#bilezikler
Explore tagged Tumblr posts
Text
Furkanlar Alüminyum
http://www.aluminyumaksesuar.eu http://www.aluminyumaksesuar.biz.tr
#Mafsallar#Sabit Mafsallar#Flanşlar#Duvar Bağlantıları#Dönüşler#Bilezikler#Tapalar#Tutucular#Cam Tutucular#Topuz ve Mızraklar#Kapı Birleştirme Aparatları#Ankrajlar#alüminyum polisaj#alüminyum küpeşte ve korkuluklar
0 notes
Text
Mafsallar, Sabit Mafsallar, Flanşlar, Duvar Bağlantıları, Dönüşler, Bilezikler, Tapalar, Tutucular, Cam Tutucular, Topuz ve Mızraklar, Kapı Birleştirme Aparatları, Ankrajlar, alüminyum polisaj, alüminyum küpeşte ve korkuluklar
#Mafsallar#Sabit Mafsallar#Flanşlar#Duvar Bağlantıları#Dönüşler#Bilezikler#Tapalar#Tutucular#Cam Tutucular#Topuz ve Mızraklar#Kapı Birleştirme Aparatları#Ankrajlar#alüminyum polisaj
0 notes
Text
yeni gelinler altinlarini takmak zorunda mı ya o kadar kötü duruyo ki lütfen takmayin
12 notes
·
View notes
Text
HOW I LOVE BEING A WOMAN
#kız aktivitelerine bayılıyorum#yarım saat şeyma ve annemle oturup takılarla uğraştık küpeler bilezikler taktık sohbet ederek MUHTEŞEMDİ#şimdi de farklılıkları oğlanlar fark edecek mi bakacağız
5 notes
·
View notes
Text
Travel Konya 04 / Konya Etnografya Müzesi:
1975 yılında bölge müzesi tarzında eğitim amaçlı olarak inşa edilen bu binada hizmete girmiştir.
Müze giriş katında bulunan ana salonda Konya ve çevresine ait oyalar, peşkirler, bindallı kıyafetler, silahlar, kemer ve kemer tokaları, bilezikler, fes askıları, kahve fincanları, hamam aksesuarları gibi etnografik eserlerle hat sanatında kullanılan yazı takımları sergilenmektedir.
10 notes
·
View notes
Note
gündemi takip eden biri değilim. belli ki dilan polat konusunda bilgin var. bu kadın neden konuşuluyor özetleyebilir misin?
dilan polat, altın tozu ile kahve içen, günde 750 bin lira harcadığını söyleyen, kocasının parası için yapmadığı dansı, etmediği iğrençliği bırakmayıp bunu sosyal medyada bir bir yayınlayan, saian’ın da bahsetmiş olduğu “kocasının bir tanesi, görgüsüzlük gani, tamam paran çok da bilezikler sana bol gibi yani” dediği görgüsüzün teki. kocası engin polat da bunun öteki rengi. seçimlerden önce iktidara muhalefetliği ile bilinen muhammed yakut’un; “dilan polat ve engin polat ne iş yapıyor biliyor musunuz? bir kadın iki senede 10 tane ferrari, 10 tane jeep, villalar, dubai’de kafasında taşlar, dolarlar. kokain var, bahis var, akmerkezde mail order işi var. bu millet evine götürecek ekmek bulamıyor." açıklamalarından sonra engin polat da aynı zamanlara denk, dilan polat’a uçak vs. hediye edince, halk servetlerinin araştırılmasını istedi. başlarda yurt dışı ihracat, ithalat işlerinden dolayı, sevgili ülkemizin parasının değersizliği de eklenince, böyle bir servet elde edilebilir diye düşünüp, hakkındaki iddiaları tüm samimiyetimle gereksiz buluyordum. tâ ki dilan polat’ın “devletini, vatanını seven, ülkesine aşık insanlarız biz. ülkeye döviz sokan insanlarız biz. herkes denetleniyor siz rahat olun. sen benim devletimi bu şekilde küçük düşüremezsin. kurban olduğum devlet.” açıklamalarına denk gelinceye kadar. daha önce de belirtmiş olduğum gibi, biri, hakkındaki birtakım iddiaları, ezan dinmez, bayrak inmez, vatan bölünmez, biz bu ülke için canımızı vermeye hazırız, devletimize bağlıyız gibi argümanlarla cevaplıyorsa, iddialar doğrudur. bu kural hiç şaşmaz. zaten vergi kaçırdıkları, kara para akladıkları vs, iddiaları kanıtlandı gibi. geriye sadece uyuşturucu ve yasadışı bahis işleri kaldı. gerçi bunlar iktidarı yaladıkları için, şu iddialardan sadece “bir mafyanın iddiasını kaale almayız” açıklaması yaparak dahi kurtulabileceklerini bildiğimden, tereyağından kıl çeker gibi sıyrılacaklarını düşünüyorum bu işin içinden. nedense şu lümpenleri gördükçe aklıma hep canım yılmaz güney’imin “onlar bir tavuk çalanı aşağılayarak hırsız diye suçlarken, bir kalem oyunu ile milyonlar yutanı ‘beyefendi’ diye selamlar” sözü gelir, hep aynı hikâye, geçelim bunları.
