma'nın amını dillerken, Hikmet'in yarağı Fatma'nın ağzında bir kaybolup bir görünür oluyordu. Aklım Çiğdem'de, bedenim buradaydı. Ona sarılmayı o kadar çok istiyordum ki, aklımı sikişe veremiyordum. Sevgi'nin nefes nefese, "Yeter, Orhanım yeter!" deyip kenara çekilmesi ile Fatma gelip yarağımın önünde domaldı ve amına aldı yarağımı. Hikmet'e baktım, masaya geçmiş dördüncü duble rakısını bitirmek üzereydi. Saate baktım, 45 dakikadır Sevgi'yi sikmiştim. Tekrar Çiğdem'le olduğum hayaline dalmıştım.
Tekrar ortama döndüğümde, ben Fatma'nın götünü sikerken, Sevgi, Fatma'nın altında taşaklarımı yalıyor, vibratörü kendi götüne sokup çıkarıyordu. Hikmet masada kaykılmış, yarağını kaldırmak için okşamaya çalışıyordu. Hem Fatma hem Sevgi defalarca orgazm olmuş, ama ben daha boşalamamıştım. "Kızlar, kusura bakmayın, evde kız hasta, aklım orda, sırf size söz verdim diye geldim, bu akşam beni mazur görür müsünüz?" diye izin istedim. Onlar da, "Zorda bıraktık seni, söyleseydin keşke!" dediler. Hemen elime yüzüme vücuduma bir su tutup müsaade istedim. Ben çıkarken, Hikmet sızmış, Fatma ve Sevgi, "Biz bunla idare ederiz!" deyip vibratörü kapmaya çalışıyorlardı. Saat 22:00'de gelmiş, 23:45'de çıkmıştım.
Çiğdem'e yazdım, "Uyudun mu?" diye. "Aklımda sen varken mümkün değil!" yazmış. "Geliyorum!" yazdım. "Gelme!" yazdı. "Duramıyorum!" dedim. "Eşin?" dedi. "Gelince anlatırım!" dedim. Tekel bayisine uğrayıp 100'lük rakı, birkaç meze, birkaç da bira aldım. 00:05 de kapısındaydım. Elimdekiler aldı. Masayı kurdu. Elele oturduk. Gözgöze, "Bize!" diye kadeh kaldırdık. Arada uzanıp derin derin öpüşüyorduk. "Sahi evdekine ne dedin?" dedi. "Annesi rahatsızlanmış, annesine bıraktım!" dedim :)
[Orhan]
35 notes · View notes
maksurat · 1 year
Text
Tumblr media
Japonya'ya giderken 12 küsür saat havadaydık. Indigimizde ve ertesi gün boyunca bastığım yer sürekli hareket halindeymiş gibi geldi. Ve ilk gittiğimiz akşam uyuyamadım. Gece yatakta başım döner şekilde kıvranınca gittiğime bin pişman oldum. Psikolojim alt üst oldu; yavrularımdan ve ailemden binlerce km uzaktayım, hastayım ve uyuyamıyorum... değer mi tüm bunlara diye sorup durdum. İşin kötüsü zaten sorunlu olan kulaklarımın işitmesi iyice gitti...
Dönüşteki maceramız ise bin beterdi. Cuma akşamı 20.00 gibi Kyotodan hızlı trene binip 22.15 gibi Tokyoya indik. Hemen Naritaya giden trene aktarma yaptık. Fakat Tokyo da tayfun olmuş, trenler hep aksamış. Gece 12den sonra da trenler çalışmadığından biz erkenden gidelim sabah 10.30daki uçuşa yetişemeyiz, garanti olsun diye otel rezervasyonumuzu iptal ettik geceyi havaalanında geçmeye niyetlendik. Fakat tren çok bekledi bi naritaya geldiğimizde 00.20 ydi. Havaalanına giden metroyu durdurmuşlar. Tayfun oldu ek sefer koyalım falan yok!!! Neyse metro istasyonunda mi yatsak dedik onu kapatıyorlarmış. Taksiye binelim dedik, bizim gibi bir sürü insan dışarda kaldığı için epey taksi bekledik. Narita havaalanina 15 km 1000 tl :/ neyse kardeşlerimle üçe böleceğiz diye kendimizi teselli ettik. Taksici bizi narita havaalanına götürdü. Ne ışık var ne insan.. Şok olduk. Havaalanını da kapatmışlar!!! Bir havaalanı nasıl kapanır? Burası küçük bir şehrin uçuşu olmayan bir yeri mi? Tokyodayız ya!!
