Tumgik
#böcek filmi
layezalll · 2 months
Text
07 Ekim 03.44
Yalnızlığı daha çok hissettiğim ve bir böcek gibi kendi kabuğuna çekildiğim o kuytu geceler.
Neden hep gecelerdir insanı düşünceler denizinde yüzdüren.
Neden hep gecelerdir unuttum dediklerimi denizin dibinden çıkarıp bana geri getiren.
Neden hep geceler hatırlatır yaşadığım ama izi kalmış acılarımı…
Sevinçlerimi…
Mutluluklarımı…
Hepsi birer inci gibi çıkar kumsallara.
Ben istemesen de vurur gecenin dalgaları bir bir yüzüme
Senin yalnızlık adını verdiğin kıyılarına…
Sabaha gene unutursun.
Bir koşuşturmaca.
Hayatın kargaşası derken gelmez aklına…
Ya yeni gelen gece?
Geceler niye böyledir bilir misin?
Çünkü insan başını yastığa koyduğunda…
O sessizlikte Tüm kentin uyuduğu o vakitte hisseder insan yalnızlığını.
En çok o zaman hisseder.
İşte bu yüzden geceler seni bana hatırlatır.
Sadece seni de değil.
Yaşanmış ya da yaşanmamış tüm aşkları…
Mutlu olduğum anları, kızgınlıklarımı, bir çiçek gibi solduğum zamanları…
Kimi zamanda ilkbaharın yağmurlarıyla açıp pembelikleriyle kendisini hayran bırakan o güller gibi güldüğüm mutlu olduğum zamanları.
Çocukluk anılarımı bunları çoğaltmak mümkün…
Yorganı üzerime çekip başımı yastığa koyduğum o vakitlerde…
Hele bide uykumda kaçmışsa, işte o zaman rüyalara dalana kadar bir düş filmi oynar odamda.
Görüntüler canlanır aklımda bir bir geçer yaşadıklarım gözümün önünden.
Tek kişilik nostaljik bir sinema. Konusu benim dünyam ve dünyamın unutulmazları..
Kendimce kararlar alırım bazen bu düşünceler denizinde yüzerken.
bundan sonra şöyle, bundan sonra böyle olacağım"gibisinden cümleler kurarım.
Kimi zaman pişmanlıklarım bir kaç damla gözyaşı olur akar kalbime…
O derin sessizlikte, kimi zamansa yaşadığım mutlu anlar birer tebessüm olur yüzümde…
İşte kimi geceler acı tatlı karışık bir film oynar odamda, duvarlarımla…
Eşyalarımla kısacası en sırdaş arkadaşlarımla izlediğimiz.
Sonra ben yorumlar yaparım onlar da güzel güzel dinler beni.
Biliyorum herkes böyle.
Herkesi götürür geceler derin düşüncelere, hayallere…
Hayaller büyüdükçe azalır mı peki?
Evet azalır.
Çünkü sen büyüdükçe içinde çocuk yavaş yavaş ölmeye başlar.
Hayallerinde seni çocuksu bir dünyaya götüren en güzel oyuncakların değil miydi onlarla mutlu olup.
Onlarla gülümsediğin ama hiç bir zamanda hayallerin tam anlamıyla bitmez.
Sen nefes aldıkça mutlaka ceplerinde bir umudun ve hayalin yer alır.
Sana anlam katar..
hiçbir zaman hayallerinizden vazgeçmeyin .
Hayat önüne duvarlar örmeye çalışsa da Siz de kendi merdiveninizi kurun ve çıkın basamaklarından…
Hemen olmasa da çok geçte olsa mutlaka o duvarın arkasındaki güneşe ulaşıp.
Güneşe gülümseyin
bu güne kadar bir çok hata yapmış olabilirsiniz
Ama hiçbir zaman geç diye sözcük yer almamalı hayat sözlüğünüzde
Umut,sevgi hep bu sözlükte yer almalı
Bundan sonra üzüldüğünüzde kalbinizden hem beyaz mendilini çıkartıp gözyaşlarınızı elleriyle silecek insanları dünyanıza  yerleştirin
ve değerini her zaman bilin
Size yakın olan cana siz de yakın olun
Sarın kalbini incelikle
Tutun ellerini sımsıkı bu uzun gibi görünen ama 40 yılını şu kısacık hayat yolunda
İşte bunlarda bu gecenin bir yorumudur bu gecenin hisleriydi hayalhanemde
Bu geceden hayat defterime düşen notlardı.
131 notes · View notes
filmboxvia · 4 months
Text
"Beter Böcek" Geri Dönüyor: "Beetlejuice 2" Sinemalarda!
Tumblr media
Tim Burton'ın klasikleşmiş filmi "Beetlejuice", 36 yıl aradan sonra devam filmiyle beyazperdeye geri dönüyor. "Beetlejuice 2" için çekimlerin tamamlandığı ve filmin 6 Eylül 2024'te vizyona gireceği açıklandı​.
Bu yeni macerada, Michael Keaton ve Winona Ryder orijinal rollerine geri dönerken, "Wednesday" dizisiyle popülerleşen Jenna Ortega da kadroya dahil oldu. Ortega, Lydia Deetz'in kızı rolünde izleyici karşısına çıkacak. Ayrıca, Monica Bellucci de Beetlejuice'un eşini canlandıracak​.
Tim Burton, devam filminde de ilk filmdeki pratik efektlere sadık kalacaklarını ve minimum dijital efekt kullanacaklarını belirtti. Burton, filmin tıpkı ilk filmde olduğu gibi eğlenceli ve tuhaf bir atmosfere sahip olacağını söyledi​.
Yeni filmde, Lydia ve Beetlejuice'un yaşamlarına 30 yıl sonrasından tanık olacağız. Lydia, yetişkin bir kadın ve anne olarak karşımıza çıkarken, Beetlejuice'un da yaşamında önemli değişiklikler meydana gelecek. Ayrıca, Willem Dafoe'nun canlandırdığı bir ölüm sonrası polis memuru gibi yeni karakterler de hikayeye dahil olacak​.
Merakla beklenen "Beetlejuice 2", sinemaseverleri yeniden Burton'ın benzersiz gotik dünyasına davet ediyor. İlk filmden hatırladığımız mizahi ve karanlık öğelerle dolu bu yeni macerayı kaçırmamak için şimdiden takviminize not düşmeyi unutmayın!
3 notes · View notes
aykutiltertr · 24 days
Video
youtube
Nilüfer (Aşk Tesadüfleri Sever) - Müslüm Gürses ✩ Ritim Karaoke (Nihaven...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ⭐ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/V1MrpRoXaIA ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Nilüfer (Aşk Tesadüfleri Sever) - Müslüm Gürses ✩ Ritim Karaoke (Nihavend Minör Balad Sunay Özgür) ❤ @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI              : NİLÜFER - ARTIK GERİ VER (FİLM MÜZİĞİ - AŞK TESADÜFLERİ SEVER) SÖZ GÜFTE          : MURATHAN MUNGAN BESTE - MÜZİK    : SUNAY ÖZGÜR USÜL                      : 4/4 BALAD SLOW MAKAM - DİZİ      : NİHAVEND MİNÖR ARANJÖR             : ? ENSTRÜMANLAR: ELEKTRO GİTAR - YAYLI GURUP KEMAN                             ŞARKI SÖZÜ ve AKORU Bm       A  G  F#          Bm Zamanın eli değdi bize Bm        A                 Em   F# Çoktan değişti her şey Bm    A        G             Aynı değiliz ikimiz de Em                        F# Zaaflarına bir gece                               G Hatalarına bir nilüfer                                A Sevgisizliğine bir kalp verdim                  Bm Artık geri ver         A                       G Geri veremezsin aldıklarını     F#       Bm Artık geri ver         A                   Em Geri verilmez hiçbir yanılgı F#                 Bm Yokluğuma emanet et A                             G Sende benden kalanları F#           Bm Her şeyi al Bm     F#m Bana beni geri ver G                         F# Bir şansım olsun Bm             A           Bm Başka yer başka zaman Em                         F# Sensiz ömrüm olsun Bm       A          Em                G F# Her şeyi al bir şansım olsun Bm             F#m   Em Başka yer başka zaman                               A Sensiz ömrüm olsun Aşk Tesadüfleri Sever Yönetmen Ömer Faruk Sorak Yapımcı Oğuz Peri Senarist Nuran Evren Şit Hikâye (eser) İpek Sorak Oyuncular Mehmet Günsür Belçim Bilgin Altan Erkekli Ayda Aksel Şebnem Sönmez Hüseyin Avni Danyal Berna Konur Ümit Bülent Dinçer Zafer Demircan Hakan Çimenser Batuhan Karacakaya Pınar Çağlayan Müzik Ozan Çolakoğlu Görüntü yönetmeni Veli Kuzlu Sanat yönetmeni Hakan Yarkın Stüdyo Böcek Yapım Türü Dram, Aşk Renk Renkli Yapım yılı 2011 Çıkış tarih(ler)i 4 Şubat 2011 Süre 114 dakika Ülke Türkiye Dil Türkçe Hasılat 2.418.090 seyirci, 21.910.790,00 TL tahminî hasılat[1] Devam filmi Aşk Tesadüfleri Sever 2 Resmî sitesi Aşk Tesadüfleri Sever, yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak'ın yaptığı 2010 yapımı Türk aşk filmidir. Film 4 Şubat 2011 tarihinde gösterime girmiştir. Filmin soundtrack albümü de filmin yayımlandığı tarihte yayımlanmıştır. Çocukluk ve ilk gençlik yılları boyunca yolları Ankara’da kesişen ve 2010 yılında İstanbul’da tanışan Özgür (Mehmet Günsür) ve Deniz (Belçim Bilgin), kendilerini engellerle dolu aşk macerasının içinde bulurlar. Bir yandan da geri dönüşlerle onların geçmişlerini izlerken, diğer yandan da Türkiye’nin 70'li, 80'li, 90'lı ve 2000'li yıllarında gezerek, dönemin unutulmaya yüz tutmuş popüler kültür ögeleri, müzikleri, yaşam biçimleri Aşk Tesadüfleri Sever’in nostaljik yönünü tamamlıyor. 