#ches and tek
Explore tagged Tumblr posts
Text
locatelli ormai si è fatto proprio adottare dai portieri 🥲
#è diventato già pappa e ciccia con di gregorio buon per lui !#comunque mi dispiace molto per tek#il trio dei portieri era una delle poche cose buone che c'erano :(
2 notes
·
View notes
Text
Eu sonhei que corria em busca dos meus sonhos descalça...Mas mesmo que fosse difícil e dolorido o caminho eu não desisti...Conquistas vem sempre acompadas de um longo caminho de pedras, não desistir é a única opção de se chegar aonde quero...Deus comigo sempre em tudo que faço, isso é primordial!!!...
Soñé que corría descalzo en pos de mis sueños... Pero a pesar de que el camino fue duro y doloroso, no me rendí... Los logros siempre van acompañados de un largo camino de piedras, no rendirse es la única opción para llegar a donde quiero llegar... Dios conmigo siempre en todo lo que hago, esto es primordial!! ...
Ho sognato che correvo a piedi nudi per inseguire i miei sogni... Ma anche se il percorso è stato duro e doloroso, non mi sono arreso... Le conquiste sono sempre accompagnate da un lungo percorso di pietre, non arrendersi è l'unica opzione per arrivare dove voglio andare... Dio con me sempre in tutto quello che faccio, questo è fondamentale!! ...
I dreamed that I was running in pursuit of my dreams barefoot... But even though the path was hard and painful, I didn't give up... Achievements are always accompanied by a long path of stones, not giving up is the only option to get where I want to go... God with me always in everything I do, this is paramount!! ...
J’ai rêvé que je courais à la poursuite de mes rêves pieds nus... Mais même si le chemin a été dur et douloureux, je n’ai pas abandonné... Les réalisations sont toujours accompagnées d’un long chemin de pierres, ne pas abandonner est la seule option pour arriver là où je veux aller... Dieu avec moi toujours dans tout ce que je fais, c’est primordial !! ...
Ich träumte, dass ich barfuß lief, um meine Träume zu verfolgen... Aber obwohl der Weg hart und schmerzhaft war, habe ich nicht aufgegeben... Erfolge werden immer von einem langen Weg aus Steinen begleitet, nicht aufzugeben ist die einzige Möglichkeit, dorthin zu gelangen, wo ich hin will... Gott ist immer mit mir in allem, was ich tue, das ist von größter Bedeutung!! ...
Hayallerimin peşinden yalınayak koştuğumu hayal ettim... Ama yol zor ve acı verici olsa da pes etmedim... Başarılara her zaman uzun bir taş yolu eşlik eder, pes etmemek gitmek istediğim yere ulaşmak için tek seçenek... Yaptığım her şeyde Tanrı her zaman yanımda, bu çok önemli!! ...
Fonte :1Vidapoeticando 🌺 🍃
27 notes
·
View notes
Text
Aşk Pdf / Derleyen Öztürk Aydın https://drive.google.com/file/d/14S2PX6tY5c73E5OJ-h1Zc4q6RiGpmIpu/view?usp=sharing
Eski Türk geleneklerine göre: Tek eşlilik esastır yani babalarımız kimsenin namusuna göz dikmezdi.
AŞK İNSANI, APTALAŞTIRIR MI? Bir de aşk insanı becerikli kılar derler. Tersine aşk, etkisi altına aldığı insanı aptallaştırır. Choderlos de Laclos
Ön Söz: Bazı erkekler aşka o kadar açlar ki, sevilecek olan her şeylerini kaybederler. John Steinbeck
Son Söz: Aşk insanı aptallaştırır. Binnur Nigiz Aşk insanı aptallaştırır. Jean-Jacques Rousseau Hayat ne aşk davasıdır, nede ekmek kavgasıdır. Hayat insan kalabilme mücadelesidir şerefinle namusunla onurunla. Che Guevara
0 notes
Text
Con i sapori di Morena respiravo la casa dei miei nonni, la mentuccia, il muschio medioevale delle rogge, i silenziosi nevischi del nord, i grigi rugginosi d'Europa. Mi crollò addosso un pezzo della mia vecchia casa, sradicando il buffet di tek, le madonnine di terracotta, gli schiamazzi del gallinaio, gli incensi indiani. Ma soprattutto mi strappavano da lì le stelle accese sulle notti dei Castelli romani, con il profumo di concimi naturali e di vilpelle, con il canto delle rane, dei grilli sperduti nei campi bui. Ancora oggi mi tremano le dita al ricordo della piccola utilitaria, di quando le posavo una mano sul ginocchio e la lasciavo scivolare verso le sue mutandine di bambina. Sento il canto dei castagni che il vento notturno scuoteva, obbedendo a una legge vuota, ottusa, indifferente.
Fantasmi, Vincenzo Cerami.
1 note
·
View note
Text
Onlar İçin
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/onlar-icin/
Daha büyük bir güç elde etme peşindeydi Che
Don Kişot’la buluşabilse
Yoksa kim tutabilirdi onu, kim
Koşarken imkansıza
Her biri Che idi onların, onların her biri birer Don Kişot! Mümkün hayatlara inandılar, mümkün insan ilişkilerine… Güneşe, yağmura, insana, devrime…
Aslolan dünyayı yorumlamak değildi onlar için. Aslolan dünyayı değiştirmekti. Bu yüzden Deniz oldular.
Her yerdendi onlar, her dilden, her kültürden, her yaştan… “Yaşanası bir dünya” dediler hep bir ağızdan. Bir ağız oldular imkansızı denemek için. Yürüdüler, yürüdüler… Bir devrim kadar kalmıştı sonsuzla aralarındaki mesafe.
Onlar için gençlik dağlara karşı sevişmekti..
Kimi hayatta onların, kimi yaralı hâlâ… Kederli birer şarkı gibi yaşlanıyorlar, kederli birer şiir gibi…
Ölenlerse güneşe gömülenler…
Doğa kıyımları yaşanmayacaktı onların istediği olsaydı. İnsan kırımları olmayacaktı… Savaş suç sayılacaktı örneğin. Silahlar dünyanın dışında bir yere gömülecekti eğer onlar başarabilseydi. Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacaktı. Bunun içindi verdikleri savaş.
