#arablar
Explore tagged Tumblr posts
sezginer35 · 1 year ago
Text
Tumblr media
65 notes · View notes
uzgunumkomikolamiyorum · 28 days ago
Text
abiii arablar varken erkeği kim ne yapsınn offf
3 notes · View notes
duygu-larr · 2 years ago
Text
Bu sevinen dangalAklara kaç ay sonra öyle bir gülecem ki, sanırsın ülkeye yeni yönetim ve yeni biri adam gelmiş lan beyinsiz sığırlar değişen bir şey yok memleket bitmiş arablar sarmış dahada beter olacak, götünüzde haberiniz yok Allah belanızı versin.nasıl kafa bu.
11 notes · View notes
theheartofmuses · 1 year ago
Text
12 eylülünüz mubarek olsun
hintliler, arablar ve babilliler hep kazanır
Size giren çıkan yok yani
Hep sensin aslında
0 notes
yemisenlioglu · 6 years ago
Photo
Tumblr media
___☀️🇹🇷cCc T.C. cCc___ İHTİRAS; ...............Deve, Çöl Dikeni Yiyince Damağı Kanar. Ve Ilık Kanın Tadını Çok Sever; Lezzeti Kandan Değil Dikenden Bilir. Böylece Diken Yemeye Devam Eder. Sonunda Diken Yiye Yiye Ölür. Arablar ; DEVE’nin Diken Yemesine ‘Ha-re-se, Derler. Yani ‘İhtiras; Kendi Kanında Boğulmaktır... 🇹🇷Laik CUMHURİYET Fazilettir ✅ 🇹🇷Ne Mutlu TÜRKÜM Diyene✅ ☣️☀️🇹🇷cCc @yemisenlioglu1 cCc https://www.instagram.com/p/Bt-ZcUdHNsjyLCHPI72qeZTffiZmVvudl9Dhcs0/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=qrg6nv4a854f
1 note · View note
hetesiya · 3 years ago
Text
Nasturi ve Gregoryan Hristiyan Kürdler ile Kürd Mamekilerin Çinli Kökeni Üzerine – 2 – Abdulkadir Kocadağ
Tumblr media
Kürdlerin çok kalabalık, çok lisan-lehçeli, çok dinli ve farklı sosyal sınıflara mensup eski bir millet olduğunu hiç göze almadan, sadece eşkıyalık yapanlarla özdeşleştiren Avrupalı kafanın bir ileri geleni, burada şaşırtıcı biçimde Ermeni ve Nasturi kiliselerinin Kürdlere yönelik bazı temel iddialarını kuşkuyla karşılıyor.
Öyle görülüyor ki Mark Sykes etnisite ve din ayrımının Kürdler bazında gayet farkında ve Ermeni ile Nasturi papazların görüşlerini dikkate alsa da, eğilimi Mamakan ile Nasturi Hristiyanların soylarının Kürd olduğu yönünde. Kanaatimce yazarın bu düşüncesi, özellikle Tillo’lu tanınmış alim ve Arab olan Şıx Nasreddin’le bir farklı muhabbetinden sonra daha pekişmiş olmalı. Zira Şıx Nasreddin açık yüreklilikle Kürdistan’da kendilerini Arap soyuna bağlama için adeta yarışan (ve halen de Arap sanıyorlar kendilerini) bir grup aşiretin tamamının aslen Kürd olduğunu naklediyor.
Kürdlerin çok kalabalık, çok lisan-lehçeli, çok dinli ve farklı sosyal sınıflara mensup eski bir millet olduğunu hiç göze almadan, sadece eşkıyalık yapanlarla özdeşleştiren Avrupalı kafanın bir ileri geleni, burada şaşırtıcı biçimde Ermeni ve Nasturi kiliselerinin Kürdlere yönelik bazı temel iddialarını kuşkuyla karşılıyor.
Çünki bu defa ulaşabildiği her kesim ve ileri gelenleriyle konuştuğu gibi, insanların soy ve kültürel özelliklerini yerinde müşahade ediyor.
Mesela kendisi tanınmış bir Arap Şıx olan Nasreddin’in yeğeni olan bir alim, Mark Sykes’a civarda yaşayan sekiz aşiret arasından altısının kendilerinin Arab olduklarını iddia eden Kürdler olduğunu mevcut bir listeden tek tek sayarak gösteriyor. Ayrıca genelde Kürd tarihine yönelik çarpıtıcı ifadelerin çok sayıda yer aldığı konumuz da, umulmadık bir olumlu yaklaşımla, yine Kürdlerin haberi olmaksızın, bu defa, inanılır gibi olmayan bir biçimde Kürdler hakkında, Kürd olmayanlar doğru bilgiler veriyor. Liste şu:
1.Zekeri 2.Musi 3.Sarmi
4.Jellali 5.Xazali 6.Bederi 7.Malaşigo 8.Bosikan 9.Kurian
Listedeki Bosikan ve Kurian Muş ile Kabeljous(?) arasındaki bölgede bulunuyor. Bu iki Kürd aşireti dikkat çekici bir tarihe sahip ve eğer Mark Sykes 1908 de bu araştırmayı yayınlamamış olsa, asla öğrenemeyecektik, yazar duyduklarını anlatıyor:
’’Bu iki aşiretin geleneğinde vaktiyle yere saplanmış bir kılıc, ay ve yıldızları kutsamak bulunuyor ve kendileri Boso (?) kalesi hakimi Hristiyan kral Tavit’in egemenliğinde yaşıyorlarmış.’’