2014'te Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen halk oylamasında En İyi 100 Türk Filmi arasında 41. seçildi. Aşk Tesadüfleri Sever (film) Aşk Tesadüfleri Sever Yönetmen Ömer Faruk Sorak Yapımcı Oğuz Peri Senarist Nuran Evren Şit Hikâye (eser) İpek Sorak Oyuncular Mehmet Günsür Belçim Bilgin Altan Erkekli Ayda Aksel Şebnem Sönmez Hüseyin Avni Danyal Berna Konur Ümit Bülent Dinçer Zafer Demircan Hakan Çimenser Batuhan Karacakaya Pınar Çağlayan Müzik Ozan Çolakoğlu Görüntü yönetmeni Veli Kuzlu Sanat yönetmeni Hakan Yarkın Stüdyo Böcek Yapım Türü Dram, Aşk Renk Renkli Yapım yılı 2011 Çıkış tarih(ler)i 4 Şubat 2011 Süre 114 dakika Ülke Türkiye Dil Türkçe Hasılat 2.418.090 seyirci, 21.910.790,00 TL tahminî hasılat Post-prodüksiyon sürecinin bitmesinin ardından film 4 Şubat 2011 tarihinde vizyona girmiş ve 35 hafta boyunca vizyonda kalmıştır.[4] Oyuncular Mehmet Günsür - Özgür Belçim Bilgin - Deniz Altan Erkekli - Yılmaz Şebnem Sönmez - Neriman Hüseyin Avni Danyal - Ömer Ayda Aksel - İnci Berna Konur - Zeynep Ümit Bülent Dinçer Zafer Demircan - Deniz'in Yengesi Hakan Çimenser - Deniz'in Dayısı Batuhan Karacakaya - Özgür'ün çocukluğu rolünde Pınar Çağlayan - Deniz'in çocukluğu rolünde Reyhan Asena Keskinci - Deniz'in sekiz yaşındaki hâli Berkant Keskin - Özgür'ün sekiz yaşındaki hâli Yiğit Özşener - Burak Cem Uslu Simel Aksünger Altan Sinan Cebecigil
0 notes
dakikamagazin · 3 months
Link
Gençlik dizisi Duy Beni, sinema filmi oluyor
0 notes
gerilimfilmzle · 3 months
Video
youtube
Beetle Juice - Beter Böcek Filmi Konusu #tavsiyeler #film #shorts
0 notes
filmizle48 · 3 months
Video
youtube
Beetle Juice - Beter Böcek Filmi Konusu #tavsiyeler #film #shorts
0 notes
futbolpenceresi · 7 months
Text
FUTBOL DA KITLELERIN AFYONUDUR
ENGEREKLER ve ÇIYANLAR
AKP düzeni BURJUVA KANALI, istanbul çok güzeldi, sonra hava karardı diyerek işçilerin grevini, protestosunu ve yürüyüşünü gösteriyor, AÇIK AÇIK İŞÇİ ve HALK DÜŞMANLIĞI yapıyor.
Neoliberal düzenle birlikte palazlanan ve AKP döneminde şaha kalkan kapitalistin sahibi olduğu kanal artık reytinge ihtiyaç duymuyor ki, orta sınıfa değil, sayısı devede kulak olan burjuva sınıfına yönelik programlar yapıyor.
Evrim Akın, ev gezmesi adında bir programla ünlülerin malikanelerine, saraylarına ziyaretler yapıyor ve hep birlikte burjuvazinin kanlı iktidarından iri paylar alanların saltanatlarını biz zavallı züğürt böcek halk yığınlarına teşhir ediyor.
Patronuma laf ettirmem diye övünen NAMUS ABİDESİ sempatik hanım da İŞÇİ ve HALKIN kanı üstünden milyonlar kazanırken diğer reaya kanal çalışanları işlerini yaparken kendi kuyusunu kazıp kendine ve çıkar birliği içinde olduğu züğürt halka ihanet ediyor.
FUTBOL KİTLELERİN AFYONUDUR (İki anlamda da, uyutur ve teselli eder, oyalar, keyif verir)
NEOLİBERALİZM, AKP iktidarı, yönetici elitlerinin tepede olduğu devasa çıkar hiyerarşisinin, REJİM BASINI ve KAPİTALİSTİ YARATMA, EMPERYALİST SÖMÜRÜ APARATLIĞIYLA ÜLKEYİ TALAN, YAĞMA ederken ceplerini doldurmaları ve yukardan aşağıya işbirliği yapan destekçi kitlelerine paylar dağıtması ve ülkedeki iktidara hizmet edecek ve halkı uyutarak oy kazandıracak, kazandırmaya yardım edecek her şeyi kontrolü altına aldığı gibi fethettiği FUTBOL ve her biri işlerini yapan aktörleri ve kurumlarıyla halkı afyonlayarak uyutması ve kurbağalar gibi yavaş yavaş kızartması. TÜRK JONES'LAR, FETİH, YAĞMA, TALAN
“1993-2003 arası Rusya’da çok güzel bir filmi baştan sona görmüştüm: Oligarkların doğuşu. Birçoğu metal madencilik, doğal kaynaklar gibi alanlarda idi. Türkiye’nin kısıtlı imkanlarında ben de gözüme Eti Krom’u kestirdim.”
Kim bu açık sözlü sermayedar?
Çoğu kimse Samsunspor Kulübü’nün hayırsever başkanı diye de tanır Şirketinin değeri üç kattan fazla artmış,serveti birkaç kez katlanmıştı.
Aynı dönemde ülke boğazına kadar borca batıp, taşını toprağını satacak hale gelirken, böylesine küresel servetin temeli neye dayanıyordu? “Makine mühendisiydim. 1993’te ABD’den döndüğümde ne yapacağımı bilmiyordum ancak ne yapmayacağımı biliyordum. Makine mühendisliği yapmayacaktım. Onun için Rusya ile kömür ticaretine başladım.”
Bloomberg’in haberindeki yanıt şuydu: “Her şey iflas etmiş bir krom ve gübre fabrikasını almasıyla başladı…” Aslında kastedilen, en değerli kamusal cevherlerden kromun özelleştirilmesiydi. Lakin iflas filan yoktu, düpedüz haraç mezat satış vardı.
“Bankalardan birer milyon dolarlık kredi aldım. Sonra kömür taşımacılığı için gemi kiralama derken işler büyüdü. Gemi aldım. Biraz para kazanmıştım. Türkiye yeni krizden çıkıyordu.”
Finansal serbestleşmenin külfeti halka yıkılıyordu. Bakkal dükkânı gibi açılan bankaların içi boşaltılmış, kamu bankası kredileri buhar olmuş, yüksek faiz ve enflasyonun coşturduğu iç borçlanma rantiye sınıfını güçlendirmişti. 10 yıl süren ‘devlet bütçesini talan etme şenlikleri’nden pay koparan herkesin elinde ciddi servetler birikmişti. TOBB’un bir yöneticisi “Bu kadar para kazandığımız bir dönem bir daha gelmez” demişti. AKP’yi tahmin edememişti anlaşılan.
Halkın payına düşen ise kışın ısınmak için çalışmak ve türlü ciğer hastalıklarını patlatan petro kokun zehrini solumaktı. (İş cinayetlerini de unutmayalım)
Esas mesele yeni başlıyordu. Sermayenin yarım asırlık hayalinin gerçekleşmesi için şafak söküyordu. Cumhuriyet mülkünü paylaşma zamanıydı. 70 milyar dolardan fazla özelleştirme memleketin altını oydu. Kelimenin hem mecazi, hem gerçek anlamıyla… Petrokimya, telekomünikasyon, enerji ve maden cevherleri gibi doğal kamu tekelleri ilk satışa çıkarılanlardı. İşte bugünkü rejimin karakterini anlamak isteyenler, 2004-2006 arası acele satılan üç doğal varlığa dikkat etmeli: Eti Bakır, Eti Alüminyum, Eti Krom. Türkiye’nin oligarklarının temeli böyle atıldı. Eti Alüminyum ve bakır Cengiz Holding’in, krom Yıldırım’ın oldu. 2008 mortgage krizi Batı’da finans piyasasını çökertirken, AKP’ye de aradığı imkanı sunuyordu. Krizi aşmak için finans kurumlarına enjekte edilen milyarlarca doların yarattığı devasa ucuz kredi havuzu içeride, AKP’nin rejim inşasının temellerini attı. Dış borcun patlamasını, ucuz kredi mekanizmasını, mega projeler adı altında özel sermaye gruplarına kaynak transferini, yandaş sermayedar ve yandaş medya yaratmayı vs. biliyoruz artık.