23 notes
·
View notes
Text
8 Mart Dünya Kadınlar Günü gelirken...
Ne yazık, kadını yalnızca yaratılmış bir ikinci cinsten ibaret sayanlara! Oysa kadın...
Eline çocukluk yıllarında sadece ona ait bir aksesuar gibi verilmiş çalı süpürgesini kendisini hayallerine uçuran bir makineye çevirmiştir de siz bilmemişsinizdir!🤦🏻♀️
Daha evlendiği ilk hafta eline tutuşturulan “pazar harçlığı “ adında tüm ekonomistlerce de bir “terim” olarak bilinen ve koca adındaki patron tarafından kılı kılına yetecek kadar verilen parayla pazardan mutfağa “mucizeler” getirmiş arttırdığıyla da sene sonu koluna bir dal “bilezik” takmış ve nasıl bir başarıya imza attığını eşe dosta gururla gösterirken “pazar harçlıklarımdan arttırdım” diye çocuk gibi sevinmiş ama en ufacık bir geçim sıkıntısında yine büyük bir gururla o bilezikle “kocasının yardımına” ilk koşan olmuştur da siz bilmemişsinizdir!
Tüm yorgunluklara tüm kırgınlıklara rağmen koluna girdiği kocasıyla bir kraliyet ailesinin “kraliçesiymiş” gibi dost meclislerinde salınmıştır da içindeki “gözyaşlarını” siz görmemişsinizdir!
Yemek sofralarında kendisi tarafından geliştirilmiş, kaş göz işaretlerinden oluşan ve sadece çocuklarının anlayacağı bir dil kurmayı başararak evin erkeğini çok defa günlük sıkıntılardan uzak tutmayı başarmıştır da siz o “dili” anlamamışsınızdır mesela!
Meslek hayatında yarattığı başarıları evinin dış kapısında çıkarttığı “topuklu” ayakkabısının yanına bırakıp yalnız ve ancak ona ait olan terliğiyle yeniden “evinin kadını” olmuştur da siz sadece ayakkabının “topuk sesini!” duymuşsunuzdur belki de!👠
Sevmiştir...❤️
Bir ana nasıl sevmelerin en üstün olanını yaşarsa ana olsun ya da olmasın öyle sevmiştir de bir “seveni olmadan” sessizce ömrünü tamamlamıştır da siz onun “sessizliğini” hiç duymamışsınızdır belki de!🙋🏼♀️
Tüm dünyada sadece bir “istatistik” olmuş, cinayetlere “kurban” gitmiştir de bir “Vah vah!Tüh tüh!”ten öteye gitmemiştir tepkiniz!
Evladının tırnağı acısa ortalığı ayağa kaldırmıştır da şehadetine “Vatan sağ olsun!” 😔diyebilecek kadar yücelik göstermiştir de siz duymamışsınızdır!
Tüm Türk tarihi boyunca 🇹🇷ülke yönetiminde ve meclislerde söz sahibi olmuş ve “hürmet” görmüştür de siz kıymetini bilmemişsinizdir!
Bir “Mimoza” çiçeği olmuştur da en ufak rüzgarla çiçeklerini yapraklarını uçururken bile köklerinden hiçbir güçle ayıramayacağınızı fark etmemişsinizdir!