Ulaştılar, Mahirdiler…
İnsan insanın kurdu değil yurdu olacaktı onlar istediği düzeni kurabilselerdi. Herkes kendisini gerçekleştirecekti. Yalnız kalmayacaktı tek bir zeytin dalı bile… Açta açıkta kimse kalmayacaktı. Hiç kimse…
Kafa sayısı kadar düşünce, yürek sayısı kadar sevgiyle karanlığın üzerine bu yüzden yürüdüler.
İnsanın kendisine, insanın başkalarına ve insanın doğaya karşı yabancılaşmasını kırmak içindi seferleri…
Düş düşe, baş başa vermişlerdi bunun için.
Onlardan birkaçı Çanakkale’den geçti bugün… Ali Akgün, Mahmut Memduh Uyan ve arkadaşları… “Gelibolu’da yatan yoldaşımız Soner İlhan’ın mezarını ziyaret ettik, sana da uğrayıp bir soluk geçmiş olsun diyelim” dediler.
Göğü kucaklayıp getirmişlerdi bana sağ olsunlar. Bir sürü devrim düşü bıraktılar avuçlarıma. Sol yanımın iyileşmesini dilediler.
Yaşanmamış aşklara, kurulmamış dünyalara doğru yürür gibi geçip gittiler yanımdan sonra da. “Bitmedi daha sürüyor o kavga /ve sürecek / yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” der gibi bakıştıktan sonra birbirimize. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir zamanda oldu her şey.
İçimde bir rüzgârın havalanmasına yol açtılar. Bir deli rüzgârın…
Sonra da gittiler… Gittiler dünyaya doğru…
Yazımın girişindeki şiiri onlar için yazmıştım yıllar önce …Onların her biri için…Ölen ve yaşayan.
O şiiri okudum arkalarından.
O şiiri dua niyetine…
Hayrettin Geçkin
#68kuşağı #devrim #BağımsızTürkiyeYürüyüşü #umut #sevgi #MahirÇayan #Üçfidan #UlaşBardakçı #DahaGüzelBirDünyaUmudu #şiir #düşkurmak #deneme
0 notes
Text
How To Customize T-Shirts To Tell Stories
T-shirts aren’t just another basic clothing that makes up an outfit style. In the hands of creative minds, they have transcended into canvases that narrate stories via various forms of customization including the recently trending “shining artwork embroidery”. The youth are more into this trend of buying blank t-shirts in bulk and selling them customized, as a side hustle that actually pays.
Customization of t-shirts goes beyond embellishing them with logos and brand names. Several brands offer affordable, good quality t-shirts that can be customized and sold for profit, including Port & Company t-shirts wholesale and Port Authority t-shirts wholesale. The idea is to craft t-shirts with compelling narratives that appeal to the public. Such creativity can also blow up, earning big reputation for the brand that did the customization.
So, how do you craft a narrative that transforms a blank t-shirt into a conversation starter? Here's a breakdown:
1. Figuring out the audience
Do you want to sell to fitness enthusiasts? Or are you looking into eco-conscious millennials who support sustainable practices? This is how you decide which t-shirt brand is right for the job. Investing in Sport-Tek t-shirts wholesale can help you appeal to fitness enthusiasts better, owing to the brand’s focus on performance-aiding apparel with great fabric features. On the other hand, many consumers appreciate tees from sustainable brands like Comfort Colors. District t-shirts wholesale collections in ShirtsBargain also offer quite a few pieces that are popular for being eco-friendly. The next step is to come up with a story that’s imbued with the values, interests, and aspirations of the audience.
2. The right imagery
A thoughtful graphic can make a lasting impact. You can use portraits or symbols to represent something that as a whole will tell a story. For example, a portrait of Che Guevara along with one of his quotes could tell a story of rebellion. Such elements can easily trigger conversations, while enabling the audience to identify with a message they connect with.
3. The right kind of slogan
Slogans offer a different way of storytelling, but demands more creativity. The slogans can be thought-provoking, witty or both. A great example is Patagonia’s “Don’t Buy This Jacket” campaign that actually succeeded in encouraging consumers to consider environmental impact.
4. A clear, direct message
A clear, to-the-face message can even begin a cultural movement. It can serve as a call-to-action that can bring the masses together. The “Black Lives Matter” movement saw many apparel sporting artworks and messages that became a rallying cry.
Examples of Storytelling Through T-Shirts:
Charity: A t-shirt design featuring an impactful image and a slogan that supports a specific cause, like breast cancer awareness or veterans' rights, can inspire customers to wear them as a sign of support for the cause.
Environmentalism: T-shirts with graphics depicting endangered species or slogans promoting sustainable practices can tap into the growing eco-conscious market.
Social Justice: Designs that raise awareness about social issues like racial equality or LGBTQ+ rights can empower wearers to make a statement.
Body Positivity: Artworks complemented by thought-provoking slogans can speak a narrative that encourages self-acceptance.
Benefits of Narratives:
Increased Sales: These narratives build a deeper connection with customers, leading to higher sales and brand loyalty.
Standing Out From the Crowd: Unique narratives set your custom t-shirts apart from generic options. In theory, this attracts a more engaged audience.
Building Brand Identity: A strong narrative fortifies your brand identity, raising the value of your custom merchandise in the long run.
#port authority t shirts wholesale#port and company t shirts wholesale#sport tek t shirts wholesale#district t shirts wholesale
0 notes
Text
Ex Whirlpool, Igf presenta il piano industriale e accelera
“Esprimo soddisfazione per l’incontro di oggi con le organizzazioni sindacali in cui il nostro management ha presentato il piano industriale per il sito di via Argine, e l’eventuale piano industriale che coinvolga un ulteriore sito industriale (acceleration plan) con l’obiettivo di anticipare una parte delle produzioni”. Lo dichiara Felice Granisso, ceo di Italian Green Factory (gruppo Tea Tek)…
View On WordPress
0 notes
Text
Primavera dell'Urbanistica di Bologna: parte il TEK (Technology, Entertainment, Knowledge), il nuovo distretto dell'innovazione digitale.