“1993-2003 arası Rusya’da çok güzel bir filmi baştan sona görmüştüm. Oligarkların doğuşunu. Ve birçoğu da metal madencilik, doğal kaynaklar gibi alanlarda idi. Türkiye’nin kısıtlı imkanlarında ben de gözüme Eti Krom’u kestirdim. Gemlik Gübreyi aldım.”
Eti Krom ne kadara satılmıştı biliyor musunuz? Bir yıllık ihracatının bile altında bir rakama, sadece 58 milyon dolara!
“Bu senenin başında Hollanda ve Belçika’da 1 milyon ton gübre üreten bir firmayı satın aldık. Nisan ayında Hırvatistan’da 1.3 milyon ton gübre üreten petro kimya firmasını aldık. Avrupa’da 1.5 milyon ton gübre üreten bir firmayla ilgileniyoruz. Madencilikte yeni yatırımlar yaptım. Rusya ve Kazakistan’daki krom madenini aldım. Kromda iflas etmiş firmadan başlayıp dünya üçüncülüğüne geldim. Bunları kimse getirip size vermiyor. Çalışıyorsunuz.” HALKIN AFYONU Spor kanalları, Erman, Rıdvan, Evrim, vs işlerini, ZÜĞÜRT TARAFTAR fanatikliğini yaparken her birine irili ufaklı paylar düşüyor. Züğürt halkın payına ise nesiller boyu, çocuklarının, torunlarının kullanacağı, yararlanacağı ülkenin değerli kaynaklarının modern emperalist ve sömürü düzeninde yok pahasına peşkeş çekilmesi oluyor.
AKP İKTİDARI, yönetici elitleri, besleme basını, yandaş sermayesi, orta sınıflarıyla Fado, Fiesta, FUTBOL ile züğürt halkı afyonlarken ÜLKEYİ ve HALKI YİYORLAR, kendileri zenginleşirken ülke bugünü ve geleceğiyle fakirleşiyor, kuru bakıra dönüyor. Halkın payına düşen ise kışın ısınmak için çalışmak ve türlü ciğer hastalıklarını patlatan petro kokun zehrini solumaktı.
İş cinayetlerini, Soma'yı, Karaman'ı, Bartın'ı, intihar eden yoksulları, akademisyenleri, yurt dışına kaçan değerli insan kaynağımızı, yok pahasına uzun saatler ve güvencesiz çalıştırılan işçileri, emek sömürüsünü, et ve süt fiyatlarının arşa ulaşmasını, tarımın ve çiftçinin çökertilmesini, eğitimin yerlerde sürünmesini, tarikatların egemenliğini, bürokrasiyi fethetmesini, doğal kaynaklarımızın kapitalist dünyaya peşkeş çekilmesini, ormanların, zeytinliklerin, sulak alanların maden ve diğer rantlar uğruna yok edilmesini ve hepsini sayamadığımız, bilmediğimiz envai çeşit kötülüğü futbol afyonunun keyfine kapılarak seyrettik sadece. Yani yavaş yavaş kızartılan kurbağalar gibi hiç tepki vermedik. Tepki vermeyi bırakın fark etmedik bile.
0 notes
gamerbulten · 10 months
Link
Hollow Knight, piyasaya sürülmesinden üç yıl sonra Steam'de kendi eşzamanlı kullanıcı rekorunu kırdı İyi şövalye Eleştirmenlerce beğenilen...
0 notes
kurtlukiraz · 11 months
Link
7-14 Ekim tarihleri ​​arasında 60'ıncı yılında düzenlenmesi planlanan Antalya Altın Portakal Film Festivali iptal edildi. Karar, Ulusal Biyografi Yarışması'nın filmlerinden olan ve Nejla Demirci'nin yönetmenliğini üstlendiği 'Yasa Hükmü' adlı eserin biyografisi yaşanmış olan krizler sırasında geldi. 'Yasa Hükmü' adlı biyografi filmi, festival komitesi tarafıca yarışmadan çıkarılmasıyla başlayan beraberlik olan krizde, jüri üyelerinden sonrasında yönetmenler de festivalden izlendi. nihayet festivalin jüri başkanı Demet Akbağ'ın çekilmesi, Kültür ve Gezim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın festivale olan desteklerini çekmesi, olayın daha da büyümesine yol açtı. gün sonunda ise Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, festivalin iptal edildiğinin duyurusunu gerçekleştirdi. 'Yasa Hükmü' filmiyle ilgili kaosa kronolojik olarak görelim… Aslen her şey Nejla Demirci'nin 'Yasa Hükmü' adlı biyografi filminin festival komitesi komitesi yarışmasından çıkarılmasıyla başladı. Filmin, yarışmadan çıkarılmasının sonuçlarının jüri üyeleri, bu tavır “sıkıdüzen” olarak nitelendirildi ve 'Yasa Hükmü'nün yarışmasına yinelenip talepleriyle görevlerine dönmelerini açık dinlenmeye çektiler. Demet Akbağ, Ayşegül Aldinç, Şeref Saylak, Özcan Alper, Mehmet Günsür, Ali Ağa, Gökyüzü Kaygusuz, Behiç Ak, Zeynep Dadak, Deniz Tortum, Elif Refiğ, Hazar Ergüçlü, Paolo Bertolin, Ali Ercivan, Hakan Bıçakçı, Anna Maria Aslanoğlu, Ezel Akay, Engin Palabıyık, Senem Erdine ve Ahmet Gürata, ortak bir açıklama yapmış oldu: “Ülkemizin en köklü film festivalinde Nejla Demirci'nin 'Yasa Hükmü' belgeselinin ani bir kararla yarışma programının çıkarılmasını hayallerini ve üzüntülerini sürdürmek. Filmlerde kabahat unsuru arayan bu bakışı ve sıkıdüzen yaptırımlarının normalleşmesini kabul etmiyoruz. Senelerdir devam eden Antalya Altın Portakal Film Festivali geniş bir mutabakatla topluma aittir. Demokratik ilkelerden, ifade özgürlüğünden taviz veremez. Bu bağlamda üreticiler için güvenli bir alanyada devam etmesi yaşamsaldır. Seçilmiş kurul Üyeleri olarak biz de meslektaşlarımızla taraf yana durmayı görevi bilmekteyiz. Aşağıda imzası var olan jüri Üyeleri olarak, 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali'ndeki görevimizi, 'Yasa Hükmü' filminin Biyografi Yarışması seçkisine sanatın hazırlanmasıyla yerine getireceğimizi kamuoyuna duyururuz.” Peki, 'Yasa Hükmü' talihsizlikleri olmuş muydu? İlk önce buna bir kez getirelim. İddialara göre, 'Yasa Hükmü'nde mağduriyet algısı üstünden FETÖ terörünün propagandası yapılıyordu. 15 Temmuz'un itibarsızlaştırılması ve sanatının bir provokasyonun unsuru olarak kullanılması iddiaları da 'Yasa Hükmü' belgeselinin başarısız olmasının sebeplerindendi. Şimdi kaosa kaldığımız yerden devam edebiliriz… Festivalin jüri üyelerinin çekmiş olduğu dinlenme sonrasında filmler yarışacak yönetmenler de festivalden çekildi. Filmleri yarışmalara tercih edilen yirmi sekiz yönetmenden yirmi yedisi ortak bir açıklama yaparken Direktör Akıllı Demirkubuz ise bağımsız bir açıklama yapmış oldu ve “Bir tek canım bildiriye imza atmak istemedi, mevzu bu.” dedi. Bu gelişmelerin akıllarda yer alan akıllarda “Antalya Altın Portakal Film Festivali mi yapılacak?” sorusu varken Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Festivali gerçekleştireceklerini dile getiren bir açıklama yapmış oldu. “Nihayet 4 senedir benzer biçimde olup, Antalya Büyükşehir Belediyesi filmlerinin ve belirlenmiş hayallerin süreçleri için festival süresi boyunca yalnız ve yalnız evlendirme süreci üstlenmektedir. Bu ev sahipliği yapan uluslararası bir festival olan Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin bağımsızlığı ve hür yapısı Eleştiri için bir kişi haizdir. Ulusal ve uluslararası faaliyetlerimizle; Antalya'mıza veseverlere sözü tutarak, sinemamızın her alanında olduğu gibi benzer biçimde beyaz perde emekçilerinin çabalarına daima destek olacağız. Cumhuriyetimizin 100'üncü senesinde festivalimizin 60'ıncı yılını kutlarken Antalya Altın Portakal Film Festivali'ni daha da sürdürmek için benzer azim ve kararlılıkla çalışmaya devam ediyor.” Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu da bir açıklama yapmış oldu ve 'Yasa Hükmü'nün yarışmasına sanat alındığını dile getirdi. Ancaaak… Festivalin destekçilerinden olan Kültür ve Gezim Bakanlığı, filmin yeniden seçilmesine tepki gösterdi ve festivalden çekildi. Bakanlık şu şekilde bir açıklama yapmış oldu: “Böylesi mühim bir festivalde, sanatın gücüyle mağduriyet algısı üstünden FETÖ terör örgütü propagandası yapılmasının gerçekleşmesi oldukça üzücüdür. “Bakanlığımız, aziz milletimizin 15 Temmuz'da yaşanan destansı mücadelenin itibarsızlaştırılması, sanatın provokasyonunun unsuru olarak kullanılması çabasının bir parçası olmayacak. Bu nedenle Antalya Altın Portakal Film Festivali'nden izleniyoruz.” Kültür ve Gezim Bakanlığı'nın festivalden gelişmesinin Gençlik ve Spor Bakanlığı'nda Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde kayıtlı olduğu dikkat çekti. Bakanlık, “Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde, biyografi yarışması bölümünde 'Yasa Hükmü' adlı belgeselde mağduriyet algısı üstünden FETÖ terör örgütü propagandası yayınlanmasının nedeni Antalya Altın Portakal Film Festivali'nden desteğimizi çekmiş bulunmaktayız” ifade etti. Boyacıoğlu'nun 'Yasa Hükmü' belgeseli festivalden yine kaldırıldı. Demet Akbağ, bu duruma tepki göstererek Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması başkanlığı görevinden çekildi. Akbağ, sosyal medya hesabından yapılmış olduğu paylaşımda, “Yedi günleşebilmek için beyaz perdeyi kullanmaya çalışmak ve sinemayla dahil olmak için kabul edildikleri, Antalya Altın Portakal Film Festivali – Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması komisyon başkanlığı görevimden ayrılıyorum” açıklamasını yapmış oldu. 'Yasa Hükmü' belgeselinin yönetmeni Nejla Demirci de bakanlıkların yaptığı açıklamalara tepki gösterdi: Demirci, ilgili kurumlardan ve açıklamaları icra eden bakanlardan belgeseli izlemelerini rica etti… 60. Altın Portakal Film Festivali iptal edildi Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, X (Twitter) üstünden festivalin iptal edildiğinin duyurusunu gerçekleştirdi. Böcek, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Kıymetli sinemaseverler, değerli hemşehrilerim; Antalya Büyükşehir Belediyesi olarak özüne dönmemiz, senelere alan okumuş, Antalya'mızın ve kullandığımız en mühim markalarından kabul edilen ve 7-14 Ekim'de abone olunması içinde yapmayı planladığımız Antalya Altın Portakal Film Festivali'mizi bizim devre dışı kaldığımızda ortaya çıkan ve süreci boyunca iptal ettiğimizi bütün sinemaseverlere üzülerek bildiriyorum. Şahsıma ve belediyemize malum film üstünden isnat edilen suçlamaların bütününü da gerçek muhataplarına aynen iade ediyorum. Kamuoyuna saygılarımla.“ İptal edilen Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne damgasını vuran 'Yasa Hükmü' belgeseli nihayet bu şekilde ortaya çıktı. Görelim ilerleyen süreçte ya da aynı zamanda neler olacak?
0 notes
layezalll · 9 months
Text
07 Ekim pazar 03.44
Yalnızlığı daha çok hissettiğim ve bir böcek gibi kendi kabuğuna çekildiğim o kuytu geceler.
Neden hep gecelerdir insanı düşünceler denizinde yüzdüren.
Neden hep gecelerdir unuttum dediklerimi denizin dibinden çıkarıp bana geri getiren.
Neden hep geceler hatırlatır yaşadığım ama izi kalmış acılarımı…
Sevinçlerimi…
Mutluluklarımı…
Hepsi birer inci gibi çıkar kumsallara.
Ben istemesen de vurur gecenin dalgaları bir bir yüzüme
Senin yalnızlık adını verdiğin kıyılarına…
Sabaha gene unutursun.
Bir koşuşturmaca.
Hayatın kargaşası derken gelmez aklına…
Ya yeni gelen gece?
Geceler niye böyledir bilir misin?
Çünkü insan başını yastığa koyduğunda…
O sessizlikte Tüm kentin uyuduğu o vakitte hisseder insan yalnızlığını.
En çok o zaman hisseder.
İşte bu yüzden geceler seni bana hatırlatır.
Sadece seni de değil.
Yaşanmış ya da yaşanmamış tüm aşkları…
Mutlu olduğum anları, kızgınlıklarımı, bir çiçek gibi solduğum zamanları…
Kimi zamanda ilkbaharın yağmurlarıyla açıp pembelikleriyle kendisini hayran bırakan o güller gibi güldüğüm mutlu olduğum zamanları.
Çocukluk anılarımı bunları çoğaltmak mümkün…
Yorganı üzerime çekip başımı yastığa koyduğum o vakitlerde…
Hele bide uykumda kaçmışsa, işte o zaman rüyalara dalana kadar bir düş filmi oynar odamda.
Görüntüler canlanır aklımda bir bir geçer yaşadıklarım gözümün önünden.
Tek kişilik nostaljik bir sinema. Konusu benim dünyam ve dünyamın unutulmazları..
Kendimce kararlar alırım bazen bu düşünceler denizinde yüzerken.
bundan sonra şöyle, bundan sonra böyle olacağım"gibisinden cümleler kurarım.
Kimi zaman pişmanlıklarım bir kaç damla gözyaşı olur akar kalbime…
O derin sessizlikte, kimi zamansa yaşadığım mutlu anlar birer tebessüm olur yüzümde…
İşte kimi geceler acı tatlı karışık bir film oynar odamda, duvarlarımla…
Eşyalarımla kısacası en sırdaş arkadaşlarımla izlediğimiz.
Sonra ben yorumlar yaparım onlar da güzel güzel dinler beni.
Biliyorum herkes böyle.
Herkesi götürür geceler derin düşüncelere, hayallere…
Hayaller büyüdükçe azalır mı peki?
Evet azalır.
Çünkü sen büyüdükçe içinde çocuk yavaş yavaş ölmeye başlar.
Hayallerinde seni çocuksu bir dünyaya götüren en güzel oyuncakların değil miydi onlarla mutlu olup.
Onlarla gülümsediğin ama hiç bir zamanda hayallerin tam anlamıyla bitmez.
Sen nefes aldıkça mutlaka ceplerinde bir umudun ve hayalin yer alır.
Sana anlam katar..
hiçbir zaman hayallerinizden vazgeçmeyin .
Hayat önüne duvarlar örmeye çalışsa da Siz de kendi merdiveninizi kurun ve çıkın basamaklarından…
Hemen olmasa da çok geçte olsa mutlaka o duvarın arkasındaki güneşe ulaşıp.
Güneşe gülümseyin
bu güne kadar bir çok hata yapmış olabilirsiniz
Ama hiçbir zaman geç diye sözcük yer almamalı hayat sözlüğünüzde
Umut,sevgi hep bu sözlükte yer almalı
Bundan sonra üzüldüğünüzde kalbinizden hem beyaz mendilini çıkartıp gözyaşlarınızı elleriyle silecek insanları dünyanıza  yerleştirin
ve değerini her zaman bilin
Size yakın olan cana siz de yakın olun
Sarın kalbini incelikle
Tutun ellerini sımsıkı bu uzun gibi görünen ama 40 yılını şu kısacık hayat yolunda
İşte bunlarda bu gecenin bir yorumudur bu gecenin hisleriydi hayalhanemde
Bu geceden hayat defterime düşen notlardı.