Ve dahası Mimozanın sarısıyla özgün düşüncenin, yaratıcılığın, yeni şeyler yapmanın ve yeni yollar bulmanın “anahtarı” 🗝olduğunu anlatmıştır da siz ülkemizde Mimoza'ya “küstüm çiçeği” diyerek yine onu bambaşka bir yere koymuşsunuzdur belki de!..🤔
Her şeye ve herkese rağmen kadının gücünün, sevgisindeki sonsuzluğunun, merhametinin, güzelliğinin ve ona “el kaldırdığında” değil, onun “elinden tuttuğunda” güçlü olacağının farkında olan herkese selam olsun! 🌹
Ve kendisinin, yaratılmışlığındaki muhteşemliğin farkında olan tüm kadınların KADINLAR GÜNÜ kutlu olsun...🌺
N.Pınar Aksu...
7 notes
·
View notes
Text
Bir gün gözlerimin ta içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı.
Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki, kapalı geceye, güne;
Altın bilezikler, o korkulu ten!
4 notes
·
View notes
Text
Blue Sapphire (Human) - Rainbow Bubblegem
العربية:
إنها الأميرة الزرقاء الياقوتة الزرقاء (المعروفة أيضًا باسم برنسيس بلو وسافير بلو) وهي الأميرة الخامسة التي استيقظت على قواها، ولكنها بمثابة السداسية.
بلو شجاعة للغاية، ولكنها أيضًا متحمسة بشكل مفرط، وهي معروفة بكونها أقوى أميرة حورية بحر وملكة الرياضة. ومع ذلك، على الرغم من أنها تتصرف بقسوة في بعض الأحيان بسبب روحها التنافسية المفرطة، إلا أنها أيضًا بطلة خارقة مخلصة تقدر صداقتها مع أصدقائها.
كبشرية: ترتدي تاجاً أزرق فاتح وقميصاً أزرق فاتحاً على شكل قطرة مطر زرقاء وأساور صفراء وذيل حورية بحر أزرق على شكل قطرة مطر.
Türkçe:
Bu Blue Sapphire (Princess Blue ve Sapphire Blue olarak da bilinir) güçlerine uyanan beşinci prensestir, ancak alt kahraman olarak hizmet eder.
Blue çok cesur ama aynı zamanda aşırı heyecanlıdır ve denizin en güçlü denizkızı prensesi ve spor kraliçesi olarak bilinir. Bununla birlikte, bazen aşırı rekabetçi ruhu nedeniyle sert davransa da, aynı zamanda arkadaşlarıyla olan dostluğuna değer veren sadık bir süper kahramandır.
İnsan Olarak: Açık mavi bir taç, üzerinde mavi bir yağmur damlası olan açık mavi bir atlet, sarı bilezikler ve yağmur damlası şeklinde mavi bir denizkızı kuyruğu giyer.
English:
It's Blue Sapphire (also known as Princess Blue and Sapphire Blue) is the fifth Princess to awaken to her powers, but serves as the sextagonist.
Blue is very brave, but also overly excited, and is known for being the strongest mermaid princess of the sea and the queen of sports. However, although she sometimes behaves harshly mainly due to her excessive competitive spirit, she is also a loyal super heroine who values her friendship with her friends.
As a Human: She wears a light blue tiara, a light blue tank top with a blue raindrop, yellow bracelets and a blue mermaid tail in a shape of a raindrop.
2 notes
·
View notes
Text
Kırmızı ipten yapılmış bilezikler iyi şans getirir derler.
33 notes
·
View notes
Text
ASMALARIN DANSI 3.
Kol kıvrımımdan öp beni Tüylerimin arasında yollar açan dudaklarınla Mavi damarlarımdan
Bileklerimden öp beni Nabzımın tıpırtısı tavşan dudağını titretsin Öpüşten bilezikler kollarımda
Parmaklarımın ucundan öp beni Soyulmuş yumurta beyazlığındaki etimden Öpüşlerin yanıp geçen bir ışık değil Uzun yazların güneşi gibi kalsın tenimde
Turgay Fişekçi
28 notes
·
View notes
Text
Ya normalde altın sevmem yani şakır şukur halli. Neyse bazı bilezikler ve bileklikler var inanılmaz güzel ya. Her şeyde zevk sahibi olursan seviyorsun bence.
12 notes
·
View notes
Text
Yedi Güzel Adam
Bu insanlar dev midir
Yatak görmemiş gövde midir
bir yara açar boyunlarında
Kolkola durup bağırdıklarında
- Yar kubanın olam
Dağlar önüme durmuş
Ki dağlanam
Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında
1.