Primavera dell'Urbanistica di Bologna: parte il TEK (Technology, Entertainment, Knowledge), il nuovo distretto dell'innovazione digitale. Il TEK District costituisce un'area di circa 277 ettari lungo l'asse di via Stalingrado, tra porta Mascarella e la Dozza. Qui sono presenti alcuni tra i principali attori economici del Paese come Fiera, Hera e Unipol, nonché importanti attori territoriali come Legacoop, Confcooperative, Cna, Unioncamere. In questa stessa area hanno sede anche la Regione Emilia-Romagna e il Tecnopolo, che al suo interno ospita già l'ECMWF, il Centro meteo europeo; il supercomputer Leonardo, il quarto più potente al mondo; ai quali si aggiungeranno l'INFN, il Cineca, l'ENEA, lo IOR, il Centro nazionale di Ricerca in HPC, Big Data e Quantum Computing, l'Università delle Nazioni Unite dedicata a big data e intelligenza artificiale per la gestione del cambiamento dell'habitat umano e le Officine della Conoscenza, il nuovo ufficio di citizen science realizzato dal Comune di Bologna con fondi PON Metro. Nella stessa area si trovano anche alcune delle più importanti aree dismesse della città, come l'ex Caserma Sani e le Officine Casaralta e molte altre aree produttive dismesse o sottoutilizzate. Con oltre 210 ettari di aree potenziali da riqualificare, rappresenta il più importante progetto di rigenerazione urbana a Bologna dal dopoguerra: su quest'area convergono già più di 1 miliardo di investimenti pubblici (per la realizzazione del Tecnopolo, linea rossa del Tram, Metrobus, Via della Conoscenza e il parco del DLF) e si stimano investimenti privati potenziali di eguali dimensioni. A fianco del Tecnopolo, il motore della rigenerazione di quest'area strategica nazionale ed europea sarà la Fiera, con un nuovo masterplan che prevede il potenziamento del fronte più urbano del distretto fieristico e la creazione di un nuovo polo dell'intrattenimento e della cultura, a partire dal nuovo ingresso di piazza della Costituzione, che ospiterà il nuovo padiglione polifunzionale, un'arena sportiva, spazi commerciali, culturali e ricreativi, progettati dallo studio MCA di Mario Cucinella; e nelle aree più a nord, proprio di fronte al Tecnopolo, un nuovo "Villaggio dell'innovazione digitale", che accoglierà nuovi insediamenti di imprese, centri di ricerca e residenze. Parte integrante del masterplan è anche la riqualificazione del Parco Nord, che restituirà alla città più di 50 ettari di parco urbano e una rinnovata Arena Joe Strummer da 25 mila posti. Nei pressi del Parco Nord prenderà forma anche il primo Energy Park di Hera, un ambizioso e innovativo progetto industriale, che tiene insieme investimenti nelle energie rinnovabili, tutela della biodiversità e Missione Clima 2030. Il piano di riqualificazione dell'area prevede anche la progressiva trasformazione di via Stalingrado – vera e propria spina dorsale del TEK District – in un green boulevard europeo, di cui viene presentato un primo studio di prefattibilità realizzato per il Comune di Bologna da ARUP, con l'obiettivo tra le altre cose di ridurre del 40% le emissioni prodotte dalla mobilità, di 10 gradi la temperatura del suolo nel periodo estivo e realizzare più di 6.000 mq di nuovi spazi verdi e permeabili. Per potere garantire uno sviluppo coordinato dei tanti interventi previsti o potenziali, il Comune di Bologna e la Regione Emilia-Romagna hanno costituito un gruppo di lavoro congiunto coordinato dall'assessore regionale allo sviluppo economico Vincenzo Colla e dall'assessore comunale all'urbanistica Raffaele Laudani. E, più recentemente, è stato anche istituito un tavolo di lavoro con il Ministero dell'Università e della Ricerca Scientifica. Il prossimo 13 marzo il TEK sarà presentato con un evento specifico anche al MIPIM di Cannes, la più importante fiera internazionale dell'immobiliare.... #notizie #news #breakingnews #cronaca #politica #eventi #sport #moda Read the full article
0 notes
Text
una partita non buona, una squadra con la coda tra le gambe, senza ardore, un super Tek e l’errore comico di #Vlahovic, quindi quello di Allegri che secondo me doveva cambiare qualcosa nel modulo: Max ha sicuramente sbagliato ma nessuno tocchi il mister #InterJuve #FinoAllaFine
0 notes
Note
Bremer e tek incredibili, tra yildiz Chiesa e Vlahovic non saprei scegliere il più indecente li in attacco, questo è colpa di trevisani che continua a ripetere che nei big match Vlahovic segna e lukaku no 😂
Al ragazzetto ha portato sfortuna l'anon che mi aveva scritto che i miei difensori si sarebbero ritirati dopo averlo affrontato in questa partita 😭 Anon, cos'hai combinato? Non ha visto palla.
mvp: Benjamin Pavard, ha tolto tutti i palloni agli attaccanti avversari.