159 notes · View notes
gundemburadadedim · 11 months
Link
7-14 Ekim tarihleri ​​arasında 60'ıncı yılında düzenlenmesi planlanan Antalya Altın Portakal Film Festivali iptal edildi. Karar, Ulusal Biyografi Yarışması'nın filmlerinden olan ve Nejla Demirci'nin yönetmenliğini üstlendiği 'Yasa Hükmü' adlı eserin biyografisi yaşanmış olan krizler sırasında geldi. 'Yasa Hükmü' adlı biyografi filmi, festival komitesi tarafıca yarışmadan çıkarılmasıyla başlayan beraberlik olan krizde, jüri üyelerinden sonrasında yönetmenler de festivalden izlendi. nihayet festivalin jüri başkanı Demet Akbağ'ın çekilmesi, Kültür ve Gezim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın festivale olan desteklerini çekmesi, olayın daha da büyümesine yol açtı. gün sonunda ise Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, festivalin iptal edildiğinin duyurusunu gerçekleştirdi. 'Yasa Hükmü' filmiyle ilgili kaosa kronolojik olarak görelim… Aslen her şey Nejla Demirci'nin 'Yasa Hükmü' adlı biyografi filminin festival komitesi komitesi yarışmasından çıkarılmasıyla başladı. Filmin, yarışmadan çıkarılmasının sonuçlarının jüri üyeleri, bu tavır “sıkıdüzen” olarak nitelendirildi ve 'Yasa Hükmü'nün yarışmasına yinelenip talepleriyle görevlerine dönmelerini açık dinlenmeye çektiler. Demet Akbağ, Ayşegül Aldinç, Şeref Saylak, Özcan Alper, Mehmet Günsür, Ali Ağa, Gökyüzü Kaygusuz, Behiç Ak, Zeynep Dadak, Deniz Tortum, Elif Refiğ, Hazar Ergüçlü, Paolo Bertolin, Ali Ercivan, Hakan Bıçakçı, Anna Maria Aslanoğlu, Ezel Akay, Engin Palabıyık, Senem Erdine ve Ahmet Gürata, ortak bir açıklama yapmış oldu: “Ülkemizin en köklü film festivalinde Nejla Demirci'nin 'Yasa Hükmü' belgeselinin ani bir kararla yarışma programının çıkarılmasını hayallerini ve üzüntülerini sürdürmek. Filmlerde kabahat unsuru arayan bu bakışı ve sıkıdüzen yaptırımlarının normalleşmesini kabul etmiyoruz. Senelerdir devam eden Antalya Altın Portakal Film Festivali geniş bir mutabakatla topluma aittir. Demokratik ilkelerden, ifade özgürlüğünden taviz veremez. Bu bağlamda üreticiler için güvenli bir alanyada devam etmesi yaşamsaldır. Seçilmiş kurul Üyeleri olarak biz de meslektaşlarımızla taraf yana durmayı görevi bilmekteyiz. Aşağıda imzası var olan jüri Üyeleri olarak, 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali'ndeki görevimizi, 'Yasa Hükmü' filminin Biyografi Yarışması seçkisine sanatın hazırlanmasıyla yerine getireceğimizi kamuoyuna duyururuz.” Peki, 'Yasa Hükmü' talihsizlikleri olmuş muydu? İlk önce buna bir kez getirelim. İddialara göre, 'Yasa Hükmü'nde mağduriyet algısı üstünden FETÖ terörünün propagandası yapılıyordu. 15 Temmuz'un itibarsızlaştırılması ve sanatının bir provokasyonun unsuru olarak kullanılması iddiaları da 'Yasa Hükmü' belgeselinin başarısız olmasının sebeplerindendi. Şimdi kaosa kaldığımız yerden devam edebiliriz… Festivalin jüri üyelerinin çekmiş olduğu dinlenme sonrasında filmler yarışacak yönetmenler de festivalden çekildi. Filmleri yarışmalara tercih edilen yirmi sekiz yönetmenden yirmi yedisi ortak bir açıklama yaparken Direktör Akıllı Demirkubuz ise bağımsız bir açıklama yapmış oldu ve “Bir tek canım bildiriye imza atmak istemedi, mevzu bu.” dedi. Bu gelişmelerin akıllarda yer alan akıllarda “Antalya Altın Portakal Film Festivali mi yapılacak?” sorusu varken Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Festivali gerçekleştireceklerini dile getiren bir açıklama yapmış oldu. “Nihayet 4 senedir benzer biçimde olup, Antalya Büyükşehir Belediyesi filmlerinin ve belirlenmiş hayallerin süreçleri için festival süresi boyunca yalnız ve yalnız evlendirme süreci üstlenmektedir. Bu ev sahipliği yapan uluslararası bir festival olan Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin bağımsızlığı ve hür yapısı Eleştiri için bir kişi haizdir. Ulusal ve uluslararası faaliyetlerimizle; Antalya'mıza veseverlere sözü tutarak, sinemamızın her alanında olduğu gibi benzer biçimde beyaz perde emekçilerinin çabalarına daima destek olacağız. Cumhuriyetimizin 100'üncü senesinde festivalimizin 60'ıncı yılını kutlarken Antalya Altın Portakal Film Festivali'ni daha da sürdürmek için benzer azim ve kararlılıkla çalışmaya devam ediyor.” Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu da bir açıklama yapmış oldu ve 'Yasa Hükmü'nün yarışmasına sanat alındığını dile getirdi. Ancaaak… Festivalin destekçilerinden olan Kültür ve Gezim Bakanlığı, filmin yeniden seçilmesine tepki gösterdi ve festivalden çekildi. Bakanlık şu şekilde bir açıklama yapmış oldu: “Böylesi mühim bir festivalde, sanatın gücüyle mağduriyet algısı üstünden FETÖ terör örgütü propagandası yapılmasının gerçekleşmesi oldukça üzücüdür. “Bakanlığımız, aziz milletimizin 15 Temmuz'da yaşanan destansı mücadelenin itibarsızlaştırılması, sanatın provokasyonunun unsuru olarak kullanılması çabasının bir parçası olmayacak. Bu nedenle Antalya Altın Portakal Film Festivali'nden izleniyoruz.” Kültür ve Gezim Bakanlığı'nın festivalden gelişmesinin Gençlik ve Spor Bakanlığı'nda Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde kayıtlı olduğu dikkat çekti. Bakanlık, “Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde, biyografi yarışması bölümünde 'Yasa Hükmü' adlı belgeselde mağduriyet algısı üstünden FETÖ terör örgütü propagandası yayınlanmasının nedeni Antalya Altın Portakal Film Festivali'nden desteğimizi çekmiş bulunmaktayız” ifade etti. Boyacıoğlu'nun 'Yasa Hükmü' belgeseli festivalden yine kaldırıldı. Demet Akbağ, bu duruma tepki göstererek Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması başkanlığı görevinden çekildi. Akbağ, sosyal medya hesabından yapılmış olduğu paylaşımda, “Yedi günleşebilmek için beyaz perdeyi kullanmaya çalışmak ve sinemayla dahil olmak için kabul edildikleri, Antalya Altın Portakal Film Festivali – Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması komisyon başkanlığı görevimden ayrılıyorum” açıklamasını yapmış oldu. 'Yasa Hükmü' belgeselinin yönetmeni Nejla Demirci de bakanlıkların yaptığı açıklamalara tepki gösterdi: Demirci, ilgili kurumlardan ve açıklamaları icra eden bakanlardan belgeseli izlemelerini rica etti… 60. Altın Portakal Film Festivali iptal edildi Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, X (Twitter) üstünden festivalin iptal edildiğinin duyurusunu gerçekleştirdi. Böcek, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Kıymetli sinemaseverler, değerli hemşehrilerim; Antalya Büyükşehir Belediyesi olarak özüne dönmemiz, senelere alan okumuş, Antalya'mızın ve kullandığımız en mühim markalarından kabul edilen ve 7-14 Ekim'de abone olunması içinde yapmayı planladığımız Antalya Altın Portakal Film Festivali'mizi bizim devre dışı kaldığımızda ortaya çıkan ve süreci boyunca iptal ettiğimizi bütün sinemaseverlere üzülerek bildiriyorum. Şahsıma ve belediyemize malum film üstünden isnat edilen suçlamaların bütününü da gerçek muhataplarına aynen iade ediyorum. Kamuoyuna saygılarımla.“ İptal edilen Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne damgasını vuran 'Yasa Hükmü' belgeseli nihayet bu şekilde ortaya çıktı. Görelim ilerleyen süreçte ya da aynı zamanda neler olacak?
0 notes
benimpencerelerim · 1 year
Text
FUTBOL DA KITLELERIN AFYONUDUR
ENGEREKLER ve ÇIYANLAR
AKP düzeni BURJUVA KANALI, istanbul çok güzeldi, sonra hava karardı diyerek işçilerin grevini, protestosunu ve yürüyüşünü gösteriyor, AÇIK AÇIK İŞÇİ ve HALK DÜŞMANLIĞI yapıyor.
Neoliberal düzenle birlikte palazlanan ve AKP döneminde şaha kalkan kapitalistin sahibi olduğu kanal artık reytinge ihtiyaç duymuyor ki, orta sınıfa değil, sayısı devede kulak olan burjuva sınıfına yönelik programlar yapıyor.
Evrim Akın, ev gezmesi adında bir programla ünlülerin malikanelerine, saraylarına ziyaretler yapıyor ve hep birlikte burjuvazinin kanlı iktidarından iri paylar alanların saltanatlarını biz zavallı züğürt böcek halk yığınlarına teşhir ediyor.
Patronuma laf ettirmem diye övünen NAMUS ABİDESİ sempatik hanım da İŞÇİ ve HALKIN kanı üstünden milyonlar kazanırken diğer reaya kanal çalışanları işlerini yaparken kendi kuyusunu kazıp kendine ve çıkar birliği içinde olduğu züğürt halka ihanet ediyor.
KAPİTALİZMİN, ONA EKLEMLENEN TÜRKİYE'DEKİ SERÜVENİ
FUTBOL KİTLELERİN AFYONUDUR (İki anlamda da, uyutur ve teselli eder, oyalar, keyif verir)
NEOLİBERALİZM, AKP iktidarı, yönetici elitlerinin tepede olduğu devasa çıkar hiyerarşisinin, REJİM BASINI ve KAPİTALİSTİ YARATMA, EMPERYALİST SÖMÜRÜ APARATLIĞIYLA ÜLKEYİ TALAN, YAĞMA ederken ceplerini doldurmaları ve yukardan aşağıya işbirliği yapan destekçi kitlelerine paylar dağıtması ve ülkedeki iktidara hizmet edecek ve halkı uyutarak oy kazandıracak, kazandırmaya yardım edecek her şeyi kontrolü altına aldığı gibi fethettiği FUTBOL ve her biri işlerini yapan aktörleri ve kurumlarıyla halkı afyonlayarak uyutması ve kurbağalar gibi yavaş yavaş kızartması. TÜRK JONES'LAR, FETİH, YAĞMA, TALAN
“1993-2003 arası Rusya’da çok güzel bir filmi baştan sona görmüştüm: Oligarkların doğuşu. Birçoğu metal madencilik, doğal kaynaklar gibi alanlarda idi. Türkiye’nin kısıtlı imkanlarında ben de gözüme Eti Krom’u kestirdim.”