Yedi adam biri bir gün
bir kan gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
Ayırmaz kanı yanından
Beyaz haberlerim var kardeşlerim
- Bir güzel ince gelin
Kabartır göğsünü toz duman içinde
gelinliği durur çıkartıp bıraktığı yerde
İçerlerden bir taşlı tarladan
Kaynayan nehrin gözünde
unutmuş gelin alınlığını
Avuçları sıcacık yumulu bedenine dayalı
Kalın bilekli badem topuklu
Seyirtir o ince gelin
g r e v l i'lere şifalar götürmek için
Beyaz haberlerim var kardeşlerim
- Gölgesiz meydanlara
aklı yağmalayanlar arasından
yayılırsa karanlık fısıltılar
ya da güzel dışlı yapay çiçekleri
Muhtemel bir genç kızın
Başına atılırsa
yedi adamdan biri
Bir gün bir kan göreni
Kabukları soyulmuş
Taze devrilmiş bir ağaç gibi
Çeker çıkarır kendi kadınlarından
Fırlar yataklarından tatlı uykudan
Çıplak yalın ve güzel adaleli
O er alarak
Seyirtir danseder gibi
- Önce sağlam olmalı arkam
O ince gelin
Berilir hemen ardında erin
1000 yıl durmadan en atmış bir çınar gibi
G i d i y o r dansöz gibi
Yere ve göğe açık avucunda o kan
O işlem onda güvercin ve sevap
Onlarda en ağrımalı yara
Ve yollanıyor o güvercin onlara
Güvercin değişiyor gittikçe ondan
Güvercin değişiyor vardıkça onlara
+ ve aman ne uzun sürüyor bir düşman öldürmek +
Yedi adam artık bir kan göreni
Varıyor dengede
Kuğu gibi sarkıyor onlara
akıyor onlara
şiirler söylüyor ve mısralarında
işlek çelik kümeleri
ve kalkıyor her bir ulaşmasında
iki yanında sülüs ve vav gibi
bir vuruşta öldüren elleri
-Karanfil serpercesine
Bir kez daha vurdum ya Allah diye açtığım yaralara
-Güzelin düşmanı güzel olur
güzelin yari güzel olur
O varıyor tüm meydanlara
Kanı okşayarak ve kabartarak
Kanı okşa ve kabart
Ve sonra sabah kahvaltısında
İçinden geçirmekle varsın sofrana
Çocuklarımızın ellerinde büyüyen gagalı şeylerin
Tanrının buyruğu ile ortaya çıkarttığı
Gürbüz bir yumurta
II.
Yedi adam biri bir gün
bir aşk gördü
gereğini belledi
ölüm girse koynuna
Ayırmaz aşkı yanından
Beyaz haberlerim oluşuyor kardeşlerim
Daha ne kadar saklanabilirdik seninle:
Yaylalardan nasıl geçtik
Çobanlara yetişemedik ama uzaktan
zahmetsiz ve hiç kimseye değil gibi konuşan ağızlardan
Ne bilge sözler dinledik
Sığındığımız
Ve içinde saçlarımız göle girmiş gibi ıslanan
O dev O kabul eden O izin veren mağaralar
Yine açık yine buyur'lu
çekildi üstümüzden. - Çalıların
Bilen duruşlarıyla karşılaşırdık koşuşurken gizlilere
Güneşi tez gördük dağlarda
Ormanın ay çiçeği gibi uyanan hayvanlarıyla
İlk iş gövdemizin acıktığını anlamak oldu
Gittik kokladık ekmeğimizi tarlalarda
O gün gezdim seni elllerimle
Söyledin: Geniş vuruyor yüreğin
Ülkeye tez giden ayaklarımla varıyorum
Kanım temizliği seven bir kola atılıyor durmadan
Yıkanmış güneşte yeni kurumuş çarşaflar gibi
Serin ve ürpertici gövden
Yaklaşmaktasın ve & çok yakınıma taşıdığım & güller
Sana canı gönülden aşık oldum meleğim
Kollarına gümüş bilezikler düşündüm
Dostlar buldukça onlara
Kalın kaşlarını övdüm