0 notes
Text
ricapitolando nel giro di una settimana bonucci è stato messo alla porta va in arabia anzi no va al newcastle anzi no si propone alla lazio intanto è fatta per milinkovic savic vuole solo la juve c'è l'accordo però intanto rinnova con la lazio no non è vero ha salutato i compagni perché vuole proprio solo la juve allora gli diamo pellegrini ma già che ci siamo pure rovella anzi no gli diamo tutta la squadra lo stadio e anche centomila milioni perché lui proprio vuole solo la juve però intanto ha accettato di andare in arabia dove si incontrerà con pogba che vuole restare e dimostrare di poter deambulare ancora ma intanto va in arabia non si è capito bene perché però resta o forse no ma sicuramente chi non resta è vlahovic perché lo vuole il bayern ma veramente tuchel proprio vuole lui (anche io tuchel non sei speciale mettiti in fila) certo però anche al chelsea piace lo vorrebbe prendere per due goleador è fatta pronto il contratto è già su un aereo anche se non è ancora arrivata nessuna offerta però nel dubbio intanto lui sta già con le valigie pronte insieme al compare chiesa che mentre aspetta la chiamata dal newcastle si fa murare in spiaggia dal figlio di pirlo che ha chiamato bonucci alla sampdoria che alla fine di tutto se ne andrà in nazionale con mancini e chissà se in nazionale ci arriverà mai parisi che vuole proprio la juve è fatta è il primo colpo di giuntoli ma prima devono partire tek, pinsoglio, perin e quattro magazzinieri oh no ma arriva la fiorentina è fatta lo prendono loro alla modica cifra di due euro e una big babol no l'empoli chiede di più ne vuole due di big babol quindi forse riuscirà la juve o forse no chi lo sa nel frattempo io sono piena pienissima calciomercato my behated giornalai my behated pseudoinsider my behated trovatevi un lavoro fate qualcosa ma non mi stressate basta !!!!!
9 notes
·
View notes
Text
Luoghi d’anima
Le case, quando ci abiti, sono carnali. Muri, pavimenti, mobili, oggetti, fiori, letti d'amore e di sonno, polvere e lifting per le grandi occasioni. Sono odori, profumi, vapori, sapori, colori, calori, rumori, suoni, luci e tenebre. Sono abitudini scontate. Ti accorgi che hanno anche un'anima quando non ci respiri più, quando, nel tempo, la smemoratezza di averle vissute diventa consapevolezza di averle perse per sempre. È allora che le ripercorri. Perché una casa dentro ci vuole, come insieme di luoghi in cui si sono snodate sensazioni e tappe personali e collettive. Luoghi d'anima. La casa dei miei luoghi d'anima ha un'unica stanza da dopoguerra, col fornellino elettrico dietro un paravento, odore di latte traboccato, strati di coperte contro il freddo, un umile desco come nel libro di lettura, occhi sgranati sulle latte scintillanti dei giocattoli di Natale. E un cortiletto piantato a rose, con i petali imbocco una striminzita capretta. La bellezza radiosa di mia madre impreziosisce ogni cosa. La casa dei miei luoghi d'anima è un appartamento da primi anni della ricostruzione, piccolo perché la ripresa non è ancora boom, ma con una stanza tutta per noi, me e mia sorella, con i mobili in tek e i tessuti variopinti che sanno di modernità e di futuro, seppure da meritare col peso di cambiali mensili. Ecco il giardino di margherite, ireos, rose, muri d'edera, l'albero di nespole e l'enorme fico dove mi rifugio a leggere, il cancello sulla strada da cui sbircio quel ragazzo che passa, chissà come sarà baciarlo alla maniera che ho visto al cinema! Ho sulla pelle il caldo di quelle estati infinite, a fantasticare sul mondo oltre le sbarre, e su quello più grande oltre il mare aperto, randagia on the road come il libro americano, mentre il giradischi canta in una lingua che non conosco eppure capisco, perché linguaggio del mio tempo. La casa dei miei luoghi d'anima è il grande appartamento moderno del benessere raggiunto, luminoso di spazi e di confort. Da cui voglio fuggire, e fuggirò, perché fuori c'è il '68, che promette un mondo capovolto e disprezza gli agi borghesi, proprio ora che con sudore si sono diffusi. La casa dei miei luoghi d'anima è il buco bohémien di Milano dove aspetto la rivoluzione, la prima casa di Torino dopo che la rivoluzione c'è stata, seppure diversa da come la immaginavo: culla, lettini, giochi ovunque, due bambini che si aprono al mondo col mio stesso sguardo curioso e avido. Il ritorno al privato dopo la fine dell'utopia. La casa dei miei luoghi d'anima, l'ultima, è quella di mia madre, appannata dagli anni, appesantita dall'accumulo, rattristata dalla vecchiaia, come tutto il paese. Ma con lo stesso letto di ragazza dove ritrovarmi figlia ad ogni rientro. Illusione d'eternità. Ora che Lei non c'è più e che l'appartamento è passato di mano, mi aggiro spaesata tra le case che abito. Dovrò imparare a riconoscerne l'anima finché ancora ci respiro, a raccoglierne i ricordi prima della memoria. Foto di Flavio Ferraro per Cinque Colonne Magazine Read the full article
1 note
·
View note
Link
Marvel, büyük bir Luke Cage 50. yıl dönümü için planlarını açıkladı Luke Cage bir kez daha City of Fire'da ...
0 notes
Text
İlişkiler EVLİLİK Derleyen Öztürk Aydın Pdf (Evlilik, İlişkiler, Aşk, Seks; Cinsellik, Boşanma, Mastürbasyon, Porno) https://drive.google.com/file/d/1Wei4LxZWtYIKQWeoFBdqZWn3129LQQE8/view?usp=sharing
Ön Söz: İnsanların aşktan öldükleri yalandır. William Shakespeare Kendilerini midelerine ve cinselliklerine kaptıranlar onursuzluğa gömülüp giderler. Lucius Seneca
Son Söz: KADIN -Cinsel bir obje , -Kapitalizme meta , -Seks kölesi, -Üreme makinesi, -Tapılacak tanrıça, -kimsenin namusu DEĞİLDİR! -Kadın birey bir İNSANDIR. Eski Türk geleneklerine göre: Tek eşlilik esastır yani babalarımız kimsenin namusuna göz dikmezdi. Hayat ne aşk davasıdır, nede ekmek kavgasıdır. Hayat insan kalabilme mücadelesidir şerefinle namusunla onurunla. Che Guevara
0 notes
Text
🇺🇸 A life-changing journey begins with a single step. Our latest patient from the USA experienced a transformative rhinoplasty, enhancing not just their appearance but also their confidence. Your dream nose is within reach.
•
🇩🇪 Ein lebensverändernder Weg beginnt mit einem einzigen Schritt. Unser neuester Patient aus den USA erlebte eine transformative Rhinoplastik, die nicht nur das Aussehen, sondern auch das Selbstvertrauen stärkte. Ihr Traumnase ist zum Greifen nah.