Derken Bağdat’dan Şıx Nasreddin ve adamları gelir, Tavit’i öldürür ve insanları islamın gerçekleriyle aydınlatırlar. Nasreddin’in emirleri Zakariya, Saru ve Musa adamlarıyla birlikte Zekeri, Sarmi ve Musi aşiretlerini oluştururlar; bu yerleşimden sonra diğer aşiretler, başta Malaşigo, Bederi ve Jellali ilkinin ardından Bosikan ve Kurian’ı kuzeydeki dağlara sürdüler. Bu aşiretlerin hepsinde Ermeniler bulunuyor, ve Bosikan ile Kurianla birlikte bulunan Ermenilerin kral Tavit’e tabi bulunanların soylarından oldukları söyleniyor. Bu bölgedeki hiç bir Ermeni, Muş ovası ile Van civarındaki Ermenilerle bir benzerlik taşımadığı gibi, bunları giyim ve fiziken Bosikan ile Kurian Kürtlerinden ayırmak da mümkün değil. Malaşigo aşireti ile birlikte Zekeri, Musi, Sarmi, Jellali ve Bederi kendilerini Arab görüyor, ve Kurmanji ile Ermenice yanında, bir de kendi aralarında ancak biraz anlaşılabilir, ama normalinden İtalyan ile Fransızca kadar farklı bozuk bir Arapça konuşuyorlar. Siirt’de konuşulandan çok daha zor anlaşılan bir Arabça.’’ Arablar geldiğinde bu eski aşiretler islamı kabullenince aşiret isimlerini ülkeyi fethedenlerin ki ile değiştirip, Arabçayı bozuk bir biçimde konuşmaya başlıyorlar.(4)
Açık sözlü Arab alim, kendini civarda Arab sanan Kürd aşiretlerinin bazılarının isimlerini de bir güzel sayıyor. Öyle anlaşılıyor ki bu bilgi Arablar arasında asırlardır aralarında aktarılmış.
Bu sürekli Kürdler aleyhine kullanılan hususa dair bir örnek daha verelim ve Ermeni Gregorian Kürdler ile Mamakan’ın tarihine geçelim, Mark Sykes naklediyor:
‘’Tirikan aşireti, 650 aile. Hani ve Fırat arasında yerleşik bir aşiret; renkli kıyafetleri seviyorlar; varlıklı ve zekiler. Aralarında yaşayan az sayıda Ermeniye de iyi davranıyorlar. Civarda oturan Ermenilere göre, Tirikanlı Kürdlerin arasında yaşayan Ermeniler aslen Kürdmüş. Fakat elbette Diyarbakır da ki ruhban sınıfı bu tesbite karşı çıkıyorlar ama buranın Hristiyanlarının rahibi ve ileri geleni de adı geçen Ermenilerin Krd olduğunu belirtti.’’ Yani iş Diyarbakır’da ki Ermeni kilisesi ileri gelenlerine kalsa, doğruyu inkar ettiklerinden Mark Sykes da devletine ve okuyucuya yanlış bilgi verecek.
Şimdi gelelim muhtelif kaynaklardan derlediğim pasajlar ve tercümelerine. Buradan itibaren vereceğim pasajlar bir kronolojiye tabi değil. Çok zamanımı alacaktı, o sebeple de daha evvel aktardıklarımı tercüme ettim. Maksat burada doğru bilgi vermek, akademik makale olsa, en eskiden başlar günümüze gelirdim ama gerek kalmadı.
İlk olarak, mesela Şaddadi Kürdlerinden bir prense Ermeni ismi verilmesi: ‘’Abul-Aswar’ın Tashir kralı David Anholin ile ilişkileri daha bir yakın görünüyor.
Abul-Aswar, kral David’in bacısıyla evliydi ve bu da aslında şair Qatran’ın Abul-Aswar’ın oğlu Fadl II için neden ‘’Bagratid’lerin ışığı’’ dediğini de açıklıyor. Daha da hayret verici olansa, Abul-Aswar’ın ikinci oğlunun katıksız bir Emeni ismi Ashot olması.’’(6)
Yani bu özel şahıs isimleri de bazen yanıltıcı olabilir demektir. İkinci olarak Minorsky bizlere iki Kürd, Zakare ve Ivane kardeşleri tanıtıyor, bu arada belirtmeliyim ki, bu iki kardeş Hristiyan, ve Minorsky naklediyor: ‘’Kürd Zakare ve Ivana kardeşler: Gürci kral Giorgi’nin (1156-84) saltanatının son yıllarının üzerinde, iç karışıklıklar sebebiyle kara bulutlar dolaşırken, kızı kraliçe Tamara (1184-1213) liderliğinde Gürcistan gücünün, tam da yeni işgallerin eşiğindeyken, zirvesine çıktı. Tamara bu başarısını genel olarak, Gürci ce “Longimani” anlamına gelen ve Mxargrdzeli isimli bir aileye mensup Zakare ve Ivana kardeşlere borçluydu. Doğru olmaması için hiç bir sebep bulunmayan anlatıma göre, iki kardeş Mezopotamya Kürtlerinden Babırakan aşireti mensubuydular. İnandırıcı ve güvenilir yazıtlara göre bu iki Kürt generalin babaları Sargis II, dedeleri Zakcare, dedelerinin babası Avag ve dedelerinin dedesinin ismi de Sargis I di. Vardan’a ( meşhur medieval Ermeni tarihçi) göre büyük dede Sargis ve kardeşi Kerim de Khostrov’un (Khosrov) oğullarıydı. Kürd aile Tashir (Dzoroyget) Ermeni krallarına çalışmaya başladı ve Hristiyanlığa geçti. II. Sargis’in mezar kitabesinde Khosrov’dan bahis edilmediğine bakılırsa, Avag-Sargis ailenin ilk Hristiyan doğan üyesi olmalı. Bir kitabede de Ivane’nin kendisine Bagratid demesiyse, annesinin bir Ermeni prensesi olduğuna işaret ediyor. En tanınmışları David Anholin (980-1048) ve Kuirike I (1048-89) olan Tashir ( Taşir) hanedanı kısa ömürlüydü. Ama Mxargrdzeli ailesinin bölgeye gelişleri ( Zakare ve Ivane’nin büyük dedeleri), II. Sargis’in ölüm tarihinin 1187 olduğu göz önüne alındığında, tarihlerini 1100 yılının ötesine götürmez görünüyor. Zakare ve Ivane’nin atalarının bölgeye gelip de Ermeni hükümdarlara çalışmaları, aynen Şaddadi Kürdlerinin onlardan evvel ki durumlarına benziyor.