Güzeldin
Gövden gerilmiş devinmekteydi
Bir tobloda gibi her bakmaya değişen
Karanlık anlamlardan arınan yüzünle
Hakkı verilmiş
Zehirleri alınmış kazanlarda
Demirle birlikte çeliğe koşmaktaydın
Ve döllenmekteydin mengenelerle kucaklanarak
İşçi eğilir bükülür ve doğrulur
Köylü bükülür doğrulur eğilirken
İnsan iyi maden kuyumcuda
Güzeldin & Gövden
Yeni bir iklim gibi yayılmaktaydı karalara
Ağaçlar,kırlardaki hayvanlar kasabadaki insanlarca
İşte davetliydin
Acıktık bıçaklarına kanımızı gütmekteymişin gibi
Gelip acı sözlerin için
Bir çekmece koydun yaralarımıza
Ve ellerin uçuşan yapraklar gibi
Brden
Nasıl yalnız olduğumu anladım
Kimseler yoktu ikimizden başka birbirine bakan
Susuyor sessizce
Aşkla ilerliyorum
Milletim bileniyorum
Devirmeye
Devirmeye safrası beynimi üleşen
Elleri karımın üstünde birleşenleri
Bundan böyle yekinmeye hevesli yüreğim
& sanatsever halkımıza duyrulur &
Aklım eski izlerde şimdi
İz demek
Bir geniş
Bir kendine dönük bir en ileriye
Yol demek
Usulca kalkıp gidene: Dur
Ki çevrileceksin
Toydun cesurdun
Gençtin atıldıın
Bilmezdin atıldın
Kabuğu oydun oydun
Kabukta kaldın
Sis iner örter mermeri
ağacı binayı
Sis kalkar kalkmaz
Gürünür mermer
Ağaç ve dev
Bu adamlar dev midir
Yatak özlemez gövde midir
Gül açar boyunlarında
Kolkola durup bağırdıklarında
Bomba düşmüş gibi deprenir toprak
Konuştuklarında
- Yar kurbanın olam
dola yaşmağını bileğime
Ki düşmanı güzel vuram
Çekip mavzerler çıkardılar oyluk etlerinde
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında
III
Yedi adam biri bir gün
bir yar gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
Ayırmaz yari yanından
Alev gerekli kentliye
Bu ısıtma devleri kentte
bir an önce inmeli oğlum
& bütün gün badem çırptım
üzümün tehini armudun çürüğünü ayıkladım
uykuya geç vardım
yatağın içine elimi daha yeni koydum
rahatıma doymadım ama..&
ÜMMETİ GÖZETMEM GEREKLİ
Ben seni beyaz haber ustası
Olasın DİYE boğmadım - DOĞURDUM
Beyaz haberlerim için hazır olun kardeşlerim
Anam su döküyor ellerime
Bedenim hızla kaçıyor
Gözlerime toprak atan uykudan
Suyu çarptıkça yüzüme ve gözlerim yalnız
Yanıyorlar
Yemi torbanın dibine gelince beygir
İri saman saplarının arasından
İri etli dudaklarına
Küçük zor bulunan arpaları topluyor
Bir parça daha yükselen
bir parça küçülen
Bir parça daha uzak duran yıldız
Beygir ve yanında duran semeri
Evin gerisinde yığınla odun - badem dalları
Ve kuru alıç kökleri
Ve ben o zaman bilmezdim halka
Ateş gerektiğini
Çalışır gün boyu kuru ağaçları devirir
Badem çırpar budardım yaban çalıları
Gün tepeme değsin öğleye durayım
Gün tepene değsin öğleye durasın
Kökleri hem derinleri hem sığları sarmış
Durmaksızın nimet devşiren
Ceviz ağacının altında.-
Öğleye durmayı
Hiç düşündüm mü ağaç neden hayvan değil:
Çünkü kan'dır hayvan
Damardır ağaç
O ceviz ağacının altında
Dallarına ve köklerine
Bir öz su damarı gibi bağlanarak
Onlar ve ağaçlar
Toprak ve kalbinden doyurduğu hayvanlar