Kim bu açık sözlü sermayedar?
Çoğu kimse Samsunspor Kulübü’nün hayırsever başkanı diye de tanır Şirketinin değeri üç kattan fazla artmış,serveti birkaç kez katlanmıştı.
Aynı dönemde ülke boğazına kadar borca batıp, taşını toprağını satacak hale gelirken, böylesine küresel servetin temeli neye dayanıyordu? “Makine mühendisiydim. 1993’te ABD’den döndüğümde ne yapacağımı bilmiyordum ancak ne yapmayacağımı biliyordum. Makine mühendisliği yapmayacaktım. Onun için Rusya ile kömür ticaretine başladım.”
Bloomberg’in haberindeki yanıt şuydu: “Her şey iflas etmiş bir krom ve gübre fabrikasını almasıyla başladı…” Aslında kastedilen, en değerli kamusal cevherlerden kromun özelleştirilmesiydi. Lakin iflas filan yoktu, düpedüz haraç mezat satış vardı.
“Bankalardan birer milyon dolarlık kredi aldım. Sonra kömür taşımacılığı için gemi kiralama derken işler büyüdü. Gemi aldım. Biraz para kazanmıştım. Türkiye yeni krizden çıkıyordu.”
Finansal serbestleşmenin külfeti halka yıkılıyordu. Bakkal dükkânı gibi açılan bankaların içi boşaltılmış, kamu bankası kredileri buhar olmuş, yüksek faiz ve enflasyonun coşturduğu iç borçlanma rantiye sınıfını güçlendirmişti. 10 yıl süren ‘devlet bütçesini talan etme şenlikleri’nden pay koparan herkesin elinde ciddi servetler birikmişti. TOBB’un bir yöneticisi “Bu kadar para kazandığımız bir dönem bir daha gelmez” demişti. AKP’yi tahmin edememişti anlaşılan.
Halkın payına düşen ise kışın ısınmak için çalışmak ve türlü ciğer hastalıklarını patlatan petro kokun zehrini solumaktı. (İş cinayetlerini de unutmayalım)
Esas mesele yeni başlıyordu. Sermayenin yarım asırlık hayalinin gerçekleşmesi için şafak söküyordu. Cumhuriyet mülkünü paylaşma zamanıydı. 70 milyar dolardan fazla özelleştirme memleketin altını oydu. Kelimenin hem mecazi, hem gerçek anlamıyla… Petrokimya, telekomünikasyon, enerji ve maden cevherleri gibi doğal kamu tekelleri ilk satışa çıkarılanlardı. İşte bugünkü rejimin karakterini anlamak isteyenler, 2004-2006 arası acele satılan üç doğal varlığa dikkat etmeli: Eti Bakır, Eti Alüminyum, Eti Krom. Türkiye’nin oligarklarının temeli böyle atıldı. Eti Alüminyum ve bakır Cengiz Holding’in, krom Yıldırım’ın oldu. 2008 mortgage krizi Batı’da finans piyasasını çökertirken, AKP’ye de aradığı imkanı sunuyordu. Krizi aşmak için finans kurumlarına enjekte edilen milyarlarca doların yarattığı devasa ucuz kredi havuzu içeride, AKP’nin rejim inşasının temellerini attı. Dış borcun patlamasını, ucuz kredi mekanizmasını, mega projeler adı altında özel sermaye gruplarına kaynak transferini, yandaş sermayedar ve yandaş medya yaratmayı vs. biliyoruz artık.
“1993-2003 arası Rusya’da çok güzel bir filmi baştan sona görmüştüm. Oligarkların doğuşunu. Ve birçoğu da metal madencilik, doğal kaynaklar gibi alanlarda idi. Türkiye’nin kısıtlı imkanlarında ben de gözüme Eti Krom’u kestirdim. Gemlik Gübreyi aldım.”
Eti Krom ne kadara satılmıştı biliyor musunuz? Bir yıllık ihracatının bile altında bir rakama, sadece 58 milyon dolara!
“Bu senenin başında Hollanda ve Belçika’da 1 milyon ton gübre üreten bir firmayı satın aldık. Nisan ayında Hırvatistan’da 1.3 milyon ton gübre üreten petro kimya firmasını aldık. Avrupa’da 1.5 milyon ton gübre üreten bir firmayla ilgileniyoruz. Madencilikte yeni yatırımlar yaptım. Rusya ve Kazakistan’daki krom madenini aldım. Kromda iflas etmiş firmadan başlayıp dünya üçüncülüğüne geldim. Bunları kimse getirip size vermiyor. Çalışıyorsunuz.” HALKIN AFYONU Spor kanalları, Erman, Rıdvan, Evrim, vs işlerini, ZÜĞÜRT TARAFTAR fanatikliğini yaparken her birine irili ufaklı paylar düşüyor. Züğürt halkın payına ise nesiller boyu, çocuklarının, torunlarının kullanacağı, yararlanacağı ülkenin değerli kaynaklarının modern emperalist ve sömürü düzeninde yok pahasına peşkeş çekilmesi oluyor.
AKP İKTİDARI, yönetici elitleri, besleme basını, yandaş sermayesi, orta sınıflarıyla Fado, Fiesta, FUTBOL ile züğürt halkı afyonlarken ÜLKEYİ ve HALKI YİYORLAR, kendileri zenginleşirken ülke bugünü ve geleceğiyle fakirleşiyor, kuru bakıra dönüyor. Halkın payına düşen ise kışın ısınmak için çalışmak ve türlü ciğer hastalıklarını patlatan petro kokun zehrini solumaktı.
İş cinayetlerini, Soma'yı, Karaman'ı, Bartın'ı, intihar eden yoksulları, akademisyenleri, yurt dışına kaçan değerli insan kaynağımızı, yok pahasına uzun saatler ve güvencesiz çalıştırılan işçileri, emek sömürüsünü, et ve süt fiyatlarının arşa ulaşmasını, tarımın ve çiftçinin çökertilmesini, eğitimin yerlerde sürünmesini, tarikatların egemenliğini, bürokrasiyi fethetmesini, doğal kaynaklarımızın kapitalist dünyaya peşkeş çekilmesini, ormanların, zeytinliklerin, sulak alanların maden ve diğer rantlar uğruna yok edilmesini ve hepsini sayamadığımız, bilmediğimiz envai çeşit kötülüğü futbol afyonunun keyfine kapılarak seyrettik sadece. Yani yavaş yavaş kızartılan kurbağalar gibi hiç tepki vermedik. Tepki vermeyi bırakın fark etmedik bile.
0 notes
teknoloskop · 8 years
Photo
Tumblr media
Yeni yazımıza göz atın https://www.teknoloskop.net/tum-ayrintilariyla-pokemon-nedir/
Tüm Ayrıntılarıyla Pokemon Nedir?
Tumblr media
Öncelikle söylemeliyim ki bir çok kişinin sandığının aksine pokemon ilk olarak bir çizgi film değil,bir oyun olarak piyasaya çıkmıştır. Fakat öyle yada böyle hepimiz,o camdan atlayıp pokemonun Türkiyede yasaklanmasına sebep olan çocuğa çok kızgınız. Aslında bir değil 7 adet çocuk buna benzer olaylara imza attı. Fakat bana sorarsanız bu çok büyük bir sorun değil çünkü pokemonun animesi (çizgi filmi) oyunlarına kıyasla çok kötüdür. Zaten pokemon oyunları oynayan insanlar pokemonun animesini(çizgi film) genellikle takip etmez.
  Pokemonun Fikir Babası Satoshi Tajiri
Satoshi Tajiri Japonya’nın ücra bir kasabasında böcek koleksiyonu yapan bir kişidir. Aynı zamanda Satoshi 1981-86 yıllarında kendi eliyle yazdığı ve zımbaladığı oyun dergisi Game Freak adlı oyun dergisini yayınlıyor. Bu dergi oyun tasarımcısı olan Ken Sugimori’nin dikkatini çekiyor ve Satoshi’ye ortak bir oyun stüdyosu kurma fikrini sunuyor. Bunun üzerine Satoshi ve Ken Game Freak adlı oyun stüdyosunu kuruyor. 1990 yılında Satoshi Capsul Monster (kapsül canavarları) oyun projesini Nintendo’ya sunuyor. Capsul Monsters karışık ve zamanın teknolojisi için çok geniş bir evrene sahip olduğundan Nintendo vazgeçmek istiyor fakat Nintendo’dakiler daha önce Satoshi ile çalıştıkları için ne kadar yaratıcı bir insan olduğunu biliyorlar ve bu projeye yeşil ışık yakıyorlar. Pokemonun ilk oyununu hazırlamak ise tam 6 yıl sürüyor ve Game Freak’in neredeyse iflas etmesine sebep oluyor. Fakat en sonunda 1996 yılında Poketto Monsutā Aka ve Poketto Monsutā Midori adında 2 Pokemon oyunu piyasaya sürülüyor tabii bu arada proje esnasında Capsul Monster isminden vazgeçilip onun yerine Pocket Monsters(Cep Canavarları) ismi tercih ediliyor. 1998‘de ise Batı Ülkelerinde Pokemon red ve Pokemon blue (pokemon kırmızı ve pokemon mavi) adıyla piyasaya çıkıyor.