•
🇫🇷 Un voyage qui change la vie commence par un simple pas. Notre dernier patient des États-Unis a bénéficié d'une rhinoplastie transformatrice, améliorant non seulement son apparence mais aussi sa confiance en soi. Le nez de vos rêves est à portée de main.
•
🇮🇹 Un viaggio che cambia la vita inizia con un semplice passo. Il nostro ultimo paziente dagli USA ha sperimentato una rinoplastica trasformativa, migliorando non solo il suo aspetto, ma anche la sua fiducia. Il naso dei tuoi sogni è a portata di mano.
•
🇪🇸 Un viaje que cambia la vida comienza con un solo paso. Nuestro último paciente de EE. UU. experimentó una rinoplastia transformadora, mejorando no solo su apariencia sino también su confianza. La nariz de tus sueños está al alcance.
•
🇹🇷 Hayatı değiştiren bir yolculuk tek bir adımla başlar. ABD'den en son hastamız, sadece görünüşünü değil, aynı zamanda özgüvenini de artıran dönüştürücü bir burun estetiği deneyimi yaşadı. Hayalinizdeki burun elinizin altında.
•
🇷🇺 Жизненное путешествие начинается с одного шага. Наш последний пациент из США пережил трансформационную ринопластику, улучшив не только внешность, но и уверенность в себе. Нос вашей мечты находится в пределах досягаемости.
•
📲 +90 552 633999
🌐 www.drturka.com
1 note
·
View note
Text
Nazım Hikmet
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/nazim-hikmet-2/
(Daha önceki yıllarda Nazım Hikmet’le ilgili yapılan konuşmalardan biri.)
Merhaba kardeşlerim!
Yaşar Kemal der ki bazı insanlar mecbur insanlardır. İnsanlığa mecburdurlar… O mecbur insanlardan biridir Nazım… Tıpkı Pir Sultan gibi, Che Guvera gibi, Denizler gibi…
Nazım’ın ifadesiyle:
“Dostların arasındayız / Güneşin sofrasındayız”
Sizlerin huzurunda Nazım üzerine konuşmak zor. Kaldı ki onun, çileli cezaevi ve sürgün hayatını, bıraktığı külliyatı ve sosyalizm uğruna verdiği mücadeleyi benden daha iyi biliyorsunuz. Ustanın pek çok şiiri de eminim ki hafızalarınızdadır. Bu yüzden, Nazım’la yeniden tanışmak başlıklı konuşmam, onun üzerine kronolojik veya ansiklopedik bilgi vermek şeklinde olmayacak. Birkaç değininin dışında anlatmak istediğim hayat hikâyesi de değil…
Olabilirse, dilde yarattığı tufanla, Türk şiirinde geleneği alt üst eden ve yeniyi kuran çok katmanlı şiiriyle, arka çıkılmamış düşüncelere arka çıkan; bilinir olmayanı bilinir hale; görünür olmayanı görünür hale getiren ve öte gerçekleri uyandıran Nazım’ı, edebiyatımızda, bugün de sürdürmeye devam ettiğimiz demokrasi, özgürlük ve sosyalizm mücadelesinde nereye koyacağımız, onu pratiğimize nasıl katacağımız, nasıl anlayacağımız ve ne şekilde başucu yapacağımız hakkında bir düşünce paylaşımı olacak… Biliyorsunuz, her buluşma, yeni bir tanışmadır. Yine olabilirse Nazım’la bu konuşma aracılığıyla yeniden tanışacağız…
“Sevgilim / Bu ayak sesleri bu katliamda /Hürriyetimi, ekmeğimi ve seni kaybettiğim oldu / Fakat açlığın ve çığlıkların içinden / Güneşli elleriyle kapımızı çalacak olan / Gelecek günlere güvenimi kaybetmedim hiçbir zaman”
Dizeler onun. Konuşmam boyunca da yer vereceğim ustanın dizelerine…
Yükselen “alçak değerlerin” karşısında bizlere boyun eğmemeyi salık veren, popüler kültürün reyting yaptığı bir ortamda bizleri kararlı duruşa çağıran, şiirleriyle ve şiirinin içinde erittiği dünya görüşüyle bizleri umutlu ve iyimser kılan Nazım Türk Şiirinde koca bir dağ. Şiirimizi etkilemeye de devam ediyor. Aşkın, edebiyatın ve sanatın incelttiği bir dünya düşüyle tanışmamıza katkısını asla yadsıyamayacağımız Usta’yı özlemle anıyor, sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Nazım, hayatının 12 yılını hapislerde, 13 yılını sürgünde geçirdi. Çok uzun bir süre yadırganıp, yasaklandı ülkemizde. Oldukça zor koşullarda üretmesi bir yana, yaşamı boyunca ve yasaklı olduğu süre içinde tek bir eserinin kendi dilinde yayınlanmasına izin verilmedi. Yani hep uzak tutmaya çalıştılar onu bizlerden.
“Eserlerim 30-40 dile çevrilir / Türkiye’mde Türkçemle yasak…”
Nazım, daha iyi şartlarda ve kişisel olarak hiçbir sorununun olmayacağı bir hayat yaşayabilecekken, hayatı pahasına halkının yanında yer almış, kendisini ileri bir insanlığa ve gelecek güzel günlere adamış bir şairdir. Hasan beyin vurdurduğu Irgat Osman’ın ve kırkı çıkmadan tarlada çocuklayıp ölen Ayşe’nin kimsesidir o… En geniş anlamıyla Nazım insanlığın oğludur. Ve ileri bir insanlık için mücadele etmeye yazgılı bir hayattır onun hayatı.