İşitmişler bakın onlarla
Onlar ve yapraklar
geniş bir ağızla üfürülüyormuş gibi kımıldamaya başladılar
Onlar ve tüfeğimi doğrulttuğum kuşlar
Şimdi öldürme vaktim değil
Baaşıma omuzlarıma konun
Dudaklarımdan ve kalbimden dinleyin
& İşte bakın ekmek böyle tutulur &
Öğleye durarak bağlıyorum bu tepeleri
O tepelere
Eğlenme doğada - kentte bu gece ışıklar yanmadı
Damlardan
Çorba dumanı yükselmemekte
Yufka ekmeği
Toprak ve ağaç kokulu ellerimle
& İşte bakın ekmek böyle tutulur &
Şu en artist
Ve lokmayı taşıyan parmakların ucunda
Pıt pıt bir damar gibi atan
Yemin ve billah
Sıcak bulgur aşının kalbidir
Dedim çünkü kalk
Yoksa sütüm helal olamaz
Düşündüm sol kolları kesik insanların
Ne denli mahir olduklarını sağ kollarında
Beyaz haberlerim için toplanın kardeşlerim
- Adım Mustafa ve Niyazi ve Abdurrahman
Kafkas yaylalarında çadırlarımın
Sürülerimin ocak taşlarımın
İzleri vardır & doğup yürümeye başlayınca
Çıplak basmıştım toprağa &
Yine de ana'vazım duymasam hiç uyanmam
Bedenim öylesine yorgun babam öylesine ölü
Ölü gibi kımıldamıyor dedem
Sini belli kendi belli değil
Ne bir hak torunlarında ne yaşayan bir arzusu
Ellerim yumruk dizlerimin arasında(tam üç yüz yıl)
Etim etimin sızısını alsın diye
Kalk çünkü sabah yıldızı
Bir mızrak boyu yükseldi
+ iri ve zeki
uçları nemli bir göz gibi +
IV
Yedi adam biri bir gün
bir bela gördü
gereğini belledi
Yalvarsa evleri harap kadınlar
ve ağlayan bir kaç çocuk
Kamalar salınsa karnına
ayrılmaz belalı yanından
Haberime kulak asmayıp - Duymadık
Demeyesiniz kardeşlerim
Ülkem bugün
Yariyle buluşmuş gizlilerde
Tepeden tırnağa yeni yıkanmış
Ve örtüler içinde
Göz kapakları kale kapıları
Gibi örtülü
Yassı gözlü kabarık alınlı
Kalbine ve beline zengin
Düzgün bedenli bol saçlı erkekler gibi
Ülkem
Tepeden eteğe yıkanmak için
Aşıdan sonra paklanan
Ovalara yayılmış kadınlar
Evi uçsuz bir yol gibi bekleyen
Yavruya verilecek süt gibi
En sıcak yerinde bekleten
O kadınlar gibi ülkem
- Yürürüm bayırlarda
Gücüm ne merkezde tartmak için
Kulak verir
Dinlerim ağacı
Geçerken beton döşeli apartman kaykılı toprakta
Sesim nasıl etkili yoklamak için
Durdurur sorarım kentliyi
Ne haber böyle :
Nereye :
Bela üreten elim
Nasıl davranır belalar içinde
S��namak için
Uzanır okşarım saçlarını ey yarim
Bakarım aşık ve hoyrat ellerime
Bir gün sapsarı kesildim
Öyle bir tabiat vardı ki gövdemde
İnsanları görmezdim bile yanımdan
Bir hava bulutu gibi geçerlerdi
İçimden
Gidip dağlara
Kafa tutmak gelirdi
Bir gün ben
İri ve kaslı gövdem
Sapsarı kesildim
Hali harap bir dev çıktı önüme
Gözlerini öyle açtı ki yüzüme ve ağlamış
Sonra söyleştik
Bu bir nöbet devriydi kardeşlerim
Bizimle aşkta olanların
Eline su döksünler
Çadırlarının önüne o küçücük
kilimleri sersinler
V
Yedi güzel adam
Biri bir gün bir dağ gördü
Gereğini belledi.
Ki o dağ
Ağaçsız ve yalnız
Gökle alıp veriyordu.
Rüzgarla ürperir gibi olurdu
Beygirin derisi nasıl ürperirse boydan boya
Dokununca.