Ermeni Taşir hanedanından sonra aile Gürci kralların hizmetine giriyor. Bu arada İvane mezhep değiştierek Gürci Ortodoks kilisesine katılıyor ama Zakare Ermeni kilisesine bağlılığını sürdürüyor. Mxargrdzeli kardeşlerin başarıları arasında 1199 da aldıkları ve minnettar kalan kraliçe tarafından kendilerine iqta olarak bahşedilen Ani sayılabilir(…) Ama Ani’yi düşmanlardan yeni yöneticiler de koruyamayacaktı. İki kardeş, kraliçe eşini kaybettiğinden kendisiyle birlikte bir başka bölgedeyken, Şah İsmail’in atası olan Ardabil sultanı easter paskalya Pazar günü şafakla birlikte şehrin kapıları açık tutulduğundan, Ani’ye girip kiliselerde ayin için toplanan vatandaşları kılıçtan geçiriyor. Mxargrdzeli kardeşler bunu Ardabil sultanının yanına bırakmıyorlar. Bir bayram gecesi Ardabili basıp, rivayete göre Ani’de  katledilenlerin sayısına eşit 12,000 kişiyi kılıçtan geçiriyorlar.
Ani bir müddet daha Zakare’nin çocuklarınca yönetiliyor. Khwarazm-shah Jalal al-din 1225 de Gürcistan’ı işgal ettiğinde, Dvin şehri artık iyice yaşlanmış olan Ivane’nin elinde bulunuyor, kendisi de Ani’yi kardeşi Zakare’nin oğlu Shanshe’ye (Şehinşah) bırakmış. Dvin kaybediliyor ama ne Ani, ne de Kars teslim olmuyor, ta ki Moğollar Ani’yi 1236 da ele geçirinceye kadar. Fakat Moğolların tavırları Mxargrdzeli’lere karşı pek de kötü değildi. Anladığımız kadarıyla Ahlat’ı 1243 de İvane’nin kızı prenses Tcamtcaya verdiler; ve kraliçe Rusudan’ın 1245 de ölümünden sonra Şehinşah’ın iqtasını onayladıkları gibi, bir de İvane’nin oğlu Avag’ın iqtasını da ona ilave ettiler.’’(7)
Burada bir hususu itiraf etmeliyim; daha evvel Zakare ve İvane kardeşleri biliyordum, ama gözüme bazı okumalarımda bir kaç defa çarpan Şehinşah ile Avag’ın da Kürd ve aynı aileden olduklarını hiç bilmiyordum. İnsan şaşırıyor doğrusu. Bu meşhur tarihi isimlerin Kürd olduklarını öğrenince, hele din sebebiyle karş��lıklı korkunç katliamlar ve sonucunda ölenlerinde elbette tamamı ya da çoğunluğunun Kürd olduğunu anlayınca, insan bazen tepkisizleşiyor.
Kaynak:
p.464-465:-The Bosikan and Kurian, Nos. 18 and 19, and the sub-tribe of the Bosikan, No. 15, inhabit the district between Mush and Kabeljous. Their tradition is that they used to worship a sword thrust in the ground and the moon and stars, and that they lived under the government of a Christian King named Tavit, who dwelt in the castle of Boso. Presently there came a certain Shaykh Nasredin,from the Khalif at Baghdad, who slew King Tavit and enlightened the people in the truths of Islam.. The Emirs of
Nasredin were Zakharia, Saru and Musa, and these brought with them their henchmen
who formed the tribes of Zekeri, No. 11, Musi, No. 12, Sarmi, No. 13; after this settlement other tribes, namely, Malashigo, No. 17, Bederi, No. 16,’and Jellali, No. 14, followed in the wake of the first and helped to drive the Bosikan and Kurian into the northern mountains. All these tribes have Armenians attached, and those with ‘the’ Bosikan and Kurian are said to be the descendants of followers of King Tavit. None of the Armenians in this district bear any resemblance to those of the Mush plain or the villagers near Van, nor are they to be distinguished from the Bosikan and Kurian Kurds in dress or appearance. The Malashigo and tribes Nos. 11, 12, 13, 14, 16 call themselves Arabs, and besides talking Kermanji and Armenian, also talk among themselves a peculiar bastard Arabic which is just comprehensible, but almost as different from ordinary Arabic as is Italian from French. It is far more difficult to understand than the Arabic spoken at Sairt.
Shaykh Nasredin’s nephew, who appeared a very well read man, told me he thought that the tribes Nos. 11, 12, 13, 14, 16, 17 were not really of Arabianl origin but that, they had accepted Islam and changed their tribal names for those of their conquerors whose language they adopted and then corrupted. (Mark Sykes, The Kurdish Tribes of the Ottoman Empire).
p.464: Tiirikan. 650 families. A sedentary tribe between the Euphrates and Haini; fond of bright coloured clothes; wealthy and intelligent; kindly disposed to the few Armenians who live among them. The local Armenians state that they are of common origin and that they (the Armenians) are not of Armenian race; this idea is naturally discouraged by the Armenian clergy and laity of Diarbekir, but I have it on the authority of a priest and Christian headman of the district. (Mark Sykes, The Kurdish Tribes of the Ottoman Empire).
p.51(Caucasus):’’More definite are the relations of Abul-Aswar with the king David Anholin of Tashir. Abul-Aswar was married to the sister of this king (see Aristakes of Lastiverd, ch. X, p. 69) and this explains why the poet Qatran calls Abul-Aswar’s son Fadl II the lamp of the Bagratid house”. Still more astonishing is the purely Armenian name of Abul-Aswar’s second son Ashot.’’(Studies in Caucasian History by Vladimir Minorsky).
p. 102-103. Kurdish Zak’are and Ivane brothers: The last years of king Giorgi
(1156-84) were clouded by some internal complications but under his daughter queen Thamar (1184-1213) the fortunes of Georgia reached their zenith, on the threshold of new invasions. Thamar’s victories were chiefly due to the generals Zak’are and Ivane, whose family is called in Georgian Mxargrdzeli “Longimani”. According to a tradition which has every reason to be true, their ancestors were Mesopotamian Kurds of the
tribe (xel) Babirakan. According to an authentic inscription, the generals were the sons
of Sargis II, son of Zakcare, son of Avag, Sargis I. Vardan says that the latter and his brother Karim were the sons of a Khostrov (Khosrov), The family came to join the Armenian kings of Tashir (Dzoroyget) and there was converted to the Armenian creed.