Nazım daha işin başındadır. Gençtir, yakışıklıdır. Bildiğiniz gibi paşa torunudur da… İstediği takdirde elde edemeyeceği hiçbir şey yoktur. Para mı dersiniz, milletvekilliği mi dersiniz… Her şey nerdeyse elinin altında… O, parti üyesi bir şair olmayı seçmek ister. Derler ki; “Ama sağlığın bozulur, işkence görürsün”… Düşünür, “kabul” der. “Cezaevi, sürgün…” Yine “kabul” der. “Kör olursun” diye üstüne giderler… Azcık duraksar… Ve der ki: “Ben bu topraklardaki adaletsizlikleri bu gözlerimle gördüm, bu topraklar üstünde yaşayan insanlar için gördüğüm düşü de onların gözlerine bakarak anlatmak istiyorum.” Neyse, kör olmayı da kabul der.
Gördüğü bir rüyayı anlatır onlara Nazım! Rüya şu: Geniş bir avlu vardır. Avlunun etrafında avluyu gören ve avluyu açılan odalar vardır. O odaların birinde bir yatalak adam… Tanrı o adamı belli şeyler için yetenekli kılmıştır. Örneğin o geniş avludaki insanlar için iyi dilekler dilediğinde, bu dilekler kabul edilecek. Kötü bir dilek dilese de kabul edilecek… Ama iyi veya kötü dileklerden birini kendisi için dilediğinde bu yeteneği elinden alınmış olacak. Der ki, “O odalardan birinde yatan o yatalak adam benim işte.” TKP üyeliği böyle başlar Nazım’ın… Evet Nazım, hayatı pahasına insanlar için iyi şeyler dileyerek ve dilediği şeyler için mücadele ederek yaşamış bir büyük şairdir.
“insanlar için ölebileceksin / hem de yüzünü görmediğin insanlar için / hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken / en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde….”
Eğer Nazım’ın şairliği üzerine konuşacaksak, öncelikle bir konuya açıklık getirmek gerek: Zaman zaman kamuoyunda Nazım’la Necip Fazıl’ın kıyaslaması yapılır. Bu oldukça saçma bir şey. Nazım’ın Türk ve dünya şiirinde ve kendi dönemi içindeki yeri belli… O, bir dünya şairi… Necip Fazıl’ın şairliğine de kimse bir şey söylemiyor. Üstelik bu kıyaslamanın Nazım’dan koparacağı hiçbir şey yok. Ancak Türkçenin, Ahmed Arif, Ahmet Uysal , Atilla İlhan, Cemal Süreyya, Ece Ayhan, Kemal Özer, Ruşen Hakkı diye bir başlayıp devam ettiğimde saymakta zorlanabileceğim pek çok şairinin görmezden gelinmesine ve o şairlere haksızlık yapılmasına yol açar ki bu da asla kabul edilir bir şey değil.
Bir şiirin öncelikle şiir olması gerekir. Tamam! Fakat bir şairin şiirlerinin toplamı daha güzel, daha yaşanası bir dünyayı çağrıştırmıyorsa, o şairin şiirlerinin toplamı, bir eksiler ya da eksikler toplamından başka bir şey değildir.
Bu anlamda Nazım, şiirimizde hem geçmişin bilgisi, hem şimdinin bilgisi, hem de gelecek bilgisidir. Dünyanın en büyük şairlerinden biri olduğu kabul edilen Pablo Neruda’ya, “Eğer dünyanın en büyük 10 şairinden bir antoloji yapacak olsanız Nazım’ı böyle bir antolojiye alır mısınız”, diye sorarlar… Nazım’ın şiirinin sağlam bir içeriğe, sağlam bir biçime ve derinlikli bir bilince oturduğunu bilen, Türkçenin olanaklarıyla dünyanın en güzel şiirlerini yazdığına inanan Pablo Neruda, hiç tereddütsüz: “Eğer bir antoloji yapacak olsam ve bu antoloji yalnızca bir kişilik olacaksa, böyle bir antolojiye yalnızca Nazım’ı alırım” diye karşılık verir.
Nazım söylediklerini şiiriyle söyledi. Onun dünya görüşünü, insana bakışını şiirlerinden öğrendik. Dolayısıyla şiirleri aynı zamanda onun siyasi kimliği ve dünya görüşüdür. O, düşlerinin ve yüreğinin dağlarından topladığı çiçekleri şiire dönüştürüp bizlere sundu. Bütün bir insanlığa… O böylece bu toprakların soyundan olmakla beraber bütün bir insanlığın şairi oldu. Yeryüzülü en iyi hemşerimiz oldu o bizim.
“Bulut mu olsam / gemi mi yoksa / Balık mı olsam / yosun mu yoksa / Ne o , ne o, ne o / Deniz olunmalı, oğlum / Bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.”
İyi ki Nazım sıcaklığıyla, şiir sıcaklığıyla bir aradayız… Teşekkürler Nazım! “Teşekkürler türkülerle yaktığın ateş için…” Karşılıklı iyimseriz. Bakın düşlerimizden kopmamışız. Aşka ve özgürlüğe dair, dilimizdeki sözcükler… Her şeye rağmen içimiz hala çiçekte… Dünyayı kasıp kavuran, kan gölüne çeviren, insanı insan olmaktan çıkaran, onu kendisine yabancılaştıran ve doğayı mahfeden sistemin karşısında itaatsizliğimiz sürüyor hâlâ… Ve sürecek de… Muhalif duruşumuzun içinde nasıl bir dünya istediğimiz var. Tartışıyoruz da bunu. Ve üstelik gelecek güneşli güzel günlere bugün Nazım’dan daha yakınız.
Eğer kitaba, edebiyata ve sanata yönelebilirse, silahların arkasına sığınmış cesaretinden ve sürmekte olan ilkel iletişimlerinden kurtulup barış ve aşk yüzlü bir dünya kurabilir insanlık. Yeryüzü her düşünceden, her kültürden ve her renkten bir çiçek tarlasına dönüşebilir. Nazım’ın âşık olduğu, özlemini çektiği, uğruna hapislerde ve sürgünlerde çürüdüğü dünya işte böyle bir dünyadır.
Böyle bir dünya mümkün! Ama böyle bir dünya istemek öncelikle bir bilinç işi… Bir birikim işi… Ve en çok da vicdan işi… Böyle bir dünya için ellimizi uzatsak, sanki dalda elma, koparıp alabiliriz, fakat şimdilik kollarımız yetişmiyor.