Yılanla akreple kertenkele
Tavşan keklik kurtla
Onlarla
Hayvanlarla kımıldanırdıı
Dağ bu
Serpilmiş atılmış yer kapmış
başa kuruluş.Böbürlenmeden iri kendiliğinden koca
Dağ bu
Devir. söz gelsin. kervan devri
Eteğinde ipek yolu zencefil yolu
Kara ve beyaz yolu zenci. Develer
İçerek karınlarından tüylerinden geçirerek
Dağı yiyerek. söz gelsin. beslenirlerdi
Dağ bu
Devir kuş devri
Geçerdi kartal
İşte o kartal
Renksiz ısıvermeden
Ürkmeden ürkütmeden
Kendinden geçerek süzülür
Dikine batar dikine çıkar
Coştumu
Vurur kendini dağa - ölürdü parçalanarak
Dağ bu
Devir aslan devri
Yer yer toplaşarak
erkekli dişili
Sık sık oynaşarak
Devir insan devri
Geçti geçti
İnsan geçti
Et geçti kan geçti
Göz geçti
Gelenler
Yeni gelen yeniden sonradan gelen
Geçti geçti
Dağ bu
Yılanla kımıldanırdı
Yılanla kımıldanırdı
Yedi güzel adamdan biri
Bir gün bir dağ göreni
Durdu sevmeden bilmeden devinirken
Durdu durdu seyreyledi
Sordu :
dağ nicesin
günde mi gecede misin
geçmişte şimdide
yoksa gelecek bir düşte misiin
Dağ serpildi
Atıldı yeniden yer tuttu
İlk kez yılanla kıpırdanmadı
Gözü görür görmez
Dağa göçtü güzel adam
Eteğinden yukarıya üç gün
Yürüdü.Bir yılda dolandı
Çevresini.Eğlenerek kayalarda geceleri
Yürüdü günde ve bir kuş gibi
Görerek de
Durmadan dolandı dağın çevresini
Artık dağ yılanla kımmıldamadı
Kımıldardı onunla
Hırçındı adam hep hırsla
Yaralıymışca inlerdi
Yüzü durgun gözler duru berrak
Hırslanırdı ayağıyla - avuçlarından ter akar
Omuzlarını burardı
Ola ki anlatsa dağ
Der hırçındı adam ince bilekli
Azgıın topuklu
İnce uzun parmaklı karınsız
Karşı koyan omuzlu
Yerken güzel yer doymadan kalkar
Oturarak ve hayvanlardan bile
Gizlenerek işerdi
Adam hırçındı - saçları uysal akardı
Rüzgarla kardı
Esinti olmadan zaten akmaktaydı
Uzun boylu değildi
Ama kendinden uzunu yoktu - yalnızdı
Geçince önünden
mağaralardan kuş tavşan kurt yavrusu
Dağa vururlardı
Serçe tohum düşürürdü ağzından
Tavşan yeşerince onu
Yerdi kökünden
Ot üremedi
Ağaç üremedi
Dağ ağaçsız ve yalnızca
Gökle alıp veriyorrdu
Adam küçük bir kaya düzlüğünde
Toprakta mağra içinde mağara kapısında
Kaynak başında kuru yamaçta
Dururdu
Eğilip alnını
Yaydıkça yere iki elinin arasına
Göğsü çatırdayarak eğilir
Parçalanarak doğruldukça
Dağ cezbelenir
En yüksek zirvesini kayalı alnını
Yamaçlar yamaçlara yayılan yüzünü
Adam eğilip koydukça yüzünü toprağa
Eğilip koyacak yer arardı
Dağ cezbelenince
Doğrulup eğildikce
Ovaya bir anda
Kentler serilir
Yollar fabrika çevrekleri bentler
Yedi adamdan biri
Bir gün bir dağ göreni
Yeni bir soluk çekti içine
Deeğişti aynı kalarak
İndi kente
Dağıyla
Esen başı
Serin başı geniş kollarıyla
Gözleri yüzünü kaplıyacak gibi büyüyerek
Ve şakaklarında
Avuçlarının arasında güçlükle tuttuğu
Bir şey duruyordu
Yedi adamdan bir dağ göreni
Buyruğu dağa diyeni
Dağdann buyrukla kente ineni
Suları yürüyerek geçeni
Çekip mavzerini çıkardı oyluk etinden
Durdu yarin kapısında
VI
Yedi güzel adam
biri bir gün
bir sofra gördü
gereğini belledi
Sağdan soldan
hoşça davetler gül kuyusu etler
mevkiler
sözümona kadın
entrika
tehdit
teklif pof pof
kazanç
savaş
tümü ölüm işaretleri
O ayrılmaz sofrasından.