Satoshi Tajiri ve Ken Sugimori
  Pokemon Nasıl Bir Oyun?
Pokemon sıra tabanlı bir RPG oyunudur. Oyunun amacı pokemon adındaki yaratıkları yakalayarak kendine güçlü bir pokemon takımı kurmak ve oyunda bulunan 8 adet Pokemon GYM(Pokemon salonu) liderlerini yenmek ve onları yendiğimizi kanıtlayan 8 adet nişanı toplamalıyız.Tabi bu sırada oyunda bulunan kötü adamlara da dersini vermek zorundayız.(örnek:Roket takımı,team magma -evet oyundaki tek kötü grup roket takımı değil-)Bunların ardından ise Elit 4 adındaki bir grup üst düzey Pokemon antönörünü yenip bir de şampiyonla karşılaşmamız gerek. Şampiyonu yendikten sonra artık şampiyon biziz. Ancak yine de oyun bununla sınırlı değil oyunu tamamen bitirebilmek için Pokedex denilen cihazı tamamlamamız gerek. Pokedex denilen cihazı tamamlamak için ise oyundaki tüm pokemonları yakalamamız gerekli.
  Poketto Monsutā Aka ve Poketto Monsutā Midori
İlk Yıllarda Pokemon Nasıl Popüler Oldu
İlk başlarda Pokemon Oyunu satışları pek de iyi gitmiyordu.Çünkü o yıllarda herkes GameBoy’un miladını doldurduğu fikrindeydi.Fakat Satoshi oyun piyasaya çıkmadan önce gizlice oyuna MEW adlı pokemon ekliyor. Oyunda 150 pokemon olduğunu sanan oyunculardan bazıları oyunun içinde 151’inci pokemonun olduğunu ve yakalanmasının neredeyse imkansız olduğunu fark ediyor. Bunun üzerine herkes bu gizemli pokemonun peşine düşüyor. Tabi bu söylentiler pokemonun popülerleşmesini ve dolayısıyla satışlarının artmasını sağlıyor.
  Mew
      Tüm bu başarı hikayesinin ardından  Pokemon Dünya’da popüler ve yaygın bir oyun haline geliyor. Tabi bunun üzerine oyunun mangası taso ve oyun kartları çıkıyor. Ayrıca bir de Animesi(çizgi filmi) çıkıyor. An itibariyle bilinen 720 pokemon bulumakta. Ayrıca Pokemonun bir çok ana seri  ve 100lerce yan oyuna sahip.
Bu kadar geniş bir evreni tek bir yazıda anlatmak mümkün değil pokemon nesilleri hakkında gelecek olan yazı dizisi için takipte kalın. 
  YouTube Kanalımızda bulunan Pokemon Nedir videomuzu buradan izleyebilirsiniz;
youtube
0 notes
zumraturan1 · 2 years
Text
Korku
Öncelikle herkese merhabalar, bugünkü konumuz korku . Korku nedir ,nasıl oluşur? ,Bir insan neden korkar? Bunlardan biraz bahsettim  .İyi okumalar.
Korku, stresli bir uyaran ile başlayıp, kalp atışının ve nefes alış-verişinin hızlanmasına, kasların bir anda enerjiyle yüklenmesine ve nihayetinde de kaç ya da kalıp savaş tepkisinin ortaya çıkmasına neden olan kimyasalların salınımıyla beyinde gerçekleşen bir zincirleme reaksiyondur. Korkunun kaynağı nedir diye bir düşünürsek . Aslında korkunun en önemli kaynağı olumsuz deneyimlerdir. Bu olumsuz deneyimlere örnek verecek olursam; Erken dönemde geçirilmiş bir istismar, geçirilen bir hastalık, başarısızlıkla sonuçlanan bir iş, yaşam boyu izler bırakabilir. Bu gibi sebepler  beynimiz ve hayal gücümüz ortak bir çalışma yürütür.  Dünyada  tam olarak 6.456 tane çeşidi varmış. Bu sayıyı görünce açıkçası biraz şaşırdım.  Tabi ki değişik konularda korkular var ama bu kadar fazla korkunun olduğunu pek düşünmemiştim açıkçası. Şimdi korkuyla ilgili günümüzde yaşadığımız şeylere örnek verelim.
En çok görülen bir korku örneği verecek olursam ; çoğu insan böcek, kuş ve diğer hayvanlara karş�� korkusu olabiliyor. Kan korkusu, kan alırken veya bir yeri kesilince kanı görüp bayılanlar oluyor. Bir kesici alet gördüğünde korkan var . Yükseklik korkusu ,asla uçak veya balkon gibi yüksek yerlerden aşağıya bakamıyorlar. Bir başka örnek verecek olursam  üniversite kazanamama korkusu çok çalışırsın ama o korku asla senden gitmez Korku filmi izlediğimiz zaman ani olan olay sırasında istemsizce korkuyor insan. Hastalığı ilerleyen  kötüleşen insanların ölüm korkusu. Bu en kötü örnek olabilir .İnsan ölüm korkusuyla yaşamak gerçekten kötü.
Aslında şuan vereceğim örnek beni için güzel bir örnek. Yukarda da demiştim küçük yaşlarda yaşanan istismar. Aslında tek küçük yaşta değil  büyük yaşta da iğrenç insanla yüzünden insanlarda özgüven kaybı ,kendini değersiz hissetmesi  ve en önemlisi o kişilerde korku oluşuyor. Dışarı çıkmaya korkar, ona biri dokununca korkar .Yani bu olayın korkuya en önemli örnek diyebilirim. Bu örnek bir insan hayatını bozan ,psikolojisini altüst eden bir olay açıkçası. Ben bile dışarda gezerken korkarak dolaşıyorum tek ben değil bütün herkes. İnsanların süzme şekilleri insana sinir veriyor .Böyle insanlar ölsün ya gerçekten yaşamaya hakları yok bence.
Son olarak vereceğim örnekte birini kaybetme korkusu. Birini çok seviyorsunuz ve onu asla ama asla kaybetmek istemiyorsunuz. Çünkü o kişi kaybedersek hani insan bir yaşama isteği kalmıyor .Depresyona giriyor ve hayatı  yalnızlaşıyor.
Kimseyi hayatına almıyor ,kimseyle konuşmuyor  yalnız bir şekilde yaşayıp gidiyor. O yüzden çoğu insanda sevdiğini kaybetme korkusu oluşabiliyor.
Sizce bir insan korkudan ölebilir mi? Ben ölemez diye düşünüyordum ama bir insan korkudan ölebilirmiş. Çünkü korku biyolojik olarak stresin başka bir türüdür. Stres altında olduğumuzda vücudumuz adrenalin gibi hormonları salgılar ve bu yüzden korkudan ölmek mümkünmüş.
Yani kısacası korku, iç veya dış dünyadan kaynaklanan bir tehlike olasılığı ya da birey tarafından tehlike olarak algılanıp yorumlanan herhangi bir durum karşısında yaşanan evrensel bir duygudur. Kaygı ise, birey tarafından sebebi bilinmeyen, nesnesiz  tehlikelere karşı verilen tepkilerdir.
0 notes
Text
İzleyeni olmayan bir sinema filmi#2
Rüzgar. İki kere sert üç kere yumuşak esiyor. Ağaç, bulutları aşındıracak kadar yüksek. Kadın en yüksek dalda dünyanın sonunu seyrediyor. Güneş batmıyor çünkü kadın güneşi hep görüyor. Dünya çok sessiz. Kuş yok. Böcek yok. İnsan yok. Sadece rüzgar var. Rüzgar bir kere sert iki kere yumuşak esiyor. Rüzgar bir kere yumuşak esiyor. Rüzgar artık esmiyor. Kadın herkesi ve her şeyi öldürdü. Dünya sessiz. Kadın kendini daha çok duyuyor. Öldürmediği tek canlının üstünden atlıyor. Kadın öldükten sonra ağaç ölüyor. Dünya dönüyor. Ses çıkarmadan dönüyor. Kamera kapanıyor. Siyah ekran titriyor. Sadece bir kere bir nefes sesi geliyor. Kamera bir daha açılmıyor.
10 notes · View notes
partikirici · 4 years
Text
2
Çantasını arkasına alarak hızlandı. Yürüyen merdivenleri yürüyerek çıkan insanları anlamadığı bir zaman vardı, neden merdivenler onlar için yürürken onlar hala kendileri çıkmaya çalışıyordu? Artık onlardan biriydi, ve belli ki bu zaman dolmamıştı çünkü neden yürüdüğünü kendi de bilmiyordu. Belki de kalabalık yerlerde, ilerlemek için tetris oynarcasına parmak uçlarında zıplayarak insanların arasından geçmeye çalıştığı caddelerde yaşamakta inat ettiği içindi. Bir şekilde herkesin anksiyetesi size de bulaşıyordu ve sürekli bir aceleniz varmış gibi hissetmeye başlıyordunuz.