Nazım’ı böyle bir dünyaya inandığımız için anıyoruz. Böyle bir hayata âşık olduğumuz için… Düşlerimizden kopmadığımız için… Ve bir akarsu gibi iyimser olduğumuz için…
“Yaşamak ne güzel şey Taranta Babu / yaşamak ne güzel şey… / Anlayarak bir usta kitap gibi / bir sevda şarkısı gibi duyup / bir çocuk gibi şaşarak yaşamak… /
Yaşamak / birer birer / ve hep beraber / ipekli bir kumaş dokur gibi… / Hep bir ağızdan / sevinçli bir destan okur gibi yaşamak… / Yaşamak / ne acayip iştir ki / bu ne mene gidiştir ki Taranta Babu / bugün bu / bu inanılmayacak kadar güzel / bu anlatılmayacak kadar güzel şey / böyle zor / bu kadar dar / böyle kanlı / bu denli kepaze”
Nazım’ın adil, demokratik, yaşanası bir ülke ve ileri bir insanlık düşü bu gün de insanlığın ortak düşü olmaya devam ediyor. “Gündüzlerinde sömürülmeyen ve gecelerinde aç yatılmayan bir dünyayı” çağıran, onun için sokağa çıkan bir şiirdir Nazım’ın şiiri.
Şiirimizde; Karacaoğlan, Yunus, Pir Sultan ve Dadaloğlu damarına sağlam bir halka olarak eklenen Nazım, bu toprakların ortak bilincinden damıttığı imgelerle, içine bırakıldığımız zamandan başka bir zamana gitme arzusudur. Ve bugün artık o, bizler için, içinde bulunduğumuz ruhsal yoksulluğumuzu giderecek bir ütopyadır.
“sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin / hürriyet sözcüğünün resmini… ama yalansızının”
Onun şiiri, felsefenin özünden doğan, onunla yoğrulan, verili gerçeği sorgulayan ve dünyayı bütünlüğü içinde kavrayıp dönüştürmeyi temel alan bir şiirdir. Gelecek güzel günlerin şiiridir. Böyle bir dünya için verilen kavganın şiiri…
Nazım’ı anlamaya çalışmak, sosyalizmin bir dönemini geri çağırmak değil kuşkusuz. Onu güncel konularımızın işbirlikçisi haline getirmek, kendi farklılıklarımızın hikâyelerine yardım ve yataklık ettirmek hiç değil.
Çoğumuzu politik kimliğimiz kadar etkileyen, propaganda ve ajitasyonumuzda, cezaevlerinde, direnişlerde, moral günlerimizde hep yanımızda olan Nazım, aynı zamanda dünyadaki bütün muhaliflerin de şairidir. Nazım, kısaca tek kişilik bir devrimdir. Yaşadığı 20. asırla övünen Nazım; cezaevlerinde, sürgünlerde, hayatının her alanında vicdandan bir kaledir adeta.
“ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya / ona sorsanız: lafı edilmez, mikroskobik bir zaman / bana sorsanız, on senesi ömrümün / bir kurşun kalemim vardı ben içeri düştüğüm sene / bir haftada yaza yaza tükeniverdi / ona sorsanız, bütün bir hayat / bana sorsanız, adam sen de, bir iki hafta”
Bir şeyin altını çizmeden geçemeyeceğim: Bir dönemin sosyalizm kavrayışından ötürü Nazım’ın şiirinden estetik haz almak yerine çoğu kez ondan program ve propaganda malzemesi olarak yararlanıldı ne yazık ki… Ve adeta onun şiirleri birer ajitasyon ve propaganda metnine indirgendi. Bu özellikte olmadığı için Nazım’ın şiirinin doruğu sayılabilecek “Saman Sarısı” ve “Severmişim Meğer” gibi şiirleri ve yine bu özellikte olmayan Türkçenin diğer şairleri özel meraklıların dışında pek fazla ilgi görmedi. Yani biraz da Nazım’ı yanlış sevmiştik. O yüzden, bu ve bundan sonraki Nazım anmalarının geçmişimizle yüzleşmek için de bir vesile olması gerektiğini düşünüyorum. Yani şiiri devrimden sonraya bırakmayalım demeye getiriyorum.
“Üstümüze yazdıklarımın hepsi yalan / onlar olan değil olmasını istediklerimdi aramızda / onlar ulaşılmaz dallarında duran hasretimdi / onlar susuzluğumdu düşlerimin kuyusundan çekilmiş / ışığa çizdiğim resimlerdi onlar…”
Türkçenin, aşkın, barış için kavganın ve gelecek güzel günlerin büyük şairi yeryüzülü hemşerimiz Nazım, bizler için düş bilgisi ve gelecek bilgisi demektir aynı zamanda. Onun Kurtuluş Savaşı Destanı’nı doğru kavrayabilmek bile tek başına bu coğrafyada geçmişin ve şimdinin bilgisini edinmemize ve insanımızı doğru tanımamıza yardım eder. Yine onun Şeyh Bedrettin Destanı, şimdiye kadar pek de bilinmeyen bir tarihle yüzleştirir bizleri. Ve yine Aydın Ortaklar’da, Nazım’ın “yârın yanağından gayri” diye ifadelendirdiği, bir zamanlar birlikte üretilen, kardeşçe bölüşülen bir hayatın izlerine götürür bizi. Kuşkusuz oradan da mümkün bir hayata ve mümkün insan ilişkilerine, yani başka türlü bir dünya düşüne teyeller düşlerimizi. Salt bunlar bile geleceğe sağlam halkalar atmamız için kolaylıklar sağlar bizlere.