From the fact that the funeral inscription of Sargis II does not mention Khosrov one
might suspect that Avag-Sargis was the first member of the family born Christian, In an inscription Ivane calls himself Bagratid, which suggests that his mother was an Armenian princess.2 The family of Tashir was short-lived, the best known names being David Anholin (980-1048) and Kuirike I (1048-89). But the time of the arrival of the ancestors of the Mxargrdzeli can be defined by the consideration that Sargis II died in 1187, and two generations back would not take us far beyond the year 1100. The ancestors of Zak’are and Ivane came to serve Armenian lords very much in the same way as the Shaddadids did before them. From Tashir the family passed into the service of the Georgian kings. Ivane opted for Georgian orthodoxy whereas Zak’are remained faithful to his Monophysite Armenian persuasion. In the course of their successes the Mxargrdzeli brothers took Ani in 1199 (Vardan, I.e., 169) and the grateful queen bestowed it on them as a fief. According to N. Y, Marr, Ani, p. 33, this happened in 1201, and the earliest constructions of the new princes appear from 1208 onwards.
Not even the new masters could protect Ani against all the enemies. While the
Mxargrdzeli were away with the queen, who had lost her husband, the “sultan” of Ardabil (an ancestor of Shah Isma’il Safavi!) entered Ani at dawn on Easter Sunday when the town-gates were being opened, and made a terrible massacre of the population crowded in the churches.1 The Mxargrdzeli took revenge on the sultan by attacking Ardabil on the night of the Muslim festival (aidi<^ld] and massacring 12,000, “as many as were killed in Ani”.1
For some time the town of Ani was held by the descendants of Zakare. When the Khwarazm-shah Jalal al-din invaded Georgia in 1225 the ruler of Dvin was the aged Ivane who had left Ani to his nephew Shanshe (Shahanshah), son of Zak’are. Dvin was lost to the Georgians but neither Ani nor Qars did surrender.2 Not till 1236 did the
Mongols take Ani, but their attitude to the Mxargrdzeli was not unbenevolent. We hear that in 641/1243 they gave Khilat (Akhlat) to princess Tcamtca, daughter of Ivane; and after queen Rusudan’s death (in 1245), they confirmed Shanshe in his fief and even added to it the fief of Avag, son of Ivane, see Brosset, I/i, 497 and 529, and cf. below p. 156.(Studies in Caucasian History by Vladimir Minorsky).
https://pen6.info/nasturi-ve-gregoryan-hristiyan-kurdler-ile-kurd-mamekilerin-cinli-kokeni-uzerine-2-abdulkadir-kocadag/
0 notes
hattatismailtuluce · 3 years ago
Photo
Tumblr media
KÂĞIDLARIN MÜHRELENMESİ: #Mühre, #lûgat ta "Her nevi' yu­varlak şey, topçuk, cam boncuk, de­niz böceği kabuğu (deniz kulağı), billurdan top" mânâlarına gelir "Kaamûs"un beyânına göre, Mühre "Kadınların #ziynet için taktıkları bon­cuğa" denir. Bir #rivayet e göre bu #kelime #Farsça olup, Arablar da kul­lanmışlardır. Boncuk nev'inden bâzı taşlardan (#akîk, süleymânî taşı...) hâtem (mühür) yapıldığı cihetle, "hâtem" yerinde "#mühür" demişler­ dir ki, mühre de bunlardan alınmış demektir. Bununla berâber, "Tuhfe-i Hattâtîn"de tasrih edildiği üzere (s. 605), kâğıd mührelemekte kullanı­Lan mühreye Arapça'da Mührak derler. Âhârlı veyâ âhârsız kâğıdlar mührelenirse #ecza sı biribirine sıkışır, yüzündeki pürüzler gidip düzlenir. Yukarıda kâğıd çeşitleri arasında gö­güldüğü üzer kayıcı bir hal alır. Âharların fazla dayanmasına ve ya­zarken kalemin kolayca hareket et­mesine, kâğıda takılmamasına çok faydası olur. Harfler keskin çıkar, mürekkeb bir kararda akar, #kale­m in hakkını vermek ve cereyânını kolayca sağlamak mümkün olur. Mühre yalnız kâğıdları değil, yazı­ları, yazılmış veyâ sürülmüş altını parlatmak için de kullanılır*. Kalem güzeli cilt 2. https://www.instagram.com/p/CScDqbNMuwZ/?utm_medium=tumblr
0 notes
bulutbey79 · 4 years ago
Photo
Tumblr media