Küçük bir çocuğun babasının omzundan ona baktığını gördü. İçinde çok zayıf bir his uyandı. Çocuğa gülümsedi. Çocuklara hep gülümsemek zorundaymış gibi hissediyordu. Çocuk tepki vermedi. Ardından bir insanın çok baskın kokusunu aldı. Ter kokusu değil, parfüm de değil, insansı bir koku. Kime ait olduğunu biliyorsanız tanıyabileceğiniz bir koku. Yaşayan birileri, kendi hayatı olan, kendi uğraşları, birileri için bir anlam ifade eden bir kişi. Rahatsız oldu. Fazla insan, dedi kendi kendine. Fazla yakın. Kimseye değmek istemiyordu. Kimseye değmemek için fazla çaba gösteriyordu.
Burası ona ait olmayan başka bir durak, canlandırdığı başkasının anıları, başka birinin arkadaşı metroya atlıyor, başka biri ölüyor, başka biri ona çocuğu tanıyıp tanımadığını soruyor, ölemeyeceği başka bir yer daha, çünkü bir taklit intiharı gibi görünmesini istemiyor, sadece kendisine ait olmalı, herhangi birinin önerdiği bir filmi en sevdiği film olarak tanıtamayacağı gibi, arkadaşının hoşlandığı çocukla sevgili olamazdı, ve tabii ki başkalarının doğduğu bir şehre ait hissetmesi de mümkün değildi. Yeraltından çıkıp yer üstündeki raylara yerleşecek ve bütün bu yerlerden sadece geçiyor olacaktı.
Çantasını yanına koyup dizlerini önündeki koltuklara dayadı. Kapşonunu burnuna kadar çekip uyuyor gibi yapacaktı, ki, elini cebine attığında bir kağıda dokundu. Çıkardı. Parti kırıcılar. Telefonunu çıkarıp tarayıcıya girdi. Neden broşür dağıttıklarını sorguladı bir an. Kağıt kullanan kalmış mıydı ki? Kağıt kullanıcılar. Online bir grup için? Saçmaydı, ama durumu daha ilgi çekici kıldığı kesindi onun için. Url'i girdiğinde karşısına çıkan uygulamayı indirip tıkladı.
   "Host bekleniyor...
   ...
   ..."
Bu neydi ki şimdi?
*Blink*
   "Selam!"
Cevap yazması gerekiyordu, galiba?
   "Selam?"
   "Burayı nerden buldun?"
   "İlanınızdaki linki girdim"
   "Seni içeri alabilmemiz için biraz tanımamız gerekiyor. Korkma, özel bilgilerini istemeyeceğim."
   "Oki"
   "Kendini toplumdan dışlanmış hissediyor musun?"
   "Pek sayılmaz. Daha çok ben onları dışlıyorum gibi"
   "Herkes öyle söyler. Onları dışlamanın sebebi de onlar değil mi ama sonuçta? Uyum sağlayamadığın için onları itiyorsun. Eninde sonunda kökeni onlara iniyor. Olduğun kişiyi yaratan da onlar olduğuna göre, bir nevi onlardan uzaklaşıyor olmanı her iki yönden de onlar sağlıyor."
   "Hep böyle ders vermeye mi çalışırsın?"
Çok sevdiği şeylerden biri de, profesyonel ya da ciddi ortamlarda, bir kişi olarak görülmemesi beklenen kişilere doğrudan hitap etmekti. Psikiyatristine, garsonlara, çağrı merkezi çalışanlarına. Kendini bir televizyon programı izliyormuşçasına soyutlamış kişilere doğrudan seslenerek onları hazırlıksız yakalama hissi.
   "Üzgünüm. Sadece sende onaylama ya da karşı çıkma isteği doğuran şeyler söyleyerek içini görmeye çalışıyorum."
İçini görmeye çalışmak. Kulağa fazlasıyla işgalci geliyordu. Cevap vermedi. Kısa bir süre sonra "host" yeniden yazdı.
   "Soruları ben sorup cevapları sen verirsen daha kısa sürecek. En büyük korkun nedir?"
   "Kontrolde olmadığım durumlar. Böcek swarmları." Önceden düşünülmüş cevaplardı bunlar.
   "Güzel.
   Yani, değil.
   Güzel değil. Can sıkıcı şeyler. Hayatında tek bir şeyi değiştirebilseydin bu ne olurdu?"
   "Hayatımdaki hiçbir şeyi değiştirmezdim sanırım. Bitcoin cevabını veren çok olmuştur. Belki geçmişe gidip ucuza bitcoin alırdım."
   "Bir cevap vermek zorunda olsaydın peki?"
Düşündüğü her cevap, onu utanç duyduğu anılara yönlendiriyordu. Hayatı bunlarla doluydu ve bir avuç dolusu yanlış seçim içinden en kötüsünü seçmeye çalıştı bir süre. Ona en çok zarar veren, en çok şeye etkisi olan, ya da bencil olmayıp kendisinin birilerine zarar verdiği bir durumu düzeltmeliydi belki de. Mine has been a life of much shame. Ningen shikkaku.
   "İnsan olmamayı seçerdim. Beni yoruyor."
   "Bunu şimdi mi düşündün?"
   "Evet. Bütün sorunlarımın kökeninde bu olduğunu fark ettim. İnsanlık bende harcanıyor."
   "Harcanıyor derken, ne demek istiyorsun?"
   "Kötü müzikler dinliyorum. Güzel olan insani yönlerimi her gün kaybederken, çirkin olanların her geçen gün güçlendiğini fark ediyorum. Çiğköfte dürüm falan yiyorum. Gerçi bayadır yemedim. Uzun zamandır hiçbir şey üretmiyorum. Üretemiyorum. Elimdeki hiçbir şeyi efektif şekilde kullanamıyorum. Her şeyi bok ediyorum." Her ne kadar kendini bundan üstün görse de, ciddi olmamaya çalışsa da, hayatına hiçbir şekilde dokunmayan birine anonim olarak düşüncelerini dökme fikrine o da karşı koyamıyordu.
   "Eminim, dünyada bu halinle de var olabileceğin bir yer var. Burası olması beni mutlu eder. Seni chate yönlendiriyorum, şifre: 1C1348."
Ekranda ne kadar mutlu olduğunuzu işaretleyebileceğiniz bir spektrum çıkmıştı. Bütün bunlar bir çeşit veri toplama yolu gibi görünüyordu. Ardından kullanmak istediği nicki yazacağı bir bar ve altında anonimiteye dair bir uyarı gördü. Diğer yerlerde kullandığı bir nick olmamasını istiyordu. Daha önce bu tarz bir anonim siteye, bir cumartesi girerken kullandığı nicki hatırladı.
   saturday
Oldu mu? Olmuş gibiydi aslında. Giriş butonuna tıkladığında devam etmekte olan bir konuşmanın ortasına düştü.
   saturday online!
   honeyxbunny: evet, gerçekten
Daha yukarı kaydırdı ekranı.
   honeyxbunny: erkek kardeşim öldü
   mrcorvus: gerçek mi
Yeni mesaj geldiğinde ekran aşağı kayıyor.
   honeyxbunny: sormak istediğin şeyi biliyorum, hayır, intihar etmedi
Biraz kafa karıştırıcı. En yukarı çıkmaya çalışıyor ama her yeni mesajda ekran aşağı kayıyor ve üstteki mesajlar teker teker eksiliyor.
   honeyxbunny: hg saturday
   saturday: hb
   saturday: böldüm sanır��m
Böyle durumlarda genelde hissettiği şey, fethedilecek yeni bir yer keşfetmenin verdiği heyecan olurdu. Ama bunu hissetmiyordu. Sadece izlemek istiyordu. Dinamikleri incelemek, ne döndüğünü anlamak. Acelesi yoktu. Konuşma devam ederken sadece ekrana bakmaya devam etti.
   honeyxbunny: o kadar yakındık ve birbirimizi o kadar seviyoduk ki bunu tarif etmem mümkün değil. sarılmak yetmiyordu, yanağını öpmek yetmiyordu, öpüşmek yetmiyordu, onu yemek istiyordum
   honeyxbunny: aynı şeyi hissettiğine eminim. hayatımda sahip olduğum en iyi şeydi
   2gthrPANGEA: lol
   honeyxbunny: ?
   2gthrPANGEA: ensest
   2gthrPANGEA: gerçek kardeşin mi bu
Şu an okumazsa daha sonra bu mesajları bulamayacağını bildiği için gözünü ekrandan ayıramıyordu. Tramvay kapısının açılma sesini duydu. Başını kaldırıp nerde olduğunu anlamaya çalıştı. Durağı kaçırmıştı. Aceleyle indi. Karşısındaki trabzanlarda bir karga bekliyordu. Gülüyormuşcasına ona doğru gakladı. Kuşu kaçırmamak için hiç hareket etmeden ona baktı.
"Sen kimsin?"
Karga tepki vermedi.
1 note · View note