Tam olarak ortada kaldık. Biraz yürüyünce çalışan birkaç işçi gördük. Kardeşim halimizi anlattı. Genç bir adam bizim önümüze düştü bayağı bir yol yürüdük. Başka bir terminalde ufak bir kısım açıkmış. Bizi oraya götürüp bıraktı. O adama rastlamasak orayı bulabilmemiz mümkün değil... öyle çok dua ettim ki.. Terminalde oturacak koltuk az, hepsi de tutulmuş insanlar yerlerde yatıyor. Biz şansımıza emzirme odasını boş bulduk 3 kardeş koltuğa oturur vaziyette 2 saat kadar uyuduk sabah namazımızı da emzirme odasında kıldık ve sonra bir daha uyuyamadık. Dışarıda yağmur, rüzgar, şimşekler resmen kıyamet kopuyor..10.30daki uçuş ertelendi 13.00 e. Uçakta boşluk vardı yavaş yavaş azalmaya başladı. Bizim biletlerimiz passbilet olunca uçak dolarsa biz binemiyoruz. Saat 12.00ye kadar öldük öldük dirildik. 12.15de biletimiz kesildi. Boarding alanına bi koşuşumuz var... dönüşümüz de 13 saat gibi sürdü sanırım. Biraz uyudum tabi ama vücudum çok sarsıldı. Döneli bugün bir hafta oluyor ama hala uykum var. Akşam çok erken yatıyorum. Ben bazen Endonezyaya yerleşmeyi düşünüyordum, çocuklarımın yetişmesi açısından iyi olur gibi geliyordu fakat bu uzun uçuşları kaldıracak bir bedene sahip değilmişim, onu anladım. Ancak ailem ve sevdiklerimle toplu göç yaparsak olur o iş...
Ve gelelim o soruya; tüm bunlara değdi mi? Korkarım ki evet.. ve hatta daha şimdiden bişey demek istemiyorum ama benim bir daha gitmem lazım...
18 notes · View notes
lancelotsir · 2 years
Text
Lisedeyken bedensel olarak çok zayıftım, direncim de çok düşüktü. Yüksek tempolara hiç dayanamazdım. Şansıma da çok yoğun bir hayat tempom vardı. Sabah bir çıkar, akşam gelir, saati 22.00 edemeden uykuya dalardım. Ev, lise, dershane üçlüsü birbirinden fazlaca uzaktı. İşte tıpkı o zamanlarda ertesi gün ne okulun, ne dershanenin olmayacağı bir sabaha uyanacağım cuma akşamlarında, aynı şimdiki gibi çocuksu bir haz duyardım.
23 notes · View notes
Text
Cuma ve Pazar geceleri toplu yemek yapıyorum. Gece yaptığım için de yaptığım yemekleri oturup yiyemiyorum ertesi güne kadar. Gece cuma efsane bir kremalı tavuk yapmıştım sebzeli falan, ben yiyene kadar tüm kremayı çekmişler bu ne ayıp değil mi insan yapana bir hürmet gösterir ya
3 notes · View notes
balkongunlukleri · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
: yoğun geçen bir hafta sonrası yeni vakit bulabiliyorum konya fotoğraflarını paylaşmaya
: cumartesi ilk trene bindim, 7.30, bir daha asla bu vakite bilet almayacağım - hele bir gün öncesi cuma ise // trende biraz uyduktan sonra yarım kalan kitabımı bitirdim.
: eskişehire vardıktan sonra fark ettim ki yanlış koltukta oturmuşum bütün yol hahshsjdsjahah kendi yerime geçtiğimde biraz daha uyurum diye düşünürken yanımdaki yolcu sürekli sert bir şekilde hareket edip durdu…
: çok şükür konyaya vardık, havası nasıl güzeldi anlatamam - ben buraya taşınacağım yaa - arkadaşımın evi max 20dk uzaklıktaydı istasyona 🥹🥹 benim yine konya kartım yoktu, sonraki sefer kesinlikle bir tane çıkartmalıyım
: mekanı ziyarete gittik, videosu çekilecek öğrenci geldi - senaryoyu düzenledik çünkü yarın ben gidiyorum ve çekimi yapmamız gerekiyor // muhteşem ötesi bir yemek yapmıştı Z
: ertesi gün çok kötü bir kol ağrısı ile erkenden uyandım, bir gün önce valizimi kaldırdığım için olmuştu
: çekim yerine gittik, öğrenciler geldi çekimi bitirdik, ben geri eve döndüm hazırlandım bu sefer arkadaşımın düğününe gittim - istanbulda görüşemediğim arkadaşlarımla konyada görüştük lol
: iki gün toplamı asla 48 saat değildi, eve vardığımda hala pazar günündeydim hahah
9 notes · View notes
Text
9 gündür yoktum buralarda
Şimdi otobüste eve giderken sizlere yazacağım
Seçim günü oyumu kullanır kullanmaz hastaneye gittim
Babaannem ameliyat olacakmış bana son gün söyleyip refakatçi olur musun diyerek mecbur bıraktılar bende refakatçi oldum gitti pazar günü zaten sadece yatış yapılmıştı pazartesi ise İstanbul'dan halam geldi ameliyat sonrası bakmak için ve babaannem pazartesi diz kapağından ameliyat oldu pazartesi akşam dedemle birlikte hastaneden çıktık bizim eve gittik dedemi yıkadım yatağıma yatırdım salı sabahı da babamla geri hastaneye yolladım
Çarşamba günü abimler bize gelecek diye ev temizliği yaptık mutfak alışverişi yaptık çok yoruldum
Perşembe akşamı abimler geldi kursu ekmiştim yeğenimi bolca sevdim
Cuma akşamı arkadaşımın istemesi vardı o yüzden yine yoğundum öğlen abimlere pizza yaptım duşa girdim çıktım hazırlandım arkadaşıma gittim arkadaşımın yüzük tepsisini ben tuttum makas kesmiyo diye 800 TL topladım 🤣 adet gelenek görenekte o para tepsi tutana veriliyormuş ben kabul etmedim ben gelin için topladım dedim sonra aoç gittik damadın en yakın arkadaşı ve evde fotoğraf çekimi yapan kişi benim ilkokul arkadaşım çıktı ve ben tanıyamamışıım rezillik çocuk anlatıp sordukça tanıdım küçüklüğü gözümün önüne geldi sıra arkadaşı bile olmuşuz üzdü sonra gece iki gibi eve geldim ertesi gün sunumum vardı ona hazırlandım