İslamiyetten önceki Arap yarımadası Araplar fende geri iseler de, edebiyata çok ehemmiyet veriyorlardı. Sual: İslamiyet gelmeden önce, Arap yarımadasındaki insanların, inanışları ve bilgileri nasıldı? Cevap: Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiyâ kitabında diyor ki: “İsa aleyhisselam göğe çıkarıldıktan kırk sene sonra Romalılar Kudüs'e saldırdılar, Yahudilerin kimini öldürdüler, kimini esir aldılar. Kudüs'ü yağma ettiler, yakıp yıktılar. Tevratları ve başka kitapların hepsini yaktılar. Mescid-i aksayı yerle bir ettiler. Yahudiler bundan sonra bir daha toplanamadı. Dağıldıkları yerlerde hor ve hakir yaşadılar. İsa aleyhisselamın, otuz yaşında Peygamber olduğu bildirildi. Kendisine oniki kişi inandı. Bunlara Havâriyyûn denir. Otuzüç yaşında diri olarak göğe kaldırılınca, Havârîler dağılıp, bu yeni dini yaymaya çalıştılar. Sonra, İncil diye çeşitli kitaplar yazıldı. Bunlar İsa aleyhisselamı anlatan tarih kitapları idi. Asl İncil ele geçmemiştir. Her yer küfür ve şirk içinde idi. İsa aleyhisselamın dini üçyüz sene gizli tutuldu. Ona inandığı öğrenilen kimselere işkence ediliyordu. Roma İmparatoru Kostantin üçyüzon senesinde, bu dine izin verdi. Kendi de Hıristiyan oldu. İstanbul şehrini yaptı. Romadan İstanbul'a taşındı. Fakat bu dinin esasları bozulmuş, unutulmuş olduğundan, papazların elinde oyuncak oldu. Miladın üçyüzdoksanbeşnci senesinde, Roma devleti ikiye ayrıldı. Romadaki Papa'ya tabi olanlara Katolik, İstanbul'daki Patrik'e tabi olanlara Ortodoks denildi. Kiliselere resimler, heykeller kondu. Başka milletler de küfür ve şirk içinde idi. Romalılar, bütün Avrupa'yı, Mısır'ı, Suriye'yi, Irak'ı aldılar. Fen ve sanatta ileri iseler de, ahlakları bozuktu. Aldıkları memleketlere kötü ahlaklarını yerleştirdiler. Fakat, Arabistan yarımadasına saldırmamışlardı. Arablar cahil kalmıştı. Kimi Hıristiyan, kimi Yahudi, ekserisi de putperest olmuş, bir kısmı da, İbrahim ve İsmail Peygamberlerden kalma âdetlere bağlı idi. Mekke sakinlerinin çoğu, müşrik olarak putlara tapıyorlardı. Kâbe'nin içine put doldurulmuştu. Bütün dünya, zulmet ve dalalet içinde idi. Araplar fende geri iseler de, edebiyata çok ehemmiyet veriyorlardı. İçlerinde, kuvvetli hatipler ve şairleri vardı. https://www.instagram.com/p/CR3nS-FMucM/?utm_medium=tumblr
0 notes
selamyoldas · 7 years ago
Photo
Tumblr media
HDK SWISRE Halkların Demokratik Kongresi İsviçre d-u-y-u-r-u-y-o-r-! Siyonist, ırkçı, şeriatçi devlet İsrail, yine katliam yaptı Hepimiz Filistinliyiz! HDK Swîsre BÜLTEN 03 Nisan 2018 Siyonist ırkçı şeriatçı devlet İsrail, Filistinlilerin düzenlediği barışçıl bir gösteriye, Gazze'de on binlerin katıldığı „Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü“ne saldırarak 17 sivili öldürdü. Filistinlilerce „Toprak Günü“ olarak anılan günün 42. yılında, Gazze'nin birçok noktasında gösteriler vardı. Sınırda ise on binlerin katıldığı bir eylem yapıldı. Filistin Sağlık Bakanlığı'nın verdiği bilgilere göre saldırıda, 17 sivilin ölümü yanı sıra, 500 Filistinli ise yaralandılar. BM'den İsrail'e çağrı: Birleşmiş Milletler (BM) Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Taye-Brook Zerihoun, Gazze'deki durumun ilerleyen günlerde kötüleşebileceği uyarısında bulunarak, İsrail'e uluslararası insan hakları ve insani hukuk çerçevesinde sorumluluklarını yerine getirmesi çağrısı yaptı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de yazılı bir açıklama yayımlayarak, Gazze'deki çatışmalardan derin endişe duyduklarına dikkati çekti. ABD'ye göre ise barışçıl protestoları düzenleyenler suçlu: ABD'li diplomat Walter Miller da "Gazze'de insanların hayatını kaybetmesinden derin üzüntü duyduk. Şiddeti kışkırtmak için protesto gösterileri düzenleyen kötü aktörler masum hayatları tehlikeye atıyor" değerlendirmesinde bulundu. Gerginliğin azalması ve yeni çatışmaların yaşanmaması için taraflara önlem alınması çağrısı yapan Miller, ABD'de dahil uluslararası toplum Gazze'de insani durum ve ekonomik koşulları iyileştirmeye yönelik kısa vadede somut adımlara odaklandığını ve barış için de çalışmalar yürüttüklerini kaydetti. Protestolar: Dünden itibaren dünyanın birçok yerinde Gazze'ye yönelik saldırıya karşı protestolar başladı. Birçok yerde eylemlere siyonizme karşı çıkan Yahudi aktivistler de katılıyor. Sivil itaatsizlik eylemleri 6 hafta sürecek: „Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü“ adını taşıyan protesto eylemlerinin 6 hafta sürmesi bekleniyor. Filistinlilerce 'Toprak Günü' olarak anılan 30 Mart, 1976'da topraklarına el konulmasını protesto eden 6 Filistinli eylemcinin İsrail güvenlik güçlerince öldürülmesinin yıldönümü. (yukarıdaki haber metni, haber olarak Marsist.org 'taki alınmıştır, bazı tanımlamalar eklenmiştir) ÊFRİN ve GAZZE şimdi bizleri acil enternasyonal dayanışmaya çağrıyorlar! Ellerini tutmalıyız ve bırakmamalıyız! Irkçı, millliyetçi egemenlere karşı, emperyalist saldırganlıklara karşı, haklarını, topraklarını ve halklarını savunanlar: “enternasyonal dayanışma”nın önemini ve gerekliliğini yakından bilirler, inanırlar. Kürtler, Ezidiler, Aleviler, Süryaniler, Arablar