Yedi güzel adamdan biri
Bir gün bir sofra göreni
Diğer kardeşleri gibi
tanrı adıyla başlansın cömertliğe
misillu
bir sözle
nalbantyani bıyıklarını çekerek
çöker
Mavi bir yemekle başlardı
bir kaçış
belleğime vur benim
az'ı vur debelensin
bir at ansanblesini
şaha kalkmışlığın psikodinamiğinden vurarak
çocuk avuçlarında tablolar
yalın kılıç ve ünleme isteği
ile
soy bir yanımı
uzat mahzenlerdeki ses bloklarının içine
hoyratken
ellerim birer oymak bir göçebelik
kız kazımağı
daha bayıltıcısı olmadı iliklerimde
Ha ben ha varlık göçmeni kalbimin şuuru
ağaçları dereye fırlatıtırır yamaca
bilinçle ürküp
evciliklerden
Gün - gün Gün - gün
Yar bu obada
evinde
bir laleler içinde
döşeğine ve uşkusuna
binilişine ve ekmeğine rahat
ulu önder mübareki
tasasız ve yavrusundan emin
iken
Yedi adam her biri
obalarda
bal kutusu kayalarağzında
toprağın
al suyu al tohumu
ya hak
insana doğru
kıvrımları kokuları
yükselir uçuşurken
herbiri bir bezirgan oku
bir kervan koruyanı
Her biri
bir yedi güzel adam bahadırı
beyi ya kılıççısı
olarak dolanırlar iken
obalarda
kentlerde
bahçelerde
evağızlarında
Bir gün bir sofra gören yiğit
bir kadın dövdü
elini bin tövbeyle yıkadı
Senin adınla başlarım ekmeğe
Senin izninle varsak yarenliğe
Dostluk olup yardan dostluk görerek
Göçer sözümüz dörtbaşlı ejdere
Bir gün bir sofra gören yiğit
Bir günah sevdi
Belini bin tövbeyle yıkadı
Senin adınla...
Senin izinle...
Dostluk olup...
Geçer sözümüz...
Gün - gün Gün - gün
Onlar o oada bu obada
Kan dolaşımı soluk hızlanışı safalarında
yavaşlayıp duran tunç kaplar
parmak uçlarında bakır oyukları
aşk var
ak bir mermer damarı yarıldı
toprağın derininde
üstünde
kızını ve oğlunu avutuyordu
Tayları deli dolu genç yalaz
Engin otluklarda
Bir milyar koyun keçi manda mecik
Uzaklaşıp sırlı başlardan
başıboş ve görevsiz
Çepeçevre sohbete oturmuş gibi
Dana irisi köpeklere
doğru
kuşku duymadan yaklaşarak
azgın dişleyicilerin önünden
bilmecesiz
bir köylü kalabalığı tavrıyla
geçerek
Sevgili anneciğim
Kemiğim
Uyanınca dağın bayrağını açarlar: ova
Güneş yine aynı eğriden görünür
ve sofralar binlerce
esenlik dolu kızlarla serilir
- ne de kuşlar sabırsızlanır -
Çocuklar
Anne
Ve peşlerinde
Uykunun ve yatağın çiçekleriyle
Süzülüp gelen yaşlılar
Sofranın eteklerinde
Çok oldu renk yollarını
Çatı kirişlerini
Değirmenin taşlarını
Onaran kişiler
Bileklerinde beylikleri
Sular geçirip ağızlarından
Seyirttiler
Onun sabah sofrasına
Sevgili dostum
etim
Cahit Zarifoglu
13 notes
·
View notes
Text
Mona roza
Mona roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla mona roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları
Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarından
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme roza
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten
Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
SEZAİ KARAKOÇ
2 notes
·
View notes
Text
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Rosa bugün bende bir hal var.
Yağmur iri iri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
Açma pencereni perdeleri çek,
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
Açma pencereni perdeleri çek.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
Bende çıkar güneş aydınlığına.
Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
Seni hatırlatır her zaman bana.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur bir kadın,
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı.
Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni.
O masum bakışların su kenarında.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza.
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı
Alev alev sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak.
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kuş tüyüne.
Bir tüy ki can verir gülümsesen,
Bir tüy ki kapalı geceye güne.
Altın bilezikler o kokulu ten.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister,
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
2 notes
·
View notes