cumartesiye iki buçuk saat uyku ile başladım sunum konum doğal taşlardı ezber yapamamıştım sunum kartlarımdan okudum ama sınıf ve hoca en çok beni beğenmişti diğer arkadaşlardan sunumu ilgimi çeken tarih öğretmeni deniz mutluluk ile ilgili sunum yaptı ve sunumda mutluluğun etken sıralaması yaparken ilk sırada aile ilişkileri geldiğine değindi evet benim mutsuzluğumun hak ettiğim yerde olamayaşımın tek sebebi ailem o an yine canım sıkılmıştı neyse sınav olduk o gün sonunda diksiyon kursunu bitirdik
Diksiyon kursu öğrenci arkadaşım olan oyuncu bir kişi vardı bana iş teklifinde bulundu TRT Avaz da Türkülerle Türkiye adlı bir program yapılacakmış hem kadın hem erkek sunucu olacakmış benim partnerim olur musun dedi bende teşekkür ettim şehir şehir dolaşmama hayat şartlarım izin vermiyor ve adamı çok sevmiyordum birde adam benden izin almadan beni sunum esnasındayken video kayıta almış çok sinirlendim çok hadsizce hiç hoş değil
neyse yine bir yıldız doğmadan battı arkadaşlar
Pazar günü ise sevgilim kahvaltıya geldi abimlere tanıştı akşamda Nilgün belgünün tiyatrosuna gittik çok güzeldi
Pazartesi sevdicek ile müze gezelim dedik fakat Ankara kalesinin oradaki çoğu müze kapalıydı Etnoğrafya müzesine gidebildik sadece
Bugün ise duş al kursa git derken kurs çıkışı arkadaşlar ile işaret dili çalıştık ve günü size yazı yazarak sonlandırıyorum
9 notes · View notes
konnektom · 10 months
Text
Büyük ilim ve tefekkür insanı Dr.Haluk NURBAKÎ den nakledilen yaşanmış gerçek bir dramatik Hikaye...
Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.
Kanser hastanesinde Başhekim iken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurtdışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da Allah'ın izniyle iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu.
Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat karda mahsur kalmış. Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap, bacak kemiklerindeki metasaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu.
Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:
- Doktor bey, dedi.
- Ben size... dargınım."
- "Niçin ? " diye sordum
- Siz... dindar bir insanmışsınız niçin banada, ALLAH'I... ölümü... ahireti... anlatmıyorsunuz?
Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için, bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
- " Doktorlara ulaşmak kolaydır dedim. Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın...
"Konuşmaya mecali olmadığından "ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve son günlerini yaşayan Serap için bu dersler" hızlandırılımış öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlarini bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.
Vefatına bir hafta kadar kala:
- "Doktor bey, dedi. Ben ölürken ne söylemeliyim?"
- "Senin durumun çok özel" dedim. Kelime-i şehadet sana uzun gelir. O anı farkedince Muhammed(s.a.v) sana yeter.
" O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı.
Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek :
- "Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor." Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum.
"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed(s.a.v)" diyemezsem?"
İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde Cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine olacak ki, Salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.
Ertesi gün O'na:
-"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin."
Ve Serap, bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde, son sorusunu sordu:
- "Doktor bey...Azrail...bana ...nasıl...görü..necek?"
- "Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."
Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen evine gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
- "Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:
- Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve Kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:
-- Doktor bey'e söyleyin, dedi.
▂ ▃ "Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş !!!"▃ ▂
Dr.Haluk NURBAKÎ den alıntıdır...
Görselde de Kendi fotoğrafı ve hastası Serap Hanımı temsilen birleştirme bir foto ekledim...
Tumblr media
2 notes · View notes
draqe · 2 years
Text
herkes cuma günü yarın hafta sonu diye geç yatar keyfini çıkarır ben geriliyorum ertesi gün de erken kalkıcam diye
7 notes · View notes