ve kendi toprakları üzerinde emperyalist devletlerin ve yerel gerici şövenist iktidarların katliam yaptığı, baskı ve zorbalık uyguladığı tüm halklar, mücadelelerine enternasyonalist omuz ve destek verenlerin değerini iyi bilirler. Bizler: Kürdistan ve Türkiye'nin halkları, Ortadoğu'nun ezilen halkları, bu tür sahiplenmelerin yarattığı duygu halini ve enternasyonal dayanışmanın faydalarını ve eksikliği halinde ise, yarattığı boşluk ve acıları yakından tanırız. Kobane'de, bunu yaşadık, Sur, Nusaybin, Lice ve Türkiye'deki Kürt şehirlerinin yıkımı sırasında enternasyonal dayanışmanın eksikliğini gördük. Başur'da Referandum sürecinde buna çok ihtiyaç duyduk. En son olarakta ÊFRİN'de yaşanan bu enternasyonal dayanışmanın azlığı ve sınırlılığı, yetersizliği, eksikliği içimizi yaktı. ÊFRİN'de haklarımızın uğradıkları katliamları, binlerce sivilin zoraki göçünü, talan ve tecavüzleri engelleyemedik. Şu an üzerinde Siyonist işgalci İsrail Devleti tarafından oluk-oluk kan dökülen FİLİSTİN'in acılar dolu haklı mücadelesi, ülkemizin devrimci geleneğinde unutulmaz ve vazgeçilmez bir yer tutmaktadır. Ülkemizin devrimci güçleri, tam yarım asırdır FİLİSTİN mücadelesi ile kesintisiz enternasyonal dayanışma içindedirler. Ancak FİLİSTİN tek bir bütün değildir. Biz devrimci ve aydınlık FİLİSTİN'in yanındayız! Eski Hamas Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal, Diktatör Erdoğan'a yalakalık yaparak: "Kutlu olsun bugün Türkiye yükseliyor. İslam ümmeti de Türkiye ile birlikte yükseliyor. Filistin, Türkiye ile birlikte daha güçlü bugün. Sizler ve bizler, Kudüs'ü özgürlüğüne kavuşturacağız." demiştir. Halid Meşal ve HAMAS: “Özellikle Afrin’de, Türkiye’nin başarısı ciddi bir örnek teşkil ediyor. İnşallah Afrin’de olduğu gibi dünyanın birçok yerinde İslam ümmetinin zaferleriyle hepimiz şerefyap oluruz” demek onursuzluğunu gösterebilmektedir. Birde Leyla Halid'lerin FİLİSTİN'İ vardır: Devrimci ve enternasyonalist! Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Üyesi Leyla Halid, HDP 3. Olağan Büyük Kongresine katıldı. Türkiye sokaklarında gördüğü manzarayı Filistin’e benzettiğini söyleyen Leyla Halid, TC ordusunun ÊFRİN salgırganlığına da değinmişti. Leyla Halid, şöyle demişti: „Sizlere Filistin halkının selamını getirdim. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Sekreteri, İsrail zindanlarında yatıyor. Onları ve tüm yoldaşlarını ve ayrıca Selahattin Demirtaş ile yoldaşlarını selamlıyorum.“ ���Zindanların kimlikleri yoktur. Zindanlar aynıdır. Hepsinin işlevi demokrasiyi ve özgürlüğü engellemektir. Bunu biz Fransız zindanlarından öğrendik. Bizler, sizinle dayanışma içinde olarak yeryüzündeki tüm zindanları yıkıp onların yerlerine kültür merkezleri ve okullar açacağız.“ Türkiye’deki manzarayı Filistin’de görüyoruz. „Bugün Ankara’da iki görüntü gördüm. Sokaklardaki ve bu salonun etrafındaki polis güçlerini gördüm. Aynı manzarayı biz Filistin’de görüyoruz. Ancak bu salona girdiğim zaman Türkiye halklarını ve Kürdistan halklarını gördüm. Bu salondan yükselen sesler bütün zindanlardaki zincirlerin sesini bastıran, her taraftan yankılanan halkların sesidir.“ ... demişti Leyla Halid. Afrin’deki savaşa karşı sesimizi sizlerle yükseltiyoruz „Sömürgeciliğin, baskının ve şiddetin olduğu her yerde direniş mutlaka yükselecektir. Sizler direniyorsunuz. Sizler, sömürüye karşı verilen mücadelenin sesisiniz. Direnen Filistin halkı adına sizleri selamlıyorum. Bizler, Afrin’deki savaşa karşı sesimizi sizlerle yükseltiyoruz. Savaşlar hayatı değil ölümü yaratır. Halklar yaşamı ve geleceği yaratırlar. Bu salondan mücadele eden tüm halklara selam olsun. ... demişti Leyla Halid. „Sizden bir ricada bulunacağım; İsrail’e karşı boykot hareketini yükseltmenizi istiyorum. Bu siyonist güçler nerede olurlarsa olsunlar mücadeleyi omuz omuza yükseltmemiz gerekir.“ ... demişti Leyla Halid. Leyla Halid: “Dayanışmamız sizlerle. Halkların mücadelesi yaşayacak!” demişti. Bizimde sözümüzde aynıdır: Kürdistan, Türkiye halkları, Ortadoğu halkları ve elbette Filistin halkının mücadeleleri sürekli yaşayacaklardır ve mutlaka kazanacaklardır! ÊFRİN şimdi Gazze'dir! GAZZE şimdi Êfrin'dir! HDK SWISRE Halkların Demokratik Kongresi İsviçre
2 notes · View notes
ilberim · 5 years ago
Text
Sen Benim Özümdesin
Sözün başında hayırlar dilemenin yetmediği, sevgi sözcüğünün dahi kifayetsiz kaldığı, cümlelerin tutuklaştığı bir anımda, içimden sana yazabildiğim kadar güzellikler temenni ederek kalemi elime aldım.