Başka bir şey daha söyleyeyim. Nazım’ı kavradığımızda, dünyada ve ülkemizdeki gelir dengesizliklerinin, savaş politikalarının, açlığın, yoksulluğun nedenlerini kavramış olmayız yalnızca… Başkalarının acılarına seyirci kalanların kendi acılarıyla başa çıkamadığını fark etmenin dışında Kahramanmaraş, Sivas, Roboski, 6-7 Eylül olayları, Hrant Dink’in öldürülmesi, Soma Faciası, Suruç ve Ankara katliamlarını ve içinde bulunduğumuz şu anki ortamı ve buna benzer daha pek çok olayın nedenlerini kavramamız kolaylaşır. Gezi’de yitirdiğimiz gençler için “bu çocukların bir bildiği vardı” dememiz de kolaylaşır… Ve o çocukların Nazım’ın çığlığına eklenen “ben yanmasam / sen yanmasan / biz yanmasak / nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” çığlıkları düşüverir duyarlıklarımıza…
Bu kadarla da değil; aşımıza, ekmeğimize göz koyanların ve hayatımızı cehenneme çevirenlerin de bir bildiğinin olduğunu anlar ve bu iki farklı durumu birbirinden kolaylıkla ayırt edebiliriz. Böylelikle sosyalizmin bir dönemine ait yanılgılarımızın ve yenilgilerimizin yarattığı ruhsal çöküntüden bir an önce kurtulur, barış için, özgürlük için ve ileri bir insanlık için daha büyük bir coşkuyla iş başı ve düş başı yapabiliriz… Biliriz ki esir düşmek de var hesapta… Ama bütün mesele teslim olmamakta… Yani yürekte… Biliriz ki; “Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim / akarsuyun / meyve çağında ağacın / serpilip gelişen hayatın düşmanı…”
Nazım’a göre şiir bir kaçış alanı değil. Ona göre insanlığın istediği dünya var olmalıdır, yoksa yaratılmalıdır. O, buna inandı. Bizi de buna inandırmak istedi. Bu nedenle Nazım asla masum değildir.
İnsanlığın sorunlarına ve acılarına seyirci kalmayan, bizzat o sorunları ve acıları kendi sorunları ve acıları haline getiren, her dilde acı duyan, onları kendi şiir diline çeviren ve bunların çözümü için de mücadele veren Nazım, bu gün artık bizler için başka türlü bir dünya özlemidir. Öyle bir dünyanın imgesidir. Ve öyle bir dünyaya yolculuktur aynı zamanda.
Nazım’ı önemli kılan, onun kaynağını belli bir felsefeden alan, kökleri çok derinlerde, iri gövdeli, uzun dallı ve geniş yapraklı şiiri değil yalnızca… Onu önemli kılan; “yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine” dizelerinde en geniş özetini bulan dünya görüşünü, şiirinin içinden söylemesi, böyle bir dünyayı görünür kılması ve görüntüye getirmesidir.
Nazım’ı ölümsüzleştiren; aşkın, edebiyatın ve sanatın incelttiği bir dünyada yaşamak arzusudur. Şiiriyle ve yaşamıyla bu konudaki ısrarıdır… Onu, onun şiirini ve onun dünya görüşünü anlamanın, ���gitmekte ve gelmekte olanı” sezebilmenin eşiği tam da burasıdır.
“Güvercinler hep beraber / güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında / uçabilirler / durduramaz onları demir ve duvar / Güvercinlerin yumuşak kanatları var / ve kanatlar / şimdi burda, şimdi damın üzerinde / insanların kantları yok / insanların kanatları yüreklerinde”
Nazım’ın bıraktığı yerden dünyayı algılamak, insanın değişip dönüşmesini bu felsefenin ışığında yeniden ele almak, geliştirip güncelleştirmek, bütün muhaliflerin, bilinç ve vicdan sahibi insanların, demokratların, devrimcilerin ve tüm ilericilerin önünde önemli bir görev olarak durmaktadır.
“Topraktan, ateşten ve denizden / doğanların / en mükemmeli doğacak bizden.”
Öyleyse bugün Nazım’ı böyle bir görev için çağrı olarak yorumlayacağız. ”Bir şeyler yapmalı” çağrısı… Barışı sağlamanın çağrısı… Geleceğimizi birlikte kurma ve yaratma çağrısı… Baş başa ve düş düşe verme çağrısı… Çünkü gelecek beklenen bir şey değil; yapılan ve yaratılan bir şeydir.
“ellerinizden geçinen / ve ellerinizden başka her şey / herkes yalan söylüyorsa / elleriniz balçık gibi itaatli / elleriniz karanlık gibi kör / elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun / elleriniz isyan etmesin diyedir / ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız / bu ölümlü, bu yaşanası dünyada / bu bezirgân saltanatı bitmesin diyedir”
Nazım’ın şiirle dile getirdiği ileri bir insanlık düşü, barış içinde ve bir arada yaşama arzusu, bizlerden bugün bir anlama, algılama eşiği bekliyor ve onu hayata geçirecek bir irade istiyor.
Gericiliğe, yoksulluğa, yok saymaya itiraz etmek, ülkemizin bir ölüm çukuruna dönüşmesine karşı çıkmak ve hepimizden bir “biz” ve hepimizin kardeşçe yaşayacağı bir dünya yaratmak halkımızın yanında yer almak ve Nazım’ı anlamak da bugün böyle bir şey.
“Onlar ki toprakta karınca / suda balık / havada kuş kadar çokturlar / korkak, cesur, cahil, hâkim ve çocukturlar / ve kahreden, yaratan ki onlardır / destanımızda yalnız onların maceraları vardır…”
Kuşkusuz, Nazım koca bir okyanus… Ben bu konuşmayla, o okyanustan bir kova su çıkarmaya çalıştım sizler için. Ya da o koca bir çiçek tarlası… O çiçek tarlasından bir buketle çıktım karşınıza. Ne sayarsanız sayın… Ama gül niyetine sayın.
“En güzel deniz / Henüz gidilmemiş olandır / En güzel çocuk / Henüz büyümedi / En güzel günlerimiz / Henüz yaşamadıklarımız. / Ve sana söylemek istediğim en güzel söz / Henüz söylememiş olduğum sözdür”
Konuşmamı Mülksüzler’in yazarı Ursula K. Le Guin’in bir sözüyle bitirmek istiyorum.
“Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak…”
Güzel günler diliyorum sizlere. Kimse ölmesin / aşktan ölene kadar.
Hayrettin Geçkin
0 notes