Gün her zaman doğar da, bugün bir başka doğmuştu. Mektubun gelmiş gözlerim değil kalbim ruhum çoşmuştu.
Sevgilim
Zaman ve hayat içinde yandığımız bir ateş gibi, ikimizi tüketmeye çalışıyor. Benimki daha mı farklıydı, dersen, sen gelmeseydin, benim ki daha çabuk mu tükenecekti acaba diyorum.
Cevabım hazır…evet hem de çok az kalmıştı…belki son nokta konmuş, sayfam kapanmış olacaktı.
Vefâlım!
Bütün günahlarımı toplayıp sana taşıdım. Affet beni diye…şefkatli yüreğin ve aşk nefesinle  kara deliğe dönüşmeden sildin süpürdün hepsini. Öyle ki son raddeye gelmiş  beni içine çekebilecekken. 
Sen dur dedin…olmaz dedin ve kaybolup gitti.  
Defalarca, kaybolmak istiyorum…dedim…sen hayır…kaybolmayacaksın ısrarınla bana hayat verdin.
Geçmişim, ah benim zalim geçmişim,  beni ne çok yıpratmıştı. Şimdi ise sayende, o geçmiş yaşanmamış gibi geliyor.
Sevdam beni saklı tut …saklamak mümkün olmadığını da bilsem, beni saklı tut.
Kimsesizliğimin bittiği bir anda… bana ne olursa olsun gel demen var ya...minnetimi ifade edemiyorum, içimdeki sevinci heyecanı, mutluluğu.
Kelimelerin ve cümlelerin yetmediği yerde ve kalem kırılsa, ben seni yine anacağım...ölesiye seveceğim.
Sorar mısın bana, her yerde,  senin adını söyleyen kuşlar, rüzgar, toz, toprak ve daha nicesi varken kalemler adını yazmış yazmamış çok mu önemli… değil ki.
Yetmez dersen, kanımı döker izler yaparım…kalemsiz  seni de anarım demek  için.
Bir tanem!
Çok pişmanım bu hayata…senden uzak olmayı çizen kader için…hiç şey bu kadar acı vermiyor.
Şurada burada, okuduğum  aşk cümleleri yetmiyor içimin ifadesine…daha nasıl anlatmalı bendekini…diyorum
Belki bu hislerimin daha fazlası var ama…yetersiz. Sonra ben dile döküyorum arsızca defalarca sen çekiniyorsun…sadece aramızda olan bir fark varsa bu…yoksa sen beni sonsuz seviyorsun biliyorum.
Nasıl olacak bu sevdamız, bende bu hasret sende bu acı, bir türlü çözemiyorum.
Söylenecek bir şey bulamadığımda susmakta kâr etmiyor ki…sonunda bitsin bu hasret değil mi?
Hatırlarsan yıllar önce bir rüya görmüştün aklından hiç çıkmayan.
Yıkık bir evdeymişsin.  Ama hep bir sesler ve sanki dua eden birileri var gibi.  Bende varmışım. Sana yardım etmek için. Ve baban da...  
Karanlık bir ortam gece ve bir odada sanki.  Odanın bir köşesinde derinliklere uzanan bir kuyu varmış. Fakat çok derinlere uzandığı belliydi diyordun. Ve o kuyudan çelikten halkalardan oluşmuş birçok başı olan yılana benzer bir canlı. Yeraltından gelmiş odaya kadar uzamaya çalışıyor. Sen diyorsun ki başını kesmeliyim. Babandan mı veya başkasından bir  bıçak istiyordun.  O öyle bir yaratıktı ki incelmiş bir vücudu da olsa çelikle kaplanmış bir zırhı var ya imkansız gibiydi…onu kesmek, demiştin.
Benim sesimden bir dua duyuyormuşsun. Onu yok edebilmek için  ben sürekli  okumalıymışım… Bıçak istemende sürekli imiş. Ancak bir yandan da düşünüyormuşsun bunu bıçak nasıl keser ki diye…sürüp gidiyordu rüyan.
Şu an düşünüyorum da Adem ile Havva’nın kaderinde yılan motifi vardı…onlara cenneti haram etmişti. Babam diye anımsadığın aslında Tanrının kendisi istiyorsun sürekli olarak kurtulmayı ve bende birlikte  bu hayatın bitmesi ve son bulması için. O kuyu var ya bizim kaderimizin kör kuyusu içinde hala acılarımızı besleyen yılanlar var . Kapanması lazım.
Bence ezeli bir düşman kazanmış bir nedenle geçmişin faturasını hala çekiyoruz.
Belki bu acı kader ikimizin aşkı ile son bulacak ama ikimizde çok yorulacağız. Yine de son bulacak bence rüyaya girdiyse bu sona erecek demektir.
Sevdam üzülmemelisin. İnan ki ben seni kendim olarak içimde yaşıyorum. Bir an kadar bile olsa seninle geçireceğim vaktin hayalini tutuyorum, bekliyorum. Bu sevgim seni koruduğu gibi beni de yanlış yapmaktan uzak tutuyor daha tutarlı oluyorum.
Bizi biz yapan ve bir bütün olmamızı hak etmemiz çok acı çektiğimizdendir. Günahsız ve iffetimizle beraber ağladığımız günler, sızlandığımız vakitler hakkı için verir Rabbim. İnsanların anlayamayacağı bir şekilde  dıştan görünmeyen  iç yangınımız hakkı için biz olabildik…inşallah.
Hiçbir şeye üzülme desem de, düşünüyorum elimde değil...Rabbim bir çıkar yol verir mi bu derdin dermanına…sonuçta onun emanetindeyiz. Yine de umut…etmeliyiz...değil mi?
Biliyorum Allah Teâlâ’yı bilen  O’nu sever, bilgisi kuvvetlendikçe sevgisi de artar. Bu kuvvetli sevgi aşk halini alır. Bu sebeple Arablar, Efendimizi Hira mağarasında ibâdette gördükleri zaman, «Muhammed, Rabbisine aşık oldu» dediler. Bize de bir şeyler desinler, sorun değil. 
Kendimi bildim bileli bende sana aşık oldum.
Bugün mektubunu defalarca okudum... senin için tek bir sözüm var.
Sen benim tanrımsın başka sözü layık göremiyorum. Seni anlatmaya övmeye, sevmeye...diller kafi değil…
Kalbini meşgul eden şeylerim var ya, uzun zamandır onlardan bi-haberim. Ancak bir şey söylemeliyim yine de, bugüne kadar söylediğim hakikatlerin en hakikati  ve bu en doğru olanı, kalbimin sağında solunda kırıntı halinde kalmış senden gayri hiç bir düşünce ve alaka yok artık. Dahası şimdi izlerini bile sildin...hiç bir şey bırakmadın...nasıl bir şey olduğunu ben yaşamasam sana anlatmam imkansız bir hal bu.
Senden duyduğum bu kadar içten sevginin karşısında o kadar mahcubum ki, üzüldüğümüz günler aklıma geliyor da neden diye kendime bir daha kızıyorum.
Sen şu varlık âleminde sevilmek için yaratılmış veya sevmenin en güzelini bilen tanrımsın.
Yüce bir vasıfla beni öyle seviyorsun ki karşılıksız ve ihsanın sonsuz.
Ne demeli nasıl demeli, bu denli sözler için…diyorum bir can vermeli minik bir kuş gibi ellerine düşmeli.  
Sevdam!
Koruyucum güzel meleğim!
Sen benim dünya ve ahiretteki kanatlarım gibisin. Beni ulaşamayacağım yerlere mekânlara taşıyorsun daima. Büyükler derler ki sevdiklerine “gönlümün matkabısın”
Sana ilginç gelebilir. Matkap yol açan demek, en sert şeyi açan delip sıkıntıyı gideren, ona ferahlık veren, öylece düşün…delen delici gibi değil.
Aşkım söz bitmez…zamanı biraz sana da bırakayım. Ayrılasım yok aslında…ben ayrılmadan yine de seninleyim. İki kızıl yanağından ve dudağından doya doya öpüyorum.
Aşkım…
0 notes
theheartofmuses · 1 year ago
Text
çok üzgünüm aynı şeyleri söylemeye gerek duymuyorum olanlar çok acı
Ne suriyeliler bize benziyor, ne diğer ortadoğu ırkları, arablar hatta moğollar bile, iranlılar bile benzemiyor çok az azeriler benziyor
Keşke bütün bunlar olmasaydı insanlar daha akıllı ve ahlaklı olsaydı.
0 notes
ha-kan-kara-yel · 5 years ago
Text
Tumblr media
2 milyar çinli yetmiyor uygur türkü çocuklarda zorla baskıyla çinlilestiriliyor.
Merhum Abdurrahim Karakoç'un dediği gibi
Esir iken Kırım, Kerkük, Türkistan,
Bana zindan olur Maraş, Elbistan.
İbn-i Sina, Dedem Korkut, Alparslan
Susarsam hakkını helal etmesin.
Biz Resûlullah'ın (asm) şöyle dediğini duyduk: İnsanlar kötülüğü görüp de onu değiştirmeye çalışmazlarsa, Allah'ın onlara umumî bir bela vermesi yakındır. Bediüzzaman Hz'nin dedigi gibi İnşâallah yine Arablar ye'si bırakıp İslâmiyet'in kahraman ordusu olan Türklerle hakikî bir tesanüd ve ittifak ile el ele verip Kur'ân'ın bayrağını dünyanın her tarafında ilan edeceklerdir.
"YA TUTUN ELİMİZDEN YA DA GARDAŞ DEMEYİN BİZE.
Allah imhal eder ama ihmal etmez.
0 notes
Photo
Klasik arablar siz çok güzelsiniz. Ama keşke isimlerinizi unutmasam...
Tumblr media
145 notes · View notes
aygultopal · 8 years ago
Text
Meyve ağaçta tamam olduğu vakit, Arablar: "Meyve hür oldu" derler. Nihâyetin alâmeti odur ki, bir şey kendi evveline vâsıl ola.
1 note · View note
mubtado · 5 years ago
Text
Uzoq tarix
Som, Hom va Yofis
Samura ibn Jundab roziyallohu anhudan rivoyat qilinadi: “Nabiy sollallohu alayhi vasallam dedilar: “Som arablarning otasi, Yofis Rumning otasi va Hom Habashning otasi”. Imom Termiziy rivoyat qilgan.
Alloh taolo marhamat qiladi: “Va uning (Nuhning) zurriyotlarini, o’zlarini boqiy qolguvchilar qildik”. (Soffat surasi, 77-oyati)
Ibn Kasir: “Ali ibn Abu Tolha Ibn Abbosdan rivoyat qilib shunday deydi: “Faqatgina Nuh alayhissalomning zurriyoti qoldi”. Sa’iyd ibn Abu Aruba Qatodadan rivoyat qilib dedi: “Insonlarning barchasi Nuh alayhissalomning zurriyotidir”.
Tabariy: “Nuh alayhissalom (davridagi) halokatdan to bugungi kungacha barcha inson Nuh (alayhissalom) ning zurriyotlaridir. Ajam va arablar Som ibn Nuhning avlodi, turk, saqoliba* va xazarlar Yofis ibn Nuhning avlodi, sudanliklar esa Hom ibn Nuhning avlodlaridir”.
*Saqoliba - qadimda bulg’or (Bolgariya) yerlarida yashab, keyinchalik Sharqiy Yevropada keng tarqalgan xalq nomi. Bugungi kunda “slavyan” nomi bilan mashhur.
0 notes
superumut123-blog · 6 years ago
Video
Garajlarda unutulan milyon dolarlık lüks arablar